0
Start Giriş Üye Ol üyeler ((( RAVDATe@m))) Arama
Toplam Kategori: 69 *** Toplam Konu: 30100 *** Toplam Mesaj: 148193
Forum Anasayfa » SERBEST KÜRSÜ » Sessiz çığlıklar vadisi...

önceki konu   sonraki konu
Bu konuda 1 mesaj mevcut
Sayfa (1): (1)
Ekleyen
Mesaj
Muhtazaf su an offline Muhtazaf  
Sessiz çığlıklar vadisi...

Moderator
4254 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 04.06.2007
En Son On: 30.07.2020 - 23:50
Cinsiyeti: Erkek 
Sessiz çığlıklar vadisi...
Ey hayrın ve şerrin çemberinde bir o yana bir bu yana dönen. Kendini kendine bırakmak bir hal çaresi değil. Bir el uzatılacak dal, bir tutunacak uçurum çiçeği hiç değil. Kendini azade kılmak yolun üzerindeki taşlardan dikenlerden çare değil. Yılanlardan, çıyanlardan medet umup aynı kovuktan yarar ummak yarar değil. Büyük bir taşın altını çepeçevre sarmış bir yılan kabilesi gördüğümde bir korku telaşesi bir irkilme tablosu ile kaçışımı görseydin keşke! Görmüş olmakla korkmuş olmak arasındaki ayrımı elbet bilenler bilir. Elbet ey gece vakti hadi beni uyut. Beni dinlendir. Hadi berrak gökyüzünü, yıldızlarını, bilumum seyyarelerini üzerime yığ da bana bir iyilik uykusu bağışla. Hadi zihnimi yıka da mehtabın cazibesiyle göreyim. Beni aşır uçurumlardan. Beni indir dağlardan. Beni öp ne olur. Beni sev. Beni benden bil. Bana umut telkin et, bana abı hayat sun.

Biz iki kardeşiz biliyorsun. Babamın boncuk mavisi gözlerini benden çaldılar da ela gözlere mecbur ettiler beni. Ama olsun ben bu gözlerimle de görüyorum seni. Senin bana bakışını benim sana olan yakınlığımı inkâra kalkışanın hali ne ola ki. Hanemize bir ifrit uğramış da bir acımasız kötülük koymuş ortaya. Bir ateş yakmış ki ormanlarımın vay haline. Bir vuruş vurmuş ki hadi ayağa kalkabilirsen kalk bakalım. Elimi, ayağımı, gözlerimi, bedenimi ablukaya almış ki bana kıpırdayacak bir güç bırakmamış. Etrafımı öyle sinsice öyle şeytani bir düzen ile çevirmiş ki farkına varıncaya kadar vay halime. Vay benim başıma gelene. Vay gelecek olana. Şeytanın ateşten parlayan küstah ve bir o kadar da zalım bakışları çekiyor kendine boyna nazenin, filinta gibi genç kızları, delikanlıları. Dağların koynuna çekilen dağlanmış yürekleri ancak geceleyin denizden bir ağı toplar gibi acılarını toplamaya başladığında okunabilir ancak yüzlerindeki kelimeler. Ağıtların ulaşamadığı yer kaldı mı? Kaldı mı kandan elbiseler giymemiş acılı anaların evlatları? Haydi, kapat yüreğini diyebilir misin? Vurulup toprağa düşen her cana kıyabilir misin? Dağına taşına, ağacına toprağına, kurduna kuşuna reva görebilir misin bu yok oluşu bu kökünden kopuşu? Bu ölümü yakıştırabilir misin?

Ey acılarına kardeş olduğum, acılar büyütemez ki beni. Hep öyle naçar hep öyle yıkık duvarlar dibinde, harabeler içinde güneşi özleyen bir cılız beden olarak, hep orada yapayalnız ve hüznün dağladığı yüreğim çaresiz bir derde düşmüş de yoktur ilacı. Öyle işte! Başına tüneyen belayı def etmenin erdemini duyumsadığında, oyuna dalmış çocukların acı çığlıklarını yüreğinde duyduğunda ve geçmiş bir yalnızlığı tekrar tekrar içine gömdüğünde anlamış mı olacaksın dünyanın ne menem bir şey olduğunu. Ey acısını sevdiğim, acısını kendime bir acı olarak bildiğim yaslı yüreğim. Ağlamayı bir sanat haline mi dönüştürdün yoksa? Yoksa ağlamadan tükenmez mi bu hıçkırıklar? Bu acılar bitmez mi güneşin tekrar tekrar doğduğu sabahlarda? Güneşin yüzüne kara çalmak kimin haddine!

Baktım ki uçurumdayım. Uçuruma eğildiğimde bana türlü çeşitli cilveler yapıp elini uzatıyor. Gel diyor yani. Gel de beni ben olarak anla diyor. Bense büyük bir hayret içinde çiçeğim orda kaldı diyorum. Orada açan Hüsnü Yusuf çiçeği midir, yoksa boyunu uzatarak nazlı nazlı sallanan kıpkırmızı bir Gelincik midir? Şaştım da kaldım bu işe diyemiyorum. Çiçeklerin birer çiçek olduğunu diyemiyorum. Kendimi kendime düşürdüm, saçımı başımı yoldum da diyemiyorum. Çiçeğim orada kaldı. Elimi uzatsam bir çığlık kopacak biliyorum. Bir tarafım yok olacak biliyorum. Bu çığlıklar beni öldürecek onu da biliyorum. Velâkin çaremi uçuruma bıraktım ki bir ilaç olsun bana. Derdime bir derman bulayım. Ey uçurum; asırlardır bin bir çile ve gayret ile itina ve imtina ile büyüttüğüm nazlı çiçeğimi uçurumunda saklayan zalım ben ne yapayım şimdi? Başımı hangi taşlara vurayım? Hangi yola baş koyayım? Hangi yolda başımı vereyim? Hadi uzatma artık yalnızlığımı, beni sev, beni bağrına bas, beni güzel güzel çağır. Çünkü ben sen'im, sen ise bensin. Ey uçurum, baksana sende açan çiçeğimin yakarışına, yalvarışına, asil duruşuna. Ne kadar derin bir uçurum olursan ol, mademki çiçeğim sende açıyor, mademki sen varsın, her şeye rağmen sen benim; "Yurdumsun ey uçurum."
Nurettin Durman
Ekleme Tarihi: 10.10.2009 - 21:59
Bu mesajı bildir   Muhtazaf üyenin diğer mesajları Muhtazaf`in Profili Muhtazaf Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
Pozisyon düzeni - imzaları göster
Sayfa (1): (1)
önceki konu   sonraki konu

Kategori Seç:  
Sitemizde şu an Yok üye ve 1472 Misafir mevcut. En son üyemiz: Didem_


Admin   Moderator   Vip   Üye ]

Hayırlı ömürler dileriz.    Bu üyelerimizin doğum günlerini tebrik eder, sıhhat ve afiyet dolu bir ömür dileriz:
husameddin (47), halk yolcusu (37), Habibetti21 (37), aysani (50), kardelen__571 (35), hasan_el_benna (42), aslanþamil (44), caylak ali osma.. (51), vural (50), mero (), ByNet (54), enginbey (49), veleye5 (28), yazitura (45), betulonur (41), NiSA (47), aliavlamaz (37), adler42 (46), 0730sahin (43), ercan58 (41)
24 Saatin Aktif Konuları
0

Copyright © ((( RAVDA.net )))  *  İrtibat   *   RAVDA Reklam Servisi   *   Tüm hakları saklıdır, izinsiz alıntı yapılamaz.
Sitemizde yayınlanan imzalı yazıların içeriğinden yazarları, forum ve yorumlardan ekleyen şahıslar sorumlu olup, kesinlikle sitemiz sorumlu değildir.
© by ((( RAVDA.net )))

Sayfa 1.28323 saniyede açıldı