0
Start Giriş Üye Ol üyeler ((( RAVDATe@m))) Arama
Toplam Kategori: 69 *** Toplam Konu: 30100 *** Toplam Mesaj: 148193
Forum Anasayfa » D İ N / İ S L A M » DİĞER DİNİ KONULAR » Mehdiyet Ve Zamanin Sonu -1-

önceki konu   sonraki konu
Bu konuda 1 mesaj mevcut
Sayfa (1): (1)
Ekleyen
Mesaj
siyahnur su an offline siyahnur  
Mehdiyet Ve Zamanin Sonu -1-

3 Mesaj

Kayıt Tarihi: 12.03.2003
En Son On: 05.09.2013 - 23:43
Cinsiyeti: Erkek 
21.yüzyılın değişmeyen ve değiştirilemeyen her türlü gündeminin üstünde
gündem konusu var. Bu gündemler üstü gündemin
adını söylemeden önce çok yakın tarihimizde hızlı bir tur yapalım. Ta ki
20. yüzyıldan gelip 21. yüzyıla kendini devreden bu devasa gündemin
mahiyeti daha iyi anlaşılsın.

Meşhur mütarekenin (Mondros) imzalanması ile 700 yıllık bir çınar olan son
İslam devleti tarihten çekiliyor. Osmanlı Devleti tarih oluyor.
Tarih boyunca bir imparatorluğun yıkılışı başka bir imparatorluğun filizi
olmuştur. Selçuklu yıkılırken Osmanlı filizlenmiştir. Asya’dan
Müslümanlar yok olmamak için hicret ederken, Anadolu’dan hayat bularak
tekrar sahneye çıkmışlardır. Arabların sancağı düşürecekleri sırada
Allah adetinin lazımı olarak sancağı Asya’dan gelen yeni müslümanlara
yani Türklere vermiştir. Özetle tarihin seyrinde kesinti olmamış, arkadan gelenler
öncekilerden daha gür daha parlak bir zuhurla gelmişlerdir. Ama Osmanlı yıkılırken
İslam için tarih kesintiye uğramıştır. Arkadan yeni gelen olmamıştır.
Bu sebeble Osmanlının sonu yeni bir başlangıç olmamıştır.
Manzaraya göre de halen yeni bir şeyin geleceğine
dair bir ümit ve alamet te yoktur.

İkinci bir ayrıcalığı da İslamın sisteminin ve siyasetinin son devleti olan
Osmanlı Devleti’nin çöküşüyle birlikte gelen süreçte görüyoruz ki
Hilafet kurumu son bulmuştur. Neredeyse asra yaklaşan bir süredir
İslamiyet başsız ve İnkıraz halindedir. Bütün İslam coğrafyası fiziki ve
siyasi anlamda -bu başsızlığın sonucu olarak- paramparça bir haldedir.


Şeair-i İslamiye inhisafa yani sönmeye yüz tutmuştur. Bu ne demektir? İslamın
fiilen ve fiziken en önemli intikal vasıtası olan, nesilden nesile
aktarımı sağlayan üç adet ana hayat damarı kesilmiştir. Bu üç nakil
vasıtası; 1- Hatt-ı Kur'an, 2- Kılık kıyafet 3- Tekke ve dergahlardır.

İlkinin yıllarca yasaklanması bütün yazılı kaynaklardan ve yüzyılların
oluşturduğu İslami hafızadan ve devasa tarihi mirastan cemiyeti mahrum
etmiştir. Bir gün önce yüzde yüzü okur yazar olan bir milletin fertleri
bir gün sonra yüzde yüz cahilleştirilmiş ve gece okullarında, dipçik
korkusu ile yeniden "abcd" öğrenmek zorunda bırakılmıştır. Hala bu yeni
ve solak eğitim yüzdeler itibarı ile 80 yıldır komik seviyelerde
seyretmektedir.

İkincisinin yasaklanması ortalama 15 ila 25 yılda bir yenilenen nesillerin önündeki
modeli ortadan kaldırmıştır. Yani 50 yıllık bir jenerasyonda ortak bir
model ve şekil kalmadığından sonraki nesiller çok eskilere dahi gitmeden
ikinci kuşak olan babalarından ve üçüncü kuşak olan dedelerinden
tamamen farklılaşmış, içinde doğdukları kültürden ve sosyal mirastan
tamamen ve fiziken mahrum kalmışlardır. Evet bugün bir müslüman
Türk veya Kürt evladı babasına ve dedesine hiçbir
şekilde benzememektedir. Kendi ecdadının tarzına Fransızlar kadar
Fransızdırlar.

Üçüncü kurum olan ve bir ağ şeklinde toplumun mahalle ve sokak birimlerine kadar yaygın
olan en önemli eğitim, ahlak, sohbet, muhabbet, zikir ve fikir mekanları
olan tekkeler ve dergahların seddiyle bu sosyal ve doğal çimento dağılmış, buna karşılık toplumun bu en küçük
birimlerindeki en sıradan problemler yerinde giderilmeden mahkemeler,
hapishaneler, meyhaneler, daha bilmem ne haneler hatta tımarhaneler
lebaleb dolmaya başlamıştır. Bu mübarek kurumların banisi olan tarikatların ekserisi yıkıma ve tahribe
ve tahrife uğratılmış, kalan mütebakisi de bu kurumları kötüleme
işlerinde sürekli lazım olan bahaneleri üretebilmesi için gayri islami
bid'atler ile folklorik ve turistik figürler haline getirilmiştir.

İslam coğrafyasında manzara ne durumdadır?

İslam klasiklerinde "Mağrib" olarak bilinen uzak coğrafyada yer alan Fas,
Tunus ve Cezayir'de ve Libya'da 20. yüzyılın ilk dönemlerinde Fransız,
İspanyol, İtalyan işgalleri başlamış ve bu İslam beldeleri on yıllarca
fiilen bir jenoside (soykırım) tabi tutulup bir yandan katledilirken öte
taraftan yeraltı ve yerüstü kaynakları sömürülmeye başlanmış. Kanlı
savaşların sonucunda ülke olarak sözde özgürlüklerini kazandıkları
dönemde ise başlarına, batı beslemesi zalim ve alçak diktatörler ve
darbeci uşak komutanlar bela edilip bu sömürme ve ezme işlemine bu alçak
idareciler vasıtasıyla devam etmişler. Tabi bu kıyımlar ve sömürüler
devam ederken öte yandan da bu İslam toplumlarının ahlakı ve kültürü
batı kültürü ile yozlaştırılmış, ortaya kendi değerlerini bilmeyen,
bunun da ötesinde kendi değerlerine düşman -iki arada bir derede kalmış-
ne deveye ne kuşa benzemeyen acayip garayip türedi bir nesil ortaya
çıkarılmış.

Ortadoğu denen bölgeye baktığımızda ise burada da manzara ihtilaflar, işgaller,
savaşlardan başka bir şey değil. 20. yüzyılın sonlarında Şii devrimi ve
arkasından gelen İran-Irak savaşları, hiç fasıla vermeden devam eden
Lübnan ve Filistin’de İsrail işgalleri, mezhep savaşları ve yetmez gibi
iç savaşlar. İsrail tarafından 7 gün savaşlarında vurulup ordusu yerle
bir edildikten sonra İsrailin en büyük müttefiği haline gelen Mısır bir
zamanlar sabah erken kalkanların darbeler yaptığı bir ülke iken şimdi de
bir kaos ve karmaşa ülkesi haline geldi. Irak 20. yüzyılın sonunu ve
21. yüzyılın başını Amerikan işgalleri ile gördü ve şimdiyse paramparça.
İslamın iki mukaddes şehrinin Mekke Ve Medine’nin bulunduğu topraklar
Vehhabi tasallutunun altında Necid bedevilerinin zulmü altında
senelerdir. Ahirzamanın en büyük dehşetli alametlerinden biri olan “Kabe'de Mescid-i
Haramda hacc vazifesinin edası döneminde kan dökülmesinin” Şii İran ve
Vehhabi Arabistan baş aktörleri oldular.

Daha ileride Bangladeş, Pakistan, Keşmir aynı kavmin paramparça olmuş
devletleri..Keşmir ise zaten yıllardır Hindistan'ın işgali ve zulmü
altında inim inim inlemekte. Afganistan 20.yüzyılın sonlarında senelerce
Rus işgalinin altında ilen 21. yüzyılda ise sadece işgalcisi değişti.
Şimdi ki Rus değil Amerikan.

Afrika’ya aşağılara doğru indiğimizde bitmek bilmeyen kıtlıkların, açlığın ve
sefaletin vurduğu Habeşistan, Somali, Sudan yanısıra Eritre, Çad, Ruanda
bir yandan yokluğun, bir yandan kıtlığın, bir yandan işgal ve
sömürülerin ve bir yandan da iç savaşların cenderesinde senelerdir.

Ekvatorun kuzeyine çıktığımızda ise bir tarafı Ermenistan işgalinde olan ve
geçmiş asrı Rus boyunduruğunda yaşayan Azerbaycan, Rus işgali altında
şehirlerinde taş üstünde taş bırakılmayan Çeçenistan. Öteki ucunda ise
Kızıl Çin zulmünün altında varlık-yokluk savaşı veren Doğu Türkistan ve
putperest budistlerin soykırımı altındaki Patani ve Arakan.

Hulasa bütün İslam coğrafyası baştan başa işgaller altında, savaşlar içinde,
yokluk ve kıtlıklar içinde, paramparça, güçsüz, takatsiz..

Son İslam devletinin yani Osmanlı Devleti’nin çekilip, çöktüğü bu devasa
coğrafyada nerdeyse bir asra varan zamandır yaşanan sadece İNKIRAZ.
İSLAM ALEMİNDE ADI KONMAMIŞ BİR FETRET DEVRİ BİR ASIRDIR YAŞANMAKTA.

Yazımızın en başında temas ettiğimiz ve 20.yüzyılın başından başlayıp 21.
Yüzyılda kemal noktasını bulan bu durumun getirdiği ANA GÜNDEM MEHDİ
ALEYHİSSELAMIN GELİŞİDİR. Daha toplu bir ifadeyle her gündemin üstünde
yeralan ana gündem MEHDİYETTİR.

Konuyu anlayabilmek için elden geldiğince İslam Alemi’nin son bir asrını
ortaya koymaya çalıştık. Çünkü Mehdiyetin icra edeceği ana misyon ve
vizyon öncelikle Alem-i İslam’la ilgilidir. Dünya yaratılalı beri iman
ile küfür hep mücadele ve mücahede üzere olmuştur. Adetullahın gereği
olarak bu kesintisiz gerçekleşmiştir. Bir cephenin nihai zaferi aynı
zamanda nihai mağlubiyetinin başlangıcı olmuş, Allah c.c. hiçbir şekilde
bir tarafı daimi bir galibiyet veya daimi bir mağlubiyet içinde
koymamıştır.

Her sistemin ayakta durmasını ve bekasını sağlayan ve onun siyasetini
üreten ve icra eden bir devleti vardır. Sistemler, DEVLETİ var oldukça
sistemdirler ve vardırlar. Meselenin
iyice anlaşılması için SOSYALİZM SİSTEMİNİ örnek verebiliriz. Bu
sistemin devleti olan S.S.C.B. yani Sovyetler Birliği Devleti
doksanların başında çöküp dağılmasıyla, Sosyalizmde çökmüş ve
dağılmıştır. Bu sistemden beslenen devletler SİSTEMLERİNİN ANA DEVLETİ
çökünce kendileri de ayakta duramamışlardır. Romanya, Bulgaristan,
Yugoslavya, Litvanya, Letonya,Çekoslovakya. Sosyalizm’den hayat alan bu
devletler kendileri sistemlerinin ana devleti olmadığından, ana
devletlerinin çöküşüyle ayakta duramamışlar, kendiliklerinden
çökmüşlerdir. Bu çöküşle birlikte sistem olarak kapitalizmi
benimsemişler ve şimdide onunla ayakta durmaya çalışıyorlar.

İşte İslam aleminde olan da bundan başka bir şey değildir. İslam nizamının ve sisteminin
ana devleti olan Osmanlı İmparatorluğu’nun çöküşüyle İslam’ın sistemi de çökmüştür.
Kapitalizm ve Sosyalizm netice itibarıyla Roma (Yunan) felsefesinin
ürettiği iki ikiz kardeş olduklarından bunların kendi aralarında
geçişler olmaktadır. Fakat İslam devletinin ve sisteminin çöküşüyle ondan kan ve can alan İslam
coğrafyasının tamamı ve Afrika tamamen başsız kalmıştır.
Kimyası, ne sosyalizmi ne kapitalizmi kabul etmemiştir, edememiştir.
Zaten bu beşer dehasının eseri olan sistemler beşeriyete hiçbir zaman
saadet getirmemiştir. Konumuz bu beşeri sistemler olmadığından biz
sadede dönelim. Tarihin kırılması diyebileceğimiz benzer bir durum 530
senelik Endülüs Medeniyeti’nde de yaşanmıştır. Bu medeniyetin devleti
olan GIRNATA’ nın çöküşüyle arkasından kendini tazeleyecek yenileyecek
bir filiz çıkaramadığından İslam Avrupa’da mutlak bir mağlubiyetle tarih
sahnesinden çekilmiştir. Şimdi bir zaman İslam beldesi olan o coğrafyada (İspanya, Portekiz, Kastilya,
Aragon kısmen Fransa) İslamiyet tamamen silinmiştir. Osmanlı’nın
çöküşüyle de İslam’dan hayat alan her şey çökmüş ama Endülüsten farklı
olarak İslamiyet bu coğrafyada yeryüzünden de kalkmamıştır.
İki çöküş arasındaki fark budur. Rutin olan adetullaha göre baktığımızda:

1- Allah c.c Osmanlı’nın yerine bir İslami zuhur yaratmamıştır.

2- Ve bu durum bir asırdır sürmektedir.

3- Endülüsün yıkılışı sonunda İslam o topraklardan silinmesine rağmen Osmanlı’nın yıkıldığı yerden İslam silinmemiştir.

4- Osmanlının çekildiği İslam coğrafyasında sosyalizm tohumları ve kapitalizm aşıları da tutmamıştır.

Şimdi manzara sanırım daha netleşmiştir. Bu özel ve istisnai durumdan
anlıyoruz ki İslam coğrafyasında “yeni ve özel bir dönem” oluşmuştur ve
bu “yeni ve özel dönem” “özel ve harika” bir finalle neticelenecektir.
İşte bu gerçekleşecek finali Allah ve Resulu bazen işaretlerle bazen
açıkça haber vermiştir. Bu özel dönemde dikkat edersek İslam
literatüründe özel bir isimle haber verilmiştir. ”AHİR ZAMAN yani
ZAMANIN SONU!”

İslam Dünyasının 20.yüzyıldan 21. yüzyıla kadar ki bu seyri işin sonunun
normal bir finalle gelmeyeceğini gösteriyor. O zaman “normal bir
seyirle“ gelmeyecek olan bu sonucun öngörüsünde bulunmak için
bakacağımız nokta ne “tarih” ne “sosyoloji” ne de insanlığın seyrini
izaha çalışan beşeri ilimlerdir. Bu büyük iddiamızın teyidi için bir iki
küçük misal verelim ki beşeri ilimlerin bugünü ve sonrasını izahta ve
anlamakta ölçü olmayacağı daha iyi anlaşılsın. İlk örneğimiz geçmiş
bütün asırların vahşetini tek bir defada kusan 2. dünya harbinin baş
aktörü Adolf Hitler’dir. 1926 senesinde Almanya’nın köprü altlarında ve
ücra köşelerinde yaşayan sıradan ve silik bir insan olan Hitler, on sene
gibi kısa bir süre sonra bütün dünyayı işgale yönelmiş ve bütün dünyayı
ateşe vermiş bir devlet başkanıdır. Hakikatte bu başlangıç ile sonucun
arasını sebeb-sonuç izahatlarıyla ve bilimsel(!) tezlerle izah etmek
beyhudedir. İşin içinde görünen sadece aşikar bir şekilde kahredici
“KUDRET-İ İLAHİYEDİR”.


İkinci örneğimiz daha ziyade arif müslümanların anlayacakları bir “HAKİKATTİR”.

Asr-ı Saadetin evveline baktığımızda beşeriyetin genel durumu siyer ve tarih
kitaplarında da yazıldığı üzere karanlık bir “CAHİLİYYE DÖNEMİNDEN”
ibaretti. Şimdi büyük medeniyetler diye ahmakça övünülen Mısır ve Pers
imparatorlukları ahlaksızlığın dibine vurmuş bir vaziyette idi. O çok
parlak Roma medeniyeti ise o dönemin son peygamberi olan Hz. İsa’nın
getirdiği dini daha doğmadan bozmuşlar ve insanlığı topyekun altı
asırlık bir fetret karanlığına gömmüşlerdi. Dışarıda hal böyle iken Arab
yarımadasında Beytullah hac döneminde anadan üryan bir şekilde
ıslıklarla alkışlarla tavaf ediliyor ve içeriside yüzlerce putlarla
doldurulmuştu. Kadın şimdiki zaman gibi metalaşmış ve fazlası daha
bebekken ya gömülüyor ya da üzerinde ok talimleri için nişangah olarak
kullanılıyordu. Yani insanlığın hali bir “RAHMETİ” celbedecek, hakedecek
bir hal değil, tam tersine günümüz gibi tamamen “KIYAMETİ” kesbetmiş ve
haketmiş bir vaziyetti.

Bakıyoruz ki burda da Cenab-ı Hak beşeriyetin hal itibariyle hakettiği “KIYAMETİ”
değil, tam aksine haketmediği “RAHMETEN LİL ALEMİN” olan “AHİR ZAMAN
PEYGAMBERİNİ” göndermiştir. İşte bu “AHİR ZAMAN PEYGAMBERİNİN” zuhuru
“RAHMETİN” bir istihkak olmaksızın, doğrudan doğruya perdesiz olduğunu
ve perdesiz geldiğini gösterir. Şimdi içinde bulunduğumuz zaman dilimi
de “AHİR ZAMANIN AHİRİDİR”. Burada da insanlığın hakettiği “rahmet”
değil “kıyamettir”. Fakat Resul-i Ekrem aleyhisselatu vesselamın sahih
kaynaklarla gelen 100 kadar haberi bize bildiriyor ki şimdi gelecek “SON
BİR RAHMET OLAN MEHDİYETTİR.” Bu son rahmet bir hakediş değildir. Tam
aksine “Ahir zaman Peygamberi’nin” dönemini tamamlayacak olan O’nun
Aleyhissalatu Vesselam bir mucizesi ve müjdesi olan “HAZRETİ MEHDİ
ALEYHİSSELAMDIR”.


İnsanlığın bir rahmeti değil kıyameti hakettiğinin delili için iki
dünya harbine bakmak, ardından iki cenahta türeyen materyalizmin yani
maddeperestliğin iki yavrusu olan Kapitalizmin ve Sosyalizmin insanlığa
getirdiklerine bakmak kafidir. Alem-i İslam içindeki delilini görmek
içinde Hilafetin yıkılışına ve sonraki dönemde Hatt-ı Kur’an’ın
yokedilme çabalarına, ve hadislerde haber verilen “Allah Allah”
diyenlerin kalmaması için tekkelerin, dergahların seddine ve irşad
yollarının kapanmasına” ve sonrasında da inkar edilmesine ve dinin yani
edille-i şer’iyenin diğer üç sütununun Kur’an’a dayanılarak(!) inkarına
bakmak kafidir.

İşte ADETULLAHIN ZAHİRİ SEYRİNE GÖRE OLMAYARAK,
TAMAMEN HARİKULADE BİR ŞEKİLDE, BUNDAN SONRA GELECEK OLAN,
ALLAH RESULUNUN YANİ MUHBİR-İ SADIKIN HABER VERDİĞİ
VE MAHZA RAHMET TECELLİSİ OLAN HAZRETİ MEHDİ ALEYHİSSELAMDIR
VE ONUNLA YAŞANACAK OLAN MEHDİYET DÖNEMİDİR.


BİZDE BİR SEBEB SONUÇ SİLSİLESİNİN LAZIMI OLARAK DEĞİL TAM AKSİNE RAHMET-İ
İLAHİYENİN PERDESİZ VE SEBEBSİZ TECELLİSİNE VE ALLAH RESULUNUN İHBARAT-I
GAYBİYE CİNSİNDEN BİR MUCİZESİNE ŞAHİDLER OLMAK İÇİN ONA İNTİZAR EDİYOR
VE BEKLİYORUZ.

VE ALEME İLAN EDİYORUZ. MADEM O (S.A.V.) HABER VERMİŞ VE MADEM ALLAH VADETMİŞ ŞÜPHESİZ OLACAK..

Mücadele Suresi/21.
“Yazdı Allah: Ben ve Resullerim (elçilerim) mutlaka galip geleceğiz.Şüphesiz Allah güçlü ve üstündür.

http://www.siyahnur11.blogspot.com
http://www.sivilhaber.com
http://www.edibahmed.blogspot.com
Ekleme Tarihi: 30.05.2013 - 17:49
Bu mesajı bildir   siyahnur üyenin diğer mesajları siyahnur`in Profili siyahnur Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
Pozisyon düzeni - imzaları göster
Sayfa (1): (1)
önceki konu   sonraki konu

Kategori Seç:  
Sitemizde şu an Yok üye ve 1836 Misafir mevcut. En son üyemiz: Didem_


Admin   Moderator   Vip   Üye ]

Hayırlı ömürler dileriz.    Bu üyelerimizin doğum günlerini tebrik eder, sıhhat ve afiyet dolu bir ömür dileriz:
umut_627 (43), ONAY (49), meryem04 (43), mandev (57), Ali ÇATAL (60), henna (35), karetta (62), sýlairah.. (55), ^^bg^^ (62), JUBITER (54), BUGRA_55 (50), by_turkey (44), okyanuz (42), muhammetturhan (51), beyaz-gelincik (42), hasan_1424 (40), amine1 (40), mekund (49), cihad_53 (44), Seydihan (45)
24 Saatin Aktif Konuları
0

Copyright © ((( RAVDA.net )))  *  İrtibat   *   RAVDA Reklam Servisi   *   Tüm hakları saklıdır, izinsiz alıntı yapılamaz.
Sitemizde yayınlanan imzalı yazıların içeriğinden yazarları, forum ve yorumlardan ekleyen şahıslar sorumlu olup, kesinlikle sitemiz sorumlu değildir.
© by ((( RAVDA.net )))

Sayfa 0.68219 saniyede açıldı