0
Start Giriş Üye Ol üyeler ((( RAVDATe@m))) Arama
Toplam Kategori: 69 *** Toplam Konu: 30100 *** Toplam Mesaj: 148193
Forum Anasayfa » TARİH / SİYASET / EKONOMİ » TÜRKİYE VE DÜNYADA SİYASET » 'Atatürk'ün Dönemini Hiç Özlemiyorum!'

önceki konu   sonraki konu
Bu konuda 6 mesaj mevcut
Sayfa (1): (1)
Ekleyen
Mesaj
abihayat_22 su an offline abihayat_22  
'Atatürk'ün Dönemini Hiç Özlemiyorum!'

42 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 12.09.2009
En Son On: 14.09.2010 - 20:52
Cinsiyeti: Erkek 
VAMPİRLERE LAF ANLATILABİLİR Mİ?

Baştan bellidir: Her 10 Kasım'da, medyanın tabiriyle, Atatürk'ü 'özlemle' anarız. Anmak gayet normal tabii... Hiç itirazım yok. Ama iş "özlem" faslına geldi mi... Orada durup düşünmek gerek.

Neyi özlüyorsun?

Niye özlüyorsun?

Gündemin güneşten de sıcak konusu, Kürt Sorunu. Örneğin bu konuda Atatürk dönemini özlüyor musun?

Valla ben hiç ama hiç özlemiyorum.

Sebebini anlatayım mı?



***

Liseyi bitirdiğimde sadece 1925'teki Şeyh Sait İsyanı'nı biliyordum. O da 'Kürt İsyanı'ndan ziyade, yabancı devletlerin kışkırtmasıyla harekete geçen 'şeriatçıların isyanı' gibi öğretilmişti. Yeşil bayraklar filan...

Üniversitede sosyoloji okudum ama kimse Kürt Sorunu'ndan söz etmedi.

Ne zaman PKK saldırıları başladı, o vakit işin rengi değişti. Sadece ben değil, bütün arkadaşlarım allak bullak oldu. Cehaletimizi biraz olsun kırmak için okumaya başladık.

Baktık ki olay bambaşka:

Ağrı İsyanı var; yıl 1930...

Dersim İsyanı var; yıl 1937...

"Dünyanın ilk kadın savaş pilotu" diye övündüğümüz Sabiha Gökçen'in, kadın-yaşlıçocuk demeden köylere bomba attığını öğrendik mesela.

Meğer bunlar büyük isyanlarmış.

O dönemde, irili ufaklı, toplam 16 isyan meydana gelmiş.

Bunları öğrenince, aldı beni bir düşünce.

***

Yaşadığım büyük hayal kırıklığını biraz olsun hayal edin lütfen:

İlkokuldan beri Atatürk döneminin ne kadar şahane olduğu öğretilmiş. Okuldaki ders yetmemiş, bir posta da evde dinlemişim... Gazete, radyo ve TV'de de aynı şey anlatılmış.

Derken Atatürk döneminde, Türkiye'nin neredeyse yarısının, sürekli savaş halinde olduğunu öğreniyorum.

İnanılır gibi değil!

Adeta filmlerdeki o ünlü repliğin tam tersi bir durum: "Senin annen bir melek değildi yavrum."

Böylece Atatürk dönemindeki 16 isyanın ne anlama geldiğini kavrıyorum: Kötü yönetim!

Belli işte: 1938'e kadar Türkiye çok kötü yönetilmiş. Cumhurbaşkanı Atatürk, Başbakan İnönü ve GK Başkanı Fevzi Çakmak, Kürt Sorunu'nu 'çözmeye' değil, 'yok etmeye' çalışmışlar.

Peki, başarmışlar mı?

Başaramadıkları apaçık.

Bütün bunları öğrendikten sonra ben Atatürk'ü nasıl özleyeyim? Onun dönemine nasıl 'Altın Çağ' diyeyim?

***

Geldik bugüne...

25 yıldır süren bir kirli savaş: 40 bin can gitmiş. En az 300 milyar dolar harcanmış. Sakatlıklar ve manevi kayıplar cabası...

Ama Meclis'ten inanılmaz bağırtılar yükseliyor:

CHP 'çözülmesin' diyor.

MHP 'çözülmesin' diyor.

Çeyrek asırdır süren acılardan hiç mi ders alınmaz yahu?

TSK önderliğindeki 'yok etme' stratejisinin başarısız olduğunu kabullenmek bu kadar mı zor Allah aşkına?

Olmadı işte.

Atatürk döneminde de olmadı, şimdi de olmadı. Bir de barışçıl çözümü denesek, ne kaybederiz?

Fransa ile Almanya yüzyıllarca savaştı. Birbirlerini doğrayıp durdular. İnanılmaz acılar çekildi.

Ama şimdi Avrupa Birliği'nin başat ülkeleri olarak işbirliği yapıyorlar.

Komşu olup da birbiriyle kapışmamış kaç devlet, millet ya da halk, grup var şu dünyada?

Akan kana bir yerde son vermek gerek. Sadece kan değil elbette... Öç duygularını da bastırmak şart!

Bendeki saflığa bakın ki vampirlere laf anlatmaya çalışıyorum.



EMRE AKOZ / SABAH
Ekleme Tarihi: 12.11.2009 - 17:43
Bu mesajı bildir   abihayat_22 üyenin diğer mesajları abihayat_22`in Profili abihayat_22 Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
_ESaDuLLaH_ su an offline _ESaDuLLaH_  

611 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 21.07.2006
En Son On: 09.07.2010 - 14:12
Cinsiyeti: ----- 
Kimmis abi bu yazar? SABAH gazetesinde böyle köse yazar yazarsa asarlar adami!??? bu isin icinde bi bit yenigimi var ki? hayir, düsünmeden edemiyorum yani. Ilk okullarda mustafa kemali beyinlerimize kazidilar. Osmanlidan ses seda yok. kimse bahsetmedi!
Sevki yilmaz atatürk demez, mustafa kemal der. Cünkü onun ismi mustafa kemal.Atalarin atasi OSMANLIDIR: kimseye kilif gecirip 600 küsürlük gecmisimizi yok edemez diyor. Haklida.

Acilim olsun. yazilanlarin hepsine katiliyorum. Valla helal olsun Emre akoz a.
Ekleme Tarihi: 12.11.2009 - 18:17
Bu mesajı bildir   _ESaDuLLaH_ üyenin diğer mesajları _ESaDuLLaH_`in Profili _ESaDuLLaH_ Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
rahil su an offline rahil  

1191 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 10.05.2008
En Son On: 17.03.2011 - 17:14
Cinsiyeti: ----- 
wayyyy çok büyük bir cesaretle dobra dobra yazmış... Helal olsun.... alkıs alkıs alkıs
Ekleme Tarihi: 13.11.2009 - 12:33
Bu mesajı bildir   rahil üyenin diğer mesajları rahil`in Profili rahil Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
uçanterlik su an offline uçanterlik  

147 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 16.05.2008
En Son On: 03.07.2012 - 15:48
Cinsiyeti: Bayan 
ÖNCELİKLE YAZARIMIZIN BU YAZISINDAN DOLAYI ONU BU MEDENİ CESARETİNDEN DOLAYI KUTLUYORUM

YILLARCA HEP KANDIRILDIK BU YÜZDEN DE AYNI VATANIN TOPRAĞI ÜZERİNDE YAŞAYAN KARDEŞLERİMİZE KİN VE ÖFKE DUYDUK VE ONLARI ÖTEKİLEŞTİRDİK

BİZİ BU HALE DÜŞÜRÜLENLER NASIL HESAP VERECEK....

İNŞALLAH BU AÇILIM OLUMLU SONUÇ VERİR VE ARTIK BU ÜLKEDE KARDEŞÇE YAŞARIZ.
BU ÜLKEDE YAŞAYAN İNSANLARIN EMRE EKOZ GİBİ CESUR YÜREKLİ OLMASINI DİLERİM...VES'SELLAM

SELAM VE DUA İLE...


Bu mesaj 1 kez ve en son uçanterlik tarafından 13.11.2009 - 14:25 tarihinde değiştirilmiştir.
Ekleme Tarihi: 13.11.2009 - 14:24
Bu mesajı bildir   uçanterlik üyenin diğer mesajları uçanterlik`in Profili zum Anfang der Seite
!MesuD! su an offline !MesuD!  
RE: 'Atatürk'ün Dönemini Hiç Özlemiyorum!'

228 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 01.09.2005
En Son On: 07.01.2010 - 21:23
Cinsiyeti: Erkek 
Alıntı
Orijınalı abihayat_22

VAMPİRLERE LAF ANLATILABİLİR Mİ?

Baştan bellidir: Her 10 Kasım'da, medyanın tabiriyle, Atatürk'ü 'özlemle' anarız. Anmak gayet normal tabii... Hiç itirazım yok. Ama iş "özlem" faslına geldi mi... Orada durup düşünmek gerek.

Neyi özlüyorsun?

Niye özlüyorsun?

Gündemin güneşten de sıcak konusu, Kürt Sorunu. Örneğin bu konuda Atatürk dönemini özlüyor musun?

Valla ben hiç ama hiç özlemiyorum.

Sebebini anlatayım mı?



***

"Dünyanın ilk kadın savaş pilotu" diye övündüğümüz Sabiha Gökçen'in, kadın-yaşlıçocuk demeden köylere bomba attığını öğrendik mesela.

Meğer bunlar büyük isyanlarmış.

O dönemde, irili ufaklı, toplam 16 isyan meydana gelmiş.

Bunları öğrenince, aldı beni bir düşünce.

***
Derken Atatürk döneminde, Türkiye'nin neredeyse yarısının, sürekli savaş halinde olduğunu öğreniyorum.

İnanılır gibi değil!
"Senin annen bir melek değildi yavrum."

Böylece Atatürk dönemindeki 16 isyanın ne anlama geldiğini kavrıyorum: Kötü yönetim!

Geldik bugüne...

25 yıldır süren bir kirli savaş: 40 bin can gitmiş. En az 300 milyar dolar harcanmış. Sakatlıklar ve manevi kayıplar cabası...

CHP 'çözülmesin' diyor.

MHP 'çözülmesin' diyor.

Çeyrek asırdır süren acılardan hiç mi ders alınmaz yahu?

Akan kana bir yerde son vermek gerek. Sadece kan değil elbette... Öç duygularını da bastırmak şart!

Bendeki saflığa bakın ki vampirlere laf anlatmaya çalışıyorum.



EMRE AKOZ / SABAH



alkıs Takdire $ayan. Allah razi olsun helal olsun!
Ekleme Tarihi: 13.11.2009 - 21:33
Bu mesajı bildir   !MesuD! üyenin diğer mesajları !MesuD!`in Profili !MesuD! Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
kolye7 su an offline kolye7  
Atatürk döneminde Kürt isyanları ve nedenleri.

309 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 01.12.2004
En Son On: 04.10.2010 - 20:47
Cinsiyeti: Erkek 
Merhabalar,

Başlık altındaki yazıyı okudum. Aslında yazıyı ilk forumda çıktığında okudum. Altında yer alacak yorumları görebilmek için bekledim. Fakat benim anlattığım cihette objektif hiç bir eleştiriyi maalesef göremedim.
Konuya duygusal fakat tek taraflı bir yaklaşım sergilenmiş. Bu göze hoş gelebilir fakat, gerçeklere ters düşüyorsa son derece tehlikeli sonuçlara yol açar.

Tıpkı Ermenilerde sözde soykırım davası için özür dileyen ve aslında vatanlarını sevdiklerinden hiç kuşkum olmayan insanların yapmış olduğu hataya benzer bir hataya düşmüş oluruz.

Şüphesiz bir millet her anlamda tarihinin gerçekleriyle yüzleşmeden yoluna devam edemez. Mutlaka bir yerlerde tökezler.
Bu yüzleşme her yönüyle değilde taraflı ve başka amaçlı içerik taşıdığında ise durum çok daha vahim bir hal alır.

Kısaca örnek verecek olursak Dersimde yaşananları kabullenmek çok zor. Devlete karşı yapılmış İNGİLİZ ayartması bir isyan var. Tüm kürt isyanlarında olduğu gibi. Devlet buradaki isyana müdahale konusunda haklı. Fakat uyguladığı çok sert yöntemi kabullenmek mümkün değil.

Dersim olaylarında devletin neden bu kadar sert müdahale yolunu tercih ettiğini hala tam anlamıyla öğrenmiş değiliz. Sonuçta bu müdahale Atatürk'ün Cumhurbaşkanı, Celal Bayar'ın Başbakan ve Mareşal Fevzi Çakmak'ın Genel Kurmay Başkanı olduğu bir zamanda gerçekleşiyor.

Burada başlık konuya atfen şunları söylemek istiyorum. Son yedi sene içinde adeta moda olan Devleti ve onun ordusunun geçmişte yaptıklarını karalama kampanyalarında bu milletin çok uyanık olması gerekiyor.

Elbetteki Devlette yanlış yapar ve yapmıştır. Hatta ağır yanlışlar dahi yapabilir. Eleştirmeyecekmiyiz, elbette eleştireceğiz. Fakat "vurun abalıya" der gibi değil. Akıl mantık ölçüsünde ve YURT DIŞINDAN İTHAL EDİLEN BÖLÜCÜ KAMPANYALARIN SELİNE BİLİNÇSİZCE KAPILARAK değil.

Sonuçta bu devlet bizim devletimiz. O BİTERSE, BİZDE BİTERİZ. Haçlı bu durumda ancak avuçlarını ovuşturur.Ve zaten sabırsızlıkla beklediğide budur.Dış güçler elbette Türkiye'yi tarihinin dünü ile bugünü ile yıpratıp bölmek isteyecektir. Bize düşen ancak ve ancak geçmişteki hataları bir daha içine düşmemek cihetinde gerçek yönleriyle ortaya koymak ve bu hataların acılarını bir daha yaşamamak için tedbirler üretip yaşama katmaktır.

Yoksa son zamanlardaki açılım kampanyalarının içine monte edilmiş fitneler ve yine kürt menşeli tarihsel olaylardaki acılara tek taraflı bakarak çıkartılan isyan sesleri bu ülkeye zarardan başka hiç bir şey vermez.

Unutmayalım ki bu kürt isyanlarının arkasında Cumhuriyetin beceriksizliği değil, Osmanlının sonunda dahi İngilizlerin sayısız ajanla devreye soktuğu isyanların devamıdır ve bir tek maksadı vardır. Bölgede Türkiye diye güçlü bir devlet olması yerine etnik parçalarına bölünmüş bir sürü devletçik oluşturup onları dilediği gibi sömürmek maksadı vardır. Yani maksat yırtılıp atılan SEVR'i gerçekleştirmektir.

Bu nedenledir ki özellikle son on yıl içinde SEVR denen olayın yeni versiyonu BOP akıl almaz sayısız entrika ile sinsi sinsi tekrar devreye sokulmuştur.
İşte son zamanlardaki bu kürt açılımı emrini veren ABD nin maksadıda apaçık budur. Daha dün ingilizlerin oynadığı etnik fitne oyununu artık ABD devralmıştır. Ve ABD Lozan'ı bu nedenle imzalamamıştır.

ABD'nin apaçık söylediği fakat bizim milletçe maalesef gereği gibi anlayamadığımız bir ifadede bu anlamda şu sözcüklerdir. "OSMANLININ MİRASI GEREĞİ GİBİ PAYLAŞILAMAMIŞTIR. O HALDE BU OPERASYON ZAMANA YAYILARAK MUTLAKA TAMAMLANMALIDIR"

Bir noktaya daha dikkatinizi çekmek istiyorum. Dikkat ediniz ERMENİ AÇILIMI, KIBRIS SORUNU ve KÜRT AÇILIMI konuları OBAMA'nın Türkiye ziyaretinde hem mecliste alenen, hemde yapılan gizli toplantılarda kararlaştırılmıştır.

Ben kendi düşüncelerimi burada bitirerek, aşağıda Cumhuriyet tarihi ile ilgili bir yazı veriyorum. Ki bu yazının altına imzamı rahatlıkla atarım. İncelenmiş ve doğruluğu sabit bulunmuş bir içeriğe sahiptir.

Gerçekler acıdır. O nedenle sabırla ve tahamülle yazımı okuyup düşünün diye rica ediyorum.
Maksadım bu ülkeyi tümüyle ayrımsız seven bütün insanlarımız gibi hatalardan ders alınıp bir daha bu hatalara düşülmemesi için uyanık olunması içindir.

O nedenle Devleti ve ordusunu hataları için eleştirirken 29 kez vatana karşı isyan edenlerin isyan nedenlerinide destekçilerinide çok iyi etüd etmemiz gerekiyor. Ki bir yerlere varıp tedbirlerde daha akılcı yollar bulabilelim.

En altta bir SEVR haritası veriyorum ki, bugün ülkede KÜRT etnik kaşımasının asıl nedenlerini daha iyi görebilesiniz...

****************************************************************

Biraz da Kürtler tarihleriyle yüzleşsin

Kürt açılımının gündeme gelmesiyle birlikte çok değişik bir tartışma daha başladı. 30 Ağustos’ta Genel Kurmay Başkanı Başbuğ “Bu ülke için hep birlikte şehit old...uk” diyerek şehitlikteki mezar taşlarını gösteriyordu gazetecilere.

Benzeri ifadeleri Tayyip Erdoğan’ın ağzından duymaya zaten alışkındık. Çanakkale Savaşı’nın yıldönümünde o da Çanakkale’de “Türk ve Kürtlerin birlikte savaştığını” söylemişti.

Açıkçası, Türkiye’de Cumhuriyet’in kuruluşundan bu yana bu ülke için kim savaştı, kim savaşmadı tartışması hiç yapılmamıştı. Yapılmamıştı çünkü bu ülkeyi bölmeye çalışanlar yoktu. Olmadığı için de geçmiş defterleri kimse açmamıştı.

Ancak artık ortada bölücü ve Türk düşmanı bir Kürt hareketi var, bu hareketin teröristleri var, bu hareketin milletvekilleri var ve bu hareketin destekçileri var.

Bu bölücüler her fırsatta tarih yalanlarıyla piyasaya çıkıyorlar ve diyorlar ki bu ülkeyi Kürtler ve Türkler birlikte kurdu ama Mustafa Kemal onlara ihanet etti, Kürtlerin hakkını vermedi.

Kürtlerin hakkı neydi, verildi mi verilmedi mi tartışması sürerken aslında çok daha başka bir şey daha tartışmaya açılmıştı; hakikaten Kürtler bu ülkeyi kurarken Türklerle birlikte miydi?

Geçtiğimiz haftalarda Habertürk televizyonunda Emekli Tümgeneral Osman Pamukoğlu konuk oldu ve orada Kurtuluş Savaşı’nda ve Çanakkale’de Kürtlerin Türklerle birlikte savaşmadığını söyledi. Bu, bir televizyondan ilk kez dile getiriliyordu. Pamukoğlu, daha önce bizim TÜRKSOLU’nda yayınladığımız rakam ve haritaları göstererek tarihi gerçeği açıklıyordu.

Türkiye’de tabuları yıkmaktan bahsedenlerden, resmi tarih anlayışına karşı çıkanlardan, özgürlükçülerden tepki gecikmedi; hemen Türk ırkçılığı, Türk bölücülüğü yaftası yapıştırıldı. Ardından Kürtlerin Kurtuluş Savaşı’nda olduğu, hatta PKK’ya karşı en fazla şehidi Kürtlerin verdiği gibi komik ve zavallı açıklamalara kadar düştü düzey.

Ama artık tartışma açılmıştır, tarihi tabular tartışılacaktır ve gerçekler kazanacaktır.

O nedenle kimse etnik kimliğinden gocunmasın, tarihiyle yüzleşsin, barışsın: Evet Kürtler Kurtuluş Savaşı’na katıldı ama Türk Ordusu’nda değil Yunan Ordusu’nda savaştılar!
Bir şey daha ekleyelim, yıllardır Araplar Osmanlı’yı arkadan vurdu diyenler aynı şeyi Kürtler için de söylemeliler; Kürtler Kurtuluş Savaşı’nı arkadan vurmuştur.

Osmanlı-Rus Harbi’nde
Osmanlı’yı arkadan vuran Kürtler

Osmanlı’da Kürt meselesinin ortaya çıkışı bir Doğu Cephesi sorunu olarak başlamıştır. 17. yüzyıldan itibaren yükselişe geçen Rus emperyalizmi, 1800’lerin başından itibaren Osmanlı’yı hem Doğu cephesinde Kafkaslar’dan, hem de Batı cephesinde Balkanlar’dan sıkıştırmaya başlar.

Batı cephesinde Slav kökenli Bulgarları ve Ortodoks Yunanları kışkırtan Ruslar Doğu’da ise Ermeni ve Kürtlere el atar. 1800’lerden hemen sonra ilk Kürdoloji çalışmaları yine Ruslar tarafından başlatılır. Kürtçülerin bugün bile en temel başvuru kaynakları olan kitaplar da bu dönemde Ruslar tarafından yazılır.

Rusların bu çabaları karşısında Osmanlı’da da uyanma başlar. Rus destekli Kürt aşiretleri ile Osmanlı arasında çatışmalar başlar. 1830-1855 tarihleri arasında 8 Kürt isyanı gerçekleşir.

Fakat asıl büyük Kürtçü hareket tam da 1877 yılında gerçekleşir. Bu tarih 93 Harbi olarak bilinen 1877-78 Osmanlı-Rus Harbi’nin tarihidir. Hem Balkanlar’da hem de Kafkaslar’da Ruslarla savaşan Osmanlı’ya karşı bir cephe de Kürt aşiretleri açar. Bedirhanlar ve Şeyh Ubeydullah isyanları tam dört yıl sürer.

Rus General Korganof, Erzurum’a saldırıya geçmeden önce Zeylani ve Sepki aşireti reisleriyle buluşur ve yüklü miktarda ödeme yapar. Sonuç olumludur, Kürtler Rusya’ya karşı Osmanlı’yı desteklemezler.

Kürt isyanlarının genel karakteri burada şekillenir: Türk devleti ne zaman ki bir düşmanla savaşsa mutlaka bir Kürt isyanı başlar.

Rusların Kürtlere desteği sonrasında da devam eder. Ama 93 Harbi’nden sonra hem Ermeni hem de Kürt meselesi bir arada ortaya çıkacaktır. Doğu illerimiz Rus işgaline girdiğinde hem Ermenilerin hem de Kürtlerin isyanları aralıksız devam edecektir.

Hamidiye Alayları neydi?

Bu dönemde 1890 tarihinde Hamidiye Alayları kurulur. Alayların hedefi Türk halkına yönelik Ermeni katliamlarını önlemektir. Abdülhamit tarafından kurulan bu birlikler için şimdi kimi yazarlar çarpıtmalara girişmektedir.

Bu alaylarda Kürt aşiretleri yer almıştır elbette ama bu aşiretler Osmanlı silahlarını ele geçirip daha sonra Ermenilerden boşaltılan arazilere el koymaya başlamıştır. Kürtlerin bu alaylara giriş sebebi Türklere destek olmak değil Ermeni topraklarını ele geçirmektir yani.

Zaten bu alaylar daha sonra lağvedilecektir. Fakat Hamidiye Alayları’nın lağvedilmesinden sonra da silahları bırakmayacak ve Osmanlı’ya karşı savaşacaklardı r.

Birinci Dünya Savaşı’nın başlaması ile birlikte Kürtler de Doğu bölgelerinde Ruslarla birlikte hareket edecektir. O dönem bölgede etkili olan Rus Elçiliği Kürtleri ele geçirmiştir. Nitekim hemen 1914 yılında Kürt isyanları başlar. Rus Orduları Doğu Anadolu’yu işgal ederken Kürtler de bağımsızlık hayaliyle Ruslara yardım ederler.
Ünlü Sykes-Picot Antlaşması’na göre Doğu’da Ermenistan ve Kürdistan kurulacak ve Rusya’ya bağlanacaktır.

Kürtlerin Çanakkale’de savaşmamalarını n nedeni de budur. 1916 yılında Antlaşmaya dökülen plan, Rusların 1830’dan beri uyguladığı plandır zaten.

Fakat Birinci Dünya Savaşı tüm dengeleri alt üst eder. Kürtler de bu dönemde hem Ruslarla hem İngilizlerle hem Fransızlarla hem de Amerikalılarla işbirliği yapar. Kürtlerin bağımsızlığına Sevr Antlaşması ile karar verilir.

Yani Birinci Dünya Savaşı’ndan Kurtuluş Savaşı’na giden dönemde Kürtler hep Türkiye’yi işgal eden kuvvetlerle birlikte hareket eder.

Bu durum, yani Kürtlerin Birinci Dünya Savaşı’nda Türklerle birlikte savaşmaması o dönemin raporlarında açıkça geçmektedir. Rus Gordlevski aynen şu satırları yazar:

“Türkler vatan savunmasına katılmadıkları için Kürtlere çok kızmaya başladılar.”

Fakat Rusya’da Bolşevik İhtilali gerçekleşince işler değişir. Çünkü Lenin Kürtleri değil Mustafa Kemal’i destekler. Sykes-Picot Antlaşması’nı fesheder. Bunun üzerine Türk-Sovyet Antlaşması gelir ve Kürtler yalnız kalır.

Bu tarihten itibaren Kürtlerin esas hamisi Ruslar değil İngilizler olacaktır. Türkiye’deki komünistler ve Sovyetler de Kürt isyanlarını değil Mustafa Kemal’i destekleyecektir.

Kürtler Sarıkamış’ta var mıydı?

Tüm bu anlatılanlardan sonra Kürtlerin neden Çanakkale Savaşı’na katılmadığını anlamak kolaylaşır. Daha 1830’lu yıllarda başlayan Kürt ihaneti çoktan kökleşmişti, Birinci Dünya Savaşı sırasında da Kürtler Türkiye için değil Ruslar için savaşıyordu.

Böyle olduğu için de Çanakkale Savaşı sırasında Kürtlerin şehit listesinde olmamasına şaşırmamak gerekir: Çanakkale uzak olduğu için değil Türklere uzak oldukları için katılmadılar savaşa.

Kimileri bu gerçeği daha fazla gizleyemeyeceklerin i biliyor. O nedenle de Kürtlerin diğer cephelerde, Sarıkamış’ta çarpıştığını söylüyorlar.

Elbette bu da büyük bir yalan. Genelkurmay arşivlerinde Çanakkale ve Kurtuluş Savaşı şehitlerinin listesi, askerlik şubesi kayıtlarına göre tutulmuştur. Dolayısıyla Çanakkale ve Kurtuluş Savaşı rakamları gerçektir, kimse bunlara itiraz edemez.

Ama Kürtlerin Sarıkamış’ta savaştığını iddia edenler varsa, buyursunlar rakamları açıklasınlar. Yani bizim yaptığımızı yapsınlar, belgeye karşı belgeyle ortaya çıksınlar.

Ama Sarıkamış’ta Kürtlerin Ruslara karşı savaşma ihtimali bile yoktur ortada çünkü Kürt aşiretlerini o dönemde zaten Rus Elçiliği kontrol ediyor ve yönlendiriyordu.

Hain bir Kürt aşiret reisi Mutkili Hacı Musa
Kurtuluş Savaşımızın başlangıcı 19 Mayıs 1919’dur. 24 Ağustos 1919’da Kurtuluş Savaşı’nı idare etmek üzereHeyet-i Temsiliye oluşturulmuştur. 9 kişilik kurulda bir de Kürt vardır. Mutki Aşireti reisi Hacı Musa Bey.
Ancak bu Kürt ağası içeri sokulan bir haindir.

Nitekim Hacı Musa Bey, 1923 yılı Mayıs ayında Erzurum’da kurulan Kürt Azadi Cemiyeti’nin de lideridir. Azadi Cemiyeti’nin üyelerinden biri de Şeyh Sait’tir. Azadi Cemiyeti İngilizlerle, Fransızlarla ve Sovyetler Birliği ile temas kurarak Bağımsız Kürdistan için destek aramıştır.
Daha sonra bu örgüt İngiliz desteği ile başlayan Nasturi Ayaklanması’na katılır. Nasturi Ayaklanması’nın bastırılmasından sonra ise İran’a kaçarlar.

Daha sonra Mustafa Kemal bu hain Kürt aşiret reisi hakkında Nutuk’ta açıklama yapacaktır.

İlk Meclisteki hain Kürt milletvekilleri
Ankara’da Millet Meclisi’nin kuruluşu 23 Nisan 1920’dir. Bu tarihten itibaren TBMM Ordusu da kurulmuş ve Kurtuluş Savaşı’nı vermiştir.

O dönemki mecliste de bugünkü Mecliste olduğu gibi bölücü Kürt milletvekilleri vardır. İşte bu Kürt milletvekilleri Türkiye’nin Kurtuluş Savaşı’na yardım etmemiş, tam tersine bu Kurtuluş Savaşı’na karşı bir ayaklanma örgütlemişlerdir.

Bitlisli Kürt milletvekili Yusuf Ziya Bey de Azadi örgütünün içindedir. Yusuf Ziya Bey aynı zamanda İngiliz ajanıdır. Mustafa Kemal Paşa, Yusuf Ziya Bey’den kuşkulanmakta ve onu takip ettirmektedir. Gerçekten de Mustafa Kemal’in kuşkuları gerçek olur ve Yusuf Ziya Bey Nasturi İsyanı’na katılır.

İşin daha da vahimi Yusuf Ziya Bey’in askeriye içinde de adamları vardır. Nasturi İsyanı’nı bastırmakla görevli birlikten, Fırka komutanı İhsan Nuri, Vanlı Rasim, Tevfik Cemal ve Teğmen Ali Rıza da Kürt örgütünün üyesidir ve isyan sırasında 270 askerle birlikte karşı tarafa geçerler!
Görüldüğü gibi Kurtuluş Savaşımıza katılan ve Türklerle savaşan Kürtlerle değil, Kurtuluş Savaşı’nın içine sızan, ancak kendi Kürt örgütlenmesini devam ettiren, İngiliz, Fransız işgalcilerle işbirliği yapan ve en sonunda da Türk askerine karşı cephe açan Kürtleri görüyoruz.

Bu örgütün İngiliz desteğini sağlamak için Nasturi isyanından üç yıl önce 1920 yılında yine Hakkari’de başka bir isyan çıkarttığını da kaydedelim.

Mustafa Kemal’e idam kararını da bir Kürt verdi

Peki Kürtlerin Kurtuluş Savaşımız sırasındaki tek ihanetleri bu mudur?

Aslında Kurtuluş Savaşı’nın başından itibaren Mustafa Kemal’in karşısındadır Kürtler. Mustafa Kemal’in idam emrini veren Kürt Mustafa Paşa’dır!.

Aynı Kürt Mustafa Paşa’nın eniştesi ise Kürt İzzet Bey’dir ve İstanbul Hükümeti’nin İçişleri Bakanıdır. Kürt İzzet Bey de İngiliz ajanıdır. Kürt İzzet Bey’in bir de yeğeni vardır Şerif Paşa, o da Kürdistan Teali Cemiyeti’nin Paris temsilcisidir.

İstanbul Hükümeti’nin ve İngilizler’in Mustafa Kemal hareketini engellemek için kullanmayı düşündükleri kütle ise Kürtlerdir. Damat Ferit, Kürdistan Teali Cemiyeti ile görüşerek onlara özerklik karşılığında Mustafa Kemal’e karşı savaşmayı teklif eder. Damat Ferit Yüksek Komiser De Robeck ile görüşerek Sevr koşulları gereğince 15 bin kişilik bir Kürt ordusu kurulmasını ve Kürtleri Mustafa Kemal’e saldırtmayı teklif eder.

Bu yönde en önemli girişim Ali Galip olayıdır. İngiliz ajanı Binbaşı Noel, Ali Galip ve Kürdistan Teali Cemiyeti liderleri Malatya’ya geçerler. Burada bir Kürt birliği kurarak Sivas yolunda Mustafa Kemal’i öldürecekler ve Kongre’nin toplanmasına engel olacaklardır.

Ancak Mustafa Kemal girişimi haber alır ve tedbir alır. Malatya’da Türk birlikler İngiliz ajanı, Ali Galip ve Kürdistan Teali Cemiyeti liderlerini kıstırırlar. Tutuklama emri vardır. Noel, İngilizlerden yardım ister. Saraya baskı yapılır fakat sonuç varmez. En sonunda kaçmak zorunda kalırlar.

Görüldüğü üzere daha Sivas Kongresi öncesinde bile Kürtler İngilizlerle, İstanbul Hükümeti ile birlikte Mustafa Kemal’e karşıdır.

İngiliz gizli belgeleri de bunu doğrulamaktadı r.
28 Kasım 1919’da Mr. Kindson’un Londra’ya gönderdiği raporda şöyle yazılıdır:

“Kürtlere her ne kadar inanmasak da onları kullanmamız çıkarlarımız gereğidir.”

9 Aralık 1919 tarihli Yüksek Komiser Robeck’in Lord Curzon’a raporunda ise şunlar yazılıdır:

“Kürtler bütün ümitlerini İngiliz hükümetine bağlamış durumdalar. Bu ara Mustafa Kemal gittikçe tehlikeli olmaya başlıyor. Kuvvetler, Kürtleri Mustafa Kemal Paşa’ya karşı kullanmak için para ödemeye hazırdırlar”

Yunan ordusundaki Kürtler

Ama Kürtler bununla da yetinmemektedir. İngiliz Gizli Belgeleri’nin verdiği bilgiye göre Kürtler aynı zamanda Yunanlılarla da temas halindedir.

Amasya’da Yunan temsilcisi ile görüşen Kürtler, Yunanlılara Türk ordusunda ele geçirilen Kürt esirlere iyi davranılmasını ve bu esirlerin Türk ordusuna karşı kullanılmasını önerir. Teklif kabul edilir ve esir Kürtler Yunan ordusunun hizmetine girerler.

Kürt-Yunan işbirliğinin en büyük sonucu ise Koçgiri İsyanı’dır. Yunan ordusu büyük ilerleyişe geçmeden hemen önce Kürtler isyan eder. Yunan ordusu Bursa’ya doğru ilerlerken Kürtler Sivas’a doğru yürümeye başlar.
Amerikan Askeri Ateşesi durumu şöyle rapor eder:

“... Yunanlılar önemli bir zafer kazanırlarsa Kürt isyanı Türkiye’nin arkasını ciddi bir şekilde tehdit edebilir. Ancak Batıdaki savaş Türklerin lehine gelişirse, Türkler, ellerindeki yarım düzine yetenekli liderden biriyle Kürt sorununa son verebilir. İngilizler kuşkusuz bu durumu bilmektedirler. Gene de Kürt sorunu ile meşgul olduğu sürece Mustafa Kemal’in Musul’a el koyamayacağını düşünmektedirler. Dolayısıyla Kürt akımına yardımcı olmaktadırlar.”

Koçgiri İsyanı’nın başlangıç tarihi sadece Yunan ilerleyişine değil aynı zamanda Londra ve San Remo Konferansları’na da denk gelir. Ankara Hükümeti böylece sıkıştırılmaktadır.

Kürtler Sevr’i istiyor

Koçgiri İsyanı’nın liderlerinden Baytar Nuri isyan programını şu şekilde açıklar:

“İlk önce Dersim’de Kürt istiklali ilan edilecek, Hozat’a Kürdistan bayrağı çekilecek, Kürt milli kuvveti Erzincan, Elazığ ve Malatya istikametlerinden Sivas’a doğru hareket ederek Ankara Hükümeti’nden Kürdistan istiklalinin tanınmasını isteyecekti. Türkler bu isteği kabul edeceklerdi. Çünkü isteğimiz silah kuvvetiyle desteklenmiş olacaktı.”

Ayaklanma büyür ve isyancılar Ankara Hükümeti’ne bir muhtıra yollarlar. Telgraf yoluyla iletilen muhtıra şu maddelerden oluşmaktadır:

“1-İstanbul Hükümeti’nce kabul edilen Kürdistan özerkliğinin Ankara Hükümeti’nce de tanınıp tanınmayacağının açıklanması

2-Kürdistan özerk yönetimi konusunda Mustafa Kemal hükümetinin ivedi yanıt vermesi

3-Elazığ, Malatya, Sivas ve Erzincan cezaevlerindeki Kürtlerin hemen salıverilmesi

4-Kürt çoğunluğu bulunan illerden Türk memurlarının çekilmesi

5-Koçgiri yöresine gönderilen birliklerin geri alınması.”
Kürtler bununla da kalmaz, 25 Kasım 1920 tarihinde Batı Dersim Aşiretleri reisleri adına TBMM’ye şu şekilde başvurur:

“Sevr Antlaşması gereğince Diyarbakır, Elazığ, Van ve Bitlis illerinde bağımsız bir Kürdistan kurulması gerekiyor. Bu nedenle bu oluşturulmalıdı r. Yoksa, bu hakkı silah zoruyla almaya mecbur kalacağımızı beyan ederiz.”

Yunanlar Bursa’ya Kürtler Sivas’a saldırıyor

Ankara Hükümeti, Batıda Yunanların Bursa’yı ele geçirmesine rağmen Kürtlere karşı geri adım atmaz. Merkez Ordusu Komutanı Nurettin Paşa isyanı bastırmak için bir plan hazırlar. Topal Osman komutasındaki Giresun alayı da Nurettin Paşa’nın emrine verilir.

Türk Ordusu 11 Nisan 1921 günü Kürtlerin üzerine yürüyüş başlatır. 45 bin kişilik Kürt milisleri ile çapışmalar 3 ay sürer. 17 Haziran 1921 günü isyancılar teslim alınır.
Görüldüğü üzere, daha Sivas Kongresi’nin toplanma hazırlıklarından başlanarak Kürtler, Kurtuluş Savaşı için çalışmamış, tam tersine hep Kurtuluş Savaşı’na karşı savaşmışlardır. Koçgiri ayaklanması bunun en büyük kanıtıdır.

Genelkurmay Başkanlığı da bu isyanı şu şekilde değerlendirmektedir:

“Siyasi bakımdan büyük bir önem taşıyan bu harekât dolayısıyla, Kürt bağımsızlık davasının ilk basamağının Koçgiri olayları ile kurulmak istendiği, bu dış etkilerin en açık ve kesin delilidir.”

Bu değerlendirmeden de anlaşılacağı gibi, olay münferit bir isyan değil, bir davanın ilk adımıdır! Ardından gelecek olan Kürt isyanları da bunu kanıtlayacaktı r. Nitekim isyanın liderleri de olayı böyle değerlendirmektedir:

“Koçgiri, Kürt İstiklal Savaşı’nın bir merhalesidir, onunla bir meydan muharebesi kaybettik, fakat harp bitmedi. Biz son zaferi kazanacağız.”

Demek ki Türk İstiklal Savaşı için değil Kürt İstiklal Savaşı için savaşmışlar.

Tarihi gerçek budur, bunu ne Türk Genelkurmay Başkanı, ne Türk Başbakanı, ne gazeteciler, ne de Kürtler değiştirebilir.


SEVR HARİTASININ ORJİNAL HALİ.




BU SEVR HARİTASI DA TÜRKÇE YAZILI OLANI.


PC de PC de PC de
Ekleme Tarihi: 25.11.2009 - 11:49
Bu mesajı bildir   kolye7 üyenin diğer mesajları kolye7`in Profili zum Anfang der Seite
Pozisyon düzeni - imzaları göster
Sayfa (1): (1)
önceki konu   sonraki konu

Kategori Seç:  
Sitemizde şu an Yok üye ve 1631 Misafir mevcut. En son üyemiz: Didem_


Admin   Moderator   Vip   Üye ]

Hayırlı ömürler dileriz.    Bu üyelerimizin doğum günlerini tebrik eder, sıhhat ve afiyet dolu bir ömür dileriz:
Gönülbagi (36), zekiyem (40), sofican2006 (42), gülsena (47), gül_ (50), ~~nur~~ (40), yunus07 (37), zaza_kral (45), Fenerli_1907 (32), semedani (46), farukk (46), talebe- (61), miluji (37), m_celik (31), tamer038 (51), dadas recep (45), alain (40), olgunol (52), efkanaksoy (57), Hasannn (43), Sedat IÞI.. (39), m.salih fidan (37), fuheyre (44)
24 Saatin Aktif Konuları
0

Copyright © ((( RAVDA.net )))  *  İrtibat   *   RAVDA Reklam Servisi   *   Tüm hakları saklıdır, izinsiz alıntı yapılamaz.
Sitemizde yayınlanan imzalı yazıların içeriğinden yazarları, forum ve yorumlardan ekleyen şahıslar sorumlu olup, kesinlikle sitemiz sorumlu değildir.
© by ((( RAVDA.net )))

Sayfa 0.84950 saniyede açıldı