0
Start Giriş Üye Ol üyeler ((( RAVDATe@m))) Arama
Toplam Kategori: 69 *** Toplam Konu: 30100 *** Toplam Mesaj: 148193
Forum Anasayfa » D İ N / İ S L A M » DİĞER DİNİ KONULAR » RIZA KAPISI

önceki konu   sonraki konu
Bu konuda 1 mesaj mevcut
Sayfa (1): (1)
Ekleyen
Mesaj
Muhtazaf su an offline Muhtazaf  
RIZA KAPISI

Moderator
4254 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 04.06.2007
En Son On: 30.07.2020 - 23:50
Cinsiyeti: Erkek 
RIZA KAPISI
Fadıl Özdemir
İslam'a göre, insanın yaratılış gayesini Allah (c.c.) belirle-mektedir: “Ben cinleri ve insan-ları sadece Bana ibadet etsinler diye yarattım.”(51 Zâriyât, 56) “Sizi boşuna yarattığımızı ve gerçekten Bize döndürülme-yeceğinizi mi sandınız?”(23 Mü' minûn, 115)
İnsan, yalnız yemek, içmek, gezmek ve tozmak için yaratılsaydı insanın herhangi bir hayvandan far-kı olmazdı. İnsan boş yere yaratıl-mamış ve başı boş bırakılmamıştır. O, bir görevi yerine getirmek için yeryüzüne gönderilmiştir. Kendisi gibi herhangi bir yaratığa kul, köle olmak için değil; yaratanını tanımak ve O'na ibadet etmek, dünyada Al-lah'ın hükmünü hakim kılmak, buna karşı çıkan engelleyici güçleri (fit-neyi) bertaraf etmek suretiyle hali-felik görevini yürütmek için yaratıl-mıştır. İnsan, nefsi için değil, Allah'a ibadet etmek için; şu fâni dünya için değil, ebedî hayat için yaratılmıştır. Allah'a ibadet için yaratılan insan, bu kulluğunun karşılığını hem dün-yada hem de ahirette alacaktır. Allah'ın emirlerine itaat, dünya ve ahiret mutluluğuna sebeptir.
İnsanın yaratılış sebeplerinden biri, en geniş anlamıyla yeryüzü yö-netiminden sorumlu olmaktır. Ha-life olmanın anlamı budur. O halde insan, kendi toplumuna huzur ve adaleti hakim kılma görevinin yanı sıra, yeryüzünde yaşayan diğer can-lıların hayatlarını devam ettirmele-rinden, yeryüzündeki bitki örtü-sünden, çevreden ve benzeri şey-lerden de sorumludur. Aslında bu görevi de, Allah'a ibadet görevinin çerçevesi içinde görülmelidir. Çün-kü namaz, oruç, zekât gibi şekli be-lirlenmiş ibadetler ve helal-haram gibi konularda Allah'a karşı görevini yerine getiren insanın, dünya ha-yatıyla ilgili çabaları da ibadet kap-samı içerisine girmektedir. Belir-lenmiş ibadetlerini yerine getirme-yen, ahlâkî kurallara riayet etme-yen kimsenin, dünyayı imar göre-vini yerine getirmesi ise, kendisine manevî alanda herhangi bir değer kazandırmaz. Böylesi insanların hayvanlardan farkı yoktur. Çünkü hayvanlar da fesat çıkarmayıp yer-yüzünün îmarına hizmet ederler.
Allah'ın emirlerini yerine ge-tiren kimsenin, dünya hayatıyla ilgili çabalarının da ibadet olarak görül-mesi, din-dünya ayrımını ve dine ait olan ile dünyaya ait olan gibi bir bö-lünmeyi de ortadan kaldırmaktadır. İbadetler, Allah'ın onlara ihtiyaç duymasından dolayı değildir. Bilakis fert ve toplum olarak, insanın ken-disinin onlara ihtiyaç duymasından; fert ve toplum olarak hayatının dü-zene girmesi içindir. Mesela, belir-lenmiş ibadetlerin başında gelen namaz, insanın kötülüklerden ko-runmasını sağlar; en azından bu he-defe yardımcı olur. Oruç, yine nef-sin terbiye edilmesi ve insan irade-sinin güçlendirilmesi; zekât, top-lumda ekonomik yapının düzenlen-mesi ve insandaki mal tutkusunun frenlenmesi için bir araçtır. Kuşku-suz bu ibadetlerin daha başka dün-yevî faydaları da vardır. Esas fayda-ları da ahiret mutluluğuna sebep olmalarıdır. Ama unutulmamalıdır ki, nice yararları olan tüm ibadetleri biz, bu faydalarından dolayı değil; Allah'ın emretmesinden dolayı, O'nun rızası için yerine getiririz.
Meşrû dairenin keyfe kâfî ol-duğunu biliyoruz. Bu meşrû daire-nin, insanın masum bütün ihtiyaç-larına cevap verdiğini de biliyoruz. Bunun tersi olan gayr-i meşrû dai-rede lezzet ve keyfin olmadığını, gayr-i zarûrî ihtiyaçların insanın maddî ve manevî dünyasına fayda-sının olmadığını da biliyoruz. Dola-yısıyla yolun iki olduğu apaçıktır. Meşrû daire ve gayr-i meşrû daire. Meşrû dairenin, Kur'ân'la hadleri çi-zilmiş, Rasûl-i Ekrem (s.a.v.) ile uy-gulama alanına çekilmiş ve asırlar-dan beridir de, uygulandığında in-sanların ve milletlerin tarihlerinde çok olumlu, müspet, pozitif sonuç-lar vermiş davranışlar bütünü oldu-ğunu da, artık bilmeyen kalmadı. Maddeyi, mânânın önüne çekmiş anlayış iflâs etti.
Acz ve fakrı sloganca anlayıp, zekâvetiyle kadere müdahale et-tiğini zanneden Müslümanlar da ev-vela nefislerine zulmettiler. Vazi-fesini yaptıktan sonra helâlle yetin-mek tükenmez bir hazine iken, biz-ler bazen hazineleri bırakıp da be-yâbanlarda dolaşırız. Halbuki her-gün yeni bir heyecanla hedefle-rimizden o kadar uzaklaşıyoruz ki; bazen burnumuzun dibindeki züm-rüdüankayı havalandırıp yeni “göç-men kuşlarını” bekliyoruz.
Hırslı tilkiyi kümes kümes, bahçe bahçe aç dolaştıran sırrı, in-sanlar arasında görmemek müm-kün mü? Bu insanların genellikle maksatlarının aksiyle karşılaştık-larını görüyoruz. Kur'ân'ın manevî ve hakiki tefsirindeki örnekleme-lerin başında gelen “Yahudi mille-tiyle” ilgili misallerin günlük yansı-maları olmayacak mı? Hayatımız-daki başarısızlıklarımızın çoğu hırs ve tevekkülsüzlüğümüzdendir. Zi-ra hırsla, zulüm ve hile ile biriktiril-miş servet eriyor!
Kur'ân'ın şu yeryüzünü zulüm-den temizleyeceği saadetli günleri beklerken, hikmetle dönen dolap-lara bakıp, kadere teslim olmaktan başka yapabileceğimiz bir şey yok. Biz neyin sahibiyiz ki...
“Onlar bir tuzak kurarlar, Ben de bir tuzak kurarım. Kâ-firlere mühlet ver, onları biraz kendi hallerine bırak. (pek ya-kında desteğimiz sana gelecek) (86 Tarık, 15-17)
Meşru Dairenin Dışına Çıkmak
Varlığı doğru anlamanın dışın-da ve ötesinde kullanan anlayış mutluluk getirmedi. Onun için ce-bine haddinden fazla para koydu-ğunuz genç, bütün geçim ihtiyaç-larını karşıladığınız oğlunuz, rahatı için bütün konfor malzemelerini te-min ettiğiniz kızınız mutlu olamadı.
Yani dinin çizmiş olduğu helal dairenin dışındaki bütün ilgiler, bü-tün şefkatler, bütün sevgiler bera-berinde mutluluğu taşımadı. Mut-suz olan insan, Allah'ın sevgisi, şef-kati, merhameti dışındaki atılan bü-tün adımların beraberinde acı to-katlar taşıdığını gecikmeli de olsa anladı.
Huzur ve saadet arayışını, meşrû daire dışında aramış bütün toplumlar ve bireyler, yanlış adres-leri denediklerinin artık farkına vardılar. Bu farkına varış, hem Batı toplumu için söz konusu, hem de Müslüman toplumlar için söz ko-nusudur.
Hakka giderken kullanılan va-sıtaların da hak olması gerekir. O yüzden bâtıla giden adam, eğer hak vasıtalar kullanıyorsa, muvakkaten de olsa galip olabiliyor. Meşrû dai-renin dışı, hem o daireyi yaşayanlar için, hem de yaşaması arzu edi-lenler için keyif taşımıyor. Meşrû dairenin dışındaki vasıtalar, nasıl özellikler içerirse içersin, mutluluk getirmiyor. Ondandır ki, insanlar mutlu, rahat olmak için yeri gel-diğinde taksitli banka kredilerine girip, haramlara da bulaşarak lüks otomobiller, lüks evler, lüks kul-lanım eşyaları aldılar, ama bu meşrû dairenin dışına çıkmış bütün adım-larda bu adımların acı sonuçlarıyla karşılaştılar. Onun için faize, hara-ma bulaşmış bütün insanlardan acı hatıraların bulunduğu şikâyetleri dinlemekteyiz. Yani faize bulaşmış da, bunun neticesinde mutlu ol-muş, huzur bulmuş insan manzarası yoktur. Biz uzaktan öyle görmesek bile, davulun sesi, bize uzaktan hoş geliyordur. Gerçekte öyle değildir. Böyle insanlara değil özenmek, an-cak acınmalıdır.
Mekanizmayı bozduk, varlığın yaratıcısıyla bağlarımızı kopardık; her şeyi sahiplendik, dünyevîleştik; ama sonuçta dünya ahiret denge-miz bozuldu.
Âyet-i kerime, insanlığın hu-zursuzluk kaynaklarının nereler-den geldiğine dikkatleri çekiyor; “Sana gelen her güzel şey Al-lahü Teâlâ'dan gelmektedir. Sa-na gelen her kötülük de kendin-dendir.” (4 Nisa, 78)
Huzur, saadet, maddî ve mâ-nevî lezzet halleri Rabbimizin bize birer ihsanıdır. Çirkinlikler, ha-ramlar, arızalar, kötülükler kişinin nefsindendir. Onun için bir kötü-lükle, bir çirkinlikle karşılaşıldığında hiç kimseleri suçlamadan, kabahati kimselerde aramadan kişi nefsine dönmeli ve hatanın, yanlışın kay-nağını bulup, onu gidermeye çalış-malıdır. Başa gelen sıkıntılar, musi-betler insanda bir takım olumlu gelişmeleri, yaşadıklarımızı sorgu-lamayı netice vermelidirler. Bu göz-le bakıldığında, musibetler, İlahi dergâha sevk etmek için birer ka-der kamçısıdır. İnsan, haramdan, dinin müsaade etmediği hallerden önce kendisini temizlemek duru-mundadır. Başa gelen musibetleri de böylece okumak gerekmekte-dir. Başa gelen sıkıntılar, belâlar her ne kadar acı ve üzücü görünür ise de, kalbe ve ruha tatlı gelmektedir. Çünkü beden ile ruh, birbirinin zıd-dı gibidir. Birine acı gelen ötekine tatlı olur.
Allah'ın mübah ettiği ve izin verdiği şeylerin çeşidi ve sayısı, ha-ram kıldıklarından pek çoktur. Mü-bahlardaki fayda ve lezzet, haram-lardakinden kat kat ziyadedir. Meş-rû daire keyfe kâfidir. Harama gir-meye lüzum yoktur.
Ekleme Tarihi: 27.02.2009 - 19:28
Bu mesajı bildir   Muhtazaf üyenin diğer mesajları Muhtazaf`in Profili Muhtazaf Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
Pozisyon düzeni - imzaları göster
Sayfa (1): (1)
önceki konu   sonraki konu

Kategori Seç:  
Sitemizde şu an Yok üye ve 1950 Misafir mevcut. En son üyemiz: Didem_


Admin   Moderator   Vip   Üye ]

Hayırlı ömürler dileriz.    Bu üyelerimizin doğum günlerini tebrik eder, sıhhat ve afiyet dolu bir ömür dileriz:
sefa46 (70), sa71bo (53), hacý46 (39), talathoca (68), volkanadar (46), abcesam (66), ~YaSeMeN~ (40), Yavuz Selim Hay.. (54), sezerarzumanogl.. (40), mhakanavci (43), mevlüt01 (43), ravza dila (41), cartel02 (43), CANBULUT (48), mbitis (39), nurkelebek (56), lokmanyavuz1959 (65), mke55 (40), Seymaa (51), veyselkarani (51), a_musab (38), uyuz (45), tugbil (60), Guldemet (49), Fatih Erus (38), Nedim06 (59), Yusra (36), a_Sena_a (49), abdullah acar (47), M HAKAN AVCI (43), kral (48)
24 Saatin Aktif Konuları
0

Copyright © ((( RAVDA.net )))  *  İrtibat   *   RAVDA Reklam Servisi   *   Tüm hakları saklıdır, izinsiz alıntı yapılamaz.
Sitemizde yayınlanan imzalı yazıların içeriğinden yazarları, forum ve yorumlardan ekleyen şahıslar sorumlu olup, kesinlikle sitemiz sorumlu değildir.
© by ((( RAVDA.net )))

Sayfa 0.86883 saniyede açıldı