0
Start Giriş Üye Ol üyeler ((( RAVDATe@m))) Arama
Toplam Kategori: 69 *** Toplam Konu: 30100 *** Toplam Mesaj: 148193
Forum Anasayfa » SERBEST KÜRSÜ » Kendiliğinden Görünenler...

önceki konu   sonraki konu
Bu konuda 2 mesaj mevcut
Sayfa (1): (1)
Ekleyen
Mesaj
Ukab su an offline Ukab  
Kendiliğinden Görünenler...

575 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 20.01.2007
En Son On: 05.02.2010 - 15:42
Cinsiyeti: Erkek 
İslâmiyet’ten önce, Cahiliyyet Devri’nde kadınlardan başlarını örtenler, örtülerini enselerine bağlarlar veya arkalarına salıverirler, boyun ve gerdanlarını açık bırakırlardı. Cenâb-ı Hak, bu âyet-i celîle ile Cahiliyye Devri’nin bu âdetini kesinlikle yasaklamış, Müslüman kadınların başörtülerini, saçlarını, başlarını, kulaklarını, boyun ve gerdanlarını örtecek şekilde yakalarının üzerine salmalarını emretmiştir. Kur’an-ı Kerîm’in mücmel hükümlerini açıklama yetkisi, onu tebliğ ile görevli Hz. Peygamber-i Zîşân (S.A.V.) Efendimize aittir. Bu âyet-i celîlede “kendiliğinden görünenler” ifadesiyle mücmel olarak beyan edilen uzuvların hangileri olduğunu, muhterem eşi Ummül-mü’minîn Hz. Âişe (R.Anhâ)nın nakletmiş olduğu bir hadis-i şerifinde Resûlullah (S.A.V.) Efendimiz, Hz. Âişe (R.Anhâ)nın ablası Hz. Esma (R.Anhâ)ya yüz ve ellerini işaret ederek:

“Ey Esma! Kadın erginlik çağına erince, vücudunun şurası ve şurası dışında kalan yerlerini göstermesi caiz olmaz.” (Ebu Davud, Libas: 34, No: 4104, 2/460; Beyhaki es-Sünenü’l-Kübra, Salat, No: 3302, 3/81) buyurmuş, böylece âyet-i celîlede istisna edilen uzuvları bizzat açıklamıştır. Ahzâb Sûresi’nin 59. âyet-i celîlesinde ise:

“Ey Peygamber, eşlerine, kızlarına ve mü’min kadınlarına söyle: Evden çıkarlarken üzerlerine dış elbiselerini giysinler. Bu, onların iffetli bilinmelerini ve bundan dolayı incitilmemelerini daha iyi sağlar” buyrulmuştur.

Bu âyet-i celile ile de, Müslüman hanımların evlerinden çıkarken üzerlerine vücut hatlarını belli etmeyecek bir dış elbise almaları, ev kıyafetiyle sokağa çıkmamaları emredilmiştir. Yukarıda metin ve mealleri verilen âyet-i celîleler ile Hz. Âişe (R.Anhâ)nın naklettiği hadis-i şerif ve benzeri hadis-i şeriflerden, İslâm müctehid ve fakihleri, Müslüman kadınların sadece namaz kılarken değil, namaz dışında da vücudun el, yüz ve ayaklar dışında kalan kısımlarını, aralarında dinen evlilik caiz olan yabancı erkekler yanında açık bulundurmamaları hükmünde ittifak etmişlerdir. İslâmî hükümlerin iki temel kaynağı olan Kitab ve Sünnet delilleri yanında, ashab ve tabiîn devirlerinden itibaren bu husus daima böyle anlaşılmış, böylece kadınların tesettürü konusunda her asırda icmâ-ı ümmet de meydana gelmiştir. Nitekim, İslâm’ın doğuşundan, günümüze kadar bütün İslâm ülkelerinde her asırdaki uygulama da böylece devam edegelmiş, hiçbir İslâm âlimi söz konusu hükme aykırı bir beyanda bulunmamıştır.

2. İnsan haklarına saygılı ve demokratik rejimle yönetilen ülkelerde, yönetimin en önemli ilkelerinden biri de lâiklik ilkesidir. Lâiklik, devletimizin de temel ilkelerinden biridir. Bu ilkenin tabii sonucu ise devlet yönetiminde din kurallarına uyma zorunluluğunun olmamasıdır. Bunun yanında, devletin de kişilerin dinî inanç ve kanaatlerine saygılı olması, bunları baskı altına almaması, devletçe fertlere tam bir din ve vicdan hürriyeti tanınmış olması da lâikliğin tabii bir sonucudur. Nitekim, Birleşmiş Milletler Teşkilatı’nın 10 Aralık 1948 tarihinde kabul ettiği: “İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi”nin 18. maddesinde: “Her şahsın fikir, vicdan ve din hürriyetine hakkı vardır. Bu hak, din veya kanaat değiştirmek hürriyetini, dinini veya kanaatini tek başına veya topluca, açık veya özel surette öğretim, tatbikat, ibadet ve âyinlerle açıklama hürriyetini gerektirir.” hükmü yer almıştır. Bu beyanname, 6 Nisan 1949 tarih ve 9119 sayılı Bakanlar Kurulu kararıyla Türkiye tarafından da benimsenmiş ve 27 Mayıs 1949 tarihinden itibaren yürürlüğe konmuştur. Din ve vicdan hürriyeti, esasen, Türkiye’mizde Gülhane Hatt-ı Hümâyûnu’ndan, yani 1839’dan beri devlet umdelerimizin başında gelmiştir. 1924 Anayasası’nm 75. maddesinde bu hürriyet: “Hiç kimse mensup olduğu felsefî içtihat, din ve mezhepten dolayı muaheze edilemez. Asayiş ve umûmî âdaba ve kanunların hükümlerine aykırı bulunmamak üzere her türlü dinî âyinlerin yapılması serbesttir.” cümleleriyle ifade edilmiştir. Halen yürürlükte olan 1961 Anayasası’nın “Temel Haklar ve Ödevlerle” ilgili bölümünde yer alan 19. maddesinde ise: “Herkes, vicdan ve dinî inanç ve kanaat hürriyetine sahiptir. Kamu düzenine veya genel ahlâka veya bu amaçlarla çıkarılan kanunlara aykırı olmayan ibadetler, dinî ayin ve törenler serbesttir. Kimse, ibadette, dinî âyin ve törenlere katılmaya, dinî inanç ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz. Kimse dinî inanç ve kanaatlerinden dolayı kınanamaz...” hükmüne yer verilmiştir.


Din, sırf bir inanç veya inanç sisteminden ibaret değildir. Dinin inanca ait esasları yanında; ibadet, amel ve ahlâkî davranışlarla ilgili hükümleri, dini kabul eden inançlı kişilerin yaşayışlarında uymaları zorunlu emir ve yasakları da vardır. O halde din ve vicdan hürriyeti, sadece bir dinin inançla ilgili esaslarına inanmak veya inanmamak hakkı değil; dindarın mensup olduğu dinin bütün emir ve yasaklarını hiçbir engele rastlamadan, serbestçe yerine getirebilmesi hakkıdır, inanç, ferdin iç alemiyle ilgili olup kendisi tarafından açıklanmadıkça başkaları tarafından kontrolü mümkün olmadığına göre, devletin fertlerinin inancına karışıp karışmaması fazla bir önem taşımaz. Din ve vicdan hürriyetinin, dinin emir ve yasaklarını hiç bir baskıya uğramadan yerine getirebilme hürriyeti olduğu şüphesizdir. Nitekim İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’ni kabul eden Devletimiz, Anayasamızın 19. maddesiyle din ve vicdan hürriyetini açık bir şekilde tanımış ve bu hürriyeti Anayasa’nın 10. maddesiyle kişiye bağlı, dokunulmaz, devredilmez, vazgeçilmez temel hak ve hürriyetlerinden saymıştır. O halde her Türk vatandaşı, bir anayasa hakkı olarak, mensub olduğu dinin bütün emir ve yasaklarını “kamu düzeni, genel ahlak ve bu amaçlarla çıkarılan kanunlara aykırı olmamak şartıyle” hiç bir baskıya mâruz kalmadan serbestçe yerine getirebilme hürriyetine sahiptir. Din ve vicdan hürriyetinin ve lâiklik ilkesinin tabii ve mantıkî sonucu budur.

Müslüman hanımların başlarını örtmeleri, vücutlarının el, yüz ve ayaklar dışında kalan kısımlarını, aralarında dinen evlenme caiz olan yabancı erkekler yanında açık bulundurmamaları, bazı çevrelerce sanıldığı gibi belli zümrenin sonradan ortaya çıkardığı bir âdet veya işaret değil, İslâm dininin bir hükmüdür. Bu husus yukarıda delilleriyle açıklanmıştır. Bu emirlerin bir gereği olarak kadınların örtünmesi, milletimizin de bir örfü hâline gelmiştir. Ülkemizdeki hanımların çoğunluğunun, yaşlı hanımların ise hemen hemen tamamının günümüzde de başlarını örtmeleri bunun en açık kanıtıdır. Üstelik hanımların söz konusu kıyafetlerinde yani başlarını kapatmalarında dinin emrettiği şekilde örtünmelerinde, kamu düzenine, genel ahlâka ve kanunlara aykırı bir durum olmadığı da açıktır. Bu hususun devletin ülkesi ve milletiyle bütünlüğünün, Cumhuriyet’in, millî güvenliğin, kamu düzeninin, kamu yararının, genel ahlâkın ve genel sağlığın korunup korunmamasıyla da bir ilgisi yoktur. Bu itibarla Müslüman hanımların dinî tesettüre uymalarının kanunla sınırlandırılması da Anayasa’mızın 11. maddesi uyarınca söz konusu olamaz. Kaldı ki, Anayasa’mız, 10. maddesiyle: “Devleti, kişinin temel hak ve hürriyetlerini, fert huzurunu, sosyal adalet ve hukuk devleti ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasî, iktisadî ve sosyal bütün engelleri kaldırmak ve insanın maddî manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamakla” yükümlü kılmıştır.

Hürriyet, en basit anlamıyla, başkalarına zarar vermemek şartıyla kişinin dilediği şekilde hareket edebilmesi ve dilediğini yapabilmesi demektir. Buna göre, dinin emrettiği şekilde örtünmeyi kabul etmeyen bir kimseyi örtünmeye zorlamak, kişi hak ve hürriyetiyle ne derece bağdaşmayan bir davranış ise ister dinî bir zaruretle, ister sırf öyle arzu ettiği için veya estetik amaçlarla olsun, örtünmek isteyen bir kimsenin örtünmesini engellemeye kalkışmak ve bu maksatla ona baskı yapmak da, aynı şekilde kişinin temel hak ve hürriyetlerine açık bir müdahale sayılmak gerekir. Çünkü genel ahlâka aykırı bir durum olmadıkça, kişinin örtünmesi veya örtünmemesinde başkaları için bir zarar söz konusu değildir. Nitekim, hürriyetçi demokrasi ile idare edilen ve lâiklik ilkesini kâmil mânâda uygulayan bütün ülkelerde, kişi hak ve hürriyetleri bu şekilde anlaşılmakta, ister dinî, ister estetik, isterse başka amaçlarla olsun, kişilerin giyinişlerine, kılık ve kıyafetlerine hiç bir sınırlama getirilmemekte ve bu konuda herhangi bir müdahale düşünülmemektedir. Hatta bu ülkelerde bir takım dinî okulların ve cemaatlerin, kendi inançlarının gereği sayarak giydikleri, toplumun genellikle benimsediği kıyafetten çok farklı olan özel kıyafetleri de hiç bir şekilde yadırganmamakta, hatta saygı görmektedir.


Mehmet Talu
Ekleme Tarihi: 11.03.2008 - 10:11
Bu mesajı bildir   Ukab üyenin diğer mesajları Ukab`in Profili Ukab Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
Berraksu1 su an offline Berraksu1  
KURAN VE YALAN HADİSLER.

226 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 04.02.2008
En Son On: 14.06.2008 - 21:44
Cinsiyeti: Erkek 
İslamın başına en büyük bela olan etkenlerden biride YALAN HADİSLER mevzusudur.

Aşağıda hadis diye verilen bir uydurma hadisle bu konudaki vehameti anlatmaya çalışayım,

"Hz. Aişe"den şöyle dediği rivayet edilmiştir:Resûlüllah bileklerinin dört parmak yukarısını işaret ederek:Allah"a ve ahiret gününe inanan bir kadına ergenlik çağına varınca yüzü ve şuraya kadar elleri dışında herhangi bir yerini açması helal değildir. (6) buyurdu."

Bu yalan hadise göre uygulamada olan diğer örtünme şekilleri içinde birer yalan hadis bulunması şart oluyor.
Nasılmı ?
Yukardaki uydurma hadiste ergenlik çağına gelen kızın yalnızca yüzü görünebiliyor.
Bu ifadeye göre yüzün yarısının kapalı olduğu yani ağız kısmının örtüldüğü ve ayrıca yüzün tamamen peçeyle örtüldüğü hali dine uyduran uydurma hadisleride bulup buraya eklememiz gerekiyor.
Hatta Endülüste uygulanan TEK GÖZ uygulamasınında uydurma hadisini bulursak yazabiliriz.

Casiye suresi, 6 : İşte bunlar, Allah'ın ayetleridir ki, onları sana hak olarak okuyoruz. Hal böyle iken Allah'tan ve onun ayetlerinden sonra hangi hadise/söze inanıyorlar?!

Bugün görüntü ve ses kayıtlarının muazzam bir şekilde yapıldığı bir ortamda bile gerçeklerin ortaya çıkarılmasında bir sürü ihtilaf çıkarken, o zaman sanki Efendimizin veya diğer sahabenin yanında hazır bulunmuşta modern teknolojiyle kayda almış gibi bugüne aktarılanlara körü körüne inanmak bu facianın en ağır parçalarından biridir.

Allah yolunda erkanı bilen, Allah kelamına hiçbirşekilde katılamayacağını ancak izah ve açıklık getirilebileceğinide bilir. Efendimiz dahi Kuran'a bir tek kelime ilave edemez.

Bu nedenledir ki Efendimiz sağlığında yazılan bütün hadisleri toplatıp imha ettirmiştir.Dört halife zamanında dahi bu böyle devam etmiştir.

Böylece insanlar içine yalan katılmış olsun olmasın, Allah kelamının karşısına Peygamberin sözleri adı altında alternatif bir kitapla küfre girilmesin düşüncesi hakim kılınmaya çalışılmıştır.
Yoksa Efendimiz Sahihi buhari, Tırmizi, Ebu davud, Ebu Hüreyre misallerine kendisi kapıyı açardı. Şüphesiz Allah'ın Resul'ü en doğrusunu yapmıştır.

Peki hadislerin hepsinimi reddedelim ? Hayır ama binlerce yalan hadis tuzağına düşmemek için mutlaka Kuran'ın onaylamadığı hadisleri kesinlikle kabul etmemek gerekiyor.

Kuran'ın onaylamadığı, Kuran'ın hükmüyle örtüşmeyen bütün sözler ancak paygambere atfedilen yalanlardır.

Allah'ın Resulü bu konuda o kadar sert bir ifadeye sahiptir ki, uydurulan sözler Allah kelamına ters düşmese bile sahipleri lanetlenmiştir.

Hadis;Kim benim söylemediğim sözleri, bana atfederek, bunları Allah'ın Resulü söyledi deyip yayarsa, Allah'ın laneti onun üzerine olsun.

Oysa İslamın gerçeklerini inceleyen ve araştıran müslüman kardeşlerimizin apaçık bildiği ve Kuran'la da örtüşen Efendimizin kendiliğinden görünen yerler için söylediği sözlerde, başörtüsü olayındaki saptırma ve anlam tahrifi için uydurulan yalan hadislerin foyasını apaçık ortaya çıkarmaktadır.
Efendimize kendiliğinden görünen yerler nelerdir diye sorulduğunda aynen şu cevabıverir."Abdeste muhatap bütün uzuvlar kendiliğinden görünen yerlerdir"
Zaten Kuran, akıl ve mantıkta bunu doğrulamaktadır. Abdeste alınırken suyun temas ettiği yerler açıkta kalması kesin yada kuvvetli ihtimal olan bütün uzuvlar devreye girer. Misal bu anlamda abdest alırken omuzlar, diz, göbek, baldırlar abdestin işlevlerine muhatap olmazlar.Fakat başın tüm bölümleri boyun dahil, eller dirseklere kadar ve ayaklar bilekler dahil olmak üzere abdeste muhatap olurlar. Bu bir anlamda dış etkiye yani kirlenmeye birebir açık olduğu kabul edilen uzuvların temizliğini sağlamak düşüncesini içinde taşır.

Nur suresi 31. ayette kadınlardan istenen açık saçık göğüs görünümünü ortadan kaldırmalarıdır "Örtülerini göğüslerinin üzerlerine örtsünler" Yani bu anlamda ayetin tümünde erkeklerde şehevi duyguları körükleyecek her türlü giyim ve davranıştan uzak dursunlar denmektedir.Bu bağlamda kadının en güzel yeri yüzü ve ondaki her ayrıntı iken, ancak ek bir aksesuar ve doğal örtücü olan saçların örtülmesinde anlam nedir mantık nedir,ayetin neresinde saçlarınızı örtün deniyor.Hal böyleyken yani hiç bir şehevi fonksiyonu olmayan saçlar örtülürken, kadının en nefs uyandıracak yeri yani yüzünün açık kalmasının anlamı nedir. Kadının yüzü dururken saçlarına nefsi uyanan erkekleri ya ruh hastası yada sapık olarak kabul etmek gerekmezmi ? Kuran böyle böyle çağrışımlar yapan çarpık akıl dışı bir emir verirmi ?


Bugün sayısız yalan hadislerin İslama verdiği zararlardan en büyük örneklerden biride işte bu sözünü ettiğimiz kadınların başlarını örtmesi emri yalanını Kuranın emri olarak kabul etmek ve insanlara dayatmaktır.

Bu yalan uğruna insanlar din adına kamplara ayrştırılmaktadır. Birilerini siyasi rant ve mevkileri uğruna.Karşınızda size kıyafet açısından benzemeyen bir insanın din anlayışına, namus anlayışına kimlik yapısına hakaret etmek istiyorsanız bunu apaçık bir çatışmaya meydan vermemek ve örtülü bir şekilde ortaya koymak için bugün yapılan şu yolu takip edebilirsiniz. "Başörtüsü müslüman kadının kimliğidir, duruşudur, namusudur"
Şimdi soruyorum. Bu örtüleri takmayan mümin kadınlara sizin namus anlayışınızda, duruşunuzda kimliğinizde şaibelidir diye direk hakarete ve aşağılamaya,iftiraya artık gerek varmıdır?

Peki bu hem Kurana hem başörtüsü takmayan mümin kadınlara iftiranın hesabını hangi Allah'ın kulu verebilir ?


Mehmet Akif Ersoy'un bir şiirinden bir bölüm (alıntı) bundan hoşlanan vatandaşlarımız tarafından bol bol yazılara ilave edilir. Ersoy çok iyi bir vatansever ve şairimizdir. Ama ne peygamberdir ne veli. O da zaman zaman ifadelerinde hatalar yapabilir. Kaldı ki o sözleri hangi ortamda yazmış, kadınların açılıp saçılmasına karşımı yazmış belli değil.

İslam Ülkelerini KURAN'I bırakmak yaktı..

Ne diyor Akif ?..
Yıktın da din-i Mübin i yerine baska din kurdun
Nebiye atfen binlerce herze uydurdun..

İşte İslam ülkelerini yıkan budur !..

Çıkış yolunu da söylüyor Akif:


Direkt olarak Kuran dan alarak ilhamı
Asrın idrakine söyletmeliyiz İSLAMI !..

Buyrun Akif'in bu şiirde ne demek istediğini sizlerde kendinizce yorumlayın.


Yunus Suresi, 100 : Allah aklını kullanmayanların üzerlerine pislik yağdırır.

Ekleme Tarihi: 12.03.2008 - 10:31
Bu mesajı bildir   Berraksu1 üyenin diğer mesajları Berraksu1`in Profili zum Anfang der Seite
Pozisyon düzeni - imzaları göster
Sayfa (1): (1)
önceki konu   sonraki konu

Kategori Seç:  
Sitemizde şu an Yok üye ve 1615 Misafir mevcut. En son üyemiz: Didem_


Admin   Moderator   Vip   Üye ]

Hayırlı ömürler dileriz.    Bu üyelerimizin doğum günlerini tebrik eder, sıhhat ve afiyet dolu bir ömür dileriz:
Takoral (54), zemve (61), acercis (55), iboþ-medin.. (61), adalat (45), kenandekan (42), murat_88 (36), aysebusra (39), yitik sevda (35), ozenoglu (45), semerkand1 (46), Zuhur (51), RaSuLuMe_hAsReT.. (39), Þükrü Ö&e.. (60), yarin_81 (41), fatihomer68 (44), hatice.y (30), Cici Kiz Tuba (36), kuala (53), cafeerciyes (39), Mehmetcebe (43), JonTÜRK (43)
24 Saatin Aktif Konuları
0

Copyright © ((( RAVDA.net )))  *  İrtibat   *   RAVDA Reklam Servisi   *   Tüm hakları saklıdır, izinsiz alıntı yapılamaz.
Sitemizde yayınlanan imzalı yazıların içeriğinden yazarları, forum ve yorumlardan ekleyen şahıslar sorumlu olup, kesinlikle sitemiz sorumlu değildir.
© by ((( RAVDA.net )))

Sayfa 0.75253 saniyede açıldı