0
Start Giriş Üye Ol üyeler ((( RAVDATe@m))) Arama
Toplam Kategori: 69 *** Toplam Konu: 30100 *** Toplam Mesaj: 148193
Forum Anasayfa » SERBEST KÜRSÜ » Dilin Dini Ve HAMAS

önceki konu   sonraki konu
Bu konuda 1 mesaj mevcut
Sayfa (1): (1)
Ekleyen
Mesaj
Muhtazaf su an offline Muhtazaf  
Dilin Dini Ve HAMAS

Moderator
4254 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 04.06.2007
En Son On: 30.07.2020 - 23:50
Cinsiyeti: Erkek 
Dilin Dini Ve HAMAS
Tevfik UĞUR
Dilin Dini Ve HAMAS’ın Kuruluş Bildirgesi
Dilin dininden bahsetmek üzereyken Gazze’de katliam başlaması, Orada Yahudiler’e karşı çarpışan Filistin’deki İslami Direnişin kimliğini akla getirdi. Ki bu kimlik bize Asr-ı Saadet İslam’ını günümüze en güzel şekilde uyarlamakta başarılı olan Şehid İmam Hasan el-Benna’nın ve onun vesilesiyle yeşeren Müslüman Kardeşler Cemaati’nin bir mirasıydı. Bir direniş örgütünün kimliğini, amaç ve hedeflerini, olaylar karşısındaki düşünce ve tutumlarını en güzel şekilde açıklayan şey onun kuruluş nedenini ortaya çıkaran sebepler ve düşünceleridir. Bu düşünceler de en saf ve değişmez haliyle onun kuruluş bildirgesinde ya da HAMAS’ın deyimiyle ahidnamesinde yeralır. Türkçe olarak bu bildirgeyi bulamadığımızdan dolayı İngilizce metinden dilimiz döndüğünce çevirmeye çalıştık. Çeviri esnasında kendimizi ister istemez 1980’lerin sonlarındaki Filistin ve o dönemin Müslümanlarının vaziyeti içinde bulduk. Bildirgenin dili, HAMAS’ın Haçlı Batı karşısındaki teorisi, onun Saf İslami söylemi açıkça söylemek gerekir ki Türkiye’deki Müslümanların mevcut halinin ne kadar içler acısı bir durumda olduğunu gösterdi. 2000’li yıllara kadar entelektüel dilden uzak olup halkın duygularını ifade eden arı İslami söylem maalesef politika aracılığıyla neredeyse ortadan kalktı. Söylem ortadan kalkınca Müslüman kimlikler de yavaş yavaş değişim geçirmeye başladı. Bu açıdan HAMAS ahidnamesinin Gazze’deki katliamı anlama ve bu anlayış sonucu İsrail’de yaşayan Yahudilerin ve bağımsız Yahudiliğin karşısındaki tutumuzun değişmesi açısından faydalı olacağını umuyoruz. Bildirmeye geçmeden önce düşman ve işgalciler karşısındaki tavrımızı belirleyen dinimizin dilini ne kadar kullandığımızı sorgulamamız gerekir. En güzel söz Allah’ın sözü olduğuna ve güzel sözlerin Allah katına yükselip devamlı olarak Müslümanların ve insanlığın yararında bulunduğuna göre bizim şu an için hem kendimiz ve hem de Filistin halkı için yapacağımız en kolay şey güzel söylemektir. Elbette güzel söz, insanların her zaman için hoşuna giden söz değildir ya da her zaman yumuşak söz değildir. Ya da büyüsünden dolayı insanları etkileyen güzel hitabet değildir. Güzel sözden kastımız – ve de Kur’anın ifade ettiği- Allah’ın hoşuna giden sözdür. Bu bağlamda bazı durumlarda insanları veya Müslümanları rahatsız eden söz de güzel olabilir, sert söz de güzel olabilir ya da birilerini aşağılayan ve onu küçük düşüren bir söz de Allah katında güzel olabilir. Kur’an bütün güzel sözlerin Allah’a ulaştığını yalnız bu sözleri Allah’a ulaştıran etkenin salih amel olduğunu bildirir. Elbette güzel söz Allah’a yükselir ama onu Allah’a yükseltecek bir salih amel olması koşuluyla (Fatır,10). İşte böyle bir söz şu ayette ifade edildiği gibidir “Güzel bir söz, kökü (yerde) sabit, dalları gökte olan güzel bir ağaç gibidir. (O ağaç) Rabbinin izniyle her zaman meyve verir” (İbrahim,24). Kötü bir olay karşısında duygulanıp gözyaşı dökmek salih bir amel olabilir ama şu anda Filistin’de olup biten, insanlığı suskunluğa boğmaya mahkum etmektedir. Çünkü haksız yere bir insanı öldürmenin bütün insanlığı öldürmeye eşit olduğu hakikatinin farkında olabilen insanların azlığı meleklerin bu olay karşısındaki yalvarış, yakarış ve çığlıklarının altında boğulup gitmektedir. Alem feveran etmektedir ama insanlar seslerini işitmekten ne kadar da uzak. Çünkü biz Kur’an ahlakına, onun düsturuna ve Müslümanlara giydirmeye çalıştığı elbiseye o kadar çok yabancılaştık ki hangi renge büründüğümüzü bile bilemez hale geldik. Eğer Allah’ın boyası, bir Müslüman için boyanılacak en güzel boya ise bu boyanın tonlarını üzerimizde ve sesimizde nasıl yansıtmalıyız ki insanlar ve melekler bizim Müslüman olduğumuzun farkına varabilsin ama bu durumda bizim hem insanlık ve hem de melekut aleminde Müslüman olarak ne kadar bilinme arzusu ve kaygısı içinde olduğumuza bağlıdır. Örneğin Filistin’deki olayları yorumlarken Yahudilikten mi yoksa siyonizmden mi faydalanmak daha çok hoşumuza gitmektedir?



Yahudilikten çok Siyonist düşünce ve inançlarla yüklü bir insanın varlığı mümkün değilse, başıboş ve kendine buyruk bir Yahudiliğin karşıtlığından çok devlet sahibi bir siyonizmin -zulmü söz konusu olunca- karşıtlığını yapmak amaçsız ve kendine faydası olmayan bir çabanın içinde olmaktır. Eğer Siyonizm karşıtlığı, zulmünden dolayı ise zulmetmeyen bir siyonizmi ne yapmak gerekir? Gerçekte zulmetmeyen bir Siyonizm yoktur ama zulmetme gücüne sahip olmayan bir Siyonizm vardır ki bu da devletsiz ya da devleti olmayan siyonizmdir yani bir hiçtir. Çünkü devleti olmadan ya da devlet ülküsüne sahip olmadan siyonizmin kendisi de var olamaz. Bir başka deyişle Siyonizm, Yahudi olanların bir devlete sahip olma ya da devlet kurma fikirleri demektir. Eğer konferans, uluslar arası görüşmeler, bildiriler, anlaşma ve ateşkes çağrıları siyonizmin zulmünü ortadan kaldırabilecekse bu takdirde boyun eğen bir siyonizmden bahsediyoruz demektir ki bu da bağımlı bir Siyonist devletin varlığı demek olur ama zaten böyle bir durumda devlet de ortadan kalkar. Özetle demek istediğimiz herhangi bir yerdeki başıboş ve kendine buyruk bir Yahudi topluluğu, Sina Çölü’nde olduğu gibi Allah’ın hışmına ve lanetine uğramış bir topluluktur. Lanetli bir topluluk ise eline geçirdiği ilk fırsatta bu lanetini zulüm olarak başkalarına sıçratmaktan başka bir seçeneği yoktur. Politika, demokrasi, hükümet, mevki, kazanımlar insanlarımızı duygusuzlaştırdı. Entelektüel makaleler, gerçekten objektif analizler, tarafsız yorumlar, ideoloji ve dini düşünceden yoksun stratejik bakış açıları dilimizi dinsizleştirdi. İnsanlarımızı desem herkese ağır gelecek ama dinsiz bir dil tamlamasına, dini kavramlara gerekli hassasiyeti – ki bu da gündelik yaşamda herhangi bir durum karşısında duygusal yaklaşanlar da görülüyor artık- gösterenler dışında kimseden itiraz gelmeyeceğini biliyorum. Hatta “Dinsiz bir dil de ne demekmiş, dilin dini mi olur?” gibi karşıt fikirler de sunulacaktır. Oysa insanların haksız yere öldürülmeleri karşısında dile gelen şey insanın kişiliği yani dünya görüşü yani vicdanı, fıtratı ve dinidir. Dile gelen din ise, eğer katleden insanlara karşı bir şeyler yapma gereğini hissederse bu takdirde o, dilin her şeyden kopuk, duygusuz, renksiz ve kendi ruhundan bağımsız bir şekilde hareket etmesini engeller ve onu kendine özgü kavramlarıyla hareket etmeye mahkûm eder. Dilin dini vardır! Elbette toplumumuza hâkim olan politikanın uluslararasında kullandığı diplomatik dilin de bir dini vardır. Laiklerin dili laik bir dil olduğu gibi, bir sosyalistin kullandığı dil de sosyalisttir. Örneğin İsrailoğulları’nın taşkınlık ve bozgunculuğu karşısında ben, Kur’an’da geçen Yahudi kimliğine mensup olan başıboş Yahudileri ele alırken bir laik ya da sosyalist onları Herzl’den türeyen Siyonist kavramıyla tanımlamaya çalışır. Çünkü o, Yahudi ya da Yahudilik kavramını sadece mitoloji veya dinler tarihine özgü bir kavrammış gibi ele alır. Çünkü gündelik hayatında ve sınırlı iki yüzyıllık tarihinde Yahudilerin Yahudi olmasından dolayı onunla bir sorunu olmamıştır. O sınırlı tarihinde Yahudilikten çok siyonist kavramını duymuş ve Siyonist faaliyetlere şahit olmuştur. Çünkü laik ya da sosyalist bir insanın mensubu olduğu dünya görüşünün tarihi en fazla iki yüzyıldır. Oysa benim bir Müslüman olarak geçmişim hafife alınmayacak derecede eskidir ve benim tarihimde Herzl’in henüz ilk ataları dünyaya gelmezden önce de onun dininin benim dinimle bir sorunu vardı ve ben de bir Müslüman olarak bu soruna dini açıdan yaklaşmak zorundayım. Herzl’in dilini bir kenara bırakarak dinimize dönersek direk olarak Allah’ın dilinden dökülen şu ayetlerin günümüz dünyasına verdiği mesaja bakalım;
“İnsanlar içerisinde iman edenlere düşmanlık bakımından en şiddetli olarak yahudiler ile şirk koşanları bulacaksın” (Maide 82)
“Onlar (yahudiler) nerede bulunurlarsa bulunsunlar, Allah'ın ahdine ve insanların (müminlerin) himayesine sığınmadıkça kendilerine zillet (damgası) vurulmuştur; Allah'ın hışmına uğramışlar ve miskinliğe mahkum edilmişlerdir. Çünkü onlar, Allah'ın
âyetlerini inkâr ediyorlar ve haksız yere peygamberleri öldürüyorlardı. Bu da, onların isyan etmiş ve haddi aşmış bulunmalarındandır.” (A-li İmran, 112)
Herhangi bir Yahudi, -İslam’ın egemenliği altında olsun ya da olmasın- bir Müslüman olarak müşriklerin düşmanlığı kadar bana düşmandır. Yahudi diyoruz başka bir şey değil. Ne kadar duygu yüklü ve eski bir kavram. Allah’ın, Cebrail’in ve Hz. Peygamber’in kutsal dilinden direk olarak ve günümüze kadar hiç değişim geçirmeden dile gelen bir kavram. Ben bir Kur’ani terim olarak “Yahudi” dediğim zaman direk olarak ve aracısız bir şekilde Allah’la, Cebrail ile ve Hz. Peygamber ile ilişkimi ve bağımı ortaya koyuyorum, onların berrak, çelişkisiz, bir çok mana içermeyen saf ve temiz diliyle konuşuyorum. Anlamı ve ifade ettiği şey kavramın bizzat kendisidir ve kendiliğindendir. Dost ya da düşman olmayan bir Yahudi yoktur eğer varsa bu takdirde ya o Yahudiliğe uymuyordur ya da inandığı Yahudilik Yahudilikten başka bir şeydir. Bu bağlamda Kur’an Yahudilikten bahsederken manası değişmez olan bir kavramı kullanıyordur. Şimdi çağlar önce haksız yere Allah’ın peygamberini öldürebilen bir Yahudi’nin hiç değişim geçirmeden günümüze dek gelmesi görünürde dikkatleri çekmemektedir. Çünkü bize devrolunan şeyin sadece Yahudi kavramı olduğunu düşünmekteyiz ya da “yahudi” kavramının tarihte ne ifade ettiğini anlamaktan uzağız.
Peygamber öldüren bir yahudinin varlığı onun başıboş ya da kendine buyruk olduğunu veya peygamber öldürecek bir güce sahip olduğunu ifade eden bir hakimiyetinin varlığını gösterir. Olayın korkunç ve ürkütücü noktası işte burasıdır. 1800’lü yıllarda Yahudiler denince akla peygamber öldüren topluluklar gelse de bu kavram o dönemde kimseyi ürkütmüyordu. Çünkü başıboş değildi, kendi kendini yönetmiyordu ve birilerinin egemenliği altında bulunuyordu. Yahudi, peygamber öldürmeye gücü olmadığı zaman peygamber öldürme düşüncesine sahip olsa da cinayet henüz işlenemediğinden dolayı kimseye korkunç gelmemektedir. Oysa günümüzde Yahudilerin durumu Haçlı Batı’nın ve onun yerli uşaklarının yardımıyla değişmiş ve kendi kendilerini – ve de dünyanın çeşitli bölgelerini- kontrol etme noktasına gelmişlerdir. Bu açıdan bir Müslüman olarak Gazze’de yapılanlara bakınca sadece haksız yere öldürülen Müslümanlara üzülüyor ama asla ve asla Yahudilerin yaptıklarına şaşmıyorum. Çünkü tarihlerinin başlangıcından beri Yahudiler değişim geçirmemiş ve ilk peygamberlerini öldürdükleri psikoloji ile karşımızda durmaktadırlar. Bunlar her şeyiyle – cinayetleriyle, İslam’a olan düşmanlıklarıyla, fesad ve bozguncu tavırlarıyla, Allah’a ve peygamberine attıkları iftiralarıyla, Allah’ın onları laneti ve hışmıyla- Yahudi olan babalarının çocuklarıdır. Milattan önce Allah’a iftira eden, Hz. Zekeriya ve Yahya’yı öldüren, öldürten, Hz. Meryem’e iftira eden, Hz. İsa’ya komplo kuran Yahudilerin tıpkısının aynısı günümüzde Kutsal topraklar üzerinde sözde devletlerinin egemenliği altında yaşamaktadırlar. Şu noktayı bir daha vurgulamak gerekir ki, devlet ya da kendi kendini idare etme düşüncesi Yahudiliği tamamen siyonizmle bütünleştirdiyse ve sözüm ona kendini idare etme yani devlet olma fikri siyonizmle birlkte ortaya çıktıysa bu takdirde kendi kendiyle baş başa kalan ve kendi devletinde olan her Yahudi bir siyonisttir. Sadece kutsal topraklarda değil dünyanın herhangi bir yerinde bağımsız olarak yaşayan bir yahudinin Siyonist olması bir yana onun her an peygamber öldürebilme psikolojisi içinde olabileceğini unutmamak gerekiyor ki etrafındaki insanlar kendilerini her halde ondan emin kılsın. Biz Müslümanlar olarak, sadece Filistin’de değil dünyanın hiçbir yerinde İsrailoğulları’nın Yahudi olarak bir devlete sahip olma haklarının var olduğunu gayr-ı meşru sayıyoruz. Sorun Yahudilerin Filistin’de devlet kurmalarından ziyade onların dünyanın herhangi bir yerinde devlet ya da başka bir araç vasıtasıyla egemen olmalarıdır. Sürekli olarak Allah’a iftira eden ve Peygamber öldüren bir topluluğun devlet sahibi olması ya da bir yere egemen olabilmeleri düşünülmezdir. Yeryüzünde, Allah’ın hışmına ve lanetine uğrayıp da Allah tarafından helak edilmeyen ve nesli kurumayan tek topluluk Yahudilerdir. Açık bir şekilde Allah’ın lanetine uğramış bir insanla özgür bir şekilde yaşamak meşru değildir. Haddi aşan bir topluluk herhangi bir yerde başına buyruk bir şekilde kimseye zarar vermeden nasıl yaşayabilir? Allah’ın hışmı çok sert olduğundan dolayı, o hışmın ortalıkta kendine buyruk bir şekilde yaşaması elbette tehlikeli ve zararlıdır. Yahudiler mü’minlerin egemenliği altında yaşamadıkları sürece kaybedenler olacak ve aşağılık bir hayata mahkum kalacaklardır. Bu Allah’ın vaadi ve sözüdür. Eğer Yahudiler gerçekten bu aşağılık durumdan kurtulmak istemiş olsaydı elbette HAMAS ve Hizbullah karşısında teslim olurdu. Sözde İsrail Devleti altında yaşayan Yahudiler hem onurunu kaybetmiş hem de kendi canını tehlikeye atmış bir topluluktan başka bir şey değildir. Diğer Arap ülkelerinde ya da İran’da Müslümanların egemenliği altında yaşayan Yahudiler İsrail’ e gitmedikleri sürece kendilerini Allah’ın hışmından ve aşağılanmaktan korumuş olmaktadırlar. Bu noktada sözü tamamlıyor ve son cümleleriyle HAMAS’ın kuruluş bildirgesine geçmek istiyorum:
“İslam kanadı altında üç dine mensup olan insanlar da – İslam, Hıristiyanlık ve Yahudilik- barış ve huzur içinde bir arada var olabilirler. Barış ve huzur, İslam’ın kanatları altında olmaksızın mümkün değildir. Geçmiş ve günümüz tarihi bu duruma en iyi şahittir”

HAMAS’ın Kuruluş Bildigesi
18 Ağustos 1988
Rahim Olan Allah’ın Adıyla
“Siz, insanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz; marufu emreder, münker olandan sakındırır ve Allah'a iman edersiniz. Kitap Ehli de inanmış olsaydı, elbette kendileri için hayırlı olurdu. İçlerinden iman edenler vardır, fakat çoğunluğu fıska sapanlardır. Onlar size ezadan başka kesinlikle bir zarar veremezler. Eğer sizinle savaşırlarsa size arkalarını dönüp kaçarlar. Sonra kendilerine yardım da edilmez. Onlar (yahudiler) nerede bulunurlarsa bulunsunlar, Allah'ın ahdine ve insanların (müminlerin) himayesine sığınmadıkça kendilerine zillet (damgası) vurulmuştur; Allah'ın hışmına uğramışlar ve miskinliğe mahkûm edilmişlerdir. Çünkü onlar, Allah'ın âyetlerini inkâr ediyorlar ve haksız yere peygamberleri öldürüyorlardı. Bu da, onların isyan etmiş ve haddi aşmış bulunmalarındandır.” (A-li İmran 110-112) İsrail, İslâm, ondan evvelkileri yok ettiği gibi sadece onu da yok edinceye kadar varolacak ve varolmaya devâm edecektir. (Şehid İmam Hasan el-Benna) İslam Dünyası ateş içindedir. Birimiz bir diğerini beklemeksizin ve suyun azlığına bakmaksızın onu söndürmek için biraz su dökmeliyiz (Rahmetli Şeyh Ahmed el-Zahavi)
Rahim Olan Allah’ın Adıyla
Giriş
Hamdolsun o Allah’a ki, O’ndan yardım diler, O’nun bağışlayıcılığını, rehberliğini ve desteğini ararız. Allah Peygamber’i kutsamış ve O’na, ashabına, destekleyicilerine ve O’nun mesajını taşıyıp O’nun kanunlarına tabi olanlara büyük bir kurtuluş bahşetmiştir. Bundan dolayı yer ve gök varoldukça dualar ve kurtuluş varolacaktır. Bundan sonra:
Ey İnsanlar!
Sorunların orta yeri ve acılar denizinin ortasından, inançlı kalplerin çarpıntılarıyla, temizlenmiş ellerle, sorumluluk duygusuyla ve Allah’ın emirlerine cevap olarak mesaj insanları toplayıp bir araya getirmekte, onları Allah’ın yoluna sevketmekte, onların azimli bir şekilde yaşamlarındaki rolü yerine getirmeleri, bütün engellerin ve yollarında önlerine çıkan zorlukların üstesinden gelmeleri için onlara yol göstermektedir. Azimli ve kararlı hazırlanma devam etmekte, böylelikle yaşamı ve yaşamda değerli olan her şeyi Allah’ın rızası uğruna feda etmek için hazırda beklemektedir. İşte Direniş Hareketi’nin esas yolu, içerde ve dışarıda, umut ve beklentilerin, istek ve dileklerin, huzursuzluk, sorun, isyan ve engellerin, ızdırap ve meydan okuyuşların fırtınalı denizi üzerine döşenmiştir. Fikir ve teori olgunlaşınca, heyecandan ve öfke dolu acelecilikten uzak bir şekilde tohum büyümüş ve bitki, gerçekliğin tabanını yararak onun üzerinde kök salmıştır. İslami Direniş Hareketi (HAMAS), Yaratıcı’nın rızası yolunda çabalama rolünü yerine getirmek için ortaya çıkmış, silahları da Filistin’in Özgürlüğü için çarpışan savaşçıların elindedir. HAMAS savaşçılarının ruhu bugüne kadar, Peygamber’in (Allah O’nu kutsasın ve O’na kurtuluş bahşetsin) yoldaşları tarafından fethedildiğinden beri, Filistin’in toprağı üzerinde hayatını feda eden savaşçıların ruhlarıyla karşılaşmaktadır. İslami Direniş Hareketi (HAMAS)’ın bu bildirge ve sözleşmesi, O’nun resmini betimlemekte, kimliğini açığa çıkarmakta, duruşunu göstermekte, hedeflerini açıklamakta, beklenti ve umutlarından bahsetmekte, desteklenmesi, kabullenilmesi ve bünyesine katılım için çağrıda bulunmaktadır. Yahudiler karşısındaki mücadelemiz, çok yüce ve çok ciddi bir iştir. Ki bu mücadele çok samimi ve içten çabalara ihtiyaç duymaktadır. Bu adımımız, kaçınılmaz bir şekilde diğer adımlar tarafından takip edilmelidir. Direniş Hareketi bir bölüktür ki, Allah düşmanı mağlup edinceye ve Allah’ın zaferi vuku buluncaya kadar Arap ve İslam Dünyası’nın bu geniş coğrafyasından çok daha fazla bölüklerle desteklenmelidir.
Böylelikle biz onların gelişlerinin yaklaştığını görmekte ve siz bundan sonra şunu bilmelisiniz ki”: “Allah: «Elbette ben ve elçilerim galip geleceğiz.» diye yazmıştır. Şüphesiz Allah güçlüdür, galipdir.” (Mücadele 21)
De ki: İşte benim yolum budur; basiret üzere Allah'a davet ediyorum. Ben ve bana uyanlar (işte böyleyiz). Ben Allah'ı tesbih ederim ve ben müşriklerden değilim. (Yusuf 107). HAMAS, dayanıklılık ve cesaret demektir (Al-Mucem –al-Vasit, 1.Cilt)
Hareket’in Tanımı
Teorik Olarak Başlangıç Noktaları
Madde Bir
İslami Direniş Hareketinin programı İslami’dir. Bundan dolayı onun düşünceleri; Evreni, yaşamı ve insanı tefekkür etme ve anlama yolu üzerine dayanmaktadır. Hareket, bütün tavır ve davranışlarında -Allah’ın- adalet ve yargısına başvurur, Hareket’in her adımı da bu yargılanmanın kılavuzluğu eşliğinde atılmaktadır.
İslami Direniş Hareketi (HAMAS)’nin Müslüman Kardeşler Grubuyla İlişkisi
Madde İki
İslami Direniş Hareketi (HAMAS), Filistin’deki Müslüman Kardeşler Grubu’nun bir kanadıdır. Müslüman Kardeşler Hareketi, çağımızdaki en büyük İslami Hareketi oluşturan evrensel bir teşkilattır. O’nun kendine özgü karakteri; derin bir anlayış, tam ve doğru kavrayıştır. Bunun yanında O, İslam’ın bütün kavramlarını aynı zamanda yaşam için önemli olan kültür, inanç, siyaset, ekonomi, eğitim, cemaat, örgütlenme, adalet ve yargı, İslam’ın yayılması, sanat, bilgi, gizlilik bilimi ve İslami dönüşümü kucaklar.
Yapı ve Teşkilat
Madde Üç
İslami Direniş Hareketi’nin temel yapısını, Allah’a sadık ve O’na dosdoğru ibadet eden – Ben insanları ve cinleri ancak bana ibadet etsinler diye yarattım-, birbirlerine, ailelerine ve vatanlarına karşı görev ve sorumluluklarını bilen Müslümanlar teşkil eder. Bunlar Allah’tan korkarak cihad bayrağını, zalim ve müstekbirlerin yüzüne doğru yükseltip toprağı ve insanlarını, kirlerinden, aşağılanmadan ve kötülüklerinden temizlerler. “Hayır, biz hakkı batılın başına çarparız da onun beynini parçalar. Bir de bakarsın (batıl) o anda yok olup gitmiştir. Allah'a yakıştırdığınız vasıflardan ötürü size yazıklar olsun.” (Enbiya 18)
Madde Dört
İslami Direniş Hareketi (HAMAS), onun inanç ve fikirlerini kucaklayan, programını takip eden, sırlarını gizleyen, onun bünyesine dahil olmak isteyen ve görevini yerine getiren her müslümanı memnuniyetle kabul eder. Allah böylelerini elbette ödüllendirecektir. İslami Direniş Hareketi (HAMAS) ’nin Zaman ve Mekan Kapsamı
Madde Beş
İslami Direniş Hareketi’nin Dayandığı Geçmiş: İslam’ı bir yaşam biçimi olarak kabul etmekle Hareket’in geçmişi, İslami mesajın doğum zamanına kadar geriye gider ki onun gayesi Allah, Örneği Rasulullah ve hayat yasası Kur’an’dır. Onun mücadele alanı, dünyanın her yerinde İslam’ı kendisine bir yaşam biçimi olarak seçen Müslümanların yaşadığı her yerdir. Bu da yeryüzünün derinliklerinden başlayıp gökyüzünün derinliklerine dek uzanır. Görmedin mi? Allah nasıl bir misal verdi. Güzel bir söz, kökü (yerde) sabit, dalları gökte olan güzel bir ağaç gibidir. (O ağaç) Rabbinin izniyle her zaman meyve verir. Öğüt alsınlar diye Allah insanlara böyle misaller verir. (İbrahim 24-25)
Nitelikler ve Bağımsızlık
Madde Altı
İslami Direniş Hareketi (HAMAS), bağlılığı Allah’a ve yaşam biçimi İslam olan insanların oluşturduğu seçkin Filistinlilerin hareketidir. O, İslam’ın kanatları altında farklı dinlere mensup olan bütün insanların yaşamlarının, mallarının ve haklarının gözetildiği güven ve emniyetin tesis edildiği bir yer olması için Filistin’in her karış toprağında Allah’ın Kelimesi’ni yükseltmek için mücadele eder. İslam’ın hüküm sürmediği bir yerde anarşi ve kötülük yaygınlaşacak, zulüm yayılacak, kötülük başa geçecek, parçalanma ve iç karışıklıklar patlak verecektir.
Müslüman Şair Muhammed İkbal ne de mükemmel yazmış:
“Eğer iman yokolursa, dine bağlanmayan kimse için ne güvenlik ne de yaşam kalacaktır. Kim de yaşamı din olmadan kabul ederse, O yaşamında, hiçliği ve telef olmayı kendisine dost olarak seçmiştir.”
İslami Direniş Hareketi’nin Evrenselliği
Madde Yedi
Yukarda belirtilen İslami Direniş Hareketi’nin yoluna –İslam- dünyanın her tarafından Müslümanlar bağlandığına, onu ve duruşunu desteklemek için bir araya geldiğine, mücadelesini güçlendirmek için çabaladığına göre Hareket evrensel bir harekettir. Düşünsel temellerinin berraklığı, gayesinin yüceliği ve hedeflerinin ulviliğinden dolayı HAMAS, donanımlı ve sağlam bir harekettir. Hareket, bu esaslar çerçevesinde görülmeli, tartılmalı ve bilinmelidir. Kim onun doğruluğunu inkâr eder, onu desteklemekten kaçınır ve bilerek veya bilmeyerek gerçeklere gözlerini kapatırsa, olayların ansızın kendisini esir almış bir şekilde uyandığını görecek ve davranışının haklılığını ortaya koymak için mantıklı bir şey bulamayacaktır. Kişi, geçmişteki örneklerden elbette dersler çıkarmalıdır. Akrabaların adaletsizliğine katlanmak, kişiye Kızılderili kılıcının darbesinden daha zor gelir. Sana da (ey Muhammed) geçmiş kitapları tasdik eden ve onları kollayıp koruyan Kitab (Kur'ân)ı hak ile indirdik. Onların aralarında Allah'ın indirdiği ile hükmet. Onların arzu ve heveslerine uyarak, sana gelen haktan sapma. Biz, herbiriniz için bir şeriat ve yol belirledik. Eğer Allah dileseydi sizi tek bir ümmet yapardı, fakat size verdiklerinde sizi denemek istedi. Öyleyse iyiliklere koşun. Hepinizin dönüşü Allah'adır. O, ihtilafa düştüğünüz şeyleri size haber verir. (Maide 48) İslami Direniş Hareketi, Siyonist işgalcilere karşı yapılan mücadele zincirinin bir halkasıdır. Hareket, Şehid İzzeddin Kassam ve O’nun Müslüman Kardeşler üyesi olan diğer kardeş savaşçılarının ortaya çıkış zamanı olan 1939’a dek uzanır. Mücadele buradan başlayarak zincirin bir halkasından diğer halkasına uzanır ki bu Filistinliler’in ve Müslüman Kardeşler’in 1948’deki savaşını ve
Müslüman Kardeşler’in 1968’de ve sonralarında yaptıkları cihad operasyonlarını da içerir. Bundan başka, eğer zincirin halkaları birbirinden uzaklaşırsa ve Siyonizm’in uşakları mücadelenin devamlılığına mani olmak için HAMAS savaşçılarının yoluna engeller koyarsa, ne kadar zaman alırsa alsın İslami Direniş Hareketi Allah’ın vaadinin gerçekleşmesini arzu edecektir. Hz. Peygamber (Allah O’na salat ve selam etsin) buyurmuştu ki:
“Müslümanlar Yahudilerle savaşmadan – ki bu savaşta Yahudi taşların ve ağaçların arkasında saklanacaktır- kıyamet günü gelmeyecektir. O günde taşlar ve ağaçlar Ey Müslümanlar! Ey Abdullah! arkamda Yahudi var, gel ve öldür onu! diyecektir. Sadece Ğarkad ağacı bunu yapmayacaktır. Çünkü bu ağaç Yahudilerin ağaçlarından biridir.” ( Buhari ve Müslim)
İslami Direniş Hareketi (HAMAS) nin Sloganı
Madde Sekiz
Onun gayesi Allah, modeli Rasulullah, anayasası Kuran, yolu cihad ve Allah rızası için ölmek en yüce arzusudur.
Hedefler
Teşvikler Ve Amaçlar
Madde Dokuz
İslami Direniş Hareketi, kendini İslam’ın hayattan dışlandığı bir zamanda bulmuştur. Böyle bir zamanda İslam’ın kuralları sarsılmış, kavramlar bozulmuş, değerler değişmiş ve günahkar insanlar kontrolü ele geçirmiştir, zulüm ve karanlık hüküm sürmeye başlamış, korkaklar aslan kesilmiştir. Anavatanlar gasp edilmiş, insanlar perişan halde saçılmış ve dünyanın dört bir tarafında sürgüne mahkum edilmiştir. Adalet devleti kaybolmuş ve onun yerini batıl devlet almıştır. Hiçbirşey bulunması gereken yerde değil. İşte böylece İslam meydandan çekildiği zaman her şey tersine döner ve tepetaklak olur. Bu vaziyetten dolayı teşvik ve umutlar tekrar ortaya çıkarılmıştır.
Amaç olarak: Onlar batılla savaşmaktadırlar, onu bozguna uğratacak ve mağlup edecekler. Böylece adalet tekrar egemen olacak, anavatanlar geri alınacak ve cami müezzinleri “İslam Devleti tesis edilmiştir.” nidasıyla ortaya çıkacaktır. Böylece insanlar ve eşyalar bulunmaları gereken yere dönerler ve Allah bizim yardımcımızdır.
“…Eğer Allah'ın, insanların bir kısmı ile bir kısmını def'i (engellemesi) olmasaydı, yeryüzü mutlaka fesada uğrardı. Ancak Allah, âlemlere karşı büyük fazl sahibidir.” (Bakara 251)
Madde On
İslami Direniş Hareketi, yolunu mazlumlara doğru döşediğinden her koşulda haksızlığa uğrayanları savunacaktır. Hareket, adaleti yerine getirmek ve zulmü ortadan kaldırmak için hem teori ve pratikte, hem bu vatanda ve hem de ulaşabildiği her yerde büyük bir çaba içinde olacaktır.
Strateji ve Metodlar
İslami Direniş Hareketi’nin Stratejisi: Filistin İslami Bir Vakıf Toprağıdır
Madde 11
İslami Direniş Hareketi Filistin Toprağı’nın, kıyamet gününe kadar gelecek Müslüman nesiller için kutsanmış ve adanmış bir İslami Vakf toprağı olduğuna inanır. Tümü ya da bir kısmı parçalanıp harcanamaz, tümü ya da bir kısmı –düşmana- bırakılamaz. Ne herhangi bir Arap ülkesinin ne de tüm Arap ülkelerinin ne herhangi bir kralın ne de bir devlet başkanının, ne bütün kralların ne de tüm devlet başkanlarının, ne de herhangi bir organizasyon ya da organizasyonların, Filistinli ya da Arap fark etmez hiç kimsenin Filistin Toprağını parçalamaya ve onu başkalarına terk etmeye hakkı olamaz. Filistin Toprağı, kıyamet gününe kadar gelecek Müslüman nesillere adanmış bir İslami Vakf toprağıdır. Hal bu iken kıyamet gününe kadar gelecek Müslüman nesilleri temsil edebileceğini kim iddia edebilir?
Bu, Filistin Toprağı’na hakim olan İslam Şeriatının bir kanunudur. Buna benzer olarak –tarihin herhangi bir zamanında- Müslümanlar tarafından fethedilen yerler için de geçerlidir. Çünkü İslami fetihlerin sürdüğü zamanlarda Müslümanlar fethedilen yerleri kutsamış ve kıyamete dek gelecek Müslüman nesillere adamıştır. Bunun örneği tarihte şöyle gerçekleşmiştir: İslam ordularının liderleri Suriye ve Irak’ı fethettiklerinde, fethedilen yerin durumu hakkında – Fethedilen yer askerler arasında mı paylaştırılacak yoksa sahiplerine mi bırakılacak ya da başka bir şey mi yapılacak konusunda- Müslümanların halifesi Ömer bin Hattab’ın fikrini sordular. Hz. Ömer ve Peygamber’in ashabı arasında yapılan şura ve münazaralardan sonra şu sonuca varılmıştı: Fethedilen yerler ve araziler onların ürünlerinden faydalanabilen sahiplerine bırakılacaktır. Ama arazinin gerçek sahipliği kıyamete dek gelecek Müslüman nesillere adanacaktır. O yerlerde yaşayanlar ise o yerin sadece ürünleri üstünde mülkiyeti olabilir, yerin kendisinde değil!. Çünkü bu tür yerler, yer ve gök durduğu sürece vakıf arazisidir (hiç kimsenin mülkiyetine devredilemez). Bu bağlamda Filistin Toprağı’nı ilgilendiren İslam Şeriatı’na ters olarak çıkarılan herhangi bir hüküm geçersiz ve boştur. İşte, hakkında hiç şüphe olmayan gerçek budur! Öyle ise Rabbini o büyük ismiyle tesbih et. (Vakıa 95-96)
Filistin’deki İslami Direniş Hareketi Açısından Anavatan ve Milliyetçilik
Madde On İki
Vatan sevgisi, İslami Direniş Hareketi’ne göre dini inançlardan bir parçadır. Düşman, Müslüman topraklarının üzerine doğru yürüdüğü bir durumda hiçbir şey millet sevgisinde olduğu gibi bu durumdan daha önemli ve derin bir konu olamaz. Düşmana karşı direnmek ya da onu bastırmak kadın ya da erkek olsun bireysel olarak her müslümanın vazifesidir. Böyle bir durumda bir kadın kocasından izin alma gerekliliği duymadan düşmanla savaşmak için dışarı çıkabilir ya da köle efendisinden izin almadan aynı şekilde davranabilir. Böyle bir duruma başka herhangi bir rejimde rastlanmaz. Bu durum tartışılmaz bir gerçektir. Eğer diğer milliyetçi hareketler materyalizmle, insaniyetle ya da bölgesel sebeplere ilişkiliyse, İslami Direniş Hareketi’nin milliyetçiliği, bütün bu elementlere ve ona ruh ve yaşam veren daha önemli elementlere sahiptir. Hareket’in miliyetçiliği ruhun kaynağına ve hayatın sahibine bağlıdır ki bu bağlılık, yeryüzü ve gökyüzünü güçlü bir bağ ile bağlayan ve anavatanın gökyüzünde yükselen semavi bir bayraktır. Eğer Musa gelip asasını yere atsa hem büyücü kadın ve hem büyü iptal olur. Dinde zorlama yoktur. Çünkü doğruluk, sapıklıktan ayırd edilmiştir. Artık her kim tâğutu inkar edip, Allah'a inanırsa, sağlam bir kulpa yapışmıştır ki, o hiçbir zaman kopmaz. Allah, her şeyi işitir ve bilir. (Bakara 256)
Barışçıl Çözümler, Girişimler ve Uluslar arası Konferanslar
Madde On Üç
Girişimler bir başka deyişle barışçıl denilen çözümler ve uluslar arası konferanslar İslami Direniş Hareketi’nin prensipleriyle çelişir. Filistin’in herhangi bir parçasını suistimal etmek direkt olarak dinin bir kısmıyla çelişir. İslami Direniş Hareketi’nin milliyetçiliği onun dininin bir parçasıdır. Hareket’in üyeleri bundan beslenmektedir. Onlar kendi anayurtlarında Allah’ın kelimesini yükseltmek uğruna savaşmaktadırlar. “Allah’ın vaadi yakındır fakat insanların çoğu bilmezler” Şimdi ve daha sonra, Filistin’deki sorunu çözmek için uluslar arası konferanslarda toplanma çağrıları devam ede gelecek. Bazıları kabul edecek, diğerleri bu çağrıyı reddedecek, bu ve buna benzer sebeplerden, bir veya birkaç şartla konferansta bir araya gelmeye ve ona katılmaya razı edilmeye çalışılacak. Konferanslara katılacak parti ve grupların Müslümanların yaşadığı problemler karşısında geçmişte ve günümüzde takındıkları tavır bilindiğinden dolayı, İslami Direniş Hareketi, bu tür konferansların; isteklerin farkına varma, hakları iade etme ve ezilmişlere adil olma kapasitelerinin olmadığına inanıp onları kaale almaz. Bu tür konferanslar sadece Müslümanları hakem kılıp kafirleri Müslümanların
topraklarına yerleştirmenin tek yoludur. Kâfirler müminlere ne zaman adil davrandılar ki? Sen onların milletlerine tabi olmadıkça ne yahudiler, ne de hıristiyanlar senden asla hoşnud ve razı olmayacaklar. De ki, gerçekten de Allah'ın hidayeti, hidayetin ta kendisidir. Şânım hakkı için, sana vahiyle gelen bu kadar bilgiden sonra, kalkıp da onların arzu ve heveslerine uyacak olursan, sana Allah'dan ne bir dost bulunur, ne de bir yardımcı. (Bakara 120) Filistin’deki sorunun cihad dışında başka bir çözümü yoktur. Resmi teşebbüsler, girişimler, öneriler ve uluslar arası konferansların tümü zaman kaybı ve faydasız çabalardır. Filistinli İnsanlar, kendi geleceklerine, haklarına ve kaderlerine razı olup onunla oynamayı daha iyi bilirler. Aşağıdaki şerefli hadiste de belirtildiği gibi; “Suriye halkı O’nun toprağında Allah’ın kamçısıdır. O, onların aracılığıyla dilediği kulundan intikamını alır. Münafıkların, müminler karşısında galip gelmeleri düşünülemezdir. Münafıklar gerçekten keder ve umutsuzluk içinde öleceklerdir.”
Üç Daire
Madde On Dört
Filistin’in Kurtuluşu Sorunu üç daireye bağlıdır. Filistin Dairesi, Arap Dairesi ve İslam Dairesi. Her üç dairenin de Siyonizme karşı mücadelede kendine has rolü ve sorumluluğu vardır. Bu dairelerden birini göz ardı etmek korkunç bir hata ve derin bir bilgisizlikten kaynaklanır. Filistin, İslami bir topraktır. Filistin iki kıblenin birincisi, Kutsal mekânların üçüncüsü ve Hz. Peygamber’in gece seyahatinin yedi semaya doğru yükseldiği yerin durak noktasıdır. Kulu Muhammed'i geceleyin, Mescid- i Haram'dan kendisine bazı âyetlerimizi göstermek için, etrafını mübarek kıldığımız Mescid- i Aksâ'ya götüren Allah, her türlü noksan sıfatlardan münezzehtir. Şüphesiz ki her şeyi hakkıyla işiten, hakkıyla gören O'dur. (İsra 1) Bu durumdan dolayı, Filistin’in özgürlüğü nerede olursa olsun her müslümanın bireysel bir sorumluluğudur. İşte soruna bu açıdan bakılmalı ve her Müslüman bunun farkına varmalıdır. Sorunu çözmeye bu açıdan bakılıp mevzu bahis üç daire kapasitelerini harekete geçirdikleri gün, sorunların şu anki durumu değişecek ve kurtuluş daha da yakınlaşacaktır.
İşte biz O’nu (alayı) mücrimlerin kalblerine böyle sokarız. Kendilerinden evvelkilerin başlarına gelenler bilindiği hâlde yine de O’na inanmazlar (Hicr 12-13)
Filistin’in Kurtuluşu için Cihad Bireysel Bir Sorumluluktur
Madde On Beş
(İslam) düşmanları, Müslüman toprağın bir kısmını gasp ettikleri zaman cihad; her Müslüman için bireysel bir vazife olur. Yahudilerin Filistin’in işgali karşısında cihad bayrağını kaldırmak bir zorunluluktur. Bunu yapmak için İslami Bilinci hem kitleler arasında hem de bölgesel olarak Arap ve Müslümanlar arasında yaymak gerekir. Bunu İslam Milleti’nin kalbine yerleştirmek gerekiyor ki onlar düşmanla yüz yüze gelebilsinler ve Müslüman savaşçıların saflarına katılabilsinler. Ayrıca bilim adamlarının, eğitimcilerin ve öğretmenlerin, bilgi ve medya sektöründeki insanların, kültürlü kitlelerin ve özellikle gençler ve İslami hareketin liderlerinin kitleleri uyandırma eyleminde etkin bir rol oynamaları gerekir. Temel değişiklikler okul müfredatında yapılmalıdır ki, zamanında bölgeye gizlice sızıp Selahaddin karşısında Haçlıları savunan oryantalist ve misyonerlerin yaptığı ideolojik işgalin izleri temizlenebilsin. Haçlılar, Müslümanların inançlarını bozan ve bu inançları altüst eden bir kültürel işgali gerçekleştirmeden, inanç mirasını dejenere etmeden ve ideallerini çiğnemeden Müslümanları mağlup etmenin imkânsız olduğunun farkına varmışlardır. Ancak Kültürel işgalden sonra Müslüman toprağını askerlerle işgal edebilecekleri ortadadır. Aşağıdaki meşhur sözler emperyalist işgalin sonucu Allenby tarafından Kudüs’e girerken yapılmıştı; “İşte şimdi haçlı seferleri bitmiştir.” General Guru da Selahaddin’in mezarı karşısına dikilerek “Biz döndük ey Selahaddin” demiştir. Emperyalizm, kültürel işgalin güçlenmesine yardım etmiş, şu anda da derin bir şekilde
bunu yapmakta ve bu durum kökleşmektedir. Bütün bunlar Filistin’in kaybedilmesinde ciddi bir etken olmuştur. Müslüman nesillerin akıllarını “Filistin problemi dini bir problemdir” esasıyla aydınlatmak ve problemi bu açıdan ele almak bir gerekliliktir. Filistin, bünyesinde kutsal mekânlar barındırmaktadır. Burada, yeryüzü ve gökyüzü İsra (Peygamber’in gece yürüyüşü) ve Mirac’ı (Peygamber’in Kudüs’ten yedi kat semaya yükselişi) konuştukça ayrılmaz bir bağla Mekke’deki Mescid-i Haram’a bağlanmış olan Mescid-i Aksa vardır. “Allah rızası için geçirilen bir gün, dünyadan ve içinde bulunan her şeyden daha hayırlıdır. Bir insanın kamçısı kadar cennette bir yeri olması dünyadan ve içinde bulunandan daha hayırlıdır. İbadet eden bir kulun Allah yolunda gidip gelmesi dünyadan ve içinde bulunandan daha hayırlıdır. ” (Buhari, Müslim,Tirmizi ve İbn-i Mace) “Muhammed’in nefsini elinde tutan Allah’ın adıyla yemin ederim ki, Allah yolunda saldırmak ve öldürülmek, sonra saldırmak ve öldürülmek ve tekrar saldırmak ve öldürülmek isterdim” (Buhari ve Müslim)
Nesillerin Eğitimi
Madde On Altı
Bölgemizdeki Müslüman nesillere, İslami değerlere göre, dini vazifeleri, kapsamlı Kur’an bilgisi, Peygamber’in Sünnetini (söz ve amel ayrı olarak), İslam tarihini ve güvenilir kaynaklardan gelen mirası öğretmek ciddi bir gerekliliktir. Öğrenim işi, Müslüman öğrencilere inanç ve düşünceleri sağlıklı bir şekilde aktaracak, konusunda uzman ve bilgili kişiler tarafından yapılmalıdır. Bu şekilde öğrenim aşamalı olarak, kapsamlı olarak düşmanı, onun askeri ve ekonomik kapasitelerini, güçlü ve zayıf yanlarını, onu destekleyen ve ona yardım eden güçlerini tanıma safhalarından geçmelidir.

Ayrıca günümüzde dünyada –özellikle İslam Dünyası’nda- meydana gelen ve akabinde gerçekleşecek olan olaylara aşina olunmalı ve olayların analiz ve yorumlanmaları üzerinde çalışılmalıdır. Günü ve geleceği planlamak, ortaya çıkan her eğilimin çalışmasını yapmak bir gerekliliktir ki savaşan Müslüman hedeflerini, amaçlarını ve etrafında olup bitenler henüz yolunun ortasındayken bilsin. Yavrucuğum! Yaptığın iş (iyilik veya kötülük), bir hardal tanesi ağırlığında bile olsa ve bu, bir kayanın içinde veya göklerde yahut yerin derinliklerinde bulunsa, yine de Allah onu (senin karşına) getirir. Doğrusu Allah, en ince işleri görüp bilmektedir ve her şeyden haberdardır. Yavrucuğum! Namazı kıl, iyiliği emret, kötülükten vazgeçirmeye çalış, başına gelenlere sabret. Doğrusu bunlar, azmedilmeye değer işlerdir. Küçümseyerek insanlardan yüz çevirme ve yeryüzünde böbürlenerek yürüme. Zira Allah, kendini beğenmiş övünüp duran kimseleri asla sevmez. (Lokman, 16-18)
Müslüman Kadın’ın Rolü
Madde On Yedi
Kurtuluş savaşında müslüman kadının rolü, Müslüman erkeğin rolünden daha az önemli değildir. Kadın, erkeği yapandır. Onun yeni nesillere rehberlik etme ve onları eğitme rolü çok büyüktür. Düşmanlar, Müslüman kadının rolünün önemliliğinin farkına varmışlardır. Düşman şunu düşünmektedir; Eğer onlar, Müslüman kadını, İslam’dan uzak olan kendi batıl yollarına sevkedebilirlerse, savaşı kazanacaklardır. Özgür Masonlar, Rotary Kulüpleri, casus grupları ve başkaları –ki bunların hepsi yıkıcı ve sabotajcı hücre evlerinden başka bir şey değildir- gibi Siyonist organizasyonların farklı isimler ve şekiller altında sızmasıyla onların uşağı haline gelen kişiler tarafından yapılan bilgilendirme kampanyaları, filmleri, eğitim programları bu tür amaçlara yönelik olarak sürekli sarf edilen çabalardır. Bu tür organizasyonlar, Siyonist hedefleri gerçekleştirmek ve düşmana hizmet eden kavramları yaymak için toplumdaki rollerini yerine getirmeyi kolaylaştıran aynı kaynaklardan beslenir. Yine bu organizasyonlar, İslam’ın yokluğunda ortaya çıkmakta ve insanları kendi benliklerine yabancılaştırmaktadır. Müslüman topluluklar bu tür ajanların komplolarıyla yüz yüze gelmek için rollerini yerin getirmeleri gerekir. İslam’ın gündelik hayattaki işlere yol gösterip onları kontrol ettiği gün, İslam’a ve insanlığa düşman olan bu tür organizasyonlar -kendiliğinden- yok olacaktır.
Madde On Sekiz
Anne olsun kız kardeş olsun savaşan ailenin evindeki kadın; aileye bakma, çocukları büyütme, onlara ahlaki değerleri ve İslam’ın doğurduğu düşünceleri aşılama açısından en önemli rolü oynamaktadır. Müslüman kadın, çocukları bekleyen mücadelede rollerini yerine getirebilmeleri için, onların dini vecibelerini gerçekleştirmede öğretici ve örnek konumda olmalıdır. Okullara ve Müslüman kızların eğitiminde takip edilen eğitim müfredatına büyük bir ilgi göstermek gereklidir ki onlar iyi bir anne olsunlar ve kurtuluş savaşındaki rollerinin farkında olacak şekilde büyüsünler. Müslüman kadının, evini idare etme performansını ilgilendiren konularda yeterli bilgi ve anlayışa sahip olması gerekir. Çünkü ekonomi ve evin bütçesini israf etmekten kaçınma, bizi kuşatan zor şartların içinde -mücadelemizde- ilerlememizi sağlayacak bir gerekliliktir. O, şu gerçeği de göz önünde bulundurmalıdır; Elinde tuttuğu para onun için damarların dışında herhangi bir yere akmayan kan gibi (hayatidir) dir ki hem çocuklar ve hem yetişkinler hayatlarını onunla idame ettirebilsinler.
İslami Sanatın Kurtuluş Savaşındaki Rolü
Madde On Dokuz
Sanatın ölçü ve ayarları, onun İslami ya da cahili olduğunu belirler. İslami sanata ihtiyaç duyan İslami kurtuluşun konuları, insan doğasının bir yönünü diğerinin üzerine çıkarmaksızın bütün yönleriyle birlikte aynı anda ve dengeli şekilde ortaya çıkaran ruhu yükseltmelidir. İnsan, balçıktan ve Allah’ın nefesinden meydana gelen eşsiz ve mükemmel bir varlıktır. İslami sanat insana bu açıdan bakarken cahiliyye sanatı vücudun çamur yönüne işaret eder. Kitap, makale, bildiri, nutuk ve vaaz, tez, popüler şiir, şiirsel gazel, şarkı, oyun ve diğerleri, İslami sanatın öğelerini oluşturuyorsa, bunlar ideolojik hareketlenmenin ihtiyaçları arasında yer almakta ve ruhun yeniden yaratılması ve seyahat etmesi için gerekli besini yenilemektedir. Yol uzun ve ızdırap çoktur. Bu durumda ruh sıkılacaktır fakat İslami sanat, enerjileri yeniler, hareketi yeniden canlandırır ve onlara ulvi manalar ve doğru davranışlar aşılayarak onları uyandırır. Eğer geriye doğru yol almıyorsa, Ruhun bir halden başka bir hale geçmesi dışında hiç birşey kendiliğinden ilerlemez. Tüm bunların hepsi tamamen ciddi olup şaka değildir. Mücadele eden savaşçılar için hiç şaka değildir.
Karşılıklı Sosyal Sorumluluk
Madde Yirmi
Müslüman topluluk karşılıklı olarak birbirlerine sorumlu olan bir topluluktur. Hz. Peygamber (s.a) ; “Allah’ın rahmet ettiği kişiler cömerttirler. Onlar şehirde olsun herhangi bir yolculukta olsun sahip oldukları şeyleri aralarında eşit olarak paylaşırlar.” buyurmuştur. İslami ruh, her İslam topluluğunda egemen olan ruhtur. Erkek ve kadın, çocuk ve yaşlı arasında fark gözetmeksizin davranışlarında Nazizmin yolunda giden çok kötü bir düşmanla yüzleşen topluluk işte böyle bir ruha sahiptir. Düşmanımızın metodları toplu cezalandırmaya dayanmaktadır. O, insanları anavatanlarından ve mallarından mahrum etmekte, onları sürgün ve toplama kamplarına kadar takip etmekte, kemikleri kırmakta, sebepli ya da herhangi bir neden olmaksızın kadınlara, çocuklara ve yaşlılara ateş etmektedir. Düşman, binlerce ve binlerce insanın atıldığı toplama kampları açmakta ve onları insanlık dışı şartlarda tutmaktadır. Bunun yanında, evlerini yıkmakta, çocukları yetim bırakmakta, genç insanları zalim ve gaddar muamelelere tabi tutmakta ve onları hayatlarının en güzel yıllarını zindanlarda geçirmelerine neden olmaktadır. Onların Naziler’den kalma davranışlarında, Yahudiler çocuk ya da kadınları hariç tutmamaktadırlar. Onların korkuyu kalplere salma politikaları herkes içindir. Onlar, insanların geçimlerini ilgilendiren şeylere saldırmakta, paralarını zorla almakta ve onurlarını tehdit etmektedirler. Yine onlar, Filistinlilere yaptıkları muamelelerde savaş suçu işlemektedirler.. Anayurttan sürgün bir çeşit cinayettir. Bu tür davranışlar saymakla bitmez. İşte bu nedenden dolayı karşılıklı sosyal sorumluluk duygusunun insanlar arasında yaygınlaşması bir gerekliliktir. Düşman tek bir vücutla karşılaşır gibi insanlar tarafından karşılanmalıdır ki bu vücudun bir üyesi şikâyet ederse, vücudun geri kalanı aynı acıyı çekiyormuşcusuna cevap verebilsin.
Madde Yirmi Bir
Karşılıklı sosyal sorumluluk; ekonomik ya da ahlaki desteği, ihtiyacı olan ve bir görevi ifa eden bütün insanlar arasında yaymak demektir. İslami Direniş’in üyeleri, kitlelerin hisselerini kendi hisseleriymiş gibi görmelidir. Onları korumak ve kazanmak için büyük bir çaba harcamalıdırlar. Yine onlar, gelecek nesillerin durumunu olumsuz etkileyecek ve topluluğun kaybına neden olacak herhangi bir yanlış davranıştan kaçınmaya özen göstermelidirler. Kitleler onların bir parçası, onlar da kitlelerin bir parçasıdır. Onların gücü onların, onların geleceği de kendi gelecekleridir. Hareketin üyeleri, insanların sevinç ve acılarını paylaşmalı, kamusal istekleri benimsemeli ve onların farkına varabildikleri herhangi bir şeyi de dikkate almalıdırlar. Böyle bir ruhun topluluk arasında yayıldığı bir günde kardeşlik daha derin, işbirliği, sempati ve birlik daha güçlü ve saflar düşmanla yüzleşme karşısında daha sağlam kalacaktır.
Düşmanın Arkasındaki Destekleyici Güçler
Madde 22
Uzun zamandan beri düşmanlar ustalıkla ve hassasiyetle amaçladıkları hedeflere ulaşmak için plan yapmaktadır. Mevcut durumu etkileyen olayları göz önünde bulundurmakta, rüyalarının gerçekleşeceğine inanarak ve bunu umut ederek yığınla değerli araç-gereçler toplamak için gayret etmektedirler. Paralarıyla dünya medyasının, haber ajanslarının, basının, yayınevlerinin, radyo istasyonlarının..vb kontolünü ellerinde tutmaktadırlar. Yine paralarıyla çıkarları doğrultusunda amaçlarına ulaşmak için dünyanın çeşitli bölgelerinde iç karışıklıklar çıkartıp darbe senaryoları yapmakta ve bu durumdan kendi paylarına düşen hisseleri toplamaktadırlar. Onlar Fransız Devrimi’nin arkasındaydılar, komünist devrimin ve burada ya da başka yerde bizim duyduğumuz daha birçok devrimin arkasındaydılar. Servetleriyle, toplulukları içten yıkmak ve Siyonist hedeflere ulaşmak için özgür masonlar, Rotary kulüpleri, Lions ve dünyanın farklı birçok bölgesindeki diğer dernekler gibi gizemli örgütler kurmaktadırlar. Yine paralarıyla emperyalist ülkeleri yönlendirerek çeşitli ülkelerin kaynaklarını sömürmek ve topluluklarını yozlaştırıp ahlaksızlığı yaymak için onların sömürgeleştirmelerine ön ayak olmaktadırlar. Bölgesel ve global düzeydeki savaşlar hakkında fazlasıyla konuşulmuş ve yorumlar yapılmıştır. Onlar – düşman, Yahudiler- 1. Dünya Savaşı’nın arkasındaydılar, İslami Hilafeti yıkmaya güçleri yetince ekonomik kazanımları elde edip, kaynakları ele geçirmişlerdir. Balfour Deklarasyonu’nu ilan ettiler, dünyayı kontrol etmek için Milletler Cemiyeti’ni kurdular. Onlar 2. Dünya Savaşı’nın arkasındaydılar, savaş boyunca silah ticaretinden çok büyük paralar kazandılar ve devletlerinin kuruluşunu bu yolla kolaylaştırdılar. Kendi çıkarları doğrultusunda dünyaya egemen olabilmek için Milletler Cemiyeti’ni Birleşmiş Milletler’e ve Güvenlik Konseyi’ne dönüştürülmesi yolunda ön ayak olan onlardan başkası değildi. Onların parmağı olmadan dünyanın herhangi bir yerinde savaşın olması neredeyse imkansızdır. (Ama); “Yahudiler… Ne zaman savaş için bir ateş yakmışlarsa, Allah onu söndürmüştür. Onlar yeryüzünde bozğunculuğa koşarlar. Şüphesiz Allah bozguncuları sevmez.” (Maide,64) Kapitalist Batı ve Komünist Doğu’daki emperyalist güçler, düşmana diledikleri parayla ya da askeri güçle desteklemektedirler. Bu güçler, bunu sırayla yapmaktadırlar. (Ama) İslam’ın günyüzüne çıkacağı günde, küfür tek millet olduğundan dolayı, küfrün gücü O’nunla mücadele etmek için birleşecektir. Ey iman edenler! Kendi dışınızdakilerden sırdaş edinmeyin. Çünkü onlar size fenalık etmekten asla geri kalmazlar, hep sıkıntıya düşmenizi isterler. Kin ve düşmanlıkları ağızlarından taşmaktadır. Kalplerinde gizledikleri ise daha büyüktür. Düşünürseniz, biz size âyetleri açıkladık. (A-li İmran,118) Eğer düşünürseniz, Allah’ın ayetlerinin boşuna olmadığını anlarsınız.
Tutumlarımız A.İslami Hareketler Karşısında.
Madde Yirmi Üç
İslami Direniş Hareketi, diğer İslami Hareketlere saygı duyar ve onları takdir eder. Eğer onlarla aralarında bir noktada ya da düşüncede uyuşmazlık varsa, diğer bütün nokta ve düşüncelerde mutabakat vardır. İslami Direniş Hareketi (HAMAS), Onların iyi niyetlerini açığa çıkarıp Allah yolunda olduklarını göstermesi durumunda, onları İslami Dairenin içinde yeralan ve bu yolda büyük bir çaba sarfeden hareketlerin kategorisinde görür. Onların her aktif insanı da bizim için aynıdır. İslami Direniş Hareketi, bütün bu hareketleri kendi yararına kurulmuş gibi görür. HAMAS, onlara yardımda bulunulması ve doğru yolda kalmaları için Allah’a yalvarır, vahdetin bayrağını yükseltmek ve Kur’an’a ve Hz. Peygamber’in direktiflerine uygun olarak daima vahdeti gerçekleştirmek için büyük bir çaba sarfeder.
Madde Yirmi Dört
İslami Direniş Hareketi (HAMAS), Müslümanların büyük hatalara düşmemesi gerektiğini bildiğinden dolayı diğer Müslüman insanların veya grupların karalanmasına ve haklarında kötü konuşulmasına müsaade etmez. Böyle bir davranışla, belirli birey ve grupların –bu tür-duruşlarının ayırt edilmesi bir zorunluluktur. Ne zamanki belirli gruplar bu tür hatların içinde olur, İslami Direniş Hareketi doğruyu koruyup yanlış olanı açıklamaya çalışacak ve onları hatalar karşısında uyaracaktır. Yine Hareket, doğru yolu gösterme çabası içinde olacak ve tarafsız bir şekilde sorunu adil bir şekilde çözmeye çalışacaktır. Hikmetli davranış, farkında olunduğu sürece mümin bir insanın hedefi olmalıdır. Allah, zulme uğrayanların dışında, çirkin sözün açıkça söylenmesinden hoşlanmaz. Allah her şeyi hakkıyla işiten, hakkıyla bilendir. Bir hayrı açıklar yahut gizlerseniz yahut da bir kötülüğü bağışlarsanız, biliniz ki, Allah da çok bağışlayıcıdır, her şeye hakkıyla kadirdir. (Nisa,148-149)
B.Filistinde’ki Ulusal Hareketler Karşısında
Madde Yirmi Beş
İslami Direniş Hareketi, bu tür hareketlere saygı duyar ve onları sarmalayıp etkileyen durumları ve koşullarını takdir eder. Komünist Doğu’yla ve Haçlı Batı’yla ittifak yapmadıkları sürece onları cesaretlendirir ve destekler. İslami Direniş Hareketi, onlarla entegre olanlara ve onlara sempati duyanlara şunu pekiştirerek tasdik eder ki kendisi; ahlakı olan, aydınlık bir hayat görüşüne sahip ve diğer hareketlerle işbirliği yapabilecek kapasitede bir mücadele hareketidir. HAMAS, fırsatçılıktan (opportünizm) nefret eder ve bireysel ya da grup olarak insanların sadece Salih olanlarını arzular. O, maddi kazanç, bireysel nam ya da şöhret beklentisi içinde olmadığı gibi kimseden ödül ve mükafat beklemez. Kendi kaynaklarıyla çalışır ve “gücünüz yettiğiniz kadar onlara karşı hazırlık yapın” düsturuna uyan her ne varsa bu konudaki sorumluluğu yerine getirir ve Allah’ın rızasını kazanmaya çalışır. O’nun bundan başka herhangi bir dileği ve arzusu yoktur. Direniş Hareketi, Filistin Toprakları’nda mücadele eden bütün ulusal akımların Filistin’in Kurtuluşu için varolduğu konusunda güven verir ki bu tutumu, onların desteklenmesi ve kendilerine yardımda bulunulması içindir. O, teori ve pratikte, şimdi ve gelecekte bundan başka bir şey olmayacaktır. İşte bir araya gelip bölünmemek, korumak ve saçıp savrulmamak, birleşmek ve parçalara ayrılmamak ortadadır. Hareket, her güzel söze, samimi çabalara ve arabuluculuğa değer verir. Anlaşmazlıkların yüzüne kapıyı kapatır, dedikodu ve iftiralara kulak kabartmamakla birlikte nefsi müdaafa hakkının tamamen farkındadır. (HAMAS’ın) Bu tür akımlarla karşıtlık ve anlaşmazlık içinde olduğu iddiası, düşman veya onların uşakları tarafından kafaları karıştırmak, safları dağıtmak ve onları kendi sorunları içerisinde işgal etmek için yaydığı bir yalandır. Ey iman edenler! Eğer bir fâsık size bir haber getirirse onun doğruluğunu araştırın. Yoksa bilmeden bir topluluğa kötülük edersiniz de sonra yaptığınıza pişman olursunuz. (Hucurat,6)
Madde Yirmi Altı
Eğer Filistin Ulusal Hareketleri’nin Doğu –Komünist- ya da Batıyla –Haçlı- ittifak yaptıkları anlaşılırsa, İslami Hareket, ulusal ya da uluslar arası düzeyde Filistin’deki sorunu ilgilendiren yeni durumları tartışmaya açmaktan çekinmeyecektir. Böyle bir halde, durum ne kadar karışık ve içinden çıkılmaz olsun önemli değil, İslami bakışaçısının ışığında ulusal çıkarlar neyi gerektiriyorsa onu yapacaktır.
C. Filistin Kurtuluş Örgütü Karşısında
Madde Yirmi Yedi
Filistin Kurtuluş Örgütü, İslami Direniş Hareketi’nin kalbine en yakın harekettir. FKÖ’de, baba, kardeş, akraba ve dost vardır. Müslüman, babasıyla, kardeşiyle, akrabalarıyla ya da arkadaşlarıyla arasını açmaz. Bizim vatanımız birdir, durumumuz bir, kaderimiz bir ve düşman hepimize karşı ortak bir düşmandır. FKÖ’nün kuruluşunda onu çevreleyen vaziyetler, kültürel işgalin her tarafında yayıldığı Arap Dünyası’nın o zamanında var olan ideolojik kafa karışıklığının bir sonucuydu. Ki bu durum da şu anda da Haçlıların galibiyetinden beri oryantalistler, misyonerler ve emperyalistler aracılığıyla güçlendirilen bir işgalin sonucuydu. FKÖ, laik düşünceye adapte olmuş ve biz de onu bu şekilde görmekteyiz. Laiklik, bütünüyle dini inançla çelişir. Durum ve tutumlar, davranış ve düşünceler (inanç ve) ideolojilerin bir sonucudur. Bu da bizim, Filistin Kurtuluş Örgütü’ne saygı duymamıza ve onun Arap-İsrail savaşındaki rolünü küçümsemememize rağmen şimdi ya da gelecekteki İslami Filistin Devleti hedefimizi laik düşünceyle neden değiştiremeyeceğimizi gösterir. Filistin’in İslami doğası dinimizin bir parçasıdır ve kim ondan dinini çekip almaya çalışırsa açıktır ki kaybedecek olan odur. İbrahim'in dininden kendini bilmezlerden başka kim yüz çevirir? Andolsun ki, biz onu dünyada (elçi) seçtik, şüphesiz o ahirette de iyilerdendir. (Bakara 130) Filistin Kurtuluş Örgütü’nün İslam’ı kendisine yol olarak seçtiği gün, biz onun askerleri oluruz ve düşmanı yakacak ateşinin yakıtı oluruz.
Böyle bir gün gelinceye kadar –ki biz bunun çabucak gelmesi için Allah’a yalvarırız- İslami Direniş Hareketi, FKÖ’nün yanında çocuğun babasının, kardeşin diğer kardeşin, akrabanın diğer akbarasının yanında durduğu gibi durur, onun derdiyle acı duyar ve düşmanla yüzyüze gelince onu destekler ve onun hikmetli ve erdemli olması için temenni ederiz. “Kardeşinin yanında dur, her kimin kardeşi yoksa o savaşa silahsız olarak giden bir asker gibidir. Birinin kuzeni diğerinin onunla uçtuğu kanattır. Kuşlar kanatları olmadan uçabilir mi”?
D. Arap Ve İslam Ülkeleri Karşısında
Madde Yirmi Sekiz
Siyonist işgal lanetli bir işgaldir. Emellerine erişmek için bütün şeytani methodlara ve alçakça yollara başvurmaktan çekinmez. Bu işgal, gizemli organizsayonlar – Rotary, Özgür Masonlar, Lions ve diğer casus gruplar- aracılığıyla casusluk ve sızma hareketlerinde bulunur. Bütün bu organizasyonlar, gizli ya da açık, siyonizmin çıkarlarına uygun olarak onun direktifleri doğrultusunda çalışır. Onlar başıboş toplulukları hedef alarak değerleri yıkar, vicdanları yozlaştırır, karakteri bozar ve İslam’ı yıkmaya çalışır. Kulüp ve derneklerinin bütün türlerinde, kontrolünü ve yayılımını kolaylaştırmak için arka planda uyuşturucu ticareti ve alkolizm vardır. İsrail’i çevreleyen Arap ülkelerinden, diğer Arap ve İslam ülkelerinden önce savaşçılar için sınırlarını açmaları istenmektedir ki onlar da Filistin’deki Müslüman kardeşleriyle çabalarını bir araya getirip sağlamlaştırabilsinler. Diğer bütün Arap ve İslam ülkelerinden de, savaşçıların oradan buraya hareketlerini kolaylaştırmaları istenmektedir. Ki onların yapabileceği en az şey budur. Müslüman olarak hiçbirimiz Yahudiler’in 1967’de Kutsal Şehre girerken Mescid-i Aksa’nın eşiğinde durup şu sözü açığa vurmalarını unutmamalıyız; “Muhammed öldü ve onun soyundan gelenlerin hepsi kadındır” İsrail, Yahudilik ve Yahudiler İslam’la ve Müslüman insanlarla meydan okumaktadırlar. “Korkaklar hiç uyumasın.”
E. Ulusal Ve Dini Gruplar, Kurumlar, Entellektüeller, Arap Ve İslam Dünyası
Madde Yirmi Dokuz
İslami Direniş Hareketi, bütün bu grupların her alanda kendisini destekleyeceklerini, onun duruşunu benimseyeceklerini, hareket ve etkinliklerine katkıda bulunacaklarını, bir araya gelerek ona yardım edeceklerini umut etmektedir. Bu sayede Müslüman insanlar HAMAS için, üzerinde durduğu ve her alan, zaman ve mekânda bütün insani araç-gereçlerle ve bilgilendirici araçlarla stratejik derinliğin tedarik edileceği bir taban olacak. Bu da, kitleleri Filistin’deki sorun hakkında aydınlatmak, onun karşı karşıya kaldığı ve etrafında oluşturulan komplo teorilerini açıklamak üzere konuyu açıklayıcı bültenler, olumlu makale ve kitapçıklar yardımıyla Filistin’le dayanışma konferanslarını toplayarak yapılabilir. Onlar Haçlıları ve Tatarları –Moğollar, çev.- yok edip insan medeniyetini koruyup kurtardıkları gibi, ideolojik, eğitim yönünden ve kültürel olarak İslam milletini harekete geçirmeleri gerekir bu insanlar, kararlı bir şekilde kurtuluş savaşındaki rollerini gerçekleştirmek için donanımlı olsunlar. Şüphesiz ki bu Allah için hiç de zor değildir. “Allah: «Elbette ben ve elçilerim galip geleceğiz.» diye yazmıştır. Şüphesiz Allah güçlüdür, galipdir.” (Mücadele, 21)
Madde Otuz
Yazarlara, entellektüellere, gazetecilere, hatiplere, eğitimcilere, öğretmenlere ve Arap ve İslam Dünyası’ndaki bütün envai sektörlerden olan insanlara kendi rollerini yerine gerçekleştirmeleri ve sorumluluklarını yerine getirmeleri için çağrıda bulunulmaktadır. Çünkü Siyonist saldırganlığın gaddarlığı, çeşitli ülkeler üzerindeki etkisi ve dünyanın büyük bir kısmındaki sonuçlara yol açan etkenler, onların ekonomi ve medya kontrolünü ellerinde tutmalarının bir sonucudur. Cihad, silah taşıma ve düşmanla yüzyüze gelme ile sınırlandırılmamıştır. Etkili sözler, güzel makaleler, kullanışlı kitaplar, destek ve dayanışma –Allah’ın ve O’nun kelimesini daha yüceltme niyetiyle halis olarak yapılırsa- bütün bu öğeler Allah rızası yolunda Cihad’dır. “Kim bir mücahidi Allah için techiz ederse, kendisi de mücahid olur. Kim bir mücahidin akrabasını destekleyip ona yardım ederse, kendisi de mücahiddir” (Buhari, Müslim, Ebu Davud, Tirmizi)
F. Diğer Dinlerin Mensupları: İslami Direniş Hareketi İnsani Bir Harekettir.
Madde Otuz Bir
İslami Direniş Hareketi insani bir harekettir. O, insan haklarına dikkat eder ve diğer dinlere mensup olan insanlarla ilişkilerinde İslami hoşgörü onun klavuzudur. O, kendisi düşman ilan edilmediği veya hareketini engelleyip çabaları boşa çıkarılmaya çalışılmadığı sürece onların hiçbirini düşman ilan etmez. İslam kanadı altında üç dine mensup olan insanlar da – İslam, Hristiyanlık ve Yahudilik- barış ve huzur içinde bir arada varolabilirler. Barış ve huzur, İslam’ın kanatları altında olmaksızın mümkün değildir. Geçmiş ve günümüz tarihi bu duruma en iyi şahittir. Filistin Toprakları’nda İslam’ın egemenliğine tartışmaya son vermek diğer dinlere mensup olanların vazifesidir. Çünkü onların egemenliği ele geçirdiği günde kıyım, sürgün ve terörden başka bir şey olmamıştır. Diğer dinlere mensup olanlar hakkında konuşmanın dışında onların her biri kendi dindaşıyla ilişkisinde serbesttir. Geçmiş ve günümüz tarihi bu gerçeği ispat edecek örneklerle doludur. Onlar müstahkem şehirlerde veya siperler arkasında bulunmaksızın sizinle toplu halde savaşamazlar. Kendi aralarındaki savaşları ise çetindir. Sen onları derli toplu sanırsın, halbuki kalpleri darmadağınıktır. Böyledir, çünkü onlar aklını kullanmayan bir topluluktur. (Haşr, 14) İslam, herkesin kendi hukuki ve meşru haklarını gözetir. İslam, diğer insanların haklarını çiğnemeyi yasaklar. İnsanlarımıza karşı Siyonist nazi faaliyetleri uzun sürmeyecektir. “Zulmün devleti bir zamana kadar sürer ama Adalet’in Devlet’i kıyamete kadar devam edecektir.” Allah sizi, din hakkında sizinle savaşmayan ve sizi yurtlarınızdan çıkarmayan kimselere iyilik etmekten, onlara adaletli davranmaktan men etmez. Çünkü Allah adalet yapanları sever. (Mümtehine, 8)
Filistinli İnsanları İzole Etme Teşebbüsü
Madde Otuz İki
Emperyalist güçlerle birlikte dünya siyonizmi, en sonunda sadece Filistin halkıyla yüzyüze kalmak için, üzerinde iyi çalışılmış bir plan ve zekice yapılmış stratejilerle, siyonizmin karşısındaki mücadele çemberinde yeralan Arap devletlerini tek tek ortadan kaldırmaya –etkisizleştirmeye- çalışmaktadır. Mısır büyük bir güçtü, hain Camp David Anlaşması’nın doğrultusunda mücadele çemberinden kaldırıldı. Benzer anlaşmalarla diğer Arap ülkelerini dize getirmeye ve onları da mücadele çemberinin dışına atmaya çalışmaktadırlar. İslami Direniş Hareketi Arap ve İslam milletine, bu ciddi sorunla ilgilenme, korkunç planın başarısını önlemek için azimle faaliyette bulunma ve siyonizmin karşısındaki mücadele çemberinden çıkarak ayrılmanın tehlikesi konusunda uyarmak için çağrıda bulunmaktadır. Bugün Filistin’dir, yarın bir ülke ya da başkası olacaktır. Filistin’den sonra Siyonist Plan’ın bir sınırı yoktur, Siyonistler Nil’den Fırat’a kadar genişleme çabası içindedirler. Ele geçirdikleri yeri sindirecekleri zaman, daha büyük bir genişleme çabasında olacak ve buna devam edecekler. Onların planı, “Eski Siyonlular’ın Protokolleri”nde ele alınıp şekillenmiştir. Onların şu anki mevcut durumu, bizim ne demek istediğimizi gösteren en iyi kanıttır. Siyonizm’in karşısındaki mücadele çemberinden ayrılmak büyük bir ihanettir. Ve lanet de bunu yapanın üzerine olsun!. Tekrar savaşmak için bir tarafa çekilme veya diğer bölüğe ulaşıp mevzi tutma durumu dışında, kim öyle bir günde onlara arka çevirirse muhakkak ki o, Allah'ın gazabını hak etmiş olarak döner. Onun yeri de cehennemdir. Orası, varılacak ne kötü yerdir! (Enfal 16) Tüm güçleri ve enerjiyi, Nazi ve Tatar –benzeri- ahlaksız işgalin yüzü karşısında birleştirmekten başka bir yol yoktur. Başka bir alternatif – var ise bu- birinin ülkesini kaybetmesi, yurttaşların dağılması, dünya üzerinde ahlaki bozukluğun yayılması ve dini değerlerin yıkılmasıdır. Her insan, kendisinin Allah’tan önce sorumlu olduğunu bilmelidir. “Her kim zerre kadar bir hayır işlerse onu görecek. Ve her kim bir zerre miktarı şer işler ise onu görecektir.” (Zilzal, 7-8) İslami Direniş Hareketi kendisini, dünya siyonizminin karşısındaki mücadele çemberinin öncüsü ve bu yoldaki adımı olarak görür. Hareket, kendi çabalarını, Filistinde faaliyet gösteren diğerlerinin çabalarına ekler. Arap ve Müslüman topluluğu, kendilerine düşen sorumlulukta adımlarını daha da ileri atarak artırmaları gerekir. Arap Dünyası’ndaki diğer bütün İslami gruplar da aynı şeyi yapmalıdır. Çünkü tüm bunlar, savaş çığırtkanlığı yapan Yahudilerle gelecekte savaştaki rol için en iyi donanım ve hazırlıktır. “…Biz, onların –Yahudilerin- aralarına tâ kıyamete kadar düşmanlık ve kin atmışızdır. Ne zaman savaş için bir ateş yakmışlarsa, Allah onu söndürmüştür. Onlar yeryüzünde bozğunculuğa koşarlar. Şüphesiz Allah bozguncuları sevmez.” (Maide, 64)
Madde Otuz Üç
İslami Direniş Hareketi, evrenin yerli yerinde uygun ve birbirine bağlı sünnetinin üzerinde kurulması ve Müslümanları, İslam medeniyetini ve kutsal yerleri – ki bunların en başında Mescid-i Aksa gelir- savunmak için düşmanla yüzyüze gelip onunla savaşım halinde bulunma kaderinin akışında olmasından dolayı, İslami Direniş Hareketi’ne bakışaçıları ve onunla alakalı konular konusunda Arap ve Müslüman toplulukların, popüler ve resmi grupların Allah’tan korkmalarını şiddetli bir şekilde arzu eder. Onlar geriye bakmalı ve onu desteklemelidir ki Allah da onlardan böyle yapmalarını ister, ona daha fazla ve fazla maddi yardımda bulunulmalıdır, Allah yolundaki gayeye saflar birbirine yaklaşınca erişilir, savaşçılar diğer savaşçılara katılacak ve İslam dünyasındaki kitlelerin tümü, yüksek sesle dillendirilen “Cihada selam olsun!” sözü yankılanırken, seferberlik çağrısına cevap vermek için öne atılacaktır. Onların çığlıkları semalara erişecek ve kurtuluşa erişip bağımsızlık kazanılana ve işgalciler mağlup edilip Allah’ın zaferi gelinceye kadar yankılanacaktır. “…Şüphesiz ki Allah, kendi dinine yardım edene mutlaka yardım eder. Şüphesiz ki Allah, çok kuvvetlidir, mutlak güç sahibidir.” (Hac, 40)
Tarihin Tanıklığı Tarihte İşgacilerle Karşılaşmadan Kesitler
Madde 34
Filistin, dünyanın göbeği ve kıtaların kesişim noktasıdır. Tarihin şafağından beri o, yayılmacıların ve istilacıların hedefi olmuştur. Hz. Peygamber ( Allah O’na salat ve selam etsin) bu gerçeğe işaret ederek kutsal sözünde şerefli dostu Muaz B. Cebel’e demiştir ki: “Ey Muaz! Ben gittikten sonra Allah sana el-Ariş’ten - Kuzey Mısır'da Sina Yarımadası'nın kuzeyinde, Akdeniz kıyısında bulunan bir vaha ve liman kenti, çev.– Fırat’a kadar olan yeri açacaktır. Onların erkekleri, kadınları ve köleleri, kıyamet gününe kadar orada sebatla kalacaktır. (O günde) sizden kim biriniz Suriye kıyısından bir yeri kendisine seçerse o kıyamet gününe kadar kararlı bir mücadelenin içinde olacaktır”. Sömürgecilerin, planlarını gerçekleştirmek üzere ordularıyla birlikte saldırmak için Filistin’e bir çok kez göz koymuşlardır. Haçlılar, inançlarıyla birlikte haçlarını taşıyarak ordularıyla böyle geldiler. Onlar bir an için Müslümanları yenmeyi başarmışlardı fakat Müslümanlar sadece dinsel bayraklarının kanadı altında durduğunda, kelimelerini birleştirdiklerinde, Allah’ın ismini takdis ettiklerinde ve Selahaddin Eyuubi’nin komutanlığı altında savaşmak üzere dalgalandıklarında Kutsal yeri geri almayı başarmışlardır. Onlar yaklaşık yirmi yol boyunca savaştılar sonunda haçlıları bozguna uğrattılar ve Filistin bu şekilde kurtarılmış oldu. “O kafirlere de ki: Siz mutlak yenileceksiniz ve toplanıp Cehenneme sürüleceksiniz, o ise ne fena döşektir.” (A-li İmran, 12) Bu, Filistin’in kurtarılmasının yegâne yoludur. Tarihin tanıklığı konusunda şüphe yoktur. Bu, evrenin kanunlarından ve varlığın yasalarından bir hakikattir. Demirden başka demirin üstesinden gelecek başka bir şey yoktur. Onların yalan ve boş inançları, sadece doğru İslami bir inançla mağlup edilebilir. İnançla, inancın dışında başka bir şey savaşamaz, ve son analizde zafer sadece adalet içindir ve adalet için olan da gerçekten muzafferdir. Andolsun ki peygamberlikle gönderilen kullarımız hakkında şu sözümüz geçmiştir: «Onlar var ya, elbette onlar muzaffer olacaklardır ve elbette bizim ordularımız mutlaka galip geleceklerdir.» (Saffat, 171-172)
Madde Otuz Beş
İslami Direniş Hareketi, Selahaddin Eyyubi’nin eliyle haçlıların bozguna uğratılmasını ve Filistin’in ellerinden kurtarılmasını ciddi gördüğü gibi, Ayn Galut’da -Büyük İslam Kumandanı Muhammed Seyfeddin Kataz’ın Moğolları bir daya ayağa kalkamadan ebediyyen bozguna uğrattığı savaş, Çev.- Kataz ve Al-Dhaher Bivers’in eliyle güçlerini kırıp Arap Dünyası’nı, İnsanlık medeniyeti adına ne varsa hepsini toptan yıkmaya teşebbüs eden Tatar istilasından kurtarmasını aynı ciddiyetle bakar. Hareket, bütün bu olup bitenlerden dersler çıkarır ve örnekler alır. Günümüz Siyonist istilası, Batı’dan gelen haçlıların akınlarından ve Doğu’dan gelen Tatar baskınlarından önce gelir. Elbette bu her şeye gücü yeten Allah için problem değildir. Yeterki niyetler halis, kararlar doğru olsun, Müslümanlar geçmiş tecrübelerden faydalansın, kültürel işgalin etkilerinden kendilerini kurtarsın ve atalarının geleneklerini takip etsin.
İslami Direniş Hareketi A
Ekleme Tarihi: 11.01.2009 - 22:00
Bu mesajı bildir   Muhtazaf üyenin diğer mesajları Muhtazaf`in Profili Muhtazaf Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
Pozisyon düzeni - imzaları göster
Sayfa (1): (1)
önceki konu   sonraki konu

Kategori Seç:  
Sitemizde şu an Yok üye ve 1920 Misafir mevcut. En son üyemiz: Didem_


Admin   Moderator   Vip   Üye ]

Hayırlı ömürler dileriz.    Bu üyelerimizin doğum günlerini tebrik eder, sıhhat ve afiyet dolu bir ömür dileriz:
burcunur (42), jihad soldat (43), alpakman (34), kerbela_34 (41), SpedeR (47), eminilhan (47), Glkc (36), mujdatciftci (35), aklima gelmedi (34), meraladem (39), heval yunus (34), muhammet ali (38), sosyolog983 (41), agus (44), müslüman cocuk (37), nakirev (42), enime (42), furkan_^^ (49), guller (44), sahdamar (41), metin uzun (42), abdulsamet (55), negative (39), homurhomur (51), snibsirm (44), husamaygor (37), estor (63), caykarali61 (43), aLi_osman (36), Avci_55 (37)
24 Saatin Aktif Konuları
0

Copyright © ((( RAVDA.net )))  *  İrtibat   *   RAVDA Reklam Servisi   *   Tüm hakları saklıdır, izinsiz alıntı yapılamaz.
Sitemizde yayınlanan imzalı yazıların içeriğinden yazarları, forum ve yorumlardan ekleyen şahıslar sorumlu olup, kesinlikle sitemiz sorumlu değildir.
© by ((( RAVDA.net )))

Sayfa 1.38676 saniyede açıldı