0
Start Giriş Üye Ol üyeler ((( RAVDATe@m))) Arama
Toplam Kategori: 69 *** Toplam Konu: 30100 *** Toplam Mesaj: 148193
Forum Anasayfa » DENEME TAHTASI » Sevgili Dost;

önceki konu   sonraki konu
Bu konuda 3 mesaj mevcut
Sayfa (1): (1)
Ekleyen
Mesaj
KaLBeNuR su an offline KaLBeNuR  
Sevgili Dost;

1686 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 20.07.2007
En Son On: 17.08.2009 - 12:01
Cinsiyeti: Bayan 



Sevgili Dost;


Bildiği şehirlerden, bilmediği şehirlere, bildiği yüzlerden bilmediği yüzlere sığınmayı aklından geçirmemiş kaç insan vardır? “Başımı alıp gitmek istiyorum” cümlesi kim bilir hayatımızın kaç kilidini kurcalamış, açayım derken kaç yeni kapı örtmüştür üstümüze. Arkaya bakmamayı başarabilenler, acaba gittikleri yere başlarını götürmeyi başarabilmiş midir?

Sevgili Dost;

Dostluk gündüz görünmez; o, ateşböceği gibi yalnız geceleyin parlar…



Sevgili Dost;

Kürersen kahkahayı, hüznü görebilirsin.



Sevgili Dost;

Kelimeler, karınca yuvası gibi kaynıyor zihnimde. İçlerinden biri kağıda düşüyor; yedi harfli: DOSTLUK



Sevgili Dost;

Birileri tarafından sürekli izlenildiğini düşünmek bir delilik belirtisidir de, biri tarafından izlenildiğini düşünmemek neyin belirtisidir? Sevgili Dost,ALLAH HER ŞEYİ BİLİR.



Sevgili Dost;
Seni gerçekten sevenleri, tatlı sözlerle seni onaylayanların içinde değil, arılarını sana gönderenlerin içinde ara.



Sevgili Dost;

Tahterevalliye tek başına binen, aşağıda durmayı hak eder.



Sevgili Dost, GEL VE YÜKSEL!

Ali Ural

http://www.aliural.com

Ekleme Tarihi: 20.09.2008 - 02:58
Bu mesajı bildir   KaLBeNuR üyenin diğer mesajları KaLBeNuR`in Profili KaLBeNuR Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
Muhtazaf su an offline Muhtazaf  

Moderator
4254 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 04.06.2007
En Son On: 30.07.2020 - 23:50
Cinsiyeti: Erkek 
Kardesim

Kardesim



Ben Çilemden Öğrendim Herşeyi
« : 22 Ekim 2007, 15:43:16 »


Dertler, sıkıntılar, ızdıraplar. Hayatın acı gerçekleridir. Söylerken bile insanın içini karartan, ruhunu sıkan cümlecikler. Bir, iki harften oluşan ama anlatıla anlatıla bitmeyen nesneler. Eskiler ne güzel söylemiş: “Halının tozu, dertlinin sözü bitmez” diye. Bitmez dostlar gerçektende bitmez. Dünya bitesiye kadar dertlerde bitmeyecek. Bunu bizler değil “Sizi denemek için hayatı ve ölümü yarattık” buyuran Rabbimiz bildiriyor. Dünya bir imtihan olduğuna göre imtihanın sıkıntıları da imtihan sonuna kadar devam eder öyle değil mi? Ama bu dertlere hep görünün ön yüzünden değil de üstünden, altından biraz da yan taraflarından bakalım. Her çirkinde bir güzellik yaratan Rabbim bu çekilmez, dayanılamaz dediğimiz dertlerde de aslında büyük mutluluklar yaratmıştır. Karanlık zindanların arkasında krallıklar veren, ızdırap verici ayrılıklardan doyumsuz vuslatlar yaşatan Rabbim; “Sizin hayır bildiğinizde şer, şer bilğinizde hayır vardır” derken belki de şikayet etmememizi, rıza elbisesini kuşanmamızı istiyor. Ne dersiniz?`

Dert acıdır, ama güzeldir dostlar, güzeldir. Dert adamı adam eder. Izdıraplar insanı günahlardan temizler. Çileler bizi özbenliğimizden uzaklaştıran herşeyi ayıklar. Ruhumuzu zehirleyen hırslardan, kalbimizi harabeden ihtiraslardan arındırır. Huzurda ve rahatlıkta alamadığımız tatları ve güzel kokuları çile çektikçe alır, çile çektikçe yudumlarız. İçimizdeki buz kütlelerinden oluşan gururumuzu çile kandiliyle yakar, eritir. Dünyanın harâb ettiği ruhumuzu çile merhemiyle tedavi ederiz. Ve belkide sonunda “Seviyorum! Seviyorum! Karanlık gecelerde sırdaşım olan derdimi çok seviyorum. Mutluyum! Hemde Rabbimin tanıttığı cennete dünyada girmişcesine mutluyum. Çünkü bunlar; bana gül Nebimizi hatırlatıyor. Küçük de olsa ona benziyorum. Benzedikçe O’nun kokusunu alıyorum. Sünneti, Sünnetullah’ı yaşıyorum. Dertlerim, yakaladığım ve Aşık olduğum Sevgili... Ayırmayın beni ondan!” diye haykırmak isteriz.

Evet Dostlar! Söyleyin şimdi; Bedeninize kat kat duvar gibi çekilen servetlerle, sıcacık yuvalarınızda mutlulukla, rahatınızla o Nebi’ye ümmet olduğumuzu O’na benzediğmizi söyleyebilir miyiz? O Aşığı bulabilir, ruh kalelerimizi fethedebilir miyiz? İyi bilelim ki; yumuşacık koltuklarda, mutluluktan attığımız kahkahalar gerçekte saadet alâmeti değildir, Aşksız cesedimizin ızdırapsız derinliklerinden çıkan kara bir dumandır. Saray gibi evlerimizde, yemekli toplantılarla, eğlenceli günlerle o Matlub bulunmaz, Sevgili aranmaz. Sevgili garib evlerde, fakir sofralarda, mahzun gönüllerde dolaşır. Unutma ki; ciğerpâresi kızının evine bile dünyalık bir örtüden dolayı girmemiş “Benim dünyalıklarla işim yok” diye kapıdan dönmüştür. Büyük dost da yalnızdır. “Ben hiçbir yere sığmam mü’min kulumun gönlüne sığarım” diyen Mevlamızı da yalnızlıkla ve seherlerde bulmalıyız.

Unutma ki Efendimiz (s.a.)’in gıpta ettiği model mü’minde; dünyada nasibi az olan namazdan pay sahibi ve cemiyette gizli kalmış mahzun şahsiyetlerdir. Bizler de dertlerimizle Meryem gibi sıkılmalı, Nuh gibi titreyip “Bittim Ya Rabbi” demeli. Musa gibi “Aman ’ım” gönülden ve yanarak söylemeliyiz. Rabbimizi bulmak için İbrahim Ethem gibi herşeyleri serivermeliyiz yollarına...`

Beden baltalanmadan Ruh denizine inmek mümkün olmaz dostlarım. Önce ızdıraplara, çilelere gönlü açmalısınki vuslata giden sokağa girebilesin. Arkasındaki büyük güzellikleri görerek Izdırabı sevmelisin. Rabbinden gelene şikâyet etme. “Acılardan usandım yeter” deme; Şunu bil ki Izdırabı sevmeyenler bedbahtlardır. Hazlarınla bedenin huzurunu tamamlayayım dersen aşkın yolunu tıkamış olursun. Kalbin hiç kırılmadan öleyim dersen hiç yaşamamış olursun. Kalbin kırıla kırıla Rabbe yaklaşmalısın. Dikenlikten gül toplar gibi acılar bahçesinden kendine acı aramalısın. Acıları tattıkça gafillerden sıyrılıp salihlerin derecesine girmelisin ki; adım adım vuslata ermenin hazzını yaşayabilesin. Sık sık ölmelisin ki dirilesin. Unutmaki gündüzler geceden, baharlar çetin kıştan çıkar. Hem de düşman kılıncıyla ölmek bir şey mi, ölümün bol lezzetini almak istiyorsan, aşığa gerçekten mecnuncasına koşmak istiyorsan her gün dost eliyle, dost diliyle ölmelisin.

Kaderim, alın yazım. Kutsal çilem. Beni vuslata ulaştıran o gizemli gecelerde beni bekleyen, hasretimle kavuşturan, o gönlümün derinliklerinden gelen yakarışlarla yalvarttıran çilem. Bana o kadar çok şey öğrettin ki, kırk gün değil bir ömür kölen olsam yine de yetmez. Beni öyle güzel eğittin ki; çok uzak olduğum tatları buldurttun. Kuru bir ilimden aşka erdirdin.

Ben çilemden öğrendim herşeyi. Beni bazı gecelerde beyaz birata bindirip dünyaları gezdirdi. Bazı günlerde bir kuş olup, başka alemlere ötelere yükseltti. Bazen de bir kılınç olup derin derin maden ocaklarına indirdi. Neler gösterdi neler. Ehil bir üstad gibi ders verdi. Bir ahlak hocam olup terbiye etti. Beni bana tanıttı. Ah çilem Ah... Ne kadar soyut bir dünyada yaşıyormuşuz. Gerçek mutluluklardan uzak kokuşmuş bir dünyada yaşıyormuşuz. Ve bu kısır döngünün içinde çalkalanıp duran insanlar...

O yüzden çok minnettarım. O yüzden çok seviyorum. Beni sadık dostumla başbaşa bırakın. Beraberliğimizi boş sözlerinizle zedelemeyin. Teselliye kalkışmayın. Rabbimle sohbetimizin penceresini kapamış, O Nur Efendimi seyreden gözlerimin perdesini indirmiş olursunuz.

İşte dostlarım; işte Sabrı tavsiyeye gelen kardeşlerim, asıl o zaman büyük kötülüğü yapmış olursunuz. Eğer zavallı görüp nasihat etmeye geldiğiniz bu dosttan nasihat almak isterseniz, bu vuslat sokağına nasıl dönmeli ve nereden başlamalı diye sorarsınız; “Gözyaşlarıyla” derim. Gözyaşları rahmettir, günahlardan temizler. Gözyaşları ilhamdır, ’tan haber verir. Okuyamadığını onunla okur, anlayamadığını onunla anlarsın. Gözyaşları Rabbin lisanıdır. Gözyaşlarına bakan Rabbini herşeyde aşikar görür. Daima onunla beraber olur. Haz duyar. Gözyaşlarıyla çölleşmiş ruhlarımızı yeşertmeli, bu çorak ve kuru dünyamızdaki ümit ağacının köklerini sulamalıyız. Gönüllere ilham sunan ilahi tohumları bu gözyaşlarıyla atmalıyız. Gözyaşları ummandır. Seni fenadan kurtarıp Rahmet Ummanlarının derinliklerine atar. O ummanlarda neler görürsün neler. Gördükçe ağlar, ağladıkça dahasını istersin.

O an; işte O an, Rahmetin sağnak sağnak yağdığı, gök kapılarının açılıp, meleklerin saf saf indiği o an; İşte artık Ganîyy olan Rab’den, acziyetini belirterek iste. Benlik denilen zincirleri kırarak iste. Hırslarımızı, sefil arzularımızı, kendimizi kandırırcasına taşan ümitleri feda ederek iste. Rabbinle seherlerde buluşmanın hazzını yaşa. Kevserlere ulaş. Yanmış yüreğini orada ferahlat. Hasret olduğun Sevdan’la orada söyleş. Garip, dertli, yorgun gönlünü orada dinlendir. O kapının eşiğinden hiç kalkma. Ta ki Rabbimin “Lebbeyk Kulum” dediğini duyuncaya dek...

SEHER AYDIN
Ben Çilemden Öğrendim Herşeyi
Dertler, sıkıntılar, ızdıraplar. Hayatın acı gerçekleridir. Söylerken bile insanın içini karartan, ruhunu sıkan cümlecikler. Bir, iki harften oluşan ama anlatıla anlatıla bitmeyen nesneler. Eskiler ne güzel söylemiş: “Halının tozu, dertlinin sözü bitmez” diye. Bitmez dostlar gerçektende bitmez. Dünya bitesiye kadar dertlerde bitmeyecek. Bunu bizler değil “Sizi denemek için hayatı ve ölümü yarattık” buyuran Rabbimiz bildiriyor. Dünya bir imtihan olduğuna göre imtihanın sıkıntıları da imtihan sonuna kadar devam eder öyle değil mi? Ama bu dertlere hep görünün ön yüzünden değil de üstünden, altından biraz da yan taraflarından bakalım. Her çirkinde bir güzellik yaratan Rabbim bu çekilmez, dayanılamaz dediğimiz dertlerde de aslında büyük mutluluklar yaratmıştır. Karanlık zindanların arkasında krallıklar veren, ızdırap verici ayrılıklardan doyumsuz vuslatlar yaşatan Rabbim; “Sizin hayır bildiğinizde şer, şer bilğinizde hayır vardır” derken belki de şikayet etmememizi, rıza elbisesini kuşanmamızı istiyor. Ne dersiniz?`

Dert acıdır, ama güzeldir dostlar, güzeldir. Dert adamı adam eder. Izdıraplar insanı günahlardan temizler. Çileler bizi özbenliğimizden uzaklaştıran herşeyi ayıklar. Ruhumuzu zehirleyen hırslardan, kalbimizi harabeden ihtiraslardan arındırır. Huzurda ve rahatlıkta alamadığımız tatları ve güzel kokuları çile çektikçe alır, çile çektikçe yudumlarız. İçimizdeki buz kütlelerinden oluşan gururumuzu çile kandiliyle yakar, eritir. Dünyanın harâb ettiği ruhumuzu çile merhemiyle tedavi ederiz. Ve belkide sonunda “Seviyorum! Seviyorum! Karanlık gecelerde sırdaşım olan derdimi çok seviyorum. Mutluyum! Hemde Rabbimin tanıttığı cennete dünyada girmişcesine mutluyum. Çünkü bunlar; bana gül Nebimizi hatırlatıyor. Küçük de olsa ona benziyorum. Benzedikçe O’nun kokusunu alıyorum. Sünneti, Sünnetullah’ı yaşıyorum. Dertlerim, yakaladığım ve Aşık olduğum Sevgili... Ayırmayın beni ondan!” diye haykırmak isteriz.

Evet Dostlar! Söyleyin şimdi; Bedeninize kat kat duvar gibi çekilen servetlerle, sıcacık yuvalarınızda mutlulukla, rahatınızla o Nebi’ye ümmet olduğumuzu O’na benzediğmizi söyleyebilir miyiz? O Aşığı bulabilir, ruh kalelerimizi fethedebilir miyiz? İyi bilelim ki; yumuşacık koltuklarda, mutluluktan attığımız kahkahalar gerçekte saadet alâmeti değildir, Aşksız cesedimizin ızdırapsız derinliklerinden çıkan kara bir dumandır. Saray gibi evlerimizde, yemekli toplantılarla, eğlenceli günlerle o Matlub bulunmaz, Sevgili aranmaz. Sevgili garib evlerde, fakir sofralarda, mahzun gönüllerde dolaşır. Unutma ki; ciğerpâresi kızının evine bile dünyalık bir örtüden dolayı girmemiş “Benim dünyalıklarla işim yok” diye kapıdan dönmüştür. Büyük dost da yalnızdır. “Ben hiçbir yere sığmam mü’min kulumun gönlüne sığarım” diyen Mevlamızı da yalnızlıkla ve seherlerde bulmalıyız.

Unutma ki Efendimiz (s.a.)’in gıpta ettiği model mü’minde; dünyada nasibi az olan namazdan pay sahibi ve cemiyette gizli kalmış mahzun şahsiyetlerdir. Bizler de dertlerimizle Meryem gibi sıkılmalı, Nuh gibi titreyip “Bittim Ya Rabbi” demeli. Musa gibi “Aman ’ım” gönülden ve yanarak söylemeliyiz. Rabbimizi bulmak için İbrahim Ethem gibi herşeyleri serivermeliyiz yollarına...`

Beden baltalanmadan Ruh denizine inmek mümkün olmaz dostlarım. Önce ızdıraplara, çilelere gönlü açmalısınki vuslata giden sokağa girebilesin. Arkasındaki büyük güzellikleri görerek Izdırabı sevmelisin. Rabbinden gelene şikâyet etme. “Acılardan usandım yeter” deme; Şunu bil ki Izdırabı sevmeyenler bedbahtlardır. Hazlarınla bedenin huzurunu tamamlayayım dersen aşkın yolunu tıkamış olursun. Kalbin hiç kırılmadan öleyim dersen hiç yaşamamış olursun. Kalbin kırıla kırıla Rabbe yaklaşmalısın. Dikenlikten gül toplar gibi acılar bahçesinden kendine acı aramalısın. Acıları tattıkça gafillerden sıyrılıp salihlerin derecesine girmelisin ki; adım adım vuslata ermenin hazzını yaşayabilesin. Sık sık ölmelisin ki dirilesin. Unutmaki gündüzler geceden, baharlar çetin kıştan çıkar. Hem de düşman kılıncıyla ölmek bir şey mi, ölümün bol lezzetini almak istiyorsan, aşığa gerçekten mecnuncasına koşmak istiyorsan her gün dost eliyle, dost diliyle ölmelisin.

Kaderim, alın yazım. Kutsal çilem. Beni vuslata ulaştıran o gizemli gecelerde beni bekleyen, hasretimle kavuşturan, o gönlümün derinliklerinden gelen yakarışlarla yalvarttıran çilem. Bana o kadar çok şey öğrettin ki, kırk gün değil bir ömür kölen olsam yine de yetmez. Beni öyle güzel eğittin ki; çok uzak olduğum tatları buldurttun. Kuru bir ilimden aşka erdirdin.

Ben çilemden öğrendim herşeyi. Beni bazı gecelerde beyaz birata bindirip dünyaları gezdirdi. Bazı günlerde bir kuş olup, başka alemlere ötelere yükseltti. Bazen de bir kılınç olup derin derin maden ocaklarına indirdi. Neler gösterdi neler. Ehil bir üstad gibi ders verdi. Bir ahlak hocam olup terbiye etti. Beni bana tanıttı. Ah çilem Ah... Ne kadar soyut bir dünyada yaşıyormuşuz. Gerçek mutluluklardan uzak kokuşmuş bir dünyada yaşıyormuşuz. Ve bu kısır döngünün içinde çalkalanıp duran insanlar...

O yüzden çok minnettarım. O yüzden çok seviyorum. Beni sadık dostumla başbaşa bırakın. Beraberliğimizi boş sözlerinizle zedelemeyin. Teselliye kalkışmayın. Rabbimle sohbetimizin penceresini kapamış, O Nur Efendimi seyreden gözlerimin perdesini indirmiş olursunuz.

İşte dostlarım; işte Sabrı tavsiyeye gelen kardeşlerim, asıl o zaman büyük kötülüğü yapmış olursunuz. Eğer zavallı görüp nasihat etmeye geldiğiniz bu dosttan nasihat almak isterseniz, bu vuslat sokağına nasıl dönmeli ve nereden başlamalı diye sorarsınız; “Gözyaşlarıyla” derim. Gözyaşları rahmettir, günahlardan temizler. Gözyaşları ilhamdır, ’tan haber verir. Okuyamadığını onunla okur, anlayamadığını onunla anlarsın. Gözyaşları Rabbin lisanıdır. Gözyaşlarına bakan Rabbini herşeyde aşikar görür. Daima onunla beraber olur. Haz duyar. Gözyaşlarıyla çölleşmiş ruhlarımızı yeşertmeli, bu çorak ve kuru dünyamızdaki ümit ağacının köklerini sulamalıyız. Gönüllere ilham sunan ilahi tohumları bu gözyaşlarıyla atmalıyız. Gözyaşları ummandır. Seni fenadan kurtarıp Rahmet Ummanlarının derinliklerine atar. O ummanlarda neler görürsün neler. Gördükçe ağlar, ağladıkça dahasını istersin.

O an; işte O an, Rahmetin sağnak sağnak yağdığı, gök kapılarının açılıp, meleklerin saf saf indiği o an; İşte artık Ganîyy olan Rab’den, acziyetini belirterek iste. Benlik denilen zincirleri kırarak iste. Hırslarımızı, sefil arzularımızı, kendimizi kandırırcasına taşan ümitleri feda ederek iste. Rabbinle seherlerde buluşmanın hazzını yaşa. Kevserlere ulaş. Yanmış yüreğini orada ferahlat. Hasret olduğun Sevdan’la orada söyleş. Garip, dertli, yorgun gönlünü orada dinlendir. O kapının eşiğinden hiç kalkma. Ta ki Rabbimin “Lebbeyk Kulum” dediğini duyuncaya dek...
SEHER AYDIN
Ben Çilemden Öğrendim Herşeyi
« : 22 Ekim 2007, 15:43:16 »


Dertler, sıkıntılar, ızdıraplar. Hayatın acı gerçekleridir. Söylerken bile insanın içini karartan, ruhunu sıkan cümlecikler. Bir, iki harften oluşan ama anlatıla anlatıla bitmeyen nesneler. Eskiler ne güzel söylemiş: “Halının tozu, dertlinin sözü bitmez” diye. Bitmez dostlar gerçektende bitmez. Dünya bitesiye kadar dertlerde bitmeyecek. Bunu bizler değil “Sizi denemek için hayatı ve ölümü yarattık” buyuran Rabbimiz bildiriyor. Dünya bir imtihan olduğuna göre imtihanın sıkıntıları da imtihan sonuna kadar devam eder öyle değil mi? Ama bu dertlere hep görünün ön yüzünden değil de üstünden, altından biraz da yan taraflarından bakalım. Her çirkinde bir güzellik yaratan Rabbim bu çekilmez, dayanılamaz dediğimiz dertlerde de aslında büyük mutluluklar yaratmıştır. Karanlık zindanların arkasında krallıklar veren, ızdırap verici ayrılıklardan doyumsuz vuslatlar yaşatan Rabbim; “Sizin hayır bildiğinizde şer, şer bilğinizde hayır vardır” derken belki de şikayet etmememizi, rıza elbisesini kuşanmamızı istiyor. Ne dersiniz?`

Dert acıdır, ama güzeldir dostlar, güzeldir. Dert adamı adam eder. Izdıraplar insanı günahlardan temizler. Çileler bizi özbenliğimizden uzaklaştıran herşeyi ayıklar. Ruhumuzu zehirleyen hırslardan, kalbimizi harabeden ihtiraslardan arındırır. Huzurda ve rahatlıkta alamadığımız tatları ve güzel kokuları çile çektikçe alır, çile çektikçe yudumlarız. İçimizdeki buz kütlelerinden oluşan gururumuzu çile kandiliyle yakar, eritir. Dünyanın harâb ettiği ruhumuzu çile merhemiyle tedavi ederiz. Ve belkide sonunda “Seviyorum! Seviyorum! Karanlık gecelerde sırdaşım olan derdimi çok seviyorum. Mutluyum! Hemde Rabbimin tanıttığı cennete dünyada girmişcesine mutluyum. Çünkü bunlar; bana gül Nebimizi hatırlatıyor. Küçük de olsa ona benziyorum. Benzedikçe O’nun kokusunu alıyorum. Sünneti, Sünnetullah’ı yaşıyorum. Dertlerim, yakaladığım ve Aşık olduğum Sevgili... Ayırmayın beni ondan!” diye haykırmak isteriz.

Evet Dostlar! Söyleyin şimdi; Bedeninize kat kat duvar gibi çekilen servetlerle, sıcacık yuvalarınızda mutlulukla, rahatınızla o Nebi’ye ümmet olduğumuzu O’na benzediğmizi söyleyebilir miyiz? O Aşığı bulabilir, ruh kalelerimizi fethedebilir miyiz? İyi bilelim ki; yumuşacık koltuklarda, mutluluktan attığımız kahkahalar gerçekte saadet alâmeti değildir, Aşksız cesedimizin ızdırapsız derinliklerinden çıkan kara bir dumandır. Saray gibi evlerimizde, yemekli toplantılarla, eğlenceli günlerle o Matlub bulunmaz, Sevgili aranmaz. Sevgili garib evlerde, fakir sofralarda, mahzun gönüllerde dolaşır. Unutma ki; ciğerpâresi kızının evine bile dünyalık bir örtüden dolayı girmemiş “Benim dünyalıklarla işim yok” diye kapıdan dönmüştür. Büyük dost da yalnızdır. “Ben hiçbir yere sığmam mü’min kulumun gönlüne sığarım” diyen Mevlamızı da yalnızlıkla ve seherlerde bulmalıyız.

Unutma ki Efendimiz (s.a.)’in gıpta ettiği model mü’minde; dünyada nasibi az olan namazdan pay sahibi ve cemiyette gizli kalmış mahzun şahsiyetlerdir. Bizler de dertlerimizle Meryem gibi sıkılmalı, Nuh gibi titreyip “Bittim Ya Rabbi” demeli. Musa gibi “Aman ’ım” gönülden ve yanarak söylemeliyiz. Rabbimizi bulmak için İbrahim Ethem gibi herşeyleri serivermeliyiz yollarına...`

Beden baltalanmadan Ruh denizine inmek mümkün olmaz dostlarım. Önce ızdıraplara, çilelere gönlü açmalısınki vuslata giden sokağa girebilesin. Arkasındaki büyük güzellikleri görerek Izdırabı sevmelisin. Rabbinden gelene şikâyet etme. “Acılardan usandım yeter” deme; Şunu bil ki Izdırabı sevmeyenler bedbahtlardır. Hazlarınla bedenin huzurunu tamamlayayım dersen aşkın yolunu tıkamış olursun. Kalbin hiç kırılmadan öleyim dersen hiç yaşamamış olursun. Kalbin kırıla kırıla Rabbe yaklaşmalısın. Dikenlikten gül toplar gibi acılar bahçesinden kendine acı aramalısın. Acıları tattıkça gafillerden sıyrılıp salihlerin derecesine girmelisin ki; adım adım vuslata ermenin hazzını yaşayabilesin. Sık sık ölmelisin ki dirilesin. Unutmaki gündüzler geceden, baharlar çetin kıştan çıkar. Hem de düşman kılıncıyla ölmek bir şey mi, ölümün bol lezzetini almak istiyorsan, aşığa gerçekten mecnuncasına koşmak istiyorsan her gün dost eliyle, dost diliyle ölmelisin.

Kaderim, alın yazım. Kutsal çilem. Beni vuslata ulaştıran o gizemli gecelerde beni bekleyen, hasretimle kavuşturan, o gönlümün derinliklerinden gelen yakarışlarla yalvarttıran çilem. Bana o kadar çok şey öğrettin ki, kırk gün değil bir ömür kölen olsam yine de yetmez. Beni öyle güzel eğittin ki; çok uzak olduğum tatları buldurttun. Kuru bir ilimden aşka erdirdin.

Ben çilemden öğrendim herşeyi. Beni bazı gecelerde beyaz birata bindirip dünyaları gezdirdi. Bazı günlerde bir kuş olup, başka alemlere ötelere yükseltti. Bazen de bir kılınç olup derin derin maden ocaklarına indirdi. Neler gösterdi neler. Ehil bir üstad gibi ders verdi. Bir ahlak hocam olup terbiye etti. Beni bana tanıttı. Ah çilem Ah... Ne kadar soyut bir dünyada yaşıyormuşuz. Gerçek mutluluklardan uzak kokuşmuş bir dünyada yaşıyormuşuz. Ve bu kısır döngünün içinde çalkalanıp duran insanlar...

O yüzden çok minnettarım. O yüzden çok seviyorum. Beni sadık dostumla başbaşa bırakın. Beraberliğimizi boş sözlerinizle zedelemeyin. Teselliye kalkışmayın. Rabbimle sohbetimizin penceresini kapamış, O Nur Efendimi seyreden gözlerimin perdesini indirmiş olursunuz.

İşte dostlarım; işte Sabrı tavsiyeye gelen kardeşlerim, asıl o zaman büyük kötülüğü yapmış olursunuz. Eğer zavallı görüp nasihat etmeye geldiğiniz bu dosttan nasihat almak isterseniz, bu vuslat sokağına nasıl dönmeli ve nereden başlamalı diye sorarsınız; “Gözyaşlarıyla” derim. Gözyaşları rahmettir, günahlardan temizler. Gözyaşları ilhamdır, ’tan haber verir. Okuyamadığını onunla okur, anlayamadığını onunla anlarsın. Gözyaşları Rabbin lisanıdır. Gözyaşlarına bakan Rabbini herşeyde aşikar görür. Daima onunla beraber olur. Haz duyar. Gözyaşlarıyla çölleşmiş ruhlarımızı yeşertmeli, bu çorak ve kuru dünyamızdaki ümit ağacının köklerini sulamalıyız. Gönüllere ilham sunan ilahi tohumları bu gözyaşlarıyla atmalıyız. Gözyaşları ummandır. Seni fenadan kurtarıp Rahmet Ummanlarının derinliklerine atar. O ummanlarda neler görürsün neler. Gördükçe ağlar, ağladıkça dahasını istersin.

O an; işte O an, Rahmetin sağnak sağnak yağdığı, gök kapılarının açılıp, meleklerin saf saf indiği o an; İşte artık Ganîyy olan Rab’den, acziyetini belirterek iste. Benlik denilen zincirleri kırarak iste. Hırslarımızı, sefil arzularımızı, kendimizi kandırırcasına taşan ümitleri feda ederek iste. Rabbinle seherlerde buluşmanın hazzını yaşa. Kevserlere ulaş. Yanmış yüreğini orada ferahlat. Hasret olduğun Sevdan’la orada söyleş. Garip, dertli, yorgun gönlünü orada dinlendir. O kapının eşiğinden hiç kalkma. Ta ki Rabbimin “Lebbeyk Kulum” dediğini duyuncaya dek...
SEHER AYDIN
http://www.minare.net/forum/makale-ve-guzel-yazilar/ben-cilemden-ogrendim-herseyi-t5199.0.html;msg44919
Ekleme Tarihi: 28.09.2008 - 01:51
Bu mesajı bildir   Muhtazaf üyenin diğer mesajları Muhtazaf`in Profili Muhtazaf Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
rifat56 su an offline rifat56  

5108 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 31.05.2005
En Son On: 21.01.2023 - 23:33
Cinsiyeti: ----- 
Gel ve yüksel sevgili dost,
Eyvallah...
Ekleme Tarihi: 17.11.2016 - 11:55
Bu mesajı bildir   rifat56 üyenin diğer mesajları rifat56`in Profili rifat56 Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
Pozisyon düzeni - imzaları göster
Sayfa (1): (1)
önceki konu   sonraki konu

Kategori Seç:  
Sitemizde şu an Yok üye ve 1744 Misafir mevcut. En son üyemiz: Didem_


Admin   Moderator   Vip   Üye ]

Hayırlı ömürler dileriz.    Bu üyelerimizin doğum günlerini tebrik eder, sıhhat ve afiyet dolu bir ömür dileriz:
Yalvac (61), kmurrad (59), endulus (57), ercan_sw (51), erhanseyfi (64), B e t u l (52), h.t (62), zisan_gul (41), hasretkafesi (53), ahmetkb (52), mustakar01 (62), tövbekargenç (44), mekoc66 (56), ahmet_k22 (39), Abdullah-10 (57), maruf-1 (59), GuelSevdasi81 (43), inci-2 (61), maxsibilyan (45), enesny (42), ramadan48 (42), fatmaavci (62), FIRTINA 50 (56), kaptan67 (61), menzil38 (57), Hacer -72 (52), Guel (39), A H M E T (45), msk02 (47), Mehmet_Ank (63), yusufgezer (41), Aydýn Vu.. (55), Sezer (), oguzlarx27 (55), M.Riza Sekerli (54), kamanliadem (59), eva_maria (36), musab b. ümeyr (42), nurfatih (46), AhmetBayrak (56), ali öz (48), köln42 (58), xAhmetx (49), sadullahyusuf (40), abdülhamit (231), tigrisriver (45), sürmeli (41), enesertugrul (52), medsav (67), Turan64 (61), GCc_EEi (42), ahmetsait (44), alidogan1 (64), ayhanisik42 (51), sedi güngörmü&t.. (59), baha1903 (40), bünyan (59), Orbay1 (56), kaymakli-50 (58), cagri67 (52), HAKAN ERGÜT (50), ravda dostu (40), fatiha42&07 (54), mavipýna.. (59), efrailakcay (51), Bekir 38 (39), selva sehito&et.. (40), Mursid (60), turkish wolf (52)
24 Saatin Aktif Konuları
0

Copyright © ((( RAVDA.net )))  *  İrtibat   *   RAVDA Reklam Servisi   *   Tüm hakları saklıdır, izinsiz alıntı yapılamaz.
Sitemizde yayınlanan imzalı yazıların içeriğinden yazarları, forum ve yorumlardan ekleyen şahıslar sorumlu olup, kesinlikle sitemiz sorumlu değildir.
© by ((( RAVDA.net )))

Sayfa 1.01378 saniyede açıldı