0
Start Giriş Üye Ol üyeler ((( RAVDATe@m))) Arama
Toplam Kategori: 69 *** Toplam Konu: 30100 *** Toplam Mesaj: 148193
Forum Anasayfa » D İ N / İ S L A M » İBRET TABLOLARI » Bir Ölünün Not Defteri’nden

önceki konu   sonraki konu
Bu konuda 3 mesaj mevcut
Sayfa (1): (1)
Ekleyen
Mesaj
ebu_hanzala su an offline ebu_hanzala  
Bir Ölünün Not Defteri’nden

395 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 26.12.2007
En Son On: 14.06.2008 - 17:49
Cinsiyeti: Erkek 
ŞİMDİ ÖLDÜM. Az önce. Bedenimi ameliyat masasının üzerinde görebiliyorum. Doktorlar ölmemem için çok uğraştılar, ama ecelimi bir dakika olsun uzatamadılar. Bu saatten sonra onlara sitem etmemin bir faydası yok. Ellerinden geleni yaptılar çünkü. Şimdi yavaş yavaş toparlanıyorlar. Kan bulaşığı eldivenlerini çıkarıp ellerini yıkıyorlar. Üzerlerinde bir yorgunluk ve yılgınlık hali okunuyor. Ölümle son bulan her ameliyattan sonra onlar için normal hayata dönmenin hiç de kolay olmadığı belli. Ölüm karşısında yaşadıkları acizlik öyle hemen unutulacağa benzemiyor. Belki onların kazancı da, sağlık bahşedenin kendileri olmadığını bir kez de benim üzerimde tecrübe etmiş olmaları.

Her neyse, şu anda kendimi o kadar hafif hissediyorum ki, sanki üzerimden tonlarca yük kalkmış gibi. Size ilk söylemek istediğim şey bu. Fakat yine de bedenimin etkisini bir şekilde üzerimde hissediyorum. Hani parmağınızdan yüzüğünüzü çıkarırsınız ama çıkarmamışsınız gibi hissedersiniz ya, aynen öyle. Cansız cesedimi önümde görmesem, hâlâ bedenimleyim sanacağım.

Ne var ki gerçeği kabullenmek durumundayım, ruhum Azrail’in ellerinde zapt u rapt altında. Allah’ın izniyle beni öldüren o. Ruhumu bedenimden ayırdı ve korumaya aldı. Bu neye benziyor, biliyor musunuz? Hani, düşmek üzere olan uçaktan pilot paraşütle atlar kurtulur, ama uçak yere çakılır ya; işte ona. Yaşayanlar ise hikayenin geri kalanını cesedim üzerinden takip edecekler büyük bir ihtimalle. Önce cenaze namazımda, sonra mezarımda hayat hikayemin sonuna dair ipuçları arayacak gözleri. Ve “İşte faninin son durağı!” diyecekler mezarıma işaret ederek. Oysa o ceset, yere çakılmış uçağın enkazı sadece.

Şimdi siz “Bırak lafı dolandırmayı da, daha sonra başına neler geldiğini anlat!” diyeceksiniz. Sizi çok iyi anlıyorum. Buraların ne kadar emniyetli bir yer olduğunu merak ediyorsunuz. Sizi temin ederim, burada her şey kontrol altında. İlk şok halini atlattıktan sonra bunu çok daha iyi görebiliyorum. Şimdiye kadar yaşadıklarımdan çıkaracağım bir sonuç varsa, o da burasının dünyadan çok daha emniyetli bir yer olduğu. Tüm aşamalar, en ince noktasına kadar belirli burada. Yani, hiç merak etmeyin, organizasyonda kusur yok. Ölmüş ve az da olsa ölüm sonrasını tecrübe etmiş bir kardeşiniz olarak, esas merak etmeniz gerekenin, şu anda yaşamakta olduğunuz dünya hayatı olduğunu söylemek zorundayım.

ÖLÜM, her şeyden önce dünya hakkında gözlerimi açtı. Uykudan uyanmış gibi oldum. Meğer dünyada iken dünya hayatının asıl, ölüm ve ahiret yurdunun ise metafizik inanç konuları olduğunu zannetmek ne kadar büyük bir yanılgıymış. Buradan böyle safsataları insanların kafasına sokan felsefecileri uyarmayı bir borç biliyorum. Dünya hayatı dediğin, meğer sadece şu an bulunduğum ve varoluşun esas yurdu olan âlemin arasına açılmış küçük bir parantezmiş sadece. Tıpkı Allah Resulü’nün (a.s.m.) haber verdiği gibi, dünyada yaşadığımız ömür, bir ağacın altında gölgelenip sonra terkedip giden yolcunun misali gibiymiş.

BULUNDUĞUM yerden dünya hayatına bakıyorum da, Rabbimiz dünyanın bu geçiciliğini vurgulamak, ölümün hepimiz üzerine gelecek bir olay olduğunu bize duyurmak için ne de çok âyet göndermiş. En başta, gördüğümüz rüyalar. Rüyalar, meğer bize yaşadığımız hayatın tek varoluş biçimi olmadığını, varoluşun farklı boyutları olabileceğini fısıldıyormuş. Bu yönüyle bize ölüm sonrası hayattan haber veriyormuş. Meğer kış ve bahar mevsimleri birer provaymış. Kış mevsimi her canlının ölümü tadacağının, bahar mevsimi ise haşir gibi her canlının yeniden diriltileceğinin provasıymış. Her yıl düzenlenen bu provanın biz unutkan insanlara yetmeyeceğini bildiği için Rabbimiz bir de günlük nişanelere yer vermiş. Gündüz ve gece, siyah ve beyaz ipten dokunmuş halı gibi hem varlığı hem yokluğu, hem hayatı hem ölümü bize hatırlatan güçlü birer ayetmiş.

Bunlar Rabbimizin gözümüz önüne serdiği ayetler… Bir de kendi bedenimiz üzerinde görünen ayetler, daha doğrusu ölümü hatırlatan elçiler gönderilmiş bize. Kırk yaşına doğru saça düşen o ilk ak, ölümün öncü elçilerindenmiş meğer. Gözlerin bozulması, hastalıkların artması, güç ve takatten düşülmesi… hep ölümü hatırlatan elçilermiş, son elçi Azrail’den önce gelen. Ama insan yaşarken bu elçilerden alması gerektiği gibi ders almıyor; bunu şimdi anlayabiliyorum. Ne acı ki gaflet denen o kalın perde, ölmeden tam olarak kalkmıyor.

İtiraf etmek gerekirse, öldükten sonra farkına varabildiğim ve çok şaşırdığım başka bir şey de, “benim” diye sahiplendiğim bedenimin sadece bir kabuktan ibaret olduğunu anlamış olmam. Oysa dünyada iken, “ben” deyince ruhumdan önce bedenim aklıma geliyordu. Kendimi ellerim ayaklarımla, gözlerim ve saçlarımla bir ve aynı addediyordum. En azından, bedenim ile ruhum arasında kopmaz bir birlik ve bütünlük var sanıyordum. Hatta çevremde öyleleri vardı ki, kendisini toplumun gözündeki hali sanıyordu; imajı onun her şeyiydi. Şimdi anlıyorum ki, hepsi de nefsin icat ettiği farazi (mevhum) hat ve bağlantılardan ibaretmiş. Nefis, dünyada iken önce ruha bedeni perçinliyor, sonra dünya üzerinde nefse mal edebileceği ne varsa onları perçinliyormuş. Oysa öldüğünüz vakit, ben(im) sandığınız her şey buhar olup uçuyor. Gövdenize demir halatlarla bağlı olduğunu düşündüğünüz malınız, mülkünüz, çocuklarınız, şöhretiniz, imajınız… hepsi birer birer ben’inizden kopuyor; hatta bedeniniz bile! Kala kala geriye bir tek ruhunuz kalıyor; yani asıl özünüz, sizi siz yapan şey. O yüzden ben de şimdi Necip Fazıl gibi diyorum: “[Ölünce] bu dönen şeyler eski yerine, benim diye baktığım şeyler miydi bir zaman?”

ASLINDA bu gerçeğe ilişkin çok şey yaşıyor insan dünyada iken. Mesela ben ölmeden önce yaşanılan son büyük Gölcük depremi böyle değil miydi? Nasıl da uzun emelleri olan insanlar, birden ayılmıştı. Dünyada kalıcı ve güvenli bir hayatı sembolize eden betonarme evler, üç dakika içinde üst üste yığılı tabutlara dönüşmüştü. Dünyanın geçici bir yurt olduğunu bundan daha net hangi olay anlatabilir ki? Hangi olay, bundan daha ibret verici acı bir ders olabilirdi? Ama o gaflet perdesi yok mu, bırakmıyor insanı ayıldığı haliyle. Kısa bir zaman sonra, yine eski tas eski hamam oluveriyor her şey.

Şu an ameliyat masasında kalan cesedime bakıyorum da, kendim de dahil olmak üzere, insanların çoğunun dünya hakkında ne kadar yanıldıklarını düşünüp derin acılara boğuluyorum. Meğer güneş ışıklarının altında çoğumuz, çok zaman, varımız yoğumuzla dünya için çalışmışız. O ihtiyar ama makyajla güzel görünen aşufteye gönlümüzde asude köşeler ayırmışız. Oysa şimdi derin bir acıyla anlıyorum ki, dünya denen o aşufte, arkasını dönüp gidecek bir aldanma metaından başka bir şey değilmiş. Biz onu ne kadar kendimize yar etmek istesek, o bizden o kadar kaçacakmış, elde kalmayacakmış. Asıl acı olan ne biliyor musunuz; bu arada tüm hızıyla üzerimize doğru gelen ahirete (ölüme) doğru dürüst hazırlık yapmamış oluşumuz. Hazreti Ali’nin dediği gibi, “Dünya arkasını dönmüş gidiyor, ahiret yönelmiş geliyor iken, arkasını dönene yönelip, yönelene sırt çeviren insandan daha şaşkın kim olabilir?”

BELKİ duymuşsunuzdur, bir de “ölüm acısı” denen bir kavram var. Bu ölüm acısını, şehitler dışında insanların tümü yaşıyor, kaçış yok yani. İşte bu ölüm acısının esasını ne oluşturuyor, biliyor musunuz? Pişmanlık! Hem de derin bir pişmanlık! İnsan ölüm anında ve hemen ertesinde en çok pişmanlık duygusu yaşıyor. Çünkü kendisine verilen güzel ameller, güzel işler yapma imkanı, ölümle birlikte son bulmakta. Kul, ne kadar istese de bir daha asla kavuşamayacağı dünyaya elveda etmiş oluyor. Bunun ölen insanın ruhunda ne kadar ağır bir yük oluşturduğunu tahmin edemezsiniz. İnsan ancak ölünce, gaflet perdesi yırtılınca, kendisine verilen ömür sermayesinin, güzel işler yapma fırsatının değerini anlıyor. Ve az ya da çok, her ölen insan derin keşke’ler içinde tarifsiz pişmanlıklar yaşıyor: “Keşke şunu şöyle yapsaydım, keşke bunu böyle yapsaydım, keşke şunu hiç yapmasaydım, keşke ona hiç uymasaydım…”

Hangi kul, daha iyi bir ubudiyet yapabileceği halde, yapmamış olarak Rabbinin huzuruna çıkmak ister ki? Hiç kimse istemez, ama bu meselede esas ziyana uğrayan zümreyi Kur’an şöyle ilan ediyor: “Ateşin üstünde durdurulduklarında onları bir görsen; derler ki: “Keşke (dünyaya bir daha) geri çevrilseydik de Rabbimizin ayetlerini yalanlamasaydık ve mü’minlerden olsaydık.” (6/27) İşte, esas keşkeci zümre bunlar olacak.

Hasılı kelam, siz geçici dünya hayatının aldanış makamında bulunan insanları! Ölümden sonrasını günü gününe merak edeceğinize, şu an dünyada ne yaptığınıza bakın. Ölüm her canlının yaşayacağı bir olay. Bugün bana, yarın size. İyisi mi siz, sözümü dinleyin de, şu an ne yaptığınıza dikkat edin. Edin ki, yarın keşkeleriniz sizi yiyip bitirmesin.

Şunu iyi bilin ki, ne mallarınız ne de evlatlarınız, öldükten sonra size yarenlik etmiyor. Öldükten sonra insanın yanına kalan tek şey, dünyada işlediği amelleri. Mallar evlatlar, hepsi geri dönüp gidiyor. Melekler, “Ne getirdin?” diye sorarken, onlar daha ilk günden ne bıraktığımı soruyorlar. O sebeple, Necip Fazıl’ın şu dizeleri hepinizin kulağına küpe olmalı:

Hasis sarraf, kendine bir başka kese diktir!

Mezarda geçer akçe neyse, onu biriktir!

Ekleme Tarihi: 05.02.2008 - 10:20
Bu mesajı bildir   ebu_hanzala üyenin diğer mesajları ebu_hanzala`in Profili ebu_hanzala Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
ebu_hanzala su an offline ebu_hanzala  
öldükten sonra devam eden ameller

395 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 26.12.2007
En Son On: 14.06.2008 - 17:49
Cinsiyeti: Erkek 

İnsan ölünce amel defteri kapanır. Ancak şu üçü bundan müstesnadır: Sadaka-i cariye, faydalı ilim ve kendisine dua eden salih evlat bırakan. [Buhari]


Burada bildirilen üç amel:

Sadaka-i cariye, devam eden hayır hasenat demektir. Cami, vakıf, çeşme, yol yapmak, ağaç dikmek, okul, su kanalları yapmak gibi, insanlara faydası olan her şey.

Faydalı eser bırakmak, dinimize dünyamıza(muslumanlara) faydalı olan her eser buna dahildir. Mushaf, fıkıh kitabı, tefsir kitabı, ilmihal kitabı, tıp kitabı, fizik, kimya kitabı faydalı kitaplardandır. Kasetler, CD’ler, filmler faydalı olmak şartı ile hepsi sadaka-i cariye hükmündedir. Faydalı bir radyo, faydalı televizyon, faydalı gazete, faydalı dergi, faydalı bir internet sitesi gibi her çeşit yayın, sadaka-i cariyeye dahildir.

Salih çocukların duası ve istiğfarları, birer sadaka-i cariyedir. Yani ana babanın defterine hep sevap yazılmasına sebep olurlar. Çocuklar, ölmüş ana babaları için, kurban keserse, Fatiha okursa, sadaka verirse, yemek yedirirse, yahut dua ederse ana babasının günahları affolur, amel defterlerine sevap yazılır. Mesela İbrahim aleyhisselam (Ey RABBİMiz, [Kıyamette] hesaba çekildiği gün, beni, ana-babamı ve bütün müminleri mağfiret et) diye dua etmiştir. (İbrahim 41)


Bir hadis-i şerif meali:

Şu yedi şeyi yapan, öldükten sonra da devamlı sevap kazanır:

1- [Dine uygun] ilmi bir eser yazan,

2- Bir çeşme yapan,

3- Bir su kuyusu açan,

4- Bir meyveli ağaç diken,

5- Bir cami yapan,

6- Bir Mushaf yazan,

7- Geriye salih bir evlat bırakan. [Ebu Davud]

Ölen bir müslümanın hiçbir sadaka-i cariyesi olmasa bile, onun için diğer müslümanlar dua ederse, o kabirde sevapları çoğalır. Kabrinde günahsız hale gelebilir.

İlim yolunda iken ölenin de ameli öldükten sonra devam eder. Bu konudaki hadis-i şeriflerden bazıları şöyledir:

İlim yolunu tutana, ALLAH ü teâlâ Cennet yolunu açar. [Tirmizi]

Mümine, öğrendiği, yaydığı ilmin sevabı, ölümünden sonra da devam eder. [İbni Mace]


Dinimizde, önemli bir husus da şudur. Bir insan hiçbir iyilik yapmasa da, bir iyiliğe sebep olmuşsa, o iyiliği yapmış gibi kendisine sevap verilir. Bir hadis-i şerif meali.

Hayra, iyiliğe vesilen olan onu yapan gibi sevaba kavuşur. [Tirmizi, İ. Ahmed]

Mesela bir cahil, bir ilim talebesinin okumasına sebep oluyor, o da okuyor âlim oluyor. Bu cahil ölünce, ALLAH ü teâlâ, ilme vesile olan bu kimseyi kabrinden âlim olarak diriltiyor. Kendimiz yapamasak bile, o işe vesile olmamız, nimetlere kavuşmamıza sebep oluyor.

ALLAH -u Teala bizi öldükten sonra amelleri devam eden kullarından eylesin.. Amin..

Ekleme Tarihi: 05.02.2008 - 10:29
Bu mesajı bildir   ebu_hanzala üyenin diğer mesajları ebu_hanzala`in Profili ebu_hanzala Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
ebu_hanzala su an offline ebu_hanzala  

395 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 26.12.2007
En Son On: 14.06.2008 - 17:49
Cinsiyeti: Erkek 
ÖLÜMDEN SONRA DİRİLME İÇİN ALLAH DOĞADAN ÖRNEKLER VERMEKTEDİR
Rahmetinin önünde rüzgarları bir müjde olarak gönderen O’dur. Bunlar ağırca bulutları kaldırıp yüklendiğinde, onları (kuraklıktan) ölmüş bir şehre sürükleyiveririz ve bununla oraya su indiririz de böylelikle bütün ürünlerden çıkarırız. İşte biz, ölüleri de böyle diriltip-çıkarırız. Ki ibret alasınız. (A’raf Suresi, 57)

O ölüden diriyi çıkarır ve diriden ölüyü çıkarır, ölümünden sonra da yeri diriltir. İşte siz de böyle çıkarılacaksınız. (Rum Suresi, 19)

Allah, rüzgarları gönderir, onlar da bulutu kaldırır, böylece biz onu ölü bir beldeye sürükleriz, onunla, yeri ölümünden sonra diriltiriz. İşte (ölümden sonra) dirilip- yayılma da böyledir. (Fatır Suresi, 9)

Taneyi ve çekirdeği yaran şüphesiz Allah’tır. O, diriyi ölüden çıkarır, ölüyü de diriden çıkarır. İşte Allah budur. Öyleyse nasıl oluyor da çevriliyorsunuz? (En’am Suresi, 95)

Ölü toprak kendileri için bir ayettir; biz onu dirilttik, ondan taneler çıkarttık, böylelikle ondan yemektedirler. (Yasin Suresi, 33)

Ey insanlar, eğer dirilişten yana bir kuşku içindeyseniz, gerçek şu ki, biz sizi topraktan yarattık, sonra bir damla sudan, sonra bir alak’tan (embriyo), sonra yaratılış biçimi belli belirsiz bir çiğnem et parçasından; size (kudretimizi) açıkca göstermek için. Dilediğimizi, adı konulmuş bir süreye kadar rahimlerde tutuyoruz. Sonra sizi bebek olarak çıkarıyoruz, sonra da erginlik çağına erişmeniz için (sizi büyütüyoruz). Sizden kiminizin hayatına son verilmekte, kiminiz de, bildikten sonra hiç bir şey bilmeme durumuna gelmesi için ömrün en aşağı ucuna (yaşlılığa) geri çevrilmektedir. Yeryüzünü kupkuru ölü gibi görürsün, fakat biz onun üzerine suyu indirdiğimiz zaman titreşir, kabarır ve her güzel çiftten (ürünler) bitirir. (Hac Suresi , 5)

Şimdi Allah’ın rahmetinin eserlerine bak; ölümünden sonra yeryüzünü nasıl diriltmektedir? Şüphesiz O, ölüleri de gerçekten diriltecektir. O, her şeye güç yetirendir. (Rum Suresi, 50)

Şüphesiz, göklerin ve yerin yaratılmasında, gece ile gündüzün ard arda gelişinde, insanlara yararlı şeyler ile denizde yüzen gemilerde, Allah’ın yağdırdığı ve kendisiyle yeryüzünü ölümünden sonra dirilttiği suda, her canlıyı orada üretip-yaymasında, rüzgarları estirmesinde, gökle yer arasında boyun eğdirilmiş bulutları evirip çevirmesinde düşünen bir topluluk için gerçekten ayetler vardır. (Bakara Suresi, 164)

Allah gökten su indirdi, ölümünden sonra yeri onunla diriltti; işitebilen bir topluluk için bunda gerçekten bir ayet vardır. (Nahl Suresi, 65)

Gece ile gündüzün ardarda gelişinde (veya aykırılığında), Allah’ın gökten rızık indirip ölümünden sonra yeryüzünü diriltmesinde ve rüzgarları (belli bir düzen içinde) yönetmesinde aklını kullanan bir kavim için ayetler vardır. (Casiye Suresi, 5)

Bilin ki gerçekten Allah, ölümünden sonra yeryüzüne hayat verir. Şüphesiz Biz, umulur ki aklınızı kullanırsınız diye size ayetleri açıkladık. (Hadid Suresi, 17

Ekleme Tarihi: 06.02.2008 - 07:36
Bu mesajı bildir   ebu_hanzala üyenin diğer mesajları ebu_hanzala`in Profili ebu_hanzala Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
Pozisyon düzeni - imzaları göster
Sayfa (1): (1)
önceki konu   sonraki konu

Kategori Seç:  
Sitemizde şu an Yok üye ve 1673 Misafir mevcut. En son üyemiz: Didem_


Admin   Moderator   Vip   Üye ]

Hayırlı ömürler dileriz.    Bu üyelerimizin doğum günlerini tebrik eder, sıhhat ve afiyet dolu bir ömür dileriz:
(a.yasir) (57), alihaydar02 (48), cantanem (51), burakburak (52), FiLiZ-NL (48), sonsuzluk38 (54), zümrüdüanka (49), Rumeysa1980 (44), ruhneraz (51), EREN12 (60), cihat25 (67), sidika (49), bir dost (51), serdar81 (59), Gayemiz : ALLAH (36), ebu-abdurrahman (49), basrikaya (49), sahaf (51), [melike] (34), Eibo (), Sonofgavs (44), Fuat Özgürlük (58), Cueneyt88 (36), hüzünlü (45), burak_22 (40), alperen_66 (46), aliosmanpolat (44), islam_2005 (34), TuRkMeNkIzI__Mi.. (34), gunesm (54), moslem (34), mustafa karaba&.. (56), sivasli58 (42), yusuf_islam (34)
24 Saatin Aktif Konuları
0

Copyright © ((( RAVDA.net )))  *  İrtibat   *   RAVDA Reklam Servisi   *   Tüm hakları saklıdır, izinsiz alıntı yapılamaz.
Sitemizde yayınlanan imzalı yazıların içeriğinden yazarları, forum ve yorumlardan ekleyen şahıslar sorumlu olup, kesinlikle sitemiz sorumlu değildir.
© by ((( RAVDA.net )))

Sayfa 0.77732 saniyede açıldı