0
Start Giriş Üye Ol üyeler ((( RAVDATe@m))) Arama
Toplam Kategori: 69 *** Toplam Konu: 30100 *** Toplam Mesaj: 148193
Forum Anasayfa » SERBEST KÜRSÜ » AşKa DaiR

önceki konu   sonraki konu
Bu konuda 1 mesaj mevcut
Sayfa (1): (1)
Ekleyen
Mesaj
pembe_PAPATYA su an offline pembe_PAPATYA  
AşKa DaiR

330 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 28.08.2007
En Son On: 15.08.2010 - 21:27
Cinsiyeti: Bayan 
Bir insan, hem de karşısındakinin gözünün içine baka baka "seni
seviyorum" der de, hâlâ kalbi nasıl durmaz bilemiyorum. Bu söz gerçek
adresini bulduğunda sanırım o kalp "Küt" diye duruverir Allah muhafaza. Bu
söz o kadar ucuz değil. İnsanlar birini bırakıp öbürünü alırken, hatta
birini bırakmadan öteki ile beraber olurken, bir yandan da aşk'tan söz
ettiklerinde diyorum ki, ya ben çok ucuz bir duyguyu bütün hayatıma fon
yapmışım, ya da insanlar aşkı ayağa düşürmüşler, meşk'i aşk etmişler. Ben,
gül verirken bile çekinirdim sevgilime, ola ki eline diken batar diye
uyarırdım. Sevgilimin eline diken batsa, artık dikeni düşman bilirdim ömür
boyu, sevgilimi incitti diye. Sevgimi anlatacak bir cümle bulmak için
sabahlara kadar düşünürdüm. Onun için nasıl tutuştuğumu dile getirecek
kelimeleri bulamazdım da, dua ederdim ki, "Allah'ım beni ona, onu sevdiğim
gibi sevdir ki, aşkımın büyüklüğünü anlasın." Görülüyor ki, gerçek aşkın
içinde kesinlikle Allah var ve o kişiye Allah'tan başka kimse yardım
edemiyor.


Leyla ile Mecnun, Kerem ile Aslı, Tahir ile Zühre gibi, edebiyat
tarihine mal olmuş aşk hikâyelerine baktığım zaman, hepsinde ortak olan bir
özellik gördüm. Bu aşkların hepsinde de kişi sevdiği ile zahiri olarak
beraber değil. Hiç dokunamamış sevgilisine. Belki çok nadiren görebilmiş
ayın on dördü gibi parlayan güzel yüzünü ve hep ona kavuşma özlemi içinde
geçirmiş bütün ömrünü. Sanki onunla beraber olduğu zaman bu aşk bitecekmiş
gibi uzaktan sevmiş hep. Kim bilir belki de hiç bitmeyen bir özlemi doyasıya
yaşamak için bilerek böyle devam ettirmiş aşkını. Bu aşkı her an yüreğinde
ve bütün benliğinde kesintisiz yaşamak, onunla beraber olmaktan daha mutlu
etmiş aşığı sanki. Yani doyamamış onun güzelliklerine. İçinde onunla ilgili,
ona ait olan her şeye karşı bir özlem, bir merak kalmış hep. Hayal âlemini,
onunla olmayan beraberliklerle doldurmuş ve hayalleri gerçekleşene kadar da
merakını hep taze tutmuş mecburen. Ve tabii ki hayalleri gerçekleşmeyince
destan oluvermiş aşkı. Neden olmasın ki, neredeyse bir ömür boyu hep
sevgiliye kavuşma özlemi içinde tutuşmuş yüreği. Ne pamuk ellerinden bir
defa tutabilmiş, ne misk-u amber kokulu saçlarını bir kez okşayabilmiş, ne
de yaban gülü yanaklarından bir kez olsun öpebilmiş mi ki bu aşkı yok
sayabilsin. Ne demiş âşık, "sevda baştan gitmiyor, sarılıp yatmayınca." Bu
ateşi ancak beraberlik söndüreceğine göre, bu aşk ömür boyu biter mi hiç.
Bitmez de destan olur yedi düvele. Sonra ağızdan ağza ve her anlatanın da
bire on kata kata anlattığı bu aşk dilden dile dolaşır durur ebedî.


Ne aşklar yaşanıyor günümüzde hala. Belki onların aşklarından daha
büyüklerini yaşayanlar var aramızda. O halde neden hiç biri destan olup
dilden dile dolaşmıyor biliyor musunuz.? Çünkü o aşklar, kitap olarak
yazılmadan önce yıllar yılı dilden dile dolaştı durdu. Roman olmadan önce,
herkesin dilinde masal olmuştu onlar zaten. Peki, şimdi neden böyle aşklara
rastlanmıyor derseniz, sanırım bunun sebebi ahlaktır. Hani her şeyin bir
adabı, bir ahlakı vardır ya, işte âşık olmanın da bir ahlakı vardır.
Eskiden, âşık olan kişi, diğer bütün aşklara kapılarını kapatırdı. Kalbine
onun sevgisinden başka bir sevgi, onun aşkından başka bir aşk, onun
hayalinden başka bir hayal girmesine izin vermezdi. Ne yedi renkli nadide
bir çiçek ondan daha güzel, ne de yıldızlarla dolu bir gökyüzü ona olan
aşkından daha derin olamazdı. Ahlakları buna izin vermezdi. İştahları öylesi
değildi, delikanlı gibiydi. Sözüne sadıktı âşıklar, söz namustu.
Dürüsttüler. Ölümüne severlerdi. Öylesine doluydu ki yürekleri sevgiliye
olan aşkla, kafasını kaldırıp da bakmazlardı bir başkasına. Kalplerindeki
sevgiliye olan muhabbetine bir zarar gelmesin diye, akıllarına güzel olan
hiçbir şeyi komazlardı. Onlar için tek güzel, sevgili idi. Sevgiliye olan
aşkları ile açlık çekmezlerdi. Aylarca göremeseler birbirlerini, yıllarca
haber alamasalar bile, bilirlerdi birbirlerini hasretle beklediklerini, gece
gündüz isimlerini sayıkladıklarını, aynı özlemle yanıp tutuştuklarını ve
hala sözlerinden dönmediklerini. Allah vardı onların aşklarının içinde.
Karşılaşmaları, kavuşmaları, kavuşamamaları hep Allah'ın takdiri idi onlar
için. Her şeyden üstündü sevgilinin hatırı. Sevgilinin bir gülümsemesi mutlu
olmak için, bir gözyaşı ise perişan olmaları için yeterliydi. Onların
aşklarında dünya ve içindekiler yoktu. Öylesine büyük olan aşklarının içinde
adeta kendileri bile yoktu, sadece sevgili vardı. Onlar için sevgili, tek
olan ve yerine asla hiç kimseyi koyamayacakları yaşama gayeleri ve bu
hayattaki tek dostlarıydı.


Günümüzde de insanlar aşk yaşadıklarını söylüyor. Fakat ne tür bir aşk
yaşadıklarını sanırım analiz etmekten acizler. Birisinin peşinden koşup da
elde edemediğinde, ondan daha büyük bir aşkı rahatlıkla yaşayabilen bir
kişi, aşk adına ne söyleyebilir ki. Birisi ile dolu dulu bir aşk yaşadığını
söyleyen kişinin sevgilisi ile ne yaşadığına baktığımız zaman, onunla
cinsellikten başka bir şey yaşamadığını ve bu aşksa eğer, evet, alabildiğine
yaşadığını görüyoruz. Şimdi, Yunus Emre de aşk yaşamış ve bu aşkı ile o da
çöllere düşmüştür. Üstelik Yunus Emre'nin aşkı gerçek bir aşktı ve
olunabilecek olanların en mükemmeline âşık olmuştu. O halde net olarak
görülüyor ki, aşkı fiziksel olarak yaşamak ile manevi olarak yaşamak
arasında oldukça kalın bir çizgi var. Hatta uçurum var desem mübalağa etmiş
olmam. Gerçek aşk ile, âşık olmak arasında çok fark var. Zira böylesine
iddialı bir aşk yaşadığını söyleyen kişinin ilk fırsatta aşkını başka
aşklara veya maddi unsurlara rahatlıkla satabildiklerini gördüğümüze göre,
gerçek aşkın, çok sevilecek birisiyle karşılaşmakla oluşmayıp, sonunda
aslına rücu ettirilmesi muradı ile Allah vergisi bir duygu olduğunu, gerçek
aşkın maneviyat olmadan gerçekleşmesinin mümkün olmadığını, gerçek aşkta
bedenin değil, yüreğin tatmin olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Yıllar
süren bir beraberliği bir çift başka göze veya son model bir arabaya
değişebilen nefsimizin, gerçek aşktan nasibi olduğunu söyleyebilmemiz
imkânsızdır. Gerçek aşk fedakârlık ister. Nefsinden fedakârlık, bedeninden
fedakârlık, cebinden fedakârlık, uykundan, miğdenden, her türlü eğlencenden
ve elbette bilfiil canından bile fedakârlıktır. Ne diyordu Sezen Aksu bir
şarkısında, "Aşk için ölmeli, aşk o zaman aşk."


Kerem'ler, Mecnun'lar, Tahir'ler… Onların aşkı gerçek aşktı işte. Çünkü
onlar bu aşk vesilesi ile Allah'a âşık oldular. Yunus Emre'nin aşkı da böyle
başlamıştı. Yusuf'un aşkı, Leyla'ya mecnun olan Kays'ın aşkı da böyle
başlamıştı. Ve onlar samimi olan aşkları sebebi ile gerçek aşkı buldular.
Allah aşkını. O âşıklar ki, hiçbir sebep sevgililerinin kalplerini
kırmalarını başaramadı, hiçbir hatalarını yüzlerine vurdurmadı, hiçbir
özellikleri gözlerine kötü görünmedi. Burunlarının ucunda çıkan bir
sivilceye bile güle bakar gibi bakmalarını sağlayan gerçek bir muhabbet
beslediler yüreklerinde. Onlar yalnızken de adeta sevgililerinin
yanındaydılar. Yerken onunla yediler, anlatırken ona anlattılar, dinlerken
onu dinlediler, uyurken onunla uyudular, sabah onunla kalktılar aralarında
kilometreler varken bile. Yürekleri öylesine bağlıydı ki, malum olurlardı
birbirlerine. Tek bir güzel için, güzel olan her şeyden vaz geçip, hatırı
için dağları delecek kadar her güçlüğe katlanacak büyük bir aşktı onlarınki.
Karşılaştıklarında zaman dururdu, yürek dururdu, akıl dururdu, beden
dururdu, sadece gözler onu izlerdi. Artık ne gerek vardı ki cennet
bahçesinin içinde çiçeklerden bahsetmeye. Yan yana geldiklerinde sevgilileri
değil de, sanki güneşti gökyüzünden inip tüm güzelliği ve yakıcılığı ile
karşılarına dikilen. O anda artık söze ne hacet, karşılarındaydı anlatılmak
istenen o dağ gibi Halil İbrahim ateşi. Hani o kimsenin bulamadığı
kelimeleri yan yana getirip de söylenmek istenen sevgi sözleri.
Karşısındaydı artık yaratılmış ve yaratılacak tüm çiçeklerden bir dal
koparıp da yaptığı buket. Budur işte. Aşk budur.


Gönül eğlendirmeyi, kaçamak yapmayı dolu dolu aşk yaşamak zanneden
kararmış yüreklere bir çift sözüm var. Sizler için çok üzülüyorum. Çünkü
sizin aşklarınız var. Benimse, aşkım. Bu dünyada yaşanmamasının ne büyük bir
kayıp olduğunu bilmediğiniz o gerçek aşkı artık yaşayamadan göçüp
gideceksiniz. Geç kaldınız. Aşk cıvatanız yalama oldu. Ve aşka biraz
saygınız varsa, Allah aşkına aşktan bahsetmeyin. Âşık olanların ve âşık
olunanların en mükemmeli olan Allah(cc), gerçek aşkı yaşattığı kullarından
eylesin bizleri.

Ekleme Tarihi: 22.04.2008 - 08:41
Bu mesajı bildir   pembe_PAPATYA üyenin diğer mesajları pembe_PAPATYA`in Profili pembe_PAPATYA Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
Pozisyon düzeni - imzaları göster
Sayfa (1): (1)
önceki konu   sonraki konu

Kategori Seç:  
Sitemizde şu an Yok üye ve 1445 Misafir mevcut. En son üyemiz: Didem_


Admin   Moderator   Vip   Üye ]

Hayırlı ömürler dileriz.    Bu üyelerimizin doğum günlerini tebrik eder, sıhhat ve afiyet dolu bir ömür dileriz:
husameddin (47), halk yolcusu (37), Habibetti21 (37), aysani (50), kardelen__571 (35), hasan_el_benna (42), aslanþamil (44), caylak ali osma.. (51), vural (50), mero (), ByNet (54), enginbey (49), veleye5 (28), yazitura (45), betulonur (41), NiSA (47), aliavlamaz (37), adler42 (46), 0730sahin (43), ercan58 (41)
24 Saatin Aktif Konuları
0

Copyright © ((( RAVDA.net )))  *  İrtibat   *   RAVDA Reklam Servisi   *   Tüm hakları saklıdır, izinsiz alıntı yapılamaz.
Sitemizde yayınlanan imzalı yazıların içeriğinden yazarları, forum ve yorumlardan ekleyen şahıslar sorumlu olup, kesinlikle sitemiz sorumlu değildir.
© by ((( RAVDA.net )))

Sayfa 0.64613 saniyede açıldı