|
|
Toplam Kategori: 69 *** Toplam Konu: 30100 *** Toplam Mesaj: 148193 |
|
|
|
|
|
Ekleyen |
|
|
TANRI ULUDUR ama........... |
|
|
922 Mesaj -
|
|
Kayıt Tarihi: 06.10.2008
|
En Son On: 12.09.2010 - 23:07
|
Cinsiyeti: Erkek
|
|
TANRI ULUDUR AMA ATATÜRK DE ULUDUR, ULU ÖNDER DIR
Atatürk’ün halk ile iç içe, halktan biri oldugunu söylerlerdi.
Ama diger insanlarda bulunan insânî zaafiyetlerin Atatürk’te de bulundugunu anlatan Can Dündar’in “Mustafa” filminden pek rahatsiz oldular.
Çünkü onlara göre, Atatürk nasilsa öyle degil de insanüstü bir varlik olarak tanitilmali,
taptaze küçük beyinler daha bastan Atatürk’ü masal kahramanlarindan bile büyük, erisilmesi mümkün olmayan ulu bir varlik olarak tanimalidir.
Zaten Atatürk’e onun için “Ulu önder” diyorlar ya...
Türkçe ezan denilen sözde tercümeye bakin bir !
Hazreti Allah hakkinda kullanilan sifatla Atatürk hakkinda kullanilan sifat ayni.
Ikisi de “Ulu.” Hazreti Allah hakkinda Tanri uludur, Tanri uludur deniliyordu.
Ama Atatürk de ulu. Tanri uludur ama Atatürk de pek asagi degil, o da ulu. “Ulu önder.”
Can Dündar’in “Mustafa” filmi “Ululugu vurgulamadigi için” köpürüyorlar. Atatürk hiç insan olur mu canim? O insanüstüdür…
Bir insani, Allah’a es kosarak sirke düsüyorlar deyip, hemencecik karar vermeyecegiz.
Kullandiklari baska sözlere de bakacagiz. Bakalim baska sözleri de var mi?
Var mi da söz mü! Hem de istemediginiz kadar. Hem de daha Atatürk hayattayken.
Niceleri var ki, milleti Atatürk üzerinden daha o zaman kandirmaya baslayip bu tavirlarini simdikilere miras biraktilar.
Hz. Allah hakkinda söylenmesi icap eden ne varsa hepsini Atatürk hakkinda kullandilar…
Meselâ, Faruk Nafiz Çamlibel’in 1921 tarihli “Allah’in En Büyük Kulu” baslikli bir siiri var.
Siirin basligindan bunun önce Peygamberimiz hakkinda kaleme alindigi zannedilir.
Çünkü Allah’in en büyük ve en sevgili kulu O.
Ama zannettiginiz gibi degil. Siir Atatürk hakkinda.
Iste o kita:
Egilmez azmini dünyaya bildir,
Yurdumu ölümden sen halâs eyle.
Anmazsa evladim benden degildir
Adini bir degil bin besmeleyle.
Besmeleyle kimin adi anildigini herkes bilir? Tabii ki “Bismillah…” diyerek Allah’in.
Nitekim, Besmelenin mânâsi bize “Esirgeyen bagislayan Allah’in adiyla” diye ögretilir
Ayni sâirin “Çankaya” baslikli siirinin bir kitasi söyle:
Bu hiyâbân ebediyyet yoludur,
Gider Allah’a kadar burdan ucu.
Hiyâbân, iki tarafi agaçli büyük yol demek. Çankaya’ya giden yoldan bahsediliyor. Çankaya’da kim var? Atatürk...
Iste bu yol hakkinda “Gider Allah’a kadar burdan ucu” deniliyor.
Can Dündar’in, Atatürk’ü her seyden büyük göstermeksizin, gerçekleri yansitan perdeleri hafifçe, azicik aralamak bile sayilmayacak sekilde,
zaten bilinen seyleri hatirlatmasina kizan çevreler, Atatürk için yazilan su siire 1938’den beri niçin hiç ses çikarmazlar:
Ey ilâhin yüce davetlisi, göklerden egil,
Göreceksin, duruyor kalbimiz üstünde putun.
(Atatürk’ün ölümü üzerine, Faruk Nafiz Çamlibel, 1938)
Bu milletin evlatlari, Atatürk’ü ilahlastirmak için bazilarinin senelerdir adeta bir yaris içerisinde bulundugunu bilmeli.
Yapabilenler Atatürk’e ilâhî sifatlar yüklediler yapamayanlar ise onlara alkis tuttular.
Islâm inanç ve itikadina sigmayan misralardan bir örnek:
Solmaz o beniz, yok o bakislar yine mavi,
Lâyik onu tutsak biz ilâhlarla müsâvi.
Bu siiri yazan da Edip Ayel… Bu adam da, yazdigi siirde birçok ilahlar oldugunu söylemekten geri kalmiyor. Ona göre, bir ilah yok ilahlar var.
Ama Türk milletinin ilahi ayri. Peki kimmis ?
Buyurun okuyun:
Kalbimdeki tunç heykeli gök çatlasa bölmez,
Insanlar ölür, Türk’e ilah olmus er ölmez.
Ölecek olanlar sadece insanlarmis. Ama Türk’e ilah olan er ölmezmis. Çünkü o er insan degil…
Bir milletin çocuklari, iste böyle siirlerle büyütüldü/büyütülüyor, uyutuldu/uyutuluyor, yetistirildi/yetistiriliyor…
Siz bu siirlere ne diyorsunuz ey “Biz de Müslümaniz” diyen Atatürkçüler ?
(alinti)
|
Ekleme Tarihi: 12.12.2009 - 00:09 |
|
|
|
228 Mesaj -
|
|
Kayıt Tarihi: 01.09.2005
|
En Son On: 07.01.2010 - 21:23
|
Cinsiyeti: Erkek
|
|
Bizde ilkokul siralarinda böyle büyütüldük. cokta basariliydilar. birileri bana mustafa kemalin hakkindaki kötü kercekleri pardon aci gercekleri anlatmaya basladiginda savunuyordum. savundugum kisi hakkinda bile fazla bilgi bilmiyordum halbuki. Halimiz bu ki sonumuz nasil olur acep.
M. kemalin sucu degil sonradan kendilerine lider, dayanak arayanlarin uydurdugu suc. her zaman tahrif olmaya meyilli insanoglu. rahat duran canlinin kuyrugunu kesmek gibi!
Ulul azm peygamberleri arasindada ismi geciyormu bu mustafa kemal'in?
selam ve dua ile
|
Ekleme Tarihi: 12.12.2009 - 16:48 |
|
|
|
42 Mesaj -
|
|
Kayıt Tarihi: 12.09.2009
|
En Son On: 14.09.2010 - 20:52
|
Cinsiyeti: Erkek
|
|
cumhuriyet dönemi şairi Kemalettin Kamu'nun dörtlüğünden
Ne mucize Ne efsun
Ne örümcek ne yosun
Çankaya yeter bize
Kabe Arab'ın olsun...
''Yırtılır ey kitâb-ı köhne, yarın
Medfen-i fikr olan sahîfelerin.''
“Ey köhne kitap! Senin fikirlere mezar olan sahifelerin yarın yırtılacaktır,diyor Tevfik Fikret.
kitabi kohne kuran a diyor...
İyi bil ki, saf din Allah’ın dinidir. Onun yakınından veliler edinenler şöyle derler. “Biz onlara, başka değil sadece bizi Allah’a daha çok yaklaştırsınlar diye kulluk ederiz.” (Zümer 39/3)
Gunumuzde en cok anlasilmiyan kavramlarin basinda musrik geliyor...
zaten biz ummet olarak musruk'in ne oldugunu bilseydik muslumanligimiz bu gun boyle olmazdi..
ezani turkceye cevirirken ''hayyalel felah'' sozunu turkce okutmadilar...
Çünki bunun anlamı ''haydin kurtuluşa,haydin kurtuluşa''demektir...
Demekki insanlar kurtuluşa koşmasın diye,burası türkçeye çevrilmemiş...
''şu ezanlarki şehadetleri dinin temeli,ebedi yurdumun üstünde benim inlemeli.'' inledi,inliyor,inleyecek......
turkiye de dine yapilan zulum,saldiri baska ulkede yapilsaydi belki orda din adina bir sey kalmazdi...cunku gorulmemis bir tahrip,yikim yapildi...sukur ki yikamadilar..
Allah razi olsun kardes
guzel yaziydii
|
Ekleme Tarihi: 12.12.2009 - 18:01 |
|
|
|
224 Mesaj -
|
|
Kayıt Tarihi: 15.01.2004
|
En Son On: 18.03.2010 - 02:18
|
Cinsiyeti: Erkek
|
|
Selamun Aleyküm arkadaslar
Ben bu Can Dündari Atatürkcü biliyordum!
imanin kimde oldugubilinmiyor iste!
Görelim Mevla neyler
Neylerse güzel eyler
Dua ile
|
Ekleme Tarihi: 12.12.2009 - 18:51 |
|
|
|
655 Mesaj -
|
|
Kayıt Tarihi: 12.06.2008
|
En Son On: 10.10.2014 - 14:55
|
Cinsiyeti: -----
|
|
kardeşim benim yine döktürmüşsün yüreğine kalemine sağlık
hep merak ederdim bu arşivler neden açılmaz diye tabi osmanlı arşivinden bahsediyorum
o zamanda çok şeylermi öğrenirdik acaba
paylaşımın için
|
Ekleme Tarihi: 12.12.2009 - 22:43 |
|
|
|
Moderator 4254 Mesaj -
|
|
Kayıt Tarihi: 04.06.2007
|
En Son On: 30.07.2020 - 23:50
|
Cinsiyeti: Erkek
|
|
|
Ekleme Tarihi: 13.12.2009 - 10:10 |
|
|
PUTLAŞTIRMALAR ANCAK SAHİPLERİNİ BAĞLAR, DEĞERLERİ DEĞİL... |
|
|
309 Mesaj -
|
|
Kayıt Tarihi: 01.12.2004
|
En Son On: 04.10.2010 - 20:47
|
Cinsiyeti: Erkek
|
|
Merhabalar,
Başlık alıntı yazıyı okudum. Burcu burcu ABD ve AB dayatması, kampanyaları ve kompleksi kokan ve onların düşünceleri altında yazılan içler acısı bir yazı olduğu apaçık belli.
Ki bu ABD ve AB şu konuda kesinlikle anlaşmışlardır. Atatürk ve onun kurduğu cumhuriyet aşağılanıp yok edilmeden Türkiye'nin eski "SEVR" yeni "BOP" gereği parçalanıp bölünmesi çok zor olacaktır.
ABD'nin ve AB'nin son dönemde sık sık şu sözleri ve benzerlerinin devreye girmeside bundandır. "TÜRKİYE İÇİN ATATÜRK ARTIK GEÇERLİLİĞİNİ KAYBETMİŞTİR, ESKİMİŞTİR O NEDENLE ARTIK TARİHE GÖMÜLMELİDİR."
Haçlı emperyalistler bir kampanya haline getirdikleri Atatürk'e saldırı için sadece bunları söylemekle yetinmiyorlar. Bu yolda çok büyük fonlar ve paralar veriyorlar satılık kalemlere. Ve maalesef bu satılık kalemlerden şu süreçte o kadar çok varki. Bu oyun Osmanlı'nın sonundada oynanmıştı. Hatta bunlardan bazıları o kadar zıvanadan çıkmıştı ki, İzmir'e çıkan Yunan işgal birlikleri için "KURTARICILAR GELDİ " diye gazetelerinde koca koca başlıklarla adeta müjde vermişlerdi.
Şayet bu haçlı yalakası ve silik kalemlerden biri olan ve içler acısı ne maksada hizmet ettiği apaçık belli olan bir ATATÜRK filmi yapan CAN DÜNDAR burada bir kardeşimizin ifade ettiği gibi "İMAN SAHİBİ" biri ise ben buradan tüm dünyaya Allah yolunda canını gözünü kırpmadan verecek gerçek bir iman eri olarak müjde veriyorum ki
"BU CAN DÜNDAR GİBİLERİ GERÇEK İMAN SAHİBİ İSE YERYÜZÜNDE BİR TEK MÜŞRİK, BİR TEK NANKÖR, BİR TEK VATAN DEĞERLERİNDEN HABERSİZ, BİR TEK HAÇLI YALAKASI KALMAMIŞTIR." demektir.
Başlığa konu olan yazı içinde bir şeyler söylemek istiyorum. Detaylarına girmeme bence hiç gerek yok. İçinden burcu burcu bu milleti Atatürk'ten soğutma ve nefret ettirme kampanyasının ağır kokuları geliyor.
Hiç bir büyük insan onu putlaştıranların olması nedeniyle küçük düşmez değerindende hiç bir şey kaybetmez. Şimdi bu yazıda döktürülen hezeyanlara bakıp Atatürk'ü tu kaka mı yapmamız gerekiyor ? Böyle akıl mantık insaf ve izanla zerre kadar alakası olmayan bir hüküm olabilirmi ?
Peki Atatürk'ün kendini put haline getiren insanlarla ilgili suçu nedir ? Hiç bir şey tabi.
Hatta Atatürk'ün uyarıları var bu putlaştırmalar yapılmasın, yalnızca bıraktığı esere sahip çıkılıp geliştirilsin ve fikirleri iyi değerlendirilsin diye.
"Beni görmek demek, mutlaka yüzümü görmek demek değildir. Benim fikirlerimi, benim duygularımı anlıyorsanız ve hissediyorsanız, bu kafidir (yeterlidir)."
Şayet bu Atatürk'ü putlaştırmalar nedeniyle hala suçlu bulup yukardaki yazıya alkış tutabiliyorsanız size şunlarıda hemen acilen yapmanız gerektiğini söylemek durumundayım.
O halde Allah'ın velisi, Peygamberin halifesi HZ. ALİ'yi de reddetmek gerekiyor. Çünkü onda ifrata gidenlerden bir zümre onu peygamber hatta Allah yerine koymuştu. Peki Hz.Ali'nin bunda bir suçu ya da hatası varmı idi ? Hayır asla. Tam tersine bunları çok iyi bildiği için defalarca uyarılarda bulundu bu zümrelere. Bunlardan bir taneside şu sözleri.
"BENDE İKİ KİŞİ HELAK OLUR. BUNLARIN BİRİNCİSİ BENİ PEYGAMBER, HATTA HAŞA ALLAH YERİNE KOYAR, İKİNCİSİ İSE BANA HAKARET EDER VEYA SÖVER."
Bir başka örnekte peygamberlerden verelim. İncilin aslında olmadığı halde ikibin yıldır hemen hemen hristiyan dinine tabi insanların yani milyarlarca insanın tamamı HZ. İSA için ALLAH'IN OĞLU derler.
Peki bu facia hükmü bu dinin mensuplarına Hz.İsa'mı söyledi ? Asla ve asla. Onlar İncildeki bu işin gerçek anlamını saptırdılar ve bu hale getirdiler.
Peki bu durumda bizler Atatürkle ilgili başlık yazı gereği olarak, HZ. İSA'yı da bu faciadan ve putlaştırmanın insanlık tarihindeki en feci halinden mesul tutup redmi etmemiz gerekiyor ?
Birde zamanını Allah bilirde insanların Hz.İsa yeryüzüne Mehdi ile nüzul ettiğinde, Hz.İsa'ya, "sen insanlara en büyük yalanı söyledin, o halde seni tanımıyoruz, geldiğin yere geri dön"mü demeleri lazım ???
İşte Atatürk için kaleme alınan ve içinde talihsiz bir ruhbanlık kokan şiirinde yer aldığı bu yazıyı değerlendirirken bu satırlarımıda iyi düşünün derim. Unutmayın burada çok ince bir kul hakkı söz konusu. Bana göre Atatürk'ün din gününde hesaplaşacaklarının sayısı hele hele bu süreçte o kadar çok arttı ve artmaya devam ediyor ki......
Atatürk'ün iyiniyetle yaptığı hatalardan biridir ezanın türkçe okunması. Ama o kadar temiz samimi bir nedeni varki onu bunda suçlamam mümkün değil. Çok iyi görmüştür arapçılığın Anadoluyu nasıl mahvettiğini. O nedenle Kuran'ın hem mealini hemde tefsirini o zamanın din konusunda en bilgili insanlarından birine yaptırmıştır ki bu millet Kuran'ın içeriğini öğrensin, yalnızca körü körüne anlamadığı dilden okumasın, dinlemesin.
Ki Kuranda bunu emreder.
"O öyle bir kitaptır ki anlaşılmak için indirilmiştir" der. Bu anlamda daha pek çok ayet bulmanızda mümkün.
Atatürk bununlada yetinmeyip Osmanlının yapmadığı bir şeyi gerçekleştirmiş ve Diyanet işlerini kurarak ve din adamlarının maaşlarını devlet tarafından ödeterek, dinin ehil ellerde kalması için elinden geleni yapmıştır.
Yazık, yazık, yazık. Bir ülkeyi esaretten kurtaran, namusuna, topraklarına sahip çıkan geçmiş batağındaki yanlışlara sürünmesin diye canı pahasına yenilikler getiren ve vatanını her şeyden çok seven böyle bir liderden onu sevmeyen bu vatan evlatlarının alıp veremedikleri nedir, anlaşılacak ve hak verilebilecek gibi değildir.
Son olarakda diyorum ki sömürgeci dış güçlerin ve onların içerdeki ortaklarının başlattığı bu Atatürk'ü tasfiye kampanyalarının gerçek nedenlerini çok iyi düşünelim ve ondan sonra karar verelim...
Kalın sağlıcakla...
Bu mesaj 12 kez ve en son kolye7 tarafından 13.12.2009 - 12:24 tarihinde değiştirilmiştir.
|
Ekleme Tarihi: 13.12.2009 - 11:41 |
|
|
|
Moderator 4254 Mesaj -
|
|
Kayıt Tarihi: 04.06.2007
|
En Son On: 30.07.2020 - 23:50
|
Cinsiyeti: Erkek
|
|
Suçumuz Osmanlı olmaktı
“Türkiye, İslam dünyasını yeniden toparlayabilir” diyen Sultan 2. AbdülhamidHan’ın torunu Bülend Osman: Takvimler 3 Mart 1924’ü gösteriyordu.. Hilafet makamının kaldırılması için başlatılan girişimler bugün sonlanacaktı.. Saltanat kaldırılalı ve Son padişah Vahideddin gönderileli 2 yıl olmuştu.. 3 Mart 1924 günü yaklaşık 3.5 saat süren oturumda çıkarılan kanuna göre; hilafet makamı, ortadan kaldırılmış, Halifeyle birlikte, hanedan mensuplarından erkeklere 24 saat, kadınlara da 10 gün süre tanınacaktı.. Buna, hamile olan kadınlar da dahildi. Bülend Osman her ne kadar, “Türkiye’ye ve hanedanı dışarı gönderenlere kızgın olmadığını söylese de açıklamalarında belli bir sitem de gizliydi.. Israrla, “Siz neden gönderildiniz ve neden zaman tanınmadı?” sorumuz karşısında hayli zorlanan Bülend Osman, en sonunda, “Bir devlet kuruluyordu, devletin yaşaması için bir kolun kesilmesi gerekiyordu, o kol Osmanlı koluydu ve bizi dışarı atmak zorundaydılar” dedi.. Hilafetin ilgası ve Hanedanın sonu. Soğuk kış günleri geride kalmış, çetin ve karlı günler yerini baharın esintilerine bırakmıştı.. Ancak Türkiye’nin yeni başkenti Ankara’da özellikle de Türkiye Büyük Millet Meclisi(TBMM)’nde sert fırtınalar esiyordu.. Takvimler 3 Mart 1924’ü gösteriyordu.. Hilafet makamının kaldırılması için başlatılan girişimler bugün sonlanacaktı.. Saltanat kaldırılalı ve Son padişah Vahideddin gönderileli 2 yıl olmuştu.. “Şeyh” unvanlı Saffet Efendi ve 54 arkadaşının hazırladığı 431 Sayılı Hilafet'in İlgasına ve Hanedan-ı Osman'ın Türkiye Cumhuriyeti Memalik Haricine (ülke dışına) çıkarılmasına dair kanun Meclis’te ele alınıyordu.. Meclis her ne kadar tek adam Mustafa Kemal’in oluşturduğu listeden seçilmiş olsa da sert tartışmalar kaçınılmazdı.. Ahmet Emin Yalman'ın Vatan gazetesi “60 milletvekili hilafetin kaldırılmasına ve hanedanın memleketten çıkarılmasına taraftar” haberini vermişti. 3 Mart 1924 günü Kanunun görüşülmesine saat 3.25’te başlanmış ve müzakere saat 6.45 de bitmişti; bir diğer ifadeyle yaklaşık 3.5 saat sürmüştü. Konu temelde salt Hilafetin kaldırılışı değildi. Hilafetin kaldırılışı konusu sadece teklifin 1. maddesinde “Hilafet Hal’edilmiştir. Hilafet, Hükümet ve Cumhuriyet mana ve mefhumunda mündemiç olduğundan hilafet makamı mülgadır” cümlesiyle geçmekteydi. Geriye kalan “yürütme ve yürürlük maddeleri” hariç 10 madde saltanatın kaldırılması sonrasında hanedan üyelerinin yurtdışına çıkarılması ve bununla ilgi işlemler hakkındaydı. Halid Bey: Bunun için mi savaşıldı? Bundan dolayı bazı milletvekilleri az sonra oylanacak kanun teklifine muhaliftiler.. Örneğin Gümüşhane Milletvekili Zeki Bey, hilafetin kaldırılmasıyla önemli bir milli geleneğin sarsılmış olacağını, halledilmesi gereken daha birçok siyasi ve iktisadi mesele varken mevcut konunun gündemde olmasının yanlışlığını vurgulayacaktı. Kastamonu Milletvekili Halid bey de “Halifeyi kurtaracağız” diyerek halkı harekete ve milli mücadeleye davet ettiklerini, bu yeni tutumun bir çelişki olarak halkı rahatsız edeceğini belirtecekti.. Kanun teklifini hazırlayan grubun lideri Şeyh Saffet Efendi ise “Halifelik unvanı belli bir hükümetin inhisarında değildir. Kim adaletle hükmederse zaten halifeliğin gereğini yerine getirmiş olur” iddiasında bulunacaktı.. Aynı görüş Zonguldak Mebusu Tunalı Hilmi Bey tarafından da dile getirilecek hilafetin kaldırılması savunulacaktı.. Konuyu tartışan Heyet-i Vekile Reisi İsmet Paşa(İnönü) da, müstakil bir devlet kuran İslam toplumlarına diğerlerinin tahammül edemediklerini iddia edecekti.. “SÜRGÜN YASASI” GEÇİYOR Tartışmaların ardından oylamaya geçilecek ve o tarihi karar Meclis’ten geçecekti. Çıkarılan kanuna göre; hilafet makamı, ortadan kaldırılmış, Halifeyle birlikte, hanedan mensuplarından erkeklere 24 saat, kadınlara da 10 gün süre tanınacaktı.. Yasayla birlikte hanedan mensuplarının Türkiye'yi ebediyyen terk etmeleri emredilmişti. Buna, hamile olan kadınlar da dahildi. Yani bu süre içerisinde Osmanlı hanedanına mensup kim varsa Türkiye topraklarını terk edeceklerdi. Aynı kişiler kendilerine ait arazileri de artık kullanamayacak, hiçbir hak da talep edemeyeceklerdi. Nitekim Hilafetin kaldırılmasına dair kanun bunu açıkça belirtiyordu. Teklifin ilk maddesi şöyleydi; "Halife hal edilmiştir. Hilafet, hükümet ve cumhuriyet mana ve mefhumunda esasen mündemiç olduğundan, hilafet makamı mülgadır..." İkinci maddesi ise şöyledir; "Mahl-ü halife ve Osmanlı Saltanatı müderrisesi hanedan erkek, kadın bilcümle azası ve damatlar Türkiye Cumhuriyeti memaliki dahilinde ikamet etmek hakkından ebediyyen memnudurlar. Bu hanedana, kadınlardan mütevellit kimseler de bu madde hükmüne tabidirler.." TOPÇU İHSAN: MEZARLARINI DA SÖKELİM Kanunun çıkarılması sırasında, dünya tarihinde eşine rastlanmayacak bir olay yaşanacaktı. Hilafeti kaldırma kanununun ikinci maddesine göre yurtdışına çıkarılacak kadın, çocuk ve damatların zor durumda kalacağı, bunların sefalete düşmemesi için yurtdışına çıkarılmasının sakıncalı olduğunu söyleyenler de çıkmıştı. Ama bu teklif daha ağır bir teklifle geri dönecekti. İstanbul İstiklal Mahkemesi Başkanı Topçu İhsan, değil bu kimselerin Türkiye topraklarında kalmasını, hanedanın geçmişine ait ölülerinin kemiklerini dahi söküp atma fikrindeydi. İhsan, "Hanedan'a mensup kişilerin ölülerinin kemiklerini bile mezarlarından çıkarıp atmak lazım gelir" diye avazı çıktığı kadar bağıracaktı. Hatta bu sözler o dönem Batı basınında gündeme gelecek, geçmişine bu denli kinle dolu zihniyet şiddetle ayıplanacaktı. Topçu İhsan'ın bu teklifi tek parti olan CHP'nin içinde dahi tepkilere neden olacak, albay milletvekili olan Halit Akmansu partisinden istifa edecekti. Hiç şüphesiz, Hilafetin kaldırılması Türkiye Cumhuriyeti’nin en radikal ve köklü kararlarından biridir. Bu karar ile sadece kendi milli sınırları içindeki Müslümanlar değil, tüm dünya Müslümanları, bu arada Müslümanlar üzerinde çeşitli planları olan Batı dünyası da etkilenmiştir. ‘YA KAFAMIZI KESSELERDİ!..’ ‘Sizi gönderenlere kızgın mısınız?’ sorumuza, “Değilim, en azından kafamızı kesmemişler, bu da olabilirdi” diye cevap veriyor.. Bu kez ‘Siz ne yaptınız ki kafanız kesilsin?’ soruma geliyor.. Osman, “Aynı soru sürgünle ilgili de sorulabilir, ne yaptık ki sürgün edildik!..” Bülent Osman Türkiye’nin geçmişiyle barışmasının kaçınılmaz olduğunu, ve kendilerinin asla korkulacak birileri olmadığını vurguluyor.. Dahası Türkiye’nin yeniden İslam dünyasını toparlayabilecek bir abi olabileceğinin altını çiziyor.. “AB sevdasından vezgeçilmeli, orada insana ve aileye dair bir şey bulamazsınız” diyen Osman, Milli Görüş Lideri Prof. Dr. Necmettin Erbakan başbakanlığında kurulan D-8 projesini hatırlattığımızda ise, “D-8 veya başka bir oluşum, Türkiye kendisini arasına sokmak istemeyen AB’nin peşinden vazgeçip geçmişiyle barışarak İslam dünyasına yeniden abilik yapabilir. Bu hiç de zor değil” diyor.. Bülend Osman’ı en çok kızdıran sorularımdan biri de dedesi 2.Abdülhamid’le ilgili sorum oluyor.. “Dedenize yakıştıralan ‘Kızıl Sultan’ ifadesi sizce kimin yakıştırması?” Çok nazik görünüm ve tavırlarıyla tanınan Osman bir anda jest değiştirerek, “Bu Ermeni uydurması, Ermeniler sevmezdi” dedi. Türkiye’de eskiye oranla büyük değişim yaşandığını belirten Osman, “Eskiden daha acımasız ve önyargılı ithamlar yapılıyordu, ancak şimdi herkes sorguluyor. Gençlikten ümitliyiz” diyor. O gece sarayda yaşananlar 1924’ün 3 Mart’ında, çıkarılan kanun ivedilikle Osmanlı hanedanına iletilecek ve kısa sürede Türkiye’yi terk etmeleri istenecekti.. Hatta Abdülmecid Efendi hemen o gece sürgüne gönderilmişti. Karar Halife’ye sarayın kütüphanesinde tebliğ edilmişti. Ankara Hükümeti, İstanbul Valisi Haydar Bey’e gönderdiği telgraf emriyle Dolmabahçe Sarayı’nda kalan Halife Abdülmecid Efendi’nin hemen o gece sınırdışı edilmesi talimatını vermişti. Vali Haydar Bey ve İstanbul Emniyet Müdürü Sadeddin Bey 3 Mart akşamı saat sekiz sularında Halife’ye kararı tebliğ etmek için Dolmabahçe Sarayı’na gitmişti. Polis ve asker, sarayın etrafını sarmış, bütün telefonlar kesilmiş, sarayda yaşayanların dışarıyla bağlantı kurmasına imkan bırakılmamıştı. Abdülmecid Efendi, heyeti kütüphanede kabul etti. İlk tepkisi ‘Ben vatan haini değilim. Buradan ölsem de gitmem. Ceddim Fatih’in zaptettiği bu topraklardan beni zorla nasıl çıkartabilirler?’ oldu. Vali ve polis müdürü, Halife’ye ‘milli iradeye itaat etmediği takdirde saraydan gerekirse zorla çıkartılacağını’ söylemişlerdi. Zoraki yolculuğun hazırlıkları sadece 1.5 saat sürdü ve Halife’yle beraber üç hanımı, Şehsuvar, Hayrünisa ve Mehisti hanımlar, oğlu Şehzade Ömer Faruk Efendi, hemen o gece, Dolmabahçe’den alınıp Çatalca’ya götürüldü, istasyonun dışında bekletilen Simplon Ekspresi’ne ilave edilmiş yataklı altı adet vagona bindirilip Türkiye’den sınırdışı edildiler. Abdülmecid Efendi sarayı terk ederken Vali Haydar Bey’e ‘Madem ki milletin ve memleketin selameti için çalışıyorsunuz, Allah muvaffak etsin’; Emniyet Müdürü Sadeddin Bey’e de ‘Ben yine bu millete dua edeceğim. Ölsem dahi mezarımda kemiklerim bu milletin refahı ve saadeti için duaya devam edecektir’ demişti. Ne yazık ki olay Hanedanın ülke dışına sürülmesiyle kalmamış, çeşitli ülkelerden saraya hediye edilen yüzlerce tarihi eşya adeta yağmalanmıştı.. 15 lirayla çıkılan yolun sonu ise tam bir sefaletti.. Bazı Müslüman ülke vatandaşlarının, sürgüne giden halifeleri için topladıkları paralarla geçinmeye çalışacaklar, dahası ücretini ödeyemediği için oteller tarafından sokağa atılan hanedan mensupları olacaktı.. İngiliz Büyükelçisi Ronald Lindsay: "Laik Türkiye'nin Müslümanları artık İngiliz İmparatorluğu için bir tehlike olmaktan çıkmıştır." Arnold J.Toynbee (İngiliz Tarihçi): "Halifeliğin kaldırılmasıyla Türkiye, İslam dünyasının merkezi olmaktan çıkmıştır. Türkiye İslam'ın manevi önderliğini bırakıp, köşe başını dönüp, dünyevi bir hükümet kurup halifeyi sınır dışı edince, batılılaşmanın nimetlerine karşılık, İslam Birliği ve İslam'ın desteğinden vazgeçer olmuştur.. Ne olursa olsun halifelik İslam toplumunun en birleştirici ve İslam’ın geçmişi ile en güçlü bağı sayılmıştı.." (Türkiye Türkçesi İst. 1971) Boston Gazetesi (Amerika): "Türkiye Halifeyi tekmelemekle kurtuldu.. Batılı temeller üzerine cumhuriyet ilan ediliyor. Bugüne kadar kurulmuş bütün İslami devletlere temel teşkil eden dini kanun ve gelenekler dağıtılıverdi... Bunun yanında 500 milyon dolar değerindeki tüm dini kurum ve kuruluşlar da devletleştiriliyor..." 83 yıldır gurbetteler Geçtiğimiz aylarda Dolmabahçe Sarayı’nda “Osmanoğlu’nun sürgünü” belgeselinin tanıtımı için buluşan 100’ü aşkın hanedan mensubu bir anlamda hem gerçek topraklarıyla hem de birbirleriyle hasret giderdiler.. Sultan 2. Abdülhamit'in en büyük oğlu Mehmet Selim Efendi'nin torunları Lübnan ve Suriye'den; İkinci Abdülhamit'in oğlu Abdülkadir Efendi'nin torunları Avustralya ve Almanya'dan; Sultan 5. Murat'ın torunu Osman Selahaddin'in torunları İngiltere'den; Sultan 1. Abdülmecid'in torunu İbrahim Tevfik Efendi'nin torunları Lübnan'dan; İkinci Abdülhamit'in ablası Mediha Sultan'ın torunları İngiltere'den; Sultan 2. Abdülhamit'in kızı Naime Sultan'ın torunu Fransa'dan gelmişti. Sarayda eğretiydiler Pek çoğu artık ne Türkçe ne Osmanlıca biliyordu.. 83 yıl önce Saray’dan çıkarılmalarına karar verildiğinde, namaz ve Kur’an okuyarak sürgüne giden halifenin torunları şimdi bambaşka bir dünyanın insanları olmuştu sanki.. Sanki hiç Osmanlıya bulaşmamışlar, çocuklarına Max, Tatyana, Coosmos ve Sandy gibi isimler takacak kadar da Batılılaşmışlardı.. Osmanlı’dan Cumhuriyet’e geçişte yaşanan hafıza kaybı sanki en çok onları vurmuştu.. Toplanarak geldikleri Dolmabahçe Sarayı, onlara belki de hüzünlü gözlerle bakıyordu artık.. Belki de 82 yıl önce kendini terk eden hanedanın torunlarını tanıyamadı bile.. Çünkü ne o geceki programda ne de hanedan torunu olan kişilerde Osmanlı ve geçmişe ait en ufak bir iz kalmamıştı.. Her neyse her şeye rağmen onlar bizim için önemliydi.. Geçmişimizle artık barışmalıyız Son senelerde birçok memleket tarihiyle barıştı. Bulgaristan'ın son Kralı Simeon memleketine yıllar sonra sıradan bir vatandaş olarak dönüp başbakanlığa kadar yükseldi. İtalya, ülkeye girişi 50 yıldan beri yasak olan tahtın varisini geçtiğimiz yıllarda yarı resmi törenle karşıladı. Avusturya Macaristan İmparatorluğu tahtının varisi Arşidük Otto von Habsburg, Avrupa Parlamentosu'nda uzun yıllar milletvekilliği yaptı. Fransa tahtının varisi Paris Kontu Henry d'Orleans, Paris'te mütevazı bir evde yaşıyor ve hayatını resim yaparak kazanıyor. Türkiye'de de son senelerde tarihle barışma yolunda yavaş ama güzel adımlar atıldığı da bir gerçek.. Kim bilir, ülkeyi yönetenler de bir gün Abdulhamid’in torunu Bülend Osman’ın dediği gibi “Bizim neyimizden korksunlar ki” serzenişini duyar da geçmişle bozulan köprüler yeniden kurulur.. 06.03.2007 MUHARREM COŞKUN/Vakitmuharrice@vakit.com.tr
Bu mesaj 1 kez ve en son Muhtazaf tarafından 13.12.2009 - 21:57 tarihinde değiştirilmiştir.
|
Ekleme Tarihi: 13.12.2009 - 21:56 |
|
|
RE: PUTLAŞTIRMALAR ANCAK SAHİPLERİNİ BAĞLAR, DEĞERLERİ DEĞİL... |
|
|
922 Mesaj -
|
|
Kayıt Tarihi: 06.10.2008
|
En Son On: 12.09.2010 - 23:07
|
Cinsiyeti: Erkek
|
|
Alıntı Orijınalı kolye7
Atatürk'ün iyiniyetle yaptığı hatalardan biridir ezanın türkçe okunması. Ama o kadar temiz samimi bir nedeni varki onu bunda suçlamam mümkün değil. Çok iyi görmüştür arapçılığın Anadoluyu nasıl mahvettiğini. O nedenle Kuran'ın hem mealini hemde tefsirini o zamanın din konusunda en bilgili insanlarından birine yaptırmıştır ki bu millet Kuran'ın içeriğini öğrensin, yalnızca körü körüne anlamadığı dilden okumasın, dinlemesin.
Ki Kuranda bunu emreder.
"O öyle bir kitaptır ki anlaşılmak için indirilmiştir" der. Bu anlamda daha pek çok ayet bulmanızda mümkün.
Atatürk bununlada yetinmeyip Osmanlının yapmadığı bir şeyi gerçekleştirmiş ve Diyanet işlerini kurarak ve din adamlarının maaşlarını devlet tarafından ödeterek, dinin ehil ellerde kalması için elinden geleni yapmıştır. |
kolye7 kardes
Kur'anin ve Ezanin türkcelestirmesi (ki, tamami Türkcelestirilmemistir!) gayesinden tut,
(ki, dil devrimi "dinimizi anlayamamak" acisindan Müslüman-Türk'e en büyük darbedir!)
diyanetin kurulma sebeplerine kadar (ki, devletten maas alan biri devletin kulu demektir!) gercekleri sen de ben de biliyoruz!
müslümanin müslüman oldugu, yasayis seklinden belli olur!
(ki, m kemalin namaz kilarken tek bir fotografini göremeyiz!)
cogu mesajlarinda osmanliyi ve arablari suclayan yazilarin mevcut
yüzde doksan sadece Kur'an dan örnekler veriyorsun
sanirim artik sorma vakti geldi
lütfen ACIK ve NET cevap ver
Hadisleri kabul ediyormusun?
yoksa Kur'an dan baskasini gale almam diyenlerdenmisin?
|
Ekleme Tarihi: 14.12.2009 - 02:37 |
|
|
YALAN HADİSLER İSLAM'A EN BÜYÜK ZARARLARI VEREN FAKTÖRLERDEN BİRİDİR. |
|
|
309 Mesaj -
|
|
Kayıt Tarihi: 01.12.2004
|
En Son On: 04.10.2010 - 20:47
|
Cinsiyeti: Erkek
|
|
Dai kardeşim aşağıda önce içindeki düşüncelerine karşılık vereceğim bir kısım yazını veriyorum. Sonrada benim düşüncelerimi öğreneceksin.
Alıntı kolye7 kardes
Kur'anin ve Ezanin türkcelestirmesi (ki, tamami Türkcelestirilmemistir!) gayesinden tut,
(ki, dil devrimi "dinimizi anlayamamak" acisindan Müslüman-Türk'e en büyük darbedir!)
diyanetin kurulma sebeplerine kadar (ki, devletten maas alan biri devletin kulu demektir!) gercekleri sen de ben de biliyoruz!
müslümanin müslüman oldugu, yasayis seklinden belli olur!
(ki, m kemalin namaz kilarken tek bir fotografini göremeyiz!) |
*Kuran'ın dilimize çevrilmesi olayı Atatürk tarafından gerçekleştirilmiş bir ilktir. Osmanlının sözde alimleri Kuranın mealinin yazılmasını dahi günah olarak yorumlayıp yalnızca arapçasının okunmasının yeterli olduğu yalanını dayatıyorlardı. Zaten bu çürük kafa dinini gereği gibi bilmeyen ve hocaların hezeyanlarını kabul etmek zorunda bırakılan bir Osmanlı bıraktı yirminci yüzyıla.
*Dilin öz türkçeye dönmesi Atatürk'ün bu ülkeye en büyük hizmetlerinden biridir. Yalnızca İstanbulda belli bir çevrenin anladığı arapça ve farsça sözlerle tanınmaz hale getirilen yapay bir dil olan Osmanlıca konuşma dahi Osmanlının sonunda ortaya çıkan % 3-4 okuma oranı gibi bir facianın en büyük etkenidir.
*Bir milletin fertlerinin devletinin hizmetinde olmasından ve hizmetlerinin karşılığını devletlerinden alması kadar normal başka ne olabilir. Devletten maaş almayacaktı bu insanlarda ne yapacaklardı yani ? RUHBANİSTAN diye bir devlet kurupta gelirlerini oradanmı sağlayacaklardı ? Devlet ve din adamları başka kafadaysa o devlet daha en baştan zokayı yemiş demek değilmidir ?
Kaldı ki dinde ruhban diye bir şeyde olmadığını defalarca açık açık anlattım. Bunu Attaürkte biliyordu, fakat bu işe devlet sahip çıkmasa kendi halinde çapulcuların yorumuna bile fırsat çıkacak bir ortamda oluşabilecek faciayıda çok iyi gördüğü için mecburen bu yolu tercih etti.
*Müslümanlar için en büyük ayıplardan biri insanların ibadetlerini araştırmaları ve onların kişiliklerini buradan belirlemeye çalışmalarıdır. Allah bunu kesinlikle yasaklıyor ve tam tersi bir yol tavsiye ediyor. MAUN suresi bunun en büyük delilidir.
Bugün beş vakit namaz kılıpta haçlının kulu kölesi olanları ülkesini babalar gibi satanların ibadetlerini nereye koyacaksınız bu işte ?
Yoksa hiçte az olmayan ve zaten bunu yapan yani "BUNLAR SATIYORSA VE HAÇLIYA BOYUN EĞİYORSA BİR BİLDİKLERİ VARDIR" facia zihniyetinimi onaylayacaksınız ?
Yazılarım içinde benim yaşadığım bir ibret olayıda verdim. Beş vakit namaz kılan, HAC vazifesini yapmış olan, tüm ibadetleri şekil olarak eksiksiz olan ve dış görünümüde dindar çağrışımı yapan bir muhasebecinin benim sigorta hakkımı patronuma açık açık nasıl gasp ettirdiği acı gerçeğini verdim ki bu olay benim bu anlamda şahit olduğum sayısız ibret olaydan yalnızca bir idi.
"ALDATAN SİZİ ALLAH'IN ADI İLE ALDATMASIN" ayetinden sen ne anlıyorsun, yada sana nasıl bir mesaj veriyor ? Senin gözünde Allah'ın adını ve islamı kullanarak insanları kandıranlar kimlerdir ? Hangi işler Allah'ın dinini sömürmek ve kullanmak anlamına gelir sence ?
*Mustafa Kemal ATATÜRK'ün namaz kıldığı ile ilgili bir fotoğraf bende görmedim, merakta etmedim. Onun gerçek bir mümin olduğundan LAİLAHEİLLALLAH kelamına inandığım kadar eminim. Benim için böyle bir fotoğrafında bu anlamda hiç bir önemi yoktur. Tıpkı Kuran'ın hükümlerinde olduğu gibi ölçümde, merakımda olmaz, olamaz. İbadet kulla Allah arasındadır, hesabıda Allahındır. Allah onları insanlara kendilerini kurtarmaları için vermiştir. Kendilerinin dahi ne durumda olduklarından haberi olmayanların başka insanların ibadetlerinin çetelesini ve hesabını sorsunlar diye değil.
*Kaldıki Atatürk'ün ne denli gerçek bir müslüman ve büyük insan olduğunu ona ve bu millete son nefesinde verdiği mesajla onaylayan Allahtır. Ve Allah hiç kimsenin kafasında islam diye çizdiği yanlışları kabul etmeye mecbur olmadığı gibi onları bu hallerinden sıgaya çekecek olandır. Ayet " (KAFANIZDA UYDURDUĞUNUZ) DİNİNİZİ ALLAH'A ÖĞRETMEYEMİ ÇALIŞIYORSUNUZ"
*Müslüman SAMİMİYET, İHLAS, TEVHİD ve MERHAMET gibi üstün erdemlere sahip değilse ve Kuran'ı anlaması ve yaşaması FIRKALARLA ilgili hükümlere giriyorsa, yani GERÇEK İMAN sahibi olma haline sahip olamamışsa, onun müslümanlığı yalnızca islamı kabul etmiş fakat yanlış iman içinde gazaba uğrayacak bir fert olma durumuna düşmüş olması demektir.
Çünkü Allah kelamında apaçık şöyle buyruluyor "DEYİNKİ İSLAM OLDUK, KALPLERİNİZ HENÜZ İMAN ETMİŞ (GERÇEK İMAN SAFHASINA GELMİŞ) DEĞİLDİR"
*Bir müslüman hadisleri nasıl kabul etmez. Burada önemli olan binlerce yalan hadis içinden gerçek olanlarını ayır edebilmek ona göre kabullenmektir. Hadis diye Kuran'ın onaylamadığı ve aslında hepsi yalan hadis fabrikalarının üretimi olan hezeyanları kebullenmekse bu yalnızca insanları dinden çıkarır, şirke ve küfre saplandırır.
Şimdi bir oran vreceğim ki bunda hadis konusunda geçmişten bu yana çok büyük araştırmalar yapan kişilerin ittifakı söz konusudur ve bende bunu onaylıyorum.
Bugün var olduğu kabul edilen hadislerin ancak % 1 veya 2 si gerçek kabul edilmektedir.
Bu kanaatin en büyük delillerinden biri, Efendimizin yazılan tüm hadisleri toplatıp imha ettirmesidir ki amacı Kuran karşısında Efendimizin sözleri ikinci bir kitap olarak yer almasın yani dinin TEVHİD denen en büyük özelliklerinden birine halel gelmesin.
Efendimizin bu takip ettiği yol dört halife zamanındada aynen uygulanmıştır.Dört halife döneminin başlangıcı 632 bitiş tarihi ise 661. Yani yaklaşık otuz yıllık bir sürede hadis kesinlikle yazdırılmamış ve ortaya çıkmasına müsaade edilmemiştir.
Hadislerin yazılmaya başladığı ve içinede her türlü fitnenin katılmaya başladığı dönem EMEVİ ZALİMLERİNİN yönetime geçmesiyle birlikte başlar. Birde şu açıdan düşünün. Bu kadar zaman sonra yani Efendimizin Hakka yürümesinden hemde bu zalimler zamanında bu işler ne kadar sağlıklı yapılmış olabilir ?
Peki bu durumda ne yapacağız hadislere bakmayacakmıyız ? Elbette bakacağız. Fakat Kuranla örtüşmeyen binlerce yalanı gerçeklerinden ayırmak ustalığını ve hünerini gösterebiliyorsak...
Yoksa acemi aşçının pirinç içinden taşları gereği gibi ayıklayamamsı nedeniyle bu pirinçten pilav yiyen herkesin dişlerinin kırılmasına sebep olaması gibi bir ibret durum ortaya çıkar. Bu durumu zaten islam coğrafyası 1400 yıldırda yaşıyor.
İslama en büyük ihanet lerden biride bu yalan hadislerle yapılmış olan ihanetlerdir.
Muhtazaf kardeşimizin aktardığı konudaki HİLAFET meselesine aslında çok güzel ve ibret bir karşılık olan daha önce yazmış olduğum yazı en güzel cevaptır.
ALLAH EMEVİ VE ABBASİ ZALİMLERİNİ HALİFE OLARAK KABUL ETMİYOR Kİ ONLARDAN CEBREN ALINAN BU HÜKÜMSÜZ MAKAMIN OSMANLIDA KALIP KALMADIĞINA DEĞER VERSİN VE ONU KORUMAK İSTEMİŞ OLSUN.
Dikkat ediniz Osmanlının düşüşe geçmesi Hilafet diye bir makamın Osmanlıya alınmasından ve arapları mahveden tüm EMEVİ ve ABBASİ kabullerinin Anadoluya yayılmaya başlamasından sonra başlar.
Anadolu Selçukluları, Selçuklular ve Osman gazi ile Anadoluda yayılan Peygamber mayasının yerini bu sapkın arap mayası almaya başlayınca çöküş döneminin temelleride atılmış oldu.
Şayet Allah Osmanlıyı Efendimizin halifesi olarak görse ilkönce duraklama ve sonra gerileme devirlerinin bu büyük cihan hükümdarlığını mahvetmesine izin vermezdi. Tam tersine Allah bu halife kavramından ve arap sapkınlığının din diye Osmanlıyı istila etmesiyle birlikte yardımını yavaş yavaş kaldırmış ve uyanması için bu millete çok büyük bir zaman fırsat tanımıştır.
Yanlışlarda ısrar ve hilafet adlı aslı dört halife zamanında kalmış bir kavrama sımsıkı sarılmaksa Osmanlının sonunda ortaya çıkan feci tablodan başka hiç bir şey getirmemiştir.
O nedenle diyorum ki suçumuz asla Osmanlı olmak değildi. Tam tersine Osmanlı olarak kalamamak ve bizde din anlayışının Allahın velilerince Anadoluya serpilmiş en mükemmeli varken bunları bir kenara itip, arapları dahi mahveden din anlayışlarına sımsıkı sarılmaktı asıl suçumuz.
Bu mesaj 2 kez ve en son kolye7 tarafından 16.12.2009 - 10:27 tarihinde değiştirilmiştir.
|
Ekleme Tarihi: 14.12.2009 - 12:58 |
|
|
|
Moderator 4254 Mesaj -
|
|
Kayıt Tarihi: 04.06.2007
|
En Son On: 30.07.2020 - 23:50
|
Cinsiyeti: Erkek
|
|
kolye7 kardeş
Soruyorum acaba Şimdiki konuştugumuz dil türkçemi yoksa acaba?
Siz ehli sünneti Kabul etmiyenlerdenmisiniz?
Bu mesaj 1 kez ve en son Muhtazaf tarafından 14.12.2009 - 16:32 tarihinde değiştirilmiştir.
|
Ekleme Tarihi: 14.12.2009 - 16:25 |
|
|
|
309 Mesaj -
|
|
Kayıt Tarihi: 01.12.2004
|
En Son On: 04.10.2010 - 20:47
|
Cinsiyeti: Erkek
|
|
Alıntı Orijınalı Muhtazaf
kolye7 kardeş
Soruyorum acaba Şimdiki konuştugumuz dil türkçemi yoksa acaba?
Siz ehli sünneti Kabul etmiyenlerdenmisiniz? |
Evet Muhtazaf kardeşim yüzyıllarca pek çok katkı ve zorlamayla bir çok kayba uğratılmışsada şu an konuştuğumuz dil türkçe.
Elbette makul anlamda bu dile hem arapçadan hem farsçadan ve başka çok konuşulan dillerden kelimeler katılabilir. Fakat bu Osmanlıcada olduğu gibi haddi aştığında o dili yalnız belli ve kısıtlı bir çevreden başka hiç kimse kullanamaz.
Ehli sünnet dediğimiz zümre ancak ve ancak Allah'ın kelamına uygun hükümler söylediğinde kabulümdür. Yoksa Allahın Nebisi ve velileri dışında benim alim diye kabul edilen hiç kimsenin sözlerini bu alim diye kabul ettiğim insanların onayı dışında kabul etmem söz konusu dahi olamaz.
Ne buyuruyor Kuran "SİZDEN ÜCRET ALMAYANLARDAN ÖĞRENİN ONLARDIR DOĞRUYU VE GÜZELİ BULANLAR" yani Peygamber ve velilerini takip edin diyor Kuran. Benim rehberim Kuran ve onun gösterdiği insanlar olduğuna göre....
Yine Fatiha suresinde "BİZİ DOĞRU YOLA İLET, NİMET VERDİKLERİNİNİN YOLUNA AZMIŞ SAPMIŞLARINKİNE DEĞİL" ayetinde de nimet verilenlerden kasıt Allahın Resulü ve Velileridir. Başka hiç kimse değil.
Gidilecek yolu kim Allahtan daha iyi bilebilir.
Haa bende yapıyorum. Ruhbanlarıda dinliyorum.Fakat söylediklerini çok ince bir süzgeçten geçirip ya kabul yada reddediyorum. Bundada rehberim KURAN ve HAKDOSTLARI oluyor tabi.
Bugün islam coğrafyası bunu yapmamanın ve ışığı yanlış yerlerde aramanın yanlış kişilerin arkasına takılmanın kahrını ve ağır imtihanlarını yaşıyor.
Hz.İsa ve Hz.Mehdi gelene kadarda öyle sürecek gibi görünüyor. En doğrusunu Allah bilir.
|
Ekleme Tarihi: 14.12.2009 - 19:52 |
|
|
|
Moderator 4254 Mesaj -
|
|
Kayıt Tarihi: 04.06.2007
|
En Son On: 30.07.2020 - 23:50
|
Cinsiyeti: Erkek
|
|
Kolye7 Avrupalılar atalarından hiç rahatsız olmuyorlar hatta sembolde olsa kırallıklar yerinde duruyor
Ama bizim gibilerede bazı şeyleri dayatıyorlar. Dil konusuna gelince Şimdi konuştuğumuz dil türkçe degil
kuşa benzetilmiş kuş dili olsa gerek.
|
Ekleme Tarihi: 14.12.2009 - 21:47 |
|
|
OSMANLICA VE GÜNÜMÜZ TÜRKÇESİ ARASINDAKİ FARKLILIKLAR. |
|
|
309 Mesaj -
|
|
Kayıt Tarihi: 01.12.2004
|
En Son On: 04.10.2010 - 20:47
|
Cinsiyeti: Erkek
|
|
Muhtazaf kardeşim,
Bizim atalarımızdan rahatsız olduğumuzu kim söyledi ? Ben en azından kendi adıma ve bu işin gerçek yüzünü bilenler adına şunları rahatlıkla söyleyebilirim.
Hilafetin biçim olarak kalması dahi denendi Cumhuriyetin kuruluş aşamalarında. Ki yapılmak istenen tıpkı Avrupada olduğu gibi sembolik bir devam hedef alınmıştı. Fakat Halife olarak ilan edilen Abdulmecit'in devlette ikibaşlılık arzeden bazı tutumları bu işin bu şekilde yürümeyeceğini apaçık gösterince son bir meclis kararı ile 8 Kasım 1922 de başlayan bu hilafet bir yıl üç ay sonra meclis kararı ile ortadan tamamen kaldırılmıştır.
O zamanki meclis bu karardan sonra hilafet vazifesini bizzat kendi üstlenmiştir.
Denir ki ingilizler hilafetin kaldırılması için çok baskı yapmışlardır. Evet doğrudur fakat karar onların isteği ile değil ülkedeki gelişmeler ışığında alınmıştır.
Padişah hanedanının yurt dışına gönderilmesi konusunda ise Atatürk fitne çıkmasını önlemek için haklı olarak sadece şehzadelerin yurt dışına çıkarılması taraftarı iken, İsmet İnönü'nün bu konudaki katılığı sonucu tüm hanedan yurt dışına çıkarıldı.
Osmanlı hanedanının yurdumuza gelen son kuşak şehzadeleri ve onların büyükleri şu gerçeği hiç ayrımsız hep birlikte kabul etmektedirler. Şayet hanedan o zaman tümüyle Türkiyede kalmış olsaydı, çok büyük fitneler ve çatışmalar çıkacağı kesindi.
Bugün dahi hala bu işi oygalayanların yapmaya çalıştıklarına bakınız, alınan kararın haddi aşan şehzadelerin dışında aile fertlerininde yur dışına gönderilmesi kararının ne kadar doğru olduğu apaçık görülecektir.
Hanedanın fertleri Allahın rahmetine kavuşan şehzade ve genç şehzadeler dahil Atatürk konusu açıldığında ona hiç bir şekilde dil uzattırmadıkları gibi Atatürkün Allahın bir lütfu olduğu konusunda dahi güzel ifadeleri vardır.
Evet hanedanın fertleri yurt dışında yokluklar ve acılar çekmişlerdir. Fakat artık o günler geride kalmıştır. Bu işin eşelenmesi hiç bir fayda içermemektedir. Bu konunun tarihteki yerinde kalmasını ise öncelikle hanedanın hayatta olan fertleri istemektedir.
Sonuçta anlatmak istediğim şudur. Bizim millet olarak bu konuya yaklaşımımız ile batının yaklaşımı arasında çok büyük farklılıklar vardır. Onların çok rahat hallettikleri bu iş bizde fitnenin en büyüğünü çıkarabilecek bir cihete çok rahat bir şekilde gidebilirdi.
Aslında Osmanlının son döneminde Avrupadaki bu sembolik hanedan uygulaması çeşitli zorlamalarla hem içten hem dıştan gayretlerle bir çok kez denendi. Meşrutiyet ilanları bunun en açık belgesidir. Fakat ordan daha ileri gidemedi ve takdiri İlahi odur ki Cumhuriyet bunu kendi gerekçelerine göre bildiğimiz çözümle sonlandırdı.
Benim bu konudaki yaklaşımım Osmanlı hanedanının hilafet kavramı nedeniyle değil, yalnızca Osman gazinin, Fatih'in, Kanuni'nin torunları oldukları ve yüzyıllarca hem Anadoluya hem islam coğrafyasına adaleti taşıyan bir ailenin torunları oldukları içindir.
Hilafet konusunda ise ne düşündüğüm diğer yazılarımda apaçık bellidir.
Dil konusuna gelince emin ol Muhtazaf kardeşim pek çok aksaklıklara rağmen yüzyıllarca yanlış bir yöntemle arapça ve farsçanın baskın tesiri altında çok şey yitiren dilimiz, yüzyıllar boyunca kaybettiklerini telafide yeterince mesafe kaydetmesede, Osmanlıca diye konuşulan ortamdaki türkçe dilden bin kat daha üstün durumdadır.
Misaller vereceğim bu konuda. Aşağıda bir şşirin önce Osmanlıcasını, altındada günümüz türkçesi ile yazılmış karşılığını veriyorum. Bana hangisinin türkçe dil düzenine ve anlamına daha uygun olduğunu ve hangisini daha rahat anladığını söylermisin ? Birde sıradan halkın hangisini daha rahat anlayabileceğini tabi.
Merdüm-i dîdeme bilmem ne füsûn etti felek
Giryemi kildi hûn eksimi füzûn etti felek
Sîrler pençe-i kahrimdan olurken lerzân
Beni bir gözleri âhûya zebûn etti felek."
***
Bilmem ki gözlerime felek nasıl bir büyü yaptı ki
Gözümü kan içinde bıraktı, aşkımı artırdı
Benim pençemin( gücümün) korkusundan arsanlar(bile) titrerken
Felek beni bir ahu gözlüye esir etti..
Bu şiirdeki konuşma dili yalnız şiirlerde değil, Osmanlı zamanında yalnızca İstanbulda ve özellikle saray ve çevresinde ve tahsilli çevrelerde konuşma dilinde, mektuplaşma ve resmi yazışmalardada kullanılan bir dildir.
|
Ekleme Tarihi: 15.12.2009 - 11:14 |
|
|
|
Moderator 4254 Mesaj -
|
|
Kayıt Tarihi: 04.06.2007
|
En Son On: 30.07.2020 - 23:50
|
Cinsiyeti: Erkek
|
|
Kolye7 Kardes
İşte yeni Türkçemiz.
Radyo ve televizyon kanallarında; yazılı, sesli ve görüntülü reklamlarda; basında ve günlük yaşamda Türkçe sözcükler yerine Batı dillerinden sözcüklerin yeğlenmesi, son yılların en önemli dil sorunlarındandır. Çoğu sözcüğün yaşayan Türkçede bir karşılığı olduğu ve üretilebileceği halde, özellikle İngilizcesinin kullanılması, Batı tarzı yaşam özentisinin bir uzantısıdır.
Aşağıda günlük yaşantımıza girmiş bazı sözcüklerin Türkçe karşılıkları sıralanmıştır. Daha ayrıntılı bilgi için bkz.
Yabancı Kelimelere Karşılıklar, Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara, 1995.
Yabancı Kelimelere Karşılıklar(İkinci Kitap), Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara, 1998.
absürd = saçma
adisyon = hesap
aircondition = havalandırma aracı
agresif = sinirli
aksiyon = eylem
aktif = etkin
aktivite = etkinlik, faaliyet
ambulans = cankurtaran
anons = duyuru
angaje = dolu
artist = sanatçı
asist = yardım (asist etmek = yardım etmek)
background = alt yapı, arka plan
badygard(bodyguard) = koruma
bestseller = çok satar
bilboard = duyuru tahtası, duyuru panosu
branş = dal, alan
brifing = bilgilendirme (brifing almak = bilgi almak, brifing vermek = bilgi vermek, bilgilendirmek)
catering = ikram
center = merkez
check etmek = denetlemek, yoklamak
contekst = bağlam
corner = köşe
damping = indirim
deadline = süre sonu
deep freez = derin dondurucu
defans = savunma
dejenere = bozulmuş
dejenerasyon = bozulma
deklarasyon = bildiri
departman = bölüm
depresyon = bunalım, çöküntü
detay = ayrıntı
dizayn = tasarım ( dizayn etmek = tasarlamak, düzenlemek)
dizaynır = tasarımcı
doküman = belge
efor = çaba
ekarte etmek = elemek
ekipman = donanım
ekonomik class = hesaplı sınıf
eksper = uzman
ekstre = hesap özeti
e-mail = e-posta(elektronik posta), elmek (elektronik mektup)
empoze etmek = dayatmak
enformasyon = danışma
entegrasyon = uyum
enteresan = ilginç
faks = belgegeçer
faul = yanlış, hata
fastfood = ayaküstü
festival = şenlik
filtre = süzgeç
final = sonuç
finiş = bitiş, varış
first class = birinci sınıf
fitness = sağlıklı yaşam
flaş = çarpıcı
format = biçim
full = dolu, tam
full time = tam zamanlı
global = küresel
hit = gözde
illegal = yasadışı
imaj = görüntü
indeks = dizin
inisiyatif = üstünlük, öncelik
izolasyon = yalıtım
jenerasyon = kuşak, nesil
jogging = koşu
kampus = yerleşke
kaos = karışıklık
karambol = karmaşa
koç (coach) = çalıştırıcı
komünikasyon = iletişim
komisyon = kurul
konfirmasyon = doğrulama
kongre = kurultay
konsantrasyon = yoğunlaşma
konsept = kavram
kontrast = karşıt
kreasyon = yaratım
kreatör = yaratıcı
kriter = ölçüt
lanse etmek = öne sürmek, sunmak
legal = yasal
life style = yaşam biçimi
likit = akışkan, sıvı
literatür = yazın, edebiyat
maç = karşılaşma
makro = geniş
maksimum = en çok
marj = pay
marjinal = sıradışı
mega = büyük, dev, muazzam
metot = yöntem
metropol = anakent
motivasyon = isteklendirme, güdüleme
minimum = en az
natürel = doğal
network = bilişim ağı
no-frost = karlanmaz
nominal = saymaca
non-stop = durmaksızın, duraksız
nostalji = geçmişe özlem
objektif = nesnel
ordövr = ön yemek
over night = gecelik
panorama = görünüm
paradoks = çelişki
parametre = değişken
partner = eş
part time = yarı zamanlı
pasif = edilgen
patent = buluş
periyot = dönem
periyodik = süreli
perspektif = bakış (görüş) açısı
platform = alan
polemik = tartışma
popüler = sevilen, tutulan, beğenilen
pozisyon = durum
pres = baskı (pres yapmak = baskı yapmak, bastırmak)
prezantabl = hoş görünümlü, gösterişli, seçkin
prezantasyon = sunuş
prime time = çok izlenen saatler(televizyon programlarında)
prodüksiyon = yapım
prodüktör = yapımcı
profil = (yan) görünüş
promosyon = tanıtım
prosedür = izlek
proses = süreç
protokol = 1. Tören düzeni 2. Sözleşme
prototip = ilk örnek
provokasyon = kışkırtma
provokatör = kışkırtıcı
prömiyer = ilk gösteri
radikal = kökten
reel = gerçek
realite = gerçeklik
refüj = orta kaldırım
rehabilitasyon = iyileştirme
resepsiyon = kabul töreni
restorasyon = onarım
revizyon = düzeltme, yenilenme
rölanti = yavaşlatma, askıya alma, ağırlaşltıma (rölantiye almak = yavaşlatmak)
sabotaj = baltalama
seksiyon = bölüm
sempatik = canayakın
sezon = mevsim
shop = dükkân
shopping center = alışveriş merkezi
show = gösteri
show room = gösteri yeri, sergi, gösteri merkezi
spiker = sunucu
spesiyal = özel
sponsor = destekçi, destekleyici (sponsorluk yapmak = desteklemek)
spontane = doğaçlama
star = yıldız
subjektif = öznel
teyp = kasetçalar
timing = zamanlama
trend = eğilim
vizyon = 1. Gösterim(vizyona girmek= gösterime girmek, gösterilmek) 2. Geniş(uzak) görüşlülük)
Dahada var ama ben Yazmıyacagım ben küçükken konuşulan türkçe bile kalmadı ama almanyada 300 yıllık yazıları rahatlıkla okuyup anlıyabiliyorum anlıyacagın tarihi 80 küsür yıl önce kestiler. Onun için hep aşagılık duygusu ile yetişiyor gençlerimiz.
Saglıcakla kal.
|
Ekleme Tarihi: 15.12.2009 - 13:35 |
|
|
MAKUL ORANDA YABANCI KELİME DİLİ BOZMAZ. |
|
|
309 Mesaj -
|
|
Kayıt Tarihi: 01.12.2004
|
En Son On: 04.10.2010 - 20:47
|
Cinsiyeti: Erkek
|
|
Muhtazaf kardeşim, böyle bir karşılık gelebileceğini tahmin ettiğim için önceki yazımda makul oranda başka milletlerin dillerinden kelimeler dilimize karışabilir demiştim. Bunda en büyük etkenlerde din ve teknolojidir.
Bunu yalnız biz yapmıyoruz özellikle teknoloji ithal eden bütün ülkelerde bu yabancı kelime katılımı oluyor.
Dediğim gibi makul oranda dinsel yada ve teknolojik nedenlerle yabancı kelimelerin türkçeye katılmasından daha doğal hiç bir şey olamaz.
Türk dil kurumunun burada yazdığın ilginç karşılıkları hiç bir şey değil.
Ben sana öylelerini verebilirim ki fıkra falan okumadan bunlara bakarak bol bol gülebilirsin.
Türk dil kurumu kurulduğundan beri bu yöntemle yüzlerce kelime türetir. Bunlardan yalnızca belki yüzde bir yada ikisi yaşamda yerini bulur.
Burada asıl önemli olan yalnız türk dil kurumu değildir. Yazılı ve görsel basınında, radyolarında burada çok önemli bir yeri vardır. Şayet hepsi üzerlerine düşeni hakkıyla yerine getirirlerse bu tuhaf tablo çok daha mantıklı bir yola girmiş olur.
Fakat yinede tekrarlıyorum. Bu halde bile dilimiz bugünki haliyle yarısı yabancı kelimelerle işgal edilmiş bir dilden bin kat daha iyi durumdadır.
Çünkü asıl belirleyici halktır. Ve halk bunu yaparken hiçte farkında olmadan kendine en kolay olanları seçer. Hem söylem açısından hem kolaylık açısından.
Bizim dilimize yabancı dillerin katılımı hem teknolojik yabancı kelimelerle hemde dinsel anlamda yabancı kelimelerle olmaktadır. İstila anlamına gelmedikten sonrada bu katılımların hiç bir zararı yoktur.
Gönül isterdiki tüm kelimeler herşeyiyle bize ait olsun. Fakat bu işin doğasında bu var.
Bu verdiğin liste o nedenle pek fazla bir anlam ifade etmiyor. Bu hali, bizim millet olarak çok enteresan yönlerimizden biri olarak kabul etmekten başka çare yok.
Türk dil kurumunun yabancı kelimelere karşılık kelime türetme çalışmaları ile ilgili bir şey daha söylemek istiyorum.
Şayet bir gün teknoloji ithal eden değilde ihraç eden bir ülke olursak yabancıların bu tablolarla uğraşacağındanda hiç şüphen olmasın.
Bu böyledir geri kalmış ülkeler daima gelişmiş ülkelerin kompleksiyle yaşarlar.
Örnekmi istiyorsun ? Hastanelerin, lokantaların, bakkalların v.s tabelalarına şöyle bir bakıver, yada hatırlayıver yeter
Bu mesaj 4 kez ve en son kolye7 tarafından 15.12.2009 - 20:33 tarihinde değiştirilmiştir.
|
Ekleme Tarihi: 15.12.2009 - 20:27 |
|
|
|
Moderator 4254 Mesaj -
|
|
Kayıt Tarihi: 04.06.2007
|
En Son On: 30.07.2020 - 23:50
|
Cinsiyeti: Erkek
|
|
Kolye7 batılı dilleri olunca makul osmanlı olunca na makul.
Bunlar safca düşünceler bunlara karnımız tok.
ALLAH bizleri dogru düşünmekten ve dogru yoldan ayırmasın.
Düşüncenizi yeterince anladım ama katılmıyorum.
Saglıcakla kal.
|
Ekleme Tarihi: 15.12.2009 - 21:24 |
|
|
|
15 Mesaj -
|
|
Kayıt Tarihi: 08.12.2009
|
En Son On: 15.01.2010 - 23:20
|
Cinsiyeti: Bayan
|
|
ALLAH hepimizi dogru yoldan ayirmasin insALLAH.Amin.
Yabanci kelimeler günlük hayatimizda cok kullanildigindan bir ara bazi uygulamalar yapildi ama bunlar oturtulamadi.Kelimelerin okunus tarzindan halk a yani bizlere tuhaf geldi.Örnegin otobüs kelimesinde otobüs kullanilmayacak oturgacli götürgec denilecek )Malesef öz türkcemizi kullanamiyoruz yabanci kelimeler isgal etmis durumda buradada suclu arayacak varsa bizleriz .Yabanci kelimeler belki daha kolay yada daha hos geliyor üzülerek söylesemde...
|
Ekleme Tarihi: 15.12.2009 - 22:48 |
|
|
|
137 Mesaj -
|
|
Kayıt Tarihi: 07.02.2006
|
En Son On: 04.04.2010 - 03:44
|
Cinsiyeti: Erkek
|
|
selamun Aleyküm
1990 lı Yıllardı dini bir kitap geçmişti elime Biraz inceledim kitabı tek bir kelimeyi kabullenememiştim.''TANRI'' aynı dönem mensubu olduğum bir tarikat üyelerinden bizlere abilik eden değerli bir arkadaşımız fikir hocamız a durumun izahını yapıp kitabı göstermiştim.Ya abi bakarmısın Allah yerine Tanrı kullanılmış..Birşeyler anlattı o dönem okumamı tafsiye etti Tanrı kelimesinin kullanılmasının değil ne üdşündüğümüzün önemli olduğunu vs... Zira Tengri sadece Türklere has bir kelimedir.İsteyen Kabul eder istiyen etmez .Tabi şuda var Yaradıcının Kur an ı Kerimde gecen isimleri varken ; Değişik bir durum olsun diye radikalciliye gerek yok...
Atatürk mevzusuna gelince evet uludur.Zira benim hazreti olan değerli arkadaşlarımda mevcuttur.Önemli olan kelimelerin anlamlarını net iblmek ...!Kullanıldığı cümleyi anlamak..Zira siz ne kadar anlatırsanız anlatın ..anlatabileceğiniz karşıdakinin anlayabileceği kadardır.Atatürk ü ne kadar anlatmış bilmem ama düşünceni zorlaman için diyorum Atatürk 3 kardeştir.
Faruk Nafiz Çamlibel’in 1921 tarihli şiirini okumadım Lakin şunu deseydi hz Muhammet s.a.v den sonra deseydi nfç büyük hata etmiş olurdu..misalte hata olmaz inşallah..hz Muhammet s.a.v hz Ali ye Allahın aslanı derken..ne demek istedi acaba..Kur an ı tevsir edemezsiniz etmeniz için bazı ince detayları bilmeniz gerekir..veya bir site yi yapmak için kodlama bilmeniz lazım Bilmezseniz Ravda yı elinize verirlerse .1 hafta da siteyi yerle bir edersin herhalde bunun gibi birşey ..
hz Hızır ile hz Musa bir arkadaşlık olayları var Beraber oylculuk yaparlar genelde aklıma gelir..Olaylara yaklaşmadan önce detayını bilmek en iyisidir.
Elhamdulillah müslümanız.Elbetteki herbirimiz isteriz ki islamiyeti gereğince yaşamak.eleştiri çok kolaydır ,kırıcı olmakta iki cümle ile kırar , iki cümle ile kırılırım .Tabiat Fıtratımız.Cumhuriyetin tarihini bilmeyen.Tarihini araştırmamış,saygı ve sevgiden yoksun zihniyetleri kaybetmenin zamanlarındayız.
Bırakalım kendimizle uğraşmayı;El gelmiş bizi yönetiyor birlik beraber lik zamanı iken boşşeyler ile üzmüyelim birbirimizi...
selametle
Konu başlığını yazan dindaşım senin Atatürk veya milyonlarca insanın dua ettiği müslüman ve rahmetine kavuşmuş yani Atatürkle alıp veremedigin nedir ki .
Şunuda yazmadan gecemiyecem senin mensup oldugun ırk(boy) bir a4 kağıdına sığar ama Türk tarihini sığdıramazsın..Okumak istesen ömrün yetmez vs.. vs..
selametle
|
Ekleme Tarihi: 16.12.2009 - 08:27 |
|
|
DİL'LER ALLAH KATINDAN VAR EDİLİP İNSANLARA LÜTFEDİLEN NİMETLERDİR. |
|
|
309 Mesaj -
|
|
Kayıt Tarihi: 01.12.2004
|
En Son On: 04.10.2010 - 20:47
|
Cinsiyeti: Erkek
|
|
Merhabalar,
Muhtazaf kardeşim senin karıncığının neye tok olduğunu bilemem ama, bu sözlerina cevaben her zaman olduğu gibi yine doğruları ve hak olanı söyleyeceğim mutlak.
Osmanlıca dediğimiz dil, tamamıyla yapma, tamamıyla zorlama ve türkçe dil düzeniyle benzerliği dahi olmayan, yarısının dahi türkçe olduğu tartışılır, arapça ve farsça kelimelerin ve konuşma düzeninin katılımı ve baskın vurgulaması ile oluşturulmuş tam bir sunni dil olma özelliği taşıyan bir konuşma dilidir.
Bu dili konuşan çevre ise saray ve sarayla yakın ilgisi olan seçkin çevreler ve çoğunluğu istanbulda bulunan okumuş çevrelerdir. Tam bir seçkinler dilidir yani.
Şöyle bir ne kadar insan bu lisanı konuşuyor diye tespit etmek isteyecek olursak, Okuma oranının erkeklerde % 4 kadınlarda ise koskoca bir sıfır olduğu bir ortamda, ortalama % 2 bile değil.
Peki bu dil çoğunluğu okuma yazma dahi bilmeyen İstanbul dışında yani Anadolunun diğer köşelerinde konuşuluyormu ? Hayır. Orada istanbuldan giden bazı çevreler dışında bildiğimiz türkçenin özü konuşuluyor. Zaten bugün konuşabildiğimiz ve ancak bu kadarını kurtarabildiğimiz dilide Anadolunun o insanlarına borçluyuz.
Bütün dilleri Allah'ın ezelde var ettiğini düşünürsek, körü körüne batıdan gelen kelimeleri red etme işinin ne kadar bilinçli yada bilinçsiz olarak yapıldığını daha açık ortaya koymuş oluruz.
Şayet haçlının dilini red etmeye bu kadar taraf olanlar var ise ben onlara yine haçlı yapımı olan hiçbiri islam coğrafyasında icad edilmeyen otomobil, televizyon, bilgisayar, buzdolabı, çamaşır makinesi v.s, v.s gibi batıdan gelme teknoloji ürünlerinide kullanmamalarını tavsiye ederim. Batıdan gelen kelimelere bu kadar karşı isek oradan asıl gelen çok daha önemli şeyler karşısındada aynı davranışı göstermemiz ve batıya karşı davranışta her alanda samimi olmamız gerekmezmi ???
Mesela Muhtazaf kardeşim sen bir yandan batıdan gelen kelimeler bu kadar karşı çıkarken ki bunun suçlusu onlar değil İslam coğrafyasıdır. Çünkü teknolojiyi onlar çok çalıştığı için Allah onlara vermiştir. Bu nedenle teknolojik terimler ve isimlerdede doğal olarak onların kullandığı ifadeler ön plana çıkmaktadır.
Şöyle bir düşün Muhtazaf kardeşim. Haçlı yaptığı o bilgisayarı sana satmasaydı sen şu anda bilgisayarda bana bu cevapları veremiyor olacaktın. Dahası bilgisayarın ne olduğunu ancak uzaktan anlatıldığı kadarıyla bilecektin. Şimdi bunda kusuru hala yalnızca yabancı terimleri bilinçli yada bilinçsiz bizim lügatimize katanlardamı bulacaksın ?
Ve sen şayet düşüncende samimi isen bilgisayara elini dahi değmemen gerekmezmi ?
Rahmetli babamda itiraf etmeliyim ölmeden beş altı yıl öncesine kadar Muhtazaf kardeşimize benzer bir düşünceye sahipti. Haçlıya ve onun teknolojide ileri olmasının islam coğrafyasındaki yanlışlardan kaynaklanmadığına öyle bir inandırılmıştı ki bir gün bana benim tüylerimi diken diken şu anlatacağım kıssayı büyük bir gururla anlatıverdi. Onada bir hoca anlatıvermiş.
Osmanlının son dönem padişahlarından biri döneminde gerçekleşen bir olaydır bu. Araba daha yeni icad olup üçer beşer az gelişmiş ülkelerede dağıtıldığı bir dönemdir bu. Dönemin padişahina batıdan getirilen bir araba takdim edilir. Padişah arabaya şöyle bir baktıktan sonra "Ne ile çalışır bu ? " diye sorar.
Arabayı takdim edenler petrol ile çalıştığını söylerler kısaca.
"Bizde petrol yok o halde gönderin bu arabayı geriye" der padişah.
Bir noktayı daha hatırlatalım.Olayın olduğu sırada petrol bölgelerinin çoğunluğu elimizde olduğu halde biz henüz petrol çıkarmış değiliz ve tabi sahibide değilizdir.
Bu olayın gerçek olduğu konusunda dahi tam emin değilim fakat babamı bu konuda şu kapkaranlık düşünceyle kandıran fikriyata bakınız. İşte bu zihniyet gerçek ve dahası acı bir gerçek. Padişah bu teknoloji bizde neden yok ve neden biz petrol çıkartamıyoruz diye üzüleceğine arabayı geri göndermeyi daha onurlu bir davranış olarak devreye sokuyor. Düşünebiliyormusunuz ? O anki zihniyetiyle Babam ve ona bu hikayeyi anlatan hocada bu hikayeyi gururla anlatıp dinliyorlar.
Bu konuyu dinledikten sonra babama "bunu padişahın marifeti olarakmı anlatıyorsun baba ? Padişahın bu hal nedeniyle yerin dibine girmesi gerekmezmiydi, bunu biz niye yapamadık diye" deyince babam biraz düşündükten sonra "Haklısın oğlum bu açıdan hiç bakamamışım olaya" dedi.
Bu hikayenin babamın aldığı ders nedeniyle son altı yedi yılına çok olumlu katkıları olması nedeniyle bendede özel bir yeri vardır.
Olayı bırakalımda bu zihniyeti şöyle kısaca bir inceleyelim. Sizler daha genç insanlarsınız. Fakat ben büyüklerimden çok duymuşumdur "GAVUR İCADI" diye teknolojiyi reddeden din adına cehaletin pek çok hezeyanlarını. Yukarda anlattığım olayda bu zihniyetle oldukça ortak bir mahiyet arzetmiyormu ?
Matbaanın Osmanlıya neden ikiyüz küsur yıl sonra geldiği konusunu hiç araştırtınızmı ?
Allah bugün kullandığımız teknoloji ürünlerini dahi ezelde var kılmıştır. Dünyada hizmete girmeleri ve keşfedilmeleri ise ilim ve teknolojide çalışıp gayret edenlerin üstünlüklerine göre sahiplerine teslim edilip ortaya çıkmalarına irade olunmasıyla gerçekleşmektedir.
Hiç bir şey yoktur ki o "LEVHİ MAHFUZ"da kayıtlı olmasın ve Allahın izni ile yaşama katılıyor olmasın.
Batının çirkin ahlakını almamak gerekiyor. Yoksa ilimde dilde, teknolojide, kanunlarda alınır akılcı ve makul olarak. Çünkü bunların hepsi aslında değim gibi Allahındır. Allahın verdiğini haçlı elinde diye inkar etmenin mantığı nedir ?
"İLİM ÇİNDE DAHİ OLSA ONU ALINIZ" diyor Efendimiz. Dilde, teknolojide, rejimlerde ilimdir. Sizde yoksa olandan almaya mecbursunuz. Yok almam derseniz bugün hala kalıntıları temizlenemeyen zihniyetin sebep olduğu geri kalmışlıktan başka hiç bir şeye hizmet etmiş olmazsınız.
Ben türkçeye arapça ve farsçadanda makul oranda kelimelerin karışabileceğini önceki yazımda apaçık ifade etmiştim. Hatta çok daha esnek bir ifade ile türkçemize din içerikli arapça ve farsça ve teknoloji içerikli batılı kelimelerin makul oranda katılması doğal ve kabul edilir bir haldir diye açık açık belirttim.
Peki neyi tehlike olarak gösterdim. Hiç bir adres göstermeden DİLİN İSTİLA EDİLMESİ anlamında haddinden fazla kelimenin türkçeye katılmasını ve bu anlamda yepyeni uydurma bir dilin olmasının son derece zararlı olduğunu ifade ettim. Ve bunun ne arapça ne farsça ne ingilizce ne fransızca olması önemli değildir. İstila istiladır.
Türkçede Allah katından bize lütfedilmiş bir dildir. Osmanlıca diye konuşma düzeni dahi türkçenin dil düzeni ile alakası olmayan bir dil düzenini dayatmak, bence haşa Allah'a "sen bu dili becerememişsin, al sana türkçe, arapça, farsçanın karıştırılıp belli kesimin bile zor konuştuğu bir dil.İşte dil böyle olur" demekle aynı anlama gelmektedir. Bu bilinçli olarak bu anlamda yapılmasada sonuç olarak budur.
Bu karışım yapılamazmı yapılır elbet. Fakat sonucu Allahın çiftleşmelerine çoğalmaların izin verdiği atla eşeğin birleşmelerinden doğan katıra benzer. Devamı yoktur, üretken değildir. Basmakalıp kalmaya mahkümdur.
Peki tersini hiç düşündünüzmü ? Yani araplar ve farslar bizim Osmanlıcada yaptığımız % 60 yabancı dil istilasını yapmışlarmı yada buna hiç müsaade etmişlermi ? ASLA. Osmanlıcada bulunan arapça ve farsça katkıların binde birini dahi bu dillerde (türkçe kelimeler olarak) bulamazsınız.
Oysa Osmanlı İslamın altıyüz yıl önderliğini yapmış bir devlettir. Bu anlamda arapların ve farsların bizim kelimelerimizi en azından makul oranda almaları uygun olmazmıydı ? Bırakınız yarısını yada daha fazlasını türkçe kelimeler ile istila ettirmiş olmayı. Tıpkı Osmanlıcada arapça ve farsça ile yapılmış olduğu gibi...
Şimdi aşağıda yine Osmanlıca bir konuşma içeren yazı vereceğim. Bu aktarmam ve yazılarım ışığında hala bazı kardeşlerimiz Osmanlıcayı daha çok sevdim, bu dili daha rahat konuşurum, bu benim özüme daha çok uyuyor, bu dil kendimi ifade için türkçeden daha kolaydır diyebiliyorsa ben ona son olarak şu sözleri söyleyebilirm ancak.
Üzgünüm kardeşim keşke Osmanlı döneminde dünyaya gelmiş ve yaşamış olsaydın. Bol bol ve doya doya aşağıda verdiğim misal bir dili kullanırdın ve böyle şikayetlerinde olmazdı. Dedim ya bu halde gerçekten üzgünüm....
OSMANLICA
"Merdüm-i dideme bilmem ne füsûn etti felek
Giryemi kildi hûn eksimi füzûn etti felek
Sîrler pençe-i kahrimdan olurken lerzân
Beni bir gözleri âhûya zebûn etti felek "
TÜRKÇESİ
Felek bana nasıl bir büyü etti bilmiyorum
Gözyaşlarımı arttırdı ve onları kan etti
Aslanlar kahrımın pençesinde tir tir titrerken
Beni bir gözleri ahunun karşısında aciz bıraktı…
Ayrıca Muhtazaf kardeşime bir OSMANLICA LÜGAT linki veriyorum. Kendini her hangi bir sayfada test edip bu dili ne kadar benimseyebileceğini ve öğrenebileceğini görebilsin diye.
http://www.osmanlicasozluk.net/osmanlica/sozluk-A-1-1.html
Bu kadarı yeterli diye düşünüyorum. Ve Muhtazaf kardeşim düşüncelerime birde safça demişsin. Şayet gerçekten böyle düşünüyorsan sana Mevlananın "Sen ne kadar bilirsen bil" diye başlayan sözü üzerinde benim bu yazılarımıda okuduktan sonra şöyle biraz fakat derin derin düşün derim.
|
Ekleme Tarihi: 16.12.2009 - 12:00 |
|
|
|
922 Mesaj -
|
|
Kayıt Tarihi: 06.10.2008
|
En Son On: 12.09.2010 - 23:07
|
Cinsiyeti: Erkek
|
|
iyi edebiyet yapiyosun tebrikler
Alıntı Orijınalı karapapak
Şunuda yazmadan gecemiyecem senin mensup oldugun ırk(boy) bir a4 kağıdına sığar ama Türk tarihini sığdıramazsın..Okumak istesen ömrün yetmez vs.. vs..
selametle |
irkimi nerden biliyonki
Alıntı Orijınalı karapapak
Konu başlığını yazan dindaşım senin Atatürk veya milyonlarca insanın dua ettiği müslüman ve rahmetine kavuşmuş yani Atatürkle alıp veremedigin nedir ki . |
atatürkle alip veremedigim bisii yok
iyiligiyle kötülügüyle hesabini vermekte o
isim, cumhuriyet adi altindaki icraat ve eylemleriyle
selametle
|
Ekleme Tarihi: 17.12.2009 - 06:19 |
|
|
|
309 Mesaj -
|
|
Kayıt Tarihi: 01.12.2004
|
En Son On: 04.10.2010 - 20:47
|
Cinsiyeti: Erkek
|
|
Alıntı Orijinali Dai
iyi edebiyet yapiyosun tebrikler |
İltifatın için teşekkürler Dai kardeşim.
Fakat benim için bu iltifatın pek bir önemi yok...
Ah birde ne anlatmak istediğimi bir anlayabilsen, işte o zaman, inan, çok, ama çok mutlu olacağım.
|
Ekleme Tarihi: 17.12.2009 - 11:55 |
|
|
|
|
|
Bu üyelerimizin doğum günlerini tebrik eder, sıhhat ve afiyet dolu bir ömür dileriz:
MEHMET ÇETÝN (64), mery_mery (38), meryem_19 (38), arafat dagý.. (45), elif07 (36), zeyyat (49), _-_ALpaRsLan_-_ (41), AcAr (61), sevgidolu_06 (45), hikmettürk (38), nuray78 (47), ENeS_SeMeRCi (39), "mücahit_emin" (43), sila_ (39), ahmeteris (32), asolmaz (65), magdur90 (35), nurefþan (), muhammedeminim (40), yarma23 (70), sabrialperen (35), mertas (60), Hov044 (46), catalagzi67 (56), AKALAZYA (122) |
|
|
|
|
|
|