0
Start Giriş Üye Ol üyeler ((( RAVDATe@m))) Arama
Toplam Kategori: 69 *** Toplam Konu: 30100 *** Toplam Mesaj: 148193
Forum Anasayfa » D İ N / İ S L A M » M E A L » NAMAZIN ZİKİRDEN FARKLILIKLARI

önceki konu   sonraki konu
Bu konuda 14 mesaj mevcut
Sayfa (1): (1)
Ekleyen
Mesaj
tarikay72 su an offline tarikay72  
Themenicon    NAMAZIN ZİKİRDEN FARKLILIKLARI

19 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 02.07.2005
En Son On: 05.07.2005 - 21:34
Cinsiyeti: Erkek 
Dinin direği olan namaz konusunda pek çok âyet-i kerîme'de açıklama mevcuttur. Namazın kılınması emredilmektedir. Çünkü, namaz Allah'a yaklaştırıcı bir vasıtadır.

ALAK-19: Vescüd vakterib.
Secde et Rabbine yaklaş.

Mü'min olan kişinin kıldığı her namaz salih amellerden biri olması ve Allahû TeaIâ'nın huzurunda vazife yapılması dolayısıyla hem nefsin tezkiyesini sağlayacak, hem de her namazla alınan dereceler itibariyle Kul'u Rabbi'ne yaklaştıracaktır. Namaz da bir zikirdir. Namazda zikrin ağırlığına işaret edilmektedir. Namazın gayesi Allah'ı zikretmektir. Ancak zikirle kılınan bir namaz, zikir oranında huşû ile kılınmış olur.

TAHA-14: İnnenî enallâhü lâ ilâhe illâ ene fa'büdni, ve ekımissalâte lizikri.
Şüphesiz Ben Allah'ım, Ben'den başka bir ilâh yoktur, Bana kulluk et, Beni zikretmek için namaz kıl.

Görülüyor ki, asıl olan Allah'ı zikir etmektir.
Namaz burada Allah'ı zikretmenin bir vasıtasıdır. Namaz gibi diğer bütün ibadetler zikir bakımından vasıta emir hükmündedirler.
Bütün peygamberlerin namaz kıldıklarına dair Kur'ân-ı Kerîm'imizde açık deliller vardır. Her peygamber ve O'na tâbî olanlar namaz kılmışlardır ve zikir yapmışlardır.
19/ MERYEM-31: Ve ce'aleniy mübâreken eyne mâ küntü, ve evsâniy bissalâti vezzekâti mâ dümtü hayyâ.
Ve beni mübârek kıldı, yaşadığım müddetçe namaz kılmamı, zekât vermemi emretti.
YUNUS-87: Ve evhaynâ ilâ Musâ ve ehihi en tebevveâlikavmikümâ bimisra büyüten vec'alü büyüteküm kıbleten ve ekimüssalâh, ve beşşirilmü'mîn.
Musa ve kardeşine Mısır'da milletinize evler hazırılayın. Evlerinizi namazgâh edinin, namaz kılın diye vahyettik, inananlara müjdele.

Görülüyor ki namaz ibadeti bütün peygamberlere farz emir olarak verilmiştir. Rabbimiz bu farz emrin Allah'ı zikretmek için yerine getirilmesini emrediyor. Çünkü zikir, rızanın kazanılması için asıl unsurdur. Bilindiği gibi, Rad Sûresi'nin 28. âyet-i kerîmesinde Rabbimiz buyuruyor.

13/ RAD-28: Elleziyne âmenû ve tatmainnü kulûbühüm bizikrillâh elâ bizikrillâhi tatmainnülkulûb.
Onlar âmenüdurlar ve kalpleri Allah'ı zikretmekle mutmain olmuştur. Bilin ki, kalpler ancak Allah'ı zikretmekle mutmain olur.

Mutmain olan bir kalp Allah'dan razı olacaktır. Allah'dan razı olunca, Allah da o kişiden razı olacaktır. Hz. İsmail'in de muradı, herkesin Allah'ın rızasına kavuşması idi.

MERYEM-55 : Ve kâne ye'müru ehlehü bissalâti vezzekâti, ve kâne inde Rabbihi merdıyyâ.
Hz. İsmail çevresinde bulunanlara namaz kılmalarını ve zekât vermelerini emrederdi. Rabbinin rızasına kavuşmuş biriydi.

Allahû Zülcelâl Hz. Peygamber Efendimize şöyle buyuruyor;

TAHA- 132: Ve'mür ehleke bissalâti vestabi aleyhâ, lâ nes-elüke rizkâa, nahnü nerzüguke, velâgibetü littekvâ.
Ehline namaz kılmalarını emret, kendin de onda devamlı ol. Biz senden rızık istemiyoruz, sana rızık veren Biziz, sonuç (akibet) takva sahiplerinindir.

Namaz da bir zikir olduğu halde, Allahû Tealâ Hz.'nin zikirden muradı farklıdır. Zikir, herşeyden önce "Allah" isminin tekrarıdır. Ve herşeyden kesilerek tekrarıdır. Yani "Allah" kelimesi iç dünyamızdaki sesle tekrar edilirken, düşünce sistemimiz herşeyden kesilecek ve sadece Allah üzerinde konsantre olacaktır. Sadece Allah'ı düşünecegiz. Kalbimiz yalnız Allah'a açık olacak.
Görülüyor ki, namaz, Rabbimizin Müzemmil Sûresinde işaret ettigi Allah'ın ismi ile zikret dediği zikirden ayrıdır.

73/ MÜZEMMİL-8: Vezkürisme rabbike ve tebettel ileyhi tebtiylâ
Rabbinin (Allah'ın) ismiyle zikret ve herşeyden kesilerek O'na (Allah'a) dön (ulaş, vasıl ol).

Bunların ayrı şeyler olduğunu aşağıdaki Âyet-i Kerîmeler kesin olarak açıklamaktadır. Aşağıdaki âyet-i kerîmelerde zikirden ve namazdan ayrı hüviyette iki faktör olarak bahsedilmektedir.

ALA-15: Ve zekerasme Rabbihi fesellâ .
Rabbinin ismini zikir edip namaz kılan.
4/ NİSA-103: Feizâ kadaytümüssalâte fezkürullahe kıyâmen ve ku'ûden ve alâ cünûbiküm, feizatıne'nentüm feakiymüssalâh, innessalâte kânet alelmü'miniyne kitâben mevkuûtâ.
Namaz kıldıktan sonra, otururken de ayaktayken de, yanüstü yatarken de hep Allah'ı zikredin. Emniyete kavuşunca namazı erkânıyla kılın. Muhakkak ki namaz mü'minlerin üzerine vakitleri belirlenmiş bir farz olmuştur.

Bu âyet-i kerîmede namaz ve zikrin birbirinden farklı oldukları aşikârdır.
Görülüyor ki, zikir, otururken ayakta iken ve yatarken daima yapmamız gereken bir ibadet çeşididir. İnsan için bu üç halin dışında, dördüncü bir hal yoktur. İnsan ya oturur, ya ayaktadır, ya da yatar. Başka bir hal yoktur. Öyleyse zikir devamlı bir vetiredir. İnsanı mutmain kılan bir özelliğe sahiptir. Oysa ki, namaz devamlı değildir. Sadece belirli vakitlerde kılınır. Demek ki, zikir kelimesi esas anlamında kullanıldığı zaman namazdan farklıdır.
İşte bu âyet-i kerîmede mutmain olmanın en önemli vasıtası zikir olarak belirtildiği gibi, namazın, zikir gibi zamanın bütününe değil belli vakitlerde yerine getirilmesi gereken bir farz olduğu da açıktır.
Kur'ân-ı Kerîm tilâveti ve namaz, Kur'ân-ı Kerîm'imizde zikir olarak kabul edildiği halde, Allah'ın zikirden muradının, bu ikisinden farklı birşey olduğu aşağıdaki âyet-i kerîmede ifade buyurulmaktadır. Bu asıl zikirdir ve yukarıda izah edilmiştir. Ve bütün ibadetlerden üstündür.

29/ ANKEBUT-45: Ütlü mâ ûhıye ileyke minelkitâbi ve ekımıssalât, innessalâte tenhâ anilfahşâi velmünker, ve lezikrullahi ekber, vallahü ya'lemü mâ tasne'ûn.
Sana kitaptan vahyedileni oku, namazı kıl çünkü namaz kötülükten ve fuhşiyattan meneder ama Allah'ın zikri en büyüktür. Ve Allah yaptığınız şeyleri bilir.
Ekleme Tarihi: 03.07.2005 - 01:41
Bu mesajı bildir   tarikay72 üyenin diğer mesajları tarikay72`in Profili tarikay72 Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
SaHRaNuR su an offline SaHRaNuR  
Themenicon   

8 Mesaj

Kayıt Tarihi: 03.07.2005
En Son On: 04.07.2005 - 00:27
Cinsiyeti: Bayan 
Allah razi olsun bilgilendirmek amaciyla paylastigin icin..

Selam ve Dua ile..
Ekleme Tarihi: 03.07.2005 - 02:13
Bu mesajı bildir   SaHRaNuR üyenin diğer mesajları SaHRaNuR`in Profili SaHRaNuR Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
tarıkyılmaz72 su an offline tarıkyılmaz72  
..

163 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 01.11.2005
En Son On: 25.12.2005 - 19:44
Cinsiyeti: ----- 
TEBLİĞ
BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM
Dünyada ve Türkiye''de İslâm yaşanmıyor.
Bugün bütün dünyadaki İslâm ülkelerinde ve Türkiye''de İslâm yaşanmıyor.
Şeriat kaideleri ile yaşamak İslâmı yaşamak değildir. Çünkü şeriat eksiktir. Çünkü Kur''ân-ı Kerim''deki, insanı cennet mutluluğuna ve dünya mutluluğuna ulaştıran farzlar bugün uygulanmakta olan şeriatın muhtevasında yoktur. Bu sebeple şeriat uygulanan hiçbir İslâm ülkesinde İslâm yaşanmamaktadır.
"Biz İslâmın 5 şartını yerine getiriyoruz, öyleyse İslâmı yaşıyoruz" diyenler İslâmı yaşamıyorlar.
Türkiye''de "şeriat geri gelirse İslâmı ancak o zaman yaşarız" diyenler ise bugün yaşamadıkları gibi o zaman da İslâmı yaşayamazlar.
Çünkü...
Çünkü İslâm 14 asır evvel yaşandı. Peygamber Efendimiz SAV ve sahabe, sadece onlar...
İslâm deyince, Kur'ân-ı Kerîm'deki İslâm anlaşılıyorsa, bu İslâmı Sahabe yaşadı bir bütün olarak.
Çünkü onlar Kur'ân-ı Kerîm'in bütününe iman ettiler ve Kur'ân-ı Kerîm'in bütününü hayatlarına takbik ettiler, onu bütün safhalarıyla yaşadılar...
"Ha entüm ülâi tuhibbünehüm ve lâ yuhibbuneküm ve tü'minûne bilkitâbi küllih." Al-i İmran-119
Onlar size muhabbet duymazken (sizi sevmezken, size buğzederken) siz onlara muhabbet beslersiniz. Çünkü siz kitabın bütününe iman edersiniz...
Peki bugün bütün dünya müslümanları kitabın bütününe tabi oluyor mu, olmuyor mu?
Olmuyor. Hem de bütün hayatî konulardaki Kur'ân-ı Kerîm emirleri uygulanmıyor. Kur'ân-ı Kerîm'de bütün emirler var. Ama hayatî önem taşıyan emirler, sahabeyi İslâm yapan emirler, onlar tatbik edilmezse, insanın İslâm olması mümkün olmayan emirler, tatbik edilmiyor...
Yok edilmiş, bütün dünya müslümanlarının hayatlarından koparılmış...
O emirlerki insanları mutlaka cennet ve dünya saadetine sadece onlar ulaştırabilir.
Bir ihanetle karşı karşıyayız! 14 Asırda safha, safha tamamlanan bir ihanetin son safhasındayız.
Kimse de vaziyetin vahametinin farkında değil...
İSLÂMDAN NELER KOPMUŞTUR?
Diyanet Teşkilatının üst düzeyini Teşkil edenler, Türkiye'de 14 asır evvel yaşanan İslâmın yaşanmasına bilmeden engel oluyorsunuz.
İslâmın yaşanması deyince şeriatı kasdetmiyorum. Bugün şeriatın tatbik edildiği ülkelerde de İslâm yaşanmıyor. Kur'ân' daki İslâm yaşanmıyor. Sahabeyi mutluluğa ulaştıran ve "Asrı Saadet" olarak zamana damgasını vuran, 14 asır evvelki İslâm yaşanmıyor.
Neden yaşanmadığını farketseydiniz, ayni saflarda olurduk.
İddia ediyoruzki,
İslâmdan Sahabeyi, sahabe yapan büyük parçalar kopmuştur ve sizler bu kopan parçalardan haberdar değilsiniz.
Neler kopmuştur İslâmdan:

1- KUR'ÂN KAVRAMLARI İSLÂMDAN KOPMUŞTUR
Kavramlar Kur'ân-ı Kerîm'deki asıl anlamları yok edilerek hiç bir hedefe ulaşmayan yuvarlak lâflara dönüştürülmek suretiyle İslâmdan KAVRAMLAR koparılmıştır.
1- Mü'min olma
2- Hidayet - Dalalet
3- Sırat-ı Mustakıym
4- Takva sahibi olmak
5- Teslim
6- Zikir ve ehlizikir
7- Zühd
8- İhlas
9- Ulul elbab
10- Tezkiye
11- Tasfiye
12- Resul
13- Mürşid
14- Amilüssalihat
15- Birr
16- Abd ve Abid
17- İrfan
18- Hikmet
19- Tövbe ve Mağfiret

2- KUR'ÂN HAKİKATLERİ İSLÂMDAN KOPMUŞTUR
Kur'ân-ı Kerîm'deki hakikatlere tamamen ters olan yanlış zanlar İslâma yerleşmiştir ve Kur'ân-ı Ker'îm'in hakikatleri İslâmdan koparılmıştır: Bu yanlış zanların bir kısmı aşağıdadır:
1- Allah Peygamberlerden başkasına ayet indirmez.
2- Resullerin hepsi Peygamberdir, hem de kendilerine kitap verilen Peygamberlerdir.
3- Nebiler kendilerine kitap verilmeyen Peygamberlerdir.
4- Mürşid denen Allah'a ulaştırmakla vazifeli kimse yoktur.
5- Allah'la kul arasına kimse giremez.
6- Allah Peygamberlerden başkasına vahyetmez. Vahiy Hatemül Enbiya olan Peygamber Efendimiz SAV'den sonra kesilmiştir.
7- Ruh vücuttan çıkarsa kişi ölür. Bu sebeple ölmeden evvel ruhun Allah'a ulaşması diye bir şey yoktur.
8- Dünyada rahat yoktur.
9- Dinde zorlama vardır.
10- Mürşide ulaşmak farz değildir. Mürşidsiz de cennete girilebilir.
11- Allah görülemez.
12- Allah'a ulaşılamaz.
13- Cehennemde bir süre cezalandırıldıktan sonra inananlar muhakkak cennete girer.
14- Şekil şartlarına tamamen riayet etmeyenlerin namazı kabul olunmaz.
15- Tecvide veya harflerin mahreçlerinden çıkması gereken telaffuzuna uymayan kıraatler kabul olunmaz.
16- Ircı-i emri bir ölüm emridir.
17- Allah'ın rahmet ve fazlının (nurlarının) nefsin kalbine yerleşmesiyle oluşacak tarzda nefs tezkiyesi yoktur.
18- Hidayette doğru yoldur, Sırat-ı Mustakıym de doğru yoldur.
19- Lâ ilahe illallah diyen cennete girer.

3- İSLÂMDAN FARZLAR KOPMUŞTUR

a- İnsanı cennet saadetine ulaştıracak farzlar:
1- Ruhun, Allah'a ölümden evvel ulaşması konusunda verdiği MİSAK (9 defa farz)
2- Nefsin Allah'a tezkiye olmak konusunda verdiği YEMİN (3 defa farz)
3- Fizik vücudun Allah'a, şeytana kul olmaktan kurtulup Allah'a kul olmak konusunda verdiği AHD (3 defa farz)
b- Cennet saadetine, dünya saadetini de ekleyecek farzlar:
4- İRŞAD
5- DAİMİ ZİKİR
6- TESLİM
c- Diğer Farzlar
7- Mürşide ulaşmak
8- Sırat-ı Mustakiyme ulaşmak
9- Takva sahibi olmak
10- Seyyiate salihatla mukabele etmek
11- Tövbe-i Nasuh

4- KUR'ÂN–I KERÎM'İN EN HAYATÎ SURESİ'NİN TATBİKATI İSLÂMDAN KOPMUŞTUR.
12- VEL-ASR Sûresindeki 4 tane 7'li basamak
a- Amenu olmak (ilk 7 basamak)
b- Amilussalihata (nefs tezkiyesi) başlamak (2'nci 7 basamak)
c- Hakkı tavsiye etmek (3'üncü 7 basamak)
d- Sabrı tavsiye etmek (4'üncü 7 basamak)
VEL ASR sûresi bir insanı sıfır noktasından alarak, Peygamberlerle birlikte haşredileceği 28'inci SALÂH basamağına ulaştıran, İNSANI KÂMİL OLMA vetiresi'dir. Zamanımıza gelinceye kadar bu sûrenin 28 basamağı da İslâmdan koparılmıştır.

5- İslâmdan MUTLULUK MESAJI kopmuştur.
Allah'ın bütün insanlara farz kıldığı cennet ve dünya mutluluğu artık islâmda mevcut değildir.
Bilinizki Allah insanlardan tekbir şey ister: İNSANLARIN HEPSİNİN MUTLU OLMASINI.
Kur'ân-ı Kerîm aslında,
a - Bir saadet davetiyesidir.
b - Bir saadet taahhütnamesidir.
c - Bir saadet reçetesidir.
Bugün Kur'ân-ı Kerîmin bu temel mesajları artık İslâm kültüründe mevcut değildir.
Artık İslâm yabancıları cezbetmeyen sönmüş bir GÜNEŞ gibidir. Ama GÜNEŞ yeniden doğmak üzeredir...
Diyanet İşleri Başkanlığı'nın üst seviyeli staf personeli, sayın YAZICIOĞLU zamanındaki 3 günlük semineri, ve 2 aylık semineri engellemeseydi, bu gerçeklerin hepsini hepiniz bilecektiniz.
Ama şimdi bilmiyorsunuz.
İslâmdan neler koptuğunu, kavramların nasıl saptırıldığını, İslâmın mutluluk mesajını ve şeytanın tuzaklarını, kısaca 14 asır evvel yaşanan gerçek İslâmı sizlere bütünüyle sadece biz anlatabiliriz. Ekteki 51 kasedimizle...
İnceleyin öğreneceksiniz...
Eğer yukardaki farzlar İslâm'dan kopmuşsa ve bizler onları yeniden hayata geçirmeye çalışıyorsak... Ve de Diyanet İşleri Başkanlığı yetkilileri de bize mani olmaya çalışıyorlarsa, 14 asır evvelki İslâmın yaşanmasına mani olmuyorlar mı?
Ne dersiniz sevgili okuyucular?
Ekleme Tarihi: 25.11.2005 - 23:34
Bu mesajı bildir   tarıkyılmaz72 üyenin diğer mesajları tarıkyılmaz72`in Profili tarıkyılmaz72 Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
karaahmetoglu su an offline karaahmetoglu  
DİKKAT...

42 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 03.03.2005
En Son On: 29.09.2011 - 17:47
Cinsiyeti: Erkek 
İSKENDER ALİ MİHR HA ???!!!!
ŞU YUKARDAKİ YAZIYI YAZAN KİŞİ BU YAZDIKLARI İLE EHLİ SÜNNET VEL CEMAAT İNANCINDAN ÇIKMIŞ OLDUĞUNUN FARKINDA DEĞİL KUŞKUSUZ.
İSKENDER ALİ MİHRİ RESUL ZANNEDİYOR ZAVALLI ...
DECCALE NE GEREK VAR?
DECCAL ARTIĞI BİLE İŞİNİ BİTİRMİŞ ZAVALLININ...üzüntülü
Ekleme Tarihi: 27.11.2005 - 00:07
Bu mesajı bildir   karaahmetoglu üyenin diğer mesajları karaahmetoglu`in Profili zum Anfang der Seite
tarıkyılmaz72 su an offline tarıkyılmaz72  
Themenicon    ..

163 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 01.11.2005
En Son On: 25.12.2005 - 19:44
Cinsiyeti: ----- 
arkadaş sui zanlarla hareket ederseniz Kuran ın sui zan hakkındaki Ayetleri okumanızı Acizane tavsiye ederim

Hz. Mehdi Hicri 1400'de Gelecektir.

Bediüzzaman, farklı tarihlerde yaptığı açıklamaların hepsinde, Mehdi ve talebelerinin geliş zamanı olarak hicri 14. yüzyılın başlarına işaret etmiştir. Bir sözünde, Mehdi'nin asr-ı saadet döneminden 1400 sene sonra çıkacağını şöyle belirtmektedir:

"İstikbal-i dünyeviyede 1400 sene sonra gelecek bir hakikati asırlarında karib (yakın) zannetmişler." (Sözler, 318)

Üstad'ın ifadesinde belirttiği, "sahabe döneminden 1400 sene sonrası" hicri 14. asrın başlarına, yani miladi olarak 1979-1980 senelerine denk gelmektedir.

"Fatiha'da doğru yolda olanlar ashabının taife-i kübrasını tarif eden fıkrası, şeddesiz bin beş yüz altı veya yedi ederek tam tamına fıkrasının makamına tevafuku ve manasına tetabuku ve şedde sayılsa fıkrasına üç manidar farkla tam muvafakatı ve manen mutabakatı bu hadisin imasını te'yid edip remz derecesine çıkartıyor." (Kastamonu Lahikası, 23)

Suyuti ümmetin icabet ömrünün hicri 1500 senesini geçmeyeceğini bildiriyor. Bediüzzaman Hazretleri de, ümmetin galibane mücadelesinin 1500-1506 yıllarında biteceğini; bundan sonra zayıflamaların başlayıp kıyametin bekleneceğini belirtiyor. Ümmetin galibane ömrü 1500-1506 yıllarında bitecekse, o zaman 1400-1500 yılları arasında Mehdi ve İsa (AS)'nın gelmesi, ayrıca Mehdi'nin de 1400 yılı başlarında göreve başlaması gerekmektedir.

Bediüzzaman hicri 1327'de Şam'da Emevi Camii'nde on bin kişiye verdiği hutbesinde, hicri 1371'den sonraki İslam aleminin geleceğine yönelik izahlar yapmakta, ahir zamandan çeşitli tarihler vererek, beklenen Mehdi'nin mücadele zamanlarına dikkat çekmektedir.

Bediüzzaman, Mehdi'nin göreve başlaması ve inkarcı zihniyeti fikren mağlup etmesi ile ilgili olarak şu tarihleri bildirmektedir:

"Ta 1371 senesinden sonraki alem-i İslam'ın mukadderatına nazar eden Hutbe-i Şamiye'deki hakikatler... Evet şimdi olmasa da 30-40 sene sonra fen ve hakiki marifet ve medeniyetin mehasini o üç kuvveti tam teçhiz edip, cihazatını verip o dokuz manileri mağlup edip dağıtmak için taharri-i hakikat meyelanını ve insaf ve muhabbet-i insaniyeyi o dokuz düşman taifesinin cephesine göndermiş, inşallah yarım asır sonra onları darmadağın edecek." (Hutbe-i Şamiye, 25)

Şam'da yaptığı bu konuşmada, hicri 1371 senesinden sonra yaşanacak gelişmelere dikkat çekerek, Bediüzzaman Mehdi'nin göreve başlamasının bu tarihten 30-40 yıl sonra olacağını bildirmiştir. Bu tarih ise hicri 1401-1411, miladi olarak da 1980-1990 yılları arasıdır.

Yine aynı konuşmanın devamında Üstad, Mehdi'nin inkarcı fikir sistemini fen, ilim ve medeniyetin imkanları sayesinde fikren susturacağını haber vermiştir. Bu fikri üstünlüğün tarihi olarak da 1371 tarihinden yarım asır sonrasını bildirmiştir. Bu da hicri 1421, yani miladi 2001 senesi demektir.

"Evet şimdi (1371) olmasa da otuz-kırk (30-40) sene sonra...

Fen: Müspet ilimler, biyoloji, fizik, kimya vs.

Hakiki marifet: Hüner, sanat , ilim ve fenlerle öğrenilen bilgi.

Medeniyetin mehasini: Medeniyetin iyiliklerini

O üç kuvvetle donatıp gerekli ihtiyacını karşılayıp o dokuz engelleri yenip dağıtmak için,

Taharri-i hakikat meyelanı: Hakikati araştırma meyli

Muhabbet-i insaniyeyi: İnsan sevgisini.

O dokuz düşman sınıfının cephesine göndermiş, inşallah yarım asır sonra (50 sene) onları darmadağın eder."

1371 + 50 = 1421 (Miladi 2001)

Bediüzzaman hicri 1400 yılı başlarında Mehdi'nin inkarcı felsefe ile mücadeleye başlaması zamanına, 1401-1411 = 1981-1991 yılları arası fen, hüner, sanat ve medeniyetin iyiliklerini birleştirip bunlarla mücadelesine ve fikren darmadağın edeceği tarih olarak da 1421 = 2001'e dikkat çekiyor.

"Yetmiş birde fecr-i sadık başladı veya başlayacak. Eğer bu, fecr-i kazib de olsa, otuz-kırk sene sonra fecr-i sadık çıkacak." (Hutbe-i Şamiye, 23)

Fecir: Tan yerinin ağarması, güneş doğmadan önceki kızıllık, sabah vakti

Fecr-i Kazib: Sabaha karşı ufukta yayılmaya başlayan birinci kızıllık.

Fecr-i Sadık: Fecr-i Kazib'den sonra yayılmaya başlayan ikinci aydınlanma

1371 + 30 = 1401 = 1981

1371 + 40 = 1411 = 1991

Bediüzzaman İslam'ın dünyaya tekrar hakim olmasını güneşin doğuşuna benzetiyor. Güneşin battıktan sonra ertesi gün yeniden doğması gibi, İslam'ın da dünya üzerinde tekrar doğup parlayacağına bu benzetmeyle işaret ediyor. Fecr-i Kazib ve Fecr-i Sadık ifadeleriyle bu doğuşun başlangıç yıllarına dikkat çekilmiştir.

Buna göre Hakkın karşısındaki batılı temsil eden düşünce olan ateizmin ve materyalist felsefenin dağıtılmaya başlaması 1981-1991 yılları, fikren tam anlamıyla susturulup dağıtılmasının ise 2001 yılında olacağına işaret etmiştir.

Risale-i Nur Külliyat'ında, Mehdi'nin mücadele ve hakimiyet devreleri ile ilgili verilen ebcedler:

"Ağızlarıyla Allah'ın nurunu söndürmek istiyorlar. Oysa kafirler istemese de Allah, kendi nurunu tamamlamaktan başkasını istemiyor." 9/32 ayetindeki "...Allah, kendi nurunu tamamlamaktan başkasını istemiyor." cümlesi hakkında Bediüzzaman şöyle demektedir:

"Şimdi hatıra geldi ki, eğer şeddeli "lamlar" ve "mimler" ikişer sayılsa bundan bir asır sonra zulümatı dağıtacak zatlar ise, Hazret-i Mehdi'nin Şakirtleri olabilir." (Şualar / 605)

Bu ayetin ebced değeri ise "1424-Miladi: 2004" tür. Mehdi önderliğinde İslam'ın hakimiyeti devrelerine işaret etmektedir.

"...inkar edenlerin velileri ise tağut'tur..." 2/257 ayetindeki "tağut" (batıl fikir sistemi) kelimesinin kendi içinde çöküş tarihini de Bediüzzaman (ebced değerini) 1417 (miladi 1997) olarak vermektedir.


2. Hz. Mehdi Bediüzzaman'dan Sonra Gelecektir.
Ekleme Tarihi: 30.11.2005 - 21:24
Bu mesajı bildir   tarıkyılmaz72 üyenin diğer mesajları tarıkyılmaz72`in Profili tarıkyılmaz72 Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
karaahmetoglu su an offline karaahmetoglu  
Themenicon   

42 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 03.03.2005
En Son On: 29.09.2011 - 17:47
Cinsiyeti: Erkek 
suizan kötüdür amma sahte peygambere veya sahte mehdiye tabi olup ebedi hüsrana uğramaktan iyidir ha ne dersin???

Nedir bu sitenin hali ya ???

Hadi ömer öngütü anlayamıyorsunuz iskender ali mihr i demi çözemediniz??

Yazıklar olsun hem ehli sünnet velcemaat olacaksınız hem de haksızlık karşısında dilsiz şeytan kesileceksiniz...

Bana cevap verme istediğini yap kimi istersen ona tabi ol bana düşen ancak tebliğdir.

Yarabbi şahit ol.
Acizim elbette ama uyardım
susmadım ...


Bu mesaj 1 kez ve en son karaahmetoglu tarafından 03.12.2005 - 23:29 tarihinde değiştirilmiştir.
Ekleme Tarihi: 03.12.2005 - 23:29
Bu mesajı bildir   karaahmetoglu üyenin diğer mesajları karaahmetoglu`in Profili zum Anfang der Seite
tarıkyılmaz72 su an offline tarıkyılmaz72  
..

163 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 01.11.2005
En Son On: 25.12.2005 - 19:44
Cinsiyeti: ----- 
EY ALLAH IM ŞAHİD OL HİDAYETTE OLDUĞUNU ZANNEDEN ZAVALLI ALLAH A ULAŞMAYI DİLEMİYOR GAFLETTE DALALETTE BİRDE HİDAYETİ KURANI YILLARDIR ANLATAN ALLAH DOSTUNA UTANMADAN ARLANMADAN İFTİRA ATIYOR

ÜÇÜNCÜ İHTAR

Eüzübillahi mineşşeytani racim, bismillahirrahmanirrahim

Ey ilim sahipleri ve ilmin temsilcileri,

Muhterem kardeşlerim,

Bu İHTAR çağımıza damgasını vuracak olan HİDAYET İHTARLARININ ilkidir.

İman müessesesinin felâhı (kurtuluşu) oluşturan kesimi HİDAYET'tir. HİDAYET YOKSA İMAN YOKTUR. Kur'an HİDAYET'i Kur'anın omurgası, temeli ve tamamını kapsayan muhtevası ve ruhu olarak ele alır. Cennet ve dünya saadetine ulaştıran herşey HİDAYET'in bir parçasıdır. Küfürden kurtulmak, şirkten kurtulmak, hüsrandan kurtulmak, dalaletten kurtulmak, cehennemden kurtulmak, Tagut'un kulu olmaktan ve dostu olmaktan kurtulmak, mutsuzluktan kurtulmak, şâki olmaktan kurtulmak, Allah'ın ayetlerinden gafil olmaktan kurtulmak, fısktan kurtulmak ve isyandan kurtulmak sadece HİDAYET'te olmakla mümkündür. HİDAYET YOKSA DİN YAŞANMAZ.

Mü'min olmak, tek fırkada olmak, cennet ehli olmak, kazanılan derecelerin kaybedilen derecelerden yüksek olduğu noktaya (felâha) ulaşmak, Allah'ın dostu (velisi) olmak, Allah'ın kulu olmak, şâkirlerden olmak, saidlerden olmak, Allah'a teslim olmak ve mutlu olmak sadece HİDAYETte olmakla ve HİDAYETe ermekle mümkündür.

Allah'ın ayetlerine yakîn hasıl etmek (ilmel yakin, aynel yakîn, hakkûl yakîn), ruhu, vechi, nefsi Allah'a teslim etmek, hikmet sahibi olmak, iradeyi de Allah'a teslim ederek irşad makamına tayin edilmek, yani 7 safhada 4 teslimi gerçekleştirmek. İşte bu HİDAYET in bütünüdür.

Bu ihtarda HİDAYET NEDİR sualininn cevabı sunulacaktır.



Ruhu ölmeden evvel Allah'a ulaştırmak emri Kur'ân-ı Kerim'de HİDAYET kavramıyla anlatılıyor. Üç âyet-i kerime kesin bir şekilde HİDAYETİ anlatıyor bize. Diyor ki Allahû Tealâ Al-i İmran 73'de:

" ...kul innel hudâ hudallâhi... "

De ki, muhakkak ki HİDAYET Allah'ın (kendisine) ulaştırmasıdır.


Bakara 120 şöyle söylüyor:

" ...kul inne hudâllâhi huvel hudâ... "

De ki, Muhakkak ki Allah'ın (kendisine) ulaştırması (var ya) işte o HİDAYETtir.



Kehf 17'de ise ifadesi şöyle:

"Men yehdillahu fe huvel muhted"

Allah kimi (kendisine) ulaştırmışsa (kimin ruhunu ölümden evvel kendisine ulaştırmışsa) o kişi o zaman HİDAYETe erer.



Parantez içindeki ifadeler bizim ilâvelerimiz. Neden (kendisine) ilâvesini yaptık?

Bu 3 ayette Allah'ın ulaştırması HİDAYETtir buyruluyor. Nereye ulaştırması?

Ulaştıracağı yerin Allah'ın vechi, zatı, kendisi olduğu 2 ayette kesinlik kazanıyor.

ŞURA - 13

Şerea lekum mined dîni mâ vassâ bihî nûhan vellezî evhaynâ ileyke ve mâ vassaynâ bihî ibrâhîme ve mûsâ ve îsâ, en ekîmûd dîne ve lâ teteferrekû fîh(fîhi), kebure alel muşrikîne mâ ted’ûhum ileyh(ileyhi), allâhu yectebî ileyhi men yeşâu ve yehdî ileyhi men yunîb(yunîbu).

"Dîni ikame edin ve fırkalara ayrılmayın.” diye dîn olarak Nuh’a vasiyet ettiğimizi, sana vahyettiğimizi, İbrâhîm’e, Musa’ya ve İsa’ya vasiyet ettiğimizi, sizin için de (Allah) şeriat kıldı. Müşriklere, kendilerini davet ettiğin şey (Allah’a ulaşmayı dilemek) ağır geldi. Allah, kimi dilerse onu Kendisine seçer ve O'na yöneleni, Kendisine ulaştırır.



RAD - 27

Ve yekûlullezîne keferû lev lâ unzile aleyhi âyetun min rabbih(rabbihi), kul innallâhe yudillu men yeşau ve yehdî ileyhi men enâb(enâbe).

"Ve kâfirler: "Ona, Rabbinden bir âyet (mucize) indirilse olmaz mı?" derler. De ki: "Allah, dilediği kimseyi dalâlette bırakır ve O'na yönelen (ulaşmayı dileyen) kimseyi, Kendisine ulaştırır (HİDAYETe erdirir)."



Öyleyse Ali İmran 73'de de, Bakara 120'de de, Kehf 17'de de Allah insanların hayatta iken ruhlarını kendisine ulaştırmasının HİDAYET'e ermek olduğunu kesinleştiriyor..



Ayet-i kerimelerden çıkardığımız sonuç o ki: HİDAYET açık ve kesin bir şekilde .Kur'ân-ı Kerim'imize göre "insan ruhunun o kişi ölmeden evvel Allah'a ulaşması"dır.

Öyleyse burada açık bir hükümle karşı karşıyayız; 14 asırda HİDAYET kavramı değiştirilmiştir. Kavram, ölmeden evvel insan ruhunun Allah'a ulaştırılması olan esas manâsından saptırılmış ve doğru yol isimli bir şekle sokulmuştur. Doğru yol ise müphem bir kavramdır. Herkese göre ayrı bir doğru yol olabilir. Meselâ İslam ın 5 şartıyla amel etmek doğru yol olarak değerlendiriliyor. İslam ın 5 şartıyla hiç kimse cennete giremez. Ve böylece HİDAYET kavramı insanları cennet saadetine ulaştıracak olan temel kavram olmaktan çıkartılmıştır.

Ayet-i kerimeler açık bir şekilde gösteriyor ki, kim ruhunu ölmeden evvel Allah'a ulaştırmayı dilerse o kişinin gideceği yer mutlaka cennettir. Ruhunu Allah'a ulaştırırsa daha üst cennetlere gider. Ama HİDAYET kavramını ruhun ölmeden evvel Allah'a ulaşması değil de, doğru yol olarak aldığımız zaman herkesin kendisini doğru yolda görmesi kaçınılmaz bir sonuç olmaktadır. Bu suretle HİDAYET kavramının insanları Allah'a ulaştıran bir kavram olmaktan çıkartıldığını, yani insanları cennete ulaştıracak olan temel mefhum olmaktan çıkartıldığını görüyoruz. Böylece HİDAYET kavramı gizlenmiş ve insanların cennete ulaşması önlenmiştir.HİDAYET kavramını gizlemek Allahû Tealâ'ya göre büyük bir suçtur. Bakara Suresinin 159. âyet-i kerimesinde:

" İnnellezîne yektumûne mâ enzelnâ min el beyyinâti vel hudâ min ba di mâ beyyennâhu lin nâsi fîl kitâbî, ulâike yel anuhumullâhu ve yel anuhumul lâinûn(lâinûne)."
İndirdiğimiz o beyyinelerden olan şeyleri ve HİDAYETi Kitap'ta Allah insanlara açıkladıktan sonra gizleyenler (var ya); onlara, hem Allah lânet eder, hem de lânet ediciler lânet eder.


Allahû Tealâ Ahzab Suresinin 67 ve 68. âyet-i kerimelerinde buyuruyor ki:

" Ve kâlû rabbenâ innâ etanâ sâdetenâ ve kuberâenâ fe edallûnes sebîlâ(sebîlen). Rabbenâ âtihim dı feyni minel azâbi vel anhum la nen kebîrâ(kebîren). "

(Cehenneme gidenler) derler ki: Yarabbi biz devrimizin küberasına ve sadatlarına itaat ettik. Bu yüzden senin yolundan saptık, (bu yüzden cehenneme girdik). Yarabbi onlara iki kat azap ver ve onları büyük bir lanetle lanetle.

Devrin küberası, büyükler. Devrin sadatları ise ileri gelenler. Hangi konuda ileri gelenler? Tabiatıyla dini bir vecibenin yerine getirilmesi söz konusu olduğuna göre din öğretiminde ileri gelenler. Bütün devirlerde insanlara Allah'ın dinini yanlış öğreten, birçok, dinde ileri gelen insan oluşmuş. Ülkemizdeki din öğreticilerinin hiçbirinin bu yanlış uygulamayı kasten yapmadıklarına eminiz. Muradımız asla onları suçlamak değildir. Bizim görevimiz yanlışları düzeltmek ve bundan sonra doğruların öğretilmesini sağlamak ve HİDAYET mefhumunun kaybolması, yok olması sebebiyle cehenneme gidecek olan 60 milyon insanın vebalinden, ülkemizdeki dîn öğreticilerini kurtarmaktır.

Bu HİDAYET İHTAR'ları, içinde bulunduğumuz HİDAYET ÇAĞInda (ASRI HİDAYETte) uhdemize tevdi edilen bu mukaddes görevin en önemli parçaları ve kilometre taşlarıdır.



Allahû Tealâ'nın söylediği şey son derece açık. HİDAYETi ketmedenler (gizleyenler) Allah'ın lanetine uğrarlar, gidecekleri yer cehennemdir. Şu anda Kur'ân-ı Kerim'in indirilişinden 14 asır sonra HİDAYET kavramının gizlendiğini kesin olarak tesbit etmiş bulunuyoruz. Ülkemizde mevcut 23 tane Kur'an-ı Kerim meallerinde HİDAYET kavramının, insan ruhunun ölmeden evvel Allah'a ulaşması olmaktan nasıl çıkarılıp, ne olduğu belirsiz bir doğru yol kavramına nasıl çevrildiğini görüyoruz. Doğru yolun herkese göre farklı bir manâsı olduğu cihetle insanlar İslam'ın beş tane şartını yerine getiriyorlar ve diyorlar ki: "biz doğru yoldayız." Onların bir kısmını yerine getiriyorlar, gene doğru yoldayız diyorlar. Oysa ki bir insanın HİDAYETe adım atması Allah a ulaşmayı dilemezse gerçekleşmez. Mürşidine ulaştığı gün, ruhunun vücudundan ayrılıp Allah'a doğru yola çıkması ise daha üst cennete ulaştırır. Ne zaman bir insan mürşidine ulaşırsa, o gün ruhu vücudundan ayrılır ve Allah'a doğru yola çıkar. İşte bu Sırat-ı Müstakîm üzerinden yapılacak olan seyr-i sülûk isimli bir yolculuktur. Bu yolculuğu kişinin başlattığı nokta, ruhunun Allah'a doğru yola çıktığı noktadır. İşte Allahû Tealâ bunun ancak mürşide ulaşıldığı gün gerçekleştiğini söylüyor. Kur'ân-ı Kerim'imizde böyle bir ruh çıkışı yani Allah'a doğru ruhun yola revan olması HİDAYETin 2. basamağı olarak vasıflandırılıyor. Bu HİDAYETe adım atmanın, yedi tane gök katının aşılarak Allah'a ulaşılması ile noktalanması söz konusu. İnsan ruhu Sırat-ı Müstakîm üzerinde seyr-i sülûk adlı bir yolculukla yedi tane gök katını aşıyor. En son Sidret-ül Münteha'ya ulaşıyor. Onu aşıp yokluğa geçiyor ve yoklukta Allah'ın zatına ulaşıyor. Nebe Suresinin 39. âyet-i kerimesine göre:

" Zâlikel yevmul hakk(hakku), femen şâettehaze ilâ rabbihî meâbâ(meâben). "

İşte o gün (Mürşidin eli Hakk'a ulaşmak üzere öpüldüğü ve ona tâbi olunduğu gün) Hakk günüdür. Dileyen (Allah'a ulaşmayı dileyen) kişi kendisine Rabbine ulaştıran (yolu, Sırat-ı Müstakîmi) yol ittihaz eder (edinir) . (Allah'a ulaşan kişiye Allah) meab (sığınak, melce) olur.

O kişinin, ruhunun Allah'ın Zatında ifna olması ve Allah'ın Zatında ifna olduğu noktada da Allah'a teslim olması gerçekleşiyor.

Bu da HİDAYETe ermektir. Allah'a ulaşmayı dilemek, HİDAYETe adım atmak, ruhun Allah'a ulaşması ise HİDAYETe ermektir. Bunun gerçekleşmesi bir talebe bağlıdır; insanın Allah'a ulaşma talebi. Böyle bir talebi yoksa insanın, Allahû Tealâ o kişinin Allah'ın âyetlerinden gafil olduğunu ve cehenneme gideceğini söylüyor, Yunus Suresinin 7. ve 8. âyet-i kerimelerinde:

Muhakkakki onlar bize (Allah'a) ulaşmayı (ölmeden evvel ulaşmayı) dilemezler ve dünya hayatından razıdırlar ve onunla tatmin olurlar, onlar âyetlerimizden gafil olanlardır. Onların gidecekleri yer kazandıkları dereceler itibariyle ateştir. Cehennemdir.

buyruluyor.

Görüyorsunuz ki Allahû Tealâ ruhunu ölmeden evvel Allah'a ulaştırmayı dilemeyenlerin, Allah'ın âyetlerinden gafil olduğunu söylüyor. Yetmez, bir sonraki âyet-i kerimede Allahû Tealâ bu insanların gideceği yerin ateş olduğunu yani cehennem olduğunu söylüyor. Öyleyse Allah'a ulaşmayı dilemek veya dilememek, son derece önemli bir konu. Dilemeyenler için Allah'ın kesin hükmü var, cehennem. Konu bu kadar önemli. Yani şu dünya üzerindeki hiçbir insan Allah'a ulaşmayı dilemedikçe kurtuluşa ulaşamaz, cennete giremez.

Oysaki bugün İslâm dini insanları İslâm'ın beş tane şartına bağlamış: Namaz kılmak, oruç tutmak, zekât vermek, Hacca gitmek, kelime-i şehadet getirmek ve bunlardan hiçbirisi insanı Allah'a ulaşmayı dilemeye götürmüyor, böyle bir dileğin sahibi kılmıyor. Böyle bir dileğin sahibi olmayan bütün insanlarınsa cehenneme gideceği Kur'ân-ı Kerim'ce kesinleştirilmiş.

Öyleyse HİDAYETi dileyenler de mi var? Evet var. İşte Rad Suresinin 22. âyet-i kerimesi:

Onlar sabırla Rabblerinin vechini (Zatını, Zata ulaşmayı) dilerler.

Allahû Tealâ bir takım insanların Allah'a ulaşmayı sabırla dilediklerini söylüyor. Öyleyse Allahû Tealâ'ya ulaşmayı dileyenler var Kur'ân-ı Kerim'imizde.

Peki, Allah da bu insanları kendisine ulaştırmayı diler mi? Evet! Enam Suresinin 125. âyet-i kerimesi:

Allah kimi HİDAYETe erdirmeyi (ruhunu Allah'a ulaştırmayı) dilerse onun göğsünü yarar ve İslâm'a (teslime) açar.

Öyleyse bir üçüncü etap daha olmalı. Allah kendisine ulaştırmayı dilediği insanları kendi Zatına ulaştırıyor olmalı.

Gerçekten ulaştırmayı diledikleri bu insanları Allah kendisine ulaştırıyor mu? Evet. Allah'ın Kendisine ulaşmayı dileyen insanları kendisine ulaştırdığı kesin.

Bu İHTAR'ın başlangıcında verdiğimiz Şura 13 ve Rad 27 bunun ispatıdır.



Öyleyse, kim Allah'a ulaşmayı dilerse, Allah da onu kendisine ulaştırmayı diliyor ve o kişiyi mutlaka kendisine ulaştırıyor. Allah a ulaşmayı dileyen bütün insanları da mutlaka cennet saadetine ulaştırıyor. Şimdi hal böyleyse, Allahû Tealâ bütün insanların ruhunu ölmeden evvel Allah'a ulaştırmayı dilemelerini ve ulaştırmalarını tam 12 defa farz kılmışsa, Allah'a ulaşmayı dileyen herkesin, mutlaka cennete gideceğini söylüyorsa, hem takva sahibi olarak hem de ruhunu Allah'a ulaştırdığı cihetle mutlaka cennete ulaştıracağını söylüyorsa ve bütün sahabe ruhlarını Allah'a ulaştırmışsa ve cennete gidecekleri Kur'ân-ı Kerim'e göre kesinleşmişse ve de 14 asır sonra insan ruhunun Allah'a ulaşması demek olan HİDAYET Kur'ân-ı Kerim'de hemen hemen bütün HİDAYET ayetlerinde gizlenmişse, bu insanların omuzlarında vebal olduğu kesindir.

HİDAYETin Kur'ân-ı Kerim'de açık ve kesin olarak yer almasına rağmen, 14 asırda Allah'ın HİDAYET mefhumu insanlar tarafından nasıl yok edilmiş HİDAYET İHTARLARINDA onu göreceksiniz.



HİDAYET konusundaki bu BİRİNCİ İHTAR ile sizlere sadece HİDAYET'in ne olduğu ilişikteki ayetlerle açıklanacaktır. HİDAYET konusunun ilk adımıdır bu. Önümüzdeki günlerde HİDAYET Mefhumunun Kur'anda yer alan bütün cepheleri birer birer ıttılaınıza arzedilecektir.






Dualarımızla.

İskender ALİ M İ H R








EK: HİDAYET NEDİR?

HİDAYET NEDİR?
1. Hidayet Allah'a ulaşmaktır.

51 / Zariyat - 50
Fe firrû ilâllâh(ilâllâhi), innî lekum minhu nezîrun mubîn(mubînun).
Öyleyse Allah'a kaç (Allah'a ulaş, Allah'a sığın). Muhakkak ki; ben, sizin için apaçık bir uyarıcıyım.


18 / Kehf - 17
Ve tereş şemse izâ taleat tezâveru an kehfihim zâtel yemîni ve izâ garabet takrıduhum zâteş şimâli ve hum fî fecvetin minh(minhu), zâlike min âyâtillâh(âyâtillâhi), men yehdillâhu fe huvel muhted(muhtedi), ve men yudlil fe len tecide lehu veliyyen murşidâ(murşiden).
Ve güneşin, doğduğu zaman mağaralarının sağ tarafından geldiğini ve battığı zaman sol taraftan onların yanlarından geçtiğini görürsün. Ve onlar, onun (mağaranın) geniş sahası içinde bulunuyorlardı. İşte bu, Allah’ın âyetlerinden (mucizelerinden)dir. Allah, kimi (Kendisine) ulaştırırsa, işte o hidayete ermiştir. Ve kimi dalâlette bırakırsa (kim Allah’a ulaşmayı dilemezse) artık onun için velî mürşid (irşad eden evliya) bulunmaz.


3/ Ali İmran - 73
Ve lâ tu’minû illâ li men tebia dînekum, kul innel hudâ hudallâhi en yu’tâ ehadun misle mâ ûtîtum ev yuhâccûkum inde rabbikum, kul innel fadla bi yedillâh(yedillâhi), yu’tîhi men yeşâ’(yeşâu), vallâhu vâsiun alîm(alîmun).
Ve sizin dîninize tâbî olandan başka kimseye inanmayın. (Habibim) de ki: “Hiç şüphesiz HİDAYET, Allah'ın (Kendisine) ulaştırmasıdır. Size verilenin bir benzerinin başka birine verilmesi (sebebiyle mi) veya Rabbinizin katında (sizlerle) tartışacakları için mi (böyle söylüyorsunuz)?" De ki: “Hiç şüphesiz fazl, Allah’ın elindedir. Onu dilediğine verir." Ve Allah, VÂSİ’un ALÎM’dir. (Allah herşeyi kuşatan ve herşeyi bilendir.)




2. Amenu olanların Allah'a ulaşmasıdır.

2 / Bakara - 213
Kânen nâsu ummeten vâhıdeten fe beasallâhun nebiyyîne mubeşşirîne ve munzirîne, ve enzele meahumul kitâbe bil hakkı li yahkume beynen nâsi fî mahtelefû fîh(fîhi), ve mahtelefe fîhi illellezîne ûtûhu min ba’di mâ câethumul beyyinâtu bagyen beynehum, fe hedâllâhullezîne âmenû li mahtelefû fîhi minel hakkı bi iznih(iznihî), vallâhu yehdî men yeşâu ilâ sırâtın mustakîm(mustakîmin).
İnsanlar bir tek ümmetti. Allah, müjdeleyici ve uyarıcı peygamberler beas etti (hayata getirdi, gönderdi), ve onlarla birlikte insanların aralarında, ayrılığa düştükleri şey hakkında hak ile hüküm vermek için kitap indirdi. (Yine de) kendilerine (apaçık) beyyineler (belgeler) geldikten sonra, sırf kendi aralarındaki çekememezlik (ve haset yüzünden) onun hakkında ayrılığa düşen, sadece kendilerine (kitap) verilenlerdir. Bu sebeple amenu olanları (Allah'a ulaşmayı dileyenleri) haktan yana ayrılığa düştükleri şey hakkında Allah, kendi izniyle hidayete erdirdi. Allah dilediği kimseyi SIRATI MUSTAKÎM’e iletir.


11 / Hud - 29
Ve yâ kavmi lâ es’elukum aleyhi mâlâ(mâlen), in ecriye illâ alâllâhi ve mâ ene bi târidillezîne âmenu, innehum mulâkû rabbihim ve lâkinnî erâkum kavmen techelûn(techelûne).
Ve ey kavmim! Buna (tebliğ ettiğim şeylere) karşılık sizden mal olarak (bir şey) istemiyorum. Eğer ücretim (ecrim) varsa ancak Allah’a aittir. Ve ben âmenû olanları tardedecek (uzaklaştıracak, kovacak) değilim. Muhakkak ki; onlar, Rab’lerine mülâki olacaklar. Ve lâkin ben, sizi cahillik eden bir kavim olarak görüyorum.





3. Hidayet Allah'a mülâki olmaktır.

2 / Bakara - 46
Ellezîne yezunnûne ennehum mulâkû rabbihim ve ennehum ileyhi râciûn(râciûne).
O (huşû sahipleri) ki; onlar, Rab'lerine (dünya hayatında) muhakkak mülâki olacaklarına ve (sonunda ölümle) mutlaka O'na döneceklerine kesin olarak inanırlar.


10 / Yunus 7
İnnellezîne lâ yercûne likâenâ ve radû bil hayâtid dunyâ vatme’ennû bihâ vellezîne hum an âyâtinâ gâfilûn(gâfilûne).
Muhakkak ki; onlar, Bize ulaşmayı (hayatta iken ruhlarını Allah’a ulaştırmayı) dilemezler. Dünya hayatından razı olmuşlardır ve onunla doyuma ulaşmışlardır ve onlar âyetlerimizden gâfil olanlardır.


11 / Hud - 29
Ve yâ kavmi lâ es’elukum aleyhi mâlâ(mâlen), in ecriye illâ alâllâhi ve mâ ene bi târidillezîne âmenu, innehum mulâkû rabbihim ve lâkinnî erâkum kavmen techelûn(techelûne).
Ve ey kavmim! Buna (tebliğ ettiğim şeylere) karşılık sizden mal olarak (bir şey) istemiyorum. Eğer ücretim (ecrim) varsa ancak Allah’a aittir. Ve ben âmenû olanları tardedecek (uzaklaştıracak, kovacak) değilim. Muhakkak ki; onlar, Rab’lerine mülâki olacaklar. Ve lâkin ben, sizi cahillik eden bir kavim olarak görüyorum.


29 / Ankebut - 23
Vellezîne keferû bi âyâtillâhi ve likâihî ulâike yeisû min rahmetî ve ulâike lehum azâbun elîm(elîmun).
Allah'ın âyetlerini ve O'na ulaşmayı inkâr edenler, işte onlar, Benim rahmetimden umut kesmişlerdir ve işte onlar, acı azap onlarındır.





4. Hidayet Fizik vücudun tesliminden evvel ruhun Allah'a teslimidir.

3 / Ali İmran - 20
Fe in hâccûke fe kul eslemtu vechiye lillâhi ve menittebean(menittebeani), ve kul lillezîne ûtûl kitâbe vel ummiyyîne e eslemtum, fe in eslemû fe kadihtedev, ve in tevellev fe innemâ aleykel belâg(belâgu), vallâhu basîrun bil ibâd(ibâdi).
Eğer seninle tartışmaya kalkarlarsa, o zaman de ki: “Ben ve bana tâbî olanlar vechimizi (fizik vücudumuzu) Allah’a teslim ettik.” O kitap verilenlere ve ÜMMÎ’lere de ki: “Siz de (fizik vücudunuzu Allah’a) teslim ettiniz mi?” Eğer teslim ettilerse o zaman (onlar) andolsun ki; hidayete ermişlerdir. Eğer yüz çevirirlerse, o zaman sana düşen (görev) ancak tebliğdir. Allah kullarını BASÎR’dir (görendir).





5. Hidayet Ruhun Allah'a hayatta iken geri dönmesidir (rucû etmesidir).

2 / Bakara - 156
Ellezîne izâ esâbethum musîbetun, kâlû innâ lillâhi ve innâ ileyhi râciûn(râciûne).
Onlar ki; kendilerine bir musibet isabet ettiği zaman: "Biz muhakkak ki; Allah içiniz (O'nun için yaratıldık) ve muhakkak O’na döneceğiz (ulaşacağız)." dediler.


31 / Lokman - 15
Ve in câhedâke alâ en tuşrike bî mâ leyse leke bihî ilmun fe lâ tutı’humâ ve sahıbhumâ fîd dunyâ ma’rûfen vettebi’ sebîle men enâbe ileyy(ileyye), summe ileyye merciukum fe unebbiukum bimâ kuntum ta’melûn(ta’melûne).
Ve eğer; annen, baban bilmediğin bir şeyi, Bana ortak koşman için seni zorlarlarsa, onlara itaat etme. Onlarla dünyada iyi geçin. Kim Bana yönelmişse (Bana ulaşmayı dilemişse) sen de onun yoluna tâbî ol (aynı yolu takip ederek sen de Bana ulaş). Sonra (ölümden sonra) hepiniz Bana döneceksiniz (Azrail (A.S) sizi Bana getirecek). Size yaptıklarınızı haber vereceğim.




6. Hidayet Allah'a ulaşmayı dileyenleri Allah'ın kendisine ulaştırmasıdır.

29 / Ankebut - 5
Men kâne yercû likâallâhi fe inne ecelallâhi leât(leâtin), ve huves semîul alîm(alîmu).
Kim Allah’a mülâki olmayı, (ruhunu ölmeden evvel Allah’a ulaştırmayı) dilerse, Allah’ın tayin ettiği o gün mutlaka gelecektir. Allah işitir ve bilir.


42 / Şura - 13
Şerea lekum mined dîni mâ vassâ bihî nûhan vellezî evhaynâ ileyke ve mâ vassaynâ bihî ibrâhîme ve mûsâ ve îsâ, en ekîmûd dîne ve lâ teteferrekû fîh(fîhi), kebure alel muşrikîne mâ ted’ûhum ileyh(ileyhi), allâhu yectebî ileyhi men yeşâu ve yehdî ileyhi men yunîb(yunîbu).
“Dîni ikame edin ve fırkalara ayrılmayın.” diye dîn olarak Nuh’a vasiyet ettiğimizi, sana vahyettiğimizi, İbrâhîm’e, Musa’ya ve İsa’ya vasiyet ettiğimizi, sizin için de (Allah) şeriat kıldı. Müşriklere, kendilerini davet ettiğin şey (Allah’a ulaşmayı dilemek) ağır geldi. Allah, kimi dilerse onu Kendisine seçer ve Kendisine yöneleni, O’na (Kendisine) ulaştırır.


13 / Rad - 27
Ve yekûlullezîne keferû lev lâ unzile aleyhi âyetun min rabbih(rabbihi), kul innallâhe yudillu men yeşau ve yehdî ileyhi men enâb(enâbe).
"Ve kâfirler: "Ona, Rabbinden bir âyet (mucize) indirilse olmaz mı?" derler. De ki: "Allah, dilediği kimseyi dalâlette bırakır ve O'na yönelen (ulaşmayı dileyen) kişiyi, Kendisine ulaştırır (hidayete erdirir)."




7. Hidayet Allah'ın emriyle ve Devrin İmamının ve mürşidlerin yardımıyla gerçekleştirilir.

32 / Secde - 24
Ve cealnâ minhum e immeten yehdûne bi emrinâ lemmâ saberû ve kânû bi âyâtinâ yûkınûn(yûkınûne).
Onlardan (insanlardan) imamlar kıldık, emrimizle hidayete erdirsinler (Allah'a insanların ruhlarını ulaştırsınlar) diye, sabırlarından dolayı ve âyetlerimize (Allah'ın âyetlerine) yakîn hasıl ettikleri için.


7 / Araf - 181
Ve mimmen halâknâ ummetun yehdûne bil hakkı ve bihî ya’dilûn(ya’dilûne).
Ve yarattıklarımızdan bir ümmet vardır ki Hakk’a (Allah’a) ulaştırırlar ve onunla adaleti (sağlarlar).





8. Hidayet amenu olmak, tâbi olarak tövbe etmek ve nefsi islah etmekle gerçekleşir.

20 / Taha - 82
Ve innî le gaffârun li men tâbe ve âmene ve amile sâlihan summehtedâ.
Ve muhakkak ki Ben, (mürşidin önünde 10 ihsanla) tövbe edenler, âmenû (kalbine îmân yazıldığı için mü’min) olanlar ve salih amel yapanlar (nefsi ıslâh edici amel işleyenler) için mutlaka gaffarım (onların günahlarını sevaba çevirenim). Sonra onlar, hidayete erdirilir (ölmeden önce ruhları Allah’a ulaştırılır).


18 / Kehf - 110
Kul innemâ ene beşerun mislukum yûhâ ileyye ennemâ ilâhukum ilâhun vâhid(vâhidun), fe men kâne yercû likâe rabbihî fel ya’mel amelen sâlihan ve lâ yuşrik bi ıbâdeti rabbihî ehadâ(ehaden).
De ki: “Ben sizin gibi sadece bir beşerim. Bana sizin ilâhınızın tek bir ilâh olduğu vahyolunuyor. O takdirde kim Rabbine mülâki olmayı (ölmeden evvel Allah’a ulaşmayı) dilerse, o zaman salih amel (nefs tezkiyesi) yapsın ve Rabbinin ibadetine başka birini (bir şeyi) ortak koşmasın.”


20 / Taha - 75
Ve men ye’tihî mu’minen kad amiles sâlihâti fe ulâike lehumud derecâtul ulâ.
Ve kim salih ameller (nefs tezkiyesi) yapmışsa ve O'na (Allah’a) mü’min olarak gelirse o zaman işte onlar, onlar için yüksek dereceler vardır.


25 / Furkan - 71
Ve men tâbe ve amile sâlihan fe innehu yetûbu ilallâhi metâbâ(metâben).
Ve kim (mürşidi önünde) tövbe eder ve salih amel (nefs tezkiyesi) işlerse, o taktirde muhakkak ki o, tövbesi kabul edilmiş olarak Allah’a ulaşır (hayattayken ruhu Allah’a ulaşır).


35 / Fatır - 18
Ve lâ tezirû vâziretun vizre uhrâ, ve in ted’u muskaletun ilâ himlihâ lâ yuhmel minhu şey’un ve lev kâne zâ kurbâ, innemâ tunzirullezîne yahşevne rabbehum bil gaybi ve ekâmûs salâh(salâte), ve men tezekkâ fe innemâ yetezekkâ li nefsih(nefsihî), ve ilâllâhil masîr(masîru).
Hiç kimse başkasının günahını yüklenmez. Eğer (başkasını) çağırırsa yüklensinler diye, hiçbiri yüklenilmez. Akrabası olsa bile. Muhakkak ki sen, ancak Rab’lerine gaybte huşû duyanlar ve namaz kılanları uyarırsın. Kim nefsini tezkiye ederse, bunu kendi nefsi için yapmış olur. Ve (ruhu) Allah’a doğru yola çıkar (Allah’a ulaşır).





9. Hakka (Allah'a) ulaştıran Allah'tır.

10 / Yunus - 35
Kul hel min şurekâikum men yehdî ilel hakk, kulillâhu yehdî lil hakk(hakkı), e fe men yehdî ilel hakkı ehakku en yuttebea em men lâ yehiddî illâ en yuhdâ, fe mâ lekum, keyfe tahkumûn(tahkumûne).
De ki: "Sizin ortaklarınızdan Hakk'a hidayet edecek (ulaştıracak) kimse var mı?" De ki: "Allah, Hakk'a hidayet eder (ulaştırır). Öyleyse Hakk'a hidayet eden (ulaştıran) mı tâbî olunmaya daha lâyıktır (daha çok hak sahibidir) yoksa hidayete erdirilmedikçe, kendisi hidayete eremeyen kimse mi?" Artık size ne oluyor, nasıl hüküm veriyorsunuz?





10. Hidayet Allah'ın davetine icabet edenleri Allah'a ulaştıran Sıratı Müstakîm'e ulaştırmasıyla gerçekleşir.

10 / Yunus - 25, 26
Vallâhu yed’û ilâ dâris selâm(selâmi), ve yehdî men yeşâu ilâ sırâtın mustekîm(mustekîmin).
Lillezîne ahsenûl husnâ ve zîyâdeh(zîyâdetun), ve lâ yerheku vucûhehum katerun ve lâ zilleh(zilletun), ulâike ashâbul cenneh(cenneti), hum fîhâ hâlidûn(hâlidûne).
Ve Allah, teslim (selâm) yurduna davet eder ve (teslim yurduna, Zatına ulaştırmayı) dilediği kimseyi, Sıratı Mustakîm’e ulaştırır.
Onlar için güzeller güzeli (Allah'ın zatına ulaşmak) ve ziyadesi (daha fazlası, Allah’ın cemalini görmek) vardır. Onların yüzlerini bir keder kaplamaz ve bir zillet (küçük düşme, hakirlik) yoktur. İşte onlar, cennet halkıdır. Onlar, orada devamlı kalanlardır.

6 / En'am - 87, 88
Ve min âbâihim ve zurriyyâtihim ve ihvânihim, vectebeynâhum ve hedeynâhum ilâ sırâtın mustekîm(mustekîmin).
Zâlike hudallâhi yehdî bihî men yeşâu min ıbâdih(ıbâdihî), ve lev eşrekû le habita anhum mâ kânû ya’melûn(ya’melûne).
Ve onların babalarından, zürriyetlerinden (nesillerinden) ve kardeşlerinden onları seçtik. Ve onları Sıratı Mustakîm’e hidayet ettik (ulaştırdık).
İşte bu Allah’ın hidayetidir. Kullarından dilediğini onunla hidayete erdirir. Ve eğer şirk koşsalardı, elbette yapmış oldukları şeyler heba olurdu (boşa giderdi).


4 / Nısa - 175
Fe emmellezîne âmenû billâhi va’tesamû bihî fe se yudhıluhum fî rahmetin minhu ve fadlın ve yehdîhim ileyhi sırâtan mustekîmâ(mustekîmen).
Allah’a âmenû olanları ve O’na sarılanları (sarılmayı dileyenleri) Allah, Kendinden bir rahmetin ve fazlın içine koyacak ve onları, Allah'a ulaştıran Sıratı Mustakîm’e (Allah'a ulaştıran yola) hidayet edecektir, ulaştıracaktır.





11. Hidayet Allah'ın kendisine ulaştırmasıdır.

3 / Ali İmran - 73
Ve lâ tu’minû illâ li men tebia dînekum, kul innel hudâ hudallâhi en yu’tâ ehadun misle mâ ûtîtum ev yuhâccûkum inde rabbikum, kul innel fadla bi yedillâh(yedillâhi), yu’tîhi men yeşâ’(yeşâu), vallâhu vâsiun alîm(alîmun).
Ve sizin dîninize tâbî olandan başka kimseye inanmayın. (Habibim) de ki: “Muhakkak ki HİDAYET, Allah'ın (kendisine) ulaştırmasıdır. (İnsan ruhunun ölümden evvel Allah'a ulaşmasıdır.) Size verilenin bir benzerinin başka birine verilmesi (sebebiyle mi) veya Rabbinizin katında (sizlerle) tartışacakları için mi (böyle söylüyorsunuz)?" De ki: “Hiç şüphesiz fazl, Allah’ın elindedir. Onu dilediğine verir." Ve Allah, VÂSİ’un ALÎM’dir. (Allah herşeyi kuşatan ve herşeyi bilendir.)

13 / Rad - 27
Ve yekûlullezîne keferû lev lâ unzile aleyhi âyetun min rabbih(rabbihi), kul innallâhe yudillu men yeşau ve yehdî ileyhi men enâb(enâbe).
"Ve kâfirler: "Ona, Rabbinden bir âyet (mucize) indirilse olmaz mı?" derler. De ki: "Allah, dilediği kimseyi dalâlette bırakır ve O'na yönelen (ulaşmayı dileyen) kimseyi, Kendisine ulaştırır (hidayete erdirir)."

2 / Bakara - 120
Ve len terdâ ankel yehûdu ve len nasârâ hattâ tettebia milletehum kul inne hudâllâhi huvel hudâ ve leinitteba'te ehvâehum ba'dellezî câeke minel ilmi, mâ leke minallâhi min veliyyin ve lâ nasîr(nasîrin).
Sen onların dînine tâbî olmadıkça (uymadıkça) ne yahudiler ve ne de hristiyanlar senden (asla) razı olmazlar. De ki: "Muhakkak ki; Allah'ın kendisine ulaştırması (var ya) işte o, hidayettir." Sana gelen bunca ilimden sonra eğer onların hevalarına uyarsan andolsun ki; Allah'tan sana ne bir dost ve ne de bir yardımcı olmaz.


42 / Şura - 13
Şerea lekum mined dîni mâ vassâ bihî nûhan vellezî evhaynâ ileyke ve mâ vassaynâ bihî ibrâhîme ve mûsâ ve îsâ, en ekîmûd dîne ve lâ teteferrekû fîh(fîhi), kebure alel muşrikîne mâ ted’ûhum ileyh(ileyhi), allâhu yectebî ileyhi men yeşâu ve yehdî ileyhi men yunîb(yunîbu).
“Dîni ikame edin ve fırkalara ayrılmayın.” diye dîn olarak Nuh’a vasiyet ettiğimizi, sana vahyettiğimizi, İbrâhîm’e, Musa’ya ve İsa’ya vasiyet ettiğimizi, sizin için de (Allah) şeriat kıldı. Müşriklere, kendilerini davet ettiğin şey (Allah’a ulaşmayı dilemek) ağır geldi. Allah, kimi dilerse onu Kendisine seçer ve Kendisine yöneleni, O’na (Kendisine) ulaştırır.





12. Hidayet Allah'ın kendisine ulaştırılmasını emrettiği ruhu Allah'a ulaştırmaktır.

13 / Rad - 21
Vellezîne yasılûne mâ emerallâhu bihî en yûsale ve yahşevne rabbehum ve yehâfûne sûel hisâb (hisâbi).
Ve onlar Allah’ın (ölümden evvel), Allah’a ulaştırılmasını emrettiği şeyi (ruhlarını), O’na (Allah’a) ulaştırırlar. Ve Rab’lerine karşı huşû duyarlar ve kötü hesaptan (cehenneme girmekten) korkarlar.





13. Hidayet sabırla Allah'ın zatını talep edenlerin ruhlarını Allah'a ulaştırmaları ve teslimlerini gerçekleştirmeleridir.

13 / Rad - 22, 23
Vellezîne saberûbtigâe vechi rabbihim ve ekâmûs salâte ve enfekû mimmâ rezaknâhum sirren ve alâniyeten ve yedreûne bil hasenetis seyyiete ulâike lehum ukbed dâr(dâri).
Cennâtu adnin yedhulûnehâ ve men salaha min âbâihim ve ezvâcihim ve zurriyyâtihim vel melâiketu yedhulûne aleyhim min kulli bâb(bâbin).
Onlar, sabırla Rab’lerinin vechini (Zat’ını, Zat’a ulaşmayı, Allah’ın Zat'ını görmeyi) isteyenler ve namazı ikame edenler, onları rızıklandırdığımız şeylerden gizli ve açıkça infâk edenler. Ve seyyiati, hasenat ile (iyilikle) savan kimselerdir. İşte onlar için, bu dünyanın (güzel bir) akıbeti (sonucu) vardır.
Adn cennetleri (vardır). Onların babalarından ve eşlerinden ve zürriyyetlerinden salâha ulaşan kimseler, ona (adn cennetlerine) girerler. Ve her kapıdan melekler, onların yanlarına girerler.





14. Hidayet Allah'a hicret etmektir (ruhun Allah'a kişi hayatta iken göç etmesidir).

29 / Ankebut - 26
Fe âmene lehu lût(lûtun) ve kâle innî muhâcirûn ilâ rabbî, innehu huvel aziyzul hakîm(hakîmu).
Bunun üzerine, Lut ona îmân etti ve dedi ki: "Gerçekten ben, Rabbime hicret (göç) edeceğim. Çünkü şüphesiz O, güçlü ve üstün olandır, hüküm ve hikmet sahibidir."





15. Hidayet Allah'a ulaşmayı dileyerek takva sahibi olmak ve şirkten kurtulmaktır.

30 / Rum - 31
Munîbîne ileyhi vettekûhu ve ekîmûs salâte ve lâ tekûnû minel muşrikîn(muşrikîne).
O’na (Allah’a) yönel (Allah’a ulaşmayı dile) ve O’na (Allah’a karşı) takva sahibi ol ve namaz kıl ve müşriklerden olma.





16. Hidayet Allah'a yönelmekten başlayarak bütün teslimleri içerir. (Ruhun, vechin, nefsin ve iradenin Allah'a teslimi)

39 / Zümer - 54
Ve enîbû ilâ rabbikum ve eslimû lehu min kabli en ye’tiyekumul azâbu summe lâ tunsarûn(tunsarûne).
Allah’a yönel (Allah’a ulaşmayı dile) ve O’na (Allah’a ) teslim ol (ruhunu, vechini, nefsini ve iradeni Allah’a teslim et). Üzerine azap (kabir azabı) gelmeden önce (ölümden önce). Yoksa sonra yardım olunmazsın.


6 / En'am - 152, 153
Ve lâ takrebû mâlel yetîmi illâ billetî hiye ahsenu hattâ yebluga eşuddeh(eşuddehu), ve evfûl keyle vel mîzâne bil kıst(kıstı), lâ nukellifu nefsen illâ vus’ahâ ve izâ kultum fa’dilû ve lev kâne zâ kurbâ, ve bi ahdillâhi evfû, zâlikum vassâkum bihî leallekum tezekkerûn(tezekkerûne).
Ve enne hâzâ sırâtî mustekîmen fettebiûh(fettebiûhu), ve lâ tettebiûs subule fe teferreka bikum an sebîlih(sebîlihi), zâlikum vassâkum bihî leallekum tettekûn(tettekûne).
Yetimin malına, o en kuvvetli çağına gelinceye kadar, en güzel şekliyle olmadıkça yaklaşmayın. Ölçü ve tartıyı adaletle yerine getirin. Kimseyi gücünün dışında (bir şey ile) sorumlu tutmayız. Söylediğiniz zaman, yakınınız olsa bile, artık adaletle söyleyin. Allah’ın ahdini yerine getirin (ruhunuzu, vechinizi, nefsinizi ve iradenizi Allah'a teslim edin). Böylece tezekkür edersiniz diye, (Allah) işte böyle, size onunla vasiyet (emir) etti.
Ve muhakkak ki; bu, Benim Sıratı Mustakîmim'dir (fırkalara ayrılmayanların tek yolu olan Sıratı Mustakîm'dir). Öyleyse ona tâbî olun. Ve (başka) yollara tâbî olmayın ki; o (tâbi olduğunuz) yollar sizi, O'nun (Allah'ın) yolundan ayırır (fırkalara ayrılmış olursunuz). İşte böyle, size onunla vasiyet etti (emretti). Böylece takva sahibi olursunuz.

40 / Mumin - 66
Kul innî nuhîtu en a'budellezîne ted'ûne min dûnillâhi lemmâ câeniyel beyyinâtu min rabbî ve umirtu en uslime li rabbil âlemîn(âlemîne).
De ki: "Rabbimden açık beyyineler (mucizeler) geldikten sonra ben muhakkak ki Allah'tan başka taptıklarınıza tapmaktan nehyolundum. Âlemlerin Rabbine teslim olmakla emrolundum."








Dualarımızla.

İskender ALİ M İ H R
Ekleme Tarihi: 05.12.2005 - 03:12
Bu mesajı bildir   tarıkyılmaz72 üyenin diğer mesajları tarıkyılmaz72`in Profili tarıkyılmaz72 Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
karaahmetoglu su an offline karaahmetoglu  
ÇOK İLGİNÇ

42 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 03.03.2005
En Son On: 29.09.2011 - 17:47
Cinsiyeti: Erkek 
SAHTE PEYGAMBER MEHDİ RESUL İSKENDER ALİ MİHR DEN
HİDAYET DERSLERİ
AMAN İHMAL ETMEYELİM HİDAYETTEN MAHRUM KALIRIZ SONRA HA !!!
SEN BU YOLDA DEVAM ET...
TAŞLARI BAĞLADILAR KÖPEKLERİ SALDILAR NASILSA...
KİMSENİN UMURUNDADA DEĞİL.
ZATEN
DÜNYA NEDEN HARAP OLUR?
NEME LAZIMCILIKTAN.
BANA HİDAYET DERSİNİ SENMİ VERECEKSİN KALTABAN???
Ekleme Tarihi: 05.12.2005 - 21:33
Bu mesajı bildir   karaahmetoglu üyenin diğer mesajları karaahmetoglu`in Profili zum Anfang der Seite
NurBahcesi su an offline NurBahcesi  
ALLAHIM BU KAFASIZLARIN YÜZÜNDEN BİZİ HELAK ETME YA RABBİ

2687 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 13.08.2005
En Son On: 16.01.2010 - 22:25
Cinsiyeti: ----- 
ALLAHIM NEYSE KENDİME MUKAYYET OLAYIMDA LAF SÖYLEMEYEYİM RABBİM iskender ali ne işi var burada.başka yerlerde dolaş.fetvası diyanette var...sapık
Ekleme Tarihi: 05.12.2005 - 21:55
Bu mesajı bildir   NurBahcesi üyenin diğer mesajları NurBahcesi`in Profili NurBahcesi Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
tarıkyılmaz72 su an offline tarıkyılmaz72  
Themenicon    ..

163 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 01.11.2005
En Son On: 25.12.2005 - 19:44
Cinsiyeti: ----- 
DABBETÜL ARZ OLAN UYDU VASITASI İLE DÜNYADA MİLYARLARCA İNSANI ALLAHA VE KURANA ÇAĞIRAN BİRİSİNE BİLİP BİLMEDEN İFTİRA ATIYORSUNUZ NUR TV DE KURAN DIŞINDA NE SÖYLENMİŞ BİRİLERİNİN DOLMUŞUNA BİNEREK SUİ ZAN EDİYORSUNUZ BUNUN HESABINI ALLAHA NASIL VERECEKSİNİZ

CEVİZ KABUĞU
Ceviz Kabuğu rezaletinde 4 profesör ve Cevizoğlu, bütün Türk halkını Bizim şeytan tarafından öğretilmiş ve deli olduğumuza inandırmışlardı ve mekrleriyle (hileleriyle) iftihar etmişlerdi, büyük sevinç yaşamışlardı. Ama onlar Allahın hilesini hiç hesaba katmamışlardı. Çünkü kamuoyunun Bizim öğretilmiş ve deli olduğumuza inandırılması, Bizim Duhan Suresinin 10, 11, 12, 13, ve 14. ayetlerindeki kıyamete yakın zamanda gelecek olan RESUL olduğumuzu, aksi iddia edilemeyecek kadar açık ve kesin bir şekilde ispat etmişti.


44/DUHAN-10-11-12-13-14:
Fertekıb yevme tetis semau bi duhanin mubin(mubinin). Yagşan nas(nase), haza azabun elim(elimun). Rabbenekşif annel azabe inna muminun (muminune). Enna lehumuz zikra ve kad caehum resulun mubin(mubinun). Summe tevellev anhu ve kalu muallemun mecnun(mecnunun).

Göklerin açık bir dumanla kaplanacağı günü gözetle.
(Öyle bir duman kigöz kırpma bütün insanları saracak elim bir azaptır.
ki biz müminleriz .Onlar Rabbimiz diyecekler.Bu azabı bizden kaldır, çünkü muhakkak Onlar öğüt almazlar. Onlara, andolsun ki apaçık bir resul geldi. Sonra ondan yüz çevirdiler ve ona öğretilmiş deli dediler.

Ayrıca Allah Kuranda Al-i İmran Suresi 81. ayetinde yer alan nebilerden (peygamberlerden) sonra gelecek olan bir Resulden bahsediyor.

3/AL-İ İMRAN-81:

Ve iz ehazallahu misakan nebiyyine lema ateytukum min kitabin ve hikmetin summe caekum resulun musaddikun lima meakum le tuminunne bihi ve le tensurunneh(tensurunnehu), kale e akrartum ve ehaztum ala zalikum ısri, kalu akrarna, kale feşhedu ve ene meakum mineş şahidin(şahidine).
Hani o zaman ki; Allah, peygamberlerin (nebilerin) MİSAKini (yeminini) almıştı: Andolsun ki; size Kitap ve hikmet verdim, sizlerden sonra sizinle beraber bulunanı (Allahın sizlere verdiği kitapları) tasdik eden Resul gelince, Ona mutlaka iman edecek ve Ona mutlaka yardım edeceksiniz. Bunu ikrar ettiniz mi ve bu ağır ahdimi üzerinize aldınız mı?İkrar ettik dediler.Öyle ise şahit olun. Ben de sizinle beraber şahitlerdenim buyurdu.

Al-i İmran-81de Allah nebilere Kitap ve hikmet verdiğini söylüyor. Bu nebilerin arasında Peygamber Efendimiz (S.A.V)in de bulunduğu, Ahzab Suresinin 7. ayetiyle kesinlik kazanıyor.

33/AHZAB-7:

Ve iz ehazna minen nebiyyiyne misakahum ve minke ve min nuhın ve ibrahime ve musa ve isebni meryeme ve ehazna minhum misakan galiza(galizen).
Ve nebilerden misaklerini almıştık. Senden de almıştık. (Ayrıca) Nuh (A.S)dan, İbrahim (A.S)dan ve Meryemoğlu İsadan da (almıştık). Ve onlardan galiz (ağır, çok kuvvetli) bir misak almıştık.

Bu ayette oradaki nebilere: Sizlerden sonra gelecek olan Resule iman ve yardım etmek ifadesi yer alıyor. Bu durumda nebilerden sonra gelecek olan bu Resulün, Peygamber Efendimiz (S.A.V) olması mümkün değildir.


22/HAC-52:

Ve ma erselna min kablike min resulin ve la nebiyyin illa iza temmenna elkaş şeytanu fi umniyyetih(umniyyetihi), fe yensehullahu ma yulkış şeytanu summe yuhkimullahu ayatih(ayatihi), vallahu alimun hakim(hakimun).
(Habibim) senden önce gönderdiğimiz hiçbir peygamber ve resul yoktur ki; bir şey dilediği zaman, şeytan onun arzusuna karıştırmamış olsun. Bununla beraber Allah, şeytanın bıraktığı şeyi giderir. Sonra Allah, ayetlerini sabit kılar (sağlamlaştırır). Allah, herşeyi bilir ve hikmet sahibidir.

Hac-52de Allah:Senden evvel ne nebilerden ne de resullerden kimse göndermedik ki? buyuruyor. Nebi ve resul kavramları, kesinlikle birbirinden ayrılıyor.
Furkan Suresinin 27, 28, 29, 30. ayetlerinde de kavminin Kuranı terk ettiğini söyleyen ve Peygamberimiz (S.A.V)den sonra gelecek bir Resulden bahsediyor. (Hiç kimse Peygamberimiz (S.A.V) zamanında Kuranın terk edildiğini iddia edemez.)

25/FURKAN-27-28-29-30:

Ve yevme yeadduz zalimu ala yedeyhi yekulu ya leytenit tehaztu mear resuli sebila(sebilen). Ya veyleta leyteni lem ettehız fulanen halila(halilen). Lekad edalleni aniz zikri bade iz caeni, ve kaneş şeytanu lil insani hazula(hazulen).
Ve kaler resulu ya rabbi inne kavmit tehazu hazel kurane mehcura (mehcuren).
Zalimlerin herbiri iki elini ısırdığı o günde şöyle diyecekler: Ne olurdu, O resul ile beraber, sebili (Allaha ulaştıran yolu) tutsaydım.Yazıklar olsun bana, ne olurdu filanı dost edinmeseydim. Andolsun ki; bana Kuran gelmişken o, beni zikirden saptırdı. Şeytan, insanı yalnız bırakır. Resul dedi ki:Yarab, kavmim Kuranı terkettiler.

Bu 3 grup ayet, Peygamber Efendimiz (S.A.V)den sonra bir Resulün geleceğini kesinlikle ispat ediyor. Biz işte o Resulüz. Mehdi Resulüz.
Peki 3 grup ayette bahsedilen bu Resul gerçekten Biz miyiz?
Kuran gerçekten unutulmuş mudur?
Kuran 28 basamakta 7 safha ve 4 teslim içerir.
1- Allaha ruhu ölmeden evvel ulaştırmayı dilemek (3. basamak)
2- Mürşide ulaşıp tabi olmak (14. basamak)
3- Ruhu Allaha ulaştırmak (21. basamak)
4- Vechi (fizik vücudu) Allaha teslim etmek (25. basamak)
5- Nefsi Allaha teslim etmek (27. basamak)
6- İrşada ulaşmak (28. basamağın 4. kademesi)
7- İradeyi Allaha teslim etmek (28. basamağın 5. kademesi)
Kurandaki bu 7 safhanın 7si de farzdır ve bugün tamamen unutulmuştur.
Sahabe bu 7 safhayı yaşayarak 4 teslimi gerçekleştirmiştir, bunu da kimse bilmiyor.
Allah bu hakikatleri Bize öğretmiş ve İslam aleminin ve dünyanın, kainatın ezeli dini olan Hz. İbrahimin hanif dininde birleştirilmesi görevini Bize vermiştir.
Ve bütün bunların açıklanacağı zaman tam bu zamandır (2004 yılı ise).
Ve de bunların hepsini açıklamış ve ispat etmiş durumdayız ve bilgisayarların hafızasında bir ispat belgesi olarak muhafaza ediyoruz.
O zaman Biz, o beklenen MEHDİ - RESULüz.
Şimdi söylediklerimizin özet olarak ispatına gelelim ve ilk suali soralım ve cevaplarını ayetlerle verelim:

1- KURANDAKİ İSLAMIN 7 SAFHASI DA FARZ MIDIR?

BİRİNCİ GRUP SUALLER

S-1- Allaha yönelmek; yani Allaha ulaşmayı dilemek farz mıdır?
C-1- Farzdır.
1/1-

30/RUM-31:
Munibine ileyhi vettekuhu ve ekimus salate ve la tekunu minel muşrikin(muşrikine).
Ona (Allaha) yönelin (Ona ulaşmayı dileyin) ve takva sahibi olun. Ve namazı ikame edin (namaz kılın). Ve (böylece) müşriklerden olmayın.
1/2-
39/ZUMER-54:

Ve enibu ila rabbikum ve eslimu lehu min kabli en yetiyekumul azabu summe la tunsarun(tunsarune).
Allaha yönel (ruhunu Allaha ulaştırmayı dile) ve Allaha teslim ol. Üzerine azap (kabir azabı) gelmeden önce (ölümden önce). Yoksa sonra yardım olunmazsın.

1/3



31/LOKMAN-15:

Ve in cahedake ala en tuşrike bi ma leyse leke bihi ilmun fe la tutıhuma ve sahıbhuma fid dunya marufen vettebi sebile men enabe ileyy(ileyye), summe ileyye merciukum fe unebbiukum bima kuntum tamelun(tamelune).
Ve eğer annen, baban bilmediğin bir şeyi, Bana ortak koşman için seni zorlarlarsa, onlara itaat etme. Onlarla dünyada iyi geçin. Kim Bana yönelmişse (ruhunu Bana ulaştırmayı dilemişse), sen de onun yoluna tabi ol (aynı yolu takip ederek sen de Bana ulaş). Sonra (ölümden sonra) hepiniz Bana döneceksiniz (Azrail (A.S) sizi Bana getirecek). Size yaptıklarınızı haber vereceğim.

S-2- Mürşide ulaşmak ve tabi olmak farz mıdır?
C-2- Farzdır.

2/1-
5/MAİDE-35:

Ya eyyuhellezine amenuttekullahe vebtegu ileyhil vesilete ve cahidu fi sebilihi leallekum tuflihun(tuflihune).
Ey amenu olanlar (Allaha ulaşmayı, teslim olmayı dileyenler), Allaha karşı takva sahibi olun ve Ona ulaştıracak vesileyi isteyin! Ve Onun yolunda cihad edin. Umulur ki; siz felaha erersiniz.

2/2
16/NAHL-9:

Ve alallahi kasdus sebili ve minha cair(cairun), ve lev şae le hedakum ecmain(ecmaine).
Ve sebillerin (dergahlardan Sıratı Mustakime ulaşan bütün yolların yani mürşidlerin) tayini, Allahın üzerinedir. Ve ondan sapanlar vardır. Ve eğer O dileseydi, sizin hepinizi hidayete erdirirdi.

2-3-
18/KEHF-17:

Ve tereş şemse iza talaat tezaveru an kehfihim zatel yemini ve iza garabet takriduhum zateş şimali ve hum fi fecvetin minh(minhu), zalike min ayatillah(ayatillahi), men yehdillahu fe huvel muhted(muhtedi), ve men yudlil fe len tecide lehu veliyyen murşida(murşiden).
(Ey Resulüm! Orada olsaydın) görürdün ki; güneş doğduğu zaman mağaranın sağ tarafına ulaşır. Battığı zaman ise onları sol taraftan terkederdi. Onlar mağaranın geniş bir yerindeydiler. Bu, Allahın ayetlerindendir. Allah kimi Kendine ulaştırırsa o hidayete erer. Ve kim dalalette ise onun için veli mürşid bulunmaz.

2/4-
72/CİN-14:
Ve enna minnel muslimune ve minnel kasitun(kasitune), fe men esleme fe ulaike teharrev reşeda(reşeden).
Muhakkak ki; bizlerden Allaha teslim olanlar da var, (kalpleri) kasiyet (bağlamış) olanlar da var. Kim (Allaha) teslim olmayı dilerse, mürşidini arar.


S-3- Ruhu ölmeden evvel Allaha ulaştırmak farz mıdır?

C-3- Farzdır.

3/1-
89/FECR-28:
İrcii ila rabbiki radıyeten mardıyyeh(mardıyyeten).
Allahtan razı ol ve Allahın rızasını kazan. (Ey ruh!) Allaha (Rabbine) geri dönerek ulaş.

3/2-




10/YUNUS-25:

Vallahu yedu ila daris selam(selami), ve yehdi men yeşau ila sıratın mustekim(mustekimin).
Ve Allah, teslim (selam) yurduna davet eder ve (teslim yurduna ulaştırmayı) dilediği kimseyi, Sıratı Mustakime ulaştırır.
10/YUNUS-26:

Lillezine ahsenul husna ve ziyadeh(ziyadetun), ve la yerheku vucuhehum katerun ve la zilleh(zilletun), ulaike ashabul cenneh(cenneti), hum fiha halidun(halidune).
Onlar için Ahsenül hüsna (Allahın Zatına ulaşmak) ve ziyadesi (daha fazlası, Allahın cemalini görmek) vardır. Onların yüzlerini bir keder kaplamaz ve bir zillet (küçük düşme, hakirlik) yoktur. İşte onlar, cennet halkıdır. Onlar, orada devamlı kalanlardır.

3/3-
13/RAD-21:

Vellezine yasılune ma emerallahu bihi en yusale ve yahşevne rabbehum ve yehafune suel hisab (hisabi).
Ve onlar, Allahın (ölümden evvel), Allaha ulaştırılmasını emrettiği şeyi (ruhlarını), Ona (Allaha) ulaştırırlar. Ve Rablerine karşı huşu duyarlar ve kötü hesaptan (cehenneme girmekten) korkarlar.


S-4- Fizik vücudu Allaha teslim ederek Allaha kul etmek farz mıdır?

C-4- Farzdır.
Ekleme Tarihi: 08.12.2005 - 05:09
Bu mesajı bildir   tarıkyılmaz72 üyenin diğer mesajları tarıkyılmaz72`in Profili tarıkyılmaz72 Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
tarıkyılmaz72 su an offline tarıkyılmaz72  
Themenicon    ..

163 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 01.11.2005
En Son On: 25.12.2005 - 19:44
Cinsiyeti: ----- 
Eüzübillahi mineşşeytani racim, bismillahirrahmanirrahim

Ey ilim sahipleri ve ilmin temsilcileri,

Muhterem kardeşlerim,

Bu İHTAR çağımıza damgasını vuracak olan HİDAYET İHTARLARININ ikincisidir.

Hidayet konulu ihtarların birincisinde HİDAYET NEDİR? konusunu açıklamıştık ve hidayetin ne olduğu konusunda bilinegelenlerin Kuran’ı Kerim gerçeklerine uymadığını ifade etmiştik.Hemen arkasından da HİDAYETİN NE OLDUĞUNU yine Kuran ayetleri ile sizlere ispatlamıştık.Bu ihtarda bir adım öteye gececeğiz ve sizlere hidayet konusunun bir başka boyutunu , daha doğru ifadeyle iki boyutunu daha açıklayacağız.

1)Kimler Hidayete Erer

2)Kimler Hidayete Eremez

Bugun kime sorarsanız , biz hidayetteyiz diyorlar.Ben hidayetteyim diyen herkes hidayette midir??? Hidayet nedir? konulu ihtarımızı almış olmanıza rağmen hala hidayette olup olmadığınız konusunda şüpheleriniz varsa ,”bu ihtarda böyle söyleniyor ama benim zannıma göre ben hidayetteyim “diye düşünüyorsanız sizleri bir kez daha Kur’anı incelemeye davet ediyoruz.Allahu Teala Kuran’ı Kerimde bunun böyle olmadığını buyuruyor. Gelin ,şimdi hep birlikte Kuran’ın ifadesine bakalım.

İlk inceleyeceğimiz grup HİDAYETE ERENLER ve dolayısıyla kurtulanlar olacak.


1-Allah hidayete erdirmezse kimse hidayete eremez (Allah’a ulaşamaz).

7/A'RAF-43) Ve neza'nâ mâ fî sudûrihim min g ıllin tecrî min tahtihimul enhâr(enhâru), ve kâlûl hamdu lillâhillezî hedânâ li hâzâ ve mâ kunnâ li nehtediye levlâ en hedânallâh(hedânallâhu), lekad câet rusulu rabbinâ bil hakk(hakkı), ve nûdû en tilkumul cennetu ûristumûhâ bimâ kuntum ta'melûn(ta'melûne).

Onların göğüslerinde, (nefsin kalbindeki) afetlerinden ne varsa çekip aldık. Onların altlarından nehirler akar. “Bizi buna hidayet eden Allah’a hamdolsun. Allah’ ın, bizi hidayete erdirmesi olmasaydı, biz hidayete ermezdik. Andolsun ki Rabbimizin resûlleri hak ile gelmiştir. ” dediler. “Yapm ış olduklarınızdan dolayı varis kılındığınız cennet işte budur. ” diye nida olunurlar.


7/A'RAF-178) Men yehdillâhu fehuvel muhtedî ve men yudlil fe ulâike humul hâsirûn(hâsirûne).

Allah kimi hidayete erdirirse (kendisine ulaştırırsa), artık o hidayete ermiştir. Ve kim dalâlette bırakılırsa, işte onlar, onlar artık hüsrana uğrayanlardır (nefslerini hüsrana düşürenlerdir).






2-Allah’ın kendisine ulaştırdığı kişi hidayete erer.

17/İSRA-97) Ve men yehdillâhu fe huvel muhted(muhtedi), ve men yudlil fe len tecide lehum evliyâe min dûnih(dûnihî), ve nahşuruhum yevmel kıyâmeti alâ vucûhihim umyen ve bukmen ve summâ(summen), me’vâhum cehennem (cehennemu), kullemâ habet zidnâhum saîrâ(saîren).

Ve Allah, kimi hidayete erdirirse (Kendisine ulaştırırsa) artık o hidayete ermiştir. Ve kimi dalâlette bırakırsa (kim Allah’a ulaşmayı dilemezse), o taktirde onlar için, O’ndan (Allah’tan) başka dostlar bulamazsın.Ve kıyâmet günü onları kör, dilsiz ve sağır olarak yüzükoyun (sürünerek) haşrederiz (edeceğiz, toplayacağız). Onların me’vas ı (kalacakları yer) cehennemdir. Ve Biz, onlara (ateşin) her sönmeye yüz tutuşunda (alevli ateşi) arttırdık (arttıracağız).

18/KEHF-17) Ve tereş şemse izâ taleat tezâveru an kehfihim zâtel yemîni ve izâ garabet takrıduhum zâteş şimâli ve hum fî fecvetin minh(minhu), zâlike min âyâtillâh(âyâtillâhi), men yehdillâhu fe huvel muhted(muhtedi), ve men yudlil fe len tecide lehu veliyyen murşidâ(murşiden).

Ve güneşin, doğduğu zaman mağaralarının sağ tarafından geldiğini ve battığı zaman sol taraftan onların yanlarından geçtiğini görürsün. Ve onlar, onun (mağaranın) geniş sahası içinde bulunuyorlardı. İşte bu, Allah’ ın âyetlerinden (mucizelerinden)dir. Allah, kimi Kendisine ulaştırırsa, işte o hidayete ermiştir. Ve kimi dalâlette bırakırsa (kim Allah ’a ulaşmayı dilemezse) artık onun için velî mürşid (irşad eden evliya) bulunmaz.





3-Allah salih amel işleyenleri hidayete erdirir.



20/TAHA-82) Ve innî le gaffârun li men tâbe ve âmene ve amile sâlihan summehtedâ.

Ve muhakkak ki Ben, (mürşidin önünde 10 ihsanla) tövbe edenler, âmenû (kalbine îmân yaz ıldığı için mü ’min) olanlar ve salih amel yapanlar (nefsi ıslâh edici amel işleyenler) için mutlaka gaffarım (onların günahlarını sevaba çevirenim). Sonra onlar, (Benim tarafımdan) hidayete erdirilir (ölmeden önce ruhları Allah ’a ulaştırılır).



4-Allah dilediğini hidayete erdirir.

2/BAKARA-272) Leyse aleyke hudâhum ve lâkinnallâhe yehdî men yeşâu ve mâ tunfikû min hayrin fe li enfusikum ve mâ tunfikûne illebtigâe vechillâh(vechillâhi), ve mâ tunfikû min hayrin yuveffe ileykum ve entum lâ tuzlemûn(tuzlemûne).

Onların hidayete ermesi senin üzerine (vazife, borç) değildir. Lâkin Allah, dilediği kimseyi hidayete erdirir. Hayırdan her ne infâk ederseniz sizin kendi nefsiniz içindir. Siz, (ey mü’minler) başka bir şey için değil ancak Allah’ ın vechini (Zat ’ ını) dileyerek (Allah ’ ın Zat'ına ulaşmayı dileyerek) verirsiniz (infâk edersiniz)! Ve böylece hayra dair her ne infâk ederseniz bu size tastamam verilir ve size zulmedilmez (haksızlık yapılmaz).

6/EN'AM-149) Kul fe lillâhil huccetul bâligah(bâligatu), fe lev şâe le hedâkum ecmaîn(ecmaîne).

De ki: “Art ık en kuvvetli delil, Allah ’ ındır. Öyleyse eğer O (Allah) dileseydi, elbette sizin hepinizi hidayete erdirirdi. ”

13/RAD-31) Ve lev enne kur’ânen suyyiret bihil cibâlu ev kutt ıat bihil ardu ev kullime bihil mevtâ, bel lillâhil emru cemîâ(cemîan), e fe lem ye ’yesillezîne âmenû en lev yeşâullâhu le heden nâse cemîâ(cemîan),ve lâ yezâlullezîne keferû tusîbuhum bi mâ sanaû kâriatun ev tehullu karîben min dârihim hattâ ye’tiye va’dullâh(va’dullâhi), innallâhe lâ yuhliful mîâd(mîâde).

Eğer gerçekten onunla dağlar yürütülen veya onunla yer yarılan veya onunla ölüler konuşturulan bir Kur’an olsayd ı bile, bütün işler (emirler) Allah ’ ındır (Allah ’a aittir). Amenu olanlar hâlâ (onlar ın iman etmelerinden) ümitlerini kesmediler mi? Allah dilemiş olsaydı insanların hepsini elbette hidayete erdirirdi. Kafir olan kimselere, yaptıklarından dolayı büyük bir musibetin (cezanın, felâketin) isabet etmesi veya yurtlarının (evlerinin) yakınına musibetler hulul etmesi, Allah ’ ın vaadi gelinceye kadar devam eder. Muhakkak ki Allah vaadinden dönmez.

16/NAHL-9) Ve alallâhi kasdus sebîli ve minhâ câir(câirun), ve lev şâe le hedâkum ecmaîn(ecmaîne).

Ve sebîllerin (dergâhlardan S ıratı Mustakîm ’e ulaşan bütün yolların yani mürşidlerin) tayini, Allah’ ın üzerinedir. Ve ondan sapanlar vardır. Ve eğer O dileseydi, sizin hepinizi hidayete erdirirdi.

16/NAHL-93) Ve lev şâallâhu le cealekum ummeten vâhideten ve lâkin yudıllu men yeşâu ve yehdî men yeşâ’(yeşâu), ve le tus’elunne ammâ kuntum ta’melûn(ta’melûne).

Ve eğer Allah, dileseydi elbette sizi tek bir ümmet kılardı. Fakat O, dilediğini (doğuştan bütün insanlar dalâlette olduğundan Allah’a ulaşmayı dilemeyeni, Allah Kendisine ulaştırmaz, böylece onu) dalâlette bırakır. Ve dilediğini (Allah’a ulaşmayı dileyeni) hidayete erdirir (verdiği söz gereğince, kefaleti sebebiyle Kendisine ulaştırır). Ve elbette yaptıklarınızdan (yapmış olduğunuz amellerinizden) sorgulanacaksınız.

22/HAC-16) Ve kezâlike enzelnâhu âyâtin beyyinâtin ve ennallâhe yehdî men yurîd(yurîdu).

Ve işte böylece Biz, onu apaçık âyetler (halinde) indirdik. Ve muhakkak ki Allah, dilediği kimseyi hidayete erdirir (Kendisine ulaştırır).

28/KASAS-56) İnneke lâ tehdî men ahbebte ve lâkinnallâhe yehdî men yeşâ’(yeşâu), ve huve a’lemu bil muhtedîn(muhtedîne).

Gerçek şu ki; sen, sevdiğini hidayete erdiremezsin. Ancak Allah, dilediğini hidayete erdirir. O, hidayete erecek olanları daha iyi bilendir.

35/FATIR-8) E fe men zuyyine lehu sûu amelihî fe reâhu hasenâ(hasenen), fe innallâhe yud ıllu men yeşâu ve yehdî men yeşâ(yeşâu), fe lâ tezheb nefsuke aleyhim haserât(haserâtin), innallâhe alîmun bimâ yesneûn(yesneûne).

Kötü olarak işledikleri kendisine çekici, süslü kılınıp da onu güzel gören mi (Allah katında kabul görecek)? Artık şüphesiz Allah, dilediğini saptırır, dilediğini hidayete eriştirir. Öyleyse onlara karşı nefsin hasretlere kapılıp gitmesin. Gerçekten Allah, yaptıklarını bilendir.

6/EN'AM-125) Fe men yuridillâhu en yehdiyehu yeşrah sadrehu lil islâm(islâmi), ve men yurid en yudıllehu yec’al sadrehu dayyikan haracen, ke ennemâ yassa’adu fîs semâi, kezâlike yec’alûllâhur ricse alâllezîne lâ yu’minûn(yu’minûne).

Artık Allah kimi hidayete erdirmeyi dilerse onun göğsünü teslime (İslâm’a) açar. Kimi dalâlette b ırakmayı dilerse, onun göğsünü semada yükseliyormuş gibi daralmış, sıkıntılı yapar. Böylece Allah, mü ’min olmayanlar ın üzerine pislik (azap, darlık, güçlük) verir.

74/MUDESSİR-31) Ve mâ cealnâ ashâben nâri illâ melâiketen ve mâ cealnâ ıddetehum illâ fitneten lillezîne keferû li yesteyk ınellezîne ûtûl kitâbe ve yezdâdellezîne âmenû îmânen ve lâ yertâbellezîne ûtûl kitâbe vel mu ’minûne, ve li yekûlellezîne fî kulûbihim maradun vel kâfirûne mâzâ erâdallâhu bi hâzâ meselâ(meselen), kezâlike yud ıllullâhu men yeşâu ve yehdî men yeşâ(yeşâu), ve mâ ya ’lemu cunûde rabbike illâ hû(huve), ve mâ hiye illâ zikrâ lil beşer(beşeri).

Biz, o ateşin koruyucularını meleklerden başkasını kılmadık. Ve onların sayısını inkâr edenler için yalnızca bir fitne (konusu) yaptık ki; kendilerine kitap verilenler, kesin bir bilgiyle inansın, îmân edenlerin de îmânları artsın. Kendilerine kitap verilenler ve îmân edenler (böylece) kuşkuya kapılmasın. Kalplerinde bir hastalık olanlar ile kâfirler de şöyle desin: "Allah, bu örnekle neyi anlatmak istedi?" İşte Allah, dilediğini böyle şaşırtıp saptırır, dilediğini böyle hidayete erdirir. Rabbinin ordularını kendisinden başka (hiç kimse) bilmez Bu ise, beşer (insan) için yalnızca bir öğüttür.



5-Hidayete erenler müşriklerden değildir.

2/BAKARA-135) Ve kâlû kûnû hûden ev nasârâ tehtedû kul bel millete ibrâhîme hanîfa(hanîfen), ve mâ kâne minel muşrikîn(muşrikîne).

Ve dediler ki: "Yahudi veya hristiyan olun ki; hidayete eresiniz." De ki: "Hayır. İbrâhîm'in milleti HANİF'tir (hidayete ermiştir). (Çünkü o); MÜŞRİK'lerden olmadı.

30/RUM-31) Munîbîne ileyhi vettekûhu ve ekîmûs salâte ve lâ tekûnû minel muşrikîn(muşrikîne).

O'na (Allah'a) dön (Allah'a ulaş) ve O'na (Allah'a karşı) takva sahibi ol ve namaz kıl ve müşriklerden olma.

30/RUM-32) Minellezîne ferrakû dînehum ve kânû şiyeâ(şiyean), kullu hızbin bimâ ledeyhim ferihûn(ferihûne).

O müşriklerden olmayın ki; onlar, dînlerinde fırkalara ayrılıp, bölük bölük olup, her grup kendi ilmi ile (yanındakiyle) ferahlanır.




6-Amenu olanlar (Allah’a ulaşmayı dileyenler) hidayete erer.

2/BAKARA-137) Fe in âmenû bi misli mâ âmentum bihî fe kadihtedev ve in tevellev fe innemâ hum fî şikâk(şikâkın) fe se yekfîkehumullâh(humullâhu), ve huves semîul alîm(alîmu).

Eğer onlar da, sizin O'na (Allah'a) îmân ettiğiniz gibi îmân etselerdi muhakkak ki hidayete ererlerdi. Ve eğer (yüz çevirirlerse) dönerlerse, mutlaka bir ayrılık içindedirler (muhalefetin içine düşerler). Allah, (onlara karşı) sana kâfi (yeterli) dir. O, (herşeyi işiten ve bilen) SEMÎ'ul ALÎM'dir.



7-Allah’ın ipine sarılanlar (Allah’a ulaşmayı dileyenler) fırkalara ayrılmamışlardır.Hidayete erecek olanlar onlardır.

3/AL-İ İMRAN-103) Va’tas ımû bihablillâhi cemîân ve lâ teferrekû, vezkurû ni ’metallâhi aleykum iz kuntum a’dâen fe ellefe beyne kulûbikum fe asbahtum bi ni’metihî ihvânâ(ihvânen), ve kuntum alâ şefâ hufretin minen nâri fe enkazekum minhâ, kezâlike yubeyyinullâhu lekum âyâtihî leallekum tehtedûn(tehtedûne).

Ve hepiniz Allah’ ın ipine sımsıkı sarılın ve fırkalara ayrılmayın. Ve Allah ’ ın sizin üzerinizdeki ni ’metini hat ırlayın; hani o zaman siz birbirinize düşman idiniz. (Sonra Allah), kalplerinizi uzlaştırdı da O ’nun bu ni’meti ile art ık kardeşler oldunuz. Siz, ateşten bir çukurun tam kenarında bulunuyordunuz da (Allah), sizi ondan kurtardı. Allah, size âyetlerini böyle beyan ediyor ki; böylece hidayete eresiniz.




8-Nezrin uyarmasına uyanlar

32/SECDE-3) Em yekuûlûnefterâh(yekûlûnetterâhu), bel huvel hakku min rabbike li tunzire kavmen mâ etâhum min nezîrin min kablike le allehum yehtedûn(yektedûne).

Yahut onu kendinden mi uydurdu? Hayır. O, Rabbinden gelen haktır. Senden evvel kendilerine nezir (peygamber) hiç gelmeyen bir kavmi, uyarman için. Böylece (umulur ki) hidayete ersinler diye.

67/MULK-8) Tekâdu temeyyezu minel gayz(gayz ı), kullemâ ulkîe fîhâ fevcun seelehum hazenetuhâ e lem ye'tikum nezîr(nezîrun).

(Cehennem) nerede ise öfkesinden çatlayacak gibi olur. Herbir grup cehenneme at ıldığında, cehennem bekçileri (vazifelileri) onlara: "Size nezir (ikaz edici, uyarıcı) gelmedi mi?" derler.

67/MULK-9) Kâlû belâ kad câenâ nezîrun fe kezzebnâ ve kulnâ mâ nezzelallâhu min şey'in entum illâ fî dalâlin kebîr(kebîrin).

(Cehenneme atılanlar) derler ki: "Evet, andolsun ki bize nezir geldi. Ama biz, onu yalanladık ve Allah, hiçbir şey indirmemiştir, dedik ve siz, büyük bir sapıklık içindesiniz, dedik.”

67/MULK-10) Ve kâlû lev kunnâ nesmeu ev na'k ılu mâ kunnâ fî ashâbis saîr(saîri).

Ve derler ki: "Eğer biz işitmiş ve akletmiş (idrak etmiş) olsaydık burada, ateş ehlinin içinde mi olurduk?"



9-Allah kendisine yöneleni kendisine hidayet eder.

42/ŞURA-13) Şerea lekum mined dîni mâ vassâ bihî nûhan vellezî evhaynâ ileyke ve mâ vassaynâ bihî ibrâhîme ve mûsâ ve îsâ, en ekîmûd dîne ve lâ teteferrekû fîh(fîhi), kebure alel muşrikîne mâ ted'ûhum ileyh(ileyhi), allâhu yectebî ileyhi men yeşâu ve yehdî ileyhi men yunîb(yunîbu).

"Dîni ikame edin ve f ırkalara ayrılmayın." diye dîn olarak Nuh'a vasiyet ettiğimizi, sana vahyettiğimizi, İbrâhîm'e, Musa'ya ve İsa'ya vasiyet ettiğimizi, sizin için de (Allah) şeriat kıldı. Müşriklere, kendilerini davet ettiğin şey (Allah'a davet ve tek Allah'a inanmak) ağır geldi. Allah, kimi dilerse onu Kendisine seçer ve Kendisine yöneleni, O'na (Kendisine) ulaştırır.

13/RAD-27) Ve yekûlullezîne keferû lev lâ unzile aleyhi âyetun min rabbih(rabbihi), kul innallâhe yudillu men yeşau ve yehdî ileyhi men enâb(enâbe).

Ve kâfirler: “Ona, Rabbinden bir âyet (mucize) indirilse olmaz m ı? ” derler. "Muhakkak ki; Allah, diledi ği kimseyi dalâlette bırakır ve O ’na yönelen kimseyi Kendine ulaştırır (hidayete erdirir).” de.




10-Rabbine giden hidayete erer.

37/SAFFAT-99) Ve kâle innî zâhibun ilâ rabbî seyehdîn(seyehdîni).

(İbrâhîm) Dedi ki: "Şüphesiz ben, Rabbime gidiciyim. O, beni hidayete erdirecektir."




11-Hidayetçiye tabi olan hidayete erer.

20/TAHA-123) Kâlehbitâ minhâ cemîan ba’dukum li ba’d ın aduvv(aduvvun), fe immâ ye ’tiyennekum minnî huden fe menittebea hudâye fe lâ yad ıllu ve lâ yeşkâ.

(Allahû Tealâ şöyle) dedi: "İkiniz oradan (aşağı) inin! Hepiniz (şeytan ve siz), birbirinize düşman olarak. Bundan sonra Benden size mutlaka hidayet gelecek. O zaman kim hidayetçime tâbî olursa artık o, dalâlette kalmaz ve şâkî olmaz."


12-Allah’a hidayetle gelen

28/KASAS-85) İnnellezî farada aleykel kur’âne le râdduke ilâ maâd(maâdin), kul rabbî a’lemu men câe bil hudâ ve men huve fî dalâlin mubîn(mubînin).

Şüphesiz sana, Kur’ân’ ı farz kılan, seni dönülecek yere elbette döndürecektir. De ki: “Rabbim, hidayetle geleni de, apaç ık bir dalâlet içinde olanı da bilir. ”




13-Allah’ın yaratıp hidayete erdirdikleri

26/ŞUARA-78) Ellezî halakanî fe huve yehdîn(yehdîni).

"Ki, beni yaratan ve bana hidayet veren O'dur."

43/ZUHRUF-27) İllellezî fetaranî fe innehu seyehdîn(seyehdîni).

"aglaAncak) beni yaratan başka. İşte O, beni hidayete yöneltip iletecektir."



14-Allah seçer,tövbeyi Kabul eder,hidayete erdirir.

20/TAHA-122) Summectebâhu rabbuhu fe tâbe aleyhi ve hedâ.

Sonra Rabbi, onu seçti. Böylece onun tövbesini kabul etti ve onu hidayete erdirdi.

42/ŞURA-13) Şerea lekum mined dîni mâ vassâ bihî nûhan vellezî evhaynâ ileyke ve mâ vassaynâ bihî ibrâhîme ve mûsâ ve îsâ, en ekîmûd dîne ve lâ teteferrekû fîh(fîhi), kebure alel muşrikîne mâ ted'ûhum ileyh(ileyhi), allâhu yectebî ileyhi men yeşâu ve yehdî ileyhi men yunîb(yunîbu).

"Dîni ikame edin ve f ırkalara ayrılmayın." diye dîn olarak Nuh'a vasiyet ettiğimizi, sana vahyettiğimizi, İbrâhîm'e, Musa'ya ve İsa'ya vasiyet ettiğimizi, sizin için de (Allah) şeriat kıldı. Müşriklere, kendilerini davet ettiğin şey (Allah'a davet ve tek Allah'a inanmak) ağır geldi. Allah, kimi dilerse onu Kendisine seçer ve Kendisine yöneleni, O'na (Kendisine) ulaştırır.



“Biz bu kitapta hiç bir şeyi eksik bırakmadık” buyuran Allahu Teala, her konuyu olduğu gibi hidayet konusunu da en ince ayrıntısına kadar Kuranı Keriminde bizlere beyan etmiş. Kimlerin hidayete erecebileceğini yukarıdaki ayeti kerimelerde açıklayan Rabbimiz, kimlerin hidayete eremeyeceği konusunuda aşağıdaki ayetlerle bizlere beyan ediyor.İzlenecek yol gayet kolaydır. Her konu için şaşmaz ölçü olan Kurana bakmak durumundayız.Rabbimiz her konuyu Kuranında bizlere açıklamış hamdolsun. Unutmayınız ki hala bir şansınız var;Allaha ulaşmayı dileyeceksiniz ve kutulacaksınız.Eğer dilemezseniz , aşağıdaki ayetler ayrı birer açıdan hidayete eremeyeceğinizi ve nefsinizin size neyi şirin gösterdiği için hidayeti talep etmediğinizi açıklıyorlar.Bunun sonucunda ne olur mu dıyorsunuz? Rabbimiz hidayete eremeyen insanlar için “onlar az bir bedelle dünyayı satın aldılar “buyuruyor.Ve dünyayı satın alanların gidecekleri yer cehennemdir.

Şimdide ayetlerin ışığı altında kimlerin HİDAYETE EREMEYECEĞİNİinceleyelim.

1-Allah hidayete karşılık dalaleti satın alanları hidayete erdirmez.

2/BAKARA-16) Ulâikellezîneşterevud dalâlete bil hudâ, fe mâ rabihat ticâretuhum ve mâ kânû muhtedîn(muhtedîne).

İşte onlar, öyle kimselerdir ki; hidayete karşılık dalâleti satın aldılar. Bu ticaret, onlara hiç kâr sağlamadı. Hidayete ermiş de değiller.

2/BAKARA-175) Ulâikellezî neşteravud dalâlete bil hudâ vel azâbe bil magfiret(magfireti), fe mâ asberehum alen nâr(nâri).

İşte onlar, onlar ki; hidayet karşılığında dalâleti, mağfiret karşılığında da azabı satın almışlardır. Bunlar ateşe karşı ne kadar sabırlıdırlar!



2-Atalarının yoluna tabi olanlar.

2/BAKARA-170) Ve izâ kîle lehumuttebiû mâ enzelallâhu kâlû bel nettebiû mâ elfeynâ aleyhi âbâenâ e ve lev kâne âbâuhum lâ ya’k ılûne şey ’en ve lâ yehtedûn(yehtedûne).

Onlara: "Allah’ ın indirdiğine tâbî olun!" denildiğinde; "Hayır! Biz atalarımızı üzerinde bulduğumuz yola tâbî oluruz." Peki, eğer onların ataları hiçbir şeyi akıl etmeyen ve hidayete ermeyen (kimseler) ise de mi?

43/ZUHRUF-22) Bel kâlû innâ vecednâ âbâenâ alâ ummetin ve innâ alâ âsârihim muhtedûn(muhtedûne).

Hayır; dediler ki: "Gerçekten atalarımızı bir ümmet üzerinde bulduk ve doğrusu biz, onların izleri (eserleri) üstünde doğru olana (hidayete) yönelmiş (kimse)leriz.



3-Hevalarına uyanlar.

6/EN'AM-56) Kul innî nuhîtu en a’budellezîne ted’ûne min dûnillâh(dûnillâhi), kul lâ ettebiu ehvâekum kad dalaltu izen ve mâ ene minel muhtedîn(muhtedîne).

De ki: “Muhakkak ki ben, dua etti ğiniz Allah ’tan başka şeylere kul olmaktan men edildim.” De ki: “Sizin heveslerinize (nefsinizin afetlerinin dileklerine) uymam, e ğer uyarsam (öyle olursa), dalâlette olmuş olurum ve hidayete erenlerden olmam. ”




4-Allah’a mulaki olmayı yalanlayanlar.

10/YUNUS-45) Ve yevme yahşuruhum keen lem yelbesû illâ sâaten minen nehâri yete ârefûne beynehum, kad hasirellezîne kezzebû bi likâillâhi ve mâ kânû muhtedîn(muhtedîne).

Ve o gün (Allahû Tealâ), gündüzden bir saatten başka kalmamışlar (bir saat kalmışlar) gibi onları toplayacak (haşredecek). Birbirlerini tanıyacaklar (aralarında tanışacaklar). Allah’a mülâki olmay ı (Allah ’a ölmeden önce ulaşmayı) yalanlayanlar, hüsrana düştüler (nefslerini hüsrana düşürdüler). Ve hidayete eren kimse(ler) olmadılar (ruhlarını ölmeden evvel Allah’a ulaştıramadılar).




5-Allah’ın dalalette bırktılarını kimse hidayete erdiremez.

2/NİSA-88) Fe mâ lekum fil munâfikîne fieteyni vallâhu erkesehum bi mâ kesebû e turîdûne en tehdû men edallallâh(edallallâhu), ve men yudlilillâhu fe len tecide lehu sebîlâ(sebîlen).

Öyleyse size ne oluyor da münaf ıklar hakkında iki grup oldunuz. Allah, onları kazandıkları (negatif dereceler) sebebiyle tersine çevirdi (küfre döndürdü). Allah ’ ın dalâlete düşürdüğü kimseyi hidayete erdirmek mi istiyorsunuz? Ve Allah, kimi dalâlete düşürürse artık sen onun için asla bir yol bulamazsın.




6-Hidayete icabet etmeyenler sağır, kör, dilsiz,işitmeyenler

Görmeyenler


7/A'RAF-198) Ve in ted’ûhum ilel hudâ lâ yesme’û, ve terâhum yenzurûne ileyke ve hum lâ yubs ırûn(yubsırûne).

Ve onları eğer hidayete (Allah’a ulaşmaya) çağırırsanız işitmezler. Ve onları sana bakar görürsün ve onlar görmezler.

10/YUNUS-43) Ve minhum men yanzuru ileyk(ileyke), e fe ente tehdil umye ve lev kânû lâ yubs ırûn(yubsırûne).

Ve onlardan sana bakanlar var, fakat eğer onlar görmüyorlarsa (basar hassaları çalışmıyorsa) âmâları sen mi hidayete erdireceksin?

30/RUM-53) Ve mâ ente bi hâdil umyi an dalâletihim, in tusmiu illâ men yu’minu bi âyâtinâ fe hum muslimûn(muslimûne).

Sen, körleri dalâletten (kurtar ıp) hidayete erdiremezsin. Sen ancak âyetlerimize inananlara işittirebilirsin. Onlar ise Bize teslim olanlardır.

41/FUSSİLET-17) Ve emmâ semûdu fe hedeynâhum festehabbûl amâ alel hudâ fe ehazethum sâ ıkatul azâbil hûni bimâ kânû yeksibûn(yeksibûne).

Semud'a gelince; Biz onlara doğru yolu gösterdik, fakat onlar körlüğü hidayete tercih ettiler. Böylece kazandıkları şeyler yüzünden onları alçaltıcı azabın yıldırımı yakalayıverdi.

43/ZUHRUF-40) E fe ente tusmius summe ev tehdîl umye ve men kâne fî dalâlin mubîn(mubînin).

Öyleyse sa ğır olanlara sen mi dinleteceksin veya kör olan ve açıkça bir sapıklık içinde bulunanı hidayete erdireceksin?

45/CASİYE-23) E fe reeyte menittehaze ilâhehu hevâhu ve edallehullâhu alâ ilmin ve hateme alâ sem’ihî ve kalbihî ve ceale alâ basarihî g ışâveh(gışâveten), fe men yehdîhi min ba ’dillâh(ba’dillâhi), e fe lâ tezekkerûn(tezekkerûne).

Hevalarını (nefslerini) kendilerine ilâh edinenleri görmedin mi (habibim)? Allah, onları bir ilim üzere dalâlette bırakır. Onların kalplerindeki sem’î (işitme) hassasını ve kalplerini (kalpteki idrak hassasını) mühürler ve onların kalplerindeki basar (görme) hassasının üzerine gışavet (isimli bir perde) çeker. Öyleyse (artık) Allah’tan sonra kim bu kişiyi hidayete erdirebilir? Hâlâ düşünmez misiniz?



İşitmeyenler

7/A'RAF-198) Ve in ted’ûhum ilel hudâ lâ yesme’û, ve terâhum yenzurûne ileyke ve hum lâ yubs ırûn(yubsırûne).

Ve onları eğer hidayete (Allah’a ulaşmaya) çağırırsanız işitmezler. Ve onları sana bakar görürsün ve onlar görmezler.

27/NEML-81) Ve mâ ente bi hâdîl umyi an dalâletihim, in tusmiu illâ men yu’minu bi âyâtinâ fe hum muslimûn(muslimûne).

Sen, körleri bulunduklar ı dalâletten, hidayete erdiremezsin. Sen ancak âyetlerimizi, onlara; îmân edip, teslim olacaklara işittirebilirsin.

43/ZUHRUF-40) E fe ente tusmius summe ev tehdîl umye ve men kâne fî dalâlin mubîn(mubînin).

Öyleyse sa ğır olanlara sen mi dinleteceksin veya kör olan ve açıkça bir sapıklık içinde bulunanı hidayete erdireceksin?

45/CASİYE-23) E fe reeyte menittehaze ilâhehu hevâhu ve edallehullâhu alâ ilmin ve hateme alâ sem’ihî ve kalbihî ve ceale alâ basarihî g ışâveh(gışâveten), fe men yehdîhi min ba ’dillâh(ba’dillâhi), e fe lâ tezekkerûn(tezekkerûne).

Hevalarını (nefslerini) kendilerine ilâh edinenleri görmedin mi (habibim)? Allah, onları bir ilim üzere dalâlette bırakır. Onların kalplerindeki sem’î (işitme) hassasını ve kalplerini (kalpteki idrak hassasını) mühürler ve onların kalplerindeki basar (görme) hassasının üzerine gışavet (isimli bir perde) çeker. Öyleyse (artık) Allah’tan sonra kim bu kişiyi hidayete erdirebilir? Hâlâ düşünmez misiniz?




7-Üzerlerine dalalet hak olanlar.

7/A'RAF-30) Ferîkan hadâ ve ferîkan hakka aleyhimud dalâletu, innehumuttehazûş şeyâtîne evliyâe min dûnillâhi ve yahsebûne ennehum muhtedûn(muhtedûne).

Bir kısmı hidayete erdi ve bir kısmının üzerine dalâlet hak oldu. Muhakkak ki; onlar, Allah’tan başka şeytanları dostlar edindiler. Ve onlar kendilerinin hidayete erdiklerini zannediyorlar (hesap ediyorlar).

16/NAHL-36) Ve le kad beasnâ fî kulli ummetin resûlen eni’budûllâhe vectenibût tâgût(tâgûte), fe minhum men hedallâhu ve minhum men hakkat aleyhid dalâleh(dalâletu),fe sîrû fîl ard ı fanzurû keyfe kâne âkıbetun mukezzibîn(mukezzibîne).

Ve andolsun ki; Biz, bütün ümmetlerin (milletlerin, kavimlerin) içinde bir resûl beas ettik (hayata getirdik, vazifeli k ıldık). Allah ’a kul olsunlar ve taguttan (insan ve cin şeytanlardan) içtinap etsinler (sakınıp kurtulsunlar) diye. Onlardan bir kısmını, Allah hidayete erdirdi ve bir kısmının da üzerine dalâlet hak oldu. (Resûllere tâbî olanlar hidayete erdi, tâbî olmayanlar ın ise üzerine dalâlet hak oldu.) Artık yeryüzünde gezin. Böylece yalanlayanların akıbetinin, nasıl olduğuna bakın (görün).



8-Kafirler

2/BAKARA-264) Yâ eyyuhellezîne âmenû lâ tubt ılû sadakâtikum bil menni vel ezâ, kellezî yunfiku mâlehu riâen nâsi ve lâ yu ’minu billâhi vel yevmil âh ır(âhıri), fe meseluhu ke meseli safvânin aleyhi, turâbun fe esâbehu vâbilun fe terakehû saldâ(salden), lâ yakdirûne alâ şey ’in mimmâ kesebû vallâhu lâ yehdil kavmel kâfirîn(kâfirîne).

Ey îmân edenler! Allah’a ve yevm'il âhire inanmay ıp, malını insanlara riya yaparak (gösteriş için) harcayan kişi gibi sadakalarınızı başa kakarak ve gönül inciterek, iptal etmeyin (boşa çıkartmayın). Onun durumu; üzerinde biraz toprak bulunan kaygan bir kayaya benzer ki; ona şiddetli bir yağmur isabet edince (üzerindeki toprak) onu terketti ve kaygan ve kaya halinde bıraktı. (İşte böyleleri) kazandıklarından bir şey elde edemezler. Allah, kâfirler kavmini hidayete erdirmez.

5/MAİDE-67) Yâ eyyuher resûlu bell ıg mâ unzile ileyke min rabbik(rabbike) ve in lem tef ’al femâ bellagte risâleteh(risâletehu) vallâhu ya’s ımuke minen nâs(nâsi), innallâhe lâ yehdîl kavmel kâfirîn(kâfirîne).

Ey Resûl! Rabbinden sana indirileni tebli ğ et (duyur). Eğer bunu yapmazsan O ’nun risaletini (sana gönderdi ğini, elçiliğini) tebliğetmemiş (duyurmamış) olursun. Allah,seni insanlardan korur. Şüphesiz ki; Allah, kâfir kavmi hidayet etmez.

9/TEVBE-37) İnnemen nesîu ziyâdetun fîl kufri yudallu bihillezîne keferû yuhillûnehu âmen ve yuharrimûnehu âmen li yuvâtiû iddete harremallâhu fe yuhillû mâ harremallâh(harremallâhu), zuyyine lehum sûu a'mâlihim, vallâhu lâ yehdîl kavmel kâfirîn(kâfirîne).

(Haram ayları) terketmek (ertelemek) ancak küfürde artıştır. Kâfirler onunla saptırılır. Allah’ ın haram ettiği şeyin (haram ayların) adetinin (müddetinin) uyması için onu (tehir edilen, ertelenen ayı) bir yıl helâl sayarlar ve onu (tehir edilen, ertelenen ayı) bir yıl haram sayarlar. Böylece, Allah ’ ın haram ettiği şeyi helâl sayarlar. Onların kötü amelleri onlara süslendi (güzel gösterildi). Ve Allah, kâfir kavmi hidayete erdirmez.



9-Zalimler

2/BAKARA-258) E lem tera ilellezî hâcce ibrâhîme fî rabbihî en âtâhullâhul mulk(mulke), iz kâle ibrâhîmu rabbiyellezî yuhyî ve yumîtu, kâle ene uhyî ve umît(umîtu), kâle ibrâhîmu fe innallâhe ye’tî biş şemsi minel maşrıkı fe’ti bihâ minel magribi fe buhitellezî kefer(kefere), vallâhu lâ yehdil kavmez zâlimîn(zâlimîne).

Görmedin mi Allah’ ın kendisine mülk (hükümdarlık) vermesi (sebebiyle) (azarak) İbrâhîm ile Rabbi hakkında (tartışıp) çekişen kişileri? Hani İbrâhîm (ona): "Rabbim O ’dur ki, diriltir ve öldürür." deyince, (o da): "Ben de diriltir ve öldürürüm." dedi. İbrâhîm: "Allah, hiç şüphesiz güneşi doğudan getirtiyor, (haydi) şimdi sen de onu batıdan getir." deyince, o (Allah ’ ı) inkâr eden kimse (bu sefer) şaşırıp kalmıştı (cevap veremez olmuştu). Allah zalimler kavmini hidayete erdirmez.

3/AL-İ İMRAN-86) Keyfe yehdillâhu kavmen keferû ba’de îmânihim ve şehidû enner resûle hakkun ve câehumul beyyinât(beyyinâtu) vallâhu lâ yehdil kavmez zâlimîn(zâlimîne).

Kendilerine beyyineler (aç ıklayıcı belgeler) geldikten ve hiç şüphesiz Resûl ’ün hak oldu ğuna şahadet getirmelerinden ve îmânlarından sonra kâfir olan (fasık olan) kavmi, Allah nasıl (yeniden) hidayete erdirir? Allah, zalimler kavmini hidayete erdirmez.

5/MAİDE-51) Yâ eyyuhellezîne âmenû lâ tetteh ızûl yehûde ven nasârâ evliyâe ba ’duhum evliyâu ba’d(ba’din) ve men yetevellehum minkum fe innehu minhum innallâhe lâ yehdîl kavmez zâlimîn(zâlimîne).

Ey amenû olanlar (Allah’a ulaşmayı dileyenler)! Yahudi ve hristiyanları dostlar edinmeyin. Onlar birbirinin dostlarıdır. Sizden kim (onları dost edinirse) onlara dönerse; o, mutlaka onlardandır. Muhakkak ki; Allah, zalim kavmi hidayete erdirmez.




10-Fasıklar

9/TEVBE-24) Kul in kâne âbâukum ve ebnâukum ve ıhvânukum ve ezvâcukum ve aşîretukum ve emvâlunıktereftumûhâ ve ticâretun tahşevne kesâdehâ ve mesâkinu terdavnehâ ehabbe ileykum minallâhi ve resûlihî ve cihâdin fî sebîlihî fe terabbesû hattâ ye' tiyallâhu bi emrih(emrihî), vallâhu lâ yehdîl kavmel fasikîn(fasikîne).

De ki: “Şâyet babalarınız ve oğullarınız ve kardeşleriniz ve zevceleriniz ve aşiretiniz ve kazandığınız mallarınız, kesada uğramasından (satışının durmasından) korktuğunuz ticaret ve razı olduğunuz (hoşunuza giden) evler Allah’tan ve O’nun resûlünden ve O’nun (Allah’ ın) yolunda cihad etmekten size daha sevgili ise artık Allah emrini getirinceye kadar bekleyin. Ve Allah fasıklar kavmini (topluluğunu) hidayete erdirmez.

9/TEVBE-80) İstagfir lehum ev lâ testagfir lehum, in testagfir lehum seb’îne merreten fe len yagfirallâhu lehum, zâlike bi ennehum keferû billâhi ve resûlih(resûlihi), vallâhu lâ yehdîl kavmel fâsikîn(fâsikîne).

Onlar için ma ğfiret dile veya onlar için mağfiret dileme. Eğer yetmiş kere mağfiret dilesen de Allah, onları asla mağfiret etmez. İşte bu Allah ’ ı ve O ’nun resûlünü inkâr etmeleri sebebiyledir. Ve Allah, fas ık kavmi hidayete erdirmez.

61/SAF-5) Ve iz kâle mûsâ li kavmihî yâ kavmi lime tû'zûnenî ve kad ta'lemûne ennî resûlullâhi ileykum, fe lemmâ zâgû ezâgallâhu kulûbehum, vallâhu lâ yehdîl kavmel fâsikîn(fâsikîne).

Hani Musa kavmine demişti ki: "Ey kavmim! Gerçekten benim sizin için Allah'tan gönderilmiş bir resûl oldu ğumu bildiğiniz halde, niçin bana eziyet ediyorsunuz?" İşte onlar, eğrilip sapınca Allah da onların kalplerini, eğriltip saptırmış oldu. Allah, fasık bir kavmi hidayete erdirmez.




11-Haddi aşanlar

40/MU'MİN-28) Ve kâle reculun mû’minun min âli firavne yektumu îmânehû etaktulûne reculen en yekûle rabbiyallâhu ve kad câekum bil beyyinâti min rabbikum, ve in yeku kâziben fe aleyhi kezibuh(kezibuhu), ve in yeku sâdikan yusibkum ba’dullezî yeidukum, innallâhe lâ yehdî men huve musrifun kezzâb(kezzâbun).

Firavun ailesinden, îmân ını gizlemekte olan mü'min bir adam dedi ki: "Siz, "Benim Rabbim Allah'tır." diyen bir adamı öldürüyor musunuz? Oysa o, size Rabbinizden apaçık belgelerle gelmiş bulunuyor. Buna rağmen o eğer bir yalancı ise, yalanı kendi aleyhinedir ve eğer doğru sözlü ise, (o zaman da) size vaadettiklerinin bir kısmı size isabet eder. Şüphesiz Allah, ölçüyü taşıran, çok yalan söyleyen kimseyi hidayete erdirmez."



12-Ayetleri yalanlayanlar

62/CUMA-5) Meselullezîne hummilût tevrâte summe lem yahmilûhâ ke meselil h ımâri yahmilu esfârâ(esfâren), bi ’se meselul kavmillezîne kezzebû bi âyâtillâh(âyâtillâhi), vallâhu lâ yehdîl kavmez zâlimîn(zâlimîne).

Kendilerine Tevrat yükletilip de sonra onu (içindeki derin anlamlar ı, hikmet ve hükümleriyle gereği gibi) yüklenmemiş olanların durumu, koskoca kitap yükü taşıyan eşeğin durumu gibidir. Allah'ın âyetlerini yalanlayan kavmin durumu ne kötüdür. Allah, zalim bir kavmi hidayete erdirmez.




13-Hidayeti gizleyenler

2/BAKARA-159) İnnellezîne yektumûne mâ enzelnâ min el beyyinâti vel hudâ min ba’di mâ beyyennâhu lin nâsi fîl kitâbî, ulâike yel’anuhumullâhu ve yel’anuhumul lâinûn(lâinûne).

İndirdiğimiz o beyyinelerden olan şeyleri ve hidayeti (ölmeden evvel ruhun Allah’a ulaştırılmasını) Kitab’ta Allah insanlara aç ıkladıktan sonra gizleyenler (var ya), onlara, hem Allah lânet eder, hem de lânet ediciler lânet eder.



14-Hidayetten men edenler

2/BAKARA-27) Ellezîne yenkudûne ahdallâhi min ba'di mîsâk ıh(mîsâkıhî), ve yaktaûne mâ emerallâhu bihî en yûsale ve yufsidûne fîl ard(ardı) ulâike humul hâsirûn(hâsirûne).

O (fasıklar) ki; (kâlû belâ günü Allah'a verdikleri) M İSAK'ten (ruhlarını Allah'a ulaştırdıktan) sonra, Allah'a olan ahdlerini bozarlar. Ve Allah'ın O'na (Allah'a) ulaştırılmasını emrettiği şeyi keserler. (Başka insanların, ruhlarını Allah'a ulaştırmalarına mani olurlar. Ve bu sebeple) yeryüzünde fesat çıkarırlar. İşte onlar kendilerine yazık etmişlerdir. (Onlar hüsranda olanlardır.)

13/RAD-25) Vellezîne yankudûne ahdallâhi min ba’di mîsâk ıhi ve yaktaûne mâ emerallâhu bihi en yûsale ve yufsidûne fîl ardı ulâike lehumul la ’netu ve lehum sûud dâr(dâri).

Onlar, misaklerinden sonra (Allah’a ruhlar ını ulaştıracaklarına dair ezelde Allah ’a misak verdikten sonra) Allah’ ın ahdini bozarlar (misak, ahd ve yeminlerini yerine getirmezler) ve yeryüzünde fesat çıkarırlar (başka insanların da Sıratı Mustakîm ’e ulaşmalarına mani oldukları için fesat çıkarırlar). Lânet onların üzerinedir. Onlar için ne kötü bir yurt var (cehennem).

4/NİSA-167) İnnellezîne keferû ve saddû an sebîlillâhi kad dallû dalâlen baîdâ(baîden).

Onlar ki küfür üzeredirler ve Allah’ ın yolundan alıkoyarlar (menederler) (kendileri de Allah ’ ın yolunda değillerdir). Andolsun ki; onlar, uzak bir dalâlet içindedirler (mürşidlerine ulaşmamış veya yola girmemiş oldukları için).




15-Hidayetten sapanlar

27/NEML-24) Vecedtuhâ ve kavmehâ yescudûne liş şemsi min dûnillâhi ve zeyyene lehümuş şeytânu a’mâlehum fe saddehum anis sebîli fe hum lâ yehtedûn(yehtedûne).

"Onu ve kavmini, Allah'ı bırakıp da güneşe secde etmektelerken buldum. Şeytan onlara yaptıklarını süslemiştir, böylece onları (doğru) yoldan alıkoymuştur. Bundan dolayı onlar hidayet bulmuyorlar."

43/ZUHRUF-37) Ve innehum le yasuddûnehum anis sebîli ve yahsebûne ennehum muhtedûn(muhtedûne).

Gerçekten bunlar (bu şeytanlar), onları yoldan alıkoyarlar; onlar ise, kendilerinin gerçekten hidayette olduklarını sanırlar.

47/MUHAMMED-25) İnnellezîner teddû alâ edbârihim min ba’di mâ tebeyyene lehumul hudeş şeytânu sevvele lehum, ve emlâ lehum.

Şüphesiz kendilerine hidayet açıkça belli olduktan sonra, gerisin geri (küfre) dönenleri, şeytan kışkırtmış ve uzun emellere kaptırmıştır.

47/MUHAMMED-32) İnnellezîne keferû ve saddû an sebîlillâhi ve şâkkûr resûle min ba'di mâ tebeyyene lehumul hudâ len yedurrûllâhe şey'â(şey'en), ve seyuhbitu a'mâlehum.

Şüphesiz onlar kâfirlerdir ve (halkı) Allah yolundan alıkoyarlar ve onlar için hidayet belli olduktan sonra resulden şüphe ederler. Allah'a hiçbir zarar veremezler. Allah, onların yaptıklarını boşa çıkarır.



16-Hidayete inanmayan ve mumin olmayanlar

17/İSRA-94) Ve mâ menean nâse en yu’minû iz câe humul hudâ illâ en kâlû e beasallâhu beşeren resûlâ(resûlen).

Onlara hidayet geldiği zaman insanların inanmalarına, “Allah, insan resûl mü gönderdi?” demelerinden başka bir şey mani olmadı.

18/KEHF-55) Ve mâ menean nâse en yu’minû iz câehumul hudâ ve yestagfirû rabbehum illâ en te’tiyehum sunnetul evvelîne ev ye’tiyehumul azâbu kubulâ(kubulen).

Ve insanları, onlara hidayet geldiği (hidayete davet edildikleri) zaman Rab’lerinin ma ğfiretini dilemekten ve mü ’min olmaktan men eden (al ıkoyan) şey, sadece evvelkilerin sünnetinin, onların başına gelmemesi veya azapla karşı karşıya kalmamalarıdır.







Dualarımızla.

İskender ALİ M İ H R
Ekleme Tarihi: 08.12.2005 - 05:12
Bu mesajı bildir   tarıkyılmaz72 üyenin diğer mesajları tarıkyılmaz72`in Profili tarıkyılmaz72 Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
NurBahcesi su an offline NurBahcesi  
TAVSİYEM KARDEŞLERİM

2687 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 13.08.2005
En Son On: 16.01.2010 - 22:25
Cinsiyeti: ----- 
ŞU ZATIN YAZILARINI YAYINLAMAMALI BURAYA NEDEN DÜZEYSİZ İNSAN DA ONDAN..TARAF BULMASINA ACIYORUM ARKADAŞLAR AKLINIZI BAŞINIZA ALIN BEN BU ZATI YAKINDAN TANIYORUM.....
Ekleme Tarihi: 09.12.2005 - 18:40
Bu mesajı bildir   NurBahcesi üyenin diğer mesajları NurBahcesi`in Profili NurBahcesi Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
tarıkyılmaz72 su an offline tarıkyılmaz72  
..

163 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 01.11.2005
En Son On: 25.12.2005 - 19:44
Cinsiyeti: ----- 
ANLAT DİNLEYELİM BEN 12 SENEDİR DERGİLERİNİ KİTAPLARINI OKUDUM KURAN DIŞINDA BİRŞEY GÖRMEDİM SENİ DÜŞMAN EDEN SEBEP NE?
Ekleme Tarihi: 09.12.2005 - 21:27
Bu mesajı bildir   tarıkyılmaz72 üyenin diğer mesajları tarıkyılmaz72`in Profili tarıkyılmaz72 Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
pejocu su an offline pejocu  
..

84 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 28.02.2006
En Son On: 16.04.2006 - 23:17
Cinsiyeti: ----- 
BURASI SAVAŞ ALANI GİBİ BU KAVGANIN ARKASINDA NE VAR ACABA DÜŞÜNDÜKMÜ
ZAN
Başkaları hakkında onların belkide yapmadıkları birşeyi onlar yapmış gibi düşünmek zandır. Ve bu düşüncemiz, o kişiyi görmediğimiz halde bir suç işliyormuş gibi bir hükme bizi sürüklerse o zaman bu zan büyük bir günahtır.

53/Necm-23- İn yettebiûne illezzanne ve mâ tehvel-enfüs.
- Onlar yalnız zan ve tahmine, nefsimizin arzularına uyarlar.

49/Hucurat-12- Ya eyyühellezîne âmenüctenibu kesîran minezzan, inne ba'dazzanni ism.
- Ey imân edenler zannın çoğundan sakının, şüphesiz bazı zanlar (su-i zan) günahtır.

53/Necm-28- Ye mâ lehüm bihî min ılm, in yettebi'ûne illezzan, ve innezzanne lâ yüğnî minelhakkı şeyâ.
- Onların bu sözleri hakkında hiçbir bilgileri yok. Onlar sadece zanna ittiba ederler. Zan ise insanı bir hakkı bilmek rnecburiyetinden vareste kılamaz (dışında tutamaz).

38/Sad-27- Ve mâ halaknassemâe vel-erda ve mâ beynehüma bâtılâ zâlike zannüllezîne keferû, feveylünlillezîne keferû minennâr.
- Biz, yeri, göğü ve aralarındakileri boşuna (batıl) yaratmadık. Boşuna yaratmak sadece kâfirlerin zannıdır.

10/Yunus-66- İn yettebiûne illezzenne ve inhüm illâ yehrusûn.
- Onlar, ancak o zanna tâbî olurlar. Ancak tahmin ederler.
10/Yunus-36- Ve mâ yettebiu ekserühüm illâ, zannâ, innezzanne lâ yüğni minelhakkı şeyâ.
- Onların ekserisi ancak zanna tâbî olurlar, şüphesiz zan hiçbir zaman hakkın yerine geçmez.

7/Araf-30 - İnnehümüttehazû şeyâtîne evliyâe min dûnillâhi ve yehsebûne ennehüm mühtedûn.
- Şüphesiz onlar Allah'ı bırakarak şeytanı dost edinmişlerdir ve hidayete erdiklerini zannediyorlardı.

6/En'âm-148- Kul hel ındeküm min ilmin fetühricûhülena, in tettebiûne illezanne ve in entüm illâ yahrusûn.
- Onlara de ki; Eğer bir bilğiniz varsa onu bize çıkarırsanız siz zandan başka bir şeye tâbî olmazsınız, kuru kuru tahminde bulunursunuz.

6/En'âm- 116- Ve in tütı' eksera men fil-erdı yüdıllûke an sebılillâh, in yettebiûne illezzanne ve inhüm illâ yahrusûn.
- Yeryüzünde olanın ekserisine itaat edersen onlar seni Allah yolundan saptırırlar. Onlar ancak zandan başka birşeye tâbî olmazlar. Onlar kuru kuru tahminde bulunurlar.
Ekleme Tarihi: 11.03.2006 - 19:27
Bu mesajı bildir   pejocu üyenin diğer mesajları pejocu`in Profili zum Anfang der Seite
Pozisyon düzeni - imzaları göster
Sayfa (1): (1)
önceki konu   sonraki konu

Kategori Seç:  
Sitemizde şu an Yok üye ve 1410 Misafir mevcut. En son üyemiz: Didem_


Admin   Moderator   Vip   Üye ]

Hayırlı ömürler dileriz.    Bu üyelerimizin doğum günlerini tebrik eder, sıhhat ve afiyet dolu bir ömür dileriz:
ilhan29 (55), bozadeniz (43), islamboy84 (40), küçük &t.. (49), teknur (50), hlim (51), veleye (60), Abdullah_78 (46), sefa60 (45), Gaziantepli (34), sivasliunsal (48), mcu (44), asess (45), akif21 (61), mimar_sophie (44), mamusali (49), Bilal_YETER (41), edare (42), terrazi (43), FaTMaNuR (60)
24 Saatin Aktif Konuları
0

Copyright © ((( RAVDA.net )))  *  İrtibat   *   RAVDA Reklam Servisi   *   Tüm hakları saklıdır, izinsiz alıntı yapılamaz.
Sitemizde yayınlanan imzalı yazıların içeriğinden yazarları, forum ve yorumlardan ekleyen şahıslar sorumlu olup, kesinlikle sitemiz sorumlu değildir.
© by ((( RAVDA.net )))

Sayfa 0.70384 saniyede açıldı