0
Start Giriş Üye Ol üyeler ((( RAVDATe@m))) Arama
Toplam Kategori: 69 *** Toplam Konu: 30100 *** Toplam Mesaj: 148193
Forum Anasayfa » TARİH / SİYASET / EKONOMİ » TÜRKİYE VE DÜNYADA SİYASET » CAMBAZA BAK OYUNU YİNE DEVREDE...

önceki konu   sonraki konu
Bu konuda 11 mesaj mevcut
Sayfa (1): (1)
Ekleyen
Mesaj
mehmetkaratas su an offline mehmetkaratas  
CAMBAZA BAK OYUNU YİNE DEVREDE...

94 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 04.06.2007
En Son On: 10.10.2007 - 16:56
Cinsiyeti: ----- 
Ülkenin sayısız problemleri ve kötü ekeonomik gidişatı için seçimden sonra çözümler üretilmesi yerine, yeni anayasa ve onun içine bubi tuzağı gibi sokulan türban kavgası CAMBAZA BAK oyunu ile yine ülkenin siyasi ve ekonomik açıdan geldiği çok kötü durumu halkın gözünden saklamak için bu işlerin alel acele devreye sokulduğunu düşündürüyor.

Bu sayede ülkenin insanları hükümetin en önemli olanların ne olduğuna karar verdiklerini düşünüp tekrar uyuşturulacak. Sonuçta hem kendinin hem ülkesinin nereye gittiğini yine öğrenemeyecek.

ATO başkanının yazısıda bu anlamda çok şey ifade ediyor...

ATO: ''Anayasa'da ekonomi de yer alsın''ATO, türban tartışmasına kilitlenen yeni Anayasada ekonominin de yer alması gerektiğini açıkladı.



21 Eylül 2007 11:10
--------------------------------------------------------------------------------
Ankara Ticaret Odası Başkanı (ATO) Sinan Aygün, türban tartışmasına kilitlenen yeni Anayasada ekonominin de yer alması gerektiğini söyledi.

Sinan Aygün, yeni Anayasa çalışmalarına ilişkin ANKA’ya değerlendirmelerde bulundu.

Anayasa tartışmalarını, türban, Türkçe eğitim ve din dersi üzerine odaklandığına dikkat çeken Aygün, Türk Ceza Kanunu hazırlanırken de sadece zina maddesinin gündemi meşgul ettiğini hatırlattı.

Tüccarın, sanayicinin ve girişimcinin haklarının Anayasa’da açıkça olması gerektiğini belirten Aygün, “Ekonomi yok Anayasa’da. Ekonomist yok ve hiç ekonomi konuşulmuyor. Türkiye’nin sıkıntısı ekonomi. Terörün sebebi ekonomidir. Oradaki adamın cebine bin dolar koy terörist olmaz" dedi.

Ekleme Tarihi: 21.09.2007 - 12:27
Bu mesajı bildir   mehmetkaratas üyenin diğer mesajları mehmetkaratas`in Profili zum Anfang der Seite
mehmetkaratas su an offline mehmetkaratas  
ÜLKEDE SORUNLAR GİTTİKÇE BÜYÜRKEN VE ÇÖZÜM BEKLERKEN

94 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 04.06.2007
En Son On: 10.10.2007 - 16:56
Cinsiyeti: ----- 
Ülkenin hem ekpnomik hemde siyasi açıdan sorunları gittikçe büyürken, cambaza bak oyununun bir parçası olarak kullanılan türban sorunu ve sömürüsü bakın medyayı ne kadar önemli işlerle uğraştırıyor.
Hangi çeşit Malezya alırdınız diye birde anket yaparsalar hiç şaşırmam.

(B)Malezya, gazeteleri de şaşkına çevirdi
“Türkiye Malezya olur mu” tartışmasını dikkate alan üç büyük gazete, Hürriyet, Milliyet ve Sabah Malezya’yı tanıtan yazı dizilerine başladı. Ancak her gazete Malezya’nın başka bir yönünü öne çıkarıyor.Hepsinin ayrı bir Malezya'sı var 26 / 09 / 2007 12:39
Türkiye’nin “İslam ülkesi olma yolunda ılımlı İslam ülkesi olup olmadığı” tartışmasının Malezya üzerinden yapılması, ABD eski Dışişleri Bakanı Richard Holbrooke’un geçen ay Türkiye’yi “Malezya’dan sonra ikinci ılımlı İslam ülkesi” diye tanıtmasıyla başladı. Ardından Prof. Şerif Mardin’in Hürriyet gazetesinde yayınlanan röportajı geldi. Mardin, Ayşe Arman’ın “Yani bir gün Malezya olur muyuz, olmaz mıyız? Olmayız, deyip, içimizi rahatlatır mısınız lütfen...” sözlerine “Rahatlatamam. Çünkü olmayız diye bir söz veremem. Kimse veremez” yanıtı verdi. Hürriyet röportajı “Türkiye Malezya olmaz, diyemem” sözleriyle manşete taşıyınca Türkiye-Malezya benzer mi, benzemez mi tartışması tırmandı. Üç büyük gazete, Malezya’yı tanıtan yazı dizilerine başladı. Ancak üç gazeteden üç farklı Malezya portresi çıkıyor.


HÜRRİYET’İN MALEZYASI TEHLİKELİ
Malezya’ya muhabir ve fotomuhabiri gönderen Hürriyet, ülkeyi anlatan haberini “10 yıl önce biz de olmaz diyorduk” başlığıyla manşetten verdi. Bu ifadeler, Malezya’da “laiklik mücadelesi veren” Avukat Malik İmtiaz’a ait. İmtiaz’ın birinci sayfaya yansıyan görüşleri şöyle:”Malezya’da bugün geldiğimiz noktayı bundan 10 yıl önce ben de hayal edemezdim. 3 yıl önce İstanbul’da, bazı entelektüellere ‘Türkiye İslamlaşıyor’ dedim. Bana ‘Bu mümkün değil, Türkiye’nin subapları var’ dediler. 22 Temmuz seçim sonuçları beni haklı çıkardı.”
‘Neden’de anayasa ve mahalle baskısı tartışıldı

Avukat İmtiaz’ın böyle giderse 5-10 yıl sonra Malezya’nın İran, Türkiye’nin de Malezya olacağı ifadesine de yer veren gazete, birinci sayfadan 3 fotoğrafla haberini zenginleştiriyor. Blucinli ve türbanlı genç kızları gösteren fotoğrafın yanında, sınıfta beyaz çarşaflarla oturan öğrencileri gösteren fotoğrafın altındaki yazı şöyle: 7 yaşında tesettür: Burası Kuala Lumpur’da din eğitimi veren Agama Darul Ulum İlkokulu. Okulda 7-13 yaş arası 250 öğrenci eğitim görüyor. İçeri bir erkek girdiğinde sınıf ‘Selamünaleyküm’ diye bağırıyor.”
Birinci sayfadan verilen bir başka fotoğraf da, İslam Üniversitesi’nde, kızlar için ayrı, erkekler için ayrı mekanları gösteren oklar...

MİLLİYET’İN MALEZYASI HEM UZAK, HEM YAKIN
Milliyet gazetesi, Malezya’yı köşe yazarı Ece Temelkuran’ın yazı dizisiyle tanıtıyor. Bugün başlayan bölümünü “Hem yakın hem uzak” başlığıyla sürmanşetten duyuran gazete, birinci sayfada şu değerlendirmeyi yapıyor:


“Malezya’da siyasi İslam’ın tırmanma biçimi, Türkiye ile bazı benzerlikler gösteriyor. Bu yükselişin gündelik hayata yansımasında ise önemli farklılıklar göze çarpıyor.”

“Yakın Çünkü” başlığı altında Malezya’da da siyasi İslam yükselirken laikliği savunan kesimin cendereye sokulduğu, Türkiye’de olduğu gibi onların da “antidemokrat” olmak ve “kişisel tercihlere saygı göstermemekle” suçlandığı belirtilerek şöyle deniyor: “Malezya’da bir ilkokula bakınca bu kişisel seçimlerin ne kadar kişisel olduğunu soruyor insan kendine. Okul dışında başörtüsü çıkarması ‘serbest’ olan çocuklara bakınca. İslami hareketin Türkiye’dekini akla getiren bir ‘tırmanışı’ var. Bu tırmanış, siyasal İslam’ın yükselişe geçtiği her yerde olduğu gibi ‘sıkılmış diş macunu’na benziyor; yani geri dönüşü yok.”
Türkiye Malezya olur mu? Foruma katılın

“Uzak Çünkü” başlığı altında ise, şöyle deniyor: “Malezya’da mücadele Türkiye’deki gibi ‘varoş-merkez’ mücadelesi değil. Malezya’da İslam varoşlardan merkeze doğru yükselmiyor. Orta sınıf olmuş Malaylar sayesinde yaygınlaşıyor. Türkiye’deki kamusal-özel alan tartışması Malezya’da tam tersi. Malay bir kadın memur, kamusal alanda üniformasının parçası olarak başörtüsü takar ama işten çıkınca da çıkarabilir.”

Gazetenin sürmanşetten 6 sütuna yayınladığı fotoğrafta ise; beyaz çarşaflı ilkokul çocuklarını gösteriyor. Fotoğraf şu notla veriliyor: Oruç talimi ve mahalle baskısı: Ramazanda ilkokul çocukları sabah 07.00’den 13.00’e kadar aç bırakılıyor. Malayların gittiği ilkokuldan tesettürlü kız çocukları çıkıyorlar. “Hiçbir şey mecburi değil” diyor müdür. Başörtüsü de okul kapısının dışında “çıkarılabiliyormuş” mesela. Ama bir-iki kız haricinde kimse çıkarmıyor.

SABAH’IN MALEZYASI’NDA MİNİ ETEKLİLER
Sabah gazetesi ise Malezya dizisini birinci sayfasında “Minili de var, çarşaflı da” başlığıyla duyurdu. Aktüel dergisinin hazırladığı yazı dizisini yayınlayan gazete şöyle diyor: “Anayasa laik. Ama eyaletlerde şeriat da var, şeriat mahkemeleri de. Sokakta başı açıkla türbanlı yan yana. Geceleri Filipinli ve Taylandlı fahişeler turistleri eğlendiriyor.”

Haberi destekleyen iki de fotoğraf var, Sabah’ta. Mini etekli kızlar ve peçesini aralayıp yemek yemeye çalışan kara çarşaflı bir kızın fotoğrafları üst üste konmuş, üzerinde “İşte Malezya’nın iki farklı yüzü” yazıyor.


Sabah “Öyle anlaşılıyor ki Türkiye’de çok kimse, benzemeye korktuğu ya da benzemek istediği şeyi pek fazla tanımıyor” notu ile, Türkiye’nin gitgide Malezya’ya benzeyeceği iddiasına yakınlaşmadan, ülkenin sosyo-politik yapısı ve ekonomik durumuna ilişkin bilgiler de veriyor.[/B]
Ekleme Tarihi: 26.09.2007 - 12:23
Bu mesajı bildir   mehmetkaratas üyenin diğer mesajları mehmetkaratas`in Profili zum Anfang der Seite
-huseyncan- su an offline -huseyncan-  
KEŞKE MALEZYALI OLSAYDIM YADA MALEZYADA YAŞASAYDIM YADA İRANLI OLSAYDIM YADA İRANDA YAŞASAYDIM!!!!!

70 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 18.09.2007
En Son On: 29.09.2007 - 15:14
Cinsiyeti: ----- 
Alıntı
Orijınalı mehmetkaratas

Ülkenin hem ekpnomik hemde siyasi açıdan sorunları gittikçe büyürken, cambaza bak oyununun bir parçası olarak kullanılan türban sorunu ve sömürüsü bakın medyayı ne kadar önemli işlerle uğraştırıyor.
Hangi çeşit Malezya alırdınız diye birde anket yaparsalar hiç şaşırmam.

(B)Malezya, gazeteleri de şaşkına çevirdi
“Türkiye Malezya olur mu” tartışmasını dikkate alan üç büyük gazete, Hürriyet, Milliyet ve Sabah Malezya’yı tanıtan yazı dizilerine başladı. Ancak her gazete Malezya’nın başka bir yönünü öne çıkarıyor.Hepsinin ayrı bir Malezya'sı var 26 / 09 / 2007 12:39
Türkiye’nin “İslam ülkesi olma yolunda ılımlı İslam ülkesi olup olmadığı” tartışmasının Malezya üzerinden yapılması, ABD eski Dışişleri Bakanı Richard Holbrooke’un geçen ay Türkiye’yi “Malezya’dan sonra ikinci ılımlı İslam ülkesi” diye tanıtmasıyla başladı. Ardından Prof. Şerif Mardin’in Hürriyet gazetesinde yayınlanan röportajı geldi. Mardin, Ayşe Arman’ın “Yani bir gün Malezya olur muyuz, olmaz mıyız? Olmayız, deyip, içimizi rahatlatır mısınız lütfen...” sözlerine “Rahatlatamam. Çünkü olmayız diye bir söz veremem. Kimse veremez” yanıtı verdi. Hürriyet röportajı “Türkiye Malezya olmaz, diyemem” sözleriyle manşete taşıyınca Türkiye-Malezya benzer mi, benzemez mi tartışması tırmandı. Üç büyük gazete, Malezya’yı tanıtan yazı dizilerine başladı. Ancak üç gazeteden üç farklı Malezya portresi çıkıyor.


HÜRRİYET’İN MALEZYASI TEHLİKELİ
Malezya’ya muhabir ve fotomuhabiri gönderen Hürriyet, ülkeyi anlatan haberini “10 yıl önce biz de olmaz diyorduk” başlığıyla manşetten verdi. Bu ifadeler, Malezya’da “laiklik mücadelesi veren” Avukat Malik İmtiaz’a ait. İmtiaz’ın birinci sayfaya yansıyan görüşleri şöyle:”Malezya’da bugün geldiğimiz noktayı bundan 10 yıl önce ben de hayal edemezdim. 3 yıl önce İstanbul’da, bazı entelektüellere ‘Türkiye İslamlaşıyor’ dedim. Bana ‘Bu mümkün değil, Türkiye’nin subapları var’ dediler. 22 Temmuz seçim sonuçları beni haklı çıkardı.”
‘Neden’de anayasa ve mahalle baskısı tartışıldı

Avukat İmtiaz’ın böyle giderse 5-10 yıl sonra Malezya’nın İran, Türkiye’nin de Malezya olacağı ifadesine de yer veren gazete, birinci sayfadan 3 fotoğrafla haberini zenginleştiriyor. Blucinli ve türbanlı genç kızları gösteren fotoğrafın yanında, sınıfta beyaz çarşaflarla oturan öğrencileri gösteren fotoğrafın altındaki yazı şöyle: 7 yaşında tesettür: Burası Kuala Lumpur’da din eğitimi veren Agama Darul Ulum İlkokulu. Okulda 7-13 yaş arası 250 öğrenci eğitim görüyor. İçeri bir erkek girdiğinde sınıf ‘Selamünaleyküm’ diye bağırıyor.”
Birinci sayfadan verilen bir başka fotoğraf da, İslam Üniversitesi’nde, kızlar için ayrı, erkekler için ayrı mekanları gösteren oklar...

MİLLİYET’İN MALEZYASI HEM UZAK, HEM YAKIN
Milliyet gazetesi, Malezya’yı köşe yazarı Ece Temelkuran’ın yazı dizisiyle tanıtıyor. Bugün başlayan bölümünü “Hem yakın hem uzak” başlığıyla sürmanşetten duyuran gazete, birinci sayfada şu değerlendirmeyi yapıyor:


“Malezya’da siyasi İslam’ın tırmanma biçimi, Türkiye ile bazı benzerlikler gösteriyor. Bu yükselişin gündelik hayata yansımasında ise önemli farklılıklar göze çarpıyor.”

“Yakın Çünkü” başlığı altında Malezya’da da siyasi İslam yükselirken laikliği savunan kesimin cendereye sokulduğu, Türkiye’de olduğu gibi onların da “antidemokrat” olmak ve “kişisel tercihlere saygı göstermemekle” suçlandığı belirtilerek şöyle deniyor: “Malezya’da bir ilkokula bakınca bu kişisel seçimlerin ne kadar kişisel olduğunu soruyor insan kendine. Okul dışında başörtüsü çıkarması ‘serbest’ olan çocuklara bakınca. İslami hareketin Türkiye’dekini akla getiren bir ‘tırmanışı’ var. Bu tırmanış, siyasal İslam’ın yükselişe geçtiği her yerde olduğu gibi ‘sıkılmış diş macunu’na benziyor; yani geri dönüşü yok.”
Türkiye Malezya olur mu? Foruma katılın

“Uzak Çünkü” başlığı altında ise, şöyle deniyor: “Malezya’da mücadele Türkiye’deki gibi ‘varoş-merkez’ mücadelesi değil. Malezya’da İslam varoşlardan merkeze doğru yükselmiyor. Orta sınıf olmuş Malaylar sayesinde yaygınlaşıyor. Türkiye’deki kamusal-özel alan tartışması Malezya’da tam tersi. Malay bir kadın memur, kamusal alanda üniformasının parçası olarak başörtüsü takar ama işten çıkınca da çıkarabilir.”

Gazetenin sürmanşetten 6 sütuna yayınladığı fotoğrafta ise; beyaz çarşaflı ilkokul çocuklarını gösteriyor. Fotoğraf şu notla veriliyor: Oruç talimi ve mahalle baskısı: Ramazanda ilkokul çocukları sabah 07.00’den 13.00’e kadar aç bırakılıyor. Malayların gittiği ilkokuldan tesettürlü kız çocukları çıkıyorlar. “Hiçbir şey mecburi değil” diyor müdür. Başörtüsü de okul kapısının dışında “çıkarılabiliyormuş” mesela. Ama bir-iki kız haricinde kimse çıkarmıyor.

SABAH’IN MALEZYASI’NDA MİNİ ETEKLİLER
Sabah gazetesi ise Malezya dizisini birinci sayfasında “Minili de var, çarşaflı da” başlığıyla duyurdu. Aktüel dergisinin hazırladığı yazı dizisini yayınlayan gazete şöyle diyor: “Anayasa laik. Ama eyaletlerde şeriat da var, şeriat mahkemeleri de. Sokakta başı açıkla türbanlı yan yana. Geceleri Filipinli ve Taylandlı fahişeler turistleri eğlendiriyor.”

Haberi destekleyen iki de fotoğraf var, Sabah’ta. Mini etekli kızlar ve peçesini aralayıp yemek yemeye çalışan kara çarşaflı bir kızın fotoğrafları üst üste konmuş, üzerinde “İşte Malezya’nın iki farklı yüzü” yazıyor.


Sabah “Öyle anlaşılıyor ki Türkiye’de çok kimse, benzemeye korktuğu ya da benzemek istediği şeyi pek fazla tanımıyor” notu ile, Türkiye’nin gitgide Malezya’ya benzeyeceği iddiasına yakınlaşmadan, ülkenin sosyo-politik yapısı ve ekonomik durumuna ilişkin bilgiler de veriyor.[/B]







anlatmak istediğin ne onu anlamadık.... yani islamı yaşayan bir ülke olsa, ünv sitelerde erkek kız ayrı ayrı okusa çokmu kötü olur demek istiyorsun....??

kusura bakma ama islamda mahremiyet vardır sizin dininizde varmı yokmu bilmem ama bizim dinimiz namhremlerimizle konuşmamamızı emreder.....

la havle .....
Ekleme Tarihi: 26.09.2007 - 12:48
Bu mesajı bildir   -huseyncan- üyenin diğer mesajları -huseyncan-`in Profili zum Anfang der Seite
mehmetkaratas su an offline mehmetkaratas  
İSLAM KALBE VE GÖNÜLE HİTABEDER. ŞEKİLE VE GÖSTERİŞE DEĞİL.

94 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 04.06.2007
En Son On: 10.10.2007 - 16:56
Cinsiyeti: ----- 
Hüseyncan "anlamadım" diyecektin herhalde. Başka anlamadığı noktalar olan kardeşlerimiz sanırım düşüncelerini kendileri ifade edebilirler.

Benim bu yazımda Malezyadaki durumu incelemek için ta oralara akın eden gazetecilerin kendi ülkelerinin çok ağır sorunlarını gündeme getirmek yerine böyle faydasız işler peşinde koşmalarını eleştirmek öncelikli maksadımdı. Yani mütareke basınının halini yermek içindi.

Bu konuda İkinci değinmek istediğim noktada, İslamda fırkalara bölünüp dini Kuran'a özgülemeyen milletlerin nasıl bunlar Allah'tandır diye doğru ve yanlış pek çok dinsel kavramı birbirine soktuklarına dikkat çekmekti .

Oysa Kuran'a özgü İslam anlayışından hiç kimsenin ne korkması nede ürkmesi mümkün değil. Tabi iş ehlinden yaşama sokulurda anlatılırsa.
Misal verecek olursak Mevlana hazretlerine değil Türkiye, Dünya genelinde çok büyük bir saygı ve sevgi oluşurmuydu ?

Bizim dinimiz namahremlerle konuşmamamızı değil onlarla bir manevi perde arkasında ve ciddiyet içinde konuşulmasını emreder.
Siz o perdeyi gerçek perde zannettiğinizde, Kuran'ın hükmüde oradan alır başını gider.
Kadınları mahremlerle ile konuşmaktan men edip, onu sosyal yaşamdan dışlayan ve bu şekilde Kuran'ın hükmünü yanlış olarak yaşama sokan milletler cahil ve geri kalmaya mahkümdurlar.

Kadın ve erkeğe cinselliği devamlı olarak vurgulayan ve orta yolu yani haddi aşan yasaklar ancak dayatılan yasakları daha cazip hale getirmeye yarar.
Ne diyor bir atasözü "çok saklama arsız olur, çok söyleme yüzsüz olur"

Benim Allah'a and olsun, kimsede üzerine alınmasın bu konuda ibret dolu çokça şahit olduğum haller var. Kalpte olmayan bez parçasıyla elde edilemez. Evet o örtülerle hanım hanım gezenler çoğunlukta fakat. Tersi durumlarda var. Ve parmak ısırtacak derecede var. Bu şekilde insanlar kendilerini ve başkalarını kandırabilirler. Fakat Allah'ı asla.

Mevlana dahi hiç bir evliyanın yapmadığı gibi kadının örtüsüyle ilgili bir tek kelamı olmadığı halde kadın üzerindeki, aşırı fiziki ve manevi örtücülükten rahatsız olup "Kadın öyle bir varlıktır ki, onu ne kadar kaparsanız hem o örtü içindekini hemde dışındakini o derece azdırmış olursunuz" der.

Efendimiz'in bir gün ellerini açıp "Yarabbi endişedeyim, kadınların haklarını gereği gibi koruyabildimmi" diye endişesini Hak'ka arzetmesi na kadar manidardır.

Anaları cahil bırakılıp sosyal yaşamdan çıkarılan milletler, din ve dünya adına geri kalmışlığa mahkümdurlar.

İslam coğrafyası bunun en açık ve acı örnekleriyle doludur.

Dünyada Kuran ahkamına en uygun ülke bizdik. Malum taife yüzünden bu özelliğimizde kaybolmak üzere. Ve bu nedenle senin o çok sevdiğin İranla, bu vatan, dini Kuran'ın dışına çıkarmanın ağır bedellerini uzun sürmeyecek bir süreçte ağır bedellerle ve kahırla ödeyecekler. Tıpkı ödeyenler ve ödemeye devam edenler gibi.

Kalın sağlıcakla


Bu mesaj 5 kez ve en son mehmetkaratas tarafından 29.09.2007 - 10:00 tarihinde değiştirilmiştir.
Ekleme Tarihi: 26.09.2007 - 17:08
Bu mesajı bildir   mehmetkaratas üyenin diğer mesajları mehmetkaratas`in Profili zum Anfang der Seite
mehmetkaratas su an offline mehmetkaratas  
BULANIK SUDA BALIK AVLAYAN HAÇLILAR...

94 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 04.06.2007
En Son On: 10.10.2007 - 16:56
Cinsiyeti: ----- 
İç ve dış kuşatmanın meyvelerini toplamak için haçlı emperyalistler hiç boş durmuyorlar.
Biz hala anayasada türban olsunmu olmasınmı tartışmasıyla uğraşalım atı alanda üsküdarı geçsin.

Vatan değerlerini bilememek ve onda gaflette olmak imanın zayıflığının en açık belirtilerinden biridir.

Her gün bu veya buna benzer vatan adına kötü haberleri okumak gerçekten çok üzücü.
Bu ülkenin insanları tümüyle CAMBAZA BAK OYUNUNDAN kendilerini kurtarıp vatanın tüm değerlerine sahip çıkma yolunda bilinçle hareket etmedikçe bu iş kaoslar ve sosyal patlamalara kadar devam eder.

Balat işgal altında

2’nci Vatikan’a adım adım... Her gün yüzlerce yabancı ev bakıyor, her ay 3-5 tanesi Rum’a İngiliz’e satılıyor. Kiliseler de eski Rum evi alıyor

FENER Rum Patrikhanesi’nin de bulunduğu Fener ve Balat bölgesinde, yabancılara ev satışlarında adeta patlama yaşanıyor. Her gün yüzlerce yabancı ev bakmak için bölgeye akın ediyor. Bu durum fiyatlara da yansımış durumda. 40 metrekarelik içine girilecek durumda olmayan küçücük evlerin bile fiyatları 250 milyar liraya fırlamış durumda. Oyunu farkeden semt sakinleri ise panik ve kızgınlık içinde. Yetkililerin vurdumduymazlığına isyan ediyorlar. Çünkü yabancılar ellerini kollarını sallayarak geliyorlar. İstedikleri evi parasını bastırıp alıyorlar. Fatih Belediyesi’nin başlattığı dönüşüm projesi de yabancıların suistimaline uğramış durumda.

Yavaş ama sinsi oyun

Şimdi meraklı gözlerle hergün Balat’a akın eden yabancıları izleyen semtin yaşlı sakinlerinden Trabzonlu Özcan Uğur, (65) “Bir yabancı geliyor. Evi beğeniyor. İstenen fiyatı vererek hemen alıyor. Hiç pazarlık bile yapmıyorlar” diyor. Uğur, eski Rum evlerinin ise kiliseler tarafından satın alındığına dikkat çekiyor. Tabi burada UNESCO’nun tarihi evleri restore etmesinin de üzerinde durmak gerekiyor. Çünkü iyi niyetli gibi gözüken bu uygulama bir süre sonra evi restorasyondan geçirilen Balatlı’nın bölgeyi terk etmesine yol açabiliyor. Gerisini doğduğundan bu yana Balat’ta yaşayan Uğur anlatıyor:

“Bunlar evinize restorasyon yapıyorlar. Bunun karşılığında aylık belli bir para ödüyorsunuz. Bu para için de örneğin bir Yunan bankasından kredi alıyorsunuz. Ödeyemediğiniz an Balat’taki eviniz bankanın olmuş oluyor. Aynı durum Fatih Belediyesi’nin projesinde de var. Belediye gözüne kestirdiği evin sahibine, ‘Ya restore ettir, ya da git’ diyor. Bu yüzden bazı Türkler gerekli parayı bulamadığı için evlerini ucuz fiyattan satıp kaçıyorlar. Bazıları ise tamiratı kabul ediyor. Ama bankadan aldığı krediyi ödeyemeyince evini satmak zorunda kalıyor. Böylece bölge yavaş yavaş Türkler’den arındırılıyor.”

Uğur’un tesbiti doğru olmakla beraber ispatlamak neredeyse imkansız. Çünkü kimin kim üzerinden ev aldığı belli değil. Herhangi bir Türk vatandaşının aldığı evin arkasında bir Yunan kilisesi bile çıkabiliyor.

Türk varlığı yüzde 60’a indi

Ama istihbarat görevlileri, daha önce evlerin yüzde 90’ı Türkler’e ait iken bugün aynı oranın yüzde 60’a düştüğünü tahmin ediyor. Yıllar önce ailesi Trabzon’dan göçen ve doğma büyüme Balatlı olan Aytun Yağcı (65) de şunları söyledi

“Türkler’in satmak zorunda kaldığı evleri genellikle yerli Rumlar ve kiliseler alıyorlar. Öyle güzel planlıyorlar ki, örneğin evinizi restore ettirdiniz. Size, ‘5 sene satmama’ yasağı koyuyorlar. Yani evi bir bakıma kendileri için ayırmış oluyorlar.” 59 yaşındaki Muharrem Oruç’un başına gelenler ise ibret alınacak gibi. Eski Kültür Bakanı Atilla Koç’un da araya girmesiyle evinin restore edilmesine razı olan Oruç’a evinin bir sene sonra teslim edileceği bildiriliyor ve bu arada kirası UNESCO tarafından ödenmek üzere kiraya yerleştiriliyor. Fakat kira aksayınca bu sefer Oruç zor durumda kalıyor. Son sözü ise şu: “Keşke içinde oturduğum evimi vermeseydim.”

Niçin orijinal ev arıyorlar?

Yabancıların aslına sadık kalmış evleri özellikle aramaları da dikkat çekiyor. 62 yaşındaki Mehmet Şen bu durumu şöyle açıklıyor: “Buradaki eski Rum evleri her katta bir oda şeklinde yapılmış.Bu evler genel olarak 3 katlı inşa edilmiş. Bir kat oturmak için, bir kat yatmak için, bir katta ise tuvalet ve banyo yer alıyor. Bodrumda da yemekhane ve kilerleri de olduğu için orjinal ev olarak kabul ediliyor. Ve mutlaka bu evleri arıyorlar.” Bölgeyi iyi bilen bir istihbarat uzmanı ise bu bilgileri şöyle yorumluyor: “Yaşam tarzlarına uygun ev aramaları yarın birgün buraya gelip yaşayacakları anlamına geliyor.” Bölgedeki ev fiyatları ise çıldırmış durumda. Kullanılamaz bir halde bulunan 50 metrekarelik metruk bir ev 250 milyar liraya alıca bekliyor. İşte diğer bazı örnekler: “Hızırçavuş’da 4 katlı 28 metrekare kagir bina, 75 bin YTL. Kiremit Caddesi’nde 4 katlı 85 metrekare kagir bina 300 bin YTL. Fener’de 4 katlı 40 metrekare kagir bina. 235 bin YTL”


--------------------------------------------------------------------------------

Çelik ÇELİKYAMAN
27.09.2007

Ekleme Tarihi: 27.09.2007 - 10:15
Bu mesajı bildir   mehmetkaratas üyenin diğer mesajları mehmetkaratas`in Profili zum Anfang der Seite
RuZGaR su an offline RuZGaR  

Moderator
1295 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 06.12.2004
En Son On: 19.03.2012 - 20:30
Cinsiyeti: Bayan 
Genel olarak yazdıklarınız güzel de başörtüsü konusunda daha dikkatli konuşulmalıdır kanımca, zaten dinimiz şekilcilikten ziyade her zaman öze dönük olanı makbul saymıştır, sizin saydıklarınız kötü bir emsalden başkası değildir, o zaman önümüze onları örnek diye getirmeniz çok da doğru değildir sanırım..

Özellikle anayasa tartışmalarında koskoca anayasayı tek bir maddeye indirgemelerinden mutlaka kuşku duymak gerekir, anayasada başka ne maddeler var ki, onları örtbas etmeye çalışıp gazete manşetleriyle gündemi bir anda değiştirmeye uğraşıyorlar ve maalesef vakıf oluyorlar, hükümetin icraatlarıyla büyük şirketlere ne kadar kar sağladığı hatta borçlarını sildiği belli, ne diye hala bir türlü memnun olamadıklarını merak ediyorum açıkçası..göz kırpma
Ekleme Tarihi: 27.09.2007 - 15:31
Bu mesajı bildir   RuZGaR üyenin diğer mesajları RuZGaR`in Profili RuZGaR Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
mehmetkaratas su an offline mehmetkaratas  
DİNİN SİYASETE ALET EDİLMESİNİN BEDELLERİ ÇOK AĞIR OLACAK.

94 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 04.06.2007
En Son On: 10.10.2007 - 16:56
Cinsiyeti: ----- 
BETÜL kardeş, yazdıklarım hakkında genelde olumlu düşünmeniz çok iyi.

Türban hakkındada sanırım birbirini açık birebir tanımayan insanlar olduğumuz için bazı yanlış izlenimler olması mümkündür.

Benim rahmetli annem başörtülüydü, kız kardeşim başörtülü ve yakın akrabamdan klasik eşarp olarak ve türbanla başlarını örtenler ve başlarını örtmeyenler var. Eşim başörtüsüz. Benim kadar inançlı ve bilgi sahibi.

Bu hal hiç bir zaman aramızdaki ilişkilerde sorun olmadı.
Ha bu konuda onlarla fikir tartışmam olmuyormu. Elbette oldu ve oluyor. Fakat bir saygı ve tahammül sınırları içinde. İslam bu normal davranışlar dışındaki itiş kakışı ve dışlamayı zaten hiç onaylamaz.

Şüphe yokki din hakkında ilim ve bilgi sahibi bir insan her kimle konuşursa konuşsun, onun o söylemlerden alacağı Allah'ın ona nasip kıldığı kadardır. Hiç kimse layık ve nasip olmadığına sahip olamaz.

Gelelim türban meselesinin bugün geldiği boyutlara. Hiç şüphesiz benim eskiden beri tanıdığım klasik başörtüsü birilerince arap topraklarında sunni kadınların ayrılması için oluşturulan türban denilen aslında sıkmabaşı din sömürüsü maksadıyla bu ülkeye getirip kullandılar.

Sakın üzerinize alınmayın. Ben her bu konuda yazı yazdığımda inanan insanların çoğunluğunu bu din adına sömürünün ve rejimin altını oyma işinin bayrağı halinede getirilmiş tablodan mümkün olduğu kadar ayırmaya çalışıyorum.Tabi bu ne kadar mümkünse.
Her kadın istediği gibi örtünmekte hürdür diye genelde düşünüyorum.
Fakat işin içine sömürü girince, yanlış hesaplar girince başka şeylerde düşünüyorum.

Çünkü bu sömürüyü yapanlar bu işi öyle ustaca dinle bağlantılı mağduriyet tabloları içinde kullandılar ki sonuçta bu sorun bugünkü içinden çıkılamaz hale geldi.

Dini basamak olarak kullanan malüm partiler bu işi sömürmeye başlamadan ve dışardan örtünme şekilleri ithal etmeden bu ülkenin böyle bir problemi kesinlikle yoktu. Haliyle rejimin yok edilmesi korku ve endişeside yoktu.

Bu konuyu bir mağduriyet tablosu olarak ortaya atanlar, sonuçta ondan çok akıl almaz rantlar elde ettiler. Sorunun çözülmemesi onların rantlarını dahada arttırdı.

Fakat söylediğim gibi dini siyaset dünyalık mevki ve menfaatler için kullanmanın ve böyle bir taifeyi dinin temsilcisi olarak görüp desteklemenin bu ülkeye faturası çok ağır olacak.

Siyasetle ilgili uyarı yazılarımda görüyorsunuz.
Hayretler içindeyim.
Kuran'ın fertleri olan ve onu temsil ettiklerini iddia eden yöneticiler ülkeleri için böyle feci tablolara neyin karşılığında razı olur ve bu facia işlere müsaade ederler.
Asıl düşünülmesi gereken bunlar kardeşlerim.

Gün gelecek bütün ülke cambaza bak oyunundan uyanacak ama, maksat o ki zararın neresinden dönülse kardır misali bu ülkenin insanları çoğunlukla ve bir an evvel uyansınlar. Çok geçmeden faciaların eşiğinden geri dönelim.
Tabi Allah izin verirse.
Allah'ın hikmetinden sual olunmaz.

Kalın sağlıcakla...


Bu mesaj 3 kez ve en son mehmetkaratas tarafından 30.09.2007 - 11:04 tarihinde değiştirilmiştir.
Ekleme Tarihi: 27.09.2007 - 16:54
Bu mesajı bildir   mehmetkaratas üyenin diğer mesajları mehmetkaratas`in Profili zum Anfang der Seite
RuZGaR su an offline RuZGaR  

Moderator
1295 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 06.12.2004
En Son On: 19.03.2012 - 20:30
Cinsiyeti: Bayan 
Yazdığınız bir cümle çok doğru, Allan neyi ne kadar nasip ederse ancak okadar ilim sahibi olabiliyor insanlar yoksa aynı Kitab'dan nasiplenenler veya yanlış yola sapanları görüyoruz.

Türbanın ülkemize nasıl geldiğini bilmiyorum, yani şekil olarak, ama modernleşme ve şehirleşme ile ilgili olduğu aşikar, yoksa Allahaşkına artık kim köyde oturan ananesi gibi giyinmek istiyor ki? Ama bugün türban denilen başörtme biçimini kim ne niyetle getirmiş olursa olsun ceremesini dinine göre yaşamak isteyen bayanlar ödüyor, o yüzden çok da önemli değil bence, ayrıca diyelim ki bütün bayanlar anlaştılar türban denilen başörtme biçimini kaldırdılar ananeleri gibi yazma örtmeye karar verdiler, ne değişecek??
Üniversiteye girebilecekler mi, çalışabilecekler mi, hayır, oyüzden ayrımın hiç bir önemi yok, zaten bu ayrım da bir yanılsama oluşturmak için değil mi sadece..
Ekleme Tarihi: 27.09.2007 - 17:18
Bu mesajı bildir   RuZGaR üyenin diğer mesajları RuZGaR`in Profili RuZGaR Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
mehmetkaratas su an offline mehmetkaratas  
İSLAM AYRIŞMAYI DEĞİL, TEVHİDİ YANİ BİRLİĞİ EMREDİYOR...

94 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 04.06.2007
En Son On: 10.10.2007 - 16:56
Cinsiyeti: ----- 
BETÜL kardeş, yazının içindeki şu değerlendirmeler çok doğru. Kim neyi ne diye getirmiş olursa olsun. Bu getirilenleri dinin gereği olarak özümseyen insanlar anlam veremedikleri bir tepki ile karşı karşıyalar. Tabi buda bu davranışlara muhatap insanları incitiyor.

Burada öyle bir eğri ile doğrunun kavram karmaşalarının içi içe geçmiş olması söz konusu ki bu tablo zaten bilinçli olarak oluşturuldu ve tepki göreceği bile bile mağduriyet görünümü öne sürülerek perde arkasında rejimin tasfiyesi yönünde atılan adımlar için acımasızca kullanıldı.

Bugünden sonra tüm hanımlar anlaşsanız bile bu intibayı değiştiremezsiniz. Neden diyecekseniz. Sorun çoğunlukla ve ağırlıkla bayanlarda değil. Sorun ağırlıkla erkeklerde çünkü hem siyasal alanda, hem de bireysel alanda din anlayışı konusunda erkekler kadınlardan kat be kat daha fazla bu işin peşindeler.
Başörtüsü uğrunda çok talihsiz ve vahşi cinayetler işlendi. Dikkat edin örtü kadınların fakat bu cinayetlerin sahiplerinin hepsi erkek. Cinayetlerin hepside başörtü cinayeti olarak işlenmiş, türban değil. Sahiplenmede bireysel rahatsız edilme değil bu kitlelerin temsilini öngörüyor.

O nedenle geçmişten örnek vererek bu örtünme şekilleriyle siyasal din kavramı ortaya atılmadan bu mağduriyet ortamlarıda yoktu diyorum.

Dikkat edin imam hatip liselerinin çoğunu Demirel açmıştır. Siyaset dincileri değil. Fakat ne zaman ki Erbakan "imamhatipler bizim arka bahçemizdir" diye onlara sahiplenmeye başlamıştır ve bu lise mensupları ve ailelerinden bu sahiplenmeye hiç bir tepki gelmemiştir, işte o zaman imamhatiplere bakış açısı rejim taraftarlarının gözünde birden değişmiştir. İmam hatip liseleri sorunu ile türban sorunu birbirine çok benziyor.

Türbanlı kardeşlerimizin kamusal alanda okuma ve çalışma sıkıntıları olduğu gerçek. Fakat özel sektörde başı açık kızlarımızdan hiçde aşağı kalmadıkları hatta bazı yerlerde öncelik aldıklarıda gerçek. Hatta bir örnek vereyim benim eşinin ve kızını başının açık olduğunu bildiğim bir çok esnaf milletin bir kesimine şirin görünmek için türbanlı kızları çalıştırmayı tercih ediyorlar.

Ortamda akıl mantığın işleyeceği bir uygulama alanı yok. Şundada sizi temin ederim. Bu dinci siyasetçiler istediklerine tam anlamıyla ulaşabilseler sizin bugün mağduriyetini çektiğiniz konu bu sefer başı açıkların üzerinde demoklesin kılıcı gibi sallanacak, onları baskı altına alacak. Din alanında yumuşak başlayışların devamı fırsat bulduğunda kaskatı uygulamalara kadar dayanıyor.
Bunun dünyada pek çok yaşanan örneği var.

Sizin sözleriniz için bu cevapları verdikten sonra konuya benim açımdan bir bakış ve anlatımla devam edeyim.

Osmanlı devleti son bulduğunda bu ülkenin insanlarının elinde ne bir tek Kuran meali nede tefsiri yoktu. Bu eksikliği Atatürk Elmalılı Hamdi Yazır'ı görevlendirerek gidermeye çalıştı. Yine Atatürk'ün Diyanet işlerini kurması huarafelerden ve saçmalıklardan mümkün olduğu kadar uzak tutulmuş bir din anlayışının baskın olması içindi.

Burda şu noktayıda özellikle belirteyim. Elmalılı kendi zamanı için bilgili kabul edildiği halde meal ve tefsirlerinde benim eksik ve yanlış bulduğum pek çok noktalar mevcut. Böyle olması normal. Çünkü YAŞAYAN KURANLAR haricinde hiç kimse Kuran'ı eksiksiz anlatma, yansıtma donanımına sahip değildir, olamazda.

İşte bu eksiklik nedeniyle Cumhuriyet öncesi dönemden çok çok öncelere dayanıp gelen dini anlamayada ışık tutacak çarpıcı birkaç örnek vereceğim.

İnsanlarımız geçmişten bu yana Kuran'da geçen hemen her kelimeye ne anlama geldiklerini bilmeden bir yücelik ve değer vermişlerdir.

Misal olarak tekil haliyle KİZB=YALANCI çoğul haliyle KEZZİBUN yada KEZZİBAN= YALANCILAR anlamına gelen kelime Kuran'da geçiyor diye taa eski dönemlerden gelen bir alışkanlık ve taklitle kız çocuklarına isim olarak verilegelmiştir. Bu alışkanlık bugün dahi devam etmektedir.
Bu ismin söylenimi halk arasında öncelikle KEZBAN, yada KEZİBAN yada, KEZZİBAN olarak söylenegelmiştir.
Bir düşünün bu yanlışı, ülkemizde yaşamış ve göçmüş binlerce KEZBAN bu hatalı anlayışla isimlendirilmiş. Halada isimlendiriliyor.

Peki bugün çok sayıda meal ve tefsir var o halde manzara değiştimi ? Hayır fazla değişmedi. Bunada yeni misaller vereyim.

ALEYNA diye kızlarımıza isim veriliyor. Bu kelimenin anlamı BİZİ yada BİZE demek.
Siz kızınıza BİZİ yada BİZE diye isim verirmisiniz ?

Bu yanlışlığın boyutları yalnız insan isimlerleriylede kalmıyor. Bakın işyerlerine ait kendim bizzat şahit olduğum bir kaç isimle bir iki çarpıcı örnek daha vereyim.

BAKARA kelime anlamı olarak SIĞIR/İNEK anlamınaı geliyor. Bu kelime aynı zamanda bir sure ismi. Malum hayvanla ilgili ibretler anlatıldığı için ayet bu ismi almış.

Bir avize mağazasının ismini veriyorum. BAKARA AVİZE. Birde bir tekstil mağazasının ismini vereyim BAKARA TEKSTİL. Ne kadar anlamlı ve harika değilmi ? Google da tararsanız daha pek çok çarpıcı örnekler bulabilirsiniz.

İyiki diyorum bu mağaza sahipleri, gelinlik, damatlık, ayakkabıcı, lokanta, şekerlemeci mağazası veya hastane v.s sahibi falan değillermiş. Manzaralar çok daha fazla komedi olacaktı.

Şimdi anlatmak istediğim konuya gelelim. Bu tespitler şunu apaçık ortaya koyuyor. İnsanlarımız Kuran'ı okumuyorlar. Hele hele anlayabilecekleri kendi dillerinde hiç okumuyorlar. Okunup anlaşılmayan ve ehliyetsiz insanlardan kulaktan dolma ve taklit yönüyle öğrenilen din ne kadar sağlıklı ve Kuran'ın özüne uygun olabilir ?

Oysa alemlerin Rab'bi bir çok ayette Kuran'ın anlaşılarak okunması gerektiğini özellikle vurguluyor.

Benim Nur suresinde başörtüsü olarak anlamdırılan tekil haliyle HIMAR çoğul haliyle HUMUR kelimesinde yaptığım anlatımada bu yaklaşımlar çok uyuyor.

Ben ve benim gibi düşünen insanlar bu kelimeler için ÖRTÜ/ÖRTÜLER anlamını öne sürdüğümüzde çok büyük itirazlar oluyor.
Geçen zaman içinde arap kadınları başörtülerini yani tekil MİKNA çoğul haliyle MEKANİ lerini yada NASİYF lerini HUMUR niyetine kullanıp göğüslerini örtmüşlerse ve bu şekilde kelimeye bir anlam daha yüklemişlerse bu ayetteki kelimenin çok seçenek tanıyan hükmünü "örtülerle göğüslerin örtülmesi" hükmünü asla değiştirmez, değiştiremez.
Bu konuda daha önce detaylı olarak yazdığım için daha fazla değinmeyeceğim. Maksadım bir tartışmaya sebep olmakta değil.

Yalnız bir müslüman kardeşiniz olarak şu uyarıyı yapmayıda görev biliyorum. Hiç kimse kendisi gibi giyinmeyenlerin imanına, duruşuna, kimliğine dolaylı olarakda olsa eksik ve kusur bulma anlamına gelen sözler sarfetmesin, hatta düşünmesin.
Kalplerde olan Allah'tan gizli değildir. Ben böyle rahat ediyorum diye ne giyiyorsa giysin kadın özgür ve masumdur.

Taki kendisi gibi giyinmeyenlere eksik bulma anlamına gelen (biz dinin gereğini yapıyoruz, onlar yapmıyorlar) tavırlara, sözlere ve düşüncelere sahip olmasın.
Allah Kuran'da iman sahibi kullarında olması gereken özellikleri çok açık bir şekilde ayetlerle belirtmiştir. Hesabıda görecek olan yalnız Allah'tır.
İnsanlar değil.

Araştırmadan ve incelenmeden ataların anlayışları ile hareket etmenin yanlışlığını ben değil alemlerin Rab'bi söylüyor. Bende Allah böyle buyurduğu için söylüyorum.

İSLAMIN FERTLERİ ÇOĞUNLUKLA TEVHİDE YÖNELİP, KURAN'A ÖZGÜ DİN ANLAYIŞINI YAŞAMLARINDA HAKİM KILMADIKÇA, BU ÇATIŞMALAR DEVAM EDECEKTİR.
TABİ BU YANLIŞ GİDİŞATLARA KARŞI İRADE EDİLEN ALLAH'IN CELALİYETLERİDE.

Sağlıcakla kalın......


Bu mesaj 7 kez ve en son mehmetkaratas tarafından 30.09.2007 - 11:04 tarihinde değiştirilmiştir.
Ekleme Tarihi: 28.09.2007 - 12:44
Bu mesajı bildir   mehmetkaratas üyenin diğer mesajları mehmetkaratas`in Profili zum Anfang der Seite
RuZGaR su an offline RuZGaR  
RE:

Moderator
1295 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 06.12.2004
En Son On: 19.03.2012 - 20:30
Cinsiyeti: Bayan 
Başörütüsü için cinayetler işlendi demişsiniz, bu cinayetlerin tamamen başörtüsü ve dindarlar aleyhinde kullanılmak için işlendiğini cümle alem biliyor bence artık kimsenin çok da bir şey yapmasına gerek yok çünkü her şey gün yüzüne çıktı artık bazı kesimlerin kafalarındaki önyargılardan sıyrılıp başörtüsünü öcü gibi görmekten veya başörtüsünün dinde yeri olmadığını kabul ettirmeye çalışmaktan vazgeçmeleri gerek diye düşünüyorum. Artık karşılarındaki bu muazzam kitlenin inançlarını yaşamalarını engellememeliler ama sanıyorum bu bazılarının da işine geliyor, çünkü bir kesim var ki gerçekten hoşlanmıyorlar dini hassasiyetlere sahip insanların ciddi mevkilere gelmelerini hazmedemiyorlar elbette başörtüsü dini hassasiyette tek şart değil ama akılları gözlerine inmiş insanlar dini çağrışım yapan şeyleri görmeye bile tahammül edemiyorlar.

Halkımızın bilgisizliğinden dem vurmuşsunuz ama bunun başörtüsüyle alakasını anlayamadım evet halkımız kitapların yakıldığı, dinini öğrenmenin yasaklandığı yılların şokundan yavaş yavaş kurtulmakta ama hiç bir zaman birilerinin dolduruşuyla dini değerlerine hakaret etmemiştir, örneklediğiniz durumlar benim çevremde de yaşanıyor ama o insanlara sadece acıyorum kendilerince iyi niyetle hem kulağa hoş gelsin hem de Kitabımızdan olsun diye uğraşıyorlar işte.. Ama bilgisizliklerinden başörtüsünün Kur'an-ı Kerim'de olmadığını bilmediklerini kastediyorsanız, şunu söyleyebilirim, dünyada bilgisine güvenilir ünlü alimlerden acaba başörtüsünü reddeden var mıdır?? Geçen gün ünlü fakih Zuhayli'nin bir röportajını ekledim siteye, orada başörtüsünden taviz vermenin bile caiz olmadığnı söylüyordu, bunun gibi bir çok alim daha örnek gösterilebilir bu insanlar ki zaten anadilleri Arapça sizin çıkardığınız manaları çıkaramadıklarını düşünemiyorum açıkçası ve bilgilerinden şüphe de etmiyorum..

Bizim kimsenin inancıyla işimiz yok açıkçası şu devirde bilgiye ulaşmanın bu kadar kolay olduğu bir devirde insanların nasiplerine kalıyor biraz da manevi dünyaları o yüzden kimsenin başörtüsü takıp takmaması beni ilgilendirmiyor, gıyabında dua ederim ama haklarında kötü zan beslemekten Allah'a sığınırım, Rabbim cümlemizi razı olduğu yola iletsin...
Ekleme Tarihi: 29.09.2007 - 20:45
Bu mesajı bildir   RuZGaR üyenin diğer mesajları RuZGaR`in Profili RuZGaR Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
mehmetkaratas su an offline mehmetkaratas  
GERÇEK ALİMLER PEYGAMBERLER VE VELİLERDİR..

94 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 04.06.2007
En Son On: 10.10.2007 - 16:56
Cinsiyeti: ----- 
İslam'ın bu en önemli gerçeklerinden biri olan noktayı her yeri geri geldiğinde anlatmaya çalıştım.

EVLİYA YOKMUDUR başlığı altında yazdığım yazıları okuyabilirseniz orada velilerin zahiren bilinme ortamının son dönemde ne olduğunu açıklamaya çalıştım.

Müslümanlar şunu çok iyi bilmek zorundalar. İlim kesin ve şaşmaz sonuç halidir. Yani bir kavram ve bilginin ilim olabilmesi için kesinlikle hatadan arınmış olması gerekir.
Alim denilen kişiler içinde hem dünyevi (dünya işlerinin alimleri), hem İslami açıdan (Allah yolunun alimleri) bu böyledir.
Yoksa bu tanımın dışında işlerinde sözlerinde yanlışlar, hatalar olan kişiler, hem dünya işleri hemde din açısından alim sıfatına sahip kişiler olamazlar.
Alim sayılmak için her iki cihette ayrı ayrı hatasızlık ister. Birinde alim olan kişi diğerinde alim olmayabilir. Bu geneldede böyle olmuştur.
Ancak bir düşünür yada fikir sahibi bilgi sahibi insan olabilirler. Bu onların gerçek alimlerden ayrılması içinde çok gerekli bir durumdur.

Allah yolunda gerçek alimler tekil haliyle VELİ çoğul haliyle EVLİYA adını verdiğimiz, kendilerine YAŞAYAN KURAN da denilen HAK DOSTU zatlardır.
Yaşayan Kuran'ların en önde gelenleri Efendimiz başta olmak üzere peygamberlerdir.

YAŞAYAN KURANLAR'ın en önemli özelliklerinden biri din adına söyledikleri ve uyguladıkları her işin Allah'ın kontrolünde ve yönlendirmesinde oluyor olmasıdır.
Bu özellikler yaratılmış başka hiç bir zümreye verilmemiştir. O nedenle uydurma alim yada alim yaftası yapıştırılmış düşünürler pek çok yanlış işlerini bu Allah'tandır diyerek İslam'a katmak suretiyle dine çok büyük zararlar vermişlerdir.

Kuran'dan örnekle,
Fatiha suresinde "bizi nimet verdiklerinin yoluna ilet"
Bir başka ayette "Sizden ücret almayanlardan öğrenin, onlardır doğruyu ve güzeli bulanlar" kelamından kasıtta yaşayan Kuran'lardır.

Allah'ın Kuran'ı kıyamete kadar koruyacağını vaadetmesinin gerçek anlamıda budur. Yani İndirilen Kuran sayfalarıyla, yaşayan Kuran'ların kıyamete kadar var olacağı gerçeği....

Bugüne değin, İslam coğrafyası gerçekte bu sıfatlarda olmayan bilgi ve ilim donanımı eksik, hatta bazı yerlerde yanlış pek çok İslam'i düşünür ve bilgi sahibi insana EVLİYA sıfatını kondurarak en büyük hatalardan birini yapmıştır ve halada yapmaya devam etmektedir.

Ben kendimi mümkün olduğu kadar kısaca tanıtmaya çalışırken, yaşayan Kuran'ların ışığında yetişen bir insan olduğumu vurgulamak mecburiyetinde kalıyorum. Aslında çevremde benim bu yönüm ailem haricinde bilinmez, akrabam dahi bilmez, bildirmem. Bunun böyle olması gerekiyor.

Burda birbirini tanıma imkanı çok zayıf bir ortamda bunu söylerkende sıkılıyorum.
Nedeni çok acımasız ve bilinçsiz karşılıklar geliyor. Ve ben istemedende olsa o insanların günaha girmesine sebep oluyorum.
Ehlullah, sizdeki cevherleri ehil olmayanlara vermeyin, değerini bilmez çöpe atarlar. Bu halde onlar mahvolur, sizlerse Allah'ı gücendirmiş olursunuz diye yetişdirdiklerini uyarırlar.

YAŞAYAN KURANLAR dediğimiz zatlardan bugüne kalan eserlerin hiç birinde başörtüsünün b'si bile geçmez. Yaşayanlardanda bir tek kelime dahi sadr olmamıştır. Kadının giysisiyle uğraşan kişiler bizim için onların alimlikle hiç bir alakası olmadığının en açık uyarısıdır. Tıpkı başörtüsü (türban) mevzuunda insanların çoğunun bu konuda bilgi ve ilim konusunda eksik olduklarının işareti olduğu gibi.
Benim bu konuda tek rastladığım örnek, Mevlana ile igili anlattığım mevzudur.

Çoğunlukların uygulamalarının doğru olduğuna işaret hangi ayet veya ayetlerde mevcuttur ?
Kuran ve Allah'ın resulü bu iddiaların tam tersini ve üzerine basa basa söylüyorlar.
Fırkalarla ilgili verdiğim ayetler ve hadise bakın ne demek istediğimi daha iyi anlayacaksınız.

En az bunlar kadar kadar önemlisi ben yazılarımda örnekler verirken yaşamsal alanda İslam coğrafyasının genel durumunu sorguluyorum.

Madem bu giyimler ve onların sahipleri Allah'ın rızasına mazhar bir yoldalar,
*O halde neden İslam coğrafyasının özellikle bu örtülere ve daha katılarına sahip bölümleri kan revan, şiddet ve ayrımın sonu gelmiyor ?
*Neden gelişmiş ülkeler arasında tek bir İslam ülkesi bile yok ?
*Neden kitaplarının aslı bile ortada olmayan haçlıların pisliği İslam coğrafyası üzerine aralıksız yağıyor ?

Oysa Allah doğru yolda olan fert ve milletlere başarı, huzur ve yükseliş vaadediyor.
İslam coğrafyasının insanları nerelerde yanlış yapıyoruz diye kendilerini sorgulayacaklarına, neden gazab arttıkça din adına daha çok yanlışlara sarılıp, gömülüyorlar ?

Benim en son başörtüsü ile igili detaylı olarak verdiğim yazı silinmiş. Ne zaman yazsam zaten hemen siliniyor.. Oysa yazdıklarımın her kelimesine Allah'ın huzurunda kefilim.
Bu kadar gerçeği yansıtan bir yazı nasıl bu kadar yanlış kabul edilip silinebilir ?

Başörtüsü cinayetlerine gelince. Benim o konuda şahit olduğum çok acı örnekler var. O nedenle o yarayı hiç deşmeyelim. Her şeyin en doğrusunu Allah biliyor, bilenlerde biliyor.

Onuda sorgularken vazifeli olarak dünyaya gelen ve her biri veli olan onbir kuşak peygamber evladını kesip zehirleyen EMEVİ, ve ABBASİLER 'in üçyüz küsur yıl İslam dünyasını nelerden mahrum ettiğini ve İslama ne hezeyanlar katarak ağır zararlar verdiğini tespit edebilmek ve her şeyi yeniden yerli yerine koyabilme akıl, idrak ve iradesini gerçekleştirebilmek gerekiyor.
Buda yalnız kulun istemesiyle olmuyor.

Doğrusunu isterseniz benim hiç kimsenin inancıyla uğraşmak gibi din dışı bir işle uğraşım olmaz, olamaz. Bu aslında bize hiçmi hiç uymaz. Tıpkı Allah'ın gerçek müminlerde istediği gibidir halimiz.

Fakat geçmişten bu yana yanlış bilgilendirmelerin sonucunda çoğunlukların sebep oldukları ve olacakları Allah'ın gazabları maalesef (dünya yaşamında)bizleri ayrı tutmadı ve tutmayacak. Yani sonuçta bu dünya yaşamında birlikte bizde bedeller ödedik ve ödeyeceğiz.
Tıpkı diğer İslam ülkelerindeki akıl sahibi azınlıklar gibi.
Yalnız bir tek farkla bize (doğru yolda olanlara) bunlar karşılğında Allah katında güzel karşılıklar var.
Bu bedellerin ödenmesine sebep olan kişiler ve onların yardımcılarını ise her iki cihanda hüsranlar bekliyor.

İşte bende ülkece kaoslara doludizgin bilinçsizce gittiğimiz bu dönemde ısrarla bu nedenle yazıyorum. Allah rızası için yazıyorum.
Toz zerresi kadar katkım olsa kar sayar Allah'a şükrederim.
Ne diyor Allah'ın veli kulu Nasreddin Hoca bir fıkrasında. "Bilenler bilmeyenlere anlatsın"
Kuran'da bilginin paylaşımını emrediyor. Camilerde ibadet edilmesinin bir maksadıda bilgi ayrışmasının önüne geçmek ve birliği sağlamak değilmi ?

Sonuçta barış dolu, ayrışmaya yol açmayan bir zihniyete sahip olmak çok önemli. Fakat bu vatanı seviyorsak yalnız kendimizi değil, ülkemizin de gidişatınıda takip etmemiz gerekiyor.
Yoksa,birilerinin gizli kapalı işleri sonucu, ülkece bir yerlere geldiğimizde neden böyle oldu diye şaşkın şaşkın bakınmaktan başka yapacak pek fazla bir şeyimiz kalmaz.
Bir kurtuluş savaşı daha yaşar sonrada tekrar doğrulmaya çalışırız.
Gerçi Allah bırakmaz dersini verdikten sonra tekrar ayağa kaldırır. Tıpkı kurtuluş savaşında olduğu gibi.
Çünkü evliya yatağı bu ülke, pek çok yanlışına rağmen Allah katında özel bir yere sahiptir.
Ne buyuruyor Kuran "Aldatan sizi Allah'ın adıyla aldatmasın"

Sağlıcakla kalın.....


Bu mesaj 9 kez ve en son mehmetkaratas tarafından 01.10.2007 - 10:44 tarihinde değiştirilmiştir.
Ekleme Tarihi: 30.09.2007 - 12:12
Bu mesajı bildir   mehmetkaratas üyenin diğer mesajları mehmetkaratas`in Profili zum Anfang der Seite
Pozisyon düzeni - imzaları göster
Sayfa (1): (1)
önceki konu   sonraki konu

Kategori Seç:  
Sitemizde şu an Yok üye ve 1047 Misafir mevcut. En son üyemiz: Didem_


Admin   Moderator   Vip   Üye ]

Hayırlı ömürler dileriz.    Bu üyelerimizin doğum günlerini tebrik eder, sıhhat ve afiyet dolu bir ömür dileriz:
zec (53), yesil07 (39), volkansav52 (40), bebecik1974 (50), mcamlica (38), serdar414 (47), musoylemez (56), KalpYapalim (32), gurbat (62), yasen (47), yilmaz (63), kenzularsh (40), srknsrt (51), puma (54), mazpolat (67), pskofb (38), akaasa (49), oguzy (74), arkadasim (51), Mecnun2000 (55), sarenge (44), SarCopTeS (43), halil40 (36), belan08 (47), halil_10 (37)
24 Saatin Aktif Konuları
0

Copyright © ((( RAVDA.net )))  *  İrtibat   *   RAVDA Reklam Servisi   *   Tüm hakları saklıdır, izinsiz alıntı yapılamaz.
Sitemizde yayınlanan imzalı yazıların içeriğinden yazarları, forum ve yorumlardan ekleyen şahıslar sorumlu olup, kesinlikle sitemiz sorumlu değildir.
© by ((( RAVDA.net )))

Sayfa 0.60738 saniyede açıldı