0
Start Giriş Üye Ol üyeler ((( RAVDATe@m))) Arama
Toplam Kategori: 69 *** Toplam Konu: 30100 *** Toplam Mesaj: 148193
Forum Anasayfa » TARİH / SİYASET / EKONOMİ » TÜRKİYE VE DÜNYADA SİYASET » ATATÜRKÜ GERÇEK ANLAMDA TANIMAK VE SEVMEK.

önceki konu   sonraki konu
Bu konuda 35 mesaj mevcut
Sayfa (1): (1)
Ekleyen
Mesaj
kolye7 su an offline kolye7  
ATATÜRK'Ü GERÇEK ANLAMDA TANIMAK VE SEVMEK.

309 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 01.12.2004
En Son On: 04.10.2010 - 20:47
Cinsiyeti: Erkek 
Şüphesiz Allahın yarattığı tüm insanların yüzlerinde, aynı azalar olmasına rağmen özellikle tanınmaları ve hiç kimsenin aynı yapıda olamayacağınında işareti olarak farklı ifadeler ve yansımalar vardır.

Ve Allah kulları için kişilik ve beceriyi kasıtla Kuran'da "Sizlerin arasında dereceler yarattım" buyuruyor.

Öncelikle şu noktayı belirtmek istiyorum. Allah katında vazifeli olma kavramının detayını bilmemek nedeniyle pek çok insanımız haksız olarak, Atatürk'e bir "uluhiyet atfetme" yanlış zannını ortaya koymaktadırlar.
Atatürk'ü putlaştıranlar elbette vardır. Tüm büyük liderleri putlaştıranlar olduğu gibi. Bu putlaştırmalar, bu liderlerin gerçek değerlerini asla değiştirmez, değiştiremez.

Ben Atatürk'ü severim. Allah sevdiği için ve onun razı olacağı şekilde severim. Onu putlaştıranlarda benim için asla ölçü olmaz, olamaz. Atatürk gerçeğinide geçersiz kılmaz, kılamaz.

Aşırı uçlarda kişiliklerin bu dünyada ne cihette bir halde yaşam sürecekleri BEZMİ-ELESTte belli kılınmıştır. İşte bu anlamda özellikle uçlarda yani çok iyi, yada iyi ve çok kötü yada kötü insanların orada daha bu dünyaya gelmeden iyi yöndemi yoksa kötü yöndemi bir yaşamsal faaliyet gösterecekleri Allah katında belli ve kayıt altındadır.

Uçlarda olan büyük vazifelerin sahiplerinin özellikleri burada asla değişmez, değiştirilmez. Bu bir İlahi takdirdir.

Her insanın bu dünyada vazifeleri vardır. Benim burada bahsetmek istediğim rahatça anlayacağınız gibi büyük vazifelerdir.

Diğer insanların büyük çoğunluğu bu iki aşırı uç arasında yer alan ve yine çoğunluğuna iyi olma fırsatı tanınan insanlardır.

Nasıl ki peygamberlerin peygamber olacağı, Velilerin veli olacağı burada değil, BEZMİ-ELESTte belirlenmişse çok uçlarda iyi ve kötülerin yapacaklarıda yada vazifeli olduklarıda (iyi yada kötü)yine BEZMİ-ELESTte bellidir.

Şimdi bu konuya daha bir açıklık getirmek için vazifeli insanların hangi hallerde vazifeli olacağını biraz daha detaylandırıp, yerli yerine koyalım.

Bunun ilki ve en en muazzam ve eşsiz olanı şüphesiz DİN'İ TEBLİĞ VE DİNE HİZMET için vazifeli olan PEYGAMBERLER ve onlardan sonra her biri Efendimizin nuru olan VELİLER dir.
Ki bu zatlar kendilerine vazife verildiği andan itibaren Allah'la rabıta halinde ölünceye kadar bu amaçla hizmet verirler.

İkinci cihette olan, yani ikinci cihette vazifeli olanlar ise yine iki grupta yer alır.

1-İyi işlerle vazifeli olanlar
2-Kötü işlerle vazifeli olanlar

**Bunlardan birincisi yani iyi işlerle vazifeli olanlar, yerle bir olan ve toparlanıp tekrar ayağa kalkması Allah katından istenen, irade edilen milletler için vazifeli kılınan, Allahın seçkin kullarıdır. ATATÜRK gibi.
Bu büyük işlerin liderleri kuruluş yada kuruluştan sonra başa geçen ve atılımlar yapan liderler olarakda ortaya çıkmıştır. OSMAN GAZİ, FATİH SULTAN MEHMET, KANUNİ SULTAN SÜLEYMAN gibi.

Bu insanlar direk olarak vazifeli olduklarını önceden bilmezler. Fakat Allah onlarla bir amacı gerçekleştirmek istediği için önlerindeki tüm zorluklarda ummadıkları cihetlerden onlara yardımcı olur.
Bu kişiler ancak vazifelerini başardıklarında Allahın kendilerini vazifeli kıldığını anlarlar, yada anlayabilirler. Dahası Allah bu insanlara mana yoluylada moral ve güç kazandırabilir. Atatürk'ün yaşamında buna işaret pek çok olay vardır.

*İkincisi, yani kötü işlerle vazifeli olanlara gelince.
Bunların vazifesi FİTNE,FESAT,VAHŞET ve YIKIMdır.
Örnekleri, FİRAVUN, NEMRUT, NERON, YEZİD, MUAVİYE, HİTLER, MUSSOLİNİ, BUSH V.B

İyi yada kötü her çeşit vazifeli insanların bu vazifelerini icra etmeden ölmelerine asla müsaade edilmez.

Burada mevzu olan vazifeden kasıt büyük vazifelerdir. İnsanların Allah katında nasıl bir vazifeyle yüklendiğinin, ezelde belli olduğuna yaşamsal bir örnek vereceğim. Yine Atatürk üzerinden tabi.

Atatürk daha genç bir subayken o zamanlar elimizde bulunan Trablusgarp civarında bir yerde daha sonra Cumhuriyetten sonrada birlikte olacağı bir subayla dolaşmaktadır. Bir ara el falına bakan bir arap kadının yanından geçerlerken Atatürk'ün arkadaşı bu kadına el falına baktırmak ister.
Atatürk ilkönce karşı çıkar fakat sonra sesini çıkarmaz. Arkadaşı el falına baktırdıktan sonra aynı şeyi Atatürk'ün de yapmasını ister. Atatürk istemeyince üsteler. Sonuçta Atatürk el falına baktırmaya razı olur. Arap kadın daha Atatürk'ün elininin içine ilk baktığında hayretle ve heyecanla bir arapça nida haykırır. Atatürk ve arkadaşıda bu ani tepkiye şaşırırlar. Ve sorarlar ne gördünde bu kadar heyecanlandın diye. Kadın Atatürk'e SEN PADİŞAH OLACAKSIN der. Tabi o zaman en büyük devlet adamı padişah olduğu için söylenen budur.

Seneler geçip, Cumhuriyet kurulduktan sonra Atatürk ve bu arkadaşı Dolmabahçe sarayının balkonunda konuşurlarken, arkadaşı bu olayı Atatürk'e hatırlatır. Atatürk hatırladığını söyleyerek gülümser.

Şunu hemen söyleyeyim. Ben Kuran'ın karşı olduğu gibi fala karşıyım ve inanmam. Fakat bu el çizgisinden hayatın ana hatlarını anlayabilmek üstün bir meziyet olmadığı halde bazı insanlarda Allah katından mevcut kılınmıştır. Rahmetli Cenk Koray da bu özelliği olan bir insanımızdı.

Atatürk'ün daha Manastır askeri idadisindeyken yani daha onsekizinde bile olmayan bir delikanlıyken patlayan Yunan isyanında savaşmak için okuldan firar edip cepheye gitmek üzereyken okulda ders veren bir subayca tespit edilip belkide cephede şehit olmasına engel olunması, Çanakkalede cephede göğsüne gelen şarapnel parçasının göğsü üzerindeki saate rast gelmesi, yine gözüne rast gelen şarapnel parçasının hayati tehlikeye sebep olmaması, bir çok suikastten sağ kurtulmasıda bu anlamda çok iyi düşünülmesi gereken muazzam olaylardır.

Allah bir insanın iyimi kötümü olduğunu halklar anlasın diye gökten yağdırılan A4 kağıdına yazılmış yazılarla bildirmez. Ortaya böyle bir çok veriler koyar. Siz ya burda doğruyu bulur inanırsınız. Ya da bu verilere rağmen fitne ve fesattan başka işi olmayanların hezeyanları peşinde sürüklenir, mahvolursunuz.

Kuran'da devletlerin yönetilmesi için bir devlet yönetimi kesinlikle belirlenip gösterilmemiştir.
Yalnızca iyi bir yönetim şeklinin ve özelliklerinin çok kısaca ortaya konduğu bir tanım vardır. Ve pek çok ayette direk yada dolaylı olarak bu ayeti tahkim eder.

Bugün Cumhuriyet, Laiklik, Demokrasi kavramlarına karşı koyan ve bu karşıtlığı dinin gereği sayanlar ŞERİAT diye bir kavramı ortaya atmaktadırlar. Şeriat kavramının ne olduğunu şöyle bir yaşamsal alanda inceleyip sözümüze devam edelim.

ŞERİAT şartlar demektir. Kuran mümini ve islam olarak yaşama gereklerini anlatırken ŞERİAT gibi Efendimizden sonra EMEVİLER ve ABBASİLER zamanında her türlü pisliğin dahil edilip ŞERİAT diye dayatıldığı bir kavramı yada benzerlerini ön görmüyor.

Zaten bu kavram aslında Kuran'ın insanıyım derken aslında Kuran'ı yaprakları arasına hapsedip kendi nefslerinin ve menfaatlerinin kabullerini bu ŞARTLAR SİLSİLESİ içine katıp ŞERİAT diye yutturanların uydurduğu bir UYDURMA DİN ANLAYIŞIDIR.Bunun böyle olduğunun ispatı ise tarihsel süreçte bugüne kadar islam coğrafyasının yaşadıklarıdır.

Onun içindir ki özellikle son ikiyüz yıl içinde İslam coğrafyası Allahın kelamını yozlaştırmanın ve onu hurafelere ve saptırmalara teslim etmenin çok ağır bedellerini ödüyor.

Bugün ŞERİAT adı verilen idarenin en büyük uygulama alanlarından biri olan Suudi Arabistan'da sarayda hemde aile içinde akıl almaz sapık olaylar yaşanıyor. Bu haberler Suudilerin kankası ABD de dahi dergilerde çıktı.
Suudi kralının sadece boşadığı kadın sayısı otuz küsur.
Yine Arabistanda, kadınlar uçak ehliyeti bile alırken belki erkeklerle göz göze gelirler diye araba ehliyeti alamıyorlar.
Yine Arabistanda, bir kadın televizyonda bir erkeğe alıcı gözle baktı diye kocası tarafından rahatlıkla zina yaptı gerekçesiyle boşanabiliyor.

Bende diyorum ki nerede bu veya buna benzer şeriat rezaleti varsa yerin dibine batsın.
Ki şeriatla yönetildiğini söyleyen tüm diğer islam ülkelerindede tam bir insanlık dramı yaşanıyor.

Oysa yukardada belirttiğim gibi, Kuranda bir devlet yönetimi tavsiyesi (buna şeriatda dahil) kesinlikle olmamakla birlikte .
Şu ayet idare ne olursa olsun olması gereken özellikler çok kısa ve öz olarak verilmiştir.

"ONLARIN İŞİ BİR ŞURA İLEDİR"

Yani alemlerin Rabbi devletin yönetimi dahil tüm kademe, kademe yönetim işlerinde işlerin o topluluğu oluşturan kesimlerin görüşlerini temsil eden ve bir araya gelip kararlar alan temsilciler tarafından adil bir şekilde yönetilmesini istiyor.

Bu yönden baktığımızda pek çok Laik Demokratik Cumhuriyet karşıtının iddiası olan şeriat değil ama Laik Demokratik Cumhuriyet ve Demokrasi Kuran'a büyük uygunluk sağladığı için öncelik kazanıyor. Bunun tersini iddia etmek biçim ve şekilcilik ve haçlı nefretinin yansımasından başka hiç bir şey değildir.

"İLİM ÇİN'DE DAHİ OLSA ONU ALINIZ" diyor Peygamberimiz.

Devletlerin yönetimi dahi bir ilimdir. Tersi olsa Devlet yönetiminin adınıda ayrıntılarınıda Kuranda bulurduk. Onu Allah zamana yayıyor ve insanlığın gelişimine göre yeniliyor.
Çünkü her şeyin ama her şeyin yaratıcısı Allahtır. Ezelde var olmayan asla ortaya çıkmaz, çıkamaz. İnsanlar ister müslüman ister hristiyan, ister putperest olsunlar, o ezelde belirlenmiş olanları yalnızca istidadlarına göre Allah katından zamanı geldiğinde bir iradeyle bilmeden önlerinde bulup yaşama katılmalarına vesile olurlar.

Birde şöyle düşünmek gerekiyor. Madem çoğunluk, yani islamı şeriat olmazsa olmaz felsefesiyle anlayanlar, şeriat denilen anlayışı dine en uygun yönetim olarak buluyorlar,

Peki o halde,

*Neden özellikle şeriatla yönetilen islam coğrafyası, hatta tamamı haçlı kuşatması altında inim inim inliyor ?

*Neden yine özellikle yine şeriatın hakim kılndığı, yada kılınmaya çalışıldığı coğrafyanın üzerine aralıksız haçlı pisliği yağıyor ?

*Neden islam ülkelerinde mezhep ve kardeş kavgaları bitmek, durmak bilmiyor ve neden islam coğrafyasında huzurdan eser yok ?

*Neden gelişmiş ülkeler arasında bir tek islam ülkesi yok ?

Bu tablo Allahın bu coğrafyaya Kuran'ın gerçek hükümlerini yaşamın dışına itmelerinin kahırlı ve gazablı imtihanlarından ve bedel ödetilmesinden başka nedir ?

OYSA ALLAH DOĞRU YOLDA OLAN FERT VE MİLLETLERE HUZUR, BARIŞ, BAŞARI VE YÜKSELİŞ VAADEDİYOR.

YUNUS SURESİ 100: ALLAH PİSLİĞİ VE GAZABI AKLINI KULLANMAYANLARIN ÜZERLERİNE SALAR.

Ben şahsen LAİKLİK deyince şöyle anlıyorum. "Her insanın inancında hür olduğu, ve inançların halklar üzerinde ister aynı görüşte olsun, ister olmasın baskı aracı olarak kullanılmadığı, birilerinin nefslerinin kabullerini bu Allah'tandır diye dayatıp halkların zulüm içinde yaşamalarına ve her alanda geri kalmalarına sebep olamadığı bir idare şeklidir."
Ve benim inancım odur ki Atatürk'ün Laik Demokratik Cumhuriyeti kurmasıda, kurabilmeside Allah'ın istediği ve razı olduğu bir haldir.

Çünkü Osmanlı'yı Duraklama ve gerileme devrine sokan Arap yarımadasından gelen ve önce arapları mahveden sonrada Osmanlıyı batıran DİN ADINA YAŞAMA KATILAN ÇARPIK ZİHNİYETTİR.

Atatürk'ünde devrimlerde özellikle yapmaya çalıştığı bu arap din anlayışı zihniyetini ortalıktan kazımaya çalışmaktır. Bazı ufak tefek hataları olmamışmıdır, elbette olmuştur.Ne kadar iyi niyetli olursa olsun nihayetinde oda bir insandır çünkü.

Fakat sonuçta Allah onun yaptıklarından razı olduğunu hem ona hemde geri kalanlara adeta mühür ve damgalayarak göstermiştir.
Bugün devlet kayıtlarında dahi var olan Atatürk'ün son nefesinden önce kendisine ruhunu almak için selam vererek gelen meleklerin selamına başını sağ tarafa çevirerek karşılık verdikten sonra ruhunu teslim etmesi olayıdır bu.

VAKIA SURESİ, 90-91 : ŞAYET O KİŞİ İYİLERDEN İSE, (ALLAH'IN RIZASINI KAZANMIŞ İSE) ARTIK ONUN RUHU ALLAH'IN MELEKLERİNİN SELAMI İLE TESLİM ALINIR.




Ve gerçek iman sahibi ve ilim sahipleri bilir ki bu şekilde ruhu teslim etmek ancak çok seçkin insanlara nasip kılınacak bir haldir.
Bu anlamda yukarda vermiş olduğum ayetler, Atatürk'ün, ruhunu teslim ettiği anda verdiği selamın, çevresindekilerin duymadığı, duyamayacağı fakat ruhunu teslim almaya gelen meleklerin selamına karşılık olduğu gerçeğinin en açık ve ibret dolu ispatıdır.

Şimdi soruyorum Allahın razı olduğundan razı olmayan kime ne yapar, bu halin ona ne faydası olur ?

Laik Demokratik Cumhuriyetin değeri ve üstünlüğü tartışılamaz, fakat şunlar söylense seve seve paylaşabilir.

"İnsanların, halkların gereği gibi özgürlüğü ve adil bir ekonomik ve siyasi ortamın varlığı maalesef henüz bu topraklarda tam olarak hayata geçebilmiş değildir."

Şunuda unutmadan hatırlatmalıyım. İslam Efendimiz'in sağlığında sahip olduğu özelliklerden Efendimizden sonra maalesef dönem dönem azmak suretiylede, olması gereken çizgiden hemen hemen çoğunlukla çıkarılmıştır.

Fırkalarla ilgili ayetlerlede çakışan şu hadisi şerif ne kadar anlamlıdır.
"ÜMMETİM BENDEN SONRA YETMİŞÜÇ FIRKAYA AYRILIR. BİR TEKİ HARİÇ MÜTEBAKİSİ CEHENNEMLİKTİR."

Efendimizden sonra fitnenin çıkacağına ilişkin ayrıca iki ayette hatırlıyorum. Bunlardan birinde
"BELKİ SANA O FİTNENİN BİR KISMINI GÖSTERİRİZ. BELKİDE SENİ BUNDAN ÖNCE KATIMIZA ALIRIZ" ifadesi mevcuttur.

Şüphesiz İslam zafer dönemine Türkiye'nin liderliğinde mutlaka ulaşacaktır. Fakat şu an iktidarda olanlar gibi ILIMLI İSLAM diye haçlılardan din ithal eden ve onlara hizmetkarlık edip, tavizler veren, ülke değerlerini babalar gibi satanlar ve halkıda bölük bölük ve perişan ettikten sonra üzerine HAMDOLSUN çekenlerle değil.



Bu mesaj 10 kez ve en son kolye7 tarafından 14.04.2010 - 11:52 tarihinde değiştirilmiştir.
Ekleme Tarihi: 15.09.2009 - 22:04
Bu mesajı bildir   kolye7 üyenin diğer mesajları kolye7`in Profili zum Anfang der Seite
Dai su an offline Dai  

922 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 06.10.2008
En Son On: 12.09.2010 - 23:07
Cinsiyeti: Erkek 
eger
laiklik yerine iman'a
demokrasi yerine ihlas'a ile
cumhuriyet yerine de Kur'an'a sarilsaydik
bugün bunlari tartisiyor olmazdik..!

karar aldim.. herkes kendi yoluna..
bundan sonra bu tür konular ile muhatab olmayacagim..!
Ekleme Tarihi: 18.09.2009 - 23:22
Bu mesajı bildir   Dai üyenin diğer mesajları Dai`in Profili Dai Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
ayseak su an offline ayseak  

70 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 30.07.2009
En Son On: 27.08.2010 - 23:42
Cinsiyeti: ----- 
kolye7 abicim aslında ben pek böyle hem siyasi hem dini konulara girmeyi pek sevmiyorum,
ama emek emek buraya yazmışsın madem(eline sağlık) ben de bir iki kelam edeyim..
dediklerine katılıyorum,düşüncelerimi anlatmam gerekirse:
hem Atatürkü sevmek hem de mümin gibi yaşamak çok mu zor diye merak ediyorum? aslında bu soruyu sormama sebep şudur:
toplumda huzursuzluk yaratan her kesim Atatürk'ü kendi görmek istediği şekle soktu ve bugün sen de kolye7 abicim böyle bir yazı yazmak zorunda kaldın bir yerde..
keşke herkes şuanda içince bulunduğu duruma,hayata biraz olsa şükretse,belki Atatürk olmasaydı başkası olacaktı Türkiye'nin ATAsı ama,
bugün biz biz olurmuyduk?
bugün biz Türkiye olabilirmiydik?
bugün biz kendi topraklarımızda kendi kimliğimizle,kendi marşımızla,kendi bayrağımızla ve kendi dinimzle BİZ olabilimiydik? çok merak ediyorum..
Tabii bu önce Allah'ın izniyle,ve sonra Allah'ın Atatürk'e vermiş olduğu bir güçle oldu...

bunlar sadece şahsi düşüncem,herkes bnmle aynı fikirde olmak istemeyebilir,ama şunu UNUTMAYALIM: islam hoşgörü dinidir...
Ekleme Tarihi: 19.09.2009 - 01:25
Bu mesajı bildir   ayseak üyenin diğer mesajları ayseak`in Profili ayseak Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
kolye7 su an offline kolye7  
Gerçek anlamda İslam ve Cumhuriyet birbiriyle çelişmez.

309 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 01.12.2004
En Son On: 04.10.2010 - 20:47
Cinsiyeti: Erkek 
Ayşe kardeşim, üslubundaki samimiyet ve güzellik için ve benim kendimi daha iyi ifade etmeme de yarayacak soruların için öncelikle teşekkür ediyorum.

Hem Atatürk'ü sevmek, hemde bir mümin olmak hiç zor olmadığı gibi bu güzel vatanın asıl ihtiyacı olan gerekliliktir diye düşünüyorum. Şüphesiz bir lideri ne kadar üstün olursa olsun her insan sevmez, sevemez. Fakat olumsuz görüşler belirtebilmek için çok iyi araştırmaların ve çok iyi düşünülerek bir yerlere varmanın gereği hiç tartışılamaz.

İşte biz millet olarak ülke değerleri üzerinde özellikle dış etkenlerin fitneleri nedeniyle zihinlerimiz karışmadan bunu gerçekleştirme ortamını bir türlü bulamıyoruz. Yani böyle bir karışık, bulanık ortam dış etkenler ve onların yardımcısı iç etkenler tarafından özellikle oluşturuluyor.

Öncelikle bunları anlayabilsek ve tarihimizi gerçek yansız kaynaklardan gereği gibi öğrenebilsek bu çatışmalar ya hiç olmayacak, yada çok az olacak.

Bu anlamda bilinmesi gerekenleri yani aklımızı işletmemiz gereken noktaları ben kısaca şu sorularla, ve tespitlerle cevaplamaya çalışmalıyız diyorum.

* Osmanlı hangi nedenlerle önce duraklama sonrada gerileme devrinin içine yuvarlandı ve daha sonra neden feci şekilde parçalanarak bitti ?

* Şayet Osmanl'nın yükselme devri sonrasında izlediği yol Allah'ın razı olduğu bir yol olsa, Allah koskoca altı asırlık bu imparatorluğu, bu islam dünyasının öncüsü ve en büyük yapılanmasını bitirirmiydi, ya da bitmesine, hemde bu şekilde bir faciayla, müsaade edermiydi ?
Oysa bir toz zerresi, yerdeki bir kuru yaprak dahi Allah'ın izni olmadan yerinden oynayamaz. Bunu her müslüman bilir, bilmeli diye düşünüyorum.

* Yukarda anlattıklarım noktasında devamla diyorum ki ne Osmanlı'nın bitişi bir tesadüf ve kendi haline bırakılmış bir gidişatın sonucudur, nede Atatürk ve onun kurduğu Cumhuriyet bir tesadüfün eseridir.
Bunlar Allah katında ülkelerin gidişatlarına göre pay edilen biçilen iradelerin yansımalarından başka hiç bir şey değildir.
Ne buyuruyor alemlerin Rab'bi "şayet halklar ve özellikle onları yönetenler yanlışlarda ısrar ederlerse, Allah onları giderip yerlerine yepyeni liderler ve anlayışlar getirir"

* Benim hissiyatım ve vardığım nokta odur ki, Allah Osmanlının özellikle duraklama ve gerileme devrinde dinin gerilemenin bir numaralı sebebi olması faciasına büyük bir celaliyetle Osmanl'yı vazgeçmediği bu ağır hata nedeniyle bitirmiş ve yerine yepyeni bir liderle dinin hiç bir şekliyle sömürülemeyeceği ve topluluklar üzerinde baskı aracı olması söz konusu olmayacağı bir idare şeklini murad etmiş ve yaşama geçirtmiştir.

* Aslında orta bir yerde buluşulması Atatürk'ü sevenlerce ve sevmeyenlerce gerçekleştirilebilmesi öyle pek zor olacak bir iş değil. Tam tersine Atatürk'ün tesis ettiği hepsini zaten bu anlamda kucaklıyor. Fakat birileri din adına sömürüyü ön plana çıkarınca bu ifrata karşıt ifrat cevap veriyor.
İŞTE İŞLERDE BUNDAN SONRA KARIŞIYOR.

* Yani iyi düşünürsek burada ne Atatürk'te bir kusur var,nede onun kurduğu Laik Demokratik Cumhuriyette. İfratlar onun değerlerini kendi safına çekmeye çalıştığı için ortalık toz duman oluyor.
Yinede fırsatlarımız devam ediyor. Milletçe birbirimizin tüm dini ve yaşamsal değerlerine saygı göstererek huzurlu bir şekilde yaşamamız mümkün. İşte burada bu milletin çoğunluğunun akıl ve becerisi kesinlikle ön plana çıkması gerekiyor.

Ayşe kardeşimizin ifade ettiği, Atatürk'ü her isteyenin kendi safhasına çekme olayına ise Allah'ın imtihanı diyorum kısaca. Ve en büyük ibretle bunu ispatlamaya çalışıyorum.
Allah'ın Resul'ü, o en mükemmel insan üzerinde ve onun kişiliği üzerinde oluşturulmaya çalışılan yüzlerce yanlış sıfatı ve değerlendirmeyi düşünün. Bunlarıda insanlar yapıyor. Bu hal insanoğlunun mayasında daha doğrusu yaşamın özünde var.
Çünkü Allah'ın bir imtihanıda bu suretle gerçekleşiyor.

En ağır noktada bir iki misalle anlatmaya çalışayım bu hizipleşmeyi. YEZİD denen peygamber soyunun katili dahi ben Halifeyim peygamberin vekiliyim diye işlediği bu vahşete haşa peygamberi ortak etmeye çalışmadımı ? Yine EMEVİ ve ABBASİ zalimlerin çoğu ONBİR KUŞAK PEYGAMBER EVLADINI biz peygamberin halifesiyiz diye kesip zehirlemedilermi ?
Ya yalan hadis fabrikaları ???? Kafalarındaki hangi aslı olmayan peygamberi ortaya koymaya çalıştılar ??

Bunlar gibi sözde Peygambere yakınlık ve peygamberi tanıtma diye yaşama katılan pek çok facia ve yalanda haşa Efendimizin en ufak bir hatası söz konusu olabilirmi ?

Misali Efendimiz üzerinden vermem yanlış anlaşılmasın. Özellikle bunu yaptım. Ki yeryüzünün yaşamış ve yaşayacak olan insanları içinde en mükemmel insanını dahi zalimler yada hizipler nasıl kendi menfaatleri ve hırsları doğrultusunda o yana bu yana çekmişler ve nefsleri doğrultusunda kullanmaya çalışmışlar görelim diye.
Bunları yapanlar ayyuka çıkmışken, Atatürk gibi ağır hataları olmasada, büyük bir deha olduğu kesin olan bir liderin çizdiği yolu kendisine göre saptıracak insanlar mutlaka ki daha çok ve daha fazla fırsatlar ele geçirmiş olarak ortaya çıkacaktır ve sayısız halde çıkmıştır.

İşte burada İslamı ve Atatürk'ü en gerçekçi anlamda bilen ilim sahibi donanımlı insanlarımıza çok ama çok iş düşüyor.

Bu arada bir kardeşimizin serzenişlerinede cevap verelim.

* Laiklik imansızlık değildir. Çünkü Laiklik bir din değil bir devlet yönetimi şeklidir. O halde Laiklik ne dindir nede dinsizlik.
Önceki yazımda sözde şeriatçıların oluşturduğu islam coğrafyasının halinide Allahın ülke yönetimi olarak neyi tavsiye ettiğinide anlatmıştım.

* İhlas öyle bir haldir ki Kuranın bir müminde aradığı SAMİMİYET denen kavram o kişide yoksa o İHLAS denen kavramı mahvedecek işleri Caminin minberinde, kıldığı namazda, tuttuğu oruçta dahi ikiyüzlülüğe bırakır Allah katındada mahvolur. MAUN suresini bu anlamda çok iyi bilmek gerekiyor.
İslam coğrafyasının kahrını çektiği en önemli etkenlerden biride budur.

Bu hal ne sözde şeriat denen yönetimde değişir nede Cumhuriyet dediğimiz yönetimde.
Haa bir şey değişir. Türkiyede Cumaya ister gidersiniz ister gitmezsiniz. Kimse size neden gitmiyorsun diyemez.

Fakat bunu sözde şeriatın uygulandığı adını etmeyeceğim bazı islam ülkelerinde yaparsanız mesela dükkanı kapayıp Cuma namazına gitmezseniz, ya dayak yersiniz yada o çevrede kafir ilan edilirsiniz. Sanki o insanlar Allah'ın haşa avukatı imiş gibi. Tabi böyle bir davranışla karşı karşıya kalmamak içinde o ülkede Cuma namazı saatinde tüm dükkanlar kapalıdır ve hepsi Cumadadır. Yanibir kısmı zorla riya namazı kılmaktadır. Mecburen.

Diyeceksiniz ki Allah Cuma namazı saatinde işi bırakıp ibadete gidin buyuruyor. Elbette ne şüphe ? Ama şöyle demiyor dükkanı kapatıp Cumaya gitmeyenleri dövün, dışlayın, kafir ilan edin. Değilmi????

İşte burada anlaşılamayan bir noktada Allah'ın her kulunu özgür imtihanına karışılması, müdahale edilmesi yanlışıdır.
İslamın en büyük özelliklerinden biri her türlü sevaba olduğu gibi günahada fırsat vermesidir. Hüküm Allahındır. Yargılayacak olan odur. Kimse bu vazifeyi üzerine almakla yükümlü değildir.

Bu iki uçta fırsatlardan yalnız günah işlemede bireysel hukuk devreye girer oda bu günaha bir başka insanın muhatap olup zarar görmüş yada görecek olması halinin mevcudiyeti.
Bugün Allahın hükmünüde yansıtan bireysel hukukta bu anlamda kısaca şöyle der.
İNSANLAR YAPTIKLARI HER İŞTE ÖZGÜR VE HÜRDÜR. TA Kİ KARŞISINDAKİ İNSANIN ÖZGÜRLÜĞÜNE DOKUNACAK SINIRA KADAR.

* Cumhuriyete sarılmak Kuran'a sarılmayı engellemez. Tam tersine Cumhuriyet Kuran'ın içinde en temiz haliyle zaten emir olarak vardır. Tabi onu Kuran'a ters hezeyanlarla tanınmaz hale getirmemişseniz.
Mesela ben Kuran'a sımsıkı sarılı ve onun yolunda mücadele eden bir insan olarak Cumhuriyetede onun içinde onun onayladığı bir değer olarak sımsıkı sarılı vaziyetteyim.
Ve dahası Allah'ında bu halden razı olduğuna bütün kalbimle inanıyorum.


Kalın sağlıcakla....

Ekleme Tarihi: 19.09.2009 - 12:25
Bu mesajı bildir   kolye7 üyenin diğer mesajları kolye7`in Profili zum Anfang der Seite
ayseak su an offline ayseak  

70 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 30.07.2009
En Son On: 27.08.2010 - 23:42
Cinsiyeti: ----- 
Elinize Saglik
Ekleme Tarihi: 19.09.2009 - 13:07
Bu mesajı bildir   ayseak üyenin diğer mesajları ayseak`in Profili ayseak Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
rahil su an offline rahil  

1191 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 10.05.2008
En Son On: 17.03.2011 - 17:14
Cinsiyeti: ----- 
KEŞKE LAİKLİK ADI ALTINDA BAŞÖRTÜ YASAĞI GELMESEYMİŞ.. İNSANLAR DIŞ KIYAFETLERİNE GÖRE YARGILANMASAYMIŞ, ŞU AN HERŞEY DAHA DA GÜZEL OLABİLİRDİ..

KEŞKE...

telaşlı
Ekleme Tarihi: 19.09.2009 - 13:22
Bu mesajı bildir   rahil üyenin diğer mesajları rahil`in Profili rahil Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
ayseak su an offline ayseak  

70 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 30.07.2009
En Son On: 27.08.2010 - 23:42
Cinsiyeti: ----- 
keşke rahil kardeşim..
ama bunlar başımıza hep cumhuriyet çok uç noktalarda yaşanmaktan,yaşatmaktan dolayı geliyor...
ama halimize gene de şükür,ya başörtülülerin okuma hakkı elnden alınsaydı??
Ekleme Tarihi: 19.09.2009 - 13:27
Bu mesajı bildir   ayseak üyenin diğer mesajları ayseak`in Profili ayseak Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
rahil su an offline rahil  

1191 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 10.05.2008
En Son On: 17.03.2011 - 17:14
Cinsiyeti: ----- 
OKUMA HAKKI ZATEN ALINMIŞ.. SEN BAŞÖRTÜNLE ÜNİVERSİTE BİNASININ İÇİNE GİREBİLİYOR MUSUN???

DAHA NEYİN HAKKINDAN SÖZ EDİYORSUN ANLAYAMADIM..düsün

MÜSLÜMAN OLAN Bİ ÜLKEDE BANA GÖRE Bİ UTANÇ MESELESİ..


Bu mesaj 1 kez ve en son rahil tarafından 19.09.2009 - 13:42 tarihinde değiştirilmiştir.
Ekleme Tarihi: 19.09.2009 - 13:41
Bu mesajı bildir   rahil üyenin diğer mesajları rahil`in Profili rahil Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
kolye7 su an offline kolye7  
DİNSEL KAVRAMLARIN FİTNE İÇİN KULLANILIŞI..

309 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 01.12.2004
En Son On: 04.10.2010 - 20:47
Cinsiyeti: Erkek 
Üniversitelerde ve daha pek çok alanda başörtüsü nedeniyle çıkan çatışmalara bu ülkenin evladı olup işin özünü bilerek üzülmeyecek bir tek iyiniyetli vatandaş tahayyül edemiyorum.

Elbetteki bu hal yaşandığı tablolarla bir utanç meselesidir.

Bu sorunun arkasında aslında son yazımda da anlatmaya çalıştığım gittikçe sivrileşen ve birbirine karşı hoşgörüyü kaybeden yaşam anlayışlarının büyük etkisi var.

İşin en acı yanlarından biri bu hal dahi dış kaynaklı. Yani öncelikle bu ülkede huzur ve birliğin hiç bir zaman gerçekleşmemesi için devamlı fitne politikası üreten haçlı ve siyonist zalimlerinin işi bu işler.

Ve işin diğer acı yanı maalesef bu örtülerin sahibi insanlarımızın çoğunluğunun dahi bilmediği ya da anlayamadığı bu olayın siyasete malzeme edilmesi nedeniyle bir çıkmaz içinde kalmış olduğu gerçeği.

Dinin ve dine ait değerlerin siyasi partilerce sömürülmediği ve din eksenli partilerin olmadığı bir süreçte ben BAŞÖRTÜSÜ SORUNU diye bir sorunun bu ülkede kesinlikle olmayacağına,kalmayacağına tüm yüreğimle inanıyorum.

O nedenle ısrarla söylüyorum Cumhuriyet ancak masum ana çizgilerinde siyasilerle, siyasi partilerle yoluna devam edebilir. Bu işin içine inanç farklılıklarını siyaset malzemesi yapanlar, rejimi tasfiye etmek isteyenler girdikçe bu çatışmada doğal olarak hiç bir zaman sona ermeyecektir.

Ve aslında ANAYASA da da mevcut şekilde yasak olan bir siyasi oluşum şeklide din eksenli parti kurulmasıdır. İş aslına uymayıp bazı siyasi oluşumlar siyasete atılma fırsatı bulup "demokrasi araçtır" diye yola çıkarsa BAŞÖRTÜSÜ başta olmak üzere pek çok çatışma alanları çıkmasıda kaçınılmazdır.

Bu yanlışlığın doğasında bu var. Birileri dini değerleri öne sürerek rejimi tasfiye için onları sömürecek, buna karşın karşıt tarafsa onunla mücadele ediyorum derken kaçınılmaz olarak işin dozunu ayarlayamayarak bilerek yada bilmeyerek bu değerlerlede çatışmaya girmiş olacaktır.

Son yıllarda yaşanan tabloda aynen budur........

Allah milletimize gereği gibi bir ve birlik olmayı nasip etsin diyorum. Tabi iş yalnızca duayla bitmiyor....Gayret gerek...

Ekleme Tarihi: 19.09.2009 - 14:14
Bu mesajı bildir   kolye7 üyenin diğer mesajları kolye7`in Profili zum Anfang der Seite
rahil su an offline rahil  

1191 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 10.05.2008
En Son On: 17.03.2011 - 17:14
Cinsiyeti: ----- 
SAÇMA... HEMDE ÇOK SAÇMA...

HALKIN RIZASI İÇİN HAKKIN RIZASINDAN MI GEÇECEZ...
Ekleme Tarihi: 19.09.2009 - 15:28
Bu mesajı bildir   rahil üyenin diğer mesajları rahil`in Profili rahil Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
kolye7 su an offline kolye7  
HAK RIZASINI HALKIN VE ÖNDERLERİNİN GİDİŞATINA GÖRE İRADE KILAR.

309 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 01.12.2004
En Son On: 04.10.2010 - 20:47
Cinsiyeti: Erkek 
Bende Hak'kın rızasından bahsediyorum zaten kardeşim. Hemde tarihi olayları bir bir ibretle vererek, vardıkları yerleri göstererek.

Yazılarımda halk böyle istiyordu böyle yapıldı diye bir tek satır bulamazsınız.İlahi tecellinin halkların yaşamları üzerinde büyük yansımaları vardır.Anlatmaya çalıştığımda budur.

Fakat farklı pencerelerden bakıldığında tespitler maalesef birbiriyle örtüşmeyebiliyor.
Yani önemli olan kişinin nefsinin penceresinden değil, Hak'kın penceresinden olayları ve yaşamı izleyebilmesidir.Bu farkı görebilmek içinde önce insanın kendi nefsini tanıması gerekiyor.
Onun içindir ki Allah "HER KİM NEFSİNİ BİLDİ, İŞTE O RAB'BİNİ BİLDİ" buyuruyor.

Sanırım birde artık bazı ezberlerden kendimizi kurtarıp Kuran'ın asıl hükümleri ve aklımızla hareket etmemiz gerekiyor.Şu ana kadar takip edilen yollarla islam coğrafyası hiç bir şey kazanamadı çünkü.

Kuran'dan bir örnek daha vererek bakış açımı ve sahip olduğum anlayışı kısaca tekrar açıklamaya çalışayım.

Şöyle buyuruyor bir ayette alemlerin Rab'bi anlam olarak aktarmaya çalışayım.

"SİZ ÜLKEYİ YÖNETENLER VE HALKLAR, YANLIŞ YOLDA VE İFRATTA ISRAR EDERSENİZ ALLAH SİZİ GİDERİP YERİNİZE YEPYENİ İDARECİLER VE ANLAYIŞLAR GETİRMEYE MUKTEDİRDİR."

RAMAZAN BAYRAMINIZ MÜBAREK OLSUN.......



Bu mesaj 3 kez ve en son kolye7 tarafından 19.09.2009 - 22:36 tarihinde değiştirilmiştir.
Ekleme Tarihi: 19.09.2009 - 22:26
Bu mesajı bildir   kolye7 üyenin diğer mesajları kolye7`in Profili zum Anfang der Seite
Afaki su an offline Afaki  

224 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 15.01.2004
En Son On: 18.03.2010 - 02:18
Cinsiyeti: Erkek 
sayin kolye7
osmanli imparatorlugunun cöküsünü sanki "dinden uzaklastilarda ondan cöktü" der gibisiniz!
o ki Asr-i Saadet dönemi bile cökertilmistir!
kaldi ki hic bir sey baki degildir bu dünyada!

"Türkiyede Cumaya ister gidersiniz ister gitmezsiniz. Kimse size neden gitmiyorsun diyemez."
demissiniz

zaten kimse kimseye demiyorki -zorla- gideceksin!
müslümanim diyen bir müslüman zaten cuma namazinin anlamini bilir ve gider! gitmelidirde

Konu İle İlgili bir Hadis-i Şerif nakledelim :

Cabir bin Abdullah (r.a) Peygamber sallallahu aleyhi ve sellemin bir gün şöyle bir konuşma yaptığını naklediyor :

"Ey insanlar! Ölmeden önce tevbe edip Allah'a yönelin. Meşguliyetler bastırmadan iyi işler yapmak için elinizi çabuk tutun. Sık sık hatırlayarak, gizli ve açık, bol bol sadaka vererek Rabbınızla aranızda bir bağ kurun. Böyle yaparsanız rızkınız bol olur, yardım görürsünüz ve açıklarınız kapatılır.

Şunu iyi bilin ki, Allah Teâlâ şu bulunduğum yerde, bu günümde, bu ayımda, bu yılımdan kıyamet gününe kadar devam edecek bir farz olarak size Cuma namazını farz kılmıştır. Ben hayatta iken ya da benden sonra her kim, âdil veya zâlim bir başkanı varken, önemsemeyerek veya farzlığını kabul etmeyerek Cuma namazını kılmazsa, Allah onun iki yakasını bir araya getirmesin. Allah onun işini bereketlendirmesin.

Bakın! Böyle bir kimsenin ne kıldığı namaz, ne verdiği zekat, ne gittiği hac, ne tuttuğu oruç ne de yaptığı iyilik kabul edilir. Tevbe ederse o başka. Tevbe edenin tevbesini Allah kabul eder." (Sünen-i İbn Mâce, İkametü's-Salah 78.)

ve yine demissinizki
"...Diyeceksiniz ki Allah Cuma namazı saatinde işi bırakıp ibadete gidin buyuruyor. Elbette ne şüphe ? Ama şöyle demiyor dükkanı kapatıp Cumaya gitmeyenleri dövün, dışlayın, kafir ilan edin. Değilmi????"

Ayetin aciklamasi söyledir :

"Müminler, Cuma günü namaz için çağrı yapıldığında, Allah'ı zikretmeye koşun ve alım satımı bırakın. Eğer bilirseniz bu sizin için daha hayırlıdır." (Cuma 62/9)

demekki gitmezsek hayirsiz! hayirsizlikta bizleri dolayisiyle günaha götürebilir! günahlarda kafirlige kadar götürebilir! degilmi???
size söyle bir soru yöneltmek isterim:
Hz Ömere, Hz Ebubekre, Hz Osmana ve Hz Aliye karsi gelene ne nedir? -diyelimki "kötü adam"-
Hz Peygamber sallallahu aleyhi ve selleme karsı gelene ne denir? -diyelimki "kafir sayilir"-
ya Yüce Allah'a karşı gelene ne denir ?

en can alici olarakta demissiniz ki
"Cumhuriyete sarılmak Kuran'a sarılmayı engellemez. Tam tersine Cumhuriyet Kuran'ın içinde en temiz haliyle zaten emir olarak vardır."
bunun hangi Ayette yada Hadiste yazdigini belirtirseniz inceleme imkanimiz olur!
-yoksa sizin Kurani tahrib etme amacinda oldugunuz düsüncesi güclenir!-
Ekleme Tarihi: 22.09.2009 - 02:27
Bu mesajı bildir   Afaki üyenin diğer mesajları Afaki`in Profili Afaki Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
ayseak su an offline ayseak  
Themenicon    teşekkürler

70 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 30.07.2009
En Son On: 27.08.2010 - 23:42
Cinsiyeti: ----- 
kardeşlerim bakıyorum şu yazılanlara da içim gerçekten çok huzurlu..
artık televizyonda izlediğim ya da gazete de okuduğum haberlerde insanlar özellikle bu konular hakkında konuşurken hep kırıcı sözler falan söylüyorlar..bu da beni çok üzen bir konuydu çünkü ne cumhuriyetin demokrasisine ne de o güzel,eşsiz dinimizin hoşgörüsüne uyan şeyler yaşanıyor..
inşaAllah bu konu veya bu tarz konularda hep sizin gibi konuşmlarında hep bir ölçü ve saygısı olan insanlar olur...
biliyorum belki de birçoğumuz şu yazdıklarımı okuyunca 'Bana ne bee ayseak senin dşüncelerinden diyebilir.' ama olsun gene de yazmak istedim,belki bu hoşgörülü arkadaşlarım gibi bu konularda konuşmasının ölçüsü olmayanlar(genel anlamda) vardır...
(sözüm meclisten dışarı)



Te$ekkürler
Ekleme Tarihi: 22.09.2009 - 10:34
Bu mesajı bildir   ayseak üyenin diğer mesajları ayseak`in Profili ayseak Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
Afaki su an offline Afaki  

224 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 15.01.2004
En Son On: 18.03.2010 - 02:18
Cinsiyeti: Erkek 
sayin ayseak bacim
gönül güzelliginizi tebrik ederim. belkide konulara objektif bakan sayili kardeslerimizden birisin.
müsaade edersen bir konuya dikkatinizi celb etmek isterim.
bizler burada neyi nasil yazarsak yazalim kimse sabit fikrinden ayrilmaz kolay kolay. ne varki sizler gibi degerli kardeslerimizin bilmediklerini yanlis bildirmek ve bildiklerinide bulandirmamak icin bazi -yanlis bilinen!- konulari aydinlatmaya calisiyoruz.
eger bunu kirmadan yapabiliyorsak demekki baya bi yol alinmistir!
selametler dilerim
Ekleme Tarihi: 22.09.2009 - 18:54
Bu mesajı bildir   Afaki üyenin diğer mesajları Afaki`in Profili Afaki Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
kolye7 su an offline kolye7  
İSLAM AKIL VE GÖNÜL DİNİDİR (1)

309 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 01.12.2004
En Son On: 04.10.2010 - 20:47
Cinsiyeti: Erkek 
Merhabalar kardeşlerim,

AFAKİ kardeşimize, yazdıklarımı çoğunlukla olmadığı gibi değerlendirdiğini düşündüğüm halde, bana sahip olduğum düşünceyi yazdığım fakat detaylandırmadığım alanlardada detaylandırma fırsatı verdiği için teşekkür ediyorum.

En başta şunu tekrar belirtmeliyim. Bu satırları yazan kardeşiniz öyle sıradan, şuradan, buradan bilgi diye, ilim diye boş bir şeylerle, yada kısmen boş şeylerle ortaya çıkıp bir şeyler anlatmaya çalışan bir insan kesinlikle değildir.

Hem din adına hem dünya adına yazdığım konularda yeterli yada söz sahibi olacak donanıma sahip olmasam ve buna LAİLAHEİLLALLAH kelamına inandığım kadar inanmasam değil kendi isteğimle yazmak, hiç bir güç bana bu satırları yazdıramaz.

Şüphesiz Allah yolunda öğrenmenin sonu kesinlikle yoktur ve her kim olursa olsun "ben oldum" dediğinde işi bitmiştir.
İşte bu anlayışla sizlere naçizane bir şeyler anlatmaya çalışıyorum bende.

AFAKİ kardeşimizin yazısını tek tek cevaplamaya çalışayım.

Ben Osmanlı ile ilgili son dönemde geldiği hali ve feci şekilde bitişini aslında yazılarımda hiç bir döneminin hakkını yemeden vermeye çalıştım fakat demek ki yeteri derecede ya anlatamamışım, ya da bunlar görülememiş.

Osmanlı'nın kuruluşunun muazzam bir olay olduğu ve yükselme dönemininin sonuna kadarda bu muazzamlığın hem din hem dünya adına hiç bir yanlışa sapmadan yaşandığını benim yazılarımda apaçık görebilmeniz ve anlayabilmeniz mümkün.

Dinden uzaklaşmak (dini terketmek anlamında) başka şeydir, dini hurafenin ve cehaletin eline teslim etmek ve bunuda din zannetmek ise daha başka bir şeydir.
Fakat sonuçta her iki tespittede DİNİN ASLINDAN UZAKLAŞILMASI anlamında, DİNDEN UZAKLAŞMAK tanımı aynı sonuca sahiptir.

Aslında bu iki halde birbirinden feci sonuçlardır.
Fakat ben dini terketmek anlamında dinden uzaklaşmaya değilde bir diğer faciaya yani dine her türlü saçmalığın katılmasına işaret etmek istedim.Çünkü Osmanlı dini terketmedi. Yalnızca sahip olduğu muazzam yapıyı, din adına arapçılıkla değişme faciasının içine düştü.
Anadoluda hizmet görmüş sayısız EVLİYANIN tüm yaptıkları demeyeyim ama büyük oranda yaptıkları ortadan kaldırıldı.

Selçuklular, Anadolu selçukluları ve Osmanlının Yavuz Sultan Selim'e kadar olan sürecinde İslam bu topraklarda çok muazzam bir gelişme gösterdi. Bunun hem dünya adına, hem din adına yansımalarıda çok olumlu oldu tabi.

Fakat Arapları mahveden EMEVİ ve ABBASİ zulmüyle ve bu zalim hükümdarların kendi saltanatlarını ayakta tutabilmek için yaptıkları, onbir kuşak peygamber evladını kesip zehirlemek ve ashabın önde gelenlerinin katledilmesi olayı ve bunlara ilave olarak dine kattırdıkları sayısız hurafe ve saçmalık nedeniyle Allah katından bir hükümle araplar çöküş dönemine girdiler.

Zaten araplarda bu çöküş sürecinin başlamasıyla birlikte Allahın takdiri ilahisi olarak Anadoluda İslamın büyük muazzam gelişimi yaşanmaya başlamıştı. Yani İslamın temsilciliğini Anadolu zaten Allahın hükmüyle devralmıştı.

Bu dönemde Yavuz Sultan Selim arapların bu zayıf durumunu çok iyi değerlendirerek arap topraklarının hemen hemen tamamını Osmanlı topraklarına gördüğü çok zayıf direnmelere rağmen kattı.

Büyük hatalarda bu yeni gelişmeden sonra başladı. Anadoluda sahip olunan ANADOLU EVLİYASININ temellerini kurup Anadolunun her köşesine nakşettiği islam anlayışının yerini, arap topraklarındaki araplarıda mahveden EMEVİ ve ABBASİ yapımı ve Kurandan tamamen kopmuş zalim sapmış din anlayışlarının kuralları, anlayışları almaya başladı.

Osmanlı'da arap dünyasını mahveden bu akımı bilmeden tümüyle kabullenme yoluna girdi. Vahamet sadece bununla kalsa belki Osmanlının sonu bu kadar feci olmazdı.
Aynı süreçte Anadolu topraklarında arapların Allah katından itilen dinsel yaşamı devreye girerken, batı yani avrupa kilisenin sebep olduğu bağnazlık ve cehaletten silkinip ilim, teknik ve fennin yolunu tutunca, Osmanlı hızla haçlı dünyasının gerisinde kalmaya başladı.

Sözü burada daha fazla uzatmadan bu dönemi noktalayalım. Matbaanın Osmanlıya dört asır sonra geldiğini söylersek bu facianın diğer boyutlarını daha uzun uzun anlatmaya da sanırım gerek kalmaz.

Gelelim "asrı saadet döneminin çökertilmesi" sözüne.

Ben bu konuyada açık açık değinmiştim.

Alıntı
Şunuda unutmadan hatırlatmalıyım. İslam Efendimiz'in sağlığında sahip olduğu özelliklerden Efendimizden sonra maalesef dönem dönem azmak suretiylede, olması gereken çizgiden hemen hemen çoğunlukla çıkarılmıştır.

Fırkalarla ilgili ayetlerlede çakışan şu hadisi şerif ne kadar anlamlıdır.
"ÜMMETİM BENDEN SONRA YETMİŞÜÇ FIRKAYA AYRILIR. BİR TEKİ HARİÇ MÜTEBAKİSİ CEHENNEMLİKTİR."

Efendimizden sonra fitnenin çıkacağına ilişkin ayrıca iki ayette hatırlıyorum. Bunlardan birinde
"BELKİ SANA O FİTNENİN BİR KISMINI GÖSTERİRİZ. BELKİDE SENİ BUNDAN ÖNCE KATIMIZA ALIRIZ" ifadesi mevcuttur.



Allah hiç bir kişiye yada topluluğa hak etmediği hükmü pay biçmez. Hiç bir topluluk hak etmediği lideri başında bulmaz. "Siz nasılsanız sizi idare edenlerde öyle olur" buyuruyor Allah.

Cuma namazı konusunda söylemek istediğimi tekrarlıyorum. Önceki yazımdada apaçık yazmıştım. Cuma namazının Allah emri olduğunu ve özellikle üzerinde durulan bir ibadet olduğunu iman sahibi hiç kimse tartışmaz, tartışamaz.
Ve o yazıda ekledim. Allah riyakar değil İHLASLA ve SAMİMİYET le yapılan ibadetler istiyor. Herhangi bir şekilde zorlanarak değil.
MAUN suresinin bu anlamda çok iyi düşünülmesinide bu nedenle istedim.

Yazılarımı şöyle tekrar bir gözden geçirdimde. Cumayı keyfinize göre kılın. Bundan size hiç bir zarar gelmez anlamında hiç bir ifademde kesinlikle yok.
Tam tersine yazımda Cuma namazını kılın bu bir emirdir ve bunu Allahın istediği şekilde yapın uyarısı var.
Fakaaaat MAUN suresinin tokadını yiyecek bir halde kılmanızdan, kılmamanızın çok daha hayırlı olduğunuda gösteriyorum. Çünkü bu söz bana ait değil, MAUN suresinde Allah buyuruyor.

Allah'ın hiç bir emri yoktur ki o emirde insanın kendisine onu gereği gibi icra ettiğinde fayda ulaşmasın.Yoksa Allah'ın hiç bir kulun ne ibadetine ihtiyacı vardır nede başka tasarrufuna.

O nedenle diyorum ki benim Cuma ile ilgili verilen izahatımda ayetin özüne ters düşecek en ufak bir serzeniş yada ifade yoktur ve olamaz.

Sonrada ilave ettim Allah insanları özgür bir ortamda iyi ve kötü tüm işleriyle imtihanı murat ediyor. Birilerinin kafasına göre dizayne etttikleri yada etmeye çalıştıkları ortamlarda değil.

Tevbe etmek elbetteki bir müslümana Allahın verdiği en önemli fırsatlardan biridir. Fakat unutmayalım onunda samimi olması gerekiyor. Ne buyuruyor Allah "ALLAH KALPLERDE OLANLARIN TÜMÜNÜ GÖRENDİR"

Cumhuriyetle ilgili sözlerinize gelince. Allah Kuran için "O ÖYLE BİR KİTAPTIR Kİ, ONA AKIL VE GÖNÜL SAHİPLERİ VE ÖZÜ TEMİZ OLANLAR ANCAK ULAŞIR" buyuruyor.

Yine Alemlerin Rab'bi aklını kullanıp Kuran'ı iyice düşünerek doğru yolu bulamayanlara "ALLAH GAZABI, PİSLİĞİ AKLINI KULLANMAYANLARIN ÜZERLERİNE YAĞDIRIR" buyuruyor.

Bir çok ayettede Kuran'ın öyle gelişigüzel değilde okunurken aynı zamanda çok iyi düşünülmesi gereği vurgulanıyor.

Yani söylemek istediğim şu. Kuran öyle yemek ve tatlı tarifelerindeki gibi yapacağınız her işi tamamen önününüze koymuyor, koymaz. O herşeyde doğruya ulaşmamız için lütfedilen ilahi bir ışıktır.
Kuran verileriyle hepimizin aklını, niyetlerini, icraatlarını çok sıkı bir imtihandan geçiriyor.
Kuran ayetlerinin MUHKEM ve MÜTEŞABİH olarak ayrılmasının nedenide bu.
Tahkim edilmiş olanlar belli. Asıl imtihan teşbihe açık olanlarda ve her kişinin meşrebinin, ahlakının apaçık sıgadan geçirildiği MÜTEŞABİH ayetlerin hükmünde.

Peki Cumhuriyet bu anlamda hangi özellikleri ile Kuranda yer buluyor yada bulur ?
Öncelikle devlet yönetimi halklarla ilgili yönetimle öne çıkan ve buna dair tüm ayetlerin ancak bu ayeti desteklediği bir ayet var.
Ne diyor bir ayet "ONLARIN İŞİ BİR ŞURA İLEDİR" yani halkların içinde her görüşün önde gelenlerinin temsil ettiği topluluklar bir araya gelecekler ve nasıl yönetileceklerini hiç bir zümrenin hakkı yenmeden gerçekleştirecekler. Yani halk demek olan CUMHUR un her kesiminin özgürlüğünü tesis edecekler. Bunu istiyor Allah.

Şayet devlet yönetimi ile ilgili kesin bir yapı gerekli görülseydi bunu Allah Kuranda apaçık gösterirdi. Oysa Allah devlet yönetimlerini dahi bir bilim ve ilim bağlamında değerlendirerek zamana ve insanın ve halkların gelişmesine bağlı kılıyor. Yoksa ŞURA ile ilgili ayet olmazdı.Devlet yönetimleri dahil insanlığın tüm gelişimleri LEVHİ MAHFUZDA bellidir. Ancak tüm buluşlar, icatlar ve insani gelişimler, oluşumlar yeri ve zamanı geldiğince onu ortaya koymaya layık insanların eliyle ve tabiki herşeyden önce Allahın iradesiyle ortaya çıkarılır.

Hangi yaradılmış insanlar için gerekli ve hayırlı olanı Allahtan daha iyi bilebilir ????

Birde hadisle örnek verelim. "İLİM ÇİN'DE DAHİ OLSA ONU ALINIZ" buyuruyor Efendimiz.
Devlet yönetimleride bir ilim konusu olduğuna Allahın Resulü her şeyin Kuranda insan eline verilmiş olmadığını bunların belli bir özellik taşıyanlarının ise dünya üzerinde yayılmış olacağını ve bunun alınması için mutlaka çaba ve araştırma yapılması gerekliliğini vurguluyor.

Yoksa Efendimiz şöyle söylemesi gerekirdi "HER ŞEYİ KURANDA ARAYIN, MÜSLÜMAN ELİYLE YAPILMAYANI ALMAYIN, İSLAM COĞRAFYASI DIŞINDA ARAŞTIRMA YAPMAYIN"

Cumhuriyetin batıdan geldiği için Kuran, yani din dışı ilan edildiğini düşünüyorum. Oysa o bir ilim konusudur. Nasıl ki buzdolapları, televizyonlar, cep telefonları v.s, vs. batıdan geldi ve biz bunları bir sakıncası olmadığı için rahatlıkla kullanıyoruz. Aynı şekilde devlet yönetimleriyle ilgili değişikliklerde aynı şekilde dışardan alınabilir. Burada önemli olan dışardan bu anlamda alınanların Kuran muhteviyatına ters düşmemesi gerekliliği noktasıdır. Yoksa kim yapmış olursa olsun her şey ilmiyle ve cismiyle sonuçta Allahındır. Onu ister haçlı yapmış olsun ister müslüman farketmez.

Yoksa Kuran'da padişahlık gibi babadan oğula geçen bir sistem v.s de yok. Oysa Osmanlı 600 yıl bu şekilde yaşadı ve bunun önemli bir kesiminde hem İSLAMIN BEKASINA hemde bulunduğu coğrafyada barış olmasına hizmet etti.

AFAKİ kardeşimize en son olarak şu güldür düşündür misali sözlerimle hitap etmek istiyorum. Dini tahrip edenler yada etmek iisteyenler benim gibi Kuranı her devirde gereği gibi anlayanlar ve anlamaya çalışanlar değilde,misal olarak veriyorum,
hala EFENDİMİZ DEVEYE BİNİYORDU DİYE, MECAZİ DEVELERİN SIRTINDAN İNMEYEN, İNEMEYEN ve bu halinide Kuran'ın istediğini, emrettiğini yapıyorum olarak yorumlayanlar olmasın sakın ???

Tahrip imkanı yada tahribine imkan tanınanlar devamlı olarak sayısal olarak çoğunluk olanların eline verilir. Azınlıklar ise devamlı şekilde doğru ve ezilenlerden oluşur. İstisnalar kaideyi bozmaz.
Bu sözlerimin ne anlama geldiğini anlamak için benim her fırsatta verdiğim şu sözler ışığında bir daha düşünün derim.

Madem İslam coğrafyasındaki çoğunluğun doğru yolda olduğu iddiası var, bende bu noktada şunları sormak istiyorum.

*Neden islam coğrafyasının üzerine aralıksız haçlı pisliği yağıyor ?
*Neden islam coğrafyası haçlı kuşatması altında inim inim inliyor ?
*Neden islam coğrafyasında kan, şiddet, kardeş kavgası, mezhep kavgası durmak dinmek bilmiyor ? Neden huzurun zerresi yok ?
*Neden gelişmiş ülkeler arasında bir tek islam ülkesi dahi yok ?

Bütün bu bozuk haller, Kuran'ı kitap arasına hapsedip uydurulmuş, kitabın dışında bambaşka din anlayışlarının yaşama sokulmuş olmasının ağır kahırlı faturaları ve imtihanı değilmidir ?

Oysa Allah doğru yolda olan fert ve milletlere huzur, barış, yükseliş ve başarı vaadediyor.

Ayşe kardeşimiz bilgi edinmede her görüşün, özgürce ortaya konması isteğiyle ve hoş görülü ve barışçı özelliğiyle burada aslında çok güzel bir vazife gerçekleştirmiş oluyor.
Kendisine bir kez daha yürekten teşekkür ediyorum.

AFAKİ kardeşimizin onay verdiğim bir değerlendirmesi var. Fakat ben bu sözleri kendi penceremden bakıp değerlendireceğim.
Evet insanlar sahip oldukları görüşleri kolay kolay değiştirmiyorlar. Çünkü çoğunlukla kabuller ya atalarının anlattıkları yada nefslerine hoş gelen şeylerden oluşuyor.
Kabullerini değiştirmemekte haklıda olabiliyorlar, haksızda.
Tüm bu kabuller Kuran'a ters düşmüyorsa ne ala. Fakat birde ters düşüyorsa işte Kuran'ın FIRKALAR diye nitelendirip uyardığı ayetlerdeki haller ortaya çıkıveriyor.

Kuran yine bu anlamda bir gerçeği daha ortaya koyuyor. En kötü iman hali yanlışlarla kemikleşmiş iman halidir ki bu haldeki bir insan gerçeği nerede görürse görsün asla silkinip üzerindeki yanlışlardan kurtulup ona sarılmak istemez. Hatta tam tersine o yanlışlara daha sımsıkı sarılır.

Allah cümlemizi doğruyu gördüğü yerde ona sahip çıkıp kalbine yerleştirenlerden eylesin.
PC de


Bu mesaj 2 kez ve en son kolye7 tarafından 26.09.2009 - 22:26 tarihinde değiştirilmiştir.
Ekleme Tarihi: 23.09.2009 - 12:31
Bu mesajı bildir   kolye7 üyenin diğer mesajları kolye7`in Profili zum Anfang der Seite
Muhtazaf su an offline Muhtazaf  
İslamiyet Nakil Dinidir !

Moderator
4254 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 04.06.2007
En Son On: 30.07.2020 - 23:50
Cinsiyeti: Erkek 
İslamiyet Nakil Dinidir !
Dinde şahsi görüşlerin yeri yoktur. Dinde nakil esastır. Akla göre din olmaz. İslamiyet,nakle dayanan, selim akıl dinidir. Selim akıl, yanılmayan akıldır. Birinin aklına uygun gelmeyen bir şey, selim akıl sahibi için uygun gelebilir. Akla göre din olsa, insan sayısı kadar din olur. İslamiyet’te aklın ermediği şey çoktur. Fakat, selim akla uymayan bir şey yoktur.

Bazıları, (İslam artık toplumun gereklerine göre değişmelidir. Mesela (Teknoloji ilerledi, Avrupa uygarlığı benimsenmelidir, kadınlar daha özgür olmalıdır) diyorlar. İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:

(Yapacakları değişiklikle, dini düzelteceğini sanıp dinin noksanlığını tamamladığını söyleyenler çıkıyor. Halbuki din noksan değildir. Kur’an-ı kerimde, (Bugün sizin için dininizi ikmâl eyledim, üzerinize olan nimetimi tamamladım, size din olarak İslamiyet’i vermekle razı oldum) buyuruldu. Dini noksan sanıp, tamamlamaya [reform yapmaya] çalışmak, bu âyeti inkâr olur.) [m.260]

Dini insanlar çıkarmadı ki insanlar değiştirsin. Kadının nasıl giyineceğini insanlar tespit edemez ki. Allah’a inanan kimse, O ne demişse ona inanması gerekir, uyarsa daha büyük nimettir. (Ben hepsini uygulayamıyorsam da hepsine inandım) demelidir. Yoksa, günaha alışıp da bu günah mubah olmalıydı veya (bu asırda bu da günah olur mu) demek Allah’a inanmamak olur.

Böyle söyleyenler Allah’a inanmıyorlar, inansalar böyle demezler. Allah her şeyi bilmez mi bugünkü toplumu bilmiyor muydu? İslam’da reform demek ben Allah’a inanmıyorum demektir, yahut Allah’ı basit bir varlık gibi görüp bu işi iyi yapmamış demektir.

Hâşâ Allah yirminci, otuzuncu asırlarda toplumların duyacakları ihtiyaçları bilememiş mi? Toplumun ihtiyacı var diye dini değiştirmek dini yıkmak olur. Birinin çıkıp açıktan açığa, (ben İslam dinini yıkacağım) dediğini gördünüz mü hiç. Elbette demez. Niye desin ki, o zaman onu herkes tanıyacak, gerçek suratını herkes görecektir. Ama dini kuralları bozarak bu çirkin emeline ulaşmaya çalışır.

Peygamber efendimiz, (Âlimler benim vârisimdir) buyuruyor. Mezhepsizler ise, düşünce özgürlüğü diyerek Ehl-i sünnet âlimlerine saldırıp, (Âlimlere göre değil, hakka göre ölç!) diyorlar. Hakkı biz biliyoruz da, âlimler bilmiyor mu? Hakkı, âlimler bilemezse biz nasıl bileceğiz? (Elimizde temel ölçü olarak Kur'an olduğuna göre hakkı bâtıldan ayırırız) diyorlar. Peki, âlimlerin ellerinde Kur'an-ı kerim yok muydu? Onlar yanılabiliyor da mezhepsizler niye yanılmıyor? Bütün maksatları âlimler köprüsünü yıkmaktır. Bunlar, fikir anarşisi çıkartmak, hak ile bâtılı karıştırmak ve hak yol üzerindeki köprüleri yıkmak istiyorlar. Ehl-i sünnet âlimlerinin kurduğu köprüleri yıkıp, bid'at denizinde insanları boğmak istiyorlar. Fakat, âlimlerimizin kurduğu bu köprüler, bid'at ehlinin üfürmesiyle yıkılacak kadar zayıf değildir. Ama, kime ve neye hizmet ettikleri malum olmayan bu mezhepsizlere inanan zavallılara yazık oluyor. Bunu bildiği halde susanlar da vebal altındadır. Çünkü bir hadis-i şerifte buyuruluyor ki:

(Bid'atler yayılıp, bu ümmetin sonra gelenleri, öncekilere lanet edince, ilim sahipleri bunu herkese bildirsin! Bildirmeyip ilmini gizleyen, Kur'an-ı kerimi gizlemiş sayılır.) [İ.Asakir]

DİNÎ İLİMLERDE AKLIN YERİ

Mustafa Necm

“Sakın sizden birisini koltuğuna yaslanmış bir halde kendisine benden bir emir veya nehiy bildiren hadis geldiğinde: ‘Bunu bilmiyoruz, (o bizi ilgilendirmez!). Biz, Allah’ın kitâbında neyi bulmuş isek ona uyarız!’ derken bulmayayım.” (Hadis-i Şerif)

“Allah (C.C.), akıldan daha kıymetli bir şey yaratmamıştır.” (Tirmizî)
Aklın değerini en güzel bir şekilde ifade eden bu söz, Peygamber (A.S.) Efendimize aittir. Akıl sahibi olmayanlar sorumlu tutulmamış. Ceza ve mükafatla muhatap olmayacaklardır.
Sorumluluk bakımından Allah’ın muhatabı olabilmenin temel şartı, akıl sahibi olmaktır.
Muhasibî aklı şöyle tarif etmiş: “Akıl, nazari ilimlerin kendisiyle elde edilebildiği bir özelliktir. Akıl, sanki kalbe atılmış bir nurdur; eşyayı idrak edebilme imkanı onunla mümkün olur.” (İhya)
Akıl üzerine çok şeyler söylenmiş, çok şeyler yazılmış. Biz bu ayrıntılara girmeyeceğiz. Fakat farz olan ilimleri veya genel olarak dini ilimleri öğrenmede aklın yerinin ne olduğu üzerinde duracağız.
Meşhur bir söz vardır: “İslam akıl dinidir. O halde akla uymayan bir şeyin de dinde yeri yoktur.”
Bu söz doğru mudur? Veya bu söz, doğru olarak nasıl anlaşılmalıdır?
Evet, bu söz birisi yanlış, diğeri de doğru olmak üzere iki şekilde anlaşılmaktadır.
Birinci anlayış, aklı hükümlerin kaynağı görür. Aklına uymayanı, dinden saymaz. Hatta aklıyla çözemediği veya anlayamadığı hadisleri kabul etmez, ayetleri ise aklına göre yorumlar, İctihatlar konusunda ise kendi ölçülerinden başka ölçü tanımaz. Böyle bir anlayış yanlıştır. Allah, insan aklına böyle bir görev vermemiştir. Böyle bir anlayışa sahip olmak, akla taşıyamayacağı yükü yüklemektir; insanın kendisine ve aklına yapabileceği en büyük zulümdür.
İkinci anlayış ise aklı vahyin hizmetinde görür. Vahyin belirlediği ölçüler içerisinde çalışır. Çünkü dinin ve hükümlerin kaynağı vahiy, yani Kur’an ve Sünnettir. Akıl, Allah’ın maksadını anlamaya yarar. Anladığı ile de amel eder. Akıl vahiyle bildirilenlerin hepsini de anlayamaz. Anlayamadı diye de inkar etmez. Allah’ın maksadı ne ise ona iman eder. Bu anlayışa göre yukarıdaki ifadeyi şöyle düzeltmek gerekir: “İslam, vahiy dinidir; aklı olmayanları sorumlu tutmaz. Akıl olmadan dini anlamak mümkün değildir. Akıl, vahyin emrinde ve hizmetindedir.”
Doğru anlayış işte bu ikinci anlayıştır. Bu anlayışa göre dinî ilimleri öğrenmede aklın önemi ve yeri ortaya çıkmıştır. İlimsiz din olmaz, akılsız da ilim olmaz. Aklı da dini hükümleri koyma makamına çıkarmak ise hiç olmaz.
İmam Gazali (Rh.A.) akıl-vahiy dengesini anlatırken şöyle bir örnek verir: Yaşlı bir padişah büyük bir saray yaptırmış. Sarayın her tarafını çiçeklerle bezemiş. Kokusu pek güzel olmayan bir tür çiçeği ise her tarafa özellikle yerleştirmiş. Gün gelmiş yaşlı padişah hastalanmış. Ölüm döşeğinde kendisinden sonra padişah olacak olan oğlunu yanına çağırmış ve ona bir takım nasihatlarda bulunmuş. Yapmış olduğu nasihatlardan birisi şöyleymiş: “Oğlum! Bu sarayı yaptım ve gördüğün gibi her tarafını çiçeklerle bezedim. Sen de benden sonra bu çiçeklere dikkat et. Filanca çiçeğin kokusu belki çok güzel değildir ama, onu sakın saraydan çıkarma.”
Yaşlı padişah vefat eder, oğlu da yerine geçer. Babasının vasiyetini harfiyyen yerine getirmek için daha bir çok çeşit çiçeklerle sarayın her tarafını güzelleştirir. Düşünür ki: “Babam çiçekleri saraydan çıkarmamamı vasiyet etmişti. Ben ise daha bir çok çeşit ile sarayın her tarafını doldurdum. Filanca çiçeği de saraydan çıkarma demişti. Sebebi ise kanaatime göre sarayın güzelliğine güzellik katmasıdır. Benim getirdiğim yeni çiçekler ise o çiçekten daha güzel ve kokuları daha hoş. O halde babamın maksadı da yerine gelmiş olur.” Bu düşünceyle babasının özellikle bulundurmasını vasiyet etmiş olduğu çiçeği saraydan attırır. Genç padişah böylece hem babasının vasiyetini yerine getirdiğini düşünür, hem de kokusu biraz ağır olan o çiçekten de kurtulduğunu.
Genç padişah böyle düşüne dursun bir de ne görsün, sarayı yılanlar istila etmeye başlamış. Bir çok tedbirler almış ama nafile. Bir türlü yılanlara engel olamıyor. Nihayet günün birinde bir yılan genç padişahı sokmuş ve zehirlenen genç padişah kısa zamanda ölmüş.
Evet değerli okuyucular! İmam Gazali’nin (Rh.A.) örnek verdiği hikaye işte bu. Gazali örnekten sonra şu açıklamayı yapar: Genç padişah, babasının vasiyetini anlamaya çalışmış ve anladığını da uygulamış. Fakat yaşlı padişahın özellikle bulundurulmasını istediği çiçek, ayrıcalığı olan bir çiçekti. Genç padişah aklıyla onu anlayamadı. Sarayın yapıldığı bölge yılanların bolca bulunduğu bir bölgedir. Yaşlı padişah bu yılanların saraya girmesine engel olacak bir çare aramış ve bahsi geçen çiçeğin yılanların girmesine engel olduğunu tesbit etmiş. Çünkü yılanlar, bu çiçeğin kokusundan hoşlanmıyorlarmış. Bundan dolayı yaşlı padişah çiçeği hem yılanlara engel olduğu ve hem güzelliği sebebiyle sarayda bulundurmuş. Genç padişah ise babasının vasiyetinden maksadının bir kısmını anlamış ama, asıl önemli kısmını anlayamamış. Bu da onun hayatına mal olmuş.
İşte bu örnekten hareketle Gazali (Rh.A.), insanın her şeyi anlayamayacağını ifade etmiş, vahiy karşısında insan aklının konumunu ortaya koymuştur. Herhangi bir ayet veya hadis ile hedeflenen manaların bir kısmını akıl kavrayabilir, bir kısmını ise hiç anlayamayabilir. Böyle bir durumda aklın vazifesi vahye teslimiyettir. Bu teslimiyeti aklın kabul etmesi, en güzel kulluk meziyetidir.
Sonuç olarak şunu söylemek mümkün: Akıl insanoğluna verilmiş olan en kıymetli cevherdir. Onu vahyin hizmetinde kullanan, Allah’a yaklaşır. O’nun sevgili kulu olur. Eğer akıl, vahye hükmeden hakim konumuna konulursa, insanın dünya ve ahiretini yıkan en tehlikeli silaha dönüşür.
Rabbimiz, insanoğluna vermiş olduğu en büyük nimetlerden olan akılla dinini, dolayısıyla dünya ve ahiretini perişan edenlerden bizi eylemesin. Böylelerinin zararlarından da bütün insanlığı korusun.

İslam nasıl bir dindir?
İslamiyet, bütün mevcudatın sahip ve yaratıcısı olan Yüce Allah’ın, alemlere rahmet olarak gönderdiği Hz. Muhammed (a.s.m.)’e vahiy ile bildirdiği ve kendisine kitap olarak Kur’an-ı Kerim’i indirdiği semavi ve en ekmel bir dindir. Çünkü, Kur’an-ı Kerim Allah’ın en son kitabı, Hz. Muhammed (a.s.m.) de en son elçisidir.

İslam dini, cihanşümul bir dindir. Bütün beşeri Tek bir Allah’a imana çağırır. O Allah ki, Birdir, doğurmamıştır, doğmamıştır. Eşi, benzeri ve dengi yoktur. Mülkün sahibi Odur, eksikliklerden münezzehtir, kullarına selamet veren, onları emniyete kavuşturan, gözetip koruyandır. Yaratan, var eden, şekil verendir. En güzel isimler Onundur. Göklerde ve yerde olanlar Onun mülkü, Onun mahlukudur.. O Azizdir, Hakimdir, Rahman ve Rahimdir. Her şey ve her mevcut her zaman Ona muhtaçtır. Yer ve gökler ve kainatta görünen bütün intizamlı ve hikmetli mahlukat Onun halk ve iradesi ile varlık alemine çıkmıştır. Yaratılan bütün alemler Onun ilim, kudret ve iradesini göstermektedir.

İslamiyet, sulh ve selamet dinidir. Toplum hayatının sükunetini esas alır. İnsanları sevgi ve muhabbetle kucaklar, mazlumu gözetir, fakire, kimsesize, yoksula, yetime sahip çıkar, adaleti emreder. İnsanlara şefkat ve merhametle yaklaşır. İnsan hayatına azami itibar eder. İnsanların hayatı, malı ve ırzı hürmete değer ve dokunulmazdır. Ferdin hususi hayatına ilişmez. Mesken, haberleşme ve konuşma hürriyetlerinin gizliliği ve dokunulmazlığı esastır. (Nur 24/ 27-28 ). Müslüman, elinden, dilinden ve sair azalarından zarar görülmeyen, emin insan demektir.

İslamiyet, Bütün insanlara bir nur, bir rahmettir. “Kafirler bile, onun rahmetinden istifade etmişlerdir. Çünkü İslamiyetin telkinatıyla küfrü mutlak, inkar-ı mutlak; şek ve tereddüde inkılap etmiştir. O telkinatın kafirlerde de yaptığı inikas ve tesirat sayesinde kafirlerin hayatı ebediye hakkında ümitleri vardır. Bu sayede dünya lezzetleri ve saadeti onlarca tamamiyle zehirlenmez, bütün bütün o lezzetler elemlere inkılab etmez.” (Nursi,mesnevi,80)

Kur’an’ın lisanında ve Müslüman’ların geleneğinde “İslam” ve “Tevhid” sözcükleri aynı anlama gelmektedir. Bunun içindir ki İslam, yalnız Muhammed ümmetinin dini değil, bütün peygamberlerin davası olan ilahi bir dindir. Nitekim, Kur’an-ı Kerimde : “Bunu İbrahim de kendi oğullarına vasiyet etti, Ya’kub da : Oğullarım ! Allah sizin için bu dini(İslam’ı) seçti. O halde sadece müslümanlar olarak ölünüz(dedi)”(Bakara Sûresi, 2 / 132) ayeti bu hakikatı teyid etmektedir.

Kur’an-ı Kerim, ilim adamına özel önem verir, “ De ki :Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu ?” (Zümer Sûresi, 9), “ Kulları içinde ancak alimler, Allah’tan (gereğince) korkar” (Fatır Sûresi, 35 / 28 ) ve daha bir çok ayette (Al-i İmran Sûresi, 7,18; Nisa Sûresi, 162; İsra Sûresi, 107 ; Hac Sûresi, 54; Şuara Sûresi, 197; Ankebut Sûresi, 43; Mücadele Sûresi, 11)

Kur’an-ı Kerim ilim ehline ve akıl ve marifet sahiplerine din namına makam veriyor, ehemmiyet veriyor, bazı din ve mezhepler gibi aklı azletmiyor, tefekkür ehlini susturmuyor, körü körüne taklit istemiyor, insanları derin ve ince düşünmeye sevk ediyor.
Ekleme Tarihi: 23.09.2009 - 22:25
Bu mesajı bildir   Muhtazaf üyenin diğer mesajları Muhtazaf`in Profili Muhtazaf Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
kolye7 su an offline kolye7  
İSLAM AKIL VE GÖNÜL DİNİDİR (2)

309 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 01.12.2004
En Son On: 04.10.2010 - 20:47
Cinsiyeti: Erkek 
"İslam akıl ve gönül dinidir" sözüme MUHTAZAF kardeşimiz "İslamiyet nakil dinidir" sözleriyle başlayan bir cevapla bana yeni yeni izahlar getirmem için fırsatlar veren bir yazı yazmış.

"İslam akıl ve gönül dinidir" sözü benim değil, öncelikle Kuran'ın ve sonrada hem Efendimizin hemde adına VELİ, HAKDOSTU ve YAŞAYAN KURAN da dediğimiz, Efendimizin nuru olan seçilmiş insanların sözüdür.

Bunda en ufak bir tartışma olamayacağını sonraki satırlarda ve özellikle Allah'ın ayetleriyle izah edeceğim. Fakat MUHTAZAF kardeşimizin benim "İSLAM AKIL VE GÖNÜL DİNİDİR" sözüme, "İSLAMİYET NAKİL DİNİDİR" diye bir karşılık vermesini nasıl yorumladığımı ben şöyle latif benzetmeyle anlatmaya çalışayım.

Atıyorum, ben bir arkadaşıma diyorum ki ÇORBA SUSUZ ve TUZSUZ OLMAZ. Bu arkadaşımda bana şöyle bir cevap veriyor ÖYLE DİYORSUN AMA ASIL ÇORBAYI ÇORBA YAPAN BAHARATTIR.

Verdiğim misaldende rahatlıkla anlayabileceğiniz gibi şunu anlatmaya çalışıyorum. Benim yazdığım ve aslında Hakdostlarına ait sözün yeri Kuran'da dahi sapasağlam ve tartışmasızdır.
Siz bu temel hükümlerle oynamaya çalışmadan, İslamın tanımına ait bir başka kavram ortaya atabilirsiniz ve bununda islam içinde önemini belirtebilirsiniz. Tabi bunu Kuran'dan dayanaklarda göstermek suretiyle ve ön planda olanları küçümsemeden ve yok saymadan.

Yoksa sizin ileri sürdüğünüz doğru bile olsa o ana hatlardaki kavramları inkar anlamında ifadelerde bulunuyorsanız bu sözler sahibine ancak kayıp ve zarar getirir.

Şayet akıl Kuran'ın onaylamadığı işler yapıyorsa o akıl olmaz, Kuran'ın deyimiyle "akılsızlık" olur. Çünkü akıl yanlış işlere hizmet etmez, ederse akıl olmaz. O yanlış işlere hizmet eden zekadır. Fakat Kuran bunu akıl ve akılsızlık bağlamında inceler. O halde yine insanda var olan ve kesinlikle doğrularada, yanlışlarada hizmet edebilecek olan ZEKA kavramının yerini çok iyi tespit etmek ve kavramak gerekiyor.

Bir misal verecek olursak FİRAVUN, NEMRUT, HİTLER son derece zeki insanlardı. Fakat aynı zamanda da son derece akılsız insanlardı.
Bu kavramların en güzeli,en mükemmeli AKIL ve ZEKA nın bir insanda makul derecelerde olmuş olmasıdır. AKIL üstün gelirse ve o kişide ZEKA daha düşükse bir zarar söz konusu değildir. Fakaaat ZEKA çoksa ve AKIL yoksa yada azsa bu kişi zararsız biri olacağı gibi çok büyük zararların kaynağı olmasıda muhtemeldir. Yukarda örnek verdiğim ünlü kötülerde olduğu gibi.

Ben bu nedenle tıpkı Kuran ve yaşayan Kuranların dediği gibi "İSLAM AKIL VE GÖNÜL DİNİDİR" sözünü kullandım.

Bu sözün Kuranda pek çok ayetle dayanağı var. Bu ayetlerden bir kaç örnekle açıklamama devam etmek istiyorum.

Önce AKIL ile ilgili ayetlerden bir kaç tanesini vermekle başlayayım.

Bakara suresi, 269 : Allah hikmeti dilediğine verir. Kime hikmet verilirse, ona pek çok hayır verilmiş demektir. Ancak akıl sahipleri düşünüp ibret alırlar.

Maide suresi, 100 : De ki: Pis ve kötü ile temiz ve iyi bir değildir; pis ve kötünün çokluğu tuhafına gitse (yahut hoşuna gitse) de (bu böyledir). Öyleyse ey akıl sahipleri! Allah'tan korkunuz ki kurtuluşa eresiniz.

En'am suresi, 32 : Dünya hayatı bir oyun ve eğlenceden başka bir şey değildir. Müttaki olanlar için ahiret yurdu muhakkak ki daha hayırlıdır. Hala akıl erdiremiyor musunuz?

Yunus suresi, 16 : De ki: Eğer Allah dileseydi onu size okumazdım, Allah da onu size bildirmezdi. Ben bundan önce bir ömür boyu içinizde durmuştum. Hala akıl erdiremiyor musunuz?

Yunus suresi, 42 : Onlardan seni dinleyenler vardır. Fakat sağırlara -üstelik akılları da ermiyorsa- sen mi duyuracaksın?

Yunus suresi, 100 : Allah'ın izni olmadan hiç kimse inanamaz. O, akıllarını kullanmayanların üzerlerine pisliği/gazabı salar.

Hud suresi, 87 : Dediler ki: Ey Şuayb! Babalarımızın taptıklarını (putları), yahut mallarımız hususunda dilediğimizi yapmayı terketmemizi sana namazın mı emrediyor? Oysa sen yumuşak huylu ve çok akıllısın!

Yusuf suresi, 111 : Andolsun onların (geçmiş peygamberler ve ümmetlerinin) kıssalarında akıl sahipleri için pek çok ibretler vardır.

Ra'd suresi, 19 : Rabbinden sana indirilenin hak olduğunu bilen kimse, (inkar eden) kör kimse gibi olur mu? (Fakat bunu) ancak akıl sahipleri anlar.

İbrahim suresi, 52 : İşte bu (Kur'an), kendisiyle uyarılsınlar, Allah'ın ancak bir tek Tanrı olduğunu bilsinler ve akıl sahipleri iyice düşünüp öğüt alsınlar diye insanlara (gönderilmiş) bir bildiridir.

İsra suresi, 41 : Biz, onların akıllarını başlarına toplamaları için bu Kur'an'da (çeşitli ikaz ve ihtarları) türlü şekillerde tekrar ettik.

Ta-Ha suresi, 54 : Yeyiniz; hayvanlarınızı otlatınız. Şüphesiz bunda akıl sahipleri için (Allah'ın kudretine) işaretler vardır.

Yasin suresi, 62 : Şeytan sizden pek çok milleti kandırıp saptırdı. Hala akıl erdiremiyor musunuz?

Zumer suresi, 18 : O kullarımı ki, onlar sözü dinlerler,sonra da en güzeline uyarlar. İşte onlar, Allah'ın doğru yola ilettiği kimselerdir. Gerçek akıl sahipleri de onlardır.

Tur suresi, 32 : Onlara akılları mı bunu emreder, yoksa onlar, azgın bir topluluk mudur?

Talak suresi, 10 : Allah onlara şiddetli bir azap hazırlamıştır. Ey inanan akıl sahipleri! Allah'tan korkun. Allah size gerçekten bir uyarıcı (kitap) indirmiştir.

Bakara suresi, 13 : Onlara: İnsanların iman ettiği gibi siz de iman edin, denildiği vakit "Biz hiç, sefihlerin (akılsız ve ahmak kişilerin) iman ettikleri gibi iman eder miyiz!" derler. Biliniz ki, sefihler ancak kendileridir, fakat bunu bilmezler (veya bilmezlikten gelirler).

Bakara suresi, 52 : O davranışlarınızdan sonra (akıllanıp) şükredersiniz diye sizi affettik.

Bakara suresi, 179 : Ey akıl sahipleri! Kısasta sizin için hayat vardır. Umulur ki suç işlemekten sakınırsınız.

AKIL hakkında yukarda verdiğim ayetlerin dışında daha pek çok ayet var fakat buraya aktardıklarım fazlasıyle yeterli..

Şimdide GÖNÜL kavramıyla ilgili ayetlerden bir kaç örnek verelim.

Nur suresi, 62 : Müminler, ancak Allah'a ve Resulüne gönülden inanmış kimselerdir.

Ankebut suresi, 11 : Allah, elbette (O'na gönülden) iman edenleri de bilir, iki yüzlüleri de bilir (ortaya çıkaracaktır).

Zumer suresi, 23 : Allah sözün en güzelini, birbiriyle uyumlu ve bıkılmadan tekrar tekrar okunan bir kitap olarak indirdi. Rablerinden korkanların, bu Kitab'ın etkisinden tüyleri ürperir, derken hem bedenleri ve hem de gönülleri Allah'ın zikrine ısınıp yumuşar.

Muhammed suresi, 5 : Allah onları muratlarına erdirecek, gönüllerini şadedecek .

Hucurat suresi, 7 : Hem bilin ki, içinizde Allah'ın elçisi vardır. Şayet o, birçok işlerde size uysaydı, sıkıntıya düşerdiniz. Fakat Allah size imanı sevdirmiş ve onu gönüllerinize sindirmiştir.

Kaf suresi, 8 : Allah'a yönelen her kula gönül gözünü açmak ve ibret vermek için (bütün bunları yaptık).

Haşr suresi, 9 : Daha önceden Medine'yi yurt edinmiş ve gönüllerine imanı yerleştirmiş olan kimseler, kendilerine göç edip gelenleri severler ve onlara verilenlerden dolayı içlerinde bir rahatsızlık hissetmezler.

Tahrim suresi, 12 : İffetini korumuş olan, İmran kızı Meryem'i de (Allah örnek gösterdi). Biz, ona ruhumuzdan üfledik ve Rabbinin sözlerini ve kitaplarını tasdik etti. O gönülden itaat edenlerdendi.

İnsan suresi, 11 : İşte bu yüzden Allah onları o günün fenalığından esirger; (yüzlerine) parlaklık, (gönüllerine) sevinç verir.

Bakara suresi, 139 : De ki: Allah bizim de Rabbimiz, sizin de Rabbiniz olduğu halde, O'nun hakkında bizimle tartışmaya mı girişiyorsunuz? Bizim yaptıklarımız bize, sizin yaptıklarınız da size aittir. Biz O'na gönülden bağlananlarız.

Al-i İmran suresi, 103 : Hep birlikte Allah'ın ipine (İslam'a) sımsıkı yapışın; parçalanmayın. Allah'ın size olan nimetini hatırlayın: Hani siz birbirinize düşman kişileridiniz de O, gönüllerinizi birleştirmişti ve O'nun nimeti sayesinde kardeş kimseler olmuştunuz.

En'am suresi, 110 :Yine O'na iman etmedikleri ilk durumdaki gibi onların gönüllerini ve gözlerini ters çeviririz. Ve onları şaşkın olarak azgınlıkları içerisinde bırakırız.

Tevbe suresi, 60 : Sadakalar (zekatlar) Allah'tan bir farz olarak ancak, yoksullara, düşkünlere, (zekat toplayan) memurlara, gönülleri (İslam'a) ısındırılacak olanlara, (hürriyetlerini satın almaya çalışan) kölelere, borçlulara, Allah yolunda çalışıp cihad edenlere, yolcuya mahsustur.

Yunus suresi, 57 : Ey insanlar! Size Rabbinizden bir öğüt, gönüllerdekine bir şifa, müminler için bir hidayet ve rahmet gelmiştir.

Hud suresi, 23 : İnanıp da güzel işler yapan ve Rablerine gönülden boyun eğenlere gelince, işte onlar cennet ehlidir. Onlar orada ebedi kalırlar.

Ra'd suresi, 28 : Bunlar, iman edenler ve gönülleri Allah'ın zikriyle sükunete erenlerdir. Bilesiniz ki, kalpler ancak Allah'ı anmakla huzur bulur.

Hicr suresi, 47 : Biz, onların gönüllerindeki kini söküp attık; onlar artık köşkler üzerinde karşı karşıya oturan kardeşler olacaklar.

İsra suresi, 36 : Hakkında bilgin bulunmayan şeyin ardına düşme. Çünkü kulak, göz ve gönül, bunların hepsi ondan sorumludur.

Şimdide özellikle latife olsun diye MUHTAZAF kardeşimin benim "İSLAM AKIL VE GÖNÜL DİNİDİR" sözüme karşılık ileri sürdüğü "İSLAMİYET NAKİL DİNİDİR" sözündeki NAKİL sözcüğün Kuran'da geçtiği iki ayeti vereyim.

Nahl suresi, 8 : Atları, katırları ve eşekleri binmeniz ve (gözlere) zinet olsun diye (yarattı). Allah şu anda bilemeyeceğiniz daha nice (nakil vasıtaları) yaratır.

İsra suresi, 70 : Biz, hakikaten insanoğlunu şan ve şeref sahibi kıldık. Onları, (çeşitli nakil vasıtaları ile) karada ve denizde taşıdık; kendilerine güzel güzel rızıklar verdik; yine onları, yarattıklarımızın birçoğundan cidden üstün kıldık.

Ben yazılarımın hiç bir yerinde dinde reform diye bir saçmalığın ve din dışılığın adını dahi etmedim etmem. Çünkü din olması gereken şekilde ve mükemmel olarak inmiş ve tamamlanmıştır.

Dinde reform gibi bir saçmalık yoktur. Fakat Kuran'ın her asra hitabını anlamak için akılların bu anlamda çok iyi işletilmesi vardır. Allah NAKİL ARAÇLARINI nasılki dün DEVE ve AT v.s olarak belirlemişse ve bugün nasıl çok çeşitli araçlara çevirmişse, yine bugün bu anlamda hem fiziki, hemde mecaz anlamda değişen çok şey vardır. Ve aklın işletilmemesi ataların yaptıklarını taklitle, şekil ve biçimciliğinin içinde gömülü kalmaktan başka hiç bir şey getirmez.

Tabi ki Kuran'ı zamana göre tevil edenlerin mutlakki ehil kişiler olması gerekir. Yoksa şikayetlerde bulunduğunuz konular dahil sayısız yanlışlarla kaş yapayım denirken göz çıkartılması işten bile değildir.

Benim bir önceki yazımda islam coğrafyasındaki facia tablo için sorduğum soruların kaynağıda bu Kuran'ı belli bir döneme hapsetme faciasının bir yansımasıdır aslında.

Alimler PEYGAMBER ve VELİLER dir. Geçmişten bugüne İslam dünyasında yapılan çok büyük bir yanlış yani aslında birer ruhban olan ve din konusunda ehil olmadığını öncelikle Kuran'ın belirttiği PAPAZ, RAHİP, HAHAM, HOCA, MÜFTÜ, DİNİ LİDER, İCAZETLİ ŞEYH gibi kendi kendini yetiştiren ve Allah'ın kendileriyle rabıtası olmayan kişileri ALİM kabul etmek yapılan en büyük hatalardan biridir.

Hadid suresi, 27 : Uydurdukları ruhbaniyeti onlara biz emretmedik.

Tevbe suresi, 34 : Ey iman sahipleri! Şu bir gerçek ki, hahamlardan ve rahiplerden (Ruhbanlardan) birçoğu halkın mallarını uydurma yollarla tıkabasa yerler ve Allah'ın yolundan geri çevirirler.

Allah'ın veli kulu Yunus Emre'dende bir iki örnek verelim RUHBAN konusuna

Yiğirmidokuz hece
Okursun uçtan uca
Sen elif dersin hoca
Manası ne demektir
***************
Peygamber yerine geçen hocalar
Bu halkın başına zahmetli oldu
Yunus gel aşık isen tevbe eyle
Nasuh'a tevbe ucu kutlu oldu

Efendimiz "ALİMLER BENİM VARİSİMDİR" diyor. Çok doğru. Fakat söylediğim gibi ALİM sözlerinden çoğunluğun anladığı zümreyi kastetmiyor. Peki neyi kastediyor onuda anlatmaya çalışalım.
Özellikle iki ayetde uyulması gereken Allah yolunun alimleri şöyle tanımlanıyor.

Yasin suresi, 21 : Sizden herhangi bir ücret/bedel istemeyenlere uyun. Ki Onlar doğruyu ve güzeli bulan insanlardır.

Yasin suresinde "ücret istemeyenlerden" sözüyle kastedilen kişiler, Efendimiz ve onun nuru olan HAKDOSTLARI/EVLİYA dır.

Fatiha suresi, 6,7 : Bizi doğru yola ilet. Nimet verdiklerinin yoluna azmış sapmışlarınkine değil.

Fatiha suresinde "nimet verilenler" olarakta Efendimiz ve onun nuru olan HAkDOSTLARI/EVLİYA ya işaret ediliyor.

Şimdi haklı olarak diyenleriniz olacak ki "Hakdostunu nerede bulacağız" yada "Hak dostu olduğunu nasıl anlayacağız"

Hemen izah edelim. Hakdostu bulmak, yada onlara rastlamak çok ender kulların nasibi olan iştir. O nedenle bunu kendimize takıntı yapmadığımız gibi, ortalıkta dolaşan sayısız kendine hak dostu süsü veren sahtekardanda uzak durmamız ve onların karşısında uyanık olmamız gerekiyor.

O zaman yapacağımız şudur. Şüphesiz öncelikle hiç bir eşi olmayan Kuran'ı anlayabildiğimiz kadar okuyacağız. Sonra ise Efendimizin Kuran hükümleriyle örtüşen, yalan olmadığına kesin kanaat getirdiğimiz hadislerini okuyup inceleyeceğiz. Daha sonrada tabi ki her biri Efendimizin nuru olan EVLİYA zümresinin bugün mevcut olan eserlerini okuyup onlardan yararlanmaya çaşışacağız.

Mezheplerin ortaya çıkış nedeni her biri VELİ olan onbir kuşak peygamber evladının EMEVİ ve ABBASİ zalimlerince ilimlerini yaymalarına ve müslüman kitlelerin ilim ve bilgi ihtiyacını karşılamasına engel olmak için zehirlenerek ve kesilerek yaşamalarına dahi müsaade edilmemiş olmasıdır.

Peygamber evladının ve seçkin sahabelerin EMEVİ zalimlerince katledilmesi, islamın çıkış noktası olan arap dünyasında büyük bir eksiklik ortaya çıkarmış ve Efendimizden yüz küsur yıl sonra bu ihtiyacın karşılanması için sayısız mezhep türemiştir. Bunlardan parmakların sayısı kadarının onaylanması ise ABBASİ zalim hükümdarlarının bir oyunudur.

Aslında dinde mezhep olayı yoktur. Meşrep vardır. Ve bugün mezhep olayı aslında bu mezhep imamlarının kendi meşreplerinin kitaplaştırılmasıdır.

Ben HANEFİ MEZHEBİNDEN bir ailenin cocuğuyum. Fakat Ehlibeyt ve mezhep olaylarının ve de EMEVİ ve ABBASİ zalimlerinin gerçek tarihlerini öğrendiğimde mezhep olayının dışında tuttum kendimi. İnancım Efendimiz ne yaşamışsa ve göstermişse o zamanki gibidir.

Benim inancım odur ki tıpkı Ruhbaniyetin Allahın emri olmadığı halde yaşanması fakat Allahın buna fırsat vermesi olayında olduğu gibi Mezhep olayıda böyledir. sonuçta işlerin sonunda varacağı yer ve hüküm giyeceği yer Allah katıdır. Ben daha fazlası için hiç bir şey söylemek istemiyorum. Söylemekte gerekmiyor.

Benim buraya yansıttıklarım Kuran ve yaşayan Kuranların benim aklıma ve gönlüme yansıyanlarının bir suretidir. Benim yazdıklarımda en ufak bir şüphem ve tereddütüm yoktur. Kesin bilgi sahibi olmadığım konuda zaten tek kelime dahi konuşmam, yazmam.

Yazıma anlam kazandırmak için örnek verdiğim ayetler benim anlattığımdan çok çok fazlasını anlatıyor aslında.

Son olarak şunları söylemek istiyorum. Bu sözler kendi nefsim içinde geçerlidir. Kaynaklarının yanlış, yada eksik yada yetersiz olduğunu anlamak ve kabul etmek de bir erdemdir.

Yoksa Allah huzurunda aşağıda verdiğim ve iki cihette incelenebilecek bir ayetteki şirk ve küfrün içine yuvarlanmak işten bile değildir.

HUCURAT SURESİ, 16 : De ki: Siz dininizi Allah'a mı öğretiyorsunuz? Oysa Allah göklerde olanları da bilir, yerde olanları da. Allah her şeyi hakkıyla bilendir.

Ayetin anlaşılması gereken iki cihetide vermeye çalışayım. Bunlardan birincisi İslam dinini Allah'a öğretmeye kalkışmak.
İkincisi ise FIRKALARLA ilgili ayetlerde geçen ve yoldan çıkanların nefslerinin kabullerini din edinmesine işaretle "uydurduğunuz dini Allah'a onaylatmayamı çalışıyorsunuz" anlamına gelmektedir.

Kalın sağlıcakla..

PC de PC de PC de


Bu mesaj 3 kez ve en son kolye7 tarafından 26.09.2009 - 22:23 tarihinde değiştirilmiştir.
Ekleme Tarihi: 24.09.2009 - 12:19
Bu mesajı bildir   kolye7 üyenin diğer mesajları kolye7`in Profili zum Anfang der Seite
Afaki su an offline Afaki  

224 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 15.01.2004
En Son On: 18.03.2010 - 02:18
Cinsiyeti: Erkek 
sayin kolye7
herseyden önce yazmak konusunda gösterdiginiz sabriniza hayran kaldigimi belirtmeliyim.. tebrik ederim.

sayet, yazma hususunda göstermis oldugunuz sabri Kur'ani okumakta ve uygulamakta göstermis olsaydiniz, atatürk ve cumhuriyet konusunda bu kadar sabit ve israrli olmazdiniz!
(isrardan maksat, illede ve sadece laik tc'de sabitlenmektir).

hepimiz bilirizki dünyadaki hicbirsey tesadüf degildir!..
rusya kominizminin cöküsü ama cindeki rejimin devam etmesi..
osmanlinin cöküp yerine cumhuriyetin gelisi..
mekansiz yahudilerin israili olusturup BOP projesiyle büyük israili olusturma hedefleri..
dünyadaki müslümanlarin hedef haline getirilip yok edilmek istenmeleri..
yani kisacasi, her milletin hak ettigi gibi yönetilmesi..!
ve yine bilirizki bütün bunlar "Takdir-i ilahi"dir.
ölenler ölmüs, kalanlar kalmistir..
memnunuz yada degiliz.. Türkiye cumhuriyetinin kurum ve kurallari belli..
bundan dolayi bizlerin münazara etmesi gereken konular yönetimler ve yönetenler degil, yönetilenlerin hak ve hukuklaridir..
umarim anlatabilmisizdir!

sayin kolye7
her mesajinizda yüksek tahsile sahip oldugunuzu ve Kur'ana sarildiginizi vurgulamaniz pek manidar!
önemli olan kisilerin cok bilmeleri degil, bildikleriyle yasamalaridir..!
Kur'ana sarilmak iki anlam tasir..
birincisi: bir bebege yada herhangi bir nesneye sarilmak gibi sarilmak ki, bu da güzeldir.. lakin, ahiret icin yetersizdir!
ikincisi ise Kur'anin muhteviyatina (icerigine) sarilmaktir ki, bu da icerigini yasamak ve hayata gecirmektir!
Kur'anda bulamadiklarimizida Hadisler ile tamamlamak müslümanligin geregidir.
yoksa Kur'ani kendi aklimiza göre yorumlarsak yandik demektir..!
Kur'ani ve Hadisleride ancak Alimlerle anlayabiliriz..

bu arada, Ehl-i Beyt, abbasi ve emevi kelimelerini her mesajinizde kaleme almaniz (ve muhtazaf kardesimize yönelik cevabinizda mezhepsiz oldugunuzu belirtmeniz) zihinlerde sia'ya mensup oldugunuz intibasi birakiyor!
eger bu düsüncemde hakli isem lütfen acik ve net beyan edinizki herkes bilsin kim ve kimler ile muhatab oldugunu!

Esselamualeyküm
Ekleme Tarihi: 24.09.2009 - 21:36
Bu mesajı bildir   Afaki üyenin diğer mesajları Afaki`in Profili Afaki Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
Dai su an offline Dai  
ilginc !!!

922 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 06.10.2008
En Son On: 12.09.2010 - 23:07
Cinsiyeti: Erkek 
konu cumhuriyetten basladi mezheplere geldi !!!

aman dikkat !!!
Ekleme Tarihi: 24.09.2009 - 22:05
Bu mesajı bildir   Dai üyenin diğer mesajları Dai`in Profili Dai Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
kolye7 su an offline kolye7  
İSLAM AKIL VE GÖNÜL DİNİDİR (3)

309 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 01.12.2004
En Son On: 04.10.2010 - 20:47
Cinsiyeti: Erkek 
Merhabalar kardeşlerim,

Söze AFAKİ kardeşimizin benim dinle ilgili bir özelliğim hakkındaki sorusuna cevapla başlamak istiyorum.

Mezhep konusunda aslında çok açık ve net bir şekilde kendi açımdan hiç bir mezhebi kabul etmediğimi ifade etmiştim.

Bu konuda inanç halimi belirtmek için, dinsel anlayışımın ne merkezde olduğunu kesin bir hükümle belirtmek içinde DİN KONUSUNDA ANLAYIŞIM, EFENDİMİZİN İSLAMI SAĞLIĞINDA YAŞATTIĞI, YANİ ASRI SAADETTE OLDUĞU GİBİDİR demiştim.
Sonuçta şunu tekrar söylemem gerekiyor. Efendimizin, Ehlibeytin, Dört halifenin, Sahabenin olmadığı gibi hiç bir mezhebe mensup değilim.

Sunni mezhepte olanlara ne kadar yakın isem ve hoşgörülüysem, kendini şia olarak gösterenlerede aynı yakınlıkta ve hoşgörüdeyim.
Çünkü her ne olursa olsun bunu benden öncelikle Kuran istiyor, tabi ona bağlı olarak Efendimiz ve onun nurları....

Bu şia sorusunu sorduran Ehlibeyt'e ilişkin sözlerim ise, Ehlibeyt'i sevmek tüm müslümanların vazifesidir. Yalnızca onları ön plana çıkaran zümrelerin değil.

Allah bunu özellikle Kuran'da bir ayetlede bildiriyor.

Şura suresi, 23 : Bu, Allah'ın, inanan ve iyi işlerde bulunan kullarını müjdelemesidir işte. De ki: Sizden, tebliğime karşılık bir ücret istemiyorum, istediğim, ancak yakınlarıma (Ehlibeytime) sevgidir ve kim güzel ve iyi bir iş yaparsa onun güzelim mükafatını arttırırız; şüphe yokki Allah, suçları örter, iyiliğe, mükafatla karşılık verir.

Efendimizinde pek çok hadisinde Ehlibeytin değerine ve hukukuna işaret edilir. Bir misal vereyim.

"Ehlibeyt'imin misali Nuh'un gemisi misalidir. Her kim ona biner kurtulur, her kim onu terkeder helak olur.

Mezhep imamlarından İmamı Azam Ebu Hanife'nin Emevi zalimlerince öldürülme nedeninin öncelikle Ehlibeytin haklarını savunması olduğunu söylersem sanırım konuya biraz daha açıklık getirmiş olurum.

Aslında mezhep konusunda hiç konuşmak istemediğimide belirttiğim halde hiç bir tartışmaya girmeden bir iki noktaya daha açıklık getirmek istiyorum ki benim anlayışım daha net anlaşılabilsin.

Yukarda Mezhep olayının Efendimiz, Ehlibeyt, Dört halife ve Ashabın tümünün yaşamda olduğu sürece söz konusu olmadığını belirtmiştim. Bununlada bitmiyor. EMEVİ ZALİM HÜKÜMDARLARININ doksan küsur yıllık saltanatları süresincede MEZHEP olayı ile ilgili hiç bir gelişme yok.

Mezheplerin öncüsüde sayılan HANEFİ mezhebinin imamı, İmamı Azam Ebu Hanife, ABBASİ ZALİM HÜKÜMDARI MANSUR tarafından halkı uyandırdığı için susturulmak maksadı ile kadı olarak kendi zulmüne ortak edilmek istenince, İmamı Azam bu teklifi reddeder. MANSUR zalimide İmamı Azam'ın hayatına bir rivayete göre zehirleyerek, bir başka rivayete görede zindanda dayakla son verir.

MEZHEPLER'in ortaya çıkışı ise EMEVİLERİ ortadan kaldıran ve onların kaldıkları yerden zulme devam eden ABBASİ ZALİMLERİ döneminde gerçekleşir. Burada dikkat edilecek bir nokta ilk ve en büyük mezhebin imamı, İmamı Azam mezhep olayları ortaya çıktığında hayatta değildir.

AFAKİ kardeşim, benim Cumhuriyetle bu kadar ilgilenmem yerine Kuran'ı daha çok okumamı tavsiyene gelince. Ben Kuran'ı gereğince okurumda, okumak yeterli değildir tefekkür ederimde, gereğince yaşamıma katarımda, katmaya çalışırımda orası bana ait bir haldir.

Fakat benim bu anlamda eksiklikle buraya yanlış şeyler yazdığımı iddia ediyorsanız, derim ki ben delillerimle ortaya çıkıyorum. Sizde bunlar size yanlış geliyorsa benim söylediklerimi Kurandan delillerle çürütmeye çalışırsınız. Yapılması gereken budur.
Haşa benim sözüm, sözlerim Allahın hükmüdür diye bir iddiamda asla olamaz.

Hiç bir iman sahibinin takdiri ilahiyi dışlaması mümkün değildir. Bunu yapan zaten Allah huzurunda kendi işini bitirmiş olur.
Şüphesiz takdiri ilahi olaylar vardır. Hatta bunlardan öyleleri vardır ki akılları ve mantıkları zorlar.

Senin misalinden daha geniş anlamda bunları vermeye üzerindeki ibretleri ile birlikrte göstermeye çalışacağım.

Bugün dünyanın başına bela olan ABD bugünki hale gelinceye kadar o kadar çok zulme soykırıma (kızılderililerin yok edilmesi, barış, demokrasi getirmek maksadı yalanlarıyla kana buladığı coğrafyalar v.s)imza atmıştır ki bu faciaların çoğunun eşi ve benzerine tarihte zor rastlanır.

Fakat hikmetinden sual olunmaz Allah onlara bu fırsatı bu kadar uzun süre verdiği halde ABD hala ön planda hiç bir engel tanımadan kafasına estiği her işi yapmaktadır.
Peki ABD bu zulmü devam ettirebilecekmidir. Hayır. Allah sabirdir fakat zulme bir yere kadar mühlet verir ve bir yerde artık bu zulüm tezgahı çeşitli nedenler irade kılınarak kapatılır.

S.S.C.B den bahsetmiştiniz. Peki ne kadar sürdü o zulüm ? Sonunda ne oldu ? Hiç kimsenin hayal bile edemeyeceği bir şekilde koskoca S.S.C.B. bir tek kurşun bile atılmadan darmadağın oldu. Peki onu bu hale hangi sebeplerle kim getirdi ?

ABD ninde sonu aynı olacaktır. Eyaletlerden oluşan bu topluluk tıpkı S.S.C.B gibi zamanı geldiğinde darmadağın olacaktır.

Bugün demokrasi havarisi geçinen Avrupanın pek çok ülkesi yüzyıllarca geri kalmış ülkeleri inim inim inleterek sömürdüler. Bu sömürü düzeni halada tam olarak bitmiş değildir.

Tarihin derinliklerinde ROMALILAR çok uzun süre zamanlarının en önde gelen devleti oldular. Fakat bunu yaparken o kadar çok zulme imza attılar ki, bu zulüm HZ. İSA ya dahi elini uzattı. İlahi takdir yeter demedende son bulmadı. Bugün ise o büyük imparatorluktan geri kalanlar yalnızca tarihi eserlerdir.

Sözü bu anlamda bağlamaya çalışırsak şu ibretler ortaya çıkıyor. Ne kadar mazlum olursa olsun ezilen halkların ortak özellikleri gelişmeye ve çağa ayak uyduramamış olmanın kahırlı cezasını çekmiş yada çekiyor olmalarıdır. Bu iş şüphesiz Allahın iradesi çerçevesinde gerçekleşmektedir.

Geri kalmakta inat etmeyenlar bu zincirleri ancak kırabilmektedir.

Misaller verecek olursak. Amerika'yı istila edenlerin elinde gelişmiş teknolojiler varken, kızılderililer hala ilkel bir yaşam sürdürüyorlardı.

S.S.C.B nin zapttetiği bugün bağımsızlığını kazanmış olan tüm ülkeler geçmişte hem geri kalmışlığın, hemde birlik olamamanın cezasını çektiler.

Osmanlı'nın sonunda kurtuluş savaşı verildiği sıralarda, dünya üzerinde bir tek bağımsız İslam ülkesi dahi yoktu. Ve biz kurtuluş savaşını kazandığımızda en çok sevinen bizi örnek alanlarda onlar oldu.
Peki neydi tüm İslam coğrafyasını esaret altına koyduracak cezayı hak ettiren yanlışlar ? Hiç düşündükmü ?

AFAKİ kardeşim İsrail ürünlerine boykot gibi çok anlamlı bir avatar seçmişsin. Fakat bana göre eksik yapmışsın. Hani o bahsettiğin BOP var ya, işte onun sahibi ve kurucusu, yapıcısı, kabadayısı her şeyi ABD dir.
İsrail ABD nin yavrusudur. ABD olmadan Ortadoğuda değil etrafına ölüm ve zulüm saçmak, nefes bile alamaz. Bence o avatarda asıl ABD'ye büyük bir yer ayırıp, İsrail'i yanında biraz ufak göstermen çok daha akılcı ve mantıklı olurdu.

Akıl var mantık var baba ve küçük oğlu aynı eşkiya zihniyete sahip. Siz asıl büyük eşkiyanın yaptıklarını ona nasılsa bir şey yapamayız diye görmezden gelip, gidipte babası olmadan yolda bile yürümekten bile aciz oğluna kafayı takarsanız, babayı güldürür, sonuçta hiç bir şeyde elde edemezsiniz.

Ben ABD'ye büyük şeytan, İsrail'e ise küçük şeytan diyorum. Küçüğüyle fazla uğraşırsanız büyüğünün onu korumak için yeri geldiğinde neler yapabileceğini hayal bile edemezsiniz.

Bakmayın bugün birileri İsrail'e esip gürlüyor seçmenini garantiye almak için. Fakat sonra gidip el altından özür diliyor. Biz işbirliği içindeyiz mesajları veriyor.
Mecburen. Çünkü büyük şeytan hem her şeyi gözlüyor, hemde bazı şeylerin dozu artınca hemen ikaz ediyor.

Bakın sizler çoğunuz bilmezsiniz. 1967 ARAP-İSRAİL SAVAŞI çıktığında ben 11 yaşındaydım. Savaş arefesinde İsraili çevreleyen Mısır, Suriye, Ürdün v.s tüm arap devletleri birlik olup, İsraile haklı olarak İserail'e meydan okuyup savaşı başlattılar. Tüm dünya ve özellikle islam dünyası artık İsrailin işi bitti diye düşünüyordu.
Hatta rahmetli Mısır devlet başkanı NASIR İsrail devlet başkanına hitaben şu hiç unutmadığım tarihi sözleri söylemişti"TELAVİV'DE BULUŞALIM"

Fakat işin sonu NASIR'ın ve diğer arap ülkelerinin istediği ve tahmin ettiği gibi olmadı. İsrail hem hava hem kara kuvvetleri ile tüm savaşa katılan arap ülkelerini darmadağın etti. Çok büyük oranda arap topraklarını işgal etti. Ki bu savaşta İsrail'in işgal ettiği toprakların büyük bir kısmı hala işgal altında.

Peki bu savaşı İsrail'mi kazandı. Hayır ve asla. Bu savaşı ABD kazandı. Yada şöyle diyeceğiz ABD+İSRAİL kazandı. Çünkü ön planda çarpışan tüm İsrail güçlerinin içinde ya kısmen, yada tamamen ABD kuvvetleri vardı. İsrail uçağı diye kazıdığınız boyanın altından ABD yıldızları çıkıyordu.

Bugünde BOP, ABD ve İSRAİL'in ortak bir projesidir. Malum olduğu gibide Türkiye dahil yirmidört İslam ülkesinin sınırlarının tekrar çizilmesi projesidir.
Bu projede ABD ve İSRAİL'in Ortadoğuda ön planda ve tüm kaynaklar üzerinde birlikte hakimiyet planları ve amaçları söz konusudur.

Atatürk konusunu pek çok kereler anlatıyor olmam, bu konunun dünya üzerinde yukarda bahsettiğimiz ve hepsi bir takdiri ilahi olan gelişmelerden çok farklı bir yanı olduğu gerçeğini anlatmak ve ispatını sağlamak içindir.
Yoksa bunca açıklamanın ve bunca emeğin başka ne maksadı olabilir ???

Atatürk ve Cumhuriyeti SSCB ve ABD misalleri ile aynı kefeye koymak, akla karayı birbirine karıştırma olayının en ibret şekilde ortaya konmasıdır diye düşünüyorum.

Bir kere ne liderler birbirine benzer, ne süreçler, ne içerikler, ne yapılanlar, nede sonuçlar.

S.S.C.B de komünist devrim oluşurken kaç milyon kişinin katledildiğini ve hem Rus kökenli hem farklı halkların sibirya'ya şuraya buraya nasıl sürülüp mahvedildiğini biliyormusunuz ???

Türkiye'de devrim namına canlarından olan insanlarımız mutlakki olmuştur. Fakat tüm dünya tarihçilerinin kabulüdür ki tarihin en kansız devrimlerinden biri Atatürk'ün devrimler sürecidir. Devrim süreçlerinde hataların olmasıda muhtemeldir. Bizdeki devrim sürecindede mutlaka hatalar olmuştur.
Fransız devriminde dahi demokrasiye geçerken milyonların canlarına kıyılmıştır.

Akıl konusunu ayetlerle ve açıklamalarla vermem yeterli olmamış, öyle görünüyor. Oysa ben Kuran'ın anlattığı aklın gönülle bir olup Kuran'dan beslendiğini ve dahası bununlada yetinmeyip hem Efendimizden hemde onun nuru olan velilerden feyz aldığını anlatmaya çalıştım.

Akıl denen olayın kişinin nefsinin kabullerini ön plana çıkardığında artık Kuranın basettiği ve GERÇEK AKIL diye vurguladığı çizgiden çıktığını ve aslında buna uymayan hali AKILSIZLIK olarak tanımladığını hem ayetlerle hemde açıklamalarla vermeye çalıştım.
Ve dedim ki Kuran aslında iyiyede, kötüyede hizmet edebilecek ZEKA denen olayın tanımını aslında AKILSIZLIK olarak dolaylı bir şekilde yapıyor.

Bu söylediklerimin ispatını istiyorsanız. İnternette yada elinizdeki herhangi bir mealde ZEKA kelimesini tarayıp görebilirsiniz. Kuranda ZEKA kelimesinin olmadığını göreceksiniz ?
Herhalde tüm lisanları yaratan Allah, ZEKA kelimesi diye bir kelimenin ve tanımının varlığından haşa habersiz değildir ve olamaz, değilmi ????

Ayrıca Kuran pek çok ayette akıl denen olayın değerini önemle ve apaçık vurgularken, akıl kavramına bu kadar olumsuz haller yüklemeye çalışmanın ne gereği olduğunuda anlayabilmiş değilim.

Bu anlamda bir şey daha ilave etmek istiyorum. Alemlerin Rab'bi "Koyun sürüleri gibi olmayın" buyuruyor. Yani buradaki anlamda açıklayacak olursak. Allah, kendi aklınızı küçük görüp din konusunu birilerinin ipoteğine verme faciasına düşmeyin diye uyarıyor.

Kuran' ın onaylamadığı akıl akıl değildir. Kuran o kimselere GERÇEK AKIL SAHİPLERİ diyor. Ve bir ayetle onları şöyle tanımlıyor.

Zümer suresi, 9 : De ki: “Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?” Ancak akıl sahipleri öğüt alırlar.

Efendimizde bu kişileri şöyle tanımlıyor bir hadisinde.

"Sakının müminin ferasetinden. Çünkü o Hakkın nuru ile bakar.

Her insan müslüman olabilir. Fakat mümin olmak çok daha fazla meziyet ve her şeyden öncenasip işidir. O nedenle diyorum ki ben kendimi yüksek göstermek derdinde değilim. Fakat yeri gelmişken söyleyeyim, benim ilim derecem GÖZLE GÖRÜR DERECEDE BİLMEK derecesindedir. Bunun tasavvufta adı AYNELYAKİN dir.

Tekrar ediyorum Allah yolunda ALİMLER, PEYGAMBER VE VELİLERDİR. Bunun dışında Ruhban zümresine yani hoca, müftü, dini lider, icazetli şeyh v.b gibi din adamlarına ALİM demek son derece yanlıştır. Yine üniversitelerde veya basında din adına yazı yazan insanlarada İSLAMİ YAZAR, İSLAMİ DÜŞÜNÜR gibi isimler vermekte bir beis yoktur ama ALİM demek yine son derece yanlıştır.

İlim kesin sonuçtur. İçinde hata olsa ilim olmaz. Alimde o ilmin sahibidir ve o nedenle alim olduğu halin hatasız sıfatını taşır.

Bu anlamda Peygamber ve velilerin dışında din adına alim sıfatını başkalarına vermeye çalıştığımızda yanlışa düşeriz. Şöyleki yukarda saydığım ve hepsi Ruhban olan zümrelerin hepsi çeşit çeşit yerlerde akıl almaz hatalara düşmektedirler. Bu hal ALİM yani hatasız ilim sahibi olma sıfatının bu zümrelere verilemeyeceğinin en açık göstergesi ve delilidir.

Ve diyorum ki sözlerimin herhangi birinde ve kendimi tanımlamamda bir yalan yada mübalağa varsa ben MÜBAHELE ayetine tabi bir müslüman olarak, Allah'ın tüm laneti benim üzerime olsun.

Yazılarımı uzun uzun detaylandırmama ve bunca zahmeti göze almama gelince. Allah indinde onun yolunda mücadele ve hizmet için verilen ve bu kadar değerli olan hangi mücadele ve emek vardır ????
Hangi uğraş Allah yolunda verilenden daha fazla ciddiyet gerektirir ????

Kalın sağlıcakla...


PC de PC de PC de


Bu mesaj 4 kez ve en son kolye7 tarafından 27.09.2009 - 10:49 tarihinde değiştirilmiştir.
Ekleme Tarihi: 25.09.2009 - 12:13
Bu mesajı bildir   kolye7 üyenin diğer mesajları kolye7`in Profili zum Anfang der Seite
Muhtazaf su an offline Muhtazaf  

Moderator
4254 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 04.06.2007
En Son On: 30.07.2020 - 23:50
Cinsiyeti: Erkek 
kardes yorumun kendini baglar biz müctehid imamlarin tarifi ile islami taklid ediyoruz herkes akliyla islami yasarsa o din herkesin anlayisi ile cok din olur aklini din ile terbiye edersen o zaman gercege ulasirsin kisacasi islam itaat ve uygulama dinidir. din sana degil sen dinin emirlerine uymak zorundasin vesselam.....................
Ekleme Tarihi: 25.09.2009 - 23:42
Bu mesajı bildir   Muhtazaf üyenin diğer mesajları Muhtazaf`in Profili Muhtazaf Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
kolye7 su an offline kolye7  
Themenicon    Allah katından ancak hak edilen ve nasip olunan verilir..

309 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 01.12.2004
En Son On: 04.10.2010 - 20:47
Cinsiyeti: Erkek 
Merhabalar,

MUHTAZAF kardeşim son olarak yazdığın yazıdaki genel ve hakkımdaki düşüncelerini ve daha fazlasını özellikle İSLAM AKIL VE GÖNÜL DİNİDİR (1),(2) VE (3) başlıklı yazılarımda çok açık ve uzun uzun anlatımlarla aydınlattığımı ve her anlamda açıklık getirdiğimi düşünüyorum.

Şüphesiz her fert kendi inancını ve yolunu kendi belirler.
Her insan Allah'ın buyurduğu gibi ancak nasip kılınanı alır.
Ben sadece ilim ve bilgi sahibi bir vatandaş olarak bilgilerimi paylaşmak için bu emekleri sarf ettim.

Toz zerresi kadar katkım olduysa bundan mutluluk duyar ve ancak Allah'a şükrederim.

Kalın sağlıcakla...

Ekleme Tarihi: 26.09.2009 - 13:01
Bu mesajı bildir   kolye7 üyenin diğer mesajları kolye7`in Profili zum Anfang der Seite
Afaki su an offline Afaki  

224 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 15.01.2004
En Son On: 18.03.2010 - 02:18
Cinsiyeti: Erkek 
sayin kolye7
vermis oldugunuz sahsi bilgileriniz icin tesekkürlerimizi arz ederiz
en azindan sui-zan eylemekten kurtulmus olduk!

Kur'an ve Efendimiz(sav)'i kabul buyurupda digerlerini reddederim anlaminda yazmissiniz..
oysa Kur'anda ve Hadislerde buyrulurki ulemalara da itaat edilsin..

Bu mevzuda Nisa suresi 69. Ayetin meali söyle:
`iste onlar Allah`in kendilerine lütuflarda bulundugu
peygamberler,
siddikler,
sehidler
ve salih kisilerle beraberdir.
Bunlar ne güzel arkadastir!`

iste bu Ayet, sirat-i müstakim ehli ve hakiki ilahi nimetlere mazhar kimselerin enbiya, siddikler, sehidler ve salihler ve onlara tabi olanlar olduklarini ifade ediyor.

simdi bu hal üzere halifeleri ve ulemalari reddetmek ne kadar dogrudur sizce?
Ekleme Tarihi: 27.09.2009 - 23:14
Bu mesajı bildir   Afaki üyenin diğer mesajları Afaki`in Profili Afaki Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
kolye7 su an offline kolye7  
ALLAH YOLUNDA ALİMLER, PEYGAMBERLER VE VELİLERDİR...

309 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 01.12.2004
En Son On: 04.10.2010 - 20:47
Cinsiyeti: Erkek 
Merhabalar,

AFAKİ kardeşimiz sanırım özellikle İSLAM AKIL VE GÖNÜL DİNİDİR (3) başlıklı yazımda mevcut ve aşağıda tekrar verdiğim bölümleri ya okuyamamış, ya da gereği gibi anlayamamış olmalı ki benim Kuran ve Efendimizden başka rehber kabul etmem gibi bir ifadede bulunduğumu ifade ediyor.

Allah yolunda alimlerin kimler olduğu söylemime Kuran ayetleriyle ve Evliyadan bir zatın nefesiyle açıklık getirmeye çalıştım önceki yazılarımda.

Senin, Nisa Suresi, 69. ayetle verdiğin örnek benim yolunda gidilmesi gereken seçkin insanların Allah katından kesin çizgilerle belirlenerek en açık şekilde verildiği ayetlerden ikisinin muhteviyatına ve hükmüne girer. Onlar mevcutken önüne geçmez.

Alıntı
Yasin suresi, 21 : Sizden herhangi bir ücret/bedel istemeyenlere uyun. Ki Onlar doğruyu ve güzeli bulan insanlardır.

Yasin suresinde "ücret istemeyenlerden" sözüyle kastedilen kişiler, Efendimiz ve onun nuru olan HAKDOSTLARI/EVLİYA dır.

Fatiha suresi, 6,7 : Bizi doğru yola ilet. Nimet verdiklerinin yoluna azmış sapmışlarınkine değil.

Fatiha suresinde "nimet verilenler" olarakta Efendimiz ve onun nuru olan HAkDOSTLARI/EVLİYA ya işaret ediliyor.



Nisa suresi, 69 da, tıpkı Fatiha suresinde olduğu gibi "kendilerine nimet verilenlerden" öncelikle bahsedilip, sonrada bu seçkin insanların hem kendilerinin sıfatları olan ya da onların yolunda çok büyük mücadeleler verenlerin birliğinden bahsedilir. Ve hüküm şöyle bağlanır bir kaç mealle vermeye çalışayım "Onlar ne güzel arkadaştır.", "işte böylelerininki ne güzel birliktelik[ler]dir!", "Ne güzel dosttur bunlar!"

Nisa suresi, 69 un amacı, hem kendilerine nimet verilenlerin tekrar belirtilmesi ve bu anlamda hem nimet verilenlerin hemde üstün mücadeleler vererek yüksek derecelere varmış seçkin müminlerin methedilmesi ve tüm müslümanların bu yolda mücadele için teşvikidir. Yani benim anlatmak istediğim hükmü değiştirecek hiç bir anlamı yoktur.

Nisa suresi, 69 : Kim Allah'a ve Peygambere itaat ederse işte onlar, Allah'ın kendilerine nimet verdiği peygamberlerle, sıddıklarla, şehidlerle, iyilerle birliktedir. Bunlar ne güzel arkadaştır!

Peygambere itaat edenler, hem kendilerine nimet verilenlerin en büyüğü peygambere, hemde yine kendilerine nimet verilmiş olan peygamberin nuru olan velilere itaat eder. Yani NEBİ ile VELİ yi ayırmazlar. Ayırırlarsa bu bir felaket olur. Böylecede hem nimet verilenlerle, hemde onlarla birlikte olmayı hak kazanmış salihler, sıddıklar ve şehidlerle aynı topluluk içinde kabul edilir müjdesi veriliyor ayetde.

Alıntı
Tabi ki Kuran'ı zamana göre tevil edenlerin mutlakki ehil kişiler olması gerekir. Yoksa şikayetlerde bulunduğunuz konular dahil sayısız yanlışlarla kaş yapayım denirken göz çıkartılması işten bile değildir.

Benim bir önceki yazımda islam coğrafyasındaki facia tablo için sorduğum soruların kaynağıda bu Kuran'ı belli bir döneme hapsetme faciasının bir yansımasıdır aslında.

Alimler PEYGAMBER ve VELİLER dir. Geçmişten bugüne İslam dünyasında yapılan çok büyük bir yanlış yani aslında birer ruhban olan ve din konusunda ehil olmadığını öncelikle Kuran'ın belirttiği PAPAZ, RAHİP, HAHAM, HOCA, MÜFTÜ, DİNİ LİDER, İCAZETLİ ŞEYH gibi kendi kendini yetiştiren ve Allah'ın kendileriyle rabıtası olmayan kişileri ALİM kabul etmek yapılan en büyük hatalardan biridir.

Hadid suresi, 27 : Uydurdukları ruhbaniyeti onlara biz emretmedik.

Tevbe suresi, 34 : Ey iman sahipleri! Şu bir gerçek ki, hahamlardan ve rahiplerden (Ruhbanlardan) birçoğu halkın mallarını uydurma yollarla tıkabasa yerler ve Allah'ın yolundan geri çevirirler.


Efendimiz "ALİMLER BENİM VARİSİMDİR" diyor. Çok doğru. Fakat söylediğim gibi ALİM sözlerinden çoğunluğun anladığı zümreyi kastetmiyor. Peki neyi kastediyor onuda anlatmaya çalışalım.
Özellikle iki ayetde uyulması gereken Allah yolunun alimleri şöyle tanımlanıyor.

Yasin suresi, 21 : Sizden herhangi bir ücret/bedel istemeyenlere uyun. Ki Onlar doğruyu ve güzeli bulan insanlardır.

Yasin suresinde "ücret istemeyenlerden" sözüyle kastedilen kişiler, Efendimiz ve onun nuru olan HAKDOSTLARI/EVLİYA dır.

Fatiha suresi, 6,7 : Bizi doğru yola ilet. Nimet verdiklerinin yoluna azmış sapmışlarınkine değil.

Fatiha suresinde "nimet verilenler" olarakta Efendimiz ve onun nuru olan HAKDOSTLARI/EVLİYA ya işaret ediliyor.

Şimdi haklı olarak diyenleriniz olacak ki "Hakdostunu nerede bulacağız" yada "Hak dostu olduğunu nasıl anlayacağız"

Hemen izah edelim. Hakdostu bulmak, yada onlara rastlamak çok ender kulların nasibi olan iştir. O nedenle bunu kendimize takıntı yapmadığımız gibi, ortalıkta dolaşan sayısız kendine hak dostu süsü veren sahtekardanda uzak durmamız ve onların karşısında uyanık olmamız gerekiyor.

O zaman yapacağımız şudur. Şüphesiz öncelikle hiç bir eşi olmayan Kuran'ı anlayabildiğimiz kadar okuyacağız. Sonra ise Efendimizin Kuran hükümleriyle örtüşen, yalan olmadığına kesin kanaat getirdiğimiz hadislerini okuyup inceleyeceğiz. Daha sonrada tabi ki her biri Efendimizin nuru olan EVLİYA zümresinin bugün mevcut olan eserlerini okuyup onlardan yararlanmaya çaşışacağız.



ALİM sözü ilimden gelir. İLİM hem din hem dünya adına hatasız olarak bir sonuç halidir. Hata taşımadığı için adı ilim olarak konmuştur.
Bu hatasız sonuç halini ortaya koyanlarada ALİM denir. Bir iş içinde hata, yada hatalar olsa İLİM olmaz. Buna bağlı olarak ortaya koyduklarında hatalar barındıranlarda ALİM olmaz, olamaz.

Allah bu hatasızlık, yani Allahın istediği şekilde dine hatasız sahip olma özelliğini yalnızca PEYGAMBER ve VELİLERE nasip kılmıştır.Bunu çok iyi bilmek gerekiyor.

Ve bir yerdede hem Ruhban olayına Allah'ın emri olmamasına rağmen fırsat verildiğini ve hesabı görecek olanın yalnızca Allah olduğunu ifade ettim.

Tekrarlıyorum. Benim Ruhban olarak nitelediğim zümreleride dinleyebilir, hatta kitaplarını okuyabilirsiniz. Fakat burada önemli olan bu kimselerin din adına söylediklerinin içinde çokça taş parçası olan pirinç küpüne benzediğini ve bu taşları ayıklayacak özelliğe sahip değilseniz dişlerinizin zarar göreceğini, yani din adına ifadeyle söyleyecek olursak imanınızın zarara uğraması ihtimalinin çok muhtemel olduğunu bilmeniz şartıyla.

Ben ruhbanların zararlarınada Allahın veli kulu Yunus Emre ile örnekler vermiştim.

Alıntı
Allah'ın veli kulu Yunus Emre'dende bir iki örnek verelim RUHBAN konusuna

Yiğirmidokuz hece
Okursun uçtan uca
Sen elif dersin hoca
Manası ne demektir
***************
Peygamber yerine geçen hocalar
Bu halkın başına zahmetli oldu
Yunus gel aşık isen tevbe eyle
Nasuh'a tevbe ucu kutlu oldu



Yeri gelmişken önemli bir uyarıda bulunayım.
Tıpkı burada olduğu gibi yani YOLUNDA GİDİLECEKLER hükmünün anası olan NİSA SURESİ, 21 ve FATİHA SURESİ 6,7 deki gibi ana hükümdeki ayetleri bilerek veya bilmeyerek bir kenara koyup, aslında çoğunlukla ancak Peygamber ve Velilerin gösterdikleri kişilere verilen salih, sıddık ve şehid kavramlarının her önüne gelene yada kendini dinin önderi belirleyen ruhbanlarca belirlemesine razı olmakta büyük bir hatadır. Sonuçta yanlış insanların peşinde olmak faciası kaçınılmaz olabilir.

Bu hal, ayrıca ana hükümleri bilerek yada bilmeyerek kenara koyma icraatına, Allahın celaliyetinide davet eden tehlikeli bir durumdur . Buna bilerek yada bilmeyerek Kuran'ın hükümlerini bölmek, eksiltmek ve böylece anlam kaymasına sebep olmakda diyebiliriz. Ayetlerle buna örnek vermek istiyorum.

Al'i İmran suresi, 105 : Kendilerine açık-seçik kanıtlar geldikten sonra, çekişmeye girip fırkalar halinde parçalananlar gibi olmayın. Böyle olanlar için çok büyük bir azap vardır.

En'am suresi, 159 : Dinlerini parça parça edip fırkalara, hiziplere bölünenler var ya, senin onlarla hiçbir ilişiğin yoktur. Onların işi Allah'a kalmıştır. Allah onlara, yapıp ettiklerini haber verecektir.

R'ad suresi, 25 : Allah'a verdikleri sözü, onu antlaşma haline getirdikten sonra bozanlar, Allah'ın birleştirilmesini emrettiği şeyi parçalayanlar ve yeryüzünde bozgun çıkaranlara gelince, böyleleri için lanet var. Yurdun en kötüsü de onların olacak.

Mü'minun suresi, 53 : Fakat onlar işlerini aralarında parçalayıp çeşitli zübürlere/kutsallaştırmış hizip kitaplarına ayırdılar. Her hizip, yalnız kendi yanındakiyle sevinip övünmektedir.

Rum suresi, 32 : Onlardan ki, dinlerini parçalayıp hizipler/fırkalar haline geldiler. Her hizip kendi elindekiyle sevinip övünür.

Allah cümlemizi bu duruma düşmekten muhafaza eylesin.

Gelelim HALİFE meselesine. Ben halife deyince dört tane halife tanıyorum. Tabi burada anlattığımız anlamda bunlar.
Şayet sen bunların haricinde EMEVİ ve ABBASİ zalimlerine de HALİFE dememi beklemek gibi bir zaafiyet ve feci hata bekliyorsan, sana ancak şunları söyleyebilirim.

Acırım o insanların haline ki Peygamber evladının katillerine peygamberin vekili anlamında HALİFE derler ve onlara saygı, hürmet ve duada bulunurlar.
Umarım yanılıyorumdur. Yani sadece DÖRT HALİFE yi kastediyorsundur. O zaman hiç bir sorun yok demektir.
...

Ve senin anladığın, ya da genel anlayışın, islam coğrafyasına kazandırdıklarının ne kadar olumsuz olduğunu tekrar hatırlatmak gereğini duyuyorum.

Alıntı
Madem İslam coğrafyasındaki çoğunluğun doğru yolda olduğu iddiası var, bende bu noktada şunları sormak istiyorum.

*Neden islam coğrafyasının üzerine aralıksız haçlı pisliği yağıyor ?
*Neden islam coğrafyası haçlı kuşatması altında inim inim inliyor ?
*Neden islam coğrafyasında kan, şiddet, kardeş kavgası, mezhep kavgası durmak dinmek bilmiyor ? Neden huzurun zerresi yok ?
*Neden gelişmiş ülkeler arasında bir tek islam ülkesi dahi yok ?

Bütün bu bozuk haller, Kuran'ı kitap arasına hapsedip uydurulmuş, kitabın dışında bambaşka din anlayışlarının yaşama sokulmuş olmasının ağır kahırlı faturaları ve imtihanı değilmidir ?

Oysa Allah doğru yolda olan fert ve milletlere huzur, barış, yükseliş ve başarı vaadediyor.



Bu sorular anlamındada ekliyorum. İslam coğrafyası nerede hata yapıyoruz diye yüzyıllardır sımsıkı sarıldığı ezberlerini tekrar ve çok iyi bir şekilde gözden geçirip Kuranın özüne dönmedikçede bu tablolar değişmeyecektir.

Ra'd suresi, 11 : Herkesin önünde, ardında, birbiri ardınca gelip giden melekler var, onu, Allah'ın emriyle koruyup gözetirler. Şüphe yok ki bir topluluk, ahlakını değiştirmedikçe Allah o topluluğu değiştirmez. Allah, bir topluluğun kötülüğünü dilerse o kötülüğü geriye atmaya imkan yoktur ve onlara, ondan başka bir yardımcı da bulunamaz.

Kalın sağlıcakla...

PC de PC de PC de


Bu mesaj 1 kez ve en son kolye7 tarafından 28.09.2009 - 12:38 tarihinde değiştirilmiştir.
Ekleme Tarihi: 28.09.2009 - 12:13
Bu mesajı bildir   kolye7 üyenin diğer mesajları kolye7`in Profili zum Anfang der Seite
Muhtazaf su an offline Muhtazaf  

Moderator
4254 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 04.06.2007
En Son On: 30.07.2020 - 23:50
Cinsiyeti: Erkek 
mesaj


Bu mesaj 1 kez ve en son Muhtazaf tarafından 29.09.2009 - 00:22 tarihinde değiştirilmiştir.
Ekleme Tarihi: 28.09.2009 - 17:36
Bu mesajı bildir   Muhtazaf üyenin diğer mesajları Muhtazaf`in Profili Muhtazaf Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
Afaki su an offline Afaki  
neyi niye tartisiyoruz ?

224 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 15.01.2004
En Son On: 18.03.2010 - 02:18
Cinsiyeti: Erkek 
sayin kolye7
siddiklara, alimlere inandiginizi belirtiyorsunuz ama ayni zamanda mezhepsiz olugunuzu beyan ediyorsunuz!
her yazinizda -ateistler ve sia'cilar gibi- emevi ve abbasilerden dem vuruyorsunuz!
ayrica, seriat kelimesinin 2 anlama geldigini bilirsiniz! ki, hangi anlamda kullandiginizi bilmedigimden ayrintiya girmeyecegim!
(seriat: yol, izlek.. seriat: Kur'an, dolayisiyle sünnet ile yönetim tarzi!)
eger gercekten Kur'ana, Sünnete, halifelere ve -gercek- alimlere inaniyorsaniz neyi niye tartisiyoruz? ve bu konudan amaciniz ne?
...

bu ve benzeri konularin detaylarina inmeden evvel bir konuya aciklik getirelim lütfen..
bilirsinizki; karsinizdakine ne anlatirsaniz anlatin, anlattiklariniz karsinizdakinin anladigi kadardir!
her mesajinizda "okumadan yorumlamissin" yada "anlamamissin" gibi yorumlar belirtmeniz hic de hos degil!
ve inanin, buradaki hic kimse -tembel olabilir ama- sandiginiz kadar cahil degildir!
eger böylesi "kücük düsürücü" terimler kullanacaksaniz muhatabligimizi burada keselim!

tüm ravda ailesine Hayr'li geceler temennilerimle Afaki
Ekleme Tarihi: 29.09.2009 - 00:16
Bu mesajı bildir   Afaki üyenin diğer mesajları Afaki`in Profili Afaki Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
kolye7 su an offline kolye7  
ALİMLER, PEYGAMBERLER VE VELİLERDİR (2)

309 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 01.12.2004
En Son On: 04.10.2010 - 20:47
Cinsiyeti: Erkek 
Merhabalar,

AFAKİ kardeşimin yazısının son bölümünde yer alan "küçük düşürme" gibi bir tavır ve hal benim meşrebime hiç uymaz. Karşımdaki insan samimiyetle bir konuyu, atıyorum kırk defa anlattırsa anlamadığı bir cihet önüme koysa üşenmeden aynı samimiyetle kırk defa cevap veririm. Ve bu kardeşim kendisine karşı olan bu samimi tavrıda yanlış anlayıp genele yapılan bir saygısızlık olarakta yorumlamamalı diye düşünüyorum.

Buradada aynı samimiyetle ve kesinlikle hiç bir küçük görme yada başka rahatsız edici ifade kullandığımı düşünmüyorum.
Bu şekilde algıladığınız bir yer özellikle varsa söyleyin, bende açıklamasını yapayım.

Okumadan yorumlamışsın dediğim yer "Peygamberden başka hiç kimseyi kabullenmiyorsun" anlamında bana ithaf ettiğiniz hal içindir. Ki bunun olmadığını yazdığım yazıdan alıntıyla göstermeye mecbur kaldığım için gösterdim. Yanlış hareket ettiğimide düşünmüyorum. Çünkü bir şeylerde emek sarfedip bir şeyler ortaya koymuşsanız, ona eksiklik isnat edildiğinde aynı samimiyetle bunuda cevaplamak yani ya eksiği kabullenmek yada eksik olmadığını ispat etmek durumundasınız.

Yoksa burada bunca sarfedilen emeklerin ne anlamı kalır ??

Mevlana'nın "Sen ne kadar bilirsen bil, ne söylersen söyle, senin bildiğin karşındakinin anladığı kadardır" sözü aslında yalnız bilgili insanları her bildiklerini herkese kabul ettiremezsiniz, insan doğasının gereği farklı anlayışlar ve farklı kapasiteler buna engel olur uyarısıyla birlikte, hem anlamsız çekişmelere girilmemesini, hemde insanların bu anlamda birbirlerine saygı göstermelerinide ön görüyor.

Benim şahsen, sahip olduğum donanımla buna son derece uygun tarzda ilişkiler kuran bir insan olarak bu konuda hiç bir endişem ve çekincem yoktur.

Şeriat kelimesinin bire bir anlamı ŞARTLAR demektir. Fakat bu kelimeyi din bağlamında ele aldığımızda bu şartlar kelimesi, islam dininin hukuksal şartları, ilahi emir ve yasaklar olarak karşımıza çıkar.

İşte benim şeriat anlamında anlatmaya çalıştıklarımda Kuran'dan çıkarıldığı iddia edilen sayısız hükümlerin bir bölümünün Kuran hükmünü taşıması söz konusu olmakla birlikte, Efendimizden sonra ve özellikle EMEVİLER ve ABBASİLER döneminde sayısız hezeyan bunlar Allah'tandır denerek sözde ŞERİAT devletinin hükümleri arasına katıldılar.

Benim bu konuda anlayışımda yazılarımda apaçık bellidir. Yani alimlerin kimler olduğu değerlendirmem göz önüne alındığında ehil olmayan ve bu haliyle dinde söz sahibi sayılan pek çok din adamının hezeyanlarının oluşturduğu bir yasa oluşumunu ŞERİAT yani KURANIN HÜKÜMLERİ olarak kabullenmenin din adına çok büyük bir hata olacağı düşüncemdir.

Bugünden ve tarihten örneklerle ŞERİAT adı altında yapılan ve bu KURAN'dandır diye halka dayatılan birkaç ibret örnek vermek istiyorum. Aslında sayısız örnek var. Fakat vereceğim örnekler sanırım yeterli olacaktır.

Bugün ŞERİAT la yönetildiğini bildiğimiz Suudi Arabistanda kadınlar uçak ehliyeti alıp, araba ehliyeti alamamaktadır.
Başka bir örnekle evli bir kadın televizyonda seyrettiği bir erkeğe kocasının ifadesiyle şehvetle baktı diye rahatlıkla boşanabilmektedir.
Bu şeriat devletinin Kral'ı nefsine düşkünlüğünü gidermek için Kuran'ın evlenibilecek kadın sayısını tutturabilmek için bugüne kadar otuzun üzerinde kadın boşamıştır.

Ben şimdi merak edip soruyorum. Suudi Arabistan'ın yönetimi ŞERİATLA YÖNETİLEN KRALLIK olarak devletler içinde yer alıyor.
Peki o halde bu şeriat şartlarını kimler, hangi ehliyet ve sıfatla belirleyip Suudi Arabistanın ŞERİAT yönetimi hukukunu belirliyor ?

Bu facia hal yalnız Suudi Arabistanla kısıtlıda değil. Tüm ŞERİAT ile yönetildiği iddia edilen islam ülkelerinde faciaların bini bir para.

Geçmişten bir örnek verelim. EMEVİ hükümdarlarına bir kısım müslümanlar halife diye hitap ederler ve yönetimlerinin şeriat olduğunu kabul ederler.
Bir tek örnek vereceğim, sayısız acı örnek içinden ki bu zalimlerin ŞERİAT anlayışı nedir rahatlıkla anlaşılsın.

Hz.Hüseyin'in oğlu, İmam Zeyn-el Abidin, EMEVİ hükümdarlarından ABDÜLMELİK tarafından zehirletilerek yaşamına son verilmiştir. ABDÜLMELİK zalimi yaptığı buzulümle yetinmemiş ve cansız bedeni toprağa verilen imamın bedenini "ŞERİATA UYGUN GÖMÜLMEDİ" gerekçesi ile, şeriata uysun diye "ONU ASIN VE TEKRAR GÖMÜN " diye emir vermiştir.

Dikkat ederseniz ben yorum yapmadan yalnızca olaylarla ŞERİAT kavramına açıklık getirmeye çalışıyorum.

ŞERİAT ile yönetim olmazmı, elbette olur. Fakat onun şartları vardır. Savunduğum ALİMLER PEYGAMBERLER VE VELİLERDİR hükmü bağlamında bu işi değerlendirdiğimizde, şayet devlet yönetiminin kurallarını Allah nasip edipte bu zümre eliyle belirleyebilme imkanınız varsa olur hemde çok mükemmel olur.

Fakat RUHBAN diye adlandırdığım ve her biri ayrı telden çalan zümrelerin ŞERİAT diye oluşturduğu hükümleri yaşama katmaya çalışırsanız, işte orada yalnız din adına batağa sürüklnmekle kalmaz, Allah'ın da celaliyetini davet etmiş olursunuz. İslam coğrafyasının ısrarla ve çok uzun zamandır davet ettiği gibi.

Bu özlem yani ŞERİAT ile yani tamamen Kuran hükümleri ile yönetilecek bir zaman şüphesiz kıyametden önce yaşanacaktır. Fakat onu tesis edip islamı muzaffer kılacaklar bugün ortalıkta şeriat yaygaraları atan Yunus Emre'nin deyimiyle "ÜÇBUÇUK OKUMUŞLAR" değil, zaman gelip zuhur ettiklerinde HZ.İSA ve MEHDİ A.S.dır.

AFAKİ kardeşime bir şeyide hatırlatmak istiyorum. Bu başlık altında yazılan yazılar 300 ün üzerinde tıklanmış durumda. Oysa benim bu yazıma gelen eleştiriler yani karşıt eleştiriler yanılmıyorsam dört kişiden geliyor.
Diyorum ki isterseniz o geride kalan ve sesi çıkmayan, yada buna herhangi bir nedenle gerek görmeyen çok sayıda kardeşlerimizin adına konuşmayalım.
Bu pek adil bir davranışta olmaz zaten diye düşünüyorum.

Aşağıda sorduğunuz soruyuda bu son yazdıklarımdan sonra her okuyan kendince cevaplar diye düşünüyorum.
Çünkü soru işaretleri olmayan yerde benim ağzımı açıp tek kelime dahi etmem söz konusu olamaz.
Cevap benim yapımda bir insan için, bu anlamda soru işaretleri karşısında ve yanlış anlamalar olduğunda devreye girer.

Alıntı
(seriat: yol, izlek.. seriat: Kur'an, dolayisiyle sünnet ile yönetim tarzi!)
eger gercekten Kur'ana, Sünnete, halifelere ve -gercek- alimlere inaniyorsaniz neyi niye tartisiyoruz? ve bu konudan amaciniz ne?




Kalın sağlıcakla...


PC de PC de PC de
Ekleme Tarihi: 29.09.2009 - 11:18
Bu mesajı bildir   kolye7 üyenin diğer mesajları kolye7`in Profili zum Anfang der Seite
ZeYNeP. su an offline ZeYNeP.  

114 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 01.07.2009
En Son On: 08.08.2010 - 16:30
Cinsiyeti: ----- 
sahne aynı - kişiler aynı - değişik versiyonlarda - ya kılık değişiyor - yada insanlar - yada hep aynı kişi-ler
Ekleme Tarihi: 29.09.2009 - 12:09
Bu mesajı bildir   ZeYNeP. üyenin diğer mesajları ZeYNeP.`in Profili ZeYNeP. Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
Afaki su an offline Afaki  

224 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 15.01.2004
En Son On: 18.03.2010 - 02:18
Cinsiyeti: Erkek 
merhabalar sayin kolye7

"AFAKİ kardeşim İsrail ürünlerine boykot gibi çok anlamlı bir avatar seçmişsin. Fakat bana göre eksik yapmışsın. Hani o bahsettiğin BOP var ya, işte onun sahibi ve kurucusu, yapıcısı, kabadayısı her şeyi ABD dir."
demissiniz
israil, her istedigini elde edebiliyorsa "yönetilmiyor" aksine "yönetiyor" demektir.
dünya düzenine baktigimizda bunu anlamak hicde zor degil!

ve demissinizki
"AFAKİ kardeşime bir şeyide hatırlatmak istiyorum. Bu başlık altında yazılan yazılar 300 ün üzerinde tıklanmış durumda...
...çok sayıda kardeşlerimizin adına konuşmayalım."
(en az 25-30 kez sadece ben tiklamisimdir)
kul hakkindan korkan biri olarak kimse adina konusmam ve yazmam.
sayet bilmeden öyle bir hata etmis isem helallik dilerim.

sanirim konu amacina ulasmis durumda!
her halukarda sürc-ü lisan eyledi isem hakkinizi helal ediniz (nam-i diger) kolye7 kardes
selametle kaliniz
Ekleme Tarihi: 29.09.2009 - 23:50
Bu mesajı bildir   Afaki üyenin diğer mesajları Afaki`in Profili Afaki Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
kolye7 su an offline kolye7  
ABD VE İSRAİL ETLE TIRNAK GİBİDİR...

309 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 01.12.2004
En Son On: 04.10.2010 - 20:47
Cinsiyeti: Erkek 
Merhabalar,

AFAKİ kardeşimizin son yazısındaki iki noktaya bir kaç cümle ile değindikten sonra bir sorusu olan kardeşimiz çıkmazsa, bu başlık altında başka bir şeyde yazmayacağım.
Özellikle ABD ve İsrail hakkındaki değerlendirmeler çok önemli.

ABD ve İSRAİL için söylediklerimin aynen arkasındayım.
Senin bu konudaki fikirlerine karşı ne düşündüğümüde anlatabilmesi açısından tespitlerimi söylüyorum.

* ABD ve İSRAİL, Amerika'daki çok güçlü yahudi lobisi ve bunu oluşturan oldukça büyük kapsamda işler yapan Yahudi kökenli iş adamları nedeniyle mecburi Yahudilerle kader birliği halindedir.

* İsrail'in Ortadoğuda oluşu ve ABD'nin bu bölgede çok önemli ve hayati çıkarları olması bu işbirliği, daha doğrusu baba evlat ilşkisinin bir başka önemli noktasıdır.

* Hristiyan ve yahudi toplulukları geçmişte birbirlerine düşman görünsede özellikle son yüzyılda islam dünyasına karşı kesin bir birliktelik içindedirlar.

* ABD ve İsrail arasındaki bu baba oğul, ya da etle tırnak birlikteliğinde asıl söz sahibi ABD olmakla birlikte, baştada belirttiğim gibi yahudi camiasının ABD ekonomisindeki çok önemli yer tutması nedeniyle, dünya ve özellikle ortadoğuda tam bir menfaat ve kader birliği ve işbirliği içindedirler.

* İsrail'in hırçınlıklarına ABD'nin fazla ses çıkarmaması, İsrail'in ABD için hem ABD içinde hemde ortadoğuda bir kale olarakta önem arzetmesi açısından ve özellikle bitmemesi istenen kaoslar dahi bölgede ileri ölçüde hesaplar için özel tasarım ve işbirliği noktasında düşünülmelidir.

* Bu tespitler ışığında keyfiyete bakacak olursak, ABD de İsrail'in hoşuna gitmeyecek fakat pek önemli olmayan kararlar alabilmekte, buna karşın İsrailde aynı şekilde kendince ABD yi sözde zor durumda bırakacak kararlar verebilmektedir.

Ben bunları hiç önemsemiyorum. Çünkü halk arasında affedersiniz kaba bir terim vardır, ben bu ikisinin birbirine karşı hallerini "KATIR CİLVESİ" olarak yorumluyorum.
Çünkü asla ve asla ne olursa olsun hiç bir şeyde birbirlerinden ayrılmamaktadırlar.

* Burada kesin söz sahibi olmaya gelince. İsrail kendi topraklarından petrol fışkırsa hem savaşlar için hem bölgede çevirdiği başka filmler için bu harcamaya para yettiremez.
Gelirlerinin öbnemli bölümü özellikle ABD de bulunan yahudi kökenli iş adamlarından ve ABD nin oldukça büyük rakamlar ihtiva eden maddi yardımlarından ve sizlerinde ortaya koyduğunuz büyük işyerlerinin fonlarından v.s kaynaklanmaktadır.

* Şayet ABD, İsrail ile tüm birlikteliğin nimeti olan kavramlara sırtını dönecek olsa, belki ABD bunun önemli derecede eksikliğini duysada bunu başarır, mümkündür.
Fakat İsrail, ABD olmadan ortadoğuda nefes bile alamaz. Bunu hiç unutmamak gerekiyor.

* Ben bu büyük şeytan ve küçük şeytan olarakda tanımladığım ABD ve İsrail'in "baba ve oğul" tanımını özellikle savunuyorum. Çünkü baba oğul birbirinden vazgeçemiyorsa herşeyin sahibi olan baba olmakla birlikte evladın hırçınlıklarınada göz yumar. Sonuçta bir yerde hesaplar bunu gerektirir.
Fakat bir yerde ayrılık gerekiyorsa bunda asıl söz sahibi ve belirleyici babadır. Baba oğulsuz olmaya katlanabilir. Fakat oğul katkıları ve varlığı destek olsada babasız bir hiçtir.

* Yani önceki yazımda da özellikle belirttiğim gibi asıl zorlanması gereken ABD dir. Yoksa İsrail'in üzerine gitmek ancak koskoca bir hava aldırır. Hatta daha zorlarsanız bu iki şeytan birlikte gizli yada açık defterinizi dürerler.

Yada en geniş açıdan değerlendirirsek bunlardan birine karşı bir tavır belirlemişseniz diğerini yani asıl güç sahibini devre dışı tutamazsınız, tutmamalısınız.
Nereden bileceksiniz İsrail'e kızdığınız işlerde ABD ile birlikte bu çirkeflikleri kararlaştırmadıklarını ???

* Bu anlamda birde şunu söylemek istiyorum. Tamam hemfikiriz, Filistin'de yıllardır süren bir zulüm var. Yüzlerce çoluk cocuk, kadın, yaşlı İsrail zulmünden çok büyük zararlar gördü görmeyede devam ediyor.
Peki ya Irak, Irakta bir milyon insanın ölümü bir o kadar insanın sakat kalmasının, ailelerin mahvoluşunun göç olaylarının ve mecburiyetlerinin, Irak'ın kanlı bir şekilde bölünme eşiğine gelmesinin önemi, Filistinde olanlardan dahamı az ??

* Daha dün Davos'ta Fistindeki zulme isyan edip İsarail devlet başkanına haklı olarak ağzına gelenleri söyleyenlerin, Irak müdahalesi esnasında bırakın onları desteklemeyi, dahada öteye giderek yalnızca bir örnekle vereceğim “Irak’da savaşan kahraman Amerikan askerlerinin sağ-salim ülkelerine dönmesi için dua ediyoruz” sözlerini kullanması acaba sizce ne kadar samimidir, gerçekçidir ve adaletlidir.

* BOP, Ortadoğuda ABD,ve İsrail kader birliğinin adıdır. Ve bu sinsi proje adım adım hızla hedefine yaklaşmaktadır. Kuzey Iraktaki oluşumun içinde ne kadar ABD askeri varsa, o kadar olmasada İsrail ajanı ve yapılanması vardır. Çünkü maksat ülkemizin doğusunun büyük bir bölümününde içine katılması hesaplanan ve adına BÜYÜK KÜRDİSTAN adı verilen ve aslında gerçek adı BÜYÜK İSRAİL olan haçlı+yahudi ortak hayalidir.

Şimdilerde Irak'tan çekilme hesaplarına dalan ABD bu hayali için ilerde ayırmak üzere (Büyük Kürdistan devleti olarak] kerkük ve musulun Türkiyeye ilhakı olayını bile büyük bir sinsilikle ihtimal dahilinde değerlendirmektedir.

* Son olarak tekrarlıyorum. ABD ve İSRAİL'i birbirinden ayrı düşünmek yapılabilecek en büyük hatadır. Hele hele burada ABD yi ikinci plana itip İsraille oynaşmayı yada ona bağırıp çağırmayı marifet saymak ise boş hayallerle avunmaktan başka hiç bir şey değildir.

Birde tıklama meselesine gelelim. Kul hakkı hassasiyetini takdirle ön planda tutmak kaydıyle..Hadi diyelimki biz buraya yazı yazanlar senin dediğin gibi 25-30 defa tıkladık.
Ki benim açımdan bu rakamın olması mantık kaldırır, çünkü yazılarım uzun kontrol ediyorum, imla hatası falan düzeltiyorum v.b. Ben ve karşıt eleştiri yapan bir kaç yazı yazan diğer kardeşlerimiz ettik beş kişi 20 defa tıklamış olsak eder yüz. Peki geriye kaldı 200 küsur tıklama onların ne gibi ihtiyaçları olabilir ki aynı yazıları defalarca tıklamış olsunlar.
Ben şahsen o üçyüz kusur kişinin dağılımında en az yüz kişinin farklı üyelerden olduğu kanaatindeyim. En doğrusunu Allah bilir...

Kalın sağlıcakla...



Bu mesaj 2 kez ve en son kolye7 tarafından 30.09.2009 - 11:14 tarihinde değiştirilmiştir.
Ekleme Tarihi: 30.09.2009 - 10:39
Bu mesajı bildir   kolye7 üyenin diğer mesajları kolye7`in Profili zum Anfang der Seite
rahil su an offline rahil  

1191 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 10.05.2008
En Son On: 17.03.2011 - 17:14
Cinsiyeti: ----- 
Kardeş zaten amerika ve israili birbirinden ayıramayız...

İkiside bebek katilleri!!! al birini vur ötekisine...

Allah o bebek katillerini KAHHAR ismi ile kahretsin...
Ekleme Tarihi: 30.09.2009 - 12:19
Bu mesajı bildir   rahil üyenin diğer mesajları rahil`in Profili rahil Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
Afaki su an offline Afaki  

224 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 15.01.2004
En Son On: 18.03.2010 - 02:18
Cinsiyeti: Erkek 
dünyayi (kendilerine göre) yöneten aslinda yahudi kökenli,
ingiliz vatandasi ve (ismini unuttum) bir ada da yasayan 3 ailedir..
bunlardean biri olan (rotchill midir nedir) aile internetde dolasiyor..
(almanca bilenler google ye ZEITGEIST yazarlarsa inceleyebilirler youtubeden..)
sayin erbaken da aciklamisti yillar önce ama kimse itibar etmemisti..
ve bugün hersey gün yüzüne cikmis bulunuyor..

Yüce Mevla müslümanlarin yar ve yardimcisi olsun
Ekleme Tarihi: 30.09.2009 - 18:52
Bu mesajı bildir   Afaki üyenin diğer mesajları Afaki`in Profili Afaki Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
Afaki su an offline Afaki  

224 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 15.01.2004
En Son On: 18.03.2010 - 02:18
Cinsiyeti: Erkek 
özür dilerim.. bu yaziyi baska bir konuya cevap olarak yazmistim ama kazaen buraya eklemisim..
(gerci burada da israil konusu geciyor ama..!)

bu arada kolye7 kardesimizin israil-abd-yahudi lobisi yazilarina katildigimida belirtmis olayin.. biraz eksik olsada..!)
yinede haklarinizi helal ediniz
Ekleme Tarihi: 30.09.2009 - 18:57
Bu mesajı bildir   Afaki üyenin diğer mesajları Afaki`in Profili Afaki Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
kolye7 su an offline kolye7  
ALLAH, ZALİMİ, ZALİMLE ORTAK KILAR VE BİRLİKTE BATIRIR.

309 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 01.12.2004
En Son On: 04.10.2010 - 20:47
Cinsiyeti: Erkek 
RAHİL ve AFAKİ kardeşlerimizin görüşlerine tamamen katılıyorum.
AFAKİ kardeşimizin son sözlerinde değinmek istediğim bir iki noktayıda aydınlatmak kaydıyla....

Kendi söylemlerimde detaylandırmadığım bir tek şey var. AFAKİ kardeşimiz sonuçta işlerin yahudilere dayandığını ifade etmek ve vurgulamak maksadıyla bir yazısından aktarma ile düşüncesine daha bir anlam vermeye çalışmış.
Benim burada söz konusu olan YAHUDİ LOBİLERİ konusu elbette önceden İngilteredede mevcuttu ve halen devam ediyor.Bu lobiler içinde bahsettiğiniz özellikte ailelerde var.

Burada gözden kaçırılmaması gereken çok önemli bir nokta var. Yahudiler dediğiniz gibi ve büyük oranda doğru olan tespitlerdeki gibi dünya ekonomisini ve siyasetini belirlemede büyük bir paya sahipler.
Fakaaat ne İngiltere nede Amerika kendi devletlerine öncelikle katkıları olmasa bu yahudi kuruluşlarınız tozunu bile ortada bırakmazlar. Yahudi o şekilde bir sistem kurmuştur ki bir yandan içindede lobisi olan ülkeye hem yurt içinde hem yurt dışında büyük faydalar sağlarken diğer yandan kendi dümenlerinide istedikleri gibi çevirmektedirler.Üstelik bunlarıda yine mümkün olduğunca ortak yapmaya ve tepki almamaya dikkat ederek.
Tam şeytani bir sistem yani.

Sanıyormusunuz ki İngilterede ve Amerikada bu yahudi faaliyetleri en ufak noktasına kadar bilinmiyor ? Herşeyi biliyorlar. Fakat bir yerlerde ya gönüllü olarak, yada zorunlu olarak karşılıklı tahammül etme olayı söz konusu oluyor.

Yahudilerin ve kader ortakları haçlı zalim ağababalarının çevirdikleri dalaverelerde, yaptıkları zulümlerde Allahın takdiri ilahisini yani bunlara bu fırsatların verilmesindeki hikmetide kesinlikle anlayabilmek ve göz önünden uzak tutmamak gerekiyor. Allah zalimi, zalimle ortak ve yoldaş kılar ve birlikte sıgaya çeker, belaya uğratır.

Her şeyi yahudiler yapıyor. Haçlılar ikinci plandadır demek, böyle kabullenmek bence bu olayı gereği gibi anlayamamak olur.

Bu söylediklerinizin bilinmediği yerler daha doğrusu gereği gibi bilinmeyen ülkeler elbette var. Fakat onlar zannettiğiniz gibi Amerika, İngiltere yada herhangi bir haçlı ülkesi, yada ülkeleri değil, çoğunluğunu islam ülkelerinin oluşturduğu ve Türkiyeninde en başlarda yer aldığı ülkelerdir.

Sonucu şöylece çok kısa olarak özetlemek istiyorum.

Hesaplar örtüşmeden, yada örtüşmezse bu ortaklıkların hiç bir anlamı olmayacaktır.
Bu hallerde ABD bir İsrail ve yahudiler olmadanda yoluna devam edebilir. Belki hesaplarında B veya C planları yapmak zorunda kalabilir.
Fakat İsrail özellikle ABD olmadan Ortadoğuda varlığını kesinlikle devam ettiremez.

Bir misal vereyim. ABD, AKP ye güvenerek Türkiye üzerinden Irak'a çok daha kolay bir müdahale düşünüyordu. Fakat istediği gibi olmayınca bir B planı ile güneyden yapacağını yaptı. Sonuçta hem zayiat bakımından, hem süre bakımından, hem maliyet bakımından biraz daha pahalıya mal oldu fakat ABD bunu ısrarla yaptı ve işgali gerçekleştirdi.
Bu misal İsrail içinde geçerli. Şayet bu yahudi iş çevreleri ve toplulukları, İsrail v.s bir zaman gelir ABD ye astarı yüzünden pahalıya malolurlarzsa, ABD nin onları bir şekilde tamamen yada kısmen devre dışı bırakacağı kesindir.

İşte yahudi bu noktayı çok iyi bildiğinden neyi, ne kadar isteyebileceğinin ve ne kadar zorlayabileceğinin hesabınıda çok iyi yapıyor. O nedenle yahudi ve haçlı zalimlerinin dünya üzerindeki bu hegemonyası halen devam etmektedir.
Tabi Allah zalimlerin hesaplarını ne zaman tersine çevirir, o hiç belli olmaz.

Kalın sağlıcakla.



Bu mesaj 1 kez ve en son kolye7 tarafından 01.10.2009 - 10:17 tarihinde değiştirilmiştir.
Ekleme Tarihi: 01.10.2009 - 10:16
Bu mesajı bildir   kolye7 üyenin diğer mesajları kolye7`in Profili zum Anfang der Seite
Dai su an offline Dai  

922 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 06.10.2008
En Son On: 12.09.2010 - 23:07
Cinsiyeti: Erkek 
israili - abd yi ve yanlilarini boykot ediyorum

ve cümle müslümanlari boykota davet ediyorum
Ekleme Tarihi: 02.10.2009 - 02:01
Bu mesajı bildir   Dai üyenin diğer mesajları Dai`in Profili Dai Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
Pozisyon düzeni - imzaları göster
Sayfa (1): (1)
önceki konu   sonraki konu

Kategori Seç:  
Sitemizde şu an Yok üye ve 2056 Misafir mevcut. En son üyemiz: Didem_


Admin   Moderator   Vip   Üye ]

Hayırlı ömürler dileriz.    Bu üyelerimizin doğum günlerini tebrik eder, sıhhat ve afiyet dolu bir ömür dileriz:
burcunur (42), jihad soldat (43), alpakman (34), kerbela_34 (41), SpedeR (47), eminilhan (47), Glkc (36), mujdatciftci (35), aklima gelmedi (34), meraladem (39), heval yunus (34), muhammet ali (38), sosyolog983 (41), agus (44), müslüman cocuk (37), nakirev (42), enime (42), furkan_^^ (49), guller (44), sahdamar (41), metin uzun (42), abdulsamet (55), negative (39), homurhomur (51), snibsirm (44), husamaygor (37), estor (63), caykarali61 (43), aLi_osman (36), Avci_55 (37)
24 Saatin Aktif Konuları
0

Copyright © ((( RAVDA.net )))  *  İrtibat   *   RAVDA Reklam Servisi   *   Tüm hakları saklıdır, izinsiz alıntı yapılamaz.
Sitemizde yayınlanan imzalı yazıların içeriğinden yazarları, forum ve yorumlardan ekleyen şahıslar sorumlu olup, kesinlikle sitemiz sorumlu değildir.
© by ((( RAVDA.net )))

Sayfa 2.08548 saniyede açıldı