0
Start Giriş Üye Ol üyeler ((( RAVDATe@m))) Arama
Toplam Kategori: 69 *** Toplam Konu: 30100 *** Toplam Mesaj: 148193
Forum Anasayfa » D İ N / İ S L A M » DİĞER DİNİ KONULAR » Ey karış karış âlemde vefâyı arayan!

önceki konu   sonraki konu
Bu konuda 1 mesaj mevcut
Sayfa (1): (1)
Ekleyen
Mesaj
Muhtazaf su an offline Muhtazaf  
Ey karış karış âlemde vefâyı arayan!

Moderator
4254 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 04.06.2007
En Son On: 30.07.2020 - 23:50
Cinsiyeti: Erkek 
Ey karış karış âlemde vefâyı arayan!
Ey yerlerin ve göklerin sahibi!
Ey efendim!
Gaflet karanlığında katran kuyularına düştüm.
Çıkar beni!
Ey şiddet-i zuhurundan dolayı görünmeyen sevgili!
Aç gönül gözlerimi!
Unutkan yârları bir bir terk ettim.
Arkasına bile dönüp bakmadan çekip giden şu dünyadan kalbimi çektim.
Kanatan çiçeklerden elimi çektim.
İşte al artık yüreğim senin!
Bir gün gözlerini, bedeni titrerken açarsa biri, yanında soğuk ve karanlıktan başka şey de yoksa eğer, bir ısıtan ve ışıtandır ilk aramaya koyulduğu ilk peşine düştüğü.
Ben ilk senin peşine düştüm açtığımda gözlerimi şu hayata.
Kucaklayan kollarda ilk düşündüğümdü:
“BIRAKMASALAR!”
Elimden kayan oyuncağa seslenişimdi:
“GİTME!”
Bir çalıya tutulup da benden vazgeçen çok sevdiğim elbiseme seslenişimdi.
Üşüdüm.
Tutup tutup bırakan anlar, sevip de terk eden yarlar adedince koca koca çığlar altında kaldı yüreğim.
“İçi boş-içi dolu libaslar, tuttuğum bardaklar, tutunduğum dallar, tutulduğum bakışlar, yaslandığım hisarlar, sevdiğim canlar…
Canlılar ve cansızlar…
Ah bırakanlar!.
.” Lisanıma dolandı bu serzeniş:
“Ah bırakanlar!”
Sen ise ey peşine düştüğüm, sen yüreğimin can damarıydın.
Çünkü sen “bırakmamak”tın, kopup da gitmemek, sevip de değişmemek…
Bedendeki ruh kadar hayatımda olmazsa olmazdın.
İşte hep bu yüzden seni aradım.
Bu arayışla yürüdüm ya yıllarca, heyhat!
Adresin elimde girdiğim her sokak çıkmaz sokaktı.
Çaldığım her kapıdan aldığım aynı cevaptı:
“O buradan taşınalı uzun zaman oldu.”
Şu bir türlü bulamayış tüketti umutlarımı.
Kelebekler terk etti çayırlarımı.
Ve uğur böcekleri konmadı ellerime.
Nil bile artık yeşil değil, siyahtı. Musa’nın sandığı ise kırılmıştı.
Gözlerimde hüzünden bir perde, âlem soğuk ve karanlıktı.
Ve bir gün bilgi şehrinin kapısında Ali’ye rast geldim.
Seni sordum hemen.
O acıyarak baktı derunuma.
“Vefâ mı?” dedi.
“Vefâ… dün gibi uçup gitti.
” İşte o zaman anladım daha seni bulamayacağımı.
Ağladım.
Dalından kopuşla ayrılık toprağına düşen yaprağa, her bakışımda beni bir kez daha kıran aynaya, göğümdeki batan yıldızlarıma, bırakanlara ve seni asla bulamayışıma ağladım.
Yürüyen cenaze olmaktı netice-i melâlim.
Düşe kalka ilerlerken zaman vadilerinde, bir inci tanesi gördüm pırıl pırıl.
Bu Muhammed’di.
Bardağına bile bir isim veren Muhammed.
Şu terk edilişler diyarında annenin de, babanın da, bardağın da terk ettiği
Muhammed.
Yürüdüm.
Yüreğimde hüzün yürüdüm.
Sonra bütün ürperticiliğiyle bir kabristan serildi gözlerimin önüne.
Ve bir ses…
Metruk mezarlar arasında dolaşan biri şöyle sesleniyordu.
“Ey ölüler!
Sizler gittiniz.
Eşleriniz başkalarıyla evlendi.
Şimdi evlerinizden neşeli sesler yükseliyor.
” Dünyanın vurdumduymazlığına onlarca göz ile ağlıyor, gam kâsesine kahır dolduruyordu. Az bir dermanım kalmıştı belki yürümek için, fakat bu sesleniş bitirdi kalan takatimi.
Sıkıp yüreğimi son bir gayretle tırmandığım tepeden harabe, ıssız bir şehre gelmiş olduğumu gördüm.
Ya şu virane kalenin başında ağlayan kimdi? Doğruldum güçlükle, olabildiğince yakınına durdum.
Esaretten bin iştiyakla döndüğü Van’da bin bir gurbetle karşılaşan Bediüzzaman’dı gördüğüm.
Harp, Horhor çeşmesini, medresesini, asırlık Van kalesini, talebelerini, tüm şehrini almıştı ondan.
Sekiz senelik ayrılığında sekiz yüz sene ihtiyarlayan şehrine baktıkça ağlıyordu.
Yitirdiği sevdiklerinin hatıralarından kalbine elem yağmurları yağıyordu.
“İçi boş - içi dolu libaslar, tuttuğum bardaklar, tutunduğum dallar, tutulduğum bakışlar, yaslandığım hisarlar, sevdiğim canlar…
Canlılar ve cansızlar…
Ah bırakanlar!..”
Ah dedim.
Öyle bir ahtı ki bu, sanki ruhumla beraber çıkmıştı içimden.
Dünya denilen şu mesken nasıl bir yerdi?
Baktığımda gördüklerim: arkadan hüzünle bakanlar, sevdiğinin yokluğuna uyananlar, ıstırap kışında yalın ayak titreyip duranlardan ibaretti.
Vefânın ezelden terk ettiği bu mekânda, herkes elem girdabında çırpınmaktaydı.
Ve sen ey can!
Sen nasıl bir şeydin ki; varlığın acı çekmek sebebiydi?
Ey her verdiği nefes ardından zehir soluyan!
Ey ayrılışların, bırakılışların imbiğinden geçen an an!
Ey karış karış âlemde vefâyı arayan! Ey can!
Söyle kaç bin parça halinde kalbin?
Söyle!
Hangi sevdiğin şey sevdi seni cihana bedel bir sevgiyle?
Hangi şey seni terk edilmemeye değer buldu?
Mal dediğin bir kıvılcıma, güzellik dediğin bir çıbana satmadı mı seni?
Sevdiklerin senden sonra başkalarına yar olmak için kaç gün bekledi?
Ey karış karış âlemde vefâyı arayan!
Ey can!
Tutunduğun bu gemi Nuh’un gemisi değil!
Ümitle seslendiğin, seni duyası değil!
Bırakan bırakana, hiç kimse tutası değil!
Vazgeçti kalbim her güzele bağlanmaktan, ellerim her güle uzanmaktan el çekti.
Beni hep terk edenleri tercih etmekten vazgeçti.
Anladım.
Bu yerler değildi şâyeste-i aşk. Sevda diyarı buralar değildi.
Öyle ağır öyle ağırdı ki ağrıyan yüreğim, birden ellerimin içine düşüverdi.
Ve işte ne olduysa o an oldu.
İçimde bir çağlayandı sanki o an hissettiklerim, coşup dilimden dökülüverdi:
“Ey yerlerin ve göklerin sahibi!
Ey efendim!
Gaflet karanlığında katran kuyularına düştüm.
Çıkar beni!
Ey şiddet-i zuhurundan dolayı görünmeyen sevgili!
Aç gönül gözlerimi!
Unutkan yârları bir bir terk ettim.
Arkasına bile dönüp bakmadan çekip giden şu dünyadan kalbimi çektim.
Kanatan çiçeklerden elimi çektim.
İşte al artık yüreğim senin!
Soğuk bir cehennemdeyim.
Buzdan âlem içinde incecik bir gömlekleyim.
Ey güneşlerin güneşi! Isıt beni!”
İşte bu seslenişti her şeyi değiştiren.
Semâma bir güneş doğmuştu. Gündüz gelip gece terk eden güneş değildi bu.
Bulutun setriyle şulesini yitiren şems değil! Kalbi ısıtan, ruhu ışıtan şems-ü’l şümustu bu. Firkat soğuğunda üşüyüp duran yüreciğimi sıcak bir battaniye gibi sarmıştı.
Fena zehrini solumak gitmiş, ebediyet baharından yayılan vefânın mis kokusunu teneffüs etmek gelmişti.
Ben o günden beri hiç üşümedim, O’nu bulan birçokları gibi…
Sonra o güneşin şulesinde gördüm ikinci bir kez, İnci tanesini, Ali’yi, mezar seslenicisini, Bediüzzaman Said’i. Güneş hususi iltifatlarla onları okşuyordu.
Artık biliyordum.
Şu soğuk diyarda üşüyorsa insan, “ah bırakanlar!” diye ağlıyorsa, bu aslında ruhun hiç bırakmayan Allah’ı isteyişidir.
Vefâyı soruyorsa her adreste deli-divane, hep Beka’ya seslenişidir.
Kalbin çığlıkları, tüm inleyişleri aşk-ı bekanın tercümeleridir.
“Yak bizi ey hurşid-i semâ!
Tut bedenimizi damar damar ey Mahz-ı Vefâ!
Ey ısıtan!
Ey ışıtan!
Ey anlayan!
Ey tutan!
Ve ey asla bırakmayan!”
“Yak bizi ey hurşid-i sema!
Tut bedenimizi damar damar ey Mahz-ı Vefâ!
Ey ısıtan!
Ey ışıtan!
Ey anlayan!
Ey tutan!
Ve ey asla bırakmayan!”
Öyle ağır öyle ağırdı ki ağrıyan yüreğim, birden ellerimin içine düşüverdi.
Ve işte ne olduysa o an oldu. İçimde bir çağlayandı sanki o an hissettiklerim, coşup dilimden dökülüverdi……….
Canan Arıkuşu

Ekleme Tarihi: 31.05.2009 - 22:44
Bu mesajı bildir   Muhtazaf üyenin diğer mesajları Muhtazaf`in Profili Muhtazaf Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
Pozisyon düzeni - imzaları göster
Sayfa (1): (1)
önceki konu   sonraki konu

Kategori Seç:  
Sitemizde şu an Yok üye ve 1620 Misafir mevcut. En son üyemiz: Didem_


Admin   Moderator   Vip   Üye ]

Hayırlı ömürler dileriz.    Bu üyelerimizin doğum günlerini tebrik eder, sıhhat ve afiyet dolu bir ömür dileriz:
alaatalay (64), oemer36 (54), Harun_Yahya (39), By_ExCalibuR (39), beyzanur68 (41), ekemen (55), emstuh (38), Belamir (27), bilgen (43), hasretpamuk (42), murat tilki (45), hatýce02 (33), phonexx1 (38), islamin Gulu (33), sepultura (45), _-cigdem-_ (36), _Dua_ (36), sairadnan (46), zz0102 (52), nur.nurani (41), x_ebr@r_x (37), mumino (37), meryemcevahir (40), güldali (64), happyman (48), gencmcucahid (38), ak0571 (47), efrail (43), emel_hanim (48), Gülkurusu (48)
24 Saatin Aktif Konuları
0

Copyright © ((( RAVDA.net )))  *  İrtibat   *   RAVDA Reklam Servisi   *   Tüm hakları saklıdır, izinsiz alıntı yapılamaz.
Sitemizde yayınlanan imzalı yazıların içeriğinden yazarları, forum ve yorumlardan ekleyen şahıslar sorumlu olup, kesinlikle sitemiz sorumlu değildir.
© by ((( RAVDA.net )))

Sayfa 1.11576 saniyede açıldı