0
Start Giriş Üye Ol üyeler ((( RAVDATe@m))) Arama
Toplam Kategori: 69 *** Toplam Konu: 30100 *** Toplam Mesaj: 148193
Forum Anasayfa » D İ N / İ S L A M » DİĞER DİNİ KONULAR » Haccı dolu dolu yaşamak

önceki konu   sonraki konu
Bu konuda 9 mesaj mevcut
Sayfa (1): (1)
Ekleyen
Mesaj
Yusuflu su an offline Yusuflu  
Haccı dolu dolu yaşamak

428 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 16.06.2005
En Son On: 25.11.2007 - 19:27
Cinsiyeti: ----- 



Haccı dolu dolu yaşamak - 1


EN GARİPLERİN, EN hazırlıksızların, en yenilerin, en fakirlerin buralara gelmesine alkışlar, tebrikler...Fakat her imkana rağmen gelmeyenlere, gelemeyenlere heyhat !

Hacca gelenler, Allâhın elçileri olarak telakki edilirlermiş; onları orada melekler karşılarmış. Onların duaları kabul olur; günahları dünyadaki kumlar, yer yüzündeki su damlacıkları, denizdeki köpükler adedince bile olsa affedilirmiş !

Buraları, kâinatın merkezi, Küre-i Arzın kalbidir. Bir bakıma ahiret meşheri, azamet membaı; bir bakıma da Rahmet mazharıdır. Haccı, Allahın emriyle, bizzat Hz. Cebrail AS. tarif etmiş, Arafatın, Müzdelifenin ve Minanın sınırlarını O göstermiş.

Esasen Kâbe, bütün dünya Müslümanlarının Şûra Yeri; Hac mevsimi de Şûra zemini, Şûra zamanıdır. Maalesef bu mânâ tam anlamıyla gerçekleşememekte.

Burası Hz. Hâcerin, Hz İbrahim AS. tarafından Allahın emri üzerine, Allâha emanet edip bırakıldığı ıssız vadinin de bulunduğu yerdir. O mübarek hâdiseden sonra, o ihlaslı tavırların hürmetine, Hz. Hâcer validemize bereketli Zemzem verilmiştir. İnsanlar onun etrafında pervane olmuş ve burada Mekke şehri teşekkül etmiştir.

Bu önemli bir mânâdır. Zenci bir hanım olan Hz. Hâcer validemizin o yüksek imanının ve müthiş teslimiyetinin yaşandığı yer oluşu, hiç unutulmamalıdır. Tamamen kuru bir çölde, bir ağaç altında, kundaktaki küçük bir bebekle bırakılan ve tamamen yalnız olmasına rağmen asla isyan etmeyen, tereddüt göstermeyen, tam bir ümit ile yaşayan, her yönden Allâha tam teslim olan; bu sayede de büyük nimetlere mazhariyete ulaşan o yüce insan ve Onun yaşadıkları teferruatıyla muhakkak hatırlanmalıdır.

Hiç itiraz etmeden, halî bir sahrada, Allahın emri olduğu için tereddütsüz, evlâd-ı iyâlini bırakıp giden Hz.İbrahim A.S.a ve küçücük yavrusuyla yine en ufak itiraz hali göstermeden o ıssız yerde tereddütsüz kalabilen Hz.Hâcer validemize binler selam ve salât olsun. Allah bizleri de o yüksek ahlakla ahlaklandırsın.

O yüksek imanın sayesinde, bu gün bu nurlu kalabalıklar ortaya çıkmış. Say esnasında da, asırlar öncesi, tamamen bomboş bir çölde, en zaruri su ihtiyacını karşılayamayan Hz. Hâcerin küçücük evlâdı için isyan etmeden, Allaha teslim olarak esbaba müracaat edip su araması mutlaka düşünülmelidir. Bu arama esnasında da evladını uzaktan da olsa görmeye çalışmasını, müthiş bir teslim oluşun tezahürü olarak hatırlamak, bu ruhun vicdanımızda yer etmesi için bu yaklaşık 400 metrelik mesafede Say yapmak, dualar etmek, inşâllah bizler için büyük bir avantaj olacaktır... Hele Say ile 70 köle azat etmiş gibi sevaba nail oluşumuzu da bu arada hatırlar isek ruhumuzda çok şeylerin değişeceğine inanıyorum.

Saflığın, sadeliğin sembolü olan Kâbede hemen her ihlaslı Hacı tarafından müthiş bir rahatlık ve tam bir hürriyet hissedilir, tatlı bir huzur duyulur, adeta ayrı bir boyuta geçilir.

Ancak sathî bir nazarla bakılırsa her taraf kara taşlarla, kayalarla, dağlarla çevrilidir. Tüneller yapılmadan önce bir mahalleden diğerine geçmek bile çok zor imiş Buraları çok sıcaktır; iklimi ağır ve arazi şartları çok çetindir. Şimdilerde tünellerle ulaşım burasını oldukça rahatlatmış. Dağlardan baktığınızda zahiren, bu haldeki, böyle bir memleketin, nasıl olup ta böyle milyonlarca insanlarla dolduğunu, bu meşakkatli seyahate, ziyarete nasıl gelip buralarda pervane gibi döndüğünü, nasıl olup da asırlar önce buralara yerleştiklerini, muhakkak düşünürsünüz. Ve bu durumu, kısa zamanda, Allahın emirleri etrafında, her şeye rağmen pervane olunduğu mânâsı olarak algılarsınız.

Dünyanın meşhur bir şelâlesi yanında böyle bir mânâ gerçekleşseydi, belki de bazı insanlar nezdinde İslâm felsefesine zafiyet gelebilirdi; insanlar, oraların güzellikleri için gelindiğini düşünebilirlerdi. Fakat şimdi çok kötü şartlara rağmen, Allah emredince, hiç bir şeyin önemi kalmıyor; her şey güzelleşiyor; insanlar bu mânâ etrafında pervane oluyorlar, diye düşünürsünüz.

Burada, sabır, müsamaha, yumuşaklık hiçbir yerde görülemeyecek kadar kemalde, en üst seviyede tezahür ediyor. Hiçbir güç, hiçbir kültür, hiçbir medeniyet bu seviyede bir müsamahayı asla tahakkuk ettiremez, ettirememiş Bunu siz de yaşayarak göreceksiniz.

Ancak, en garibanların bile rahat Kuran okuması yanında İslamın asırlardır bayraktarı olmuş, benim milletimin hacca gelenlerinin büyük bir kısmının Kuran okumada geri kalışını, herkesin Kuran okuduğu Kâbede, Mescid-i Nebevîde, sağa sola bakınışını, sohbet edişini görmek gerçekten çok üzücü. İnşâllah bizler bu konuda en ileride oluruz.

Cennet Bahçesinde ve Haremde, fakir-zengin, çirkin-güzel, tahsilli-tahsilsiz insanların hep beraber bulunuşunu, yer alışını görünce; cennette bile öyle olacağını, sadece zahiri üstünlüklerle neticeye gidilemeyeceğini çok açık olarak anlayacaksınız.

Ancak görmek istenmeyecek bazı çirkinlikleri de göreceksiniz. Eğer pozitif düşünmeyi bilmez, işin hakikatini göremezseniz, empatik düşünemezseniz hem huzursuz olacak, hem de realiteyi anlayamayıp gıybet ettiğiniz için günahlara gireceksiniz.Güzel görüp, güzel düşünmeli; hayattan lezzet almalısınız.

Sokaklarda, yerlerde yatanları, elleriyle yemek yiyenleri, yalın ayak gezenleri, yerli yersiz gırtlarını temizleyenleri, yere tükürenleri, hatta tuvalet ihtiyacını o kalabalık içinde kıvırıp büktükleri bir hasır parçası içinde giderenleri görmeniz sizi dehşete düşürmesin !

Kısa süre önce onlardan bazılarının belki de büyük bir perişanlıkla ve hatta vahşiler gibi, Afrikanın filan köyünde imkânsızlıklar içinde yaşarken, bir şekilde Allâhı bulup, Resulullâhı tanıyınca, yanıp tutuştuklarını, imkânsızlık sebebiyle belki de Kızıl Denizi salla geçip, aylarca yayan, aç ve susuz yolculuk sonrası buralara ulaştığını düşünürseniz; memleketinizdeki nice varlıklı insanın ise Allahı bildiği, Resulullahı tanıdığı halde kılını bile kıpırdatmadığını, bu mânânın yanına koyar da bu olumsuz davranışlı Hacılara öyle bakarsanız belki de olayları daha doğru değerlendirmiş olursunuz.

Böyle düşünürken ayrıca, bir eli ve bir ayağını yerlerde sürüyerek tavaf edenlere, oğlunun sırtında veya kolunda titreyerek say eden, tavaf etmeye çalışan pir-i fanilere bakın. En sıkışık zamanda bile size namaz için yer açmaya çalışanları, hatta o mahşerî kalabalıkta kalkıp yersiz kalma pahasına size yerini verenleri, iyi görmeye, iyi değerlendirmeye çalışın.

Yerlerdeki pislikleri değil de hiç durmadan, gece gündüz o pisliklerin toplanışını, binlerce ton çöpün günün her saati toplanıp uzaklaştırıldığını; sizin huzurunuz, sıhhatli yaşayışınız için yok edildiğini düşünün. Hiç bir maddî menfaati olmadan, milyarlarca liralık meşrubat veya yiyeceği, o bunaltıcı sıcak altında, hayır için dağıtmaya çalışanlara bakmaya uğraşın. Nasıl lezzet aldıklarını temaşâda bulunun.

Siz, ihramdan çıkmak için, çirkin olma korkusuyla saçınızı tamamen kestirmek yerine, dörtte birini kestirip de düzelttirirken; sünnet olduğu için, Peygamberlerine benzemek aşkıyla, ellerindeki jiletlerle, birbirlerinin saçların tamamen kazıyan, sakalların kınalayıp zahiren bu garip (!) hallere düşen o halis fakat zahiren gariban görünenlerin bu yüksek iman ve izanlarına hayranlıkla bakıp onların yüksek ahlaklarından dersler çıkarmak için değerlendirmeye alın.

Hele Suudluların milyonlarca hacıya bu buz gibi Zemzemi Arafat ve Muzdelife dahil hemen her yerde, temiz bardaklarla, termoslarla hizmete sunmasının zorluğunu ve bunu nasıl başarılabildiklerini anlamaya çalışın. Onları tebrik edin .

Belki de Asya Münafıkları ile Avrupa Kâfirlerinin her şeyi sömürüp bu garibanlara bir şeyler bırakmadıkları için, bu dünyanın her tarafından gelen Müslümanların, bu hayat tarzından kurtulamadıklarının sebeplerini anlamaya çalışın.

Bakın o zaman ızdırabınız nasıl dinecek; nasıl her şeyin hakiki ve güzel yüzünü görüp nefes alacaksınız. Çünkü Güzel düşünen, güzel görür. Güzel gören, hayatından lezzet alır.

Sayde, namaza gidişlerde, insanların koşuşturmaları, bu mahşeri kalabalıkta aciz kalışımız, adeta haşirdeki müthiş zemini ve oradaki halimizi andırıyor.

Hele İhram Sanki insanlar elleriyle kefenlerini giymişler, Allâhın huzuruna çıkmışlar gibi. Rütbe, makam, mansıp yok. Tam bir eşitlik hali. Mecburen mütevazi oluyorsunuz. Oruçtaki açlıkla hatırladıklarınıza, çok yeni mânâlar ekleniyor. Bunlardan muhakkak ama muhakkak, nefsinizin ikna edilmesi, kalbinizin tatmini adına çok tesirli bir durum olarak istifade etmeyi düşünün..

Kabede hiç durmayan tavaf, esasen Kurana, İmana, İslâma râm oluştur. İnsana, mikro ve makro alemlerdeki râm oluşları, güneş etrafında dönen seyyâratı, atomlardaki çekirdek etrafında dönen elektronları da hatırlatır. Siz de bütün boyutlardaki o râm oluşa senkronize olur, siz de katılırsınız. Hatta o şuursuz varlıkların vazifelerini yaparak ortaya koydukları tesbihatın, Allâha takdimi mânâsını, insanlar tavafta dönerek ortaya koyuyorlar diye tefekkür ederseniz, Tavaftan aldığınız ulvî lezzet çok daha gelişir, değişir.

Zîşuur insanın, gadap ve şehvet hislerine rağmen bu Rabbinin emirlerine musahhariyeti; inşâllah, onun diğer kusurlu hallerini örten üstün bir davranış olarak değerlendirilir de, bizleri Rahmanür Rahimin rızasına ulaştırır. Bu mânâlarla tavaf etmek müthiş bir hal !

Ayrıca şunu da unutmayalım ki Kâbe ziyaretçilerine rahmet olarak inen 120 sevabın 60 ı, tavaf a; 40 ı, namaz kılmaya; 20 si de Kâbeyi seyretmeye veriliyormuş.

Çok garip telaffuzlarla, lisanlarla, kör-topal, yaşlı-genç, zengin-fakir çok farklı insanları tavafta seyretmek de, pek çok vaazlardan daha tesirli bir temaşa. Bu halis ve büyük kalabalık, nefsi ve hatta şeytanı susturacak güçte. Tavaf namazı ile bir köle azat etmiş gibi sevaba nail oluş, bu arada değerlendirilmelidir ki tavafın kıymeti biraz daha anlaşılsın. Bu sevaplara mazhar olan bu büyük ve halis kalabalık hiç hata yapar mı.

M.Karabaşoğlu, bir makalesinde Hacca zengin olanların gelmesi manasına çok farklı bir değerlendirme yapar. İnsanlar Eneleriyle mukayeseler yaparak her şeyi algılarlar. Fakir fukara, acz ve fakrı hayatları boyunca çok sık olarak algılama fırsatı bulurlar. Ancak zenginler bu manayı zor algılarlar. İşte onlar da Haccın o müthiş zemininde adeta Cenab-ı Hakla muhatap olurcasına, yakîn hâsıl ederek yaşama fırsatı bulurlar. Ancak o müthiş zeminin tesiriyle Eneleri pek çok sırları algılayabilir. Çok harika bir yorum

Beytullaha giden devenin her adımına, -belki de araba tekerleklerinin her dönüşüne-, hacının her adımına bir sevap verilmesi, bir günahının silinmesi, derecesinin bir derece artırılması hakikati, inşâllah hepimize nasip olur.

İhramsız olunan zamanlarda daha rahat hareket etme imkanını iyi kullanarak bol bol tavaf etmeli, bu kutsî mekanlarda namaz kılmalı, duada bulunmalı etmeli, Kuran okumalı.

Şeytan Taşlamak da bir ayrı boyut. Dikkatsizlik halinde, zamansız gitme sonucu izdihamda, ölüm tehlikesi var. Ancak insanlar bunu göze alıyor, asırlar öncesi yapılan davete icabet ederek, Allahın emrini dinleyerek, belki de bu taşlamayla, şeytanı perişan hale getiriyorlar. Minada üç dört gün bir insan seli akıyor. Bu hal ayni zamanda emre ram oluşun, Allaha teslimiyetin farklı bir resmidir. Bu, nefsin ve şeytanın, mağlup edilişinin tecessümüdür. Ona öyle bakın. Siz de o mânâyla Cemerâtı taşlayın. Allâh da kim bilir bu hale ne kadar memnun olacaktır. Onun Memnuniyet-i Mukaddesesini bir düşünün. Belki de atılan her bir taş için, bir büyük günahınızın af edilmesi bunun bir ifadesidir.

Bayramda, birinci günün arkasından kestiğiniz saçların her teli için bir sevap alacak, bir günahınızı bağışlatacak, bir nur kazanacaksınız inşâllah.

Soğuk Zemzem adeta ruhlara manen şifa oluyor. Böyle tamamen simsiyah kayalarla çevrili, yağmurun hemen hiç yağmadığı, çöl ve kayalardan ibaret oluştan başka, sıcakların hemen her mevsim kavurduğu bir yerde, bir kuyunun suyu, on beş asır, vasıflarını kaybetmeden nasıl varlığını devam ettirebilir? Bu durum, sebeplerle izah edilebilir mi? Sebeplerin gücü buna yeter mi? Bu harika akış, yer küredeki su damarlarına, yer altı sularına verilebilir mi? Kesilmeden devam eden bu müthiş akmaya depoların gücü yeter mi? Bitmeyen bu harika mâyinin, ab-ı hayatın, ucu cennetlere mi dayanıyor acaba? Bereketle akması için Cennetlerden ona sular mı damlıyor acaba? Perde arkasında, adeta Rahmet-i İlahiyenin eli görünüyor desek yalan olmaz.

Zemzem, şifaların kaynağıdır. Allâmümme innî eselüke ilmen nafian, rızkan vasian ve şifaen min küllî dâin ve sakam.. dualarıyla, Allâhtan, onunla, şifalar, bereketler, faydalı ilimler istenir . Suudlular, onu buzlarla daha da lezzetlendirerek takdim ederler. Hz. Hâcer Validemize, teslimiyeti, sadakati, hâlisiyeti için verilen bu mübarek suyun; adeta, sadece cennetteki gibi, vücudu ter olarak terk edişi de bir ayrı hakikattir. Afiyetler olsun müminlere, Allaha ram olanlara. Kıyametin dehşeti hengâmında da inşâllah içer, ferahlanırız.

7.000 Sahabenin yattığı belirtilen Cennetül Bakî, Medinede, Mescid-i Nebevîye 60 m. uzaktadır. Belli saatlerde ziyaretine müsaade edilmektedir. Buraya defnedilenlerin en tanınmışlarını sıralayacak olursak, -ki Allah onlardan razı olsun- 3. Halife Hz Osman., Peygamberimizin amcası Hz. Abbas, halaları Hz.Safiye ve Hz. Âtika, süt annesi Hz.Halime, Hz . Fatimatüz Zehra; evladları Hz. İbrahim, Rukiye , Ümmü Gülsüm, Zeynep; Cafer-i Sadık, Muhammed el Bâkır, Zeynel Âbidin, İmam-ı Hasan ve ASM.ın hanımlarının Hz. Aişe dahil bir çoğu buradadır.

Bütün bu mübarek iman abideleri buradan Cennet Bahçelerine gül gibi ekilmişlerdir. Çünkü Resul-ü Ekrem ASM. bu kabristanı: Bakiye ehlini, cennet bahçelerine gül gibi ekseler gerektir diye tarif etmiştir. Bu günlerde, bu mukaddes beldelerin idarecilerinin mezhepleri sebebiyle biraz da ziyaretçilerin ifratları yüzünden- bu mübarek yer, bazı taşları dik duran bir tarla gibi görünmektedir.

İnsanlara ve Cinlere Peygamber olarak gelen Resul-ü Ekrem ASM. elbette Cinler ile de görüşmüş. O zamanlar onlardan yedi kişi Müslüman olmuş. Bu görüşme hatırasına, oraya yapılan Cin Mescidini ziyareti de yine bütün varlıklarca hoş amedî edilen bir Peygamberin ASM. ve davasının büyüklüğünün hatırlanması anlamında değerlendirmeli, bu mânâdan da istifade edilmelidir.

Hz. İsmailin, Allâhın emriyle kurban edilmek üzere kesilmek istendiği yere inşa edilen Hayf Mescidine de gitmelisiniz. Allahın emrine tereddütsüz uyan Hz. İbrahimi (AS.), yine kesilmeye bile itiraz etmeyen Hz. İsmail'i ve Onların yüksek imanlarını hatırlamak adına buraları ziyaret etmek çok faydalı olacaktır.

İsterseniz, evlatsız geçen yıllar sonra, dünyaya gelen bir evladınız için, Allahtan kurban edilme emri gelse, ne yaparsınız bir düşünün. Böyle bir emre uyabilir misiniz, tahammül edebilir misiniz. İyice düşünün. Bunu yanınızdaki arkadaşınıza bir sorun, bir deneyin. Beraberce böyle bir emri tartın. Belki böylece Hz. İbrahim ve Hz. İsmail AS.ı daha iyi anlayabilirsiniz.Ben itiraf ediyorum, ağlamaktan başka bir şey yapamadım !

Arafatta Cebel-İ Rahmeye muhakkak çıkmaya çalışın. Hz. Adem AS.ın emre itaatsizliği sebebiyle Hz.Havvadan ilk ayrıldığı yer de; affa nail oluştan sonra yine ilk buluştuğu yer de burasıdır. Hatta Hz. Peygamber ASM. da Veda Hutbesini burada okumuş, hâlâ o yüksek seviyesine ulaşılamayan ulvî mesajı burada vermiştir.

Buraları ziyaret ederken elbette itaatsizliğin sonuçları çok iyi düşünülmeli, Veda Hutbesinin yüksek mânâları derhatır edilmelidir. Bu vesileyle, İslâmın, dünyaya getirdikleri, kazandırdıkları iyice değerlendirilmelidir.

Peygamberimizin ASM. doğduğu ev, asli şeklinin değiştiği muhakkak olan bu bina, belki sadece o yeri hatırlamak, o müthiş hadiseyi hayal etmek için fırsat bulunursa gezilmeli. Kâinattaki o müthiş değişimin başlamasını hayal ederek, ta derinliklerimizden titreyerek, O Resulün ASM. arkasında olduğumuza binler şükretmeliyiz. Onun getirdikleri olmasaydı kaînatın ne kadar perişan olacağını hayalinizde canlandırın

Güzel sesli hafızlar, müthiş kalabalık bir cemaatin önünde okunan Kunut Duaları, dualar, dualar....Harika dualar...Ancak fiilî hale gelemeyen, fiiliyata dökülemeyen arzuların, temennilerin ifadesi dualar. Allah tatbikini de nasıp etsin, fiiliyata döktürsün inşâllah

Birlik ve beraberlik gibi, takva gibi, günahlara karşı hassasiyet gibi bir türlü gerçekleştiremediğimiz hallerimiz... Heyhat ! Allah, dualarımızı kabul edip bizleri ıslah etsin inşâllah... O güzelim dualar, İslam aleminin, bütün insanlığın zulümlerden kurtulmasını gerçekleştirsin inşâllah...

Hatim, Mültezem, Makam-ı İbrahim, Hâcerül Esved, Rükn-ü Yemanide namazlar ve yine dualar Feryadı figan ve göz yaşlarıyla inşâllah akıp giden günahlar Zaafları, kusurları idrak ediş; rahmetine sığınma, yüz sürme ve inşâllah affa nail oluş. Her şeyin hazinesinin Onun yanında, her şeyin dizginin Onun elinde oluşunu anlayıp adeta Hakkal Yakîne vasıl olma.

Hacda, bilhassa Tavafa başlarken veya bitirirken, Hâcerül Esved hizasında; Sayde tepelerde; yeşil direkler arasında, Cemerâta taş atarken rükünlere riayet edememe korkusuyla zahiren garip hallere düşen müminlere, hassasiyetlerinden dolayı helal olsun; mâşâllah, barekâllah

Adeta ayrı ayrı mânâlardaki bir fetreti, farklı farklı derinliklerde yaşayan, yüzlerce kavim burada sanki mahşeri teşekkül ettiriyor. İslâma uymadığı halde, bazen başlarını, bazen kollarını, hatta bacaklarını açabilen; yüzlerini gözlerini boyayabilen, kıbleyi bile bulamayan, bilemeyen; cehline rağmen buralara gelen, ağlayan, saadet-i dareyni arayan, maddî-manevî perişan bu insanlara inşâllah cüzi ihtiyarlarını iyiye sarfettiği için, Allah, aradıkları; istedikleri, dünya ve âhiret saadetini verir, yakîn hasıl eder, huzura kavuşturur. İnşâllah

Namaza gidişler, sabahları, akşamları, hele hele cumaları müthiş olur. Seller gibi, haşir meydanındaki mahşer gibi. Beyazlar içinde, kefenleriyle haşre gidercesine, izdiham halinde, ezilecek gibi olurcasına, ölecek gibi bunalırcasına, sel içinde acizlikle oradan oraya sürüklenircesine gidişler

Sadece Allahın kurtarabileceğini idrak ediş, yine feryâd-ı figânlar, ağlayışlar, yine yalvarışlar...Burada Allâhım. Maliki yevmiddîn (ey din gününün sahibi), yalnız Sana kulluk eder, yalnız Senden yardım bekleriz. mânâsını adeta fiilen idrak fırsatı oluyor. Allahım! O güne gelmeden, o günü yaşarcasına idrakimizi artır. Âmîn.

Hayat, namaz vakitlerinde adeta duruyor; iş yerleri kapanıyor, tezgahlar örtülüyor, herkes her şey Ona ram oluyor. Çünki Essalâh deniliyor.

Yine müthiş bir mânâyı, bu zeminde sanki ilk defa idrak edeceksiniz. Burada, kaderin bu beldeleri bu Vehhabi Kardeşlerimize, bu Müslümanlara nasip ediş sırrını, namaza verdikleri ehemmiyet ile izah eden Bediüzzamanın, haklılığını burada daha göreceksiniz, anlayacaksınız.

Çünkü namaz, Onunla irtibatta en ulvi bir muhatap oluş ve akâidî ve imânî hükümleri kavi ve sabit kılmakta en tesirli yol olarak kabul ediliyor Risalelerde. Ve bu beldenin insanları bu konuda çok hassas. İş yerlerinin kapanışını, hatta müşterilerin mağazalardan çıkarılışını, bazen de tezgahların tamamen sahipsiz Ona teslim edilip gidilişini hayret ve takdirle siz de göreceksiniz.

Üst katlardan, insan Kâbeyi seyretmeye doyamıyor. İnsanların pervaneler gibi halkalanışını, dönüşünü seyredemiyor, cûş-u hurûşa geliyorsunuz. Mekke bir mihrap, Medine bir minber......diyen Üstanınızın dedikleriyle düşününce, gözleriniz ve kalpleriniz konuşmaya başlıyor; gözyaşı kelimeleri çoştukça coşuyor, siz kendinizi bu cezbeli dönüşe bırakıyor; zerrâtın, galaksi ve yıldızların itaatleriyle beraber siz de o teslimiyet mânâsına senkronize oluyorsunuz.

Kubeysten, belki de Cennetten, Hz. İsmailin eliyle gelen Hâcerül Esved. İnsanların tavafta tek kırıldığı, karıştığı yer. İnşâllah hürmetten, sınırlarında kalan bir sevginin tezahürü olarak kabul edilir de, bu sâfi insanlar mesul olmazlar. İnşâllah

Kubeys dağı, çok kıymetli hadiselerin zemini.

Hz. İbrahim AS. oradan bütün insanları, Allah için Hacca çağırmış. Hem de zahiren daveti icabet edecekler hiç de görünmediği bir zaman ve zeminde. O ne müthiş bir ihlaslı davettir ki, asırlar geçtiği halde milyonlar hale Lebbeyk, Allâhümme lebbeyk... diyerek Onun davetine icabet ediyor! Telbiye, işte bu anlamda düşünülür de, asırlar öncesindeki davete icabet murad edilirse, müthiş lezzetlere gark oluyorsunuz

Kâinatın Efendisi Resul-ü Ekrem ASM. Kameri, bir parmağının işaretiyle, bu dağdan, şimdi farkına varamadığınız bu durduğunuz yerin yakınlarında bir yerden, iki parçaya bölüvermiş; o büyük mucizeyi gerçekleştirmiş.

Hz. Bilâl Hâbeşî oradan ezanlar okumuş, hatta orada ikamet etmiş.

Ancak Kubeysin şimdilerde yüzü gözü örtülü. Suudlular üzerini emniyet için betonla kaplamış, tepesine de bir saray oturtmuşlar.

Hemen Kâbenin yanında yükselen o dağı, görmemezlikten gelip de geçmeyin. O Cebrail AS. mın Resul-ü Ekremin yanında geçişine kim bilir kaç defa şahit olmuştur. Belki de Hz. İbrahimin Allâhın emriyle hanımı ve çocuğunu bırakıp gitmesini de; oğlu İsmaili kesmeyen bıçağın, taşa sürtünce kesişini; semadan koç gönderilişini de hatırlıyordur. Zemzemin ilk fışkırmasının şahidi de olmuştur.

Hatta, Hz. Ömerül Farukun, Peygamberimizi ASM. öldürmeye gelen Kureyşlilere kılıncını çekerek, Karılarını dul, çocuklarını yetim bırakmak isteyenler gelsin. diye meydan okuyarak Onu koruduğuna da, belki daha ne kadar önemli hadisâta da şahit olmuştur. Lütfen onun yanından, her hangi bir dağ imiş gibi hissiz, sessiz, saygısız geçmeyin.

Mültezem. Ağlamanın, el yüz sürmenin tek serbest olduğu yer. Kapı yanında vazifeli Suudlu askerler bile serbest bırakıyor. Şeran, hür ağlanan mekan Mültezem. Adeta Onun kapısına gelmişsiniz de arz-ı hal ediyorsunuz gibi bir durum. Yüzler, gözler, canlar feda olsun sana ey Allahım. Eller kapının eşiğine yapışmış, affolmayı bekliyor. Affet Allahım. Öylekî, bizi hesaba çekecek hiç bir günahımız kalmasın...

Hatim, imkansızı gerçekleştirme yeri! Kâbenin içinde namaz kılmak mı istiyorsunuz ? Sultanların giremediği o mekana girmek, hayalden öte mümkün mü? Evet bunun için Kâbenin içinden sayılan Hatime girebilirsiniz, ama biraz dikkatle. Kimseleri incitmeden girmelisiniz ve işte Kâbenin içindesiniz, işte orada yüzünüzü yerlere sürüyor, Ona secde ediyor, yalvarıyor, halinizi arz ediyorsunuz. Ne saadet. Bahasını, fiyatını ödemek imkansız desek yalan olmaz herhalde.

Halil Köprücüoğlu


Ekleme Tarihi: 23.12.2006 - 15:55
Bu mesajı bildir   Yusuflu üyenin diğer mesajları Yusuflu`in Profili Yusuflu Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
CiVELEK su an offline CiVELEK  

978 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 21.09.2006
En Son On: 22.03.2007 - 13:19
Cinsiyeti: Erkek 
Allah Razı Olsun kardeşimgül

anlatılmaz ancak yaşanır....önce kalbinde...
Ekleme Tarihi: 23.12.2006 - 19:36
Bu mesajı bildir   CiVELEK üyenin diğer mesajları CiVELEK`in Profili CiVELEK Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
Gast ahmet gunay  

Misafir

Kayıt Tarihi: 11.12.2024
En Son On: 22.03.2007 - 13:19
Cinsiyeti: ----- 
Saflığın, sadeliğin sembolü olan Kâbede hemen her ihlaslı Hacı tarafından müthiş bir rahatlık ve tam bir hürriyet hissedilir, tatlı bir huzur duyulur, adeta ayrı bir boyuta geçilir.

Rabbim o saflıkla cümlemize gercek hacılık nasip etsin inş.
Ekleme Tarihi: 23.12.2006 - 20:01
Bu mesajı bildir   zum Anfang der Seite
astaravista253 su an offline astaravista253  

791 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 16.08.2005
En Son On: 10.06.2009 - 11:40
Cinsiyeti: Erkek 
Alıntı
Orijınalı ahmet gunay

Saflığın, sadeliğin sembolü olan Kâbede hemen her ihlaslı Hacı tarafından müthiş bir rahatlık ve tam bir hürriyet hissedilir, tatlı bir huzur duyulur, adeta ayrı bir boyuta geçilir.

Rabbim o saflıkla cümlemize gercek hacılık nasip etsin inş.



Amin...
Ekleme Tarihi: 24.12.2006 - 20:07
Bu mesajı bildir   astaravista253 üyenin diğer mesajları astaravista253`in Profili astaravista253 Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
PRENSES_0656 su an offline PRENSES_0656  
RE:

155 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 13.06.2006
En Son On: 14.01.2007 - 17:41
Cinsiyeti: Bayan 
Alıntı
Orijınalı ahmet gunay

Saflığın, sadeliğin sembolü olan Kâbede hemen her ihlaslı Hacı tarafından müthiş bir rahatlık ve tam bir hürriyet hissedilir, tatlı bir huzur duyulur, adeta ayrı bir boyuta geçilir.

Rabbim o saflıkla cümlemize gercek hacılık nasip etsin inş.



AMİNN İNŞ. O GÜNLERİDE GÖRÜRÜZ.
Ekleme Tarihi: 31.12.2006 - 08:54
Bu mesajı bildir   PRENSES_0656 üyenin diğer mesajları PRENSES_0656`in Profili PRENSES_0656 Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
PRENSES_0656 su an offline PRENSES_0656  

155 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 13.06.2006
En Son On: 14.01.2007 - 17:41
Cinsiyeti: Bayan 
DİLERİM ALLAHTAN HACCA GİTMEYİ YÜREKTEN KALBİNDEN İSTEYEN HERKEEZE ALLAH NASİP ETSİN ARKADAŞLAR HAC DEMİŞKEN BEN RÜYAMDA HACCA GİTMİŞTİM AMA BİR BEYAZ SAKALLI AMCA DEDİKİ 20 YAŞLARINDA SEN HACCA GİDEBİİLİRSİN AYNEN BU SÖZÜ SÖYLEDİ AMA HAC O KADAR GÜZEL Kİ BANADA NASİP ETSİN SİZCE BU RUYA NE OLUYO YORUMLARMISINIZ BANA RİCA ETSEM
Ekleme Tarihi: 31.12.2006 - 08:59
Bu mesajı bildir   PRENSES_0656 üyenin diğer mesajları PRENSES_0656`in Profili PRENSES_0656 Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
burcunur su an offline burcunur  

635 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 13.09.2006
En Son On: 04.01.2015 - 14:33
Cinsiyeti: Bayan 
Esselamunaleyküm evet bencede hacca itmek çk güzel bir duygu babam şu anda hacta onsuz ilk bayramımız çok duygndm ama babamın o kutsal topraklarda olduğunu bilmek çok güzel Allah hepimize nasip edr inşallah amiiiiin...
Ekleme Tarihi: 31.12.2006 - 09:11
Bu mesajı bildir   burcunur üyenin diğer mesajları burcunur`in Profili burcunur Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
Yusuflu su an offline Yusuflu  

428 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 16.06.2005
En Son On: 25.11.2007 - 19:27
Cinsiyeti: ----- 


Haccı dolu dolu yaşamak - 2


HZ.İBRAHİM AS. MAKAMINDA, sanki mucizenin tecessüm etmiş bir şekli fanus içindedir. O mübârek taşı, üzerinde ulülazm bir peygamberin ayak izi olan o büyük taşı, Kâbenin ilk ustası Hz. İbrahim AS. iskele olarak kullanmış. Değil mi ki Hz. İbrahim AS. ona değmiş, ona basmış. Değil mi ki Kâbenin yapılışında kullanılmış, bu kutsiyet için kafi değil mi

Allahın emri, evlâd-ı iyâlimizi, ıssız bir çöle terk etmek olsa, böyle bir emre kaçımız bu netlikte, bu kadar tereddütsüz uyabiliriz? Seslenen Cennet Hatununa, nefsine güvenmeyip, emre uyamama korkusundan dolayı, geri dönüp bakmadan, İlâhi emre uyarak, onları Allaha emanet edip gidebilen O zata ait izlere, o yüksek imanın, o müthiş izânın hatırlanılması için bakıp bu mânları idrak edebilenlere, bu ahlakla ahlaklaşabilenlere binlerce maşâllah, barekâllah. O mekânda namaz kılmayı, o idrak ve izana rapt-ı kalp yaparak, o mânâya biat ederek yapabilenlere ne mutlu.

Telefon başlarındaki heyecanı siz de muhakkak yaşayacaksınız. Ayrılık insanları yakıyor. Ayrılığa tahammül çok zor.

Ya ebedî ayrılık ! Ebedî ayrılık, tahammül edilemeyecek kadar zor Ona muhakkak çare aranmalı. Belki de en iyi çare olan kulluğu, çok iyi yapmalı ki ebedî bir hayata, dostlarla beraber nail olmalı. Ayrılıktan kesin olarak kurtulabilmeli.

Ne mutlu müminlere ki Allah onları muhatap kabul etmiş, her an, her yerde, aracısız, jetonsuz, beklemeden muhatap olma imkanını vermiş. Elimizi açar açmaz veya namaz ile huzuruna çıkınca, hemen karşı karşıyayız. Bunun ne müthiş bir ayrıcalık olduğunu idrak edip bu imkandan âzami istifade edenlere bin maşâllah.

Hira ! Gurebânın şimdilerde yollarını işgal ettiği, Resulullahın vahiyle ilk muhatap olduğu mekan. Belki de bu vahiy muhatabiyeti öncesi göğsünün açılıp, maddî manevî temizlendiği yer. İzdiham, çile yeri. Peygamberimiz yıllarca buralara gelip belli süreler yalnız kalmış, tefekkür etmiş. Kalben, ruhen muhasebede bulunmuş. Hira, adeta İtikafa girmiş gibi, Rabbini düşünmüş gibi mânâların, farklı boyutların zemini.

İdrak, böyle sarp, sessiz yerlerde mi açılıyor acaba.. Her şeye rağmen buraları görmek, asırlar öncesini anlamakta, bu zeminleri tefekkürde kullanmak, büyük saadet, büyük avantaj. Evlerimizin bir köşesini mesai tanzimi içinde Hira yapıp, O Zatın nurunu yirminci asırdaki âyinesi olan Nurlardan görmeye çalışmak inşâllah bizlere nasip olur. Ciddi bir mesai tanzimiyle, önceliklerin belirlendiği, keyfiyetin ağırlığını koyduğu, yakîn hasıl etmek için modern Hıralarla dolu bir hayatı Allah hepimize nasip etsin.

Belki siz de bizim gibi bir şehit ve bir kaç gaziyi görerek ilerlediğiniz, bir kaç defa düşüp kalkarak ulaşabildiğimiz başka bir zirve olan Sevre çıkmayı deneyeceksiniz. Fakat tavsiyemiz çok dikkatli olun. Sıhhatiniz müsaitse çıkın. Burası hem fizikî hem manevî bir zirve. Sizlere de idrakin zirvelerinden bir zirve olur inşâllah.

Sevr Mağarasının bulunduğu Sevr Dağı, Mesaj filminde seyrettiğimiz gibi şehrin biraz dışında, hemen yolu kenarında bir tepecik değil. Şehirden çok uzak. Çok dik, çok zor yollardan çıkabiliyorsunuz oraya. Düşmeler, kalkmalar, yol arkadaşlarınızdan bazılarının hastalandığı, öldüğü meşakkatli bu yolları Allahın en sevgili kulu ASM nasıl aşmış. O ulviyetine, o makbuliyetine rağmen, feryat etmeden, yeise düşmeden, sabırla, nazlanmadan, bıkmadan, gayretini eksiltmeden, sevgisine noksaniyet getirmeden, bütün esbap sükût ettiğinde bile asla ümitsizliğe kapılmadan nasıl ilerlemiş. Sadece yapılması gerekeni yapan, yürüyen, dağa tırmanan, ilerleyen, adeta her tarafı açık gibi bir mekana, Sevr Mağarasına son sebep olarak sığınan, adeta esbaba müracaat etmiş olmak için, fıtrî şeriata uyan, bir ayrıcalık beklemeyen Hz.Muhammedi ASM iyi düşünün. Burada Onun büyüklüğünü, Onun iman gücünün bir başka yönünü anlayacak, massedecek, gayretlenecek, O ahlakla ahlaklanmaya çalışacaksınız. Bu halleri, yıllarca çok özel, çok güzel haller olarak hatırlayacak, her seferinde tekrar tekrar yeni lezzet ve gayretler alacaksınız.

Burası Peygamberimizi üç gün korumaya vesile ve mazhar olan bir mağaradır... Esbabın bitişiyle burada hıfz-ı İlâhinin perdesiz olarak, güvercinle, örümcekle zuhuru söz konusu olmuş. Siz, burada, adeta en aciz varlıklarla, en zayıf unsurlarla bile, bir kavmin, bir milletin, top yekûn olarak küfrün, bütün saldırışını, gayzını durdurabileceğini gösteren Allaha, imanınızı da yenileyerek hamd etmelisiniz.

Eğer biraz düşünürseniz, Cenâb-ı Hakkın: Hiçbir durum karşısında telaşa lüzum yok, bana güvenirseniz en güçlü hücumları, en basit, en aciz, en zayıf sebeplerle, örümcekle, güvercinle def ediveririm. Zaten geçmişte de, Ebreheyi, Ebabil kuşlarıyla; Firavunları, Nemrutları, karıncayla, sivrisinekle yerle bir etmemiş miydim! İstersem arzı yüzlerine çarpabilir; güneşi kafalarına vurabilirim. deyişi gibi bir mânâyı, İlâhî gücü, burada bizzat gözlerinizle görüyor, duyuyor, anlıyor olacaksınız.

İnşâllah bu mânâ vicdanlarımızda da mâkes bulur, bizlerde de ahlak haline gelir. Belki ümitsizliğin küfür oluşu bundan dolayıdır. Allahın gücü sınırsızdır. Ümitsizlik onu sınırlı kabul edip korkmak değil midir.

Belki ..imanın derecesine göre hadisâtın tazyikinden kurtulur... mânâsını da burada düşünmek çok doğru olur.

Mağara önünde çektireceğiniz fotoğraf, bu mânânın sabitleşmesi, istikrarı anlamındadır; o poz verişiniz, Ona râm oluş mânâsınadır, Resulü Ekrem ASM. gibi teslimiyete karar verişinizin güzel resmi olur inşâllah. Gerçi her şeyimiz hatta kalbî hatıratımız, en ince detaylarıyla zaten kaydediliyor. Allah bu idrakle yaşatsın.

Büyük ihtimalle, tavafta çarpıştığımız zarif, fakat iri yarı, zengin, insan güzeli bir Sudanlı olacak. Bir şavt sonra anlaşmışçasına hediyeleşecek, helâlleşecek, dillerinizi bilmediğiniz halde ağlaşıp helal, helal diye diye bağırışacaksınız. Bir birinize sarılacak, öz kardeşinizle yıllar sonra karşılaşmışçasına birbirinizi bütün gücünüzle sıkacaksınız. Ellerinizi iç içe kavuşturup, musâfahâ edip, tekrar tekrar sallayacak, argo tabiriyle tarzanca, Dua et anlamında ellerinizi semaya açarak işaretleşecek, ağlaşacaksınız. Tekrar tekrar sarılacak ve sonunda göz yaşlarınız ile adeta mutabakata varacaksınız.

Belki de tesbihatı farklı bir telaffuzla, ama çok düzgün okuyan Malezyalı hanımın, mânâyı anladığı için olsa gerek ki ağlayışı karşısında dayanamayıp tesbihatınızı ona hediye edeceksiniz. Muhtemelen onun da ağlayarak teşekkür etmesine şahitlik edeceksiniz.

Veyahut çok zorluklarla getirdiğiniz İngilizce Risalelerden hediye ettiğiniz dev gibi bir zenci, Amerikalı bir Müslümanın, bükülerek mahviyetini; ağlayarak kalbi hüşyarlığını ortaya koyuşu, sarılması, kemiklerinizi çıtırdatması, adeta iman kardeşliğinin müthiş gücünü ifade etmesi karşısında çok etkilenecek bundan büyük kuvvet kazanacak, gurur duyacaksınız.

Hatta bir Bengaldeşli, ya da bir Hinli, veya bir Özbek ile veyahut da Suudda okuyan büyük ihtimalle bir İngiliz ile dil birliğimizin olmayışı, bir yabancı dil meselâ Arapça veya İngilizceyi iyi bilmeyişinize, veyahut da tahsilli cahilliğinize yanacaksınız. Ama her hâlükârda bazı Arapça tabirlerle, tarzanca da olsa, bazen hal diliyle, bazen göz yaşlarıyla, bazen de mimiklerle, jestlerle muhakkak anlaşacaksınız.

Bütün bunlarla adeta ayrı bir boyuta geçiş yapacak, müthiş lezzetler, Cennetî bir halet-i ruhiye hissedeceksiniz. Bu kadar kardeş size inanılmaz kuvvet kazandıracak. Şimdiye kadar bu mânâyı hissetmediğinize çok üzüleceksiniz. Artık dualarınızda bu mü min kardeşlerinize de yer vermeyi ihmal etmeyeceksiniz. Onlar da büyük ihtimalle ayni tarzı sizler için ihtiyar edeceklerdir muhakkak.

Sanki sarılmalarda, musafahalarda bir sır var. Kalp ritimlerimiz birbirlerini etkiliyor, birlikte senkronize oluyorlar. Makinaların, bilgisayarların, hatta telefonların Kızıl Ötesi ışıklarla bilgi aktarışı gibi kalplerden kalplere , hatta beyinlere sanki bir şeyler akıyor. Allah için birbirini sevmenin dünyevî lezzet boyutu bu olsa gerek.

Bu hal büyük kitlelerde olur da..Toplu vursa yürekler onu top sindiremez mânâsını Allah nasip eder inşâllah. Bu mânânın, dünyadaki büyük tezahürleri yanında, âhiret boyutu kim bilir nasıl olur. Allâhın Hz.Musaya AS. Tur dağında Bana ne getirdin diyerek sorduğu, sonra da arzusunu belirttiği Allah için sevmek böyle olsa gerek.

Hac boyunca sık sık mahşerî kalabalık içinde yer bulmaya, yer tutmaya çalışacaksınız. İstinat edecek birilerini arayacak, sığınılacak bir güç, iltimas edebilecek bir kudret bekleyeceksiniz. Bir yer temin etmekte bile müthiş aciz olduğunuzu anlayacaksınız. Heyhat. Allaha sığınmanın mecbur olduğu mahşer günü ne yaparız. Ya reddedilirsek ne olur. Bu kaybedişin yerini ne doldurur. Meşakkatleri yaşarken, bunları hatırlatan mânâları yakalayacaksınız. Dualar....Hâlisiyetin ve takvanın hakim olduğu bir hayat için dualar edeceksiniz....Göz yaşlarıyla beraber dualar, çırpınışlar, yalvarışlar... Allah daim etsin.

Hislerin en fazla galeyana geldiği an, Arafattaki Vakfededir... Bu Vakfe Haccın en önemli menâsikinden, en önemli farzlarındandır. Meşakkat burada biraz artar. Çadırlarda kalmak, değişik sıralarda beklemek ve müthiş izdiham. Sanki kıyamet kopmuş, Haşir Sabahı olmuş gibi bir mânâ yaşarsınız.

Ancak bir farkı var. Artık Haşir Sabahı af kapıları kapanmış oluyor. Ama burada ise affın panayırı var. Çünkü Arafatta ihlaslı, samimi dua edenler, affolarak geri dönerler inşâllah.

Bütün günahlardan ve onların çirkin yüzlerinden, bütün dertlerimizden, hatalarımızdan; öfkeden, bayağılıktan bizleri kurtar Allâhım. Bu mukaddes beldelerin hatırına, rızan için dökülen göz yaşları hürmetine, Resul-ü Ekremin hürmetine bizleri, size layık bir kul, Peygamberimize layık bir ümmet eyle. Öyle yaşat, öyle öldür, öyle haşret.

Medine! Peygamberimiz Hz. Muhammed’e en kritik zamanda kuçak açan, en candan dost olanların, Ona Malınız malımızdır; canınız canımızdır diyecek kadar çok sevip, sahip çıkanların beldesidir. Mekkenin 425 km.kuzeyindedir.

ASM. on üç yıl kadar kalmıştır. İslâm Medeniyetinin temelinin atıldığı; Kurânın senâsına mazhar olan, onlara tâbi olanların Cennet ile müjdelendiği, savaşta bile cemaatle namaz kılmayı terk etmeyenlerin beldesidir Medine. Bu şehrin hâlis insanları Onun ordusuna asker, devletine memur, medresesine talebe, arkasında cemaat olmuşlar. Onun sohbetinde bulunmuş, Onunla sıbgalanmış, boyalanmış, ahlaklanmışlar.

Burası, Onu ana ve babasından daha çok sevmiş insanların, Onun yolunda yaşayıp Onun yolunda ölmüş olanların, Sahabe-i Kirâmın memleketidir.

Vahiy bu topraklarda gelmiş, bu modern dünyada bile hâlâ hayal edilemeyen Asr-ı Saadet burada yaşanmış. Burada ölenlere Resul-ü Ekremin ASM. şefaati, vacip oluyormuş. Buranın tozu-toprağı bile, ASM.ın ifadesiyle Şifadır ve O muhteşem son risalet, burada yaşanmıştır.

Kısacası burası Kâbeden sonra en mukaddes mekânlardandır.

Medine, ayni zamanda Mescid-i Nebevi ismiyle maruf, Resulullahın mübarek cismini ve Ashab-ı Suffanın mübarek ikametgahlarını içinde bulunduran saadet mekânıdır..

Mescid-i Nebevi ise, lâhutî bir mekan, göz yaşlarının tutulamadığı, başka bir ifadeyle dillerin kifayetsiz kaldığı, göz yaşlarının konuştuğu harika bir zemindir. Temiz, serin ve harika plânıyla ruhlara inşirah veren cennetî bir yerdir. Kırk vakit namazın manevî kimyâsıyla ruhların temizlendiği bir başka boyut ve adeta Melekût alemi denilen o farklı boyuttan bir huzur zeminidir.

Mescid-i Nebevî ! Müthiş, farklı, güzel, derunî, maddeden ziyade manevî; ama bizim aczimiz sebebiyle ancak maddî boyutlarla görebildiğimiz, kelimelerin aciz kaldığı bir ortam, başka ve ulvî boyutlardan lahûtî bir mekan, çok bir farlı zemin.

Müthiş bir temizlik, adeta pis şeyler orayı mekan ittihaz edemiyor. Bembeyaz mermerler, yüksek sütunların diplerinden Uhudda, Uhud Şehitlerinin izanlarının, imanlarının serinliğiyle soğutulan havanın, küçük naylon parçalarına çarparak sütun diplerinden hışırtıyla gelişine dikkat edin. Abdurrahman Huzeyfînin sanki on dört asır öncesinden okurcasına terennüm ettiği Allah kelamının büyüleyici, lahutî titreşimlerine kendinizi bırakın...

Bütün İslâmî, İmânî mânâların zihinden geçişi ve yine göz yaşları, göz yaşları.. Bitmeyen, dinmeyen göz yaşları. Hırsları, hasetleri, öfkeleri, adavetleri, her türlü kiri pası, menfilikleri, kazûratı, cehennemî haleti, sınırsız ve ölçüsüz arzuları silip süpüren; ruhu teskin eden, insanı başka boyutlara, yakîn hasıl eden başka bir atmosfere taşıyan göz yaşı damlaları.. Böyle mânâların ifadesi ancak böyle olabiliyor galiba.

Mescid-i Nebevî, Peygamberimiz, Ebu Eyyûbül Ensarinin evinde geçici olarak ikâmet ederken yaptırılmış küçük bir mescit iken, zamanla etrafına ailesi için evler yapılmıştır. Taş temeli olan, kerpiç duvarlı, üstü açık, bir köşesi hurma dallarıyla kapalı imiş. Burada sadece İslâma hizmet için bulunan ve çoğu zaman Peygamberimizin hizmet ettiği Ashab-ı Suffa kalırmış. İlk defa Hz . Muaviye ile başlayan ek inşaatlarla, şimdilerde bir külliye haline gelen mekânın ön tarafında kalan kabrin üzerindeki Yeşil Kubbeyi, 2. Mahmut yaptırmıştır.

Burası hem İslâm muallimlerinin yetiştiği medrese, hem İbadethane, hem Şura Meclisi, hem İlim Merkezi, hem Mahkeme, hem İkâmetğâh, hem de cemiyetin her derdinin dinlenilip, her işinin görüldüğü yer; kısacası bir Devlet İdaresi Kompleksi dir.

Dünyanın en büyük mabedi olan burada kılınan namaz 1.000 kat daha faziletlidir. R.Ekremi ASM. mübarek Nâşını içinde barındıran; Cennet Bahçesini (Minberiyle Kabri arasını) ve Ravzayı içinde bulunduran bu muhterem mekanın minberi için, Peygamberimiz Benim ayağım Firdevs cennetlerinin bir bahçesi üzerindedir demiştir. 100.000 m² lik alanıyla ayni anda, kapalı kısımlarda 400.000 kişi namaz kılabilir.104 metrelik 10 minaresi, 27 adet, geceleri açılır Hareketli Kubbesi vardır. Bazı boşluklarda da otomatik açılankapanan dev şemsiyeler mevcuttur.

Allâha adanan o nezih hayatların beraber geçtiği, aynı mânâyı paylaşanların, can dostlarıyla beraber mübarek naaşlarının da beraber bulunduğu Mescid-i Nebevîde dualarınız çok farklı olacak, idrakiniz çok yükselecek. Çinli Müslümanların, dev cisimleriyle tenakuz halindeki mahviyetleri, ağlayışları, diz çöküp saatlerce süren duaları, sizi başka bir hâle taşıyacak. Ve siz de kendinizden utanacak, bol göz yaşlı farklı bir feryada başlayacaksınız.

Ya Rabbi ben hiç dua etmemişim, edememişim. Aczimi mi anlayamadım. Rabbimin büyüklüğünün mü farkına varamadım. Vazifemin güçlüğünü, ağırlığını mı bilemedim. Kendimi garantide görme gafletine mi düştüm. diyerek çok ağlayacaksınız.

Onların dış görünüşleriyle perişan, fakat ruhlarıyla çok yüksek seviyede olduklarını; aklınızla, kalbinizle, vicdanınızla hissedeceksiniz. Çok yüksek mânâlar öğrendiğiniz bu Çinli ağabeylerinizin, hiç anlayamadığınız dillerinden, en iyi bildiğiniz ana dilinizden bile daha iyi bir şekilde, ruhunuzda makes bulacak kadar tesirli olarak, acizliği, mahviyeti, O Rabb-i Rahîme yalvarıp sığınmayı, duayı, kulluğu, belki de Bediüzzamanın Dua bir sırrı ubudiyettir sözünün mânâsını çok iyi idrak edeceksiniz. Hâzâ min fazlı Rabbi...Allah daim etsin.

Peygamberimiz, Resul-ü Ekreme ASM. her şey râm olmuştur. Dağlar taşlar, ağaçlar, Onun emrine uymuşlar. Dile gelip konuşmuşlar. İşte Onu gölgelendirmek için üstünde gezinen, Onu vefatından sonra bile 1 hafta bekleyen bulutun, bu güzel hâli hâtırasına, o bulunduğu yere Gamâme (Bulut) Mescidini yapmışlar, Onun adını vermişler. Bu mânâyı tahattur edip nasıl bir Resulün arkasından gittiğimizi idrak etmeliyiz.

Zaman zaman perdeler zorlanacak, incelecek, şeffaflaşacak... Fakat heyhat, bir türlü kalkmayacak....Yakîn tam hasıl olamayacak....Hz.Ali misüllü Perde-i gayp kalksa yakînim ziyâdeleşmeyecek diyebilecek ilme de ulaşamadığımızdan perişan hallerimiz bir türlü bitmeyecek....

Keşke o anları artırabilsek, keşke uzatabilsek, Zübeyir Gündüzalp ağabeyin dediği gibi Tutup, geçip gitmesine müsaade etmeyebilsek. Keşke kullukta terakki etsek, Kazandığımızla sevinmemeyi, kaybettiğimizle üzülmemeyi gerçekleştirebilsek, buralarda misafir oluşumuzu, davranışlarımızda, hayatımızda tezahür ettirecek kadar anlayabilsek.

Dünyayı, kesben değil de kalben terketmeyi yaşayışımıza tatbik edebilsek. Kalbe sadece Onu almayı, her şeyi Ondan sonra değerlendirmeyi, Onun isteklerine göre değerlendirmeyi; emaneti Ona satmayı bir becerebilsek. Bu hali bir yakalayabilsek, hayatımızın değişmeyen prensibi yapabilsek.

İzân-ı kalble beraber, faydalı, nâfi ilim ver Yâ Rabbi.. Bu Hac sayesinde bizlerin idrakini aç, bizi Size layık bir kul, Peygamberimize layık bir ümmet, Üstadımıza lâyık bir talebe eyle..Amin..

Kuran tefsiri olan Nurlu Kitapların bu mahşerî kalabalıkta değeri daha da parlıyor. Buralarda bazı insanlar, bazı Şark Müslümanları, sanki öncelikleri karıştırmışlar. Mukaddes beldelerin yakınında olmalarından mı, ünsiyetten mi bilinmez, bir lakaytlık, bir değer kargaşası olduğunu siz de görebilirsiniz. Sanki bizler kutsiyetin daha farkındayız gibi.

Birilerinin, daha ziyade sakal bırakmak, namazda safların sıkı olması, kıyamda yanındakiyle ayakları birbirine deydirmekle meşgul olduğunu; bazılarının, sadece kutsal mekânları ziyaret etmenize, boynunuzda kaybolmamak için tedbir olarak taşıdığınız künye gibi şeylere bidat deyip, onları önlemeye çalıştığını görebilirsiniz.

Tahiyyatül mescit namazı kılmanın önemini anlatmak vs. dışındaki çok önemli mesâil hiç de dertleri olmayan bazı müminlere rastlayabilirsiniz. Allah bizlerin de bütün müminlerin de izânını açsın. Hakîm ismini hepimizde tecelli ettirsin, öncelikleri kavratsın. Muktezâ-i hâli öğretsin, Haccı, müminlerin bir umumi kongresi haline çevirip, Âlem-i İslâmın dertlerinin görüşüldüğü bir zemin haline getirmeyi nasip etsin, inşâllah.

Cenab-ı Hak, yaptığımız Hac ve Umre sayesinde her türlü fakirliğimizi, her türlü günahlarımızı giderir; her hacıya verilen, ailesinden pek çok kişiye şefaat etme hakkını bizlere de verir; kötü söz söylemeden, günah işlemeden Hac yaparak dönmemiz sayesinde de anadan doğmuş gibi günahsız geri dönmeyi bize de nasip eder inşâllah.



Allahım,günahlar dilimizi tuttu.Emrine karşı itaatsizliğimiz,
utancımızdan ne diyeceğimizi bilemez hale getirdi.Şiddetli gaflet sesimizi kesti...
Ey,kendisine hiçbir şey ağır gelmeyen Allahım ,
Bizim her şeyimizi bağışla, Öyle ki bizi hesaba çekeceğin hiçbir şey kalmasın.
Ey, her şeyin dizgini elinde, her şeyin anahtarı yanında olan,Ey, her şeyi emri altında bulunduran Allahım! Bizim bütün günahlarımızı bağışla,şüphesiz Senin her şeye gücün yeter.
Allahım senden ayrı yaşamaktan,ve bayağı arzularımızdan sana sığınırız.
Bizi şeytani arzulardan koru. Beşeri kirlerden temizle.
Gaflet pasından, cehaletten gelen evhamlardan uzaklaştır.
Öyle ki, benlik ve enaniyyet tamamen yok olup, her şeyimiz Allah için olsun.

Allahım senden alıkoyan her şeyden bizi koru.Ey kusurları örten, ey günahları bağışlayan Allahım;
Seni hakkıyla tanıyamadık .Seni hakkıyla ve layık olduğun şekilde zikredemedik.

Sana layık olduğun şükrü yapamadık. Sana hakkıyla kulluk ve ibadet edemedik.
Seni hakkıyla tesbih edemedik.İsm-i Azamın hürmetine, Kuranı Hakimin hürmetine,
Size layık bir kul, Peygamberimize layık bir ümmet ve Üstadımıza layık bir talebe eyle.
Nefis ve şeytanın şerrinden, kabir ve cehennem azabından koru.
Bizi günahlarımızın hacâletinden halâs eyle. Amîn, Amîn,Amîn...


Halil Köprücüoğlu


Ekleme Tarihi: 03.01.2007 - 11:56
Bu mesajı bildir   Yusuflu üyenin diğer mesajları Yusuflu`in Profili Yusuflu Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
LAZHAKAN su an offline LAZHAKAN  
Themenicon    es selamun aleyküm

12 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 16.01.2007
En Son On: 21.04.2007 - 15:11
Cinsiyeti: Erkek 
ALLAH INŞANLAH HEPIMIZE NASIPEDER BÜTÜN ÜMMETİ MUHAMMEDE BURDAKİ HERŞEYİ HERKESİ BEYENİYORUM Allah Razı Olsun


Bu mesaj 1 kez ve en son LAZHAKAN tarafından 17.01.2007 - 09:57 tarihinde değiştirilmiştir.
Ekleme Tarihi: 17.01.2007 - 09:56
Bu mesajı bildir   LAZHAKAN üyenin diğer mesajları LAZHAKAN`in Profili LAZHAKAN Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
Pozisyon düzeni - imzaları göster
Sayfa (1): (1)
önceki konu   sonraki konu

Kategori Seç:  
Sitemizde şu an Yok üye ve 1754 Misafir mevcut. En son üyemiz: Didem_


Admin   Moderator   Vip   Üye ]

Hayırlı ömürler dileriz.    Bu üyelerimizin doğum günlerini tebrik eder, sıhhat ve afiyet dolu bir ömür dileriz:
selimabi (48), secdeet (52), SEVGI HERYERDE (52), merve11 (35), Hilal76 (48), ebuliz (52), mah_sa (46), ceylantepesi (56), MüslümaniM (35), muhammedgazi (37), Gurbetci kiz (35), Pucca (43), haticetorun (36), siper2004 (38), sofi315 (54), selahattincam (52), yadiguzel (54), ibg (48), bambam (44), RepLiK (39), lula (62), fatihmaster (36), turanmho (52), bilvanis1 (40), selahattincam20.. (52), Engin17 (37), latifterlemez (42), murat147 (41), serseri_mayin_2.. (39), ismail orman (46), TUTKU_DK (45), Mesutol (60), ay-han (44), selim18 (39)
24 Saatin Aktif Konuları
0

Copyright © ((( RAVDA.net )))  *  İrtibat   *   RAVDA Reklam Servisi   *   Tüm hakları saklıdır, izinsiz alıntı yapılamaz.
Sitemizde yayınlanan imzalı yazıların içeriğinden yazarları, forum ve yorumlardan ekleyen şahıslar sorumlu olup, kesinlikle sitemiz sorumlu değildir.
© by ((( RAVDA.net )))

Sayfa 0.66994 saniyede açıldı