0
Start Giriş Üye Ol üyeler ((( RAVDATe@m))) Arama
Toplam Kategori: 69 *** Toplam Konu: 30100 *** Toplam Mesaj: 148193
Forum Anasayfa » DİĞER KONULAR » ÖNERİLERİNİZ » YAHUDI - HIRISTIYANLA DOST OLUNURMU??

önceki konu   sonraki konu
Bu konuda 9 mesaj mevcut
Sayfa (1): (1)
Ekleyen
Mesaj
Esma-Sultan su an offline Esma-Sultan  
YAHUDI - HIRISTIYANLA DOST OLUNURMU??

330 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 17.08.2007
En Son On: 18.09.2009 - 23:02
Cinsiyeti: Bayan 
Hürriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ertuğrul Özkök'ün ‘Siz bu haberi verir miydiniz’ başlıklı makalesi, Hürriyet’in internet sitesinde ‘Hürriyet yazı işlerini üçe bölen haber’ başlığıyla yayınlandı. Yazının konusu Zeynep Sultan Camii'nin kapısındaki tahtaya el yazısıyla yazılan Maide Suresi'nin 51'inci ayetinin meali oldu. Özkök bu konuyu köşesinde tartışmaya açtı. Hürriyet Gazetesi yazarı Ahmet Hakan Coşkun da köşesinde ‘Hocalara üç soru’ başlıklı yazısında aynı konuda sorgulayıcı bir yazı yazdı.

İlahiyatçı-Yazar Kenan Demirtaş tartışmalı konu hakkında doğruları Moralhaber.net'le paylaştı.

'Yahudileri ve Hıristiyanları dost edinmeyin'

Gülhane’deki Zeynep Sultan Camiinin yazı tahtasına oradaki görevliler şu âyet meâlini yazmışlar:

"Ey iman edenler! Yahudileri ve Hıristiyanları dostlar edinmeyin. Onların bazısı, bazısının dostlarıdırlar. İçinizden kim onları dost edinirse şüphe yok ki, o da onlardandır. Muhakkak ki Allah o zalimleri hidayete, doğru yola iletmez."[1]

Başta Hürriyet Gazetesinden Ertuğrul Özkök olmak üzere birçok gazeteci bu meali tartışma zeminine çekti ve herkes kendi açısından yorumladı. O tartışma ve yorumları şimdilik bir kenara bırakıp âyetin mânâsını anlamaya çalışalım.

Aynı konu bundan yüz sene önce Bediüzzaman Said Nursî’ye de sorulmuş:

“Yahudi ve Nasara ile muhabbetten Kur’ân’da nehiy (yasaklama) vardır: ‘Yahudileri ve Hıristiyanları dost edinmeyin.’ Bununla beraber nasıl dost olunuz der­si­niz?”

Said Nursî de cevabını iki temele bina etmiş. Biri “tefsir metodolojisi” diğeri “tarihî kontekst”.

A. Tefsir metodolojisi açısından Said Nursî’nin verdiği cevap özetle şöyle:
1. Doğru ve sağlam bir hükme varabilmek için elimizdeki delil kesin olması gerektiği gibi, o delilin hangi anlamı gösterdiği de kesin olması gerekir. Burada söz konusu olan delil Kur’ân âyeti olduğu için kesindir. Ancak bu delilin hangi anlamı gösterdiği kesin değildir, başka anlamlara gelme ihtimali de vardır. Çünkü, Kur’ân’ın bu yasağı “âmm” değil, “mutlak”tır. Yani, Yahudi ve Hıristiyanların bütün bireyleri, bütün nitelikleri, bütün zamanları yasak kapsamı içinde değildir. Yasak mutlak bırakılmış, bir sınırlama getirilmemiştir. Büyük bir tefsirci olarak zaman bir sınır getirmişse, artık ona itiraz edilmez (Bu konu aşağıda “tarihî kontekst” içinde açıklanıyor).

2. “Bir hüküm türev üzerine bina edilmişse, o türevin kaynağı hükmün illetini (asıl sebebini) gösterir.” Bu kaideyi şöyle açıklayabiliriz: Âyette geçen “Yahudi” ve “Hıristiyan” kelimeleri türevdir. Bu kelimelerin kaynağı ise “Yahudilik” ve “Hıristiyanlık”tır. Âyetteki hüküm türev üzerine bina edildiği için–kâide gereğince–Yahudi ve Hıristiyanlar, dinleri için, dinlerini yansıttıkları için sevilmez. Yahudilik, Hıristiyanlık açısından onlarla dostluk kurmak ve onları sevmek haramdır. Öyleyse mühendislik, mucitlik, doktorluk, güzellik, yöneticilik gibi dinlerine ait olmayan diğer güzel ve meşru nitelikleri sevilebilir ve bu yönleriyle onlarla dostluk kurulabilir. Çünkü bu nitelikleri âyetin yasak kapsamı dışında kalır.

Şayet âyet-i kerime şöyle buyursaydı, dostluk ve muhabbet onların bütün niteliklerini kapsardı: “Yahudi ve Hıristiyanların kendilerini dost edinmeyin!” Çünkü o zaman, dinlerine ait olsun veya olmasın, kendileriyle her bakımdan dostluk ve muhabbet yasak olmuş olurdu.

İslâm dini insanlığın bütün dinî ihtiyaçlarını, bütün zamanlarda karşılayan kapsamlı ve üstün bir dindir. Başka dinlere ihtiyaç bırakmaz. Bu açıdan âyet-i kerime, müminlere, başka dinler karşısında dik durmalarını, dinleri hakkında tereddüt etmemelerini, tereddüde yol açan böyle dostluklara girmemelerini emrediyor.

Birilerinin iddia ettiği gibi, bu ifadeden dinler arası çatışma hükmünü çıkartmak mümkün değildir. Çünkü âyet-i kerime müminlere “Dost olmayın!” buyuruyor. Çünkü dinî dostluktan nifak kokusu gelir. Kendi dinini beğenmemek çıkar. “Sizin dininiz size, benim dinim bana” denilmeli.

Hem bütün dünya biliyor ki Kur’ân ve hadisler ve 1400 senelik İslâm tarihindeki uygulamalar, Yahudi ve Hıristiyanlara tam bir dinî özgürlük vermiştir. Havra ve kilise inşa etmelerine müsaade edilmiş ve dinleri teminat altına alınmıştır. Dinlerini özgürce yaşayabilmiş ve Müslüman toplum içinde bu kadar yıl yaşadıkları hâlde dinî açıdan şikâyetleri olmamıştır.

3. Bir insanın, hiçbir sebep yokken bizzat kendisi sevilmez. Ya taşıdığı nitelikten veya sanatından dolayı sevilir. Ayrıca her kâfirin bütün nitelikleri ve sanatları kâfir olması da düşünülemez. Yani, kâfirlerin de İslâm’a uygun nitelikleri ve sanatları olabilir. Bu açıdan İslâm’a uygun olan bir niteliği veya bir sanatı güzel bularak alıntı yapmak neden câiz olmasın? Bir Müslüman’ın Yahudi ve Hıristiyanlardan nikahlı bir hanımı olsa onu elbette sevecektir. Aksi halde sevmediği bir hanımla niye evlensin ki… Zaten Kur’ân, bir Müslüman erkeğin bir Yahudi veya Hıristiyan kadınla evlenmesine izin veriyor.

B. Said Nursî’nin tarihî kontekst açısından bu âyet hakkında verdiği cevap ise kısaca şöyle:

Saadet çağı olan Peygamber Efendimizin (s.a.v.) yaşadığı dönemde bir “büyük dinî inkılâp” meydana geldi. Bütün akıl ve düşünceleri dinî noktaya çevirdi. Bütün sevgi ve düşmanlık din merkezliydi. İnsanlar başkalarına dinleri açısından sevgi gösterir, dinleri açısından düşmanlık ederlerdi. Onun için gayr-i Müslim denilen Yahudi ve Hıristiyanlara gösterilen sevgiden ve onlarla kurulan dostluktan nifak kokusu geliyordu.

İçinde yaşadığımız şu zamanda meydana gelen inkılâp ise, “medenî”dir, “dünyaya ait”tir. Bütün akıl ve düşünceleri meşgul eden şey; medeniyet, kalkınma ve dünyadır. Düşünceler, en iyi uygarlık seviyesine nasıl ulaşılır, gelişip kalkınma nasıl temin edilebilir, dünya hayatında huzurun temelini teşkil eden güvenlik nasıl elde edilebilir gibi noktalar üzerinde dolaşıyor. Bu sebepten dolayı, onlarla olan dostluk ilişkilerimiz, onların güzel bulduğumuz medeniyet ve kalkınma projelerini, uygulamalarını iktibas etmektir, alıntı yapmaktan ibarettir. İşte şu dostluk, kesinlikle Kur’ân’ın yasak kapsamına dâhil değildir.

[1] Mâide Sûresi, 5:51.



26-11-2007
haber7.com

($imdi hepsini tam anlamayamadim düsün
bunu okurken kafama cok takildi - cünkü almanyada ya$iyor ve alman hiristiyan arkada$larimda var... maalesef türkcem okadar fazla iyi degil - tabi anliyorum ama bazi kelimeleri degil.. eger aranizda biri kisaca anlayacagim $ekilde yorum yaparsa sevinirim..
RABBIM $imdiden razi olsun sizlerden..

selam ve dua ile
Ekleme Tarihi: 04.12.2007 - 22:13
Bu mesajı bildir   Esma-Sultan üyenin diğer mesajları Esma-Sultan`in Profili Esma-Sultan Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
Muhtazaf su an offline Muhtazaf  

Moderator
4254 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 04.06.2007
En Son On: 30.07.2020 - 23:50
Cinsiyeti: Erkek 

Câmi Kapısına Âyet Yazılmasından Gocunanlar

Mehmet Şevket Eygi

28.11.2007


BİZİM büyük medyamızın en büyük konusu dindir. Dindar oldukları ve dinî öğretileri halka duyurmak istedikleri için mi? Maalesef bunun için değil. Dine karşıdırlar, din aleyhtarlığı yapmak için.

İstanbul’da bir imam, vazife yaptığı caminin kapısına “Kur’an-ı Kerim’in Mâide sûresinin 51’inci ayetinin” mealini yazmış:

“Ey iman edenler! Yahudileri ve Hıristiyanları dost edinmeyin. Onların bazısı, bazısının dostlarıdır. İçinizden kim onları dost edinirse şüphe yok ki, o da onlardandır. Muhakkak ki, Allah zâlimleri hidâyete, doğru yola iletmez.”

Camileri “kontrol eden” birisi bu ayet mealini görmüş, resmini çekip Hürriyet gazetesine göndermiş. Muhabirler gidip bakmışlar, bu konuda bir yazı hazırlamışlar. Günlük toplantıda cami kapısındaki bu ayetin manşetten verilip verilmemesi tartışılmış. Gazetenin başındaki Ertuğrul Özkök manşetten olsun diyormuş ama tartışmalar sonunda vazgeçilmiş. Özkök bir yazıyla bu haber hikayesini anlattı.

Hürriyet gazetesi, din konusundaki olumsuz yayınları dolayısıyla her gün prestij ve itibar kaybediyor. Hattâ, aleyhinde anti-hürriyet.com sitesi bile kuruldu.

Ciddî, dürüst, âdil, objektif bir gazete, bu Müslüman memlekette şayet din konusunda yayın yapacaksa mutlaka olumlu yayınlar yapmalıdır. Bizim Hürriyet ve bazı diğer gazeteler, devamlı olarak dine çatarlar, dindarları karalarlar, hattâ zaman zaman yalan yanlış yayınlar yaparlar. Örnek mi istiyorsunuz? Filan yerin hastanesindeki başörtülü dindar doktor kadınlar, bir hastanın muayenesi esnasında onun testisine bakmamışlar... Gazete bunu, birinci sayfadan bir suçmuş gibi gösterdi. Meğerse böyle bir durum yokmuş. Ne başörtülü kadın doktor varmış, ne de bir hastanın testisine bakılmama hadisesi...

Gelelim bir cami kapısına yazılan ayet mealine:

(1) Bu ülke Müslümandır, buradaki halkın ezici çoğunluğu Müslümandır. Böyle bir ülkede cami kapısına böyle bir ayet yazılmasından daha tabiî bir şey olamaz.

(2) Ayette, Müslümanlara, Yahudileri ve Hıristiyanları dost edinmeyiniz deniliyor. Bu, Allah’ın emridir. Müslüman bunu tartışmaz. Azınlıkta olan gayr-i Müslimlerin de tartışmaması gerekir. Niçin?.. İslâm tarihi, başlangıcından bugüne kadar çok acı tecrübelerle doludur. Peygamberimiz, Medine’ye hicret ettikten sonra, Yahudilerin onu, inansalar veya inanmasalar, desteklemeleri gerekirdi. Çünkü o, putperest, müşrik (putlara inanan ve tapan) halkı tek Allah’a ibadet etmeye çağırıyordu. Yahudiler de monoteist (tek tanrıcı) olduklarına göre onu desteklemeleri çok tabiî olmaz mıydı? Lakin desteklememişler, tam aksine Mekke müşrikleriyle işbirliği yapmışlardır.

3)Hıristiyanlara gelince: Onların birbirlerine faydası yoktur. Nerede kaldı ki, Müslümanlara olsun. 1205’te 4’üncü Haçlı Seferinde Hıristiyan ordusu Hıristiyan İstanbul’u aldı ve Ortodoks din kardeşlerinin canına okudu. Kadın ve kızlara tecavüz ettiler. Halkı katlettiler. Şehri öyle bir soydular ki, yangın yerine çevirdiler, Kiliselerdeki kıymetli eşyayı yağmaladılar. Bunları yüklemek için Ayasofya mabedine at, katır, eşek soktular, hayvanlar kutsal mekana pisledi. Patrik’in vaaz kürsüsüne bir fahişe çıkartıp terbiyesizce konuşturdular... Hıristiyan Hıristiyana böyle yaparsa, Müslümana neler yapmaz... Onların, 1. Haçlı seferinde Kudüs’ü alınca neler yaptıklarını kendi tarihleri yazıyor. Şehirde ne kadar Müslüman ve Yahudi varsa; kadın, çocuk, ihtiyar, yaralı demediler hepsini vahşi bir şekilde öldürdüler. Mescid-i Aksa’nın ve Kubbetü’s-sahranın bulunduğu meydanda öldürülen insanların kanları atların dizlerine kadar çıkmıştı...

(4)Tarihi bırakalım, günümüze bakalım; İşte Irak’ta yaptıkları: Bir milyon Müslüman öldürdüler, dört milyon Müslümanı yerlerinden yurtlarından kaçırdılar. Çılgınlar gibi yaktılar yıktılar, tahrip ettiler. Müzeleri soydular. Hapishanelerde yüz kızartıcı işkenceler yaptılar. Kur’an-ı Kerim’i yırtıp yerlere attılar, parçalarını tuvalete süpürdüler. Kadınlara ve erkeklere tecavüz ettiler... Afganistan’ı yangın yerine çevirdiler... Ülkeye İslâmî bir rejim geldi diye Somali’ye saldırdılar... Haçlıların, Hıristiyanların ayak bastığı yerde ot bitmiyor... Yaptıkları yetmiyormuş gibi, 3’üncü dünya savaşını fitilliyorlar. Dünyayı batıracak, insanlığı yok edecekler.

(5) Şu çok sofu Hıristiyan Evangelistlere bakınız. Hazret-i İsa’ya iman etmeyen Yahudilerle ve Siyonistlerle bir olmuşlar, Hz. İsa’ya, iffetli annesi Hz. Meryem’e iman eden Müslümanlara tuzaklar kuruyorlar.

Kur’an-ı Kerim’in “Ey iman edenler! Yahudileri ve Hıristiyanları dost edinmeyin” ayetindeki uyarı başlangıçta, tarih boyunca ve bugün de son derece haklı ve geçerli bir uyarıdır.

Müslüman Osmanlılar 1492’de İspanya’dan kovulan Yahudilere kucak açtılar, onlara güven içinde yaşabilecekleri bir vatan kazandırdılar da ne oldu?

Birinci Dünya savaşında Çanakkale cephesinde “Katırlı Siyonist Lejyonların” İngiliz ordusu saflarında Türklere karşı savaştığını kim inkâr edebilir?

Yine aynı savaşta, Filistin cephesinde gönüllü Siyonist birliklerin ingilizlerle birlikte velinimetleri Türklere karşı savaştığı bir gerçek değil midir.

Biz Müslümanlar BÜTÜN peygamberlere İMAN EDERİZ. Peygamberlerin birine iman etmeyen kişi Müslüman olamaz.

Biz Müslümanlar BÜTÜN KUTSAL KİTAPLARA iman ederiz.

Yahudiler Hz. isa’yı ve Hz. Muhammed’i inkar ederler.

Hıristiyanlar, Hz. Muhammed’i inkar eder.

Kur’an bizim kutsal kitabımızdır, düsturumuzdur. Allah bu kitapta bize ne emr etmişse, neyi yasaklamışsa, hangi öğütleri vermişse bunların HEPSİNİ kabul ederiz. Ey iman edenler! Yahudileri ve Hıristiyanları dost edinmeyin uyarısı ne kadar doğrudur, ne kadar hikmetlidir. Filistin’i gasb eden, yerli halkı süren ve aradan şu kadar zaman geçmesine rağmen İnsanlık dışı eziyetler, işkenceler, kıyımlar yapan Siyonist Yahudilerle dost olmamız mümkün müdür?

Birtakım Gizli Yahudilerin, “İki kimliklilerin” yakın tarihimizde bize neler yaptıklarını biliyoruz. Ensemizde boza pişirmişlerdir. Cellatlarımızla, zindancılarımızla dost mu olacağız?

Tarihe bakalım: Osmanlının 1300’den 1922’ye kadar olan 622 yıllık tarihinde Osmanlı topraklarındaki ile Hıristiyanlık aleminin topraklarındaki barışı, toleransı mukayese edelim. Osmanlı, Yahudilere ve Nasranîlere din hürriyeti vermiş, dillerini, kültürlerini, kimliklerini korumalarına imkan sağlamıştır. Haçlılar ise, Yahudileri zaman zaman diri diri yakmışlardır. Sadece onları değil, başka mezhepten ve kiliseden olan kendi din kardeşlerini de. Osmanlı pax’ı ile Hıristiyan zulmünü bir tutmak mümkün müdür.

19’uncu asırda gelişen sömürgeciliğe bakınız. Nasıl ezdiler, soydular, öldürdüler, bitirdiler.

Hıristiyanların Kuzey ve Güney Amerika’daki yerli halkı nasıl kıydıklarını tarih yazıyor. Afrika’dan toplayıp getirdikleri zencilere nasıl zulm ettiler... İslâm dini kölelere merhamet edilmesini emr etmiş, efendisinin, kölesine yediğinden yedirmesini, giydiğinden giydirmesini istemiştir. (Köleliği İslâm dini çıkarmamıştır!)

Dün olduğu gibi bugün de Yahudilere ve Hıristiyanlara güvenemeyiz ve onları dost ve veli edinemeyiz. Kur’an böyle emr ediyor. Akıl ve tarih de bu emri doğrulayıp tasdik ediyor.

Bu memlekette din hürriyeti varsa, Müslümanlar cami kapılarına istedikleri ayetin ve sahih hadîsin mealini yazabilir. Hiçbir medya organının bundan gocunması doğru olmaz.

Kur’an doğruyu söyler. Kur’an’a uyan doğru yolda olur.

Cami kapısına bu ayetin yazılması, Malatya’daki müessif cinayetin mahkeme gününe denk gelmiş... Gelebilir, Malatya cinayeti davasına bakacaklarına, Irak’ta Haçlıların ve Siyonistlerin tavuk gibi Müslüman boğazlaması vahşetine baksınlar.


Ekleme Tarihi: 04.12.2007 - 22:33
Bu mesajı bildir   Muhtazaf üyenin diğer mesajları Muhtazaf`in Profili Muhtazaf Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
Esma-Sultan su an offline Esma-Sultan  

330 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 17.08.2007
En Son On: 18.09.2009 - 23:02
Cinsiyeti: Bayan 
Abim ALLAH razi olsun senden..

Bu daha net ve acik bence. Anladim simdi..

Ama su da var...

Biz mesela yurtdisinda büyüyenler..
Anaokulundan tut i$ci olana kadar hep almanlarin yani hiristiyanlarin arasindayiz.
Günümüzün cogu onlarla geciyor.. Ve ister istemezde arkadasin oluyor..
Din tartismasi olmadi simdiye kadar - hep anlayis gösterdiler..
Ve böyleleriylede irtibat kurdum ve bazende görüsüyorum.
Acaba bu dogrumu??

Simdiye kadar bilmiyordum - hiristiyanlarla dost edinmedigini..
In$aallah bundan sonra dikkat ederim..

Tekrar sagolun abim..

wesselam
Ekleme Tarihi: 05.12.2007 - 23:11
Bu mesajı bildir   Esma-Sultan üyenin diğer mesajları Esma-Sultan`in Profili Esma-Sultan Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
NurBahcesi su an offline NurBahcesi  

2687 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 13.08.2005
En Son On: 16.01.2010 - 22:25
Cinsiyeti: ----- 

“Ey iman edenler! Yahudileri ve Hıristiyanları dost edinmeyin. Onların bazısı, bazısının dostlarıdır. İçinizden kim onları dost edinirse şüphe yok ki, o da onlardandır. Muhakkak ki, Allah zâlimleri hidâyete, doğru yola iletmez.”


evet birileri bu ayeti artik anlasin
kestirmeden meal verilmez kardeslerim
zahmet etmesinler bir tefsirlere baksinlar
elinizin altinda hak dini kuran dili var mi
yaninizda bir müftü var mi
ona da karsi cikacaksiniz
bu kadar ayetleri diyologsuzluk olarak anlayanlar zahmet edip alinti yapip bol bol söyle yillardir okuduklari su ayeti bir tercihli olarak tefsirlerden tam olarak okusalar ne olur zahmet etseniz


hep ayni
müthis bir aciklama
Tefsir metodolojisi açısından Said Nursî’nin verdiği cevap özetle şöyle:
1. Doğru ve sağlam bir hükme varabilmek için elimizdeki delil kesin olması gerektiği gibi, o delilin hangi anlamı gösterdiği de kesin olması gerekir. Burada söz konusu olan delil Kur’ân âyeti olduğu için kesindir. Ancak bu delilin hangi anlamı gösterdiği kesin değildir, başka anlamlara gelme ihtimali de vardır. Çünkü, Kur’ân’ın bu yasağı “âmm” değil, “mutlak”tır. Yani, Yahudi ve Hıristiyanların bütün bireyleri, bütün nitelikleri, bütün zamanları yasak kapsamı içinde değildir. Yasak mutlak bırakılmış, bir sınırlama getirilmemiştir. Büyük bir tefsirci olarak zaman bir sınır getirmişse, artık ona itiraz edilmez (Bu konu aşağıda “tarihî kontekst” içinde açıklanıyor).
Ekleme Tarihi: 07.12.2007 - 03:11
Bu mesajı bildir   NurBahcesi üyenin diğer mesajları NurBahcesi`in Profili NurBahcesi Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
Emirdag su an offline Emirdag  

1071 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 20.04.2003
En Son On: 03.05.2009 - 15:41
Cinsiyeti: Bayan 
Rabbim yardimcimiz olsun.Avrupada yasiyoruz ve Ic iceyiz onlarla .Ins sapanlardan olmayiz.Rabbim bizi hep dogruya ilet ve kotuden elimizi ayagimizi sen cek.AMIN.....
Ekleme Tarihi: 05.01.2008 - 15:36
Bu mesajı bildir   Emirdag üyenin diğer mesajları Emirdag`in Profili Emirdag Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
KaLBeNuR su an offline KaLBeNuR  

1686 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 20.07.2007
En Son On: 17.08.2009 - 12:01
Cinsiyeti: Bayan 
Himmm...evet ilginc bir konu...ama ben okudugum kitaplardan,dinledigim tefsir sohbetlerinden söyle bir sonuc cikardim...elbette onlardan da dost edinebiliriz...lakin taviz vermeden...mesela esimin ögretmeni var yirmi yil sonra bulusma imkanlari oldu...senede bir iki defeda olsa görüsüyoruz...onlar bize geliyor..biz onlara gidiyoruz...fikir alis verisinde bulunuyoruz...neleri yemedigimizi,nicin yemedigimizi v.s. biliyorlar ve ona göre cok anlayislilar...dikkatliler...ve de cok hosgörülüler....islamiyete karsi cok meraklarida var...zamaninda esime cokta emegi gecmis yani simdi sirf bu insanlar hristiyan diye görüsmemek cok sacma olur bence...bu ayetteki kastelinen bencede daha derin ve farkli anlami olmali...dikkat ve hassasiyet olmali elbetteki...ama hic kontak kurmamak araya duvarlar örmek hic mantikli degil....Kaldiki Efendimizin(s.a.v.)yasatisina baktigimiz da yahudi komsularina karsi tutm ve davranislarida bellidir....
selam ve dua ile kardesiniz...
Ekleme Tarihi: 05.01.2008 - 16:45
Bu mesajı bildir   KaLBeNuR üyenin diğer mesajları KaLBeNuR`in Profili KaLBeNuR Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
Maksat kelam olsun su an offline Maksat kelam olsun  

1463 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 23.03.2007
En Son On: 09.05.2011 - 10:25
Cinsiyeti: Erkek 
Mehmet şevket eygi hocamızın yazısı muhteşem ....
ALLAH yardımcınız olsun gurbetci kardeşlern işleri bizlerden daha da zor ..ne diyelim onlarında imtihanımı desek bilmem ki....Dil arı din ayrı sima ayrı yani ayrı babam ayrı gelde çık....


selam ve dua ile............
Ekleme Tarihi: 09.01.2008 - 00:14
Bu mesajı bildir   Maksat kelam olsun üyenin diğer mesajları Maksat kelam olsun`in Profili Maksat kelam olsun Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
KaLBeNuR su an offline KaLBeNuR  
MUBÂREK ÂL-İ İMRÂN SÛRESİ'NİN 118. ÂYET-İ KERÎMESİ BÂBINDA...

1686 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 20.07.2007
En Son On: 17.08.2009 - 12:01
Cinsiyeti: Bayan 
Bismillâhirrahmânirrahîm

Siz ey imana ermiş olanlar! Sizden olmayan kişileri can yoldaşı/sırdaş edinmeyin. Onlar sizi yoldan çıkarmak için ellerinden gelen hiçbir çabayı esirgemezler ve sizi sıkıntıda görmekten/sizi sıkıntıya sokan herşeyden hoşlanırlar. Şiddetli öfke ağızlarından taşmaktadır; kalplerinde sakladıkları ise daha da kötüdür. Biz [bununla ilgili] işâretleri/âyetleri sizin için [işte böylesine] açık ve anlaşılır kıldık ki aklınızı kullanasınız

(3 Âl-i İmrân 118)





Bismillâhirrahmânirrahîm

Siz ey imana ermiş olanlar! Sizden olmayan kişileri can yoldaşı/sırdaş edinmeyin. Onlar sizi yoldan çıkarmak için ellerinden gelen hiçbir çabayı esirgemezler ve sizi sıkıntıda görmekten/sizi sıkıntıya sokan herşeyden hoşlanırlar. Şiddetli öfke ağızlarından taşmaktadır; kalplerinde sakladıkları ise daha da kötüdür. Biz [bununla ilgili] işâretleri/âyetleri sizin için [işte böylesine] açık ve anlaşılır kıldık ki aklınızı kullanasınız

(3 Âl-i İmrân 118)



Mubârek âyet-i kerîmede geçen “dûn” kelimesi, malûm, iki temel mânâya gelir:

1. Alçak, soysuz, aşağılık

2. Konum itibâriyle aşağıda/düşük olmak kaydıyla gayrı, diğer, dışında kalan.

Bu bağlamda, mubârek Kur’ân’a göre, bilumum ğayr-i müslîmler -ki bunlara Âlemlerin Rabbi Yüce Allah’ın, azze ve celle, mubârek Kur’ân’da bildirdiği bilumum ölçü/değer/kural/emir ve yasaklara tam bir teslîmiyet içinde uymamak konusunda şuurlu ve ısrarlı/inatçı bir tavır sergileyenlerle, bu bağlamda ikiyüzlü bir yaklaşım içinde olanlar, yani münâfıklar da dahildir/dahil edilse yeridir!- Mü’min ve de Mü’mine Müslümanlara göre “dûn” konumundadırlar. Bu elbette ki hepsinin ille de “alçak”, “soysuz”, “aşağılık” kişiler olmalarını gerektirmez ama hiç kuşku yok ki aralarında böyleleri vardır ve sayıları azımsanmayacak kadar çoktur!

Nitekim merhûm üstâd Muhammed Esed mubârek âyet-i kerîmede geçen “Sizden olmayan kişileri can yoldaşı/sırdaş edinmeyin” ifâdesini şöyle tefsîr eder:

“Lafzen, ‘sizin dışınızdakileri’. Bazı müfessirler, bu ifâdenin bütün ğayr-i müslîmleri kapsadığı görüşüne yakınlık duyarlar. Ama bu görüş, mü’minlerin kendilerine ve inançlarına düşmanlık beslemeyen inançsızlar ile dostluk kurmalarına açıkça izin veren 60:8-9 ile çelişmektedir (Bismillâhirrahmânirrahîm… İnanc[ınız]dan/dîn[iniz]den dolayı size karşı savaşmayan ve sizi yurtlarınızdan sürmeyen [inkârcılara] gelince, Allah onlara nezaketle ve adâletle davranmanızı yasaklamaz: çünkü Allah âdil davrananları sever.

Allah, yalnızca, inanc[ınız]dan/dîn[iniz]den dolayı size karşı savaşan ve sizi anayurdunuzdan süren veya [başkalarının] sizi sürmesine yardım edenlere dostlukla yaklaşmanızı yasaklar; ve [içinizden] onlara dostluk gösterenlere gelince, gerçek zâlimler işte onlardır!) Dahası, âyetin siyâkı ve sibâkı, ‘sizden olmayan kişiler’ ile sadece, sözleri ve davranışlarıyla İslam'a ve Müslümanlara karşı düşmanlıklarını belli eden kişilerin kasdedildiğini göstermektedir (Taberî). Benim tercih ettiğim ‘sizden olmayan kişiler’ çevirisi şunu ifade eder: Onların hayat görüşü, Müslümanlarınkine öylesine temelden karşıdır ki aralarında gerçek bir dostluk sözkonusu olamaz!” [Muhammed Esed - 3:118/dn 87].





Mubârek “âyet-i kerîmede geçen ve ‘sırdaş’ anlamı verilen: el-Bitâne kelimesi mastardır. Tek kişiye de, çoğula da isim olarak verilebilir. Kişinin, bitânesi, onun iç ve gizli işlerine muttali {yani, onları öğrenmiş, onlar hakkında bilgi sahibi, haberli} olan özel adamları ve yakınlarıdır. Bunun aslı ise, hem sırt, hem de elbise ve benzerlerinin yüzü anlamına gelen zahr'ın zıddı olan batn, yani karın ve astardır.”[Kurtûbî]

“Yüce Allah, bu âyet-i kerîmeyle, mü’minlere, kâfirlerden, Yahûdîlerden ve hevâlarının arkasından giden sapık fırkalardan olanları, içli dışlı/yakın kimseler edinmeyi, görüşlerini almayı ve işlerini görmeyi kendilerine havale etmeyi yasaklamaktadır. Denildiğine göre, senin itikat ve dinine muhalif olan hiçbir kimse ile karşılıklı konuşmaman gerekir. Şâir der ki: ‘Sen kişiye dair sorma. Onun arkadaşını sor. Çünkü herbir arkadaş beraber olduğu kimseye uyar’.

Ebû Dâvûd'un Sünen'inde yer alan rivayete göre, Ebû Hureyre, Hz. Peygamber’in (s.a.v.) şöyle buyurduğunu rivayet etmekledir: ‘Kişi, arkadaşının dini üzeredir. O bakımdan sizden herhangi bir kimse kiminle arkadaşlık ettiğine bir baksın’.

İbn Mes'ûd'dan da şöyle dediği nakledilmektedir: ‘Siz insanları kardeş edindikleri kimselerle değerlendirin’.”[Kurtûbî]

“Hz. Ömer’den (r.a.) şöyle dediği rivâyet edilmiştir: ‘Siz, kitap ehlini görevlerinizde kullanmayın. Çünkü onlar, rüşveti helâl bilirler. Siz, göreceğiniz işlerinize ve yönettiğiniz raiyenizin işlerine yüce Allah'tan korkan kimseleri görevlendirerek yardım alınız’.

Hz. Ömer'e (r.a.): ‘Burada Hire’li bir Hristiyan vardır. Ondan daha iyi kâtiplik edecek, ondan daha güzel kalemle yazı yazacak kimse yoktur. O senin yazı işlerini yürütmesin mi?’ denilince şu cevabı vermiş: ‘Ben, mü'minleri bırakıp başkalarını sırdaş edinemem.

O halde zimmet ehlini kâtipliğe getirmek caiz değildir. Bundan başka alış verişteki tasarrufları da, vekâletleri de caiz değildir!’.

Derim ki: Bu günümüzde şartlar artık değişmiştir. Kitap ehlinden kimseler artık kâtip yapılıyor, güvenilir kimse kabul ediliyor ve bunlar böylelikle ahmak ve cahil yönetici ve emirler nezdinde üstün mevkilere getirilmiş bulunuyorlar.”[Kurtûbî]



Nitekim milâdî 912 – 961 yılları arasında Endülüs İslâm Devletinin emîri olan 3. ‘Abdurrahmân’ın baş veziri Hasdai ben İsak ben Ezra adlı ve kendi cemaati içinde nasi, yani “prens” olarak bilinen çok zekî, çok yetenekli, tâbir câizse “hiperentellektüel” bir Yahûdî’ydi. Yani, devletin bütün sırlarına tâ içinden, kaynağından vâkıf olduğu gibi, müdâhil de olabiliyor/oluyordu besbelli! Meraklısına bu konuyu enine boyuna araştırmasını hararetle tavsiye ederim!



Yine milâdî 1520 – 1566 yılları arasında hüküm süren Kanûnî Sultan Süleymân’ın da hekimbaşısı “Haham Mûsâ” adında bir Yahûdî imiş (Kaynak: Otto Kurz: SULTAN İÇİN BİR SAAT – Yakındoğu’da Avrupa Saat ve Saatçileri (Istanbul, Kitap Yayınevi, 2005) s. 30).

Mü’min bir Müslüman olarak “dûn”unda olanı “sırdaş” edinmenin dik âlâsı değil midir bu? (Tabiî eğer bu bilgi doğruysa!). Nitekim birçok tarihçi Osmanlı Devleti’nin çöküş sürecinin Kanûnî Sultan Süleyman döneminde başladığını söyler/iddia eder!



Bütün bunlardan hareket ederek şu neticeye varmamız mümkündür: Mü’min Müslümanlar, iktidâra geldikleri/iktidâr oldukları zaman, özellikle ve öncelikle devletin en hassas noktalarında “kadrolaşmak”, yani, “sırdaşlık” kapsamına girebilecek her türlü görevin başına öncelikle Mü’min Müslümanlar olduklarından kuşku olmayan ehil kişileri getirmek zorundadırlar! Bu Âlemlerin Rabbi Yüce Allah’ın, azze ve celle, ele aldığımız âyet-i kerîmeden çıkartılacak apaçık emridir! Bu emre –hâşâ!- uymayanın sonu önce bu dünyâda, sonra da besbelli ki âhirette/Hesâb Günü’nde hüsrân olacaktır!



Âlemlerin Rabbi Yüce Allah’ın, azze ve celle, bu emrine uyan herkes bilumum ğayr-i müslîmler tarafından elbette ki -hâşâ ve kellâ!- “aydınlanma çağının kazanımlarının gerisinde kalmak”(!), “Uluslararası İnsan Hakları Bildirgesi”ne ters düşmek(!), “demokrasi”ye(!), “laiklik”e(!) hatta “Kopenhag Kriterleri”ne bile aykırı davranmakla(!) eleştirilecek/suçlanacaktır!



Neyse ki mazlûm ve de mahzûn memleketimizde, kanunlar/hukuk açısından hiçbir mâni olmadığı hâlde, tâbir câizse, “derin teâmül” gereği hiçbir Hristiyan ya da Mûsevî vatandaş devlet, ordu, yargı ve emniyet kuvvetleri bünyesinde görev alamamaktadır! (Bu çok ilginç ama bir o kadar da önemli konuya şerefli Vakit gazetemizde yazdığım birçok makalede temas etmeye çalıştım: “Buyrun, Bir De Buradan Yakın” - “Derin Refleks Bâbında…” – “Maske Düşüren Hezeyânlar…” – “Meydân Faslı” – “Serzeniş…”. İlgilenener “Vakit Yazıları “adlı bölüme bakabilirler.)



Besbelli, en azgın/azılı laiklikperestlerin bile sorgulamaya/tartışmaya/irdelemeye/eleştirmeye bir türlü cesâret edemedikleri bu “derin teâmül” sâyesinde sırtımız yere gelmiyor bir türlü!



Acıbadem, 4 Zilhicce 1428/14.12.2007

Münib Engin Noyan


bu yaziyi yeni okudum sizlerlede paylasmak istedim...
Ekleme Tarihi: 09.01.2008 - 13:40
Bu mesajı bildir   KaLBeNuR üyenin diğer mesajları KaLBeNuR`in Profili KaLBeNuR Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
-ERDAL- su an offline -ERDAL-  

198 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 29.01.2008
En Son On: 27.08.2008 - 17:26
Cinsiyeti: ----- 
OLUR TABİ NEDEN OLMASIN,BENİM YAHUDİ ARKADAŞLARIM VAR,BUNLAR ÇOK UÇ ŞEYLER MÜBAREKLER,İNANIN RAMAZANDA BENİ İFTARA DAVET ETTİLER,KENDİLERİDE OGÜN ORUÇ TUTMUŞLAR,ŞİMDİ BUNDA NE SAKINCA VAR,HALA GÖRÜŞÜRÜZ,İMANA GELMELERİ İÇİN ÇOK İYİ BİR TEMSİLİYET GEREKİYO,CEHENNEMİ GÖSTERMEDEN,CENNETİN GÜZELLİKLERİNDEN BAHSEDELİM BİRAZ ALLAH AŞKINA,BAKIN NELER DEĞİŞİYOR O ZAMAN...İNŞAALLAH MÜSLÜMAN OLURLARDA SİZLERLE TANIŞTIRIRIM..DUA EDİN EMİsevinçli
Ekleme Tarihi: 18.02.2008 - 23:31
Bu mesajı bildir   -ERDAL- üyenin diğer mesajları -ERDAL-`in Profili -ERDAL- Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
Pozisyon düzeni - imzaları göster
Sayfa (1): (1)
önceki konu   sonraki konu

Kategori Seç:  
Sitemizde şu an Yok üye ve 1212 Misafir mevcut. En son üyemiz: Didem_


Admin   Moderator   Vip   Üye ]

Hayırlı ömürler dileriz.    Bu üyelerimizin doğum günlerini tebrik eder, sıhhat ve afiyet dolu bir ömür dileriz:
(a.yasir) (57), alihaydar02 (48), cantanem (51), burakburak (52), FiLiZ-NL (48), sonsuzluk38 (54), zümrüdüanka (49), Rumeysa1980 (44), ruhneraz (51), EREN12 (60), cihat25 (67), sidika (49), bir dost (51), serdar81 (59), Gayemiz : ALLAH (36), ebu-abdurrahman (49), basrikaya (49), sahaf (51), [melike] (34), Eibo (), Sonofgavs (44), Fuat Özgürlük (58), Cueneyt88 (36), hüzünlü (45), burak_22 (40), alperen_66 (46), aliosmanpolat (44), islam_2005 (34), TuRkMeNkIzI__Mi.. (34), gunesm (54), moslem (34), mustafa karaba&.. (56), sivasli58 (42), yusuf_islam (34)
24 Saatin Aktif Konuları
0

Copyright © ((( RAVDA.net )))  *  İrtibat   *   RAVDA Reklam Servisi   *   Tüm hakları saklıdır, izinsiz alıntı yapılamaz.
Sitemizde yayınlanan imzalı yazıların içeriğinden yazarları, forum ve yorumlardan ekleyen şahıslar sorumlu olup, kesinlikle sitemiz sorumlu değildir.
© by ((( RAVDA.net )))

Sayfa 0.72225 saniyede açıldı