0
Start Giriş Üye Ol üyeler ((( RAVDATe@m))) Arama
Toplam Kategori: 69 *** Toplam Konu: 30100 *** Toplam Mesaj: 148193
Forum Anasayfa » D İ N / İ S L A M » DİĞER DİNİ KONULAR » Yoldaki Denge

önceki konu   sonraki konu
Bu konuda 1 mesaj mevcut
Sayfa (1): (1)
Ekleyen
Mesaj
faniiiia su an offline faniiiia  
Yoldaki Denge

138 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 01.05.2006
En Son On: 04.09.2007 - 17:20
Cinsiyeti: ----- 
"Allah ve Resulü bir konuda hüküm verdikten sonra ne mü'min bir erkeğin, ne de mü'min bir kadının kendi işlerinde başka bir şeyi tercih etmesi mümkün değildir. Kim Allah ve Resulüne isyan ederse o, kesinlikle apaçık bir şekilde sapmıştır." (el-Ahzab: 36)

Bu hayati dayanağın anlamı -özetle- şudur:

Mü'minlerin nefisleri konusunda hiç bir yetkileri yoktur. İşleri konusunda bir tercih hakları da yoktur. Çünkü hem kendileri, hem de tüm varlıkları Allah'a aittir. Kendilerini dilediği yöne yönelten O'dur. O, mü'minler için dilediğini seçer.
Sonra mü'minler, evrensel kanun doğrultusunda seyreden varlık aleminin bir parçasından başka nedir ki?

Bu varlık aleminin yaratıcısı ve müdebbiridir her şeye hareket veren, insanları da evrensel varlıkla beraber yönlendiren; Varlığın büyük senaryosunda rolleri dağıtan O'dur. Varlığın büyük sahnesinde herkesin hareketini belirleyen de O'dur. Bu alandaki rollerini, bizzat seçme hakları bile yoktur. Çünkü onların hiç biri senaryoyu tam olarak bilmiyor. Hatta insanların hoşa gidebilecek hareketleri seçme hakları bile yoktur. Çünkü onların hoşuna gidecek hareket, kendilerine ayrılmış rolle bağdaşmayabilir. Ayrıca senaryo ve sahnenin sahipleri de kendileri değildir. Onlar sadece takdir edileni yapmakla görevli olanlardır.

Yani netice itibarıyla ne leh, ne de aleyhlerindeki bir durum söz konusudur. Bunu bilen mü'minler bu durumlarıyla Allah'a teslim olmuşlardır. Şahıslarına bir şey bırakmayan bir teslimiyettir bu. Kişilikleriyle evrensel fıtrat arasında ve hareketleriyle evrensel rolleri arasında uyum sağlanması, bu teslimiyetin bir sonucudur. Çünkü böylece onlar, kendilerine ayrılan yörüngede seyretmiş oluyorlar. Aynen diğer gezegen ve yıldızların kendi yörüngelerindeki seyirleri gibi.

Yörüngeden ayrılmaya çalışmak yok.

Evrensel varlıkla uyumu bozmamak için hızlanmak veya yavaşlamak da yok.

Öyle ki nefisler, İlahi kaderin getireceği her şeye razı olmuştur. Çünkü onlar, Allah'a bağlanmış bilinçaltı yetenekleriyle anlamışlardır ki; her şeyi, herkesi, her olayı ve her durumu yönetip yönlendiren, Allah'ın kaderidir. Kendilerini, kavrayıcı, rahatlatıcı, güven ve huzur verici bir bilgiyle İlahî kaderi karşılamaya hazırlamış kimselerdir bunlar. Eğitile eğitile başa gelen İlahî kaderi garipsemez ve bundan endişe duyup acılara gömülmez bir hale gelmiştir bu kimseler. Ayrı bir tavsiye ve sabır gerektiren söz konusu endişe, ve acıları aşmıştır bu kimseler.

Çünkü onlar, Allah'ın kaderini, duygu ve ruhuna yabancı olmayan bir işi bekleyip gözetleyen arif kimseler edasıyla karşılamaya hazırlanmışlardır. Gafil avlanmadan, irkilmeden ve garipsemeden...

Bundan dolayı kendilerinin bitirmek istediği bir konuda hükmetmek için yörüngenin devrini hızlandırmaya çalışmazlar. Hemen giderilmesini istedikleri bir ihtiyaçları var diye olayları yavaşlatmayı düşünmezler. Çünkü söz konusu olan davalarının zafer ve hükümranlığı bile olsa bu yollara başvurmazlar. Onlar sadece yollarında yürürler. İlahi kaderin getirdiği sonuç ne olursa olsun yollarında yürürler.

Rıza göstermiş ve rahatlamış olarak..

Canlarını feda ederek..

Mal ve emeklerini ortaya koyarak..

Daralmadan ve acele etmeden...

Minnet edip gururlanmadan..

Ahlar çekip üzüntüye kapılmadan..

Yani adımlarını yönlendirip hareketlerini yöneten İlahi kudrete mutlak bir teslimiyetle.. Kendilerini yöneten kudrete tam bir güven duyarak..

Emniyet, huzur ve inançla. Bunun yanında, kolaylık ve sadelikle yola devam ederek..

Ve tüm bunların yanında güç yetirildiği kadar çalışmak, elde mevcut tüm serveti harcamak, zaman ve emek kaybına izin vermemek, başvurulmadık çare ve vesile bırakmamak...

Ama güç yetirilmez işleri yüklenmemek, insanlıklarından ve insani özelliklerinden soyutlanmaya çalışmamak, yani insani yapıyı güç ve za'af noktalarıyla korumak...

Ayrıca yürekten benimsenmeyen samimiyetsiz duygu ve yetenekleri ortaya atmamak, yapılmayan bir şeyle övünmekten hoşlanmamak ve yapılandan fazlasını konuşmamak..

İşte denge budur. Hem Allah'ın kaderine mutlak bir teslimiyet, hem de olanca gücü ortaya koyarak çalışıp çabalamak..

Hem Allah'ın kaderine teslimiyet, hem de gönül huzuruyla karşı koymak (batıla)..

Yani teslimiyet ve çabayı dengelemek..

İşte ilk İslam cemaatinin hayat ve karakterine damgasını vuran işaret, bu dengeydi. Dağların yüklenemediği büyük akide emanetini taşımaya onları ehil kılan işaret buydu. Bu temel ve vazgeçilmez nitelikteki hayati dayanağın ruhun derinliklerine yerleşmiş olmasıydı ilk İslâm cemaatini başarıya götüren. Bu cemaatin kendi hayatında ve o zamanki insan toplumunun hayatında böylesine harikalar gerçekleştirmesini sağlayan dayanak buydu. Adım ve hareketlerinin evrensel varlıkla uyumunu sağlayan dayanak buydu. Zamanın akışına ayak uydurmasını sağlayan dayanak buydu. Evrensel yasalarla çatışmadan ve çelişmeden. Yani bu çelişme ve çatışma sonucu yavaşlama ve gecikmelere mey dan vermeden..

Zaten bunca emeği mübarek kılan da buydu. Çünkü bu, çok kısa denilebilecek bir zamanda verimli, bol ve tatlı meyveler veren bir çalışmaydı. Nefislerini öylesine değiştirmişlerdi ki bu insanlar, kendi hareketleriyle evrensel hareket arasında hiç bir tezat kalmamıştı. Kainatın tümünü yönlendiren Allah'ın kaderine uygun bir uyum içinde yaşıyorlardı.

Eğer bir kalb tam anlamıyla ilahî hidayeti benimsememişse, emeklerin tam olarak meyve vermesine imkan yoktur. Kişinin hareketiyle kainatın devri arasında uyum sağlanıp Allah'ın evrensel kaderi gönül huzuruyla benimsenmemişse meyve beklemeye imkan yoktur. Çünkü varlık aleminde İlahi takdirin doğrultusunu izlemeyen hiç bir şey yoktur.
Yüce Allah'ın aşağıdaki buyruğuyla belirlediği de budur:

"Allah ve Resulü bir konuda hüküm verdikten sava ne mü'min bir erkeğin, ne de mü'min bir kadının kendi işlerinde başka bir şey tercih etmesi mümkün değildir."

İslam metodunun vazgeçilmez nitelikteki temel prensibi budur.

Ekleme Tarihi: 01.06.2007 - 15:25
Bu mesajı bildir   faniiiia üyenin diğer mesajları faniiiia`in Profili faniiiia Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
Pozisyon düzeni - imzaları göster
Sayfa (1): (1)
önceki konu   sonraki konu

Kategori Seç:  
Sitemizde şu an Yok üye ve 2247 Misafir mevcut. En son üyemiz: Didem_


Admin   Moderator   Vip   Üye ]

Hayırlı ömürler dileriz.    Bu üyelerimizin doğum günlerini tebrik eder, sıhhat ve afiyet dolu bir ömür dileriz:
alaatalay (64), oemer36 (54), Harun_Yahya (39), By_ExCalibuR (39), beyzanur68 (41), ekemen (55), emstuh (38), Belamir (27), bilgen (43), hasretpamuk (42), murat tilki (45), hatýce02 (33), phonexx1 (38), islamin Gulu (33), sepultura (45), _-cigdem-_ (36), _Dua_ (36), sairadnan (46), zz0102 (52), nur.nurani (41), x_ebr@r_x (37), mumino (37), meryemcevahir (40), güldali (64), happyman (48), gencmcucahid (38), ak0571 (47), efrail (43), emel_hanim (48), Gülkurusu (48)
24 Saatin Aktif Konuları
0

Copyright © ((( RAVDA.net )))  *  İrtibat   *   RAVDA Reklam Servisi   *   Tüm hakları saklıdır, izinsiz alıntı yapılamaz.
Sitemizde yayınlanan imzalı yazıların içeriğinden yazarları, forum ve yorumlardan ekleyen şahıslar sorumlu olup, kesinlikle sitemiz sorumlu değildir.
© by ((( RAVDA.net )))

Sayfa 0.95616 saniyede açıldı