0
Start Giriş Üye Ol üyeler ((( RAVDATe@m))) Arama
Toplam Kategori: 69 *** Toplam Konu: 30100 *** Toplam Mesaj: 148193
Forum Anasayfa » A I L E / E Ğ İ T İ M / S A Ğ L I K » KADIN & AiLE » MUVVAHİD AİLEYİ KURMAK

önceki konu   sonraki konu
Bu konuda 10 mesaj mevcut
Sayfa (1): (1)
Ekleyen
Mesaj
VeRvO su an offline VeRvO  
MUVVAHİD AİLEYİ KURMAK

567 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 16.01.2007
En Son On: 05.12.2008 - 10:45
Cinsiyeti: Bayan 
Bismillahirrahmanirrahim...

Hamd Alemlerin Rabbine, salat ve selam onun Resulünün, ashabının ve onların yollarını sürdürenlerin üzeriNe olsun…


Emirul müminin İmam Ali (r.a) diyor ki; „Kendini bilen, Rabbini bilir.“ Bu anlamda kendini bilip tanıyan muvahhid müminler yaratılış gayesine uygun hareket edebilirler. Kendisini bilen ve tanıyan muvahhid müminler muvahhid aileyi oluştururken, yapılanmaya kendilerinden başlamalıdırlar. Önce kendileri olmalı ve olgunlaşmalıdırlar.
Muvahhid ailenin her ferdi seviyesine ve konumuna göre, bu oluşumu gerçekleştirmeli ve oluşuma kendi payınca katkıda bulunmalıdır. Muvahhid ailenin her ferdi kendisini muvahhid mümin ve mücahid olarak yetiştirmeye gayret ederken kendi, yani nefsinin üzerindeki hakkını unutmamalıdır.

Yukarıda sayılan o bütün özellikleri taşıyanlar, hakkıyla iman edenler ve kalpleri Allah‘ın zikriyle mütmain olanlardır. Çünkü Allah şöyle buyuruyor; „Bunlar, iman edenler ve gönülleri Allah’ın zikriyle sükunete erenlerdir. Bilesiniz ki, kalpler ancak Allah’ı anmakla huzur bulur.“ (Rad 28)

Bu hakkı ihmal etmeden gereğini yerine getirmelidir. Kişinin içindeki fırtınaların dinmesi, iç kavganın bitmesi ve kendi kendisiyle barışık olması ancak ve ancak katıksız bir iman sayesinde olur. İç huzur ve sükunet yalnız ama yalnız Allah‘ı anmakla gerçekleşir.
Allah‘ı anmak, hayatının her anında Allah‘ın emrettiği ve razı olduğu şekilde olmak, hal ve hareketlerini, niyet ve fikrini Allah‘ın rızasına uygun bir şekilde düzenlemektir.
Ekleme Tarihi: 03.09.2007 - 13:48
Bu mesajı bildir   VeRvO üyenin diğer mesajları VeRvO`in Profili VeRvO Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
muhammed_usame su an offline muhammed_usame  

161 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 30.08.2007
En Son On: 07.09.2007 - 10:54
Cinsiyeti: ----- 
Her konuda olduğu gibi nefsin hakkını yerine getirirken yine yegane örnek ve önder Resulullah (s.a.v)’dır. Alemlerin Rabbi Allah buyuruyor; „Andolsun, sizin için Allah‘ı ve ahiret gününü umanlar ve Allah‘ı çokça zikredenler için Allah‘ın Resulünde güzel bir örnek vardır.“ (Ahzap, 21)


Yegane önderimiz Resulullah (s.a.v)‘in mektebinde yetişen, yeryüzünün en hayırlı nesli olan ashabın, bu konudaki yani üzerinde hakları bulunanların haklarını ödeme konusundaki tavırları için şu örneklere bakalım; Abdullah bin Amr İbnu‘l As (r.a) şöyle demiştir: „Resulullah bana ya Abdullah senin gündüzleri oruç tutar ve geceleyin de namaz kılar olduğun bana haber verilmedi mi? buyurdu. Ben de, evet dedim. Bunun üzerine Resulullah (s.a.v) „Öyle yapma. Bazı günler oruç tut, bazı günler tutma, gecenin bir kısmında namaz kıl, bir kısmında yat uyu. Çünkü muhakkak senin üzerinde şu bedenin için bir hak vardır. Ve muhakkak senin üzerinde eşin için bir hak vardır. Ve muhakkak senin üzerinde ziyaretçilerin için de bir hak vardır. Ve muhakkak (bu hakları eda etmekle beraber) her ay üç gün oruç tutman sana kafidir. Çünkü sana herbir haseneye mukabil on misli sevap muhakkak olduğuna göre her ayın üç günü, bütün sene orucu demektir.“ diye buyurdu.“


Muvahhid müminin üzerinde hakkı bulunanın hakkını vermesi, adalet ölçüsünde yani islama uygun bir şekilde, ifrat ve tefritten tamamıyla uzak bir halde eda etmesi en tabii kulluk vazifelerindendir. Kişi islami ölçülerde toplum ile ilişkilerini sürdürmek mecburiyetindedir.
Ekleme Tarihi: 03.09.2007 - 13:53
Bu mesajı bildir   muhammed_usame üyenin diğer mesajları muhammed_usame`in Profili zum Anfang der Seite
VeRvO su an offline VeRvO  

567 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 16.01.2007
En Son On: 05.12.2008 - 10:45
Cinsiyeti: Bayan 
Alemlerin Rabbi Allah Azze Celle şöyle buyuruyor: „Allah ve Resulü bir işe hükmettiği zaman, mümin olan bir erkek ve mümin olan bir kadın için, o işte kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur. Kim Allah‘a ve Resulüne isyan ederse artık gerçekten o, apaçık bir sapıklıkla sapıtmıştır.’‘ (Ahzap 36)

Resulullah‘a itaatın Allah‘a itaat olduğunu biliyoruz. Resulullah‘ın emirlerine karşı gelmenin günah olduğunu biliyor, inanıyor ve bu günahı işlememek, asi olmamak için elden geldiğince sakınmaya çalışıyoruz. Böyle inanmak, böyle bilmek ve böyle davranmak muvahhid müminlerin en önemli, olmazsa olmaz vasfıdır. Muvahhid mümin her halinde aşırı olmayan, dengeli ve vasat davranan olgun bir şahsiyet olmalı, Allah yolunda cihad etmekten geri bıraktıracak, güçten ve kuvvetten düşürecek tavırlardan sakınmalıdır. Çünkü Allah yolunda cihad etmek için bedenin kuvvetli ve sıhhatli olması gerekir.
Kılıçların gölgesi altında bulunan cenneti kazanabilmek için kılıçların havaya kalkması ve Allah yolunda, Allah düşmanlarının tepesine bir şimşek hızıyla indirilmesi lazımdır.
Muvahhid ailenin kadın olsun, erkek olsun bireysel haklara riayet etmeleri ve toplum içinde giyim kuşamlarına hassas bir şekilde özen göstermesi gerekir.
Özellikle kadınlar bu konuda daha hassas davranmalı ve ayette belirtildiği şekilde giyinmelidirler.

Allah (c.c) buyuruyor:
Mümin kadınlara da söyle: Gözlerini (harama bakmaktan) korusunlar; namus ve iffetlerini esirgesinler. Görünen kısımları müstesna olmak üzere,zinetlerini teşhir etmesinler. Baş örtülerini, yakalarının üzerine (kadar) örtsünler“.... (Nur 31)
Ekleme Tarihi: 03.09.2007 - 14:06
Bu mesajı bildir   VeRvO üyenin diğer mesajları VeRvO`in Profili VeRvO Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
faniiiia su an offline faniiiia  

138 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 01.05.2006
En Son On: 04.09.2007 - 17:20
Cinsiyeti: ----- 
Allah ve Resulü bir işe hükmettiği zaman, mümin olan bir erkek ve mümin olan bir kadın için, o işte kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur. Kim Allah‘a ve Resulüne isyan ederse artık gerçekten o, apaçık bir sapıklıkla sapıtmıştır.’‘ (Ahzap 36) Vicdanlar bu ilkeyi özümlemiş, duygular bu ilkenin denetimine girmişti. Bu ilke şöyle özetlenebilir: Müslümanların ne öz varlıkları ve ne de davranışları kendilerine ait değildi. Hem öz varlıkları ve hem de ellerinde olan her şey yüce Allah'a ait idi. O dilediği gibi onları yönetir, kendileri için neyi isterse onu seçerdi. Onlar genel doğal yasalara göre işleyen şu koca evrenin bir parçası idiler. Evrenin yaratıcısı ve yöneticisi, onları bu evren ile birlikte hareket ettiriyordu. Koca evren senaryosu içindeki rollerini bölüştürüyor, evren sahnesindeki hareketlerini belirliyordu. Onlar bu sahnede oynayacakları rolü kendileri seçemezlerdi. Çünkü senaryonun tamamını bilmiyorlardı. Onlar canlarının istediği hareketi seçemezlerdi. Çünkü sevdikleri hareket, paylarına düşen rolle bağdaşmayabilirdi. Onlar ne senaryonun yazarları ve ne de sahnenin rejisörleri idi. Onlar sadece birer ücretli işçi idiler. Yaptıkları işe karşılık ücretlerini alacaklardı. Sonuç konusunda ne lehlerinde ve ne de aleyhlerinde bir rolleri yoktu.Böyle olunca özlerini gerçekten yüce Allah'a adamışlardı. Özlerini tümü ile adamışlardı. Öyle ki, benliklerinden kendilerine hiçbir şey kalmamıştı. O zaman evren bütünün yapısı ile uyuma girdi. Hareketleri evrenin genel dönüşü ile uyumluluk kazandı. Gezegenler ve yıldızlar nasıl yörüngelerinde dönüyorlarsa onlar da yörüngelerinde döner oldular. Hiçbiri yörüngesinden çıkmaya, evren bütünü ile uyumlu dönüşlerinin temposunu hızlandırmaya ya da yavaşlatmaya kalkışmıyordu.
Ekleme Tarihi: 03.09.2007 - 14:16
Bu mesajı bildir   faniiiia üyenin diğer mesajları faniiiia`in Profili faniiiia Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
muhammed_usame su an offline muhammed_usame  

161 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 30.08.2007
En Son On: 07.09.2007 - 10:54
Cinsiyeti: ----- 
Mümin kadınlara da söyle: Gözlerini (harama bakmaktan) korusunlar; namus ve iffetlerini esirgesinler. Görünen kısımları müstesna olmak üzere, zinetlerini teşhir etmesinler. Baş örtülerini, yakalarının üzerine (kadar) örtsünler“.... (Nur 31)

Bu ayetin nüzul sebebi olarak şu olay anlatılır. Cabir bin Abdullah (r.a) dan rivayet olmuştur; „Esma binti Mersed kendisine ait bir hurmalıkta bulunduğu sırada kadınlar, örtüsüz olarak yanına gelmeye başlamışlardı. Ayaklarındaki halhallar, bilezikler, göğüsleri ve zülüfleri görünüyordu. Bu durumu gören Esma, bu ne kadar çirkin bir durum, dedi. Bunun üzerine Allah (c.c.) bu ayeti kerimeyi inzal buyurdu.“ Bu konuda müminlerin annesi Hz. Aişe (r.anha) şu hadisi rivayet etmektir; „Ebu Bekir‘in kızı Esma (yani Aişenin ablası) üzerinde ince bir elbise olduğu halde Resulullah‘ın yanına girdi. Resulullah (s.a.v) ondan yüz çevirip; „Ey Esma! Kadın büluğa erdiği (hayız görmeye başladığı) vakit, kadının şu ve şu azası hariç diğer uzuvlarının görünmesi uygun olmaz buyurdu.“ Örtünmesini hariç tuttuğu iki uzuv için yüz ve ellerini işaret etti. Fitne korkusu olmazsa, büluğa ermiş kadının elleri ve yüzü avret olmaz, yani ellerinin ve yüzünün görünmesi caizdir. Eğer fitne korkusu varsa, elleri ve yüzü avret sayılır, yani örtünmesi gerek.“


Müslüman kadınların, ihtiyaçlarını gidermek için sokağa çıktıklarında nasıl örtünüp, nasıl davranacaklarını Rabbimiz Allah şöyle tarif ediyor; Ey Peygamber ; Hanımlarına, kızlarına ve müminlerin kadınlarına (bir ihtiyaç için dışarı çıktıkları zaman) dış örtülerini üstlerine almalarını söyle. Onların tanınması ve incitilmemesi için en elverişli olan budur. Allah bağışlayandır, esirgeyendir.“ (Ahzab 59)
Bu ayetin nüzul sebebi ise şöyledir; Hz. Aişe annemiz şöyle rivayet ediyor; „Resulullah‘ın hanımlarından Hz. Sevde hicap ayeti indikten sonra bir ihtiyacı için evinden dışarı çıkmıştı. Sevde iri yapılı bir kadındı. Bu sebeple kendisini tanıyanlara örtülü olsa da gizli olamıyordu. Bir defa Hz. Ömer (r.a) onu dışarda gördü. <<Ya Sevde iyi bilki Vallahi sen bize karşı gizli olamıyorsun, bak düşün ve nasıl evinin dışına çıkıyorsun>> dedi. Bunun üzerine Hz. Sevde evine dönüp geldi. O sırada Resulullah (s.a.v) benim odamdaydı. Akşam yemeğini yemekteydi. Elinde de etli bir kemik vardı. Bu halde iken Sevde içeri girdi. Ve <<Ya Resulullah ben bazı ihtiyaçlarım için evimden çıkmıştım, Ömer bana şöyle şöyle söyleyip çıkışıma itiraz etti>> diye şikayette bulundu. Bunun üzerine Allah peygamberine vahiy gönderdi. Sonra kendisinden vahiy hali kaldırıldı, o kemik elinde olduğu halde ve onu yere koymaksızın Sevde ye <<Siz kadınlara kendi ihtiyaçlarınız için, örtünmüş olarak evlerinizden dışarı çıkmanıza izin verilmiştir>> buyurdu.“
Ekleme Tarihi: 03.09.2007 - 14:32
Bu mesajı bildir   muhammed_usame üyenin diğer mesajları muhammed_usame`in Profili zum Anfang der Seite
VeRvO su an offline VeRvO  

567 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 16.01.2007
En Son On: 05.12.2008 - 10:45
Cinsiyeti: Bayan 
Alıntı
Orijınalı faniiiia

Allah ve Resulü bir işe hükmettiği zaman, mümin olan bir erkek ve mümin olan bir kadın için, o işte kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur. Kim Allah‘a ve Resulüne isyan ederse artık gerçekten o, apaçık bir sapıklıkla sapıtmıştır.’‘ (Ahzap 36) Vicdanlar bu ilkeyi özümlemiş, duygular bu ilkenin denetimine girmişti. Bu ilke şöyle özetlenebilir: Müslümanların ne öz varlıkları ve ne de davranışları kendilerine ait değildi. Hem öz varlıkları ve hem de ellerinde olan her şey yüce Allah'a ait idi. O dilediği gibi onları yönetir, kendileri için neyi isterse onu seçerdi. Onlar genel doğal yasalara göre işleyen şu koca evrenin bir parçası idiler. Evrenin yaratıcısı ve yöneticisi, onları bu evren ile birlikte hareket ettiriyordu. Koca evren senaryosu içindeki rollerini bölüştürüyor, evren sahnesindeki hareketlerini belirliyordu. Onlar bu sahnede oynayacakları rolü kendileri seçemezlerdi. Çünkü senaryonun tamamını bilmiyorlardı. Onlar canlarının istediği hareketi seçemezlerdi. Çünkü sevdikleri hareket, paylarına düşen rolle bağdaşmayabilirdi. Onlar ne senaryonun yazarları ve ne de sahnenin rejisörleri idi. Onlar sadece birer ücretli işçi idiler. Yaptıkları işe karşılık ücretlerini alacaklardı. Sonuç konusunda ne lehlerinde ve ne de aleyhlerinde bir rolleri yoktu.Böyle olunca özlerini gerçekten yüce Allah'a adamışlardı. Özlerini tümü ile adamışlardı. Öyle ki, benliklerinden kendilerine hiçbir şey kalmamıştı. O zaman evren bütünün yapısı ile uyuma girdi. Hareketleri evrenin genel dönüşü ile uyumluluk kazandı. Gezegenler ve yıldızlar nasıl yörüngelerinde dönüyorlarsa onlar da yörüngelerinde döner oldular. Hiçbiri yörüngesinden çıkmaya, evren bütünü ile uyumlu dönüşlerinin temposunu hızlandırmaya ya da yavaşlatmaya kalkışmıyordu.




Tağuti ve gayri islami düzenlerde belli bir yaşa gelmiş gençler askere alınıyor. İsteyerek veya istemeyerek askere giden bu gençler, kışlanın nizamiye kapısından girip teslim olduktan sonra, kılık kıyafetinde, yeme ve içmesinde, yatma ve kalkmasında, yani günlük tüm hareketlerinde belli bir düzene tabi olmak mecburiyetindedirler. Çünkü tağuti ve gayri islami ordunun, kendisine has kanun ve tüzükleri vardır.
Kışlaya girip teslim olan her vatandaş bu kanun ve tüzüklere uymak mecburiyetindedir. Uymayanlar için gerekli cezai müeyyide uygulanır. Askere gitmeden evvel veya askerlikten sonraki sivil hayatta, askeri kanun ve tüzükler vatandaşı pek ilgilendirmez. Ama asker olur olmaz bu kanun ve tüzüklere uyma zorunluluğu vardır. Asker olmadıkça, kimse kendisini bu kanunlara uymaya zorlamaz.Fakat asker olunca, ya uyar, veya uydurulur. Ben asker olurum, ama askeri kanun ve tüzüklere uymam, gönlümün ve keyfimin istediği gibi hareket ederim, kimse benim kılık ve kıyafetime, yeme ve içmeme, yatma ve kalkmama, yani hal ve hareketime karışamaz vs. diyebilir mi? Veya diyenler var mıdır? Kesinlikle hayır.
Ekleme Tarihi: 03.09.2007 - 14:40
Bu mesajı bildir   VeRvO üyenin diğer mesajları VeRvO`in Profili VeRvO Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
muhammed_usame su an offline muhammed_usame  

161 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 30.08.2007
En Son On: 07.09.2007 - 10:54
Cinsiyeti: ----- 
İşte bunun gibi mümin olduktan sonra da, Allah ve Resulünün emirlerine tabi olma mecburiyeti doğar. Tevhid akidesine iman etmiş ve islama teslim olup, muhammedi mümin müslümanların mekanı olan islam kışlasının nizamiye kapısından içeriye girenler, bu mekanın kanun ve tüzüklerine uymak mecburiyetindedirler. Yani Kur-an ve Sünnete tabi olmak zorundadırlar. Bu mekana giriş yapıp ümmetin bir ferdi olup, mümin müslümanlarla kardeş olanlar, kendi keyiflerinin yani nefsi emmarelerinin, heva ve heveslerinin istediği şekilde hareket edemezler. Onlar bu arzularını Allah ve Resulünün, yani Kur-an ve Sünnetin emrine tabi kılarlar. Bu tür davranış onların imanlarının gereğidir.


Alemlerin Rabbi buyuruyor:„Allah‘a ibadet edin ve ona hiçbir şeyi ortak koşmayın. Anne-babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara yakın komşuya, yakın arkadaşa, yolcuya, ellerinizin altında bulunanlara (köle, cariye, hizmetçi ve benzerlerine) iyi davranın: Allah kendini beğenen ve devamlı böbürlenip duranı sevmez.“ (Nisa 36)
Yalnız ve yalnız Allah‘a iman ve O‘na zatında ve sıfatlarında hiçbir şeyi ortak koşmamak; işte gerçek Tevhid ve katıksız iman budur. Rab, ilah, melik yani mutlak hakim, kanun koyucu Allah’tır. Rabblikte, İlahlıkta ve kanun koyuculukta Allah’tan gayrısına yönelmek, onu benimseyip itaat etmek şirktir. Allah’tan başkasını benimsemek, ona iman etmek, ona itaat ve ona ibadet etmek anlamına gelir. Halbuki iman, yalnız ve yalnız Allah‘a ve O‘nun iman edilmesini istediklerine; ibadet ise yalnızca O’na mahsustur.Muvahhid mümin kullarına önce tevhidi emreden Rabbimiz Allah, tevhide imandan hemen sonra anne-babaya güzellikle davranmayı ve iyilikte bulunmayı emrediyor. Anne ve babanın hakkı imandan sonra geldiğine göre ne kadar önemli olduğu ehli iman ve ehli akıl tarafından çok kolay bir şekilde kavranır. Rabbimiz Allah muvahhid ve müminlere, anne ve babaya değer vermelerini emrediyor. Kendi halinde olan anne-babanın kıymetini bilmek, onlara karşı saygı ve sevgide kusur etmemek, islama uygun olan arzularını imkanlar dahilinde yerine getirmek muvahhid ailenin en tabii vazifesidir.
Ekleme Tarihi: 03.09.2007 - 14:49
Bu mesajı bildir   muhammed_usame üyenin diğer mesajları muhammed_usame`in Profili zum Anfang der Seite
faniiiia su an offline faniiiia  
RE:

138 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 01.05.2006
En Son On: 04.09.2007 - 17:20
Cinsiyeti: ----- 
Alıntı
Orijınalı VeRvO

Alıntı
Orijınalı faniiiia

Allah ve Resulü bir işe hükmettiği zaman, mümin olan bir erkek ve mümin olan bir kadın için, o işte kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur. Kim Allah‘a ve Resulüne isyan ederse artık gerçekten o, apaçık bir sapıklıkla sapıtmıştır.’‘ (Ahzap 36) Vicdanlar bu ilkeyi özümlemiş, duygular bu ilkenin denetimine girmişti. Bu ilke şöyle özetlenebilir: Müslümanların ne öz varlıkları ve ne de davranışları kendilerine ait değildi. Hem öz varlıkları ve hem de ellerinde olan her şey yüce Allah'a ait idi. O dilediği gibi onları yönetir, kendileri için neyi isterse onu seçerdi. Onlar genel doğal yasalara göre işleyen şu koca evrenin bir parçası idiler. Evrenin yaratıcısı ve yöneticisi, onları bu evren ile birlikte hareket ettiriyordu. Koca evren senaryosu içindeki rollerini bölüştürüyor, evren sahnesindeki hareketlerini belirliyordu. Onlar bu sahnede oynayacakları rolü kendileri seçemezlerdi. Çünkü senaryonun tamamını bilmiyorlardı. Onlar canlarının istediği hareketi seçemezlerdi. Çünkü sevdikleri hareket, paylarına düşen rolle bağdaşmayabilirdi. Onlar ne senaryonun yazarları ve ne de sahnenin rejisörleri idi. Onlar sadece birer ücretli işçi idiler. Yaptıkları işe karşılık ücretlerini alacaklardı. Sonuç konusunda ne lehlerinde ve ne de aleyhlerinde bir rolleri yoktu.Böyle olunca özlerini gerçekten yüce Allah'a adamışlardı. Özlerini tümü ile adamışlardı. Öyle ki, benliklerinden kendilerine hiçbir şey kalmamıştı. O zaman evren bütünün yapısı ile uyuma girdi. Hareketleri evrenin genel dönüşü ile uyumluluk kazandı. Gezegenler ve yıldızlar nasıl yörüngelerinde dönüyorlarsa onlar da yörüngelerinde döner oldular. Hiçbiri yörüngesinden çıkmaya, evren bütünü ile uyumlu dönüşlerinin temposunu hızlandırmaya ya da yavaşlatmaya kalkışmıyordu.




Tağuti ve gayri islami düzenlerde belli bir yaşa gelmiş gençler askere alınıyor. İsteyerek veya istemeyerek askere giden bu gençler, kışlanın nizamiye kapısından girip teslim olduktan sonra, kılık kıyafetinde, yeme ve içmesinde, yatma ve kalkmasında, yani günlük tüm hareketlerinde belli bir düzene tabi olmak mecburiyetindedirler. Çünkü tağuti ve gayri islami ordunun, kendisine has kanun ve tüzükleri vardır.
Kışlaya girip teslim olan her vatandaş bu kanun ve tüzüklere uymak mecburiyetindedir. Uymayanlar için gerekli cezai müeyyide uygulanır. Askere gitmeden evvel veya askerlikten sonraki sivil hayatta, askeri kanun ve tüzükler vatandaşı pek ilgilendirmez. Ama asker olur olmaz bu kanun ve tüzüklere uyma zorunluluğu vardır. Asker olmadıkça, kimse kendisini bu kanunlara uymaya zorlamaz.Fakat asker olunca, ya uyar, veya uydurulur. Ben asker olurum, ama askeri kanun ve tüzüklere uymam, gönlümün ve keyfimin istediği gibi hareket ederim, kimse benim kılık ve kıyafetime, yeme ve içmeme, yatma ve kalkmama, yani hal ve hareketime karışamaz vs. diyebilir mi? Veya diyenler var mıdır? Kesinlikle hayır.





Tamamda bunula neyi kastediyorsunuz onu anlayamadım?
Ekleme Tarihi: 03.09.2007 - 15:01
Bu mesajı bildir   faniiiia üyenin diğer mesajları faniiiia`in Profili faniiiia Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
VeRvO su an offline VeRvO  

567 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 16.01.2007
En Son On: 05.12.2008 - 10:45
Cinsiyeti: Bayan 
Anne-babanın arzu ve isteklerini imkan olduğu halde yerine getirmemek, onları üzmek, onlara isyan etmek islam nazarında suç teşkil eder. Böyle davranışlar Allah ve Resulü tarafından yasaklanmış, haram kılınmıştır.

Rabbimiz Allah cc şöyle buyuruyor:
Biz insana, anne ve babasına (karşı) güzelliği (ilke edinmesini) tavsiye ettik, eğer onlar, hakkında bilgin olmayan şeyle bana ortak koşman için sana karşı çaba harcayacak olurlarsa,bu durumda onlara itaat etme. Dönüşünüz banadır. Artık yapmakta olduklarını size ben haber vereceğim.“ (Ankebut 8)

İslamın bütün ilkeleriyle, kurum ve kuruluşlarıyla, fertten topluma, devletten aileye, hakim olduğu islam toplumunda, (halifeli toplum) muvahhid ailede yer alan muvahhid mümin anne ve baba hakkını ödemek kolay bir mesele değildir.
Fakat gayri müslim ve tağutların hakim olduğu, islam nizamının hayatın dışına itildiği cahiliye toplumlarında, oluşturulmaya çalışılan muvahhid aile de, anne-baba mümin olmayabilir.
Çocuklar islamı kabul etmiş ve imkanlar dahilinde yaşamaya çalışırken, anne veya baba karşı çıkarda engellenmeye çalışılırsa, o zaman kendilerine itaat edilmez.
Çocuklarına, Allah‘a şirk koşmayı emreder veya islami ilkelerden vazgeçmeyi, ya da emredilen ibadetleri terk etmeyi arzu ederlerse, onlara karşı kesin tavır konulur, ne dinlenilir ne de itaat edilir.
Anne-babaya itaat gerek, ama islama aykırı davranmadıkları müddetçe. İşte en hayırlı Asır olan Asr-ı Saadeten bir örnek; Sad bin Ebu Vakkas’tan (r.a) yapılan bir rivayette; „
„Ben anneme çok iyi davranan biri idim, müslüman olduğum zaman, bana dinini terk edeceksin, yoksa ölünceye kadar ne yiyeceğim ne de içeceğim. Bunun üzerine de halk, ey annesinin katili diyecek, seni ayıplayacak dedi.
Bunun üzerine günbe gün yemeden içmeden bekledi durdu. Ben ona, ey anneciğim Allah‘a yemin ederimki, yüz canın olsaydı ve her biri birer birer çıksaydı yinede dinimi terk etmezdim. İstersen ye, istersen yeme dedim. Annem benim bu azmimi görünce yemeye başladı.“

Ekleme Tarihi: 03.09.2007 - 15:01
Bu mesajı bildir   VeRvO üyenin diğer mesajları VeRvO`in Profili VeRvO Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
muhammed_usame su an offline muhammed_usame  
RE: faniiia

161 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 30.08.2007
En Son On: 07.09.2007 - 10:54
Cinsiyeti: ----- 
Alıntı
Orijınalı muhammed_usame

İşte bunun gibi mümin olduktan sonra da, Allah ve Resulünün emirlerine tabi olma mecburiyeti doğar. Tevhid akidesine iman etmiş ve islama teslim olup, muhammedi mümin müslümanların mekanı olan islam kışlasının nizamiye kapısından içeriye girenler, bu mekanın kanun ve tüzüklerine uymak mecburiyetindedirler. Yani Kur-an ve Sünnete tabi olmak zorundadırlar. Bu mekana giriş yapıp ümmetin bir ferdi olup, mümin müslümanlarla kardeş olanlar, kendi keyiflerinin yani nefsi emmarelerinin, heva ve heveslerinin istediği şekilde hareket edemezler. Onlar bu arzularını Allah ve Resulünün, yani Kur-an ve Sünnetin emrine tabi kılarlar. Bu tür davranış onların imanlarının gereğidir.


Alemlerin Rabbi buyuruyor:„Allah‘a ibadet edin ve ona hiçbir şeyi ortak koşmayın. Anne-babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara yakın komşuya, yakın arkadaşa, yolcuya, ellerinizin altında bulunanlara (köle, cariye, hizmetçi ve benzerlerine) iyi davranın: Allah kendini beğenen ve devamlı böbürlenip duranı sevmez.“ (Nisa 36)
Yalnız ve yalnız Allah‘a iman ve O‘na zatında ve sıfatlarında hiçbir şeyi ortak koşmamak; işte gerçek Tevhid ve katıksız iman budur. Rab, ilah, melik yani mutlak hakim, kanun koyucu Allah’tır. Rabblikte, İlahlıkta ve kanun koyuculukta Allah’tan gayrısına yönelmek, onu benimseyip itaat etmek şirktir. Allah’tan başkasını benimsemek, ona iman etmek, ona itaat ve ona ibadet etmek anlamına gelir. Halbuki iman, yalnız ve yalnız Allah‘a ve O‘nun iman edilmesini istediklerine; ibadet ise yalnızca O’na mahsustur.Muvahhid mümin kullarına önce tevhidi emreden Rabbimiz Allah, tevhide imandan hemen sonra anne-babaya güzellikle davranmayı ve iyilikte bulunmayı emrediyor. Anne ve babanın hakkı imandan sonra geldiğine göre ne kadar önemli olduğu ehli iman ve ehli akıl tarafından çok kolay bir şekilde kavranır. Rabbimiz Allah muvahhid ve müminlere, anne ve babaya değer vermelerini emrediyor. Kendi halinde olan anne-babanın kıymetini bilmek, onlara karşı saygı ve sevgide kusur etmemek, islama uygun olan arzularını imkanlar dahilinde yerine getirmek muvahhid ailenin en tabii vazifesidir.






sorunun yanıtı bu üsteki yazı olsa gerek......

wesselam....

konu devamı:

Kendileriyle dünya hayatında iyi geçinmeye gayret edeceğimiz anne ve babamız, Allah’a ve Resulüne düşman olmadıkça gayri müslim bile olsalar, iyilik tavrımız değişmemeli. Fakat bize Allah‘a isyan etmeyi emrederlerse onları dinlemek ve itaat etmek imkansızdır. Kendilerine masiyet konusunda itaat edilmez ve Sad bin Ebi Vakkas‘ın (r.a) tavrı sergilenir.
Son olarak Kur’an da Muttaki, Muvahhid müminlerin vasıfları hakında birkaç örnek vererek yazımıza son verelim


„Hakkında bilgin olmayan şeyin ardına düşme; çünkü kulak, göz ve kalp bunların hepsi ondan sorumludur.“ (İsra 36)
Yeryüzünde böbürlenerek yürüme, zira Allah, kendini beğenmiş övünüp duran kimseleri sevmez.“ (Lokman 18)
Kim Allah‘ı, O‘nun Resulünü ve iman edenleri dost (veli) edinirse hiç şüphe yok galip gelecek olanlar Hizbullahtır.“ (Maide 56)



Ya Rabbi bizlerede muvahid aileyi kurmayı nasip et. Amin...
Ekleme Tarihi: 03.09.2007 - 15:06
Bu mesajı bildir   muhammed_usame üyenin diğer mesajları muhammed_usame`in Profili zum Anfang der Seite
Pozisyon düzeni - imzaları göster
Sayfa (1): (1)
önceki konu   sonraki konu

Kategori Seç:  
Sitemizde şu an Yok üye ve 1761 Misafir mevcut. En son üyemiz: Didem_


Admin   Moderator   Vip   Üye ]

Hayırlı ömürler dileriz.    Bu üyelerimizin doğum günlerini tebrik eder, sıhhat ve afiyet dolu bir ömür dileriz:
33mya (63), turkishdanger (36), LeeNa (56), avara (34), @KIN (43), Sedat KAYHAN (61), burcuburcu (49), emelim (52), yahia (49), huzur (52), nazarboncu&eth;.. (44), fettah (42), asafusta (41), Selim54 (35), excelleron (53), SeHZaDeM (34), sofiumit (41), remzi82 (54), iskender_1 (44), Ibrahim_Kerim (43), &Yacute;SU (31), sadozaydin (38)
24 Saatin Aktif Konuları
0

Copyright © ((( RAVDA.net )))  *  İrtibat   *   RAVDA Reklam Servisi   *   Tüm hakları saklıdır, izinsiz alıntı yapılamaz.
Sitemizde yayınlanan imzalı yazıların içeriğinden yazarları, forum ve yorumlardan ekleyen şahıslar sorumlu olup, kesinlikle sitemiz sorumlu değildir.
© by ((( RAVDA.net )))

Sayfa 1.60680 saniyede açıldı