0
Start Giriş Üye Ol üyeler ((( RAVDATe@m))) Arama
Toplam Kategori: 69 *** Toplam Konu: 30100 *** Toplam Mesaj: 148193
Forum Anasayfa » SERBEST KÜRSÜ » islamda teblig

önceki konu   sonraki konu
Bu konuda 2 mesaj mevcut
Sayfa (1): (1)
Ekleyen
Mesaj
mithat_hasanoglu su an offline mithat_hasanoglu  
islamda teblig

17 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 10.03.2007
En Son On: 04.01.2013 - 13:06
Cinsiyeti: Erkek 
Maddelerle İslamda Tebliğ Usulü

1- Tebliğ ve irşâd, vazifelerin en mukaddesidir. Zira Allah (c.c), en seçkin kulları olan nebileri bu vazife ile göndermiştir.

2- Tebliğ, normal zamanlarda farz-ı kifaye olsa bile, günümüzde ihmale uğrayan meselelerden olduğu için farzlar üstü bir farz konumuna gelmiştir. Onun ihmali kat'iyen caiz değildir.

3- Bu vazifeyi ihmal ederek ölen bir kimsenin nifak içinde ölmüş olmasından endişe edilmelidir. Çünkü böyle biri, şahsî farzlardan daha büyük ve sevap cihetiyle daha mühim bir vazifeyi terk etmiştir.



4- İçinde tebliğ yapılan bir topluluk, semavî ve arzî bela ve musibetlere karşı korunma garantisi altındadır. Eğer bir toplumda üç-beş insan dahi olsa, bu kudsî vazifeyi yapabiliyorsa, Cenâb-ı Hakk o toplumu kendi koruması altına almıştır. Eğer, mesele aksine ise netice de aksi olacaktır. Yani içinde bu kudsî vazife yapılmayan topluluğu Allah (c.c)'ın helâk etmesi muhtemeldir. Geçmiş ümmetlerde meydana gelen toplu helâkler bunun en açık misallerindendir.

5- Bu kudsî vazife, fert, millet ve devletler planında ele alınmalıdır. Müslüman, dünya nizamının ana unsurudur. Onun bulunmadığı dünyada nizam olmadığı gibi, onun varlığının söz konusu olduğu yerde de anarşi ve terör olamaz. Bu ise Müslümanın tebliğ vazifesini hakkıyla edâ edip etmemesine bağlıdır.

6- "Emr-i bi'l-maruf, nehy-i ani'l-münker" yapmak, bir mü'minlik şiarıdır. Bu vazife, îmandan ayrı düşünülmemelidir. Zira Kur’ân, mü'minlerin diğer mü'minlere karşı dost olduğunu (Tevbe, 9/71) söylerken, bu dostluğu ayakta tutan ana umdeye işaret eder ve onun, bu kudsîlerden kudsî vazifeden ibaret olduğunu hatırlatır. Münafıklar ise, birbirlerindendir; (Tevbe, 9/67) fakat birbirlerinin dostları değillerdir. Zira onlar marufa mani olmakta ve münkere de teşvikte bulunmaktadırlar.

7- İslâm dini, Allah (c.c) tarafından teminat altındadır. Allah (c.c), kendi dinini koruyacaktır. Ama bu koruma, kadın-erkek bütün inananların himmeti ve bir kısım fertlerin dine sahip çıkmalarına bağlıdır. Dine sahip çıkıldığının en belirgin işareti de, Müslüman fertlerin tebliğ vazifelerini yerine getirmeleridir.

8- İlim-amel ve tebliğ bir hakikatin üç ayrı yüzüdür. Birbirlerinden ayrılmaları mümkün değildir. Tebliğde, ilim şarttır; amel ise tebliğin hayatıdır.

9- Tebliğ insanı, İslâmî hakikatleri ve içinde yaşadığı devri çok iyi bilmelidir. Devrini bilmeyen insan, dehlizde hayat sürüyor demektir. İnsanları oraya çekmeye ve onlara bu dehlizde bir şeyler anlatmaya çalışması ise zavallıca birer gayretçiktir.

10- Tebliğ insanının gönlü Kur’ân'a göre ayarlanmalıdır. Gönlü bu şekilde Kur’ân’a göre akort edilmeyen bir insanın, İslâm adına konuşması ve İslâmî hakikatleri anlatması çok zor, hatta imkânsızdır.

11- Tebliğ eri, tebliğ yaparken kullandığı bütün yolların meşru olmasına son derece dikkat etmelidir. Zira meşru bir hedefe ancak meşru yollarla ulaşılabilir. Allah Resûlü (s.a.s)'nün ve O'nun kutlu ashabının yolu da budur. Bize, hedefe varmak için her yolu meşru gören militanlar değil; tuttuğu yolun meşru olmasını, kılı kırk yararcasına inceleyen ve sonra da tatbik eden sahabî ruhlu tebliğ adamları lazımdır. Bu dini ayakta tutacak ve onu cihanın dört bir yanına götürecek olanlar da ancak bunlardır.

12- Tebliğ adamı, anlattığını muhakkak yaşamalıdır. Aksi durum, bir münafıklık alâmetidir ki, mü'min böyle bir duruma düşmekten fevkalâde sakınmalıdır. Anlattığını yaşamayan insanların söyledikleri sözlerde, tesir ve bereket de olamaz. Onlar saman alevi gibi çabuk parlar ve hemen sönerler. Isıtma adına bir kaloriye sahip oldukları söylenemez.

13- Tebliğ adamı, daima tevazu ve mahviyet hâlini muhafaza etmelidir. Bu, asil insanlara mahsus bir davranıştır. Îman ise, asaletin tâ kendisidir. Öyleyse tebliğ adamı, her mü'min gibi asil davranmalıdır. Allah Resûlü (s.a.s)'nün ahlâkı da budur. Tebliğ adamı işte bu ahlâkı bir karakter hâline getirmelidir.

14- Tebliğ eri, tebliğ vazifesinin dışında, devlet yetkilileriyle ve entel denilen sınıfla, onlar hesabına içli dışlı olmamalıdır. Bu konuda titizlik, onun durumunu ve izzetini korumasının en mühim şartıdır.

15- Tebliğ adamı, tebliğinde çok ısrarlı olmalıdır. Bu ısrar onun kendi dâvâsına karşı hürmet ve saygısının ifadesidir.. ve o, Cenâb-ı Hakk'ın büyük saydığı meseleleri tazîm edip büyük saymak mecburiyetindedir. Aksi hâlde, dediklerini kendisi yalanlamış olur.

16- Tebliğ adamı, fıtrat kanunlarıyla çatışmamalıdır. O, tebliğ ve irşâdında daima basiretli davranmalıdır. İnsanda mevcut bazı zaaf ve arzuları görmezlikten gelmek, asla doğru değildir. Asıl olan, bu zaaf ve istekleri güzele ve iyiye kanalize edebilmektir.

17- Izdırap ve çile tebliğ yolunun değişmeyen kaderidir. Tebliğ adamı, daha yolun başında kaderine razı olmalıdır.

18- Tebliğ adamı, bir şefkat kahramanıdır. Onun kaba kuvvet kullanarak hakkı kabul ettirme gibi bir yola tevessül etmesi hiç mi hiç düşünülmemelidir.

19- Tebliğ adamının en mühim özelliklerinden biri de fedakârlıktır. Zira her tebliğ adamı, havari karakterinde olmalıdır. Doğuştan havari yaratılmayanlar, asla seviyeli bir tebliğ adamı olarak ölemezler. Böyle bir iş ise, her şeyden önce fedakârlık ister.

20- Tebliğ adamı, duâ ile bütünleşen insandır. Duâ ise, ihlâs ve samimiyetin esasıdır.

21- Tebliğ adamı, aynı zamanda bir mantık ve realite insanıdır. Mantıkîliği ölçüsünde muvaffak olur ve içinde yaşadığı toplumda kabul görür.

22- Tebliğ adamı, insanların imanı hususunda çok hassastır. Gördüğü küfür ve irtidat hâdiseleri, onun yüreğini parçalar ve o, bu kabil hâdiseler karşısında iki büklüm olur.

23- Tebliğ adamı, tebliğ işini hep bir aşk ve iştiyak içinde sürdürür. Zaten o, tebliğ işinin kara sevdalısı olmayınca, başarıya ermesi de mümkün değildir.

24- İç derinliği, tebliğ adamının ayrılmaz vasfı olmalıdır. İç derinliği bir mânâda onun yakîne ermesi demektir. Yakîne eren insan da, bütün faziletlerle mücehhez olmuş demektir.

25- Tebliğ adamı, dâvâsını tebliğ ederken, ruh duruluğuna ve kalb safvetine sahip olmalıdır. Ve arkasında zahîr olarak Allah'ı ve Resûlü'nü bulabilmesi için, en az dâvâsı kadar berrak bir hayat yaşaması şarttır. Böyle bir hayat ise ancak kalb safvetiyle gerçekleştirilebilir.
Ekleme Tarihi: 20.01.2008 - 12:56
Bu mesajı bildir   mithat_hasanoglu üyenin diğer mesajları mithat_hasanoglu`in Profili mithat_hasanoglu Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
mithat_hasanoglu su an offline mithat_hasanoglu  
teblig

17 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 10.03.2007
En Son On: 04.01.2013 - 13:06
Cinsiyeti: Erkek 
Peygamberimizin tebliğ ve nasihat metodu nasıldı?


"Habîbim! İnsanları rabb-i teâlânın yoluna hikmetle (açık delillerle ve güzel vaazlarla) dâvet et. Ve onlarla muhkem ve güzel mukaddimelerle, mülâyim ve tatlı sözlerle mücadele et (ki dâvetin hüsn-i tesir hâsıl etsin)." (Nahl Sûresi, 125)

Peygamberimiz bu ve benzeri ayetleri örnek alarak müminleri ilim ve hikmetle irşat eder, bu irşadını delillere dayandırırdı.

İrşadında ve ikazında hiddet ve şiddet göstermezdi. Muhataplarını samimî bir hava içerisinde karşılar, onlara şefkat ve merhametle nasihatte bulunurdu. Doğruyu ve gerçeği anlatmakta daima tatlı dili, güzel sözü tercih ederdi. Zihinlerde meydana gelen şüphe ve tereddütleri büyük bir sabır ve anlayışla giderirdi. Muhataplarına itibar eder ve onları ikna etmek için fesahat ve belâgatla tane tane konuşurdu. Sorulan sualler yersiz de olsa tebessümle karşılar, ciddiye alırdı. Vaaz ve nasihatlerindeki tesirin en büyük bir sebebi de insanların kusurlarını bağışlayıp, onları affetmesiydi. Hattâ en çok sevdiği amcasını ve daha birçok akraba ve sahabelerini şehit eden ve ettirenleri Mekkenin fethi sırasında affetmişti. Hâlbuki, o gün bütün güç ve kuvvet elindeydi. Onları dilediği gibi cezalandırabilirdi.

İşte böyle büyük ve yüksek seciyelerle etrafındaki insanların ruhlarına tesir etti ve onların nüve halindeki kabiliyet ve yeteneklerini uyandırdı, inkişaf ettirdi. Onları insanlık semâsının birer yıldızı haline getirdi. O asrı perdeleyen cehalet sislerini kaldırdı. Âlemin şeklini değiştirdi. İnsanlar arasında adalet, muhabbet, yardımlaşma gibi yüksek seciyeleri hayata geçirdi. Kişisel ve sosyal hayatı tehdit eden bütün hastalıklara karşı şifalı ilâçlar getirdi ve Allahın izniyle insanlık âlemini tedavi etti.
tebliğ mesleğinin yolu, “Acz, fakr, şefkat ve tefekkür” yoludur. Bu dâvâ, iman kurtarma dâvâsı. İnsanları âhir zamanın dehşetli fitnelerinden sıyırıp, ulvî gayelere yönlendirme dâvâsı. Beşeriyeti, nefsin, şeytanın ve akıl almaz derecede bozulmuş içtimaî havanın tesirinden kurtarıp, ona kulluğun zevkini tattırma dâvâsı. Bir insan bu yüksek ideali, bir İlâhî lütuf olarak yakalayabildiği takdirde, ilk yapacağı şey, bu zor işi başarmaktaki aczini ve fakrını itiraf ile Rabbinin kudretine ve rahmetine istinat etmek olacaktır.

Acz ve fakr, kulun iki zâtî hassası; insanın en bâriz özellikleri. Nitekim Fâtiha Sûresini okurken, mealen, “yalnız sana ibadet eder ve ancak senden yardım dileriz” diyerek âlemlerin Rabbi olan Rabbimize sığınır, dünyevî olsun, uhrevî olsun her işimizde O’ndan medet bekleriz. İşte iman ve Kur’an hizmetinin erleri de insanların kalplerinde hidayetin sümbüllenmesi için bütün güçleriyle çalışmakla birlikte bu büyük neticeyi kendi kuvvet ve kudretleriyle elde edemeyeceklerini bilerek acz ve fakr ile Allah’ın dergâhına iltica ederler.

Üçüncü adım, kendilerini cehenneme hazırlayan âsi ve günahkâr insanlara acımak ve yardımlarına bir doktor hassasiyeti ve bir anne şefkatiyle koşmak. Ve dördüncü adım, bu işi hikmet dairesinde yürütmek.

Millî şairimiz, Merhum Mehmet Âkifimizin,

“Doğrudan doğruya Kur’an’dan alıp ilhamı. Asrın idrakine söyletmeliyiz İslâm’ı.”

beytiyle ortaya koyduğu büyük ideal, Risale-i Nur Külliyatında kemâliyle tahakkuk etmiştir. Neden ve niçinlerle dolu bu asrın çarşısında, ancak hem akla, hem de kalbe hitab eden, dâvâsını hem sevdiren, hem de ispat eden bir külliyat revaç bulabilirdi ve buldu da.

Bu tespitlerden birincisi İslâm’ı gerek kendi vatandaşlarımıza, gerekse bütün bir insanlık âlemine ulaştırabilmemiz için en büyük şartın, Kur’an ahlâkıyla ahlâklanmak olduğunu ders verir. Diğeri ise, iman ve Kur’an hakikatlerini muhtaçlara ulaştırabilmek için iktisadî yönden kalkınmak gerektiğini tespit eder.

Bu iki yaramızı tam kabul ile tedavisine çalışmamız gerek. Bundan gaflet ederek, geçici ve kararsız siyasî formüllere bel bağladığımız sürece, sürünmeye devam edecek ve bununla da kalmayıp, İslâm’ın muhtaç gönüllere ulaşmasına perde ve engel olmanın mesuliyetini de çekeceğiz.
Her müslüman üzerine düşen görevi yapmakla sorumludur. Bir insanın toplumda bulunduğu konum ona bazı sorumluluklar yükler. Her müslüman da o kunumuna göre sorumlu olur. Bu konuya bir hadisi şerifle bakabiliriz: “Bir kötülük gördüğünüz zaman elinizle, gücünüz yetmezse dilinizle, ona da gücünüz yetmezse kalben buğz ediniz.” buyuruluyor.

Herkes her durumda bu hadisi kendine göre yorumlayamaz. Mesela, yolda bir kötülük görsek, onu elimizle düzeltmeye kalksak ve o kişiye zarar versek, o adam da davacı olsa, bu durumda bize de ceza tatbik edilir. Öyleyse hadisi şerifin manasını nasıl anlamalıyız?

El ile düzeltmek vazifeli insanların, yani devletin ve emniyetin görevi, dil ile düzeltmek alimlerin vazifesi, kalben buğz etmek ise diğerlerinindir.

Bu nedenle bir Müslüman önce İslamı hakkıyla yaşamalıdır. Sonra eğer zarar vermeyecekse uygun ve tatlı bir dille anlatmalıdır. Bundan sonrasını da Allaha bırakmalıdır.

Nasıl ki ağaç yetiştirmek isteyen bir kimse şu konulara dikkat eder: Tohum ıslah edilmiş, tarla ekime elverişli, mevsim ekim zamanı ve ekenin de sahasında uzman olması şarttır. Bu açıdan bozuk bir tohumu, sert ve elverişsiz bir tarlaya, uygun olmayan bir mevsimde, hiç ekimden anlamayan bir kimsenin yapması her şeyin boşa gitmesine neden olacaktır. Bu özeliklere sahip olan bir bahçıvan görevini yaptıktan sonra, tarladan çiçeklerin ve güllerin çıkması için tarlanın içine girmeye ve onu ağaç yapmaya kalkışmaz. Üzerine düşeni yapar ve sonucu Allah’a bırakır.

Aynen bunun gibi, doğru İslamiyeti ve İslamiyete layık doğruluğu yaşamak ve anlatmak gerekir. İslama uygun olmayan düşünce ve fikirleri İslam diye anlatmak hem İslama, hem anlatana hem de anlatılana zarar verecektir.

İslam ve iman tohumlarının atıldığı muhtaç gönüllerin de ona hazır olması gerekir. Henüz bunlara hazır olmayanlara anlatmak bazen zarar bile verebilmektedir.

Ayrıca tebliğin mevsimi de çok önemlidir. Ortam, şahsın halet-i ruhiyesi, beklentileri gibi durumlar da önemlidir. Mevsiminde ekilmeyen her tohum zayi olabilir.

Diğer taraftan islamı tebliğ eden kimsenin de onu nasıl anlatacağını, kırmadan dökmeden uygun bir ifade tarzıyla akıl, kalp ve gönüllere nasıl serpileceğini bilecek donanıma sahip olmalıdır. Uzaman bir doktor gibi ehil olmalıdır.

Bu özelliklere sahip olan bir Müslüman üzerine düşenleri yaptıktan sonra o gönüllerde iman ve İslam güllerinin açılmasını Allah’a bırakır, Allah’ın vazifesine karışmaz.
Selam...
Alıntı..
Ekleme Tarihi: 20.01.2008 - 13:48
Bu mesajı bildir   mithat_hasanoglu üyenin diğer mesajları mithat_hasanoglu`in Profili mithat_hasanoglu Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
Pozisyon düzeni - imzaları göster
Sayfa (1): (1)
önceki konu   sonraki konu

Kategori Seç:  
Sitemizde şu an Yok üye ve 1367 Misafir mevcut. En son üyemiz: Didem_


Admin   Moderator   Vip   Üye ]

Hayırlı ömürler dileriz.    Bu üyelerimizin doğum günlerini tebrik eder, sıhhat ve afiyet dolu bir ömür dileriz:
YaHaMeS (39), ideal900 (47), Seher gülü (53), gözbebeðim (38), cemhan06 (45), sarikayamusa (45), kelamm (39), mkurban (40), isranur (41), kevserr (41), zemhari (52), omerkartal (54), salihaaydinoglu (43), Yasin57 (51), IslamExplorer37 (36), czenem (65), padem22 (39), Gülgüzeli (41), kucuk_ahmet (25), tesisat (44), mavi_maske (39), fakir58 (42), yasuaki01 (50), meryembebek (), hcryky (39), ymucur (43), hasno (46), rahmiz (40), bihter (54), nursen79 (45)
24 Saatin Aktif Konuları
0

Copyright © ((( RAVDA.net )))  *  İrtibat   *   RAVDA Reklam Servisi   *   Tüm hakları saklıdır, izinsiz alıntı yapılamaz.
Sitemizde yayınlanan imzalı yazıların içeriğinden yazarları, forum ve yorumlardan ekleyen şahıslar sorumlu olup, kesinlikle sitemiz sorumlu değildir.
© by ((( RAVDA.net )))

Sayfa 0.67581 saniyede açıldı