0
Start Giriş Üye Ol üyeler ((( RAVDATe@m))) Arama
Toplam Kategori: 69 *** Toplam Konu: 30100 *** Toplam Mesaj: 148193
Forum Anasayfa » TARİH / SİYASET / EKONOMİ » TÜRKİYE VE DÜNYADA SİYASET » “Kamplaşmaları şer güçler körüklüyor”

önceki konu   sonraki konu
Bu konuda 1 mesaj mevcut
Sayfa (1): (1)
Ekleyen
Mesaj
KaLBeNuR su an offline KaLBeNuR  
“Kamplaşmaları şer güçler körüklüyor”

1686 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 20.07.2007
En Son On: 17.08.2009 - 12:01
Cinsiyeti: Bayan 
Toplumumuz son günlerde ciddi anlamda gergin ve ‘sanki sihirli bir el bir şeylere dokundu’ ve ortamı germeye çalışıyor. İnançları nedeniyle 14 asırdır başını örten insanlara karşı, zorbaca bir bakış açısı hâkim bazı insanlarda. Toplumumuzun yıllardır kanayan yarası olan başörtüsüne özgürlük verilmesi konusu gündeme gelir gelmez, tahammülsüzlükte sınır tanımayan, ‘ötekini’ düşman olarak gören ve yok etmeye çalışan anlayış hemen hortladı. Sanki, bu vatan topraklarında sadece onların inandıkları gibi yaşama hakkı var. İşte bu konunun nasıl yorumlanması gerektiği konusunda düşünürken, yolum Psikiyatr Doç. Dr. Kemal Sayar ile kesişti. ‘Yavaşla’ adlı son kitabı ile modernizmi eleştiren ve modern kültürün insan hayatına kattığı arızaları sorgulayan Sayar’a toplumumuzda yaşanan bu gettolaşmanın nedenlerini sordum. Sayar ile ötekine saygı kültürünü nasıl kaybettiğimizi, modernizmin gençlerimizi nasıl esir aldığını, anne baba figürünün aile hayatında nasıl güçsüzleştiğini konuştuk.

Doç. Dr. Kemal Sayar: Öteki’nin hikâyesine saygı duymalıyız


Röportaj: Mustafa Canbey

Modern hayatın insanı yorduğunun altını çizerek insanlara yavaşlamaları gerektiğini öğütlüyorsunuz. İnsanlar neden yavaşlamalı?

Modernlik adeta bir hız sarhoşluğu içinde insana ölümü ve var oluşun asıl gayesini unutturacak bir proje. Kadim geleneklerde, hız yaparak ruhu unutmak diye bir şey yoktu. Ruhu unutan insan başka illetlerin pençesine düşüyor. Mesela bolluk çağında, büyük bir yoksulluk yaşanıyor. Her türlü maddi tatmin varken, depresyon oranlarının ve intihar oranlarının yükseldiğini görüyoruz. Modern insanın genel manada bir mutsuzluk durumundan muzdarip olduğunu görüyoruz.

Refah artıyor ama bu beraberinde mutluluğu getirmiyor…

Ben bir süredir bunun üzerine düşünüyorum. “Yavaşla” da buradan yola çıkarak yazıldı. İkinci kitabımızda da “Merhamet” diyeceğiz. İnsanları merhamete çağıracağız. Bizler modernleşme ile birlikte, insanı insan yapan merhamet, diğergâmlık, dostluk ve muhabbet gibi çok temel değerleri kaybediyoruz. Bunları kaybettiğimiz zaman sosyal dokuyu ve sosyal ağı da kaybediyoruz. Sosyal ağ çözüldüğü zaman beraberinde insanın mutsuzluğu geliyor. İnsanın mutluluğu bir başka insanın yüzünde, kalbinde kendisini seyredebilmesidir.

Peki nasıl davranılması lazım. Bu noktada çözüm öneriniz nedir?

Kadim kültürde yani yavaşla kültüründe, ‘senin var olma hakkın, senin ruhunun bu dünyada olabilme hakkını korumak benim en temel vazifemdir. Senin düşüncelerine dost olmasam bile, senin düşüncelerinden dolayı hiçbir şekilde istiskale uğramamanı ve yeryüzündeki varlığını eksiltmemeni benim garanti altına almam gerekir’ anlayışı hâkimdi.

Yok etmek değil, sahip çıkmak

Latinler ‘İnsan insanın kurdudur’ diyorlar. Bu aynı zamanda aydınlanma felsefesinin temelini oluşturuyor. Yani ‘ötekine katlanamamak ya da güçlünün zayıfı ezmesi’ Batı’dan bize gelen bir anlayış. Bu anlayış bizim toplum yapımıza uyuyor mu?

Bu Batı’nın en temel önermelerinden biridir. Batı ‘insan insanın kurdudur’ diye düşünürken biz, ‘insan insanın aynasıdır’ diyoruz. İki ayna birbirine baktığı zaman görüntü çoğalır. İki insan birbirine baktığı zaman çoğalır. Ayna metaforu bu anlamda çok mühimdir. İşte biz insanın insana, insanın tabiata, dost olduğu bir medeniyetin mirasçısıyız. Kâinata baktığı zaman çatışma yerine, bir ahenk ve bütünlük gören bir medeniyetin devamcısı olmayı ben çok ama çok önemsiyorum. Batı’da Darwin ve Lamark ile birlikte ‘güçlü olan ayakta kalır’ felsefesi üzerine kurulmuş bir çatışma kültürü ortaya çıktı. Bugün ise Zooloji bilimi tabiatın çatışma içinde değil, tam tersine ahenk içinde ve birçok canlının birbiriyle uyum ve yardımlaşma içinde olduğunu gösteriyor. Batı’nın çatışmacı anlayışı bugün tabiata da büyük zararlar vermiş durumda. İşte bu anlayış savaşların çıkmasına, insanın insanı yok etmesine neden oluyor.

Kadim gelenekten kopuş özellikle gençlerin Batı kültürünün etkisi altına girmesini mi sağladı?

Şifahi kültür çok önemli. Bizim topraklarımızda geleneksel kültür hep şifahi yollarla aktarıldı. Yazı, şifahi kültürü, görsel kültür yazıyı geri plana itti ve imgeler öne çıktı. Bizim gibi toplumlarda, sözlü kültür çok önemli. Bizler, hikâyelerimizi, söylencelerimizi, kıssalarımızı hep bir nesilden ötekine sözlü gelenek ile aktardık. Buradaki kesinti çok önemli, artık babaannelerimizden hikâye dinleyemiyor oluşumuz, kültürel aktarımı çok zorlaştırıyor. Sonuçta bizler, o hikâyeleri dinlemediğimiz zaman doğan boşluğu televizyon ve internet doldurarak, bu topraklara ait olmayan hikâyeleri ve efsaneleri bize anlatıyor. Bu da çocukların süreksizlik duygusuna uğramalarına neden oluyor. Kendi atalarından geçmişlerinden gençlerimizi koparıyor. Adeta onlar bu çağa ışınlanmış gibi oluyorlar.

Tespitiniz çok doğru. Ama televizyonun ve internetin hayatımıza bu kadar girdiği bir noktada, bu durumun önüne nasıl geçilecek?

Eğer bu durumu değiştirmek istiyorsak, evde zaman zaman televizyonun ve internetin kapanması gerekir. “Yavaşlamak” işte bu demek. Sözün eski kudretinin geri verilmesi, anne babaların çocukların gözlerinin içine bakarak hikâye anlatması ve onlarla daha çok zaman geçirmesi lazım. Bize modern felsefe, ‘Hayatta çocuklar önemli değildir. Çocuklar nasıl olsa, kreşlerde, dadılarla büyür. Önemli olan kariyer yapmak, bol para kazanmak ve çok tüketmektir’ diyor. Bizim felsefemiz ise, ‘çocuklarımızı kendi elimizle yetiştirmeyi’ öğütlüyor. Bu da çocuklarımıza zaman ayırmakla, onlarla konuşmakla mümkün. Modern zihniyette, çok büyük yanılsamalar, hokus pokuslar var. ‘Bize çocuğunuzla zaman geçirmeyin ve zengin olun ve harcamaya kudretiniz olsun ki, çocuklarınıza oyuncaklar alabilesiniz’ gibi tuzaklar var.

‘Ötekine saygı duymuyoruz’

Başörtüsü tartışmalarını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Toplumumuzda bugün şer güçler tarafından desteklenen bir kutuplaşma ve gettolaşma var. Bundan kurtulmamız lazım. Böyle olunca birbirimizle bir şey paylaşamıyoruz. Birbirimizin hikâyesini dinlemeliyiz ve birbirimizin yüzüne bakarak diyalog kurmalıyız. İki sesin buluşması çok önemlidir.

Başörtüsü takarak eğitim hakkını kullanmak isteyen insanların diğer insanlara ne gibi bir zararı olabilir?

Ben kamplaşma psikolojisini anlamaya çalışıyorum ama kesin bir sonuca vardığımı söyleyemem. Şuna kesin olarak inanıyorum. Korku siyaseti ile insanlarımız manipüle ediliyor ve korku ile insanlar sürüleştiriliyor. Bu maalesef berbat bir şey. İnsanın en temel dürtülerinden biri olan, ‘öteki bana zarar verecek’ hissiyatı korku siyasetleri ile tırmandırılıyor. İnsanlar, bir anda ötekini kendine düşman olarak algılamaya başlıyor. Belki hayatında bir kez bile karşılaşma ihtimali olmayan bir insanı kendisi için tehdit olarak görmeye başlatan psikolojiyi iyi sorgulamak lazım. Sadece okulunu okumak isteyen bir genç kız, bir takım mihrakların marifetiyle birden bire diğerinin yaşam biçimini tehdit eden bir zorba figüre dönüştürülüyor. Burada çok büyük bir aldatmaca ve psikolojik kandırmaca var. Benim aklım almıyor. Nasıl olur da, bir üniversite öğretim üyesi, ‘o çocuklar okula gelirlerse, biz de kötü not veririz’ diyebilir. Adalet anlayışımız bu kadar mı incinmiş. Bütün bunlar talihsiz şeyler. Bizim toplumumuzun en temel açmazlarından biri saygı eksikliği. Ötekinin hikâyesinin değerli olabileceğine inanmıyoruz. Böyle bir şey olabilir mi? Belki onun hikâyesi çok kıymetli ve belki ben ondan çok şey öğreneceğim. Belki o benden daha güzel şeyler yapıyor. Ben bir başkasını dinlemeden onu başörtüsüne bakarak, nasıl yok sayarım? Bu diğer taraf için de geçerli. İnsan azizdir ve insana saygı duymayı anlamalıyız.

Anne baba figürü güçlenmeli

Kişilik bozukluklarının, depresyonun sürekli arttığını anlatan istatistikler yayınlanıyor. Bunun nedeni nedir?

Bunun nedeni, anne babanın artık iyice güçsüzleşmiş olmasıdır. Çocuklar artık rol modellerini ailesinden ve yakın çevresinden değil, televizyondan devşiriyorlar. Yani ailenin ve sohbetin diri tutulması vazgeçilmez önemdedir. Bunlar zaten bizim geleneksel kodlarımızın içinde olan şeylerdir. İnterneti tamamen kapatmayalım ama, denetleyelim. Çocuklarımızın teknoloji ile olan ilişkisine müdahale edelim. Modern zamanlardaki en büyük sıkıntılardan biri anne babaların artık iyice güçsüzleşmeleri ve çocuklarına sınır koymakta büyük zorluklar yaşamalarıdır. Anne baba çocuğuna arkadaş olmak zorunda değil, anne babanın görevi, çocuğuna ahlaki standartları sağlayacak iyi bir rehber olmaktır. Ne doğru ne yanlış, ne konuda çocuğa yol göstermeli bunların yöntemlerini çok iyi belirlemek zorundadır anne baba.

Batı’nın bugün en büyük açmazlarından biri, sanırım mutlu bir gençlik yetiştirememesi… İşte bu noktada modernizmin bize vaaz ettiklerini sorgulamamız gerekmiyor mu?

Modernizm projesi, insanı ruhundan ve Tanrıdan koparma projesidir. İnsan, tek başına aciz bir varlık. İnsana rehberlik edecek bir değerler sistemi olmadığı zaman insan çok vahşileşebilir. Afrika’da, hatta Avrupa’nın kalbinde Bosna’da cereyan eden savaşlar, bunun örnekleridir. Metafizik ilkeler size rehberlik ediyorsa eğer, öte dünya diye bir meseleniz varsa ve insan davranışının insan ahlakının düşüncelerinin sadece bu dünyada değil ötelerde de, bir yankısı olduğuna inanıyorsanız, davranışınıza metafizik ilkeler rehberlik eder. Bu metafizik ilkeler, çoğu dinde size hayrı ve güzelliği telkin eder. Modern dünyada güzelliği görme konusunda zayıflığımız var. Dini felsefeler insanın güzelliği görmesine imkân sağladığı için anlamlıdır. Sadece akla dayanarak, hareket edemezsiniz. İnsan kâinata kalp genişliği ile bakabilmeli. Biz diyoruz ki, akla rehberlik edecek sistem ancak aşkınlıkta, müteal olanda ve bildirilende vardır. Fakat Batı düşüncesi içindeki modernist ekol, ‘insan tanrıdır. Dünya insanla başlar insanla biter’ anlayışını benimsiyor ki, bu anlayış aynı zamanda diğergâmlığı yok ediyor ve bencilliği beraberinde getiriyor.

Batı toplumu bugün refaha rağmen daha mutsuz, Doğu toplumları fakirliğe rağmen daha mutlu diyebilir miyiz?

Bence bu şekilde kesin ve sert çizgilerden kaçınmamız lazım. Böyle genelleme yaparak batı mutsuz, doğu mutlu diyemeyiz. Batı’da da çok sayıda gönül adamı var. Doğu’da baktığınız zaman birçok despotik rejimler görüyoruz. Bizler insan hak ve özgürlüklerinin güvence altına alınması çalışmak zorundayız. Batı’nın bazı yöntemleri yanlış değil. Sadece modern Batı medeniyetinde çok arızalı noktalara var. Biz buna değiniyoruz. Bu arıza noktalarının insanların mutsuzluğunu artırdığını düşünüyoruz. Özellikle 20. yüzyılda materyalin en önemli değer olmasıyla birlikte bir mutsuzluk olgusu ile karşı karşıya olduğumuz bir gerçek. Bunda insan ruhunun çoraklaşmasının, insan ruhunun aşkınlıkla ve müteal olanla irtibatını kaybetmiş olmasının çok büyük rolü var. Çünkü ötelerin sesini duymaz olduğunuzda içiniz yavaş yavaş sönmeye başlıyor. Bizler bu nedenle bin yılların birikimi ile oluşmuş kadim medeniyetlerin irfanını ve ilmini göz ardı etmemeliyiz. Bugün Ilya Progogine ve David Bohm gibi insanlar, doğu felsefeleri ile Batı bilimi arasında geçişler kurmaya çalışıyorlar. Çünkü Batı biliminin sadece aklı rehber olarak gittiği güzergâh hayırhah bir güzergâh değil. Çünkü oradan atom bombaları türüyor. Aklın, kalbin rehberliğine ihtiyacı var. Ve bu kalp sadece bizde var. Batı’nın bizden öğreneceği çok şey var. Bizim dünyaya söyleyecek sözlerimiz var. Bu toprakların, üzerinde yaşayan her ferdin dünyaya söyleyecek sözleri var. Bugün dünyanın en temel problemlerinden biri insanın insandan, insanın Allah’tan uzaklaşmasıdır. Yaratıcısından uzaklaşan bir varlık, diğer yaratılandan da, uzaklaşıyor. Yunus’un o çok bilinen ‘yaratılanı severiz yaratandan ötürü’ sözü çok anlamlıdır.

İnançlı insanlarda çok ciddi dünyevileşme sorunu var

Bu anlamda ahlak anlayışımızı biraz daha sorgulamamız mı gerekiyor?

Ben bizim toplumumuzda sapla samanın birbirine karıştığını ve dindarlığın ölçüsünün şaştığını görüyorum. Bugün çok sayıda materyalist Müslümanlar görüyoruz aramızda. Tüketim biçimleri ve hayata bakış açılarına baktığımızda dibine kadar materyalist olan ama bir yandan da inandığını söyleyen insanlarla karşı karşıyayız. Bu çok büyük bir yozlaşma, paraya ve maddi güce adeta tapınan insanların vicdanlarını muhasebe etmesi lazım. Ne kadar gerçekten inanıyoruz ve materyalizmin putlarına ram oluyoruz? Sorusunu kendimize sormalı ve ona göre pozisyonumuzu belirlemeliyiz. Muhyiddin-i Arabi Hazretleri, ‘sizin taptığınız benim ayaklarımın altındadır’ der(altın külçesinin üzerine çıkarak). İnançlı insanlar, Batılı kültür kalıplarıyla mutlu olacaklarını sanıyorlar. Bugün çok ciddi bir dünyevileşme sorunu var. Bu da beraberinde mutsuzluğu getiriyor. Arzular, bir an önce doyurulmaya çalışılıyor ki, bu bizim medeniyet felsefemize aykırıdır. İnsan arzularına ket vurabilen bir varlıktır.

Milli Gazete
Ekleme Tarihi: 16.02.2008 - 17:33
Bu mesajı bildir   KaLBeNuR üyenin diğer mesajları KaLBeNuR`in Profili KaLBeNuR Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
Pozisyon düzeni - imzaları göster
Sayfa (1): (1)
önceki konu   sonraki konu

Kategori Seç:  
Sitemizde şu an Yok üye ve 1967 Misafir mevcut. En son üyemiz: Didem_


Admin   Moderator   Vip   Üye ]

Hayırlı ömürler dileriz.    Bu üyelerimizin doğum günlerini tebrik eder, sıhhat ve afiyet dolu bir ömür dileriz:
burcunur (42), jihad soldat (43), alpakman (34), kerbela_34 (41), SpedeR (47), eminilhan (47), Glkc (36), mujdatciftci (35), aklima gelmedi (34), meraladem (39), heval yunus (34), muhammet ali (38), sosyolog983 (41), agus (44), müslüman cocuk (37), nakirev (42), enime (42), furkan_^^ (49), guller (44), sahdamar (41), metin uzun (42), abdulsamet (55), negative (39), homurhomur (51), snibsirm (44), husamaygor (37), estor (63), caykarali61 (43), aLi_osman (36), Avci_55 (37)
24 Saatin Aktif Konuları
0

Copyright © ((( RAVDA.net )))  *  İrtibat   *   RAVDA Reklam Servisi   *   Tüm hakları saklıdır, izinsiz alıntı yapılamaz.
Sitemizde yayınlanan imzalı yazıların içeriğinden yazarları, forum ve yorumlardan ekleyen şahıslar sorumlu olup, kesinlikle sitemiz sorumlu değildir.
© by ((( RAVDA.net )))

Sayfa 1.95808 saniyede açıldı