0
Start Giriş Üye Ol üyeler ((( RAVDATe@m))) Arama
Toplam Kategori: 69 *** Toplam Konu: 30100 *** Toplam Mesaj: 148193
Forum Anasayfa » D İ N / İ S L A M » İBRET TABLOLARI » AYETLER IŞIĞINDA ÇOK ÖNEMLİ AÇIKLAMALAR İSTİFADE EDİNİZ KARDEŞLERİM ALLAH RAZI OLSUN

önceki konu   sonraki konu
Bu konuda 1 mesaj mevcut
Sayfa (1): (1)
Ekleyen
Mesaj
tarıkyılmaz72 su an offline tarıkyılmaz72  
Themenicon    AYETLER IŞIĞINDA ÇOK ÖNEMLİ AÇIKLAMALAR İSTİFADE EDİNİZ KARDEŞLERİM ALLAH RAZI OLSUN

163 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 01.11.2005
En Son On: 25.12.2005 - 19:44
Cinsiyeti: ----- 
CENNET VE CEHENNEM


10-1- KİRAMEN KATİBİN MELEKLERİ
VE MİZAN
Allahû Zülcelâl Hazretleri buyuruyorki;

45/ CASİYE-22: Ve halakallahüssemâvâti vel'arda bilhakkı ve litüczâ küllü nefsin bimâ kesebet ve hüm lâ yuzlemûn.
Allah gökleri ve yeri hak ile yaratmıştır. Her nefse kazandığının karşılığı, mücazat ve mükâfat olarak verilir. Onlara zulüm yapılmaz.

Rabbimizin bir ismi de El Hakk'tır. Hakkı tecelli ettirendir. Hak daima tecellidedir. Bütün nefsler mutlaka yaptıklarının hesabını vererek, sonunda kazandıkları ile ya cennet mükâfatına veya cehennem mücazatına sahip olacaklardır.

21/ ENBİYA-47: Ve neda'ulmevâziynelkısta liveymilkıyâmeti felâ tuzlemü nefsün şey'â ve in kâne miskaâle habbetin min hardelin eteynâ biha, ve kefâ binâ hâsibiyn.
Kıyamet günü adâletli mizanlar (teraziler) kurarız. Hiçbir kimseye hiçbir zulüm yapılmaz. Hardal tanesi kadar bile olsa yapılanı ortaya çıkarırız. Hesap görücü olarak biz kâfiyiz.

Kişi zahiri âlem hayatında kazandığı bütün amellerin hesabını kıyamet gününde Mahkeme-i Kübra'da verecektir. Hakîmlerin hakimi olan Allah'ın huzurunda hiç kimseye haksızlık yapılmaz.

HADİD-25; Lekad erselna rüsülena bilbeyyinati ve enzelna ma'ahümülkitâbe velmiyzâne liyekûmennasü bilkıst.
And olsun ki, mucizelerle (Âyetlerle) Resûllerimizi gönderdik ve onlarla beraber kitabı (Kur'ân'ı) ve mizanı indirdik ki, insanlararasında adaletle hüküm edilsin.

Kitap, her devirde Allah'ın insanlara yol gösterici ve irşad edici olarak gönderdiği tüm emirleri içerir. Mizana gelince, her hayır ve şerr, fiilin herhangi bir kişi tarafından işlenmesi halinde kazandıracağı pozitif ve negatif dereceleri bildiren sistemin adına Allahû Tealâ mizan diyor. Demek ki Rabbimiz her saniye ve daha küçük zaman parçaları içinde yapmamız gereken tüm amelleri âyetlerle Kitapta açıklamıştır. Bu amellerin karşılığı pozitif ve negatif puanlar olarak mizanda mevcuttur. O halde mizanda, kainatta oluşabilecek her amelin karşılığı olan pozitif ve negatif puanların bütünü mevcuttur.

ŞURA-17: Allah-ülleziy enzelelkitâbe bilhakkı vel miyzân ve mâ yüdriyke le'allessâ'ate kariyb.
Mizan ve hak olarak kitabı indiren Allah tır. Ne bilirsin ki belki kıyametin kopması yakındır.

Bu âyetlerden anlaşıldığı gibi zahiri âlem hayatı yaşanırken kazandığımız fiillerin karşılığı hesap gününde bize mükafat veya mücazat olarak veriliyor. Gerçekten Rabbimiz sağ ve sol omuzlarımızda her an amellerimizi ve düşüncelerimizi dahi kaydedecek vazifeli kiramen katibin melekleri tayin etmiş yerleştirmiştir.

İNFİTAR-10,11,12: Ve inne aleyküm lehâfiziyn kirâmen kâtibiyn ya'lemûne mâ tef'alûn.
Şüphesiz üzerinizde bütün ef'alinizi kaydeden kerîm kâtipler (yazıcılar) vardır.

Sağımızdaki melekler bizim sevaplarımızı kronolojik sıra halinde mizandaki karşılıklarıyla birlikte kaydeder ve muhafaza ederler. Solumuzdaki melekler ise günahlarımızı mizandaki karşı gelen rakamlar (derecat) ile birlikte kaydeder ve muhafaza ederler. Eğer sevaplarımız fazla ise film sağda tamamlanacaktır. Mizan da ağır olacaktır.

ARAF-8: Velveznü yevmeizinil hakk, femen sekulet mevaziynühü feülâike hümülmüflühûn.
Kıyamet günü mizanları ağır gelenler kurtulmuştur.

Eğer günahlarımız fazla ise film solda tamamlanacaktır. Mizanımız da hafif olacaktır.

ARAF-9: Ve men haffet mevaizinühu feulâikelleziyne hasirû enfüsehüm bimâ kânû biâyâtina yazlimûn.
Kimin de tartıları hafif gelirse işte onlarda âyetlerimize zulüm etmeleri sebebi ile nefslerini ziyana ve hüsrana düsürenlerdir.

Allah'ın âyet-i kerîmesinde zulmetmek, Allah'ın emrettiği biçimde, âyeti kerîme ile amel etmemek onu yerine getirmemek demektir. Kısaca âyetin hakkını vermemek demektir. Eğer Allah'ın tüm kutsal kitaplarında bize bildirdiği emir ve nehiyleri, kişi dünya hayatı yaşanırken hiç amel edip yaşamadıysa, elbette bunları yerine getirmemenin karşılığı olan negatif derecat mizanda kaydediliyor. Bu sebeple bunların filmlerinde pozitif dereceler daha az olduğu için tartıları hafiftir.


10-2- EBRAR VE FÜCCUR (SAİD-ŞAKİ)
Rabbimiz Şems Sûresi'nin 7nci ve 8nci âyet-i kerîmesinde şöyle buyuruyor;

91/ ŞEMS-7: Ve nefsin ve mâ sevvâhâ.
Yemin ederim ki o nefs sevva edildi (7 kademede).
91/ ŞEMS-8: Fe'elhemehâ fücûrehâ ve takvâhâ.
O'na (o nefse) (Allah'ın) takvası ve (şeytanın) fücuru ilham edilir.

Takva, Rabbimizin mânevi kalbimize ulaştırdığı emir ve nehiylerin bütününü içerir. Yani insanları Allah'ın emirlerini yapmaya, yasak ettiklerini yapmamaya çağırır.

3/ ÂL-İ İMRAN- 104: Veltekün minküm ümmetün yed'ûne ilelhayri ve ye'mürûne bilma'rûfi ve yenhevne anil münker. Ve ülâike hümülmüflihûn.
Sizden (insanları) hayra çağıran, ma'ruf (irfan) ile emreden, kötülüklerden alıkoyan (nefslerindeki kötü afetlerden kurtulmalarına yardım eden) bir ümmet (mürşidler) oluşsun. İşte onlar, MÜFLİHUN (felaha erenler) un ta kendileridir.

Allah'ın İlhamı ya takvanın gereği olarak amilûssalihat olarak veya nehyi anil münker olarak verilir. Allahû Tealâ'nın (bir namaz vakti girdimi) Kur'ân-ı Kerîm'inde, Nisa Sûresi'nin 103.cü âyet-i kerîmesinde belirttiği "Namaz mü'minler üzerine, vakitleri belirli bir farz olmuştur." emri gereğince içimizdeki Allah'ın temsilcisi ruh derhal bizi namaza davet eder. Şeytan ise namaz vakti girdiği zaman o namazı kılmamanız için herşeyi yapar.

24/NUR-21: Yâ eyyühelleziyne âmenû lâ tettebi'û hutuvâtişşeytân, ve men yettebi' hutuvâtişşeytâni feinnehü ye'mürü bilfahşâi velmünker ve lev lâ fadlullahi aleyküm ve rahmetühü mâ zekâ minküm min ehadin ebeden ve lâkinnallahe yüzekkiy men yeşâ', vallahü semiy'un aliym.
Ey âmenû olanlar! Şeytanın adımlarına tâbî olmayın. Kim şeytanın adımlarına tâbî olursa o muhakkakki (nefsi ve şeytan tarafından) fuhuşla ve münkerle emredilmiştir. Eğer Allah'ın fazlı ve rahmeti üzerinize olmazsa (nefsinizin kalbine giremezse) içinizden hiçbiriniz ebediyyen nefsinizi tezkiye edemezsiniz. Ve lâkin Allah (nurlarını kalbine göndererek) dilediği kişinin nefsini tezkiye eder. Ve Allah işitir ve bilir.

İblise tâbî olanların adı füccardır. Füccur ehlinin hepsi cehenneme gideceklerdir. Allahû Tealâ İblisin ilhamlarına tâbî olan veya Allah'ın takva ilhamına tâbî olan ebrar ve füccurun kader hücrelerini birbirinden ayırmıştır.
Kader hücreleri, bu dünya hayatı yaşanırken hayatımızda neleri yapmışsak onların eksiksiz ve mükemmel bir kopyasıdır ki, Rabbimiz tarafından ezeli ilmiyle ya sicciyne (ki bunlar füccur ehlidir) veya illiyine (bunlar ebrar'dır) yerleştirmiştir. Yani Rabbimiz ezeli ilmiyle kimin İblise tâbî olacağını ve kimin Allah'a tâbî olacağını biliyor. Ezeli ilminin bir sonucu olarak biz hayata gelmeden evvel levhi mahfuzun ilk âlemine, Ebrarın hayat filmini, kader hücrelerine yerleştirmiştir.

83/MUTAFFIFIN-18: Kellâ inne kitâbel'ebrâri lefiy ılliyyiyn.
Dikkat edin muhakkak ki Ebrar'ın (Allah'a vasıl olanların, hidayete erenlerin) kitapları illiyyindedir.

Füccurun kader hücresini ise esfeli safilinin ilk âlemi olan Sicciyne yerleştirmiştir.

83/ MUTAFFIFIN-7 : Kellâ inne kitâbelfüccâri lefiy sicciyn .
Hayır, muhakkak ki füccarın (şeytanın fucüruna tâbî olan kâfirlerin) kitapları (hayat filmleri) sicciyndedir. (zemin kattan 7 kat aşağıda olan zülmanî kader hücrelerindedir).

Füccurun kader hücreleri sicciyndedir. Öyleyse 7.ci kattaki kader hücreleri cennete gidecek olan ebrar'ın, esfeli safiliynin ilk âlemi olan sicciyndekiler ise füccarın, yani cehenneme gidecek olanların kader hücreleridir. Ebrarınkiler zeminden 7 kat yukarıda, füccurunkiler ise 7 kat aşağıdadır. Yani aralarında 14 kat vardır.
Taha 123'de Yüce Rabbimiz hidâyetçiye tâbî olanların delâletten kurtulacaklarını ve şaki (cehenneme gidecek kişi) olmayacaklarını yani said (cennete gidecek kişi) olacaklarını bildirmektedir.

20/ TAHA-123: Kaâlehbitâ minhâ cemiy'an ba'duküm liba'dın adüvv, feimmâ ye'tiyenneküm minniy hüden femennittebe'a hüdâye felâ yadıllu ve lâ yeşkaâ
Birbirinize düşman olarak oradan hepiniz aşağı inin. Bizden size yaşadığınız devrede hidayetimiz geldiği zaman, kim hidayetçimize tâbî olursa o dalâlette kalmaz ve şâkî de olmaz.


10-3- ASHAB-I MEŞ'EME (CEHENNEMLİKLER)
Kur'an'da bahsedilen Ashab-ı Meş'eme ebediyen cehennemde kalacak olanlardır. El Vakıa Sûresi'nin 9.cu âyetinde Ashab-ı Meş'emeden bahsediyor Rabbimiz.

VAKIA-9: Ve ashâbülme'emeti mâ aeshâbülmeş'emeh.
Meşumiyet sahipleri, 0 meş'umiyet sahipleridir.

Bunlar meşum olanlardır. Kötülüğün sahipleridir. Kendilerini şeytana teslim etmiş kişilerdir. Nefsen şeytana kendilerini satmışlardır. Bunlar kâfirlerdir. Şeytana ulaşmış olanlardır.

BELED- 19, 20: Velleziyne keferu biâyâtina hüm ashabulmeş'emeti aleyhim narun mü'sadeh.
Âyetlerimi inkâr edenler, işte onlar ashab-ı Meş'emedir. Onlar her yönden ateşle kapatılacaklar.

Bunlar kitapları sol taraftan kendilerine verilen ve ebedi cehennemde kalıcıdırlar.

HAKKA-25, 26, 27, 28, 29, 3O, 31, 32, 33, 34: Ve emmâ men ûtiye kitâbehü bisimâlihi feyekuûlü yâ leyteniy lem üte kitâbîyeh ve lem edri mâ hisabiyeh yâ leytehâ kanetilkaâdiye mâ ağnâ anniy maliyeh heleke anniy sultâniyeh huzûhü fegullûhü sümmel cahıyme sallûhü sümme fîy silsiletin zer' uha seb-ûne zirâan feslukûh innehü kane lâ yü'minü' billahilâziym ve lâ yahuddu alâ ta'âmil miskiyn.
Fakat kitabı kendisine solundan verilen kimse kitabım keşke bana verilmeseydi, keşke hesabımın ne olduğunu bilmeseydim, bu iş keşke hayatıma son verseydi, madem bana fayda vermedi, gücüm kalmadı. Vazifelilere şöyle buyrulur; O'nu alın bağlayın sonra cehenneme yaslayın, sonra onu boyu 70 arşın olan zincire vurun. Çünkü o AlIah'a inanmazdı. Yoksulun yiyeceği ile ilgilenmezdi.
İNŞİRAH-10, 11, 12, 13, 14: Ve emmâ men ûtiye kitâbehü verâe zahrihi fesevfe yed'û sübûra ve yasla saıyra innehü kâne fiy ehlihi mesrûrâ innehü zanne en len yahûr.
Ama amel defteri kendisine arkasından verilen kimse mahvoldum diye bağırir, ve çılgın alevli cehenneme girer. Çünkü. o Dünyada adamlarının yanında kendi zevk içindeydi. Zira o dönmiyeceğini sanıyordu.
KARİA-8, 9: Ve emmâ men haffet mevâziynühü feümmühü hâviye.
Tartılan, mizanları hafif gelenler ise, onların yeri bir çukurdur, cehennemdir.


10-4- ASHAB-I MEYMENE (CENNETLİKLER)
El Vakı'a Sûresi'nde Allahû Tealâ cennete girecek iki gruptan bahsediyor. Bunlardan ilkine Ashab-ı Meymene (Yemin sahipleri) diyor. Yemin sahipleri Allah'ın dostluğu payesine ermiş olanlardır. Bunlar velilerdir.
Zümer Sûresi'nin 17. âyet-i kerîmesinde Rabbimiz şöyle buyuruyor;

ZÜMER-17: Velleziy nectenebuttağuûte en ya'büdûha ve enabü ilâllahi lehümül büşra febeşşir ibadiy.
Onlarki taguta tâbî olmaktan kaçınıp Allah'a ulaşırlar. İşte onlar için müjde vardır. Kullarımı mujdele.

Rabbimizin kulluğuna ulaşan bu kişiler Allah'ın velileridir. Yemin sahipleridir. İşte Yunus Sûresi'nin 62, 63 ve 64. âyet-i kerîmelerinde;

10/ YUNUS-62: Elâ inne evliyâallâhi lâ havfün aleyhim ve lâ hüm yahzenûn.
O Allah'ın evliyası var ya onlara korku yoktur. Onlar mahzun da olmazlar.
10/ YUNUS-63: Elleziyne âmenû ve kânû yettekuûn.
Onlar âmenûdurlar ve takva sahibi olmuşlardır.
10/ YUNUS-64: Lehümül büşra fiylhayâtiddünyâ fiylâhıreh.
Onlara cennette de, dünyada da müjdeler (mutluluklar) vardır.

Allah'ın yaratmasında bir değişiklik yok. İşte en büyük kurtuluş. Bildiginiz gibi kıyamet gününde hesaba çekiliyoruz. Hesaba çekildiğimiz zaman sağ ve sol omuzlarımızda Kiramen yazıcılarının çektiği filmlere göre ya mücazat veya mükâfatlandırılıyoruz. Eğer sevaplarımız fazla ise film sağda tamamlanacaktır. Mizanımız da ağır gelecektir. Ve kitabımızda bize sağ taraftan verilecektir.
Ashab-ı Meymenenin diğer bir özelliği kıyamet gününde kitaplarını sağ taraftan almalarıdır. Ashab-ı Meymene dediğimiz kişiler cennete kabul edilen, nefslerini tezkiye etmiş kişiler. Bunların kitapları sağ taraftan kendilerine verilir.

HAKKA-19, 20, 21, 22, 23, 24: Feemma men utiye kitâbehü biyemiynihi feyekuûlu hâ ümukreü kitâbîyeh inni zanentü enniy mülakin hısabiye fehüve fly iyşetin râdiyetin fiy cennetin aliyetin kutûfüha dâniye külû veşrebû heniy'en bimâ esleftüm fiyl'eyyâmil hâliye.
Kitabı sağından verilen, alın kitabı mı okuyun doğrusu bir hesaplaşma ile karşılaşacağımı umuyordum. Artık o meyveleri sarkmış yüksek bir bahçede hoş bir yaşayış içindedirler. Onlara böyle denir. Geçmiş günlerde peşinen işlediklerinize karşılık afiyetle yiyiniz, içiniz.
KARİA-6,7: Fe emmâ men sekulet mevâzinühu fehüve fiy iyşetin radiye.
O gün mizanları ağır gelenler hoş bir yaşayış içinde olacaktır.

İster Allah'a ulaşmaları sebebiyle dünya hayatlarında aldıkları müjdelerden, ister kitaplarını sağ taraftan teslim almaları veya kıyamet gününde tartılarınıın (mizan) ağır gelmesinden ötürü bunlar cennet ehli oluyorlar. Zaten Vakıa Sûresinde bu beyan edilmişti.
Rabbimiz Ashab-ı Yeminin vuslat ehli olduğunu İsra Sûresi'nin 71. âyeti kerîmesinde açıklıyor.

17/ İSRA-71: Yevme ned'û külle ünâsin bi'imâmihim, femen ûtiye kitâbehû biyemiynihî feulâike yakreûne kitâbehüm ve lâ yuzlamûne fetiylâ.
O gün herkesi imamlarıyla (mürşidleriyle) beraber çağıracağız. Onlardan herbirinin kitabı sağ eline verilirse onlar kitaplarını (sevine sevine) okurlar. Kıl kadar haksızlığa uğramazlar.


10-5- AMEL DEFTERİ (HAYAT FİLMİ)
Amel defteri veya kitap hayatımızın filmidir. Bu film 3 boyutlu bir hologram hüviyetindedir. Bu filmin bir perdeye veya ekrana ihtiyacı yoktur. Boşlukta 3 boyutlu olarak oynar 50-60 cm önümüzde hayat filmimizi baştan sona seyrederiz. Bu film kiramen katibin melekleri tarafından çekilir ve muhafaza edilir. Her an ya derecat kaybederiz veya kazanırız. Hayır derecat kazanmak, şer derecat kaybetmektir.
Aşağıdaki âyet-i kerîmeler bu gerçekleri anlatmaktadır.

İSRA-21: Unzur keyfe faddalnâ ba'dahüm alâ ba'din ve lel âhiretü ekberü derecatin ve ekberü teftilâ.
Baksana onları nasıl birbirinden üstün kildik. Ahirette daha büyük dereceler, daha büyük üstünlükler var.
EN'ÂM-1 32: Veliküllin derecatün mimma amilu ve mâ Rabbüke bigafilin ammâ ya'melun.
Herkesin yaptıkları amele göre rütbeleri (dereceleri) var. Rabbin onların yaptıklarından habersiz değildir.
AHKAF- 19: Veliküllin derecâtün mimma amilû veliyüveffiyehüm a'malehüm ve hüm lâ yüzlemûn.
Herkesin işledigi amele göre dereceleri vardır. Bir de Allah amellerinin karşılığını tamamı ile verecek onlar zulüm görmeyecekler.
Kıyamet günü amellerimizin karşılğı mükafat ve mücâzat olarak ödenmek üzere bize bir mizan ve bir kitap verilir.
İSRA-13: Ve külle insânin elzemnahü tâirehü fiy unukıh ve nuhricü lehü yevmel kıyâmeti kitâben yelkahü menşûrâ.
Herkesin boynuna amelini doladık, kıyamet günü ona amellerinin yazıldığı kitabı çıkaracağız, onu neşredecegiz.
18/ KEHF-49: Ve vudı'alkitâbü feterelmücrimiyne müşfikıyne mimmâ fiyhi ve yekuûlûne yâ veyletenâ mâli hâzelkitâbi lâ yügaâdirü sagıyreten ve lâ kebiyreten illâ ahsâhâ, ve vecedû mâ amilû hâdırâ, ve lâ yazlimü rabbüke ehadâ
Amel defterleri ortaya konulur. Günahkârlar, görür ki oradaki şeylerden (fiillerinden) korkarlar. "Eyvah bize, niye bu amel defteri küçük büyük hiçbir şeyi bırakmamış, hepsini saymış dökmüş" derler. Yaptıkları amelleri hep önlerinde hazır bulurlar. Senin Rabbin hiç kimseye zulmetmez.
KAMER-52, 53: Ve küllü şey'in fe'alûhü fiyzzübür ve küllü sağıyrin ve kebiyrin müstetar.
Onların işledikleri her şey amel defterinde kayıtlıdır. Küçük büyük her şey yazılıdır.
NEBE-29: Ve küllle şey'in ahsaynahü kitâbâ.
Biz herşeyi birer hirer saydık, kaydettik.


10-6- HESAP GÜNÜ
İSRA-14: İkra'kitabek kefa biriefsikel yevme aleyke hasiyba.
Ona bu kitabı oku. Bu gün hesap görrmeye kendin kâfi geleceksin denecek.

Sağ ve sol tarafımızda vazifeli olan kiramen katibin meleklerinin çektiği filmlerin toplamı amel defterimizi oluşturuyor. Eğer film sağ tarafımızda toplanmışsa kitabımıza sağ taraftaki meleğin eliyle sahip oluruz. Dolayısı ile Cennete gideriz. Eğer film solda tamamlanmışsa kitab soldan verilecekse, o zaman derecatı nakısa düşenlerden oluyor ve bu kişi cehenneme gidiyor. Fakat hayat filmimiz önümüzde oynuyor. Herkesin filmi üç boyutlu olarak önlerinde oynuyor. Böylece kimsenin kimseden gizlisi kalmıyor.

69/ HAKKA-18: Yevmeizin tu'redûne lâ tahfâ minküm hâfiye.
O gün huzura çıkacaksınız. Sizin gizli hiçbir şeyiniz kalmayacak.
36/ YASİN - 65: Elyevme nahtimü alâ efvâhihim ve tükellimünâ eydiyhim ve teşhedü ercülühüm bimâ kânû yeksibûn.
O gün onların ağızlarını mühürleriz. Onların kazanmış oldukları dereceleri bize elleri söyler ve ayakları şahitlik eder.
FUSSİLET-1 9, 20, 21, 22: Ve yevme yuhşerü a'daullâhi ilennâri fehüm yüzeün hatta izâ mâ câühâ şehide aleyhim sam'uhüm ve ebsârühüm ve cülûdühüm bimâ kânû ya'melûn ve kaâlû licülûdihim lime şehidtüm aleynâ kalû entekanallahülleziy entaka külle şey'in ve hüve halakaküm evvele merretin ve ileyhi türce'ûn ve mâ küntüm testetirûne en yeşhede aleyküm sem'uküm ve lâ ebsârüküm ve lâ cülûdüküm ve lakin zanentüm ennallahe lâ ya'lemü kesiyren mimmâ ta'melûn, ve zâliküm zannukümülleziy zanentüm birabbiküm ardâküm feasbahtüm minelhâsiriyn.
Allah'ın düşmanları ateşe atılmak üzere toplandıkları gün, hep birden cehenneme sürüklenecekler. Nihayet oraya varınca kulakları, gözleri, derileri işledikleri şeye aleyhlerine şahadet edecekler. Onlar, derilerine "niye aleyhime şahadet ettiniz?" diyecekler, bunlarda şöyle diyecekler "Herşeyi söyleten Allah bizide söyletti. Sizi ilk defa O yarattı. Siz O'na döndürüleceksiniz. Demek ki siz kulaklarınızın, gözlerinizin, derilerinizin aleyhinizde şehadet edeceklerinden sakınmıyordunuz. Allah işlediklerinizin çoğunu bilmeyecek zannediyordunuz. İşte Rabbiniz hakkındaki bu zannınız sizi bitirdi. Siz ziyankâr oldunuz" denecek.
İSRA-36: Ve lâ takfü mâ leyse leke bihi ilm, innessam-a velbasara velfuade külli ulâike kâne anhü mes'ûlâ .
Bilmediğin bir şeyin arkasına düşme. Çünkü kulak, göz, kalp hepsi mesul olacaklar.
NUR-24, 25: Yevme teşhedü aleyhim elsinetühüm ve eydihim ve ercülühüm bimâ kânû ya'melûn yevmeizin yüveffiyhimullahü dîne hümül hakka ve ya'lemune ennallahe hüvel hakkul mubiyn.
Kıyamet günü dilleri, elleri, ayakları işledikleri şeylere şehadet edecektir. O gün Allah onlara müstehak olan cezaları tamamı ile verecektir. Onlarda Allah'ın apaçık bir HAK olduğunu anlayacaklar.



10-7- CENNET
MÜMİN-17: El yevme tüczâ külli nefsin bimâ kesebet lâ zulmelyevm innallahe seriul hisab.
Bu gün herkes kazancına göre mukafat ve mücazata düşar olur. Onlara zulm yapılmaz. Allah çabuk hesap görendir.

Kıyamet gününde yaptıklarımızdan hesaba çekiliyoruz. Bu hesabın neticesinde ya mükâfata veya mücazata düçar oluyoruz. Mukafata nail olanlar; nefs, fizik vücut olarak ebedi cennet hayatını kazanıyorlar. Çünkü Rabbimiz Hud Sûresi'nin 108. âyet-i kerîmesinde şöyle buyuruyor;

HUD-108 : Ve emmelleziyne su'idû fe fîl cenneti hâlidîne fihâ mâ dâmetissemâvâtü vel'ardı illâ mâ şâe Rabbük, atâen gayre meczûz.
Bahtiyar olanlara (saidlere) gelince cennetliktirler. Ahiretin gökleri, yeri durdukça onlar cennette ebedi olarak kalıcıdırlar. Ancak Rabbini dilediği müddet müstesna. Bu bitmez tükenmez bir lütuftur.

Ne varki bizim insan aklımızın algılayabileceği bir sonsuz sonsuzluğun, bir rakamlar dizisinin gene ötesinde bir zaman periyodu ile karşı karşıyayız.


28/ KASAS-88: Ve lâ ted'u ma'allahi ilâhen âhar, lâ ilâhe illâ hû, küllü şey'in hâlikün illâ vecheh, lehülhükmü ve ileyhi türce'ûn.
Ve Allah ile beraber başka ilâha tapma, Allah'tan başka ilâh yoktur. Allah'ın vechinden başka herşey helâk olur. Hüküm O'nundur ve O'na döndürüleceksiniz.


Anlaşılmaktadır ki bir gün cennet de cehennem de son bulacaktır. İşte oyun, eğlence, süslenme, övünme, mal ve evlat sahibi olmak gibi aldatıcı ve geçici şeylerden ibaret olan dünya hayatını ahirete tercih edenler, o sonsuz güzel cennet hayatından mahrum olurlar.




10-7-1- KİMLER CENNETE GİRER

10-7-1-1- ALLAH'A ULAŞMAYI DİLEYENLER
Allah'a ulaşmayı dileyenler âmenû olanlardır. Kim âmenû olursa mutlaka cenete girer.

29/ ANKEBUT-5 : Men kâne yercû likâallahi feinne ecelallahi leât ve hüvessemiy'ul'aliym.
Kim Allah'a mülâki olmayı, (ruhunu ölmeden evvel Allah'a ulaştırmayı) dilerse Allah'ın tayin ettiği o gün mutlaka gelecektir. Allah işitir ve bilir.
29/ ANKEBUT-6 : Ve men câhede feinnemâ yücâhidü linefsih innallahe leganiyyün anil'âlemiyn.
Kim cihat ederse mutlaka nefsiyle (nefsi için) cihat etsin. Muhakkak ki Allah âlemler üzerine ganidir (âlemlerden müstağnidir, münezzehtir).
11/ HUD-29: Ve yâ kavmi lâ es'elüküm aleyhi mâlâ, in ecriy illâ alallah, ve mâ ene bitâridilleziyne âmenu, innehüm mülâkuû rabbihim, ve lâkinniy erâküm kavmen techelûn.
Ey kavmim! Ben sizden bir mal istemiyorum. Benim ücretim ancak, sadece Allah'a aittir. Ben âmenû olanları (yanımdan) kovamam. Çünkü onlar (ın hepsi) muhakkak ölmeden evvel (ruhlarını Allah'a ulaştıracaklardır). Allah'a mülâki olacaklardır.


10-7-1-2- DAVETE İCABET EDENLER
Gerçekten bu davetin neticesinde kişi nefsen irşad olur. Bu sebeple Allah bütün insanları irşada çağırmaktadır. Çünkü en fazla sevdiği mahluk olan insanın dünya ve ahirette mutlu olmasını yani saadet içinde yaşamasını istiyor. Kişi cahil olan nefsinin zülmünden irşadla kurtulmadığı takdirde ne bu dünya hayatında saadet ve mutluluğu tadabilir ne de ahiret hayatında saadet ve mutluluğu tadabilir.

42/ ŞURA- 47: Isteciybû lirabbiküm min kabli en ye'tiye yevmün lâ meredde lehü minallâh, mâ leküm min melcein yevme izin ve mâ leküm min nekiyr.
Allah tarafından geri çevrilmesine çare olmayan (ölüm) günü gelmeden evvel Rabbinizin davetine icabet edin. Ecel günü (geldiği zaman) sizin için başka (kaçıp sığınacağınız) bir sığınak yoktur ve onu inkâr da edemezsiniz.

Rabbimizin davetine icabet etmek için Allah tarafından bizim için tayin edilen mürşide ulaşmak şarttır. Mürşidin tayini ise Allah'a aittir. Rabbimizden mürşid talebinde bulunan herkese mürşid tayin edeceğine dair Allah'ın garantisi vardır. Ancak Allah'tan başkasına talepte bulunan, yani şirkin içinde olan herkesin amacına ulaşamayacağını Rabbimiz açıklıyor.

13/ RAD-14: Lehü da'vetülhakk , velleziyne yed'ûne min dûnihî lâ yestecibûne lehüm bişey'in illâ kebâsitı keffeyhi ilelmâi liyeblüga fâhü ve mâ hüve bibâligıh , ve mâ du'âülkâfiriyne illâ fiy dalâl.
Onlar için Allah'ın daveti haktır. Onlar ki Allah'tan başkasına çağırırlar, hiçbir şeyle onlara icabet edilmez. Bunların durumları suyun ağzına gelmesi için avuçlarını açmış bekleyen kişi gibidir. Oysa ona kavuşmazlar. Kâfirlerin duasına icabet edilmez, onlar dalâlettedir.
ARAF-194: İnnelleziyne ted'une min dunillahi ibadün emsalüküm fed-uhüm felyesteciybu leküm in küntüm sadıkıyn.
Allah'tan başkasını davet ettikleriniz sizin gibi kullardır. Eğer onların mabut olmaları hususunda sadıksanız, haydi onları davet edin size icabet etsinler.
FATIR-14: İn ted'ûhüm lâ yesmeu duaeküm ve lev semi'û mastecâbû leküm ve yevmelkıyâmeti yekfürûne bi şirkiküm ve lâ yunebbiüke mislü habiyr.
Onları çağıracak olsanız cağırmanızı işitmezler. İşitseler size cevap veremezler, Kıyamet günü sizin şerik koşmanızı tanımazlar. Hiç kimse size HABİR olanın haber verdiği gibi haber veremez.
40/ MÜ'MİN-60: Ve kaâle rabbükümüd'ûniy estecib leküm, innelleziyne yestekbirûne an ıbâdetiy seyedhulûne cehenneme dâhıriyn.
Rabbimiz der ki; "Bana dua edin ki, size icabet edeyim. Muhakkak ki bana kullluk etmek hususunda kibirlenenler alçalmış olarak cehenneme girerler."
42/ ŞURA-26: Ve yesteciybülleziyne âmenû ve amilûssâlihâti ve yeziydühüm min fadlih, velkâfirûne lehüm azâbün şediyd.
Allah âmenû olarak nefs tezkiyesi yapanların dualarını kabul eder. Fazlından onlara fazladan da verir. Kâfirlere gelince onlara şiddetli bir azap var.
ŞURA-38: Vellezinestecabü lirabbihim ve ekâmüssalat, ve emruhüm şüra beynehüm, ve mimma razeknahüm yünfikûn.
Rabb'lerinin davetine icabet edip namaz kılanlar işlerini birbirine danışarak görenler.

Bu danışman Rabbimizin bizim için tayin ettigi mürşiddir. Görülüyor ki, başlangıçta Rabbimizin davetine icabet şart. Fakat bunun gerçekleşmesi bir mürşidle olur. Mürşide ulaşmak ise ancak Allah'a talepte bulunmakla mümkündür.

10-7-1-3- NEFSİ ISLAH EDİCİ AMEL İŞLEYENLER
Gerçekten Kur'ân-ı Kerîm de imân sahibi olup salih amel işleyenlerin Allah'ın cennet müjdesine sahip olacağını Bakara Sûresi'nin 25. âyet-i kerîmesinde beyan buyuruyor.

BAKARA-25 : Ve beşşirillezine âmenü ve amilussalihati ennelehüm cennatin tecri min tahtihel-enhar.
İman sahibi olup salih amel işleyenleri altından ırmaklar akan Cennetler ile müjdele.

Bu kişiler, ancak mürşitlerinin önünde tövbe ettikten sonra kalplerindeki mühür açılıp, kalbin içindeki mühür yazısının alınarak, imânın yazılması halinde nefsi ıslah edici amel işlemeye başlayabilirler.

25/ FURKAN-70: İllâ men tâbe ve âmene ve amile amelen sâlihan feülâike yübeddilullahü seyyiâtihim hasenât, ve kânallahü gafûren rahıymâ.
Ama (mürşidin önünde) tövbe eden ve (mürşidin önünde tövbe etmek suretiyle kalbine îmân yazıldığı için) mü'min olan ve (aynı sebeple) nefsi ıslâh edici ameller işleyen kişinin Allah günahlarını sevaba çevirir. Ve Allah günahları sevaba çeviren ve rahmet gönderendir.


10-7-1-4- TAKVA SAHİPLERİ
Takva deyince birçok din âlimi takvanın manâsından hareket ederek bir yere varırlar. Takva, korkmak, sakınmak anlamına gelmektedir. Bütün Kur'an âyetlerinde geçen takva sözü yukarıdaki sözlük anlamı verilerek açıklanmıştır.
"Takva sahibi olun!" yerine "Allah'tan korkun!" demişlerdir. Eğer lugat manâsından hareket edilecek olunursa doğru bir yaklaşım. Kur'an-ı Kerim'de takva basamakları vardır:
1. Başlangıç Takvası
2. Ön Takva
3. Birinci Takva
4. İkinci Takva (Ekber Takva)
5. Üçüncü Takva (Azim Takva)
Geniş spektrum içerisinde muhtevaya baktığımız zaman takvanın İslam olmak açısından eş değer bir kavram olduğunu görürüz.
Birinci Takva, Allah'a teslimi gerektiren genel bir kavramdır. Teslimler takvanın temelini oluşturur. Birinci teslim, birinci takvaya ulaşıldığını gösterir. Ruhun Allah'a teslimidir. Dünya saadetinin %50'sini sağlar.
Ekber Takva, ikinci teslimi gerektirir. İnsan fizik vücudunu teslim ettiği zaman Ekber Takva'ya ulaşır. Dünya saadetinin % 90'ını kazanmıştır.
Azim takva 3. teslimi gerektirir. Nefsin teslimidir. Dünya ve ahiret saadetini sağlar.


10-7-1-4-1- BAŞLANGIÇ TAKVASI
28 basamaklı bir spektrumda başlangıç takvası 3. basamaktadır. İnsan Allah'a ulaşmayı, O'na teslim olmayı dilediği zaman 3. basamağa ulaşmıştır. Bu basamakta başlayan takva Takvayı İptidaiye , Başlangıç Takvasıdır.

5/ MAİDE-35: Yâ eyyühelleziyne âmenûttekullahe vebteguû ileyhilvesiylete ve câhidû fiy sebiylihi le'alleküm tüflihûn
Ey (Allaha ulaşmayı dileyen îmân sahipleri) âmenû olanlar Allah'a karşı takva sahibi olun, O'na, Allah'a ulaştırmaya vesile olanı (vesile olan kişiyi Allah'tan) isteyin. Ve Allah'ın yolunda cihad edin ve böylece felâha erin.


10-7-1-4-2- ÖN TAKVA
8. basamakta ön takvaya ulaşılir. Kişi bu seviyede mağfiret ehli olmuştur.

74/ MÜDESSİR-54: Kellâ innehü tezkireh.
Evet o (Kur'ân) şüphesiz bir öğüttür.
74/ MÜDESSİR-55: Femen şâe zekereh.
Kim dilerse öğüt alır.
74/ MÜDESSİR-56: Ve mâ yezkürûne illâ en yeşâallah, hüve ehlüttakvâ ve ehlülmağfireh.
Sadece Allah'ın dilediği kimse öğüt alır. İşte o takva ehlidir. Ve mağfiret ehlidir (onun günahları sevaba çevrilmiştir).

Ön takvanın sahibi olan, mürşidine ulaşıp tövbe eden ve mağfiret sahibi olan kişidir.

25/ FURKAN-70: İllâ men tâbe ve âmene ve amile amelen sâlihan feülâike yübeddilullahü seyyiâtihim hasenât, ve kânallahü gafûren rahıymâ.
Ama (mürşidin önünde) tövbe eden ve (mürşidin önünde tövbe etmek suretiyle kalbine îmân yazıldığı için) mü'min olan ve (aynı sebeple) nefsi ıslâh edici ameller işleyen kişinin Allah günahlarını sevaba çevirir. Ve Allah günahları sevaba çeviren ve rahmet gönderendir.

10-7-1-4-3- BİRİNCİ TAKVA
Aynı zamanda ıslah-ı nefse başlamıştır. Bundan sonraki 7 kademede nefsini ıslah eder.

91/ ŞEMS-9: Kad efleha men zekkâhâ.
Andolsun ki nefsini tezkiye eden felâha erer (cennete girer).

Nefsini ıslah ettiği zaman ruhunu da Allah'a ulaştırmıştır.

89/ FECR-27: Yâ eyyetühennefsülmutmainne.
Ey mutmain olan nefs!
89/ FECR-28: İrci'ıy ilâ rabbiki râdıyeten mardıyyeh.
Allah'tan razı ol ve Allah'ın rızasını kazan. (Ey ruh) Allah'a (Rabbine) geri dönerek ulaş,

Ve Yunus suresi 62 ve 63. ayetlerdeki ilk takvaya ulaşmıştır.

10/ YUNUS-62: Elâ inne evliyâallâhi lâ havfün aleyhim ve lâ hüm yahzenûn.
O Allah'ın evliyası var ya onlara korku yoktur. Onlar mahzun da olmazlar.
10/ YUNUS-63: Elleziyne âmenû ve kânû yettekuûn.
Onlar âmenûdurlar ve takva sahibi olmuşlardır.

Al-i İmran 102'deki gibi hakkıyla takvaya ulaşılmıştır. Nefs tezkiyesi yapılmış, zikir arttırılmıştır. Ölmeden evvel ruh Allah'a teslim olmuştur.

3/ ÂL-İ İMRAN- 102: Yâ eyyühellezine âmenüttekullahe hakka tükâtihi ve lâ temütünne illâ ve entüm müslimûn.
Ey îmân edenler! Hakkıyla takva sahibi olanlar (nasıl bir takvanın sahibi ise aynı onlar) gibi Allah'a karşı takva sahibi olun ve ölmeden (önce) Allah'a teslim olun.

Kişi üç yeminini birden yerine getirerek takvaya ulaşmıştır.
1. Ruhunu Allah'a ulaştırarak,
2. Nefsini tezkiye ederek,
3. Fizik vücudunu Allah'a kul ederek.

5/ MAİDE-7: Vezkürû ni'metallahi aleyküm ve miysâkahülleziy ve esekaküm bihî iz kültüm semi'nâ ve eta'nâ vettekullah, innallahe aliymün bizâtissudûr
Allah'ın üzerinizdeki nimetini zikredin ki ve O'na verdiğiniz misakinizi zikredin ki O, misakinizle sizleri bağlamıştı (yeminlerinizi üzerinize farz kılmıştı) o zaman (elestü bi rabbiküm günü) işittik ve itaat ettik demiştiniz. Ve Allah'a takva sahibi olun, muhakkak ki Allah sinelerdekini bilir.
89/ FECR-27: Yâ eyyetühennefsülmutmainne.
Ey mutmain olan nefs!
89/ FECR-28: İrci'ıy ilâ rabbiki râdıyeten mardıyyeh.
Allah'tan razı ol ve Allah'ın rızasını kazan. (Ey ruh) Allah'a (Rabbine) geri dönerek ulaş,
89/ FECR-29 : Fedhuliy fiy ibâdiy
(Ey fizik vücut!) o zaman, (nefsini tezkiye ettiğin ve ruhunu Allah'a ulaştırdığın zaman), (bana kul olursun) kullarımın arasına gir.
89/ FECR-30 : Vedhuliy cennetiy.
Ve cennetime gir


10-7-1-4-4- EKBER TAKVA
Daha sonra 25. basamakta fizik vücut Allah'a teslim olur.

4/ NİSA-125 : Ve men ahsenü diynen mimmen esleme vechehü lillâhi ve hüve muhsinün vettebe'a millete ibrâhiyme haniyfâ, vettehazallahü ibrâhime haliylâ.
O kişiden vechi, (fizik vücudu) dinde daha ahsen kim vardır? O kişi ki vechini (fizik vücudunu) Allah'a teslim etmiş ve muhsinlerden olmuştur. Ve hanif olarak Hz. İbrâhîm'in dînine tâbî olmuştur. Ve Allah Hz. İbrâhîm'i dost ittihaz etmiştir.
3/ ÂL-İ İMRAN-134: Ellezine yünfikûne fisserrâi veddarrâi velkâzıminel gayza vel'âfîne aninnâs. Vallâhü yuhibbül muhsinîn.
O (takva sahipleri) ki bollukta da, darlıkta da (Allah için) infâk ederler (ihtiyaç sahiplerine verirler). Öfkelerini yutarlar ve insanları affederler, Allah muhsinleri sever.
3/ ÂL-İ İMRAN- 135: Vellezine izâ fe'alû fâhişeten ev zalemü enfüsehüm zekerullâhe festağferû lizünûbihim, ve men yağfiruz zunûbe illallahü ve lem yüsırrû alâ mâ fe'alû ve hüm ya'lemûn.
O (takva sahipleri) ki, bir kötülük yaptıkları veya nefslerine zulmettikleri zaman, Allah'ı zikrederek hemen günahları için istiğfar ederler. Allah'tan başka günahları kim bağışlayabilir. Ve onlar, yaptıkları şeylerin (hataların) üzerinde bile bile ısrar etmezler.

10-7-1-4-4- AZİM TAKVA
Al-i İmran 135'de üçüncü ekber takvaya ulaşılmıştır. Ve nefsin teslimi 3. takvaya, Azim takvaya ulaştırır.

7/ ARAF -35 : Yâ beniy âdeme immâ ye'tiyenneküm rüsülün minküm yekussûne aleyküm âyâtiy femenittekaâ ve esleha felâ havfün aleyhim ve lâ hüm yehzenûn.
Ey Âdemoğulları! Sizin içinizden size âyetlerimi kıssa (açıklayan, beyan) eden Resûller gelince her kim ki takva sahibi olup nefsini ıslah ederse onlar için korku yoktur. Onlar mahzun da olmazlar.
3/ ÂL-İ İMRAN-179: Mâ kânallâhü liyezeralmü'mînine alâ mâ entüm aleyhi hattâ yemîzel habîse minettayyib. Ve mâ kânallahü li yutlı'aküm alel gaybi ve lâkinnallahe yectebî min rusûlihî men yeşâü feâminü billâhi ve rusûlih, ve in tü'minû ve tettekû feleküm ecrun azîm.
Allah mü'minleri, pisi, temizden ayırıncaya kadar, şu üzerinde bulundukları hâl üzere bırakacak değildir. Allah sizi gayp üzerine (gaypten) haberdar edecek de değildir. Fakat Allah, Resûllerinden dilediği kimseyi seçer, (gaybı ona, o Resûl'üne bildirir). O halde, Allah'a ve O'nun Resûllerine îmân edin. Ve eğer îmân eder ve takva sahibi olursanız o zaman sizin için ECR'ÜL AZÎM (büyük mükâfat) var.
2/ BAKARA-177 : Leyselbirra en tüvellü vücüheküm kıbelelmeşrıkı velmağrıbi ve lâkinnelbirra men âmene billâhi velyevmil'âhırı velmelâiketi velkitâbi vennebiyyine , ve âtelmâle alâ hubbihi zevilkurbâ velyetâmâ velmesâkine vebnessebili vessâiline ve firrıkâbi, ve ekâmessalâte ve âtezzekâte, velmüfüne biahdihim izâ âhedü, vessâbirine filbe'sâi veddarrâi ve hınelbe'si. Ülâikellezine sadaku. Ve ülâike hümülmüttekun.
Yüzlerinizi doğu ve batı tarafına çevirmeniz (hakiki îmânı yansıtan) BİRR (ebrar kılacak davranış biçimi) değildir. Lâkin asıl birr, kişinin, Allah'a, yevm'il ahire, (Allah'a ulaşılan sonraki güne, hidayet gününe, vuslat gününe) meleklere, Kitab'a, peygamberlere îmân etmesi ve O'nun sevgisine dayalı olarak, akrabalarına (yakınlık sahiplerine) yetimlere, miskinlere (çalışamaz durumda olan ihtiyarlara) yolda kalmış yolculara, dilencilere, köle ve esirlere (kurtulmaları için) mal vermesi (harcaması) namazı kılması, zekâtı vermesi, ahd verdiği (Allah'a ve insanlara) zaman ahdini yerine getirmesi, zorlukta ve darlıkta ve sıkıntı halinde sabredenlerden olmasıdır. İşte onlar o kişiler sadıklardır. İşte, takva sahibi onlardır.
2/ BAKARA-179: Ve leküm filkısâsı hayâtün yâ ulûlelbâbi le'alleküm tettekune.
Ey ulûl'elbâb! Kısasta sizin için hayat vardır. Böylece (umulur ki ) siz takva sahibi olursunuz.


10-7-1-5- YEMİN SAHİPLERİ
El Vakı-a Sûresi'nde Allahû Teala cennete girecek iki gruptan bahsediyor. Bunların ilkine Ashab-ı meymene (Yemin sahipleri) ikincisine ise Sabikûn diyor. Yemin sahipleri üç yeminlerini yerine getirenlerdir. Ruhlarını Allah'a ulaştıran, nefslerini tezkiye eden ve Allah'a kul olan kişi yemin sahibidir. Birincil şartları yerine getirmiştir.
Yemin sahiplerinin, yükseltilmiş döşekleri üstünde meyve ağaçlarının altında dinleneceğini söylüyor.
Sabikûnlar ise hayırlarda yarışanlardır. Daimi zikir makamına ulaşmışlardır. Yükseltilmiş altın tahtlar (Gaşiye-13'de "Fiha sürurun merfüah. Orada yüksek tahtlar var.") mücevherlerle süslü tahtlar veriliyor ve ötekilere de yükseltilmiş döşekler veriliyor. Vakıa-34'de "Ve füruşürin merfüah. Yükseltilmiş döşeklerdir."
Cennete girebilmenin asgari şartı âmenû (Allah'a ulaşmayı dilemektir.) olmaktır. Sebe Sûresi'nin 20. âyeti kerîmesinin gerçek anlamı burada ortaya çıkıyor.



10-7-1-6- MÜMİNLER
10-7-1-6-1-MÜ'MİN OLMAK
34/ SEBE-20: Ve lekad saddaka aleyhim ibliysü zannehü fettebe'ûhü illâ feriykan minelmü'miniyn.
Şeytan insanlar üzerindeki vaadini yerine getirdi. Mü'minlerden ibaret bir tek fırka hariç hepsi iblise tâbî oldular.

Mü'min olmak ise ancak mürşide ulaşıp kalbine imân yazılmasi ile mümkündür. İnsanların hepsi kurtulduğunu zannediyor. Dünyadaki bütün İslâm kuruluşlarının hepsi durmadan bizi islâmın beş şartına uymaya çağırıyor. Bu beş şartı tamamlamışsanız kurtuldunuz diyorlar. Allahû Tealâ ise bunun çok ötesini istiyor. Sadece fizik vücudun beş şartı yerine getirmesini değil, ruhun, vechin ve nefsin de Allah'ın emirlerini yerine getirmelerini ve teslim olmalarını istiyor. Ve Allahû Tealâ Kur'ân-ı Kerîminde, Kur'ân-ı Kerîm'in dışındaki bir takım kitapları kaynak (Emaniye) göstermek sureti ile onlara ittiba edenlerin ne kadar yanlış bir yolda olduklarını bize vurguluyor.
Sırat-ı Müstakiym üzerinde bulunanlar mü'mindir.
Bu tek fırka Sırat-ı Müstakiym üzerinde bulunanlardır.

34/ SEBE-20: Ve lekad saddaka aleyhim ibliysü zannehü fettebe'ûhü illâ feriykan minelmü'miniyn.
Şeytan insanlar üzerindeki vaadini yerine getirdi. Mü'minlerden ibaret bir tek fırka hariç hepsi iblise tâbî oldular.
6/ EN'AM-153 : Ve enne hâzâ sırâtıymüstekıymen fettebiûh, ve lâ tettebi'ûssübüle feteferreka biküm an sebiylih, zâliküm vassâküm bihî le'alleküm tettekuûn.
İşte bu muhakkak ki Sırat-ı Müstakiym'dir, ona (Sırat-ı Müstakiym'e) tâbî olun, ve diğer yollara tâbî olmayın ki (bütün o yollar) sizi Allah'ın yolundan ayırırlar (saptırırlar). İşte bu Allah'ın sizi bağladığı şeydir umulur ki takva sahibi olursunuz.

Görülüyor ki mü'min olmak Sırat-ı Müstakiym üzerinde olmayı gerektiriyor.

1/ FATİHA-7: Sıratellezine en'amte aleyhim ğayril mağdubi aleyhim veleddâllin.
O (SIRAT-I MÜSTAKİYM) ki; üzerlerine nimet verdiklerinin yoludur.Üzerlerine gadap duyulmuşların ve dalâlette kalmışların (mürşidlerine ulaşamayanların) yolu değil.
Anlaşılmaktadır ki ni'met, mü'min ve Sırat-ı Müstakiym arasında sıkı bir ilişki vardır.

3/ ÂL-İ İMRAN-164: Lekad mennallahü alel mü'minîne iz be'ase fîhim resûlen min enfüsihim yetlû aleyhim âyâtihi ve yüzekkihim ve yü'allimühümülkitâbe velhikmeh, ve in kânû min kablü lefî dalâlin mübîn.
Andolsun ki mü'minlerin (başlarının) üzerine (Resûllerin ruhları) bir nimet olmak üzere kendi zamanlarında kendi içlerinden bir Resûl be'as ederiz, onların aralarında (her kavmin içinde) onlara Allah'ın âyetlerini tilâvet eder, onları tezkiye eder ve onlara kitap ve hikmeti öğretir. Ondan evvel (bu Mürşid Resûllere tâbî olmadan evvel) onlar açık bir dalâlet içinde idiler.

Sırat-ı Müstakiym üzerinde bulunan mü'minlerin başlarının üzerindeki ni'met, Allah'ın insanların arasında beas ettiği resûle aittir. Resûlün ruhudur.

40/ MÜ'MİN-15: Refiy'udderecâti zül'arş, yülkıyrrûha min emrihî alâ men yeşâü min ıbâdihî liyünzire yevmettelâak.
Dereceleri yükselten ve arşın sahibi olan Allah, kullarından (kendisine ulaştırmayı) dilediği kişinin (Allah'a ulaşmayı dilediği için Allah'ın da kendisine ulaştırmayı dilediği kişinin) üzerine (başının üzerine) Allah'a ulaşma gününün geldiğini (o kişinin ruhuna) ihtar etmek için, emrinden (Allah'ın emrini tebliğ edecek) bir ruh ulaştırır.

Allah kimin başının üzerine, emrinden, resûle ait ruhu ni'met olarak göndermişse, o kişi, Allah'a ulaştıran yolun (Sırat-ı Müstakiym'in) üzerine çıkar.
O ni'metin başının üzerine gelmesi sebebiyle kalbinin içine imân yazılır.

58/ MÜCADELE-22: Lâ tecidü kavmen yü'minûne billâhi velyevmil'âhıri yüvâddûne men hâddallahe ve resûlehü ve lev kânû âbâehüm ve ebnâehüm ve ihvânehüm ev aşiyretehüm, ülâike ketebe fiy kulûbihimül'iymâne ve eyyedehüm birûhin minh, ve yüdhılühüm cennâtin tecriy min tahtihel'enhârü hâlidiyne fiyhâ, radıyallahü anhüm ve radû anh, ülâike hızbullah, elâ inne hızballahi hümülmüflihûn .
Allah'a ve ahiret gününe (ölmeden evvel Allah'a ulaşmaya) îmân eden kavmi Allah' a ve Resûl'üne karşı gelenlerle sevişir bulamazsın , velev ki onlar babaları veya oğulları veya kardeşleri veya aynı aşiretten olsun. Onların kalplerine îmân yazılır ve onlar Allah'ın katından (orada eğitilmiş olan) bir ruhla (mürşidin ruhunun başlarının üzerine yerleşmesi ile) desteklenirler ve altlarından ırmaklar akan cennetlere konurlar, orada ebediyyen kalacaklardır. Allah onlardan razıdır, onlar da Allah'tan razıdırlar. İşte onlar Allah taraftarıdırlar. Ve muhakkak ki Allah taraftarları kurtuluşa (felâha) erenlerdir.
49/ HUCURAT-14: Kaâletil'a' râbü âmennâ, kul lem tü'minû ve lâkin kuûlû eslemnâ ve lemmâ yedhulil'iymânü fiy kulûbiküm, ve in tütıy'ullahe ve resûlehü lâ yelitküm min a'mâliküm şey'â, innallahe gafûrün rahıym.
Araplar dediler ki; "Biz mü'min olduk. (Habibim) de ki, "mü'min olduk"demeyin, lâkin "İslâm (dairesine) girdik" deyin. Çünkü kalplerinizin içine îmân girmedi (îmân yazılmadı). Ve eğer Allah'a ve Resûl'üne itaat ederseniz amellerinizden birşey eksilmez. Allah gafurdur , rahiymdir.

Bütün bu işlemlerin gerçekleşmesi ve kişinin mü'min olması, Allah'ın tayin ettiği resûle tabi olmasına, onun önünde tövbe almasına bağlıdır .

25/ FURKAN-70: İllâ men tâbe ve âmene ve amile amelen sâlihan feülâike yübeddilullahü seyyiâtihim hasenât, ve kânallahü gafûren rahıymâ.
Ama (mürşidin önünde) tövbe eden ve (mürşidin önünde tövbe etmek suretiyle kalbine îmân yazıldığı için) mü'min olan ve (aynı sebeple) nefsi ıslâh edici ameller işleyen kişinin Allah günahlarını sevaba çevirir. Ve Allah günahları sevaba çeviren ve rahmet gönderendir.
25/ FURKAN-71: Ve men tâbe ve amile sâlihan feinnehü yetûbü ilallahi metâbâ.
Kim tövbe eder ve ıslâh edici amel (nefs tezkiyesi) işlerse muhakkak ki o Allah'a tövbeleri kabul edilmiş olarak ulaşır.

Yukarıdaki âyette de Rabbimiz bir kez daha bu tövbenin o kişiyi mü'min kılacağını ve Sırat-ı Müstakiym üzerine çıkaracağını vurgulamaktadır.


10-7-1-6-2- MÜ'MİN OMANIN ŞARTLARI
Bir insanın mü'min olabilmesi 7 inanç, 7 kalp ve 3 vasıf şartına bağlıdır.

7 İNANÇ ŞARTI:
1. Allah'a inanmak
2. Allah'ın kitaplarına inanmak
3. Resullerine inanmak
4. Meleklerine inanmak
5. Ruhun ölmeden evvel Allah'a ulaşmasına inanmak
6. Bâs-ü Badel Mevt'e inanmak
7. Hayrın Allah'tan, şerr'in nefsimizden olduğuna inanmak

7 KALP ŞARTI:
1. Kalpteki ekinnetin kaldırılması
2. Kalbin içine ihbat konulması

17/ İSRA-45: Ve izâ kara'telkur'âne ce'alnâ beyneke ve beynelleziyne lâ yü'minûne bil'âhıreti hicâben mestûrâ.
Sen Kur'ân-ı okuduğun (onlara anlattığın) zaman seninle onların arasına, ki onlar ahirete inanmazlar, gizli (örtülü) bir perde koyarız (hicab-ı mesture).
17/ İSRA-46: Ve ce'alnâ alâ kulûbihim ekinneten en yefkahûhü ve fiy âzânihim vakrâ, ve izâ zekerte rabbeke fiylkur'âni vahdehü vellev alâ edbârihim nüfûrâ.
Onların kalpleri üzerine ekinnet koyarız ki onu Kur'ân-ı (senin söylediklerini) anlamasınlar (idrak, fıkıh edemesinler). Ve onların kulaklarına vakra (isminde bir engel) koyarız (seni işitmelerine mani oluruz). Sen Rabbini Kur'ân'da tek olarak zikrettiğin zaman onlar nefretle arkalarını dönerler.
22/HAC-54: Ve liya'lemelleziyne ûtül'ılme ennehülhakku min rabbike feyü'minû bihî fetuhbite lehü kulûbühüm, ve innallahe lehâdilleziyne âmenû ilâ sırâtın müstakıym.
Ve kendilerine ilim verilenler onun Rabb'inden bir hak olduğunu bilsinler diye ve ona inansınlar diye onların kalplerine ihbat konmuştur. Muhakkak ki Allah âmenû olanları Sırat-ı Müstakiym'e ulaştırır.

3. Kalbin Allah'a döndürülmesi
50/ KAF- 32: Hâzâ mâ tû'adûne likülli evvâbin hafiyz .
İşte vaad olduğunuz şey (bu cennettir). Bütün evvab (Allah'a ruhu ulaşmış ve sığınmış) ve hafız (başları üzerinde mürşidin ruhunu muhafız olarak taşıyan) olanlar için.

4. Huşunun oluşması
Kalbinde huşu oluşan insan hacet namazı kılarak bu huşu sayesinde Allah'ın özel yardımını alır.
2/ BAKARA-45: Veste'ınu bissabri vessalât. Ve inneha lekebiratün illâ alel haşi'ın.
(Allah'tan) sabırla ve namazla yardım (istiane) isteyin. Fakat muhakkak ki bu, (hacet namazı ile kişiyi Allah'a ulaştıran mürşidi sormak ) huşû sahibi olanlardan başkasına elbette ağır gelir.
2/ BAKARA-46: Ellezine yezunnune ennehüm mülâku rabbihim ve ennehüm ileyhi raci'un.
O (huşû sahipleri) ki; onlar, Rab'lerine (dünya hayatında) muhakkak mülâki olacaklarını ve (sonunda ölümle) mutlaka O'na döneceklerini bilirler (yakîn derecesinde inanırlar).

Ve mürşidine ulaşarak tövbe alır.

5. Kalbin mührü açılır.
6. Kalbin içindeki küfür alınır.

58/ MÜCADELE-22: Lâ tecidü kavmen yü'minûne billâhi velyevmil'âhıri yüvâddûne men hâddallahe ve resûlehü ve lev kânû âbâehüm ve ebnâehüm ve ihvânehüm ev aşiyretehüm, ülâike ketebe fiy kulûbihimül'iymâne ve eyyedehüm birûhin minh, ve yüdhılühüm cennâtin tecriy min tahtihel'enhârü hâlidiyne fiyhâ, radıyallahü anhüm ve radû anh, ülâike hızbullah, elâ inne hızballahi hümülmüflihûn .
Allah'a ve ahiret gününe (ölmeden evvel Allah'a ulaşmaya) îmân eden kavmi Allah' a ve Resûl'üne karşı gelenlerle sevişir bulamazsın , velev ki onlar babaları veya oğulları veya kardeşleri veya aynı aşiretten olsun. Onların kalplerine îmân yazılır ve onlar Allah'ın katından (orada eğitilmiş olan) bir ruhla (mürşidin ruhunun başlarının üzerine yerleşmesi ile) desteklenirler ve altlarından ırmaklar akan cennetlere konurlar, orada ebediyyen kalacaklardır. Allah onlardan razıdır, onlar da Allah'tan razıdırlar. İşte onlar Allah taraftarıdırlar. Ve muhakkak ki Allah taraftarları kurtuluşa (felâha) erenlerdir.

7. Kalbin içine imân yazılır.
58/ MÜCADELE-22: Lâ tecidü kavmen yü'minûne billâhi velyevmil'âhıri yüvâddûne men hâddallahe ve resûlehü ve lev kânû âbâehüm ve ebnâehüm ve ihvânehüm ev aşiyretehüm, ülâike ketebe fiy kulûbihimül'iymâne ve eyyedehüm birûhin minh, ve yüdhılühüm cennâtin tecriy min tahtihel'enhârü hâlidiyne fiyhâ, radıyallahü anhüm ve radû anh, ülâike hızbullah, elâ inne hızballahi hümülmüflihûn .
Allah'a ve ahiret gününe (ölmeden evvel Allah'a ulaşmaya) îmân eden kavmi Allah' a ve Resûl'üne karşı gelenlerle sevişir bulamazsın , velev ki onlar babaları veya oğulları veya kardeşleri veya aynı aşiretten olsun. Onların kalplerine îmân yazılır ve onlar Allah'ın katından (orada eğitilmiş olan) bir ruhla (mürşidin ruhunun başlarının üzerine yerleşmesi ile) desteklenirler ve altlarından ırmaklar akan cennetlere konurlar, orada ebediyyen kalacaklardır. Allah onlardan razıdır, onlar da Allah'tan razıdırlar. İşte onlar Allah taraftarıdırlar. Ve muhakkak ki Allah taraftarları kurtuluşa (felâha) erenlerdir.

Böylelikle üç hidayet vasfının da sahibi olunur:
1. Ruh Allah'a ulaşmak üzere Sırat-ı Müstakiym üzerine vasıl olur. (Ruhun hidayete başlaması)
2. Nefs tezkiye olmaya başlar (Islah-ı nefs) (Nefsin hidayete başlaması).
3. Fizik vücut Allah'a kul olur (Fizik vücudun hidayete başlaması).
Görülüyor ki sadece Allah'a inanmak insanı mü'min kılmıyor. Yedi inanç şartını gerçekleştirmemiz gerekiyor. Allah'u Teala'nın buna bağlı olarak 7 kalp şartını gerçekleştirmesi gerekiyor. Bu kalp şartlarından ilk dördü inanç şartlarını yerine getirdiğimiz zaman, son üçü mürşidimize tabi olduğumuz zaman gerçekleşir. Bu şartlar sonucunda insan üç hidayet vasfının da sahibi oluyor ve mü'min oluyor.


10-7-1-6- SABİKUN
Daimi zikrin sahipleri müsabakanın birinci, ikinci ve üçüncüleridir. Sahabe için Allahû Tealâ, "Sabikûn El Evvelliyne" tabirini kullanıyor. Ve Tövbe Sûresi'nin 100. âyet-i kerîmesinde Peygamber Efendimiz S.A.V. devrinde sahabenin hepsinin sabikûn olduğundan bahsediyor. Buyuruyor ki,

9/TÖVBE-100: Vessâbikuûnel-evvelûne minelmuhâciriyne vel'ansâri velleziynettebe'ûhüm biıhsânin radıyallahü anhüm ve radû anhü ve e'adde lehüm cennâtin tecriy tahtehel'enhârü hâlidiyne fiyhâ ebedâ, zâlikelfevzül'azıym.
O sabikûn-el evveliyn (evvelki ulûl'elbab, ihlâs ve salâh makamları olan en üst üç makamı işgal edenler) varya, onların bir kısmı muhacirîynden (Mekke'den Medine'ye göç edenlerden) bir kısmı ensardan (Medine'deki yardımcılardan) ve bir kısmı da onlara (ensar ve muhaciriyne) ihsanla tâbî olanlardandı. (Sahabe irşad makamına sahip oldukları için onlara tâbî olundu). Allah onlardan razı ve onlar da O'ndan (Allah'tan) razıdır. Onlar altlarından ırmaklar akan cennetlere konulacak ve orada ebediyyen kalacaklardır. İşte en büyük (azîm) mükâfat budur.

Demek ki, 14 asır önce ensar ile muhacirun beraberce sabikûnu oluşturmuşlardı. Bunların, sabikûn dediğimiz kişilerin hikmet sahibi olduğunu Allahû Tealâ bu âyet-i kerîme'nin sonunda açıklıyor. Hikmet için biliyorsunuz ki EKBER RIZA asıldır. Allahû Tealâ'nın EKBER RIZASINI kazanmak asıldır. Sabikûn olanlar daimî zikre ulaşmış olanlardır. Salâh makamını da kapsamaktadır.
Onlar Allah'tan razı idiler. Allah da onlardan razı. Öyleyse sabikûn ifadesi azim takvanın bir işaretini de taşıyor. Nitekim El Vakı-a sûresinde de Allahû Tealâ Hz. (El Vakıa 15 "Ala sürürün mevdunetin" "Altından örülmüş tahtlar üzerinde.") Sabikûna cennette tahtlar ihsan ediyor. Demek ki, sabikûn adını verdiğimiz kişiler yemin sahiplerinden farklı. Yemin sahipleri de cennete gidiyor ama tahtları yok döşekleri var. Meyve ağaçlarının altında dinleniyorlor. Sabikûn'un yemin sahiplerinden farklılıkları ise şöyledir;
1. Daimi zikre ulaşmışlardır.
2. Hikmet sahipleridir.
3. En yüksek dereceleri kazanmışlardır.
1. Ulûl'elbab
2. İhlâs
3. Salâh
Bu üç makamda bulunanların hepsine Sabikûn denir.
Yemin sahipleri Allah'ın dostluğu payesine ermiş olanlardır. Bunlar velilerdir.
10/ YUNUS-62: Elâ inne evliyâallâhi lâ havfün aleyhim ve lâ hüm yahzenûn.
O Allah'ın evliyası var ya onlara korku yoktur. Onlar mahzun da olmazlar.
10/ YUNUS-63: Elleziyne âmenû ve kânû yettekuûn.
Onlar âmenûdurlar ve takva sahibi olmuşlardır.
Bu takva birinci takvadır. Birinci takvanın sahibi dediğimiz kişilerin veliler olduğu âyet-i kerîmede bir defa daha açıklığa kavuşturulmuştur.


10-8- CEHENNEM
Bu dünya hayatında yaptıklarının hesabı neticesinde cehennemle cezalandırılırlar. Ashab'ı Meş'emeyi teşkil ederler ve üç gruptan oluşurlar. Bunlar; kâfirler, amelsiz inananlar, yetersiz amelli inananlardır. Bunlardan sadece âmenû olanlar için sonunda cennet vardır.

HUD-106, 107: Fe'emelleziyne ştekuü fefinnari lehüm fiha zefirün ve şehiyk halidiyne fiha mâ damatis semavatü vel'ardü illa masae Rabbük inne Rabbeke fa'alün lima yüriyd.
Bahtsız olanları (Şakiler) ateş içinde bulunurlar. Oradan yüksek sesle soluk alıp feryat ederler. Gökler ve yer durdukça onlar cehennemde ebedi olarak kalıcıdırlar. Ancak Rabbinin dilediği başka. Çünkü dilediğini noksansız yapar.

Rabbimiz buyurmaktadır ki;
28/ KASAS-88: Ve lâ ted'u ma'allahi ilâhen âhar, lâ ilâhe illâ hû, küllü şey'in hâlikün illâ vecheh, lehülhükmü ve ileyhi türce'ûn.
Ve Allah ile beraber başka ilâha tapma, Allah'tan başka ilâh yoktur. Allah'ın vechinden başka herşey helâk olur. Hüküm O'nundur ve O'na döndürüleceksiniz.

Allah her şeyi aslına rücu ettirecektir. Allahû Zülcelâl Hz. her şeyi enerjiden yarattığına göre, her şeyin tekrar enerji haline döndürüleceği birgün gelecektir. O gün hiçbir şey kalmayacak, var olan her şey enerjiye dönüşecektir. O gün cennet ve cehennemin her ikisi de enerjiye dönüşecek yani yok olacaktır.
Allah'a ibadeti kibirlerine yediremeyen kâfirleri Rabbimiz aşağıda açıklıyor.

40/ MÜ'MİN-60: Ve kaâle rabbükümüd'ûniy estecib leküm, innelleziyne yestekbirûne an ıbâdetiy seyedhulûne cehenneme dâhıriyn.
Rabbimiz der ki; "Bana dua edin ki, size icabet edeyim. Muhakkak ki bana kullluk etmek hususunda kibirlenenler alçalmış olarak cehenneme girerler."

Allah'a inananlar var. Fakat henüz imân sahibi olmamışlarsa yani Allah'ın Zatı'na ruhen ulaşmanın bir farz olduğunun idrakine varamamışlarsa Allahû Zülcelâl Hz.leri onların davetlerine icabet etmez. Çünkü bunlar şirkin içindedirler. Rabbimiz kalbi taleplere cevap veriyor. Bunların kalbine imân henüz girmemiştir. Zahiri anlamda fizik vücut bazında bir takım ibadetler yapıyorlar. Zanna tâbî olarak uydurma emaniyeye (kuruntulara) tâbî olarak Allah'ın Zatı'na ulaşmayı ummazlar, mümkün görmezler. Ruhen vuslatı yani Allah'a kavuşmayı düşünmezler. Bu nedenledir ki, Allah'ın bir âyetini tekzip ettikleri için dualarına icabet de mümkün olamaz.

10/ YUNUS-45: Ve yevme yahşürühüm keen lem yelbesû illâ sâ'aten minennehâri yete'ârefûne beynehüm, kad hasirelleziyne kezzebû bilikaâillâhi ve mâ kânû mühtediyn.
Onların haşredildiği (toplandıkları) gün, gündüzün bir saati kadar kalmış sanırlar, birbirlerini tanıdıkları (günün bir saati kadar). Andolsun ki Allah'a (ölmeden evvel ruhen) mülâki olmayı (ulaşmayı) tekzip edenler (yalanlayanlar) (nefslerini) hüsrana düşürenlerdir. Onlar (Allah'a ölümden evvel ulaşmayı tekzib ettikleri için) hidayete eremezler. (ruhlarını ölümden evvel Allah'a ulaştıramazlar).

Demek ki bu kişiler başlangıçta Allah'a ulaşmayı tekzip ederler. Allah'a ulaşmayı tekzip edenlerin imân sahibi olmayacaklarını Rabbimiz açıklıyor. Çünkü imân sahibi demek bu dünya hayatı yaşanırken kendisine ait olan ruh'u mutlaka Allah'a ulaştırmayı bir farz olarak idrak edebilen kişi demektir. Bu idrak seviyesinde değilse, duasına da icabet olmaz.

13/ RAD-14: Lehü da'vetülhakk , velleziyne yed'ûne min dûnihî lâ yestecibûne lehüm bişey'in illâ kebâsitı keffeyhi ilelmâi liyeblüga fâhü ve mâ hüve bibâligıh , ve mâ du'âülkâfiriyne illâ fiy dalâl.
Onlar için Allah'ın daveti haktır. Onlar ki Allah'tan başkasına çağırırlar, hiçbir şeyle onlara icabet edilmez. Bunların durumları suyun ağzına gelmesi için avuçlarını açmış bekleyen kişi gibidir. Oysa ona kavuşmazlar. Kâfirlerin duasına icabet edilmez, onlar dalâlettedir.

Allah'a çağırmak demek evvela ona imân sahibi olmak demektir. İmân sahibi olanların davetine icabet Rabbimizin garantisi altındadır.

2/ BAKARA-186: Ve izâ se'eleke ıbâdi anni feinni karibü. Ücibü da'veteddâ'ı izâ de'âni, felyestecibüli velyü'minü bi le'allehüm yerşüdün.
Ve kullarım, sana benden sorduğu zaman, Ben muhakkak ki (onlara) yakınım. Bana dua edilince, dua edenin duasına (davetine) icabet ederim. O halde onlarda benim (davetime) icabet etsinler ve bana imân etsinler. Böylece irşada ulaşsınlar (irşad olsunlar).

Demek ki, duamıza icabet iki şarta bağlıdır. Allah'ın davetine icabet etmemize ve Allah'a imân sahibi olmamıza bağlıdır. İman sahibi olamayanlar davetin yerine getirilmesinde mutlak gerekli olan mürşide (Allah'ın tayin ettiği öğretmene) tâbî olmayı düşünmezler, kabul etmezler, nefsimizin hevalarına (Arzularına) tâbî olur ve zalimlerden olurlar.

28/ KASAS-50 : Fein lem yesteciybû leke fa'lem ennemâ yettebi'ûne ehvâehüm, ve men edallü mimmenittebe'a hevâhü bigayri hüden minallah, innallahe lâ yehdiylkavmezzâlimiyn
Eğer sana (senin hidayete erdirme davetine) icabet etmezlerse (uymazlarsa), o zaman bil ki onlar hevalarına (nefslerine) tâbî olmuşlardır. Allah'tan (Allah'ın tayin ettiği) hidayetçiye değil de hevasına (nefsine) tâbî olan kişiden daha çok dalâlette olan kim vardır? Muhakkak ki Allah zalim kavimleri hidayete erdirmez.

Bu âyet-i kerîmede anlaşıldığı gibi Allah'ın temel davetine icabet etmek ancak Rabbimizin tayin ettiği mürşide tâbî olmaktan geçer. Mürşidi olmayanın dalâlette olduğunu ve nefsinin hevasına tâbî olarak hiçbir zaman hidâyete ulaşamayacağını yani Allah'a vuslat olamayacağını Rabbimiz açıklıyor.

18/ KEHF-17 : Men yehdillâhü fehüvelmühted, ve men yudlil felen tecide lehü veliyyen mürşidâ.
Allah kimi kendisine hidayet etmişse (kimin ruhunu kendisine ulaştırmışsa) o muhakkak ki hidayete ermiştir. Kim de dalâlete düşmüşse onun için bir velî mürşid bulunmaz.

İrşad edici bir velinin olmaması kişinin kalbi yapısıdan kaynaklanıyor. Çünkü mürşid bizi Allah'a ulaştıran Allah'ın vazifelisidir. Fakat kişi Allah'a ulaşmayı tekzip ediyorsa otomatik olarak Allah'tan mürşid talebinde bulunmuyor. Mürşidi gerekli görmüyor. Bunun tabii sonucu olarak Allah'ın onlar için irşad edici bir veli göndermemesi son derece uygun. Çünkü mürşidi gerekli gören ve talep edenlerin (Allahu Zülcelâl Hz.) sadece onların, kendisinin tayin ettiği mürşide ulaşacağına söz verrniş.


10-8-1- KİMLER CEHENNEME GİRER
10-8-1-1- ALLAH'A ULAŞMAYI DİLEMEYENLER
10/ YUNUS -7: İnnelleziyne lâ yercûne likaâenâ ve radû bilhayâtiddünyâ vatme'ennû bihâ velleziyne hüm an âyâtinâ gaâfilûn.
Onlar ki bize ulaşmayı (hayatta iken ruhlarını Allah'a ulaştırmayı) dilemezler, dünya hayatından razı olmuşlardır ve onunla doyuma ulaşmışlardır, onlar âyetlerimizden gâfil olanlardır.
10/ YUNUS- 8: Ülâike me'vâhümünnârü bimâ kânû yeksibûn.
İşte bunların kazandıkları (dereceler) gereğince varacakları yer cehennemdir.


10-8-1-2- KAFiRLER
BAKARA- 126: Kale ve men kefere feümetti'uhu kaliylen sümme edtarruhü iIâ azabınnarve bi'selmesiyr.
Allah kâfir olanıda biraz istifade ettirdikten sonra ateş azabına duçar kilacağını ve orası ne kötu ugraktır buyurmüçtur.


10-8-1-3- DAVETE İCABET ETMEYENLER
13/ RAD-18: Lilleziynestecâbû lirabbihimülhusnâ, velleziyne lem yestecibû lehü lev enne lehüm mâ fiyl'ardı cemiy'an ve mislehü ma'ahü leftedev bih, ülâike lehüm sûülhısâbi ve me'vâhüm cehennem, ve bi'selmihâd.
Rab'lerinin emrine icabet edenler için en güzel karşılık vardır. İcabet etmeyenler, eğer yeryüzünde ki herşeye sahip olsalar ve bir misli daha olsa, hepsini feda ederlerdi. Onlar için kötü hesap vardır. Sığınakları cehennemdir, o ne fena yataktır!
Ekleme Tarihi: 22.12.2005 - 05:03
Bu mesajı bildir   tarıkyılmaz72 üyenin diğer mesajları tarıkyılmaz72`in Profili tarıkyılmaz72 Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
Pozisyon düzeni - imzaları göster
Sayfa (1): (1)
önceki konu   sonraki konu

Kategori Seç:  
Sitemizde şu an Yok üye ve 1508 Misafir mevcut. En son üyemiz: Didem_


Admin   Moderator   Vip   Üye ]

Hayırlı ömürler dileriz.    Bu üyelerimizin doğum günlerini tebrik eder, sıhhat ve afiyet dolu bir ömür dileriz:
husameddin (47), halk yolcusu (37), Habibetti21 (37), aysani (50), kardelen__571 (35), hasan_el_benna (42), aslanþamil (44), caylak ali osma.. (51), vural (50), mero (), ByNet (54), enginbey (49), veleye5 (28), yazitura (45), betulonur (41), NiSA (47), aliavlamaz (37), adler42 (46), 0730sahin (43), ercan58 (41)
24 Saatin Aktif Konuları
0

Copyright © ((( RAVDA.net )))  *  İrtibat   *   RAVDA Reklam Servisi   *   Tüm hakları saklıdır, izinsiz alıntı yapılamaz.
Sitemizde yayınlanan imzalı yazıların içeriğinden yazarları, forum ve yorumlardan ekleyen şahıslar sorumlu olup, kesinlikle sitemiz sorumlu değildir.
© by ((( RAVDA.net )))

Sayfa 2.22820 saniyede açıldı