0
Start Giriş Üye Ol üyeler ((( RAVDATe@m))) Arama
Toplam Kategori: 69 *** Toplam Konu: 30100 *** Toplam Mesaj: 148193
Forum Anasayfa » D İ N / İ S L A M » M E A L » kurandan idrake yansiyanlar basliyor-tefsir

önceki konu   sonraki konu
Bu konuda 5 mesaj mevcut
Sayfa (1): (1)
Ekleyen
Mesaj
NurBahcesi su an offline NurBahcesi  
kurandan idrake yansiyanlar basliyor-tefsir

2687 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 13.08.2005
En Son On: 16.01.2010 - 22:25
Cinsiyeti: ----- 

yalniz Sana ibadet ederiz fatiha suresi 5.ayet




Bu ayet-i kerimede hemen hepimizin bildiği ve bütün tefsir kitaplarında zikredilen, mef'ulün takdimi nüktesinin yanında, ki hülasa olarak şu mazmunu ifade eder: Allah'ım başkasına değil, sadece ve sadece ilan, ikrar ve itiraf ederek ancak sana yönelir, sana boyun eğer, itmi'nanı sende arar ve senin nezdinde sekîne ve sükuna ereceğimize inanırız. Dikkate değer bir diğer nükte de şudur. Burada fiil-i mâzi olan "abede" kalıbının yerine, aynı kökten gelen muzari fiili getirilmiştir ki, "na'büdü" dür. Böyle bir kalıbın tercih edilmesi, "abede" mazi siğası olması itibariyle, yaptık, ettik, kıldık.. vs. gibi mânâları da ihtiva etmesindedir. Bu kabil mânâlarda ise, şöyle-böyle ibadetin ruhuna ters ve bir şey yapmış olma gururunu ihsas eden mülahazalar söz konusudur.

"Na'büdü" kelimesinde ise böyle bir yanlış anlama söz konusu değildir; çünkü "İbadet ederiz" diye terceme edebileceğimiz "na'büdü" fiili, tamamıyla insana o yüce dergah önünde, aczini ve fakrını ve bunların sürekliliğine niyeti ve azmi îmâ etmektedir ki bunu şöyle resmetmek de mümkündür: "Rabbim, ben senden başkasına hürriyetimi feda etmeme, hiç kimse ve hiçbir şey karşısında zillete düşmeme kararındayım. Bunun için, dolu dolu kulluk ve ubudiyet niyetiyle sana yönelir, sana tahsis-i nazarda bulunur, itaat ve ibadet aşk u şevkiyle gerilir, masiyetten içtinab kararlılığı ile senin sevmediğin, istemediğin şeyler karşısında tavır koymayı düşünürüm. Niyetim, en büyük amelim; niyetimi amel kabul etmen de emelimdir. Yaptıklarım ölçüsünde değil, yapmaya niyet ettiğim miktarda teveccühüne talibim"
Ayrıca, bu engin mülahazada tek başına olmadığını vurgulayarak "Benimle bu recada müttefiktir cümle ihvanım" der ki, herkesin de böyle deyip, böyle düşüneceği mülahazasıyla engin bir hüsn-ü zan sergiler.. ve aynı zamanda hem onların, kendisine iştirakla teyid ve şahadetlerini yanına alarak, cerh edilemeyen bir ittifakın vesayetinde kul, Hazreti Kadiyu'l-Hâcât'ın dergahına teveccüh eder ki, ancak böyle bir mülahaza ile hem şeytani vesveselerden sıyrılır hem de uluhiyet-i kamileye karşı tam bir ubudiyet tavrı ortaya koymuş olur.

Ekleme Tarihi: 10.08.2006 - 13:20
Bu mesajı bildir   NurBahcesi üyenin diğer mesajları NurBahcesi`in Profili NurBahcesi Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
NurBahcesi su an offline NurBahcesi  
Onların Kalb-i Ruhanilerinde Hastalık Var. ayeti (münafik kimdir)

2687 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 13.08.2005
En Son On: 16.01.2010 - 22:25
Cinsiyeti: ----- 
Onların Kalb-i Ruhanilerinde Hastalık Var. Allah Teala Bunların Hastalıklarını Daha da Artırmıştır..." (Bakara, 2/10)


Bazı tefsirler "fezâdehumullahu meradan"ı açıklarken "el-Cezâu min cinsi'l-amel" şeklinde bir yorum getirmişlerdir.
Şöyle bir yaklaşım daha doğru olsa gerek; Allah, onların kalblerindeki hastalığı artırdı; zira onların niyet planında kötülüklerle içli-dışlı olmaları, bununla da kalmayıp fırsat buldukça bu kötü niyetlerini gerçekleştirmeleri, sebeplerin artışıyla neticenin katlanması demektir ki, bu da tam bir fasid dairedir.
Yani bir türlü kalbten sökülüp atılamayan, hatta sökülüp atılması dâhi düşünülmeyen kötü niyetler, başka kötü niyetleri doğurmuş, bu kötü niyetler üzerine yapılan ameller, yeni kötü ameller doğurmuş ve böyle bir fasit daire içinde münafık helak olup gitmiştir.

Bu itibarla, "fezâdehumullahu meradan" cümlesi tefsir edilirken, "fasid dairenin tabiî ve olağan neticesi" denilmesi herhalde daha muvafık olacaktır.

Bir kere insan sağlığının tabiî, hastalığının tâli, fıtrat-ı selimenin esas, rûhî rahatsızlığın ârizi olmasına binaen, kalbin hıfz u sıhhatine bakmayanla ve ona manevi karantina şartları hazırlamayanlar bu latife-i rabbaniyeye virüs kaptırmış olur. Her bir hatadan başka bir hataya, her bir günahtan daha büyük bir masiyete, hatta masiyetlerin en büyüğü olan küfre değişik yollar bulunması itibariyle, mebdede gayet küçük başlayan bir şey bazen tasavvurları aşkın geniş bir açı ile noktalanabilir.

Münafıkların hastalığı, bir akîde bozukluğu veya şüphe ve tereddüd ise, bu aynı zamanda potansiyel bir küfür ve ilhad demektir ki; inayet-i ilahi ile günahtan küfre uzanan halkalar kırılmadığı takdirde, masiyet katlanarak inkarı netice verebilir. Hatta bazan, Allah'dan nefsine uzanan çizgide her şeyden şüphe eden bir reybî başkalarını da kendine kıyas ederek o uğursuz düşüncesiyle, herkesi ve her şeyi aynı marazın pençesinde kıvranıyor görür ve bu marazı ruhunda kat katıyla yaşar. Dolayısıyla da, şüphe, tereddüd ve ilhadının katmerlenmesine denk hem kendi ruhundaki zikzaklarla kıvranır hem de başkalarını kendisi gibi imansız, izansız, itimad edilmez ve güvenilmez insanlar olarak gördüğünden, kendi vehm ü hayalinde icad ettiği müterâkim bir sürü hastalığın altında ezilir gider.
Ekleme Tarihi: 11.08.2006 - 08:04
Bu mesajı bildir   NurBahcesi üyenin diğer mesajları NurBahcesi`in Profili NurBahcesi Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
NurBahcesi su an offline NurBahcesi  
"Onlar sağırlar, dilsizler ve körlerdir.Bu sebeple düşünmezler

2687 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 13.08.2005
En Son On: 16.01.2010 - 22:25
Cinsiyeti: ----- 

"Onlar sağırlar, dilsizler ve körlerdir.Bu sebeple düşünmezler (Bakara/171

)

Mealini verdiğimiz ayetlerin biri münafıklarla, diğeri de kafirlerle alakalıdır. Görüldüğü gibi burada, hazımsızlık, bakış zaviyesi ve haksızlık düşüncesinde münafıklar ve kafirler sağır, dilsiz ve körlükle aynı çizgide müşterek mütalaa ediliyorlar. Ancak ayetlerin fezlekeleri farklı; birinde fıtrat-ı asliye ve eski hallerini bulamama, diğerinde ise akıllarını kullanamama söz konusu. Onları sağır, dilsiz, kör fasl-ı müşterekinde birleştiren unsur, Yüce Yaratıcı'yı bulma adına önlerine bir meşher gibi serilmiş kainat kitabını iyi değerlendirememe, varlığı hallaç edememe, hadiseleri iyi yorumlayamama, kitaplara kulak asmama ve vicdanının sesini dinleyememe gibi hususlardır. Eğer onlar bu unsurları iyi değerlendirebilselerdi, tıpkı mü'minler gibi gönüllerinden gele gele "La ilahe illallah" diyecek, akıllarını kullanmış olacak, fıtrat-ı asliyelerine dönecek ve hayatlarını Hakk'ın düsturları, emir ve yasakları çizgisinde sürdüreceklerdi. Evet, onlar sağırdırlar; Çünkü kainattaki her şey kendi lisan-ı mahsusuyla Allah'ı haykırırken, onlar bunları duyamamaktadırlar. Dilsizdirler; zira vicdanlarının hissettiklerini bir türlü ikrar edememektedirler. Kördürler; çünkü Allah'ın varlığına ve birliğine giden yolları görememektedirler.

Fezlekelere gelince; kafirler için "Lâ ya'kilûn" akıl etmez, akıllarını kullanmaz ve düşünmezler deniyor ki, zaten eğer düşünselerdi, düşünebilselerdi imânâ giden yolları rahatlıkla bulabileceklerdi demektir. Nitekim Mekke'nin o mütemerrid ve muannid kafirleri, evet Efendimiz ve ashabına yıllarca kan kusturan o insanlar, Hudeybiye Sulhu sonrası o yumuşak ortamda, Müslümanları kendilerine has çizgileriyle tam tanıyınca, o eski şartlanmışlıklarını bir kenara bırakarak, tarihî bir yanılgı içindeymişiz dedi ve hakka yöneldiler. Evet, kafirlerin bu noktayı yakalamaları, büyük ölçüde düşünmelerine ve değerlendirmelerine bağlıdır. Onun için Kur'ân onlarla alakalı hususu "Lâ ya'kilûn" sözüyle noktalıyor.

Münafıklar ise; Kur'ân'ın ifadeleri içinde "aglakafirler ile müminler) arasında gidip-gelmekte, ne tam onlardan olabilmekte ne de bunlardan." (Nisa/143) Yani zıp zıp orada, zıp zıp burada dolaşıp durmakta ve göz nurlarıyla beraber şuur ve idrak ziyasını kaybetmenin mahrumiyetini sergilemekteler. Ayrıca onlar, hayatı hep dünya yörüngeli yaşadıklarından hep günlerini gün etme sevdasındadırlar. İman veya küfür onlar için pek farketmez; hayat standardları nerede yüksek nerede daha rahat ve rehavet içinde olabileceklerse, hemen orayı tercih ederler. Onun için, gerekli görünce mescide bile gelebilir, namaz kılabilirler ama;

"Onlar namaza kalktıkları zaman üşenerek kalkarlar; sırf insanlara gösteriş yaparlar, yoksa aslında Allah'ı pek az hatırlarlar." (Nisa/142) fehvasınca, namazlarını tembel tembel ve gösteriş mülahazasıyla kılarlar. Demek ki onlar bir mânâda İslamî çizgide hayatlarını sürdürüyorlar; sürdürüyorlar ve Hz. Peygamberin arkasında yerlerini alıyorlar ama gözleri bakar-kör, vicdanları karanlık, düşünceleri imansız ve hiç de samimi değiller. Öyleyse onların en büyük talihsizlikleri samimiyetsizliklerinde. İşte böylesi insanlar için Kur'ân, fezleke olarak "Lâ yerciûn; onlar hak ve hakikat çizgisine ve hilkatlerindeki safvete dönemezler" diyor. Zaten Münafikun Suresi'nde de ayetlerin fezlekeleri ya "Lâ ya'lemûn; bilmezler" veya "Lâ yefkahûn; anlamazlar" şeklinde verilmektedir. Bunlarla alakalı "Lâ ya'kilûn, lâ yetefekkerûn; akıl etmezler, düşünmezler" denmez; zira bu vasıflar inançsızlara ait vasıflardır.
Ekleme Tarihi: 13.08.2006 - 19:25
Bu mesajı bildir   NurBahcesi üyenin diğer mesajları NurBahcesi`in Profili NurBahcesi Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
NurBahcesi su an offline NurBahcesi  
.......Daha Zalim Kim Vardır

2687 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 13.08.2005
En Son On: 16.01.2010 - 22:25
Cinsiyeti: ----- 
Allah'ın Mescidlerinde O'nun Adının Anılmasına Engel Olandan Daha Zalim Kim Vardır." (Bakara, 2/114)
Ayet-i kerimenin mânâsını sebep-i nüzuldeki meseleye hamlederek anlamak yani bunlar insanların Beyt-i Makdise ulaşmasına mani olan Hıristiyanlardır deyip bundan hususi bir hüküm çıkarmak meseleyi daraltmak sayılır.
Zira, çok yerde olduğu gibi, burada da, sebep-i nüzul hususi, hüküm umumidir. Öyleyse, gerek o devirde, gerekse sonraki devirlerde; Hz. İsa'yı çarmıha gerenler, insanların en zalimidirler. Hz. Muhammed'in (sav) Ka'be'ye girmesine engel olmak için Hudeybiye'de karşısına çıkanlar ve onların bu düşüncelerini takip edenler, yine insanların en zalimidirler. Mescidleri, camileri muattal bırakanlar insanların en zalimidirler. Milletin dini hayatına, mescidlere kadar uzanan müdahaleleriyle hacr koyanlar, insanların en zalimidir.. vs. Madem ki Kur'ân evrensel bir kitap; öyleyse bu ayeti, böyle değişik tevcihler içerisinde ele almak ve yorumlamak Kur'ân'ın ruhuna daha uygun olsa gerek...
Her şeyi yerli yerine koyup kıymet-i zatiyesiyle değerlendirmek bir hak ve hakkaniyet, bu espriye aykırı davranarak değişik şeyleri kıymet-i zatiyelerinin altında veya üstünde değerlendirmek de bir zulümdür. Öyle ise, bir şey layık olduğu yerin ne kadar daha altına çekilir ve ne kadar daha üste çıkarılırsa, o ölçüde büyük bir zulüm irtikap edilmiş olur. Bu itibarladır ki, Allah'a şirk gibi en büyük çarpıklık en büyük zulüm sayılmış; tevhidi ilan ve şirk ü ilhadın sesini bastırma mahalli sayılan veya şirkten uzaklaşıp tevhide ulaşma rampaları kabul edilen mescidleri, bina edilme gayelerine muhalif olarak, içlerinde Allah'ın anılmasına mani olmak veya oralarda kulluk sınırlarını daraltmak, dahası oraları kapamak veya yıkmak, ya da yıkılmasına göz yummak, şirk zulmünün arkasında yer alabilecek katmerli bir haksızlık ve tecavüzdür.
Elbette ki, Mescid-ı Aksa'ya bu ölçüde bir taarruz diğer mescidlere nisbeten katmerli bir zulüm; Mescid-ı Nebevi'nin aynı şeylere maruz kalması, muzaaf bir haksızlık; Mescid-ı Haram'ın böyle ürperten bir muameleye tabiî tutulması ise tasavvurları aşan bir ilhad ve küfür olurMeseleye böyle yaklaşınca, Mescid-ı Aksa'nın nüzule sebep teşkil etmesine binaen seçilen kelimelerdeki espri daha rahat kavranmış olacaktır. Zaten mescid değil de, çoğul siğasıyla mesacid denmesi de konunun umumi olduğunu hatırlatır mahiyettedir.

Bu öyle bir yaklaşımdır ki, Mescid-i Aksa'ya tecavüz açısından Şabur ve Buhtunnasr bu zulümden nasiplerini aldıkları gibi, Ospasyonus ve Titos da nasiplerini almışlardır. Dünyanın şarkında-garbında mabetlere tavır alan bütün mütecavizler bu haksızlıktan hissemend oldukları ve olacakları gibi, âhirzamanda, Kabe'yi ve Ravza'yı tahrib edecek kabakuvvet de bu katmerli zulmün zalimleri olarak silinmez bir yazıyla kayd edilecektir.
Ekleme Tarihi: 14.08.2006 - 11:02
Bu mesajı bildir   NurBahcesi üyenin diğer mesajları NurBahcesi`in Profili NurBahcesi Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
oncenamaz su an offline oncenamaz  
.......Allah size neden azab etsin!

197 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 13.07.2006
En Son On: 17.10.2006 - 14:33
Cinsiyeti: ----- 
nurbahcesi kardesime yardimci olayim

"Eğer siz iman eder ve şükrederseniz, Allah size neden azab etsin! Allah şükre karşılık veren ve her şeyi bilendir." (

) Nisâ/147

Allah "Meşkûr" (kendisine şükredilen) olmasına rağmen kendini "şâkir" (şükre karşılık veren) olarak zikrediyor.

"Kim tevbe ederse Allah onun tevbesini kabul eder." (Maide/39) veya "Kim bana bir karış yaklaşırsa ben ona bir kulaç, bir kulaç yaklaşırsa ben ona bir arşın yaklaşırım. Kim bana yürüyerek gelirse, ben ona koşarak giderim..."

Bediüzzaman Hazretlerinin Birinci Söz'de ifade ettiği gerçeği hatırlayacak olursak, çarşı-pazardaki mânâva, aldığımız şeyler karşılığında bir fiat veriyoruz; pekala bunların asıl sahibi, varedeni, yaratıcısı Allah'a karşı ne yapıyoruz? Veya O bizden ne istiyor? Elbetteki, Allah'ın verdiği nimetlere mukabele, O'nun istediği ve belirttiği tarz üzere olacaktır.

Allah (cc), ne alan ve şükreden, ne veren ve O'nun rızasını düşünenleri; ne de aldıklarına karşı nankörce davranan, vereceği yerde de ya cimri kesilen veya verdiklerini çıkar mülahazasıyla ve başa kakmakla öldürenleri mukabelesiz bırakır.

Ömrünü farz-nafile arası bir terakki kuşağında geçirenlerin Cenab-ı Hakk, onun işittiği kulağı, gördüğü gözü ve idrak ettiği kalbi olur; olur da, iyi şeyler işitir, iyi değerlendirmelerde bulunur.. hep iyi şeyleri görür ve zaviye inhirafına girmeden her gördüğünde ayrı bir marifet dersi alır ve bütün bildiklerini kalbinde bir marifet balı haline getirebilir.


Bu mesaj 1 kez ve en son oncenamazkil tarafından 15.08.2006 - 19:58 tarihinde değiştirilmiştir.
Ekleme Tarihi: 15.08.2006 - 19:57
Bu mesajı bildir   oncenamaz üyenin diğer mesajları oncenamaz`in Profili oncenamaz Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
Pozisyon düzeni - imzaları göster
Sayfa (1): (1)
önceki konu   sonraki konu

Kategori Seç:  
Sitemizde şu an Yok üye ve 1312 Misafir mevcut. En son üyemiz: Didem_


Admin   Moderator   Vip   Üye ]

Hayırlı ömürler dileriz.    Bu üyelerimizin doğum günlerini tebrik eder, sıhhat ve afiyet dolu bir ömür dileriz:
SaYaCGIN (48), AnneminSariGülü.. (34), kotza1 (55), keremcik (52), fatih GUNES (49), muhsin p.o. (52), tuva (42), Dostluklar_Baki (39), meydan26 (50), mehlika akasya (45), panter32 (50), NÖBETCI (47), baranbari (49), friendsofmehdi (39), tatar_salih (36)
24 Saatin Aktif Konuları
0

Copyright © ((( RAVDA.net )))  *  İrtibat   *   RAVDA Reklam Servisi   *   Tüm hakları saklıdır, izinsiz alıntı yapılamaz.
Sitemizde yayınlanan imzalı yazıların içeriğinden yazarları, forum ve yorumlardan ekleyen şahıslar sorumlu olup, kesinlikle sitemiz sorumlu değildir.
© by ((( RAVDA.net )))

Sayfa 0.68935 saniyede açıldı