0
Start Giriş Üye Ol üyeler ((( RAVDATe@m))) Arama
Toplam Kategori: 69 *** Toplam Konu: 30100 *** Toplam Mesaj: 148193
Forum Anasayfa » SERBEST KÜRSÜ » Hidayete davet.....

önceki konu   sonraki konu
Bu konuda 2 mesaj mevcut
Sayfa (1): (1)
Ekleyen
Mesaj
AHUFIGAN su an offline AHUFIGAN  
Hidayete davet.....

17 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 01.03.2006
En Son On: 06.07.2006 - 06:20
Cinsiyeti: Bayan 
Aşağıdaki hâdise, kanser uzmanı Dr. Haluk Nurbâkî'nin hatıratından alınmış, tebliğin ehemmiyetinini gösteren ibretli bir vak'adır. Kanser hastanesinde başhekimken Serap adında bir genç hanım hastam vardı. Bu hastam göğüs kanserine yakalanmış ve tedavi için yurt dışına gitmek istemesine rağmen, bazı formaliteler sebebiyle o imkanı bulamamıştı. Serap'ı özel bir alakayla bizzat ben tedavi altına aldım. Ve kısa bir süre sonra da Allah'ın izniyle iyileştiğini gördüm. Ancak Serap'ın da bütün diğer kanserliler gibi ilk beş yıllık zamanı çok dikkatli geçirmesi gerekiyordu.
Bir iş kadını olan Serap, 4 yıl kadar sonra bir ihale için İzmir'e gitmek istedi. Kış aylarında olduğumuz için uçakla gitmesi şartıyla kabul ettim. Maalesef bilet bulamamış ve benden habersiz bindiği otobüsün kaza geçirmesi üzerine altı saat kadar mahsur kalmış. Dönüşünden kısa bir müddet sonra kanser, kemik ve akciğerine yayıldı. Serap bacak kemiklerindeki metastaz sebebiyle yürüyemez hale gelirken, hastalığın akciğerdeki tezâhürü yüzünden devamlı oksijen cihazı kullanıyor ve söylediği her kelimeden sonra, ağzını o cihaza yapıştırarak nefes almak zorunda kalıyordu. Evine gittiğim gün, yine güçlükle konuşarak:
"- Doktor bey." dedi. "Ben size dargınım!"
"- Niçin?" diye sordum.
"- Siz... dindar... bir insanmışsınız... niçin... bana... da, Allah'ı... ölümü... âhireti... anlatmıyorsunuz?"
Dînî inançlarının çok zayıf olduğunu bildiğim için bu teklifi karşısında oldukça şaşırdım. O'nu üzmemeye çalışarak:
"-Doktora ulaşmak kolaydır, dedim. Parayı bastırdın mı istediğine tedavi olursun. Anca imân tedavisi için gönülden istek duymalısın!.."
Konuşmaya mecâli olmadığından:
"- Ben o isteği duyuyorum!" manasında başını salladı. Artık ümitsiz bir tıbbî tedavinin yanısıra, ebedî hayatın ve saâdetin reçetesi olan iman derslerimiz başlamış ve son günlerine yaşayan Serap için bu dersler "hızlandırmalı öğretim"e dönmüştü. Anlattığım iman hakikatlerini bütün rûhuyla meczediyor ve arada bir soru soruyordu. Vefatına bir hafta kala:
"- Doktor bey." dedi. "Ben... ölürken... ne... söylemeliyim?"
"- Senin durumun çok özel." dedim. "Kelime-i Şehâdet sana uzun gelir. O ânı fark edince Hazret-i Muhammed sana yeter!"
O haliyle tebessüm ederek, yine başını salladı.
Çok ızdırabı olduğu için Serap'a sürekli morfin yapıyor ve onu uyutmaya çalışıyorduk.
Ben, bir iş seyahati sebebiyle bir müddet ziyaretine gidemedim. Dönüşümde annesi telefon ederek:
"- Serap bir haftadır morfin yaptırmıyor." dedi. "Sabahlara kadar inliyor ve çok ızdırap çekiyor."
Hemen eve gittim ve iğne yaptırmamasının sebebini sordum. Aldığım cevabı hala unutamıyor ve hatırladıkça ürperiyorum:
"Ya morfinin tesiriyle ölüme uykuda yakalanır ve son nefeste "Muhammed" diyemezsem!"
İşte Serap, böyle bir hanımdı. Bu arada benden istihâreye yatmamı ve eğer birkaç gün daha ömrü varsa, son günü uyanık kalacak şekilde morfin yaptırılmamasını rica etti. Ben, hiç adetim olmadığı halde Cuma gününe rastlayan o gece istihareye yattım ve Serap'ın acizliği hürmetine olacak ki, Salı gününe kadar yaşayacağına dair işaret sezdim. Ertesi gün ona:
"- Hiç korkma!" dedim. "İğneyi vurdurabilirsin."
Ve Serap, bir veda vasfı taşıyan bu görüşmemizde son cümlelerini de dile getirdi:
"- Doktor bey... Azrail... bana... nasıl görünecek?"
"- Kızım..." dedim. "O bir melek değil mi? Hiç merak etme, sana yakışıklı bir prens gibi gelecektir."
Salı günü Serap'ın ağırlaştığı haberini alınca, hemen eve gittim. Ancak vefatına yetişememiştim. Ailesi tam manasıyla perişandı. Sadece kendisine uzun müddet bakan dindar bir hanım akrabası ayaktaydı ve beni görünce yanıma gelerek:
"- Doktor bey!.. Biliyor musunuz, bu evde biraz önce bir mucize yaşandı!" dedi ve devam etti.
"- Serap, bir saat kadar önce oksijen cihazını attı ve -yataktan kalkması imkansız- denmesine rağmen kalkarak abdest aldı, iki rekat namaz kıldı. Bütün ev halkı, hayretten donup kaldık. Ve kelime-i şehadet getirerek yatağına uzandı. Size de selam söyledi ve ekledi:
"- Doktor beye söyleyin, o âlem, onun anlattıklarından da güzelmiş!" dedi.
Ekleme Tarihi: 01.03.2006 - 17:29
Bu mesajı bildir   AHUFIGAN üyenin diğer mesajları AHUFIGAN`in Profili AHUFIGAN Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
AHUFIGAN su an offline AHUFIGAN  
DILENCI KIYAFETINDEKI VELI...

17 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 01.03.2006
En Son On: 06.07.2006 - 06:20
Cinsiyeti: Bayan 
Namaz kılınmış, caminin kapısından herkes sırayla çıkıyordu. Caminin hemen basamaklarına mendilini seren dilenci de bu çıkışı zorlaştırıyordu. Çünkü çıkanlar dilencinin önünde eğleniyor, bir şeyler verip geçiyorlardı. Ne var ki Cûneyd-i Bağdadî, bir şey vermek istemedi. Hatta dilencinin eline, koluna, kafasına, gözüne baktı, içinden söylenerek geçti gitti:
- Ne biçim adam bunlar? Sapasağlam oldukları halde dileniyorlar. Ayıptır, günahtır, böyle insanların dilenmeleri!..
İçindeki bu kızgınlığı kendi kendine söndürmeye çalışarak evine gitti. Yatsı namazından sonra âdeti olan nafile ibadetlerini de eda ettikten sonra yattı. Az mı uyudu, çok mu? derin bir rüya safhası başladı. Kapıdan içeri giren elinde sofra bulunan biri:
- Buyur yâ Cüneyd, ye! diyordu.
Adamın davet ettiği yemek öylesine kokuyor, öylesine çifeleşmiş bulunuyordu ki, yemek şöyle dursun, yaklaşmak bile mümkün değil.
- Bu nasıl yemek, yenir mi bu? dedi. Adam da şu cevabı verdi:
- Yenmese sen namazdan çıkınca dilencinin önünden geçerek gıybetini yapmak suretiyle onun etini yer miydin? Onu yediğine göre, bunu da yersin, diye getirdik.
Cüneyd-i Bağdadî anlamıştı durumu. Sabahın ilk saatında camiye koştu. Sabah namazından sonra aynı şahsı aynı yerde mendilini sermiş, yine dileniyor vaziyette buldu.
Bu defa aşağıya eğilerek konuştu:
- Beğendin mi bana yaptığını? Ben senin durumunu kimseye söyleyerek gıybet etmedim ki? Sadece kalbimden öyle geçirmiştim, hepsi o kadar!
Dilenci durumundaki adam cevap verdi:
- Senin gibilerinin kalbinden dahi geçmemeliydi! Başkalarının dilinden dökülse bile çok görmezdim, ama senin kalbinden geçmesi dahi beni yaraladı. Sabaha kadar gözüme uyku girmedi.
- Peki ne yapmalıydım? Eli kolu, bütün bedeni sağlam birinin dilenmesi caiz değildir. İslâm'a aykırı bir durum vardır. Ben de bu aykırı durumu kalbimden ayıpladım, yaptığım yanlış değildi ki?
- Yapacağın şey şuydu: Tahminin doğru mu değil mi? Onu tahkik etmeliydin. Görünüşüne bakıp ta hükme varmamalıydın.
- Peki senin durumun nedir öyle ise, söyler misin? Nedir bu işin sırrı?
- Anlatayım: Şu kâfir nefis var ya?
- Evet!
- İşte O'nu bir türlü ıslah edemedim. Hâlâ kendinde bir gurur, bir enaniyet, bir varlık görüyor, zaman zaman benliğe, gurura, enaniyete sokuyor. Ben de kızdım, dur, dedim, seni kibirinin tam zıddıyla terbiye edeyim, halkın gözü önünde dilendireyim bakalım yine gurura kapılacak, yine bana kibir hissi telkin edecek misin? Mesele budur. Nefsimle kavgam! Mendilimde biriken paraları da dışarda gerçek ihtiyaç sahiplerine veriyorum.
Avamda kalbden geçen gıybetler mesuliyet getirmeyebilir, ama havasta bu dahi mesuliyeti mucibtir.
- Hasenâtül-ebrâr, Seyyifltül-mukarrabin.


....(alinti)...

sevgi ve duaile...
Ekleme Tarihi: 01.03.2006 - 17:44
Bu mesajı bildir   AHUFIGAN üyenin diğer mesajları AHUFIGAN`in Profili AHUFIGAN Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
Pozisyon düzeni - imzaları göster
Sayfa (1): (1)
önceki konu   sonraki konu

Kategori Seç:  
Sitemizde şu an Yok üye ve 1559 Misafir mevcut. En son üyemiz: Didem_


Admin   Moderator   Vip   Üye ]

Hayırlı ömürler dileriz.    Bu üyelerimizin doğum günlerini tebrik eder, sıhhat ve afiyet dolu bir ömür dileriz:
Yalvac (61), kmurrad (59), endulus (57), ercan_sw (51), erhanseyfi (64), B e t u l (52), h.t (62), zisan_gul (41), hasretkafesi (53), ahmetkb (52), mustakar01 (62), tövbekargenç (44), mekoc66 (56), ahmet_k22 (39), Abdullah-10 (57), maruf-1 (59), GuelSevdasi81 (43), inci-2 (61), maxsibilyan (45), enesny (42), ramadan48 (42), fatmaavci (62), FIRTINA 50 (56), kaptan67 (61), menzil38 (57), Hacer -72 (52), Guel (39), A H M E T (45), msk02 (47), Mehmet_Ank (63), yusufgezer (41), Aydýn Vu.. (55), Sezer (), oguzlarx27 (55), M.Riza Sekerli (54), kamanliadem (59), eva_maria (36), musab b. ümeyr (42), nurfatih (46), AhmetBayrak (56), ali öz (48), köln42 (58), xAhmetx (49), sadullahyusuf (40), abdülhamit (231), tigrisriver (45), sürmeli (41), enesertugrul (52), medsav (67), Turan64 (61), GCc_EEi (42), ahmetsait (44), alidogan1 (64), ayhanisik42 (51), sedi güngörmü&t.. (59), baha1903 (40), bünyan (59), Orbay1 (56), kaymakli-50 (58), cagri67 (52), HAKAN ERGÜT (50), ravda dostu (40), fatiha42&07 (54), mavipýna.. (59), efrailakcay (51), Bekir 38 (39), selva sehito&et.. (40), Mursid (60), turkish wolf (52)
24 Saatin Aktif Konuları
0

Copyright © ((( RAVDA.net )))  *  İrtibat   *   RAVDA Reklam Servisi   *   Tüm hakları saklıdır, izinsiz alıntı yapılamaz.
Sitemizde yayınlanan imzalı yazıların içeriğinden yazarları, forum ve yorumlardan ekleyen şahıslar sorumlu olup, kesinlikle sitemiz sorumlu değildir.
© by ((( RAVDA.net )))

Sayfa 0.94347 saniyede açıldı