0
Start Giriş Üye Ol üyeler ((( RAVDATe@m))) Arama
Toplam Kategori: 69 *** Toplam Konu: 30100 *** Toplam Mesaj: 148193
Forum Anasayfa » D İ N / İ S L A M » DİĞER DİNİ KONULAR » NAMAZIN EHEMMİYETİ

önceki konu   sonraki konu
Bu konuda 1 mesaj mevcut
Sayfa (1): (1)
Ekleyen
Mesaj
serhendli su an offline serhendli  
NAMAZIN EHEMMİYETİ

13 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 07.04.2008
En Son On: 03.05.2008 - 10:04
Cinsiyeti: ----- 
Ahmet Mekki Efendi “rahmetullahi aleyh” Namazın Ehemmiyeti -1-

Elli vakit namaz!..
Resulullah Mi’racda Cehennemi görünce,
(Burada kimler yanar?) diye sordu hemence.
Cibril, (Senin ümmetin) dedi Resulullaha,
Bunu ondan duyunca, başladı ağlamağa.
Gökteki melekler de, ağladılar hep o an,
Ve bir hitab erişti, Hak teala katından:
(Ey sevgili Habibim, indimde bil ki senin,
Pek büyük ve âlidir izzetin ve şerefin.
Hatırını hoş tut ki, duan kabul olunur,
Her ne ki niyaz etsen, katımda makbul olur.
“Şefaat makamı”nı veririm ki ben sana,
Senden başka kavuşan, olmadı bu ihsana.
Ey habibim, her kim ki emrine muti olur,
Azaptan emin olup, rahmetine kavuşur.
Sana ve ümmetine, gece gündüz, her daim,
“Elli vakit namaz”ı farz kıldım ey habibim.)
Resulullah buyurdu: Bu makamdan sonra ben,
Ayrılarak, “hazreti Musa”ya vardım hemen.
Sordu ki: (Hak teala, sana ve ümmetine,
Ne gibi bir taati farz kıldı her bir güne?)
Dedim ki: (Her gün için, bir ibadet olarak,
Elli vakit namazı farz kıldı cenabı Hak.)
Dedi ki: (Ya Muhammed, geriye dön de yine,
Hafifletmesi için, niyaz eyle Rabbine.
Çünkü çok fazla gelir elli vakit ibadet,
Onlar bunu yapmakta, zorlanırlar begayet.)
Avdet edip, Rabbime ettim ki şöyle niyaz:
(Ya Rabbi, ümmetime hafiflet bunu biraz.)
Beş vakit tenzil etti Rabbim bu ibadetten,
Dönüp, “Musa Nebi”ye söyledim bunu hemen.
Dedi ki: (Ya Muhammed, tekrar dön de Allaha,
Niyaz et, bunu dahi hafifletsin az daha.
Zira senin ümmetin yapamaz bunca amel,
Ben, beni İsraili denedim daha evvel.)
O böyle söyleyince, döndüm yine geriye,
Arz eyledim: “Bunu da, biraz hafiflet” diye.
Hafifletti Rabbimiz beş vakit daha namaz,
Gelip “Musa Nebi”ye eyledim bunu da arz.
Rabbimle Musa Nebi arasında böylece,
Bu tahfif hususunda gidip geldim bir nice.
Nihayet Hak teala buyurdu: (Ey habibim,
Elli vakit namazı, “Beş vakit”e indirdim.
Lakin her namaz için, “On namaz” ecri vardır,
Kılanlar, “Elli vakit” namaz ecri kazanır.
Dönüp, “Musa Nebi”ye söyledim bunu böyle,
Dedi: (Dön, biraz daha kolaylık talep eyle.)
Dedim ki: (Bu hususta, çok talepte bulundum,
Bunun için Rabbimden artık utanıyorum.)

2-

Aişe validemiz buyurur ki şöylece:
(Yumuşak yatak serdik o Resule bir gece.
Sabahleyin uyanıp, kalkınca Efendimiz,
Buyurdu: (Bu yatağı bir daha sermeyiniz.
Zira bunun yüzünden, gece uyanamadım,
Teheccüd namazını kılmaktan mahrum kaldım.)
Peygamber Efendimiz çok ibadet yapardı,
Farzların haricinde, çok da namaz kılardı.
Mübarek ayakları şişene kadar hatta,
Kıyamda, namaz için duruyordu ayakta.
Dediler: (Hak teala, senin gelmiş, gelecek,
Bütün kusurlarını affetti, bu bir gerçek.
O halde niçin böyle yaparsın çok ibadet,
Ve ne için kendine verirsin böyle zahmet?)
Peygamber Efendimiz buyurdu ki cevaben:
(Rabbime şükredici kul olmayayım mı ben?)
Aişe validemiz buyurdu ki: (O Server,
Kalkıp namaz kılmağa başlayınca her sefer,
Onun mübarek göğsü hemen hırıldıyordu,
Su fokurduyor gibi sesler duyuluyordu.)
Sahabeden biri de anlatıyor ki yine:
Bir gün bir âmâ geldi, o Server’in evine.
Dedi: (Ya Resulallah, bana bir dua edin,
Şu âmâ gözlerimi açsın Rabbil alemin.)
Şöyle buyurdular ki ona Fahr-i kainat:
(Sen şimdi abdest alıp, namaz kıl iki rek’at.
Sonra de ki: “Ya Rabbi, sevgili Habibinin,
Hürmetine, gözünü açıver bu garibin”)
O böyle dua etti o Resulün yanında,
Açılıp, görüverdi iki gözü anında.
Yine Resulü ekrem şöyle buyurmuşlardır:
(Sekiz adet cennette, birçok kapılar vardır.
Beş vakit namazını titizlikle kılanlar,
“Namaz” adlı kapıdan cennete çağrılırlar.
Her kim de cihad için etmişse fazla gayret,
“Cihad” adlı kapıdan olunur o da davet.
“Oruç” ve “Sadaka”ya ehemmiyet verenler,
Bu adlı kapılardan davet edilecekler.)
Resul bu hadisini buyurduğu saatte,
Hazreti Sıddık dahi var idi cemaatte.
Şöyle arz eyedi ki müsaade isteyerek:
(Kapıların birinden çağrılmak zor değil pek.
Acaba bir müslüman var mıdır ki dünyada,
Kapıların hepsinden çağrılsın aynı anda.)
Buyurdular ki: (Evet, vardır öyle kimseler,
Onları, her kapıdan davet eder melekler.
Ümid ediyorum ki, sen o kimselerdensin,
Her kapıdan çağrılıp, cennetlere girersin.)

3-

Bir hadisi şerifte Peygamberimiz yine,
Şöyle buyurmuşlardır sahabe-i güzine:
(Ümmetimden bir kimse, Rabbine sığınarak,
Herhangi arzusuna isterse vasıl olmak,
Kılsın gece yarısı iki rek’at bir namaz,
Okusun her rek’atta bir “Fatiha”, üç “İhlas.”
Selam verip, başını secdeye koysun yine,
Secdede, şu şekilde dua etsin Rabbine:
“Ebu Bekr-i Sıddık’ın hürmetine ilahi,
Şu dilek ve arzuma kavuştur beni dahi”
Çünkü kalkar secdede aradan perde, hicab,
Secdedeki dualar, mutlak olur müstecab.)
Rivayet edilir ki, Ömer Faruk devrinde,
Muhasara edildi bir kale Şam şehrinde.
Kale, öğleye kadar fethedilmediğinden,
Hazreti Ömer Faruk, gadaba geldi birden.
İslam askerlerini toplayarak acele,
Buyurdu ki: (Ne için fethedilmez bu kale?
Küffar dayanamazdı karşımızda bu kadar,
Aramızda mutlaka bir günah işleyen var!)
Bilcümle mücahidler, üzüldüler buna hep,
Hepsi düşündüler ki, “Bu günah nedir acep?”
O ara ağlayarak biri geldi erlerden,
Dedi: (Aradığınız o hata oldu benden.
Zira ben, teheccüde kalktığımda bu gece,
Misvaksız abdest alıp, namaz kıldım öylece.
Karanlık olduğundan, bu hata etti zuhur,
Sizin aradığınız o günah belki budur.)
Buyurdu ki: (Öyleyse, tövbe et bu günaha,
Terk etme bu sünneti bundan sonra bir daha.)
Yine buyurdular ki, Resul bir hadisinde:
Gökleri geçiyorken, ben Mi’rac gecesinde,
Hayret ile gördüm ki, içinde bir mihrabın,
Bir sureti duruyor “Osman ibni Affan”ın.
Melekler bölük bölük gelirlerdi oraya,
Bakıp şükrederlerdi Allahü tealaya.
Sordum ki: (Ya Cebrail, ne zamandan beridir,
Bu suret, bu mihraba konulmuş, belli midir?)
Dedi ki: (Bu yeryüzü, henüz yaratılmadan,
Dörtyüz bin sene önce bu var idi o zaman.
Zira o, gündüzleri oruçluydu ekseri,
O çok namaz kılardı seherde, geceleri.
Yine bela, musibet gelseydi ona şayet,
Sabreder ve kimseye etmezdi hiç şikayet.)
Yine Resul buyurdu: Mi’raca vardığımda,
Osman’ın suretini gördüm bir gök katında.
Dedim: (Bu mertebeye, ne ile eriştin sen?)
(Gece namaz kılmakla) dedi bana cevaben.

4-

“Hatice hatun” ile Allahın Sevgilisi,
Namaz kılıyorlardı cemaatle ikisi.
Gördü “hazreti Ali” onları bu hal ile,
Henüz on yaşındaydı, merak etti haliyle.
O Resule sordu ki: (Bu yaptığınız nedir?)
Buyurdu ki: (Ya Ali, Allaha ibadettir.
O Allah ki, birdir ve hiç şerik yoktur Ona,
Seni davet ederim o Allaha imana.)
Dedi ki: (Babam ile, meşveret eyliyeyim,
Sonra gelip bu babta, size cevap vereyim.)
Buyurdu ki: (Ya Ali, imana gelmez isen,
Bu sırrı başkasına söyleme yine de sen.)
İki adım atınca, geldi ki hatırına,
Nasihat eylemişti bu babta babam bana.
Demişti ki: “Ya Ali, her ne derse Muhammed,
Hiç tereddüt etmeden tasdik eyle, kabul et.”
“Şehadet”i getirip, Müslüman oldu hemen,
O oldu çocuklardan, ilk önce iman eden.
Resulullah uğrunda yaptı çok fedakarlık,
Onu, kendi nefsine tercih etti o artık.
Bir gün yine mescitte, kılıyorken o namaz,
Sadaka talep etti, bir fakir ondan biraz.
Hatta hazreti Ali, rüku’da idi o an,
Yüzüğünü çıkarıp, bıraktı parmağından.
Onun bu hareketi, makbul geldi Allaha,
Bir ayet nazil oldu hemen Resulullaha.
Maide suresinden, ellibeşinci ayet,
Gelerek, kendisini Rabbimiz eyledi meth.
Hazreti “Hüseyin”le, yine hazreti “Hasan”,
Henüz abdest almağa başladıkları zaman,
Benizleri sararır, korkudan titrerlerdi,
Onların bu halini gören hemen sezerdi.
Bazısı sorardı ki: (Ey Hasan, ey Hüseyin,
Siz abdeste kalkınca titrersiniz, ne için?)
Derlerdi ki: (Az sonra namaza duracağız,
Düşünün ki o zaman, kimin huzurundayız?)
“Hazret-i Hüseyin” de, kalkınca namaz için,
Adeta titriyordu üstünde seccadenin.
Derdi ki: (Kul dünyada, büyük hükümdarlardan,
Birine, bir derdini arz edeceği zaman,
Korkarsa, benim dahi Rabbimden istediğim,
Gizli dileklerim var, nasıl titremiyeyim.)
Namaz vakti gelince, hem de “hazreti Hasan”,
Titrer, şöyle söylerdi Allahtan korkusundan:
(Allahü tealanın dağlara arz ettiği,
Lakin dağların bile kabul eylemediği,
Kulluk emanetini tam yapmak üzereyim,
Bilmem ki layıkıyla yapabilecek miyim?)

5-

“Muaz ibni Cebel” ki, büyük sahabedendi,
Hem dahi ilm-i fıkhı iyi bilenlerdendi.
Bu büyük sahabiden nasihat istediler,
Buyurdu: (Muhakkak ki öleceksiniz sizler.
Vardığınız o yerde, iki yer vardır ki hem,
Biri ebedi cennet, biri sonsuz cehennem.)
Oğluna buyurdu ki: (Ölümü fazla yad et,
Her namazı, “Son namaz” kılar gibi eda et.
Bir vaktini kılınca, şöyle de ki kendine:
“Belki de yetişmezsin öbür namaz vaktine”)
Yine sahabilerden, hazreti “Ebüdderda”,
Yüksekti derecesi, ilim ile irfanda.
Derdi ki: (Kendinizi ölmüş kabul ediniz,
Kat’i olacak şeyi, şimdi “Olmuş” biliniz.
“Allahı görür” gibi yapınız hep ibadet,
Siz görmüyorsanız da, sizi görür O elbet
Nasihat isterseniz, kafidir “Ölüm” size,
Zira ölüm, son verir dünya zevklerinize.
Şu üç şey olmasaydı eğer lezzet olarak,
İstemezdim dünyada bir gün bile yaşamak.
Biri, “Oruç tutmak”tır sıcak yaz günlerinde,
Bir de “Namaz kılmak”tır uzun gecelerinde.
Üçüncüsü, “Bir alim sohbetine gitmek”tir,
Dini, onun ağzından dinleyip öğrenmektir.)
Bir gün de buyurdu ki: (Bir “Hayal”dir bu dünya,
Yani bir görüntüdür, yahut kısa bir rüya.
Aynada görüntünün olması için dahi,
Bir “Aslı”nın olması lazım gelir tabii.
İşte o asıllar da, cennette bulunurlar,
Dünyadaki her şeyin, cennette bir aslı var.
Cennet ni’metlerinin dünyadaki hayali,
Dinin emirleridir, “Namaz, oruç” misali.
Keza cehennemin de, misali var dünyada,
“İçki, kumar” misali haramlardır bunlar da.)
Bir veli buyurur ki: (Sonuna dek ömrümün,
Cemaatsiz bir namaz kılmadım asla bir gün.)
Şöyle ki, cemaate eğer yetişmeseydi,
Namazı cemaatle kılanlara derdi ki:
(Ömrümde bir namazı kılmadım cemaatsiz,
Ben imam olayım da, cemaatim olun siz.
Tekrar aynı namazı kılınız benim ile,
İkinci kıldığınız, olmuş olur nafile.)
Dinin “Ta’zim” ettiği bir şeyi “Tahkir” etmek,
Yahut tahkir ettiği şeyi ta’zim eylemek,
“Küfr-i hükmi” olur ki, bunu yapan Müslüman,
Maazallah küfre düşer, öyle söylediği an.
Biri, (Namaz kılsam da, hiç kılmasam da, birdir.)
Derse, o küfre girip, imanını yitirir.


-6-

İslamda “Küfr-i hükmi”, addedilen hallerden,
Sakınmıyan kimsenin, imanı gider elden.
Mesela bir kimseye, (Gel namaz kıl) deseler,
O dahi (Kılmam) dese, o anda küfre girer.
Ve lakin bu şekilde söylemekle o kimse,
(Senin sözünle kılmam) demek istemiş ise,
Yani (Hak tealanın emriyle kılarım ben),
Demek istemiş ise, beri olur küfürden.
Biri, (Namaz kılmamak, hoş iştir) dese eğer,
O kimse bu sözüyle, imanını kaybeder.
Bunun gibi birine, (Gel namaz kıl) denilse,
O dahi (Namaz kılmak bana zor iştir) dese,
O kimse, bu sözüyle kaybeder imanını,
Bu, hafife almaktır zira namaz kılmağı.
“Namaz”ı, bile bile kılmayıp üzülmiyen,
Ve kaza etmeği de, maalesef düşünmiyen,
Azab çekmekten dahi korkmazsa bunun için,
Küfre girip, imanı kaybolur o kişinin.
İbadeti harama benzetip öyle yapmak,
Mesela çalgı ile, şarkıyla namaz kılmak,
Yahut çalgı çalarak okumak da Kur’an-ı,
Küfr olup, böyle yapan, zayi eder imanı.
Bir veli buyurur ki: (İnsanı cenabı Hak,
Oyun, eğlence için yaratmadı muhakkak.
Resulün bildirdiği ibadetlerin hepsi,
İyi düşünülürse, bizedir faidesi.
Kullara yaradığı için emrolunmuştur,
Yoksa ibadetlerin Ona faydası yoktur.
Allah muhtaç değildir kulun ibadetine,
Onları emirlerle şereflendirdi yine.
Her şeye muhtaç olan ve çok aciz olan biz,
Bu büyük ihsan için teşekkür etmeliyiz.
Oğlum, bugün mesela, bir müdür, bir işçiye,
Emir verse, herhangi bir işi yapsın diye.
İşçi, o vazifeye ne de çok kıymet verir,
“Bana, müdür bu işi verdi” diye sevinir.
Seve seve, zevk ile yapar onu o işçi,
İftihar vesilesi yapar hem de o işi.
Şimdi yazıklar olsun, Allahın yüksekliği,
O müdürünki kadar acep değil midir ki,
Onun emirlerine böyle çalışılmıyor,
Ve “Evvela vazife, sonra namaz” deniyor.
Halbuki amirlerin amiridir Rabbimiz,
Önce Onun emrini ifa eylemeliyiz.
“Namaz”, Hak tealanın emridir, yani farzdır,
Özürsüz kılmıyana, çok büyük ceza vardır.)

İmam-ı Rabbânî “rahmetullahi aleyh” Namazın Ehemmiyeti -7-

“Allahın misafiri”
Bu zat buyuruyor ki: (Bu dünyada insana,
Önce lazım olan şey, ermektir “Tam iman”a.
Bundan sonra, salih ve yarar iş yapmalıdır,
Bunların içinde de en mühimmi “Namaz”dır.
Resulullah buyurdu bir hadisi şerifte:
“Namaz kılmak, bu dinin direğidir elbette.”
Namaz kılan bir kimse, dinini doğrultmuştur,
Namaz kılmıyan ise, dinini yıkmış olur.
Namazı doğru dürüst kılarsa eğer insan,
Kurtulur kıyamette kötü işler yapmaktan.
İnsanı kötülükten korumıyan bir namaz,
Görünüşte namazdır, doğru namaz olamaz.
Velakin doğrusunu yapıncaya kadar tam,
Görünüşü yapmağa etmeli yine devam.
Buyuruldu: “Bir şeyin hepsi yapılamazsa,
Hepsini de elinden kaçırma hiç olmazsa.”
Allahın merhameti sonsuzdur çünki evlat,
O, kabul edebilir görünüşü hakikat.
“Böyle kılacağına, hiç kılma” dememeli,
“Böyle kılacağına, dosdoğru kıl” demeli.
Namazı, cemaatle eda etmeli ki hep,
Azaptan kurtulmağa, “Namaz”dır çünki sebep.
Mü’minun suresinin başındaki ayette,
Buyuruldu: “Mü’minler kurtulacak elbette.”
Ayetin devamında şöyle buyurmaktadır:
“Onlar, namazlarını dosdoğru kılanlardır.”
Bir kadı, heyecanla gelerek bu “Veli”ye,
Yalvardı: “Oğlum için bir dua edin” diye.
Oğlu “Taun” derdine birden yakalanmıştı,
Diğerleri hep ölmüş, bir bu oğlu kalmıştı.
Cevaben buyurdu ki: (Ben aciz bir kimseyim,
Onun kurtulmasına, yok elimde bir şeyim.)
Sonra geçti içeri, iki rek’at bir namaz,
Kılıp, Hak tealaya eyledi dua, niyaz.
Sonra kalkıp dedi ki: (Oğlunuz buldu sıhhat,
Evinde sapa sağlam oturuyor şu saat.)
Ayrılıp, sevinerek evine koştu kadı,
Gördü ki hakikaten sıhhat bulmuş evladı.
Bu zat, bir sohbetinde buyurdu: (Bu camiler,
Allahü tealanın sevdiği mahaldirler.
Hatta “Allahın evi” denilirki bu yerler,
“Allahın misafiri” sayılır müdavimler.
Rabbimiz buyurur ki: (Herkes misafirini,
İktidarına göre ağırlar tabii ki,
Zengin, zenginliğine göre çok ikram yapar,
Fakir de, ona göre mütevazı ağırlar.
Benim misafirimdir cami cemaatları,
Ben de şanıma göre ağırlarım onları.)

8

Bu zat buyuruyor ki: (Kul Rabbine ihlasla,
Yalvarırsa, her şerden kurtarır onu Mevla.
Kim kulları bırakıp, Rabbinden etse talep,
Onu, her sıkıntıdan halas eder Rabbi hep.
Zira buyuruyor ki cenab-ı Allah buna,
“Kafidir elbette ki Hak teala kuluna.”
“Ubeydullah Ahrar”ın vardı bir talebesi,
Çoktu bu üstadına muhabbeti, sevgisi.
Bu genç, bir gün dergahtan dönüyorken evine,
Aniden bir düşmanı çıkıverdi önüne.
Tam öldürmek isterken, dedi ki: “Biraz dur da,
İki rek’at bir namaz kılayım ben burada.”
O müsaade edince, hemence kıldı namaz,
Sonra da el kaldırıp, Rabbine etti niyaz.
Dedi ki: “Senden başka kimsem yok ya ilahi,
Yine sen kurtarırsın kulunu bundan dahi.”
O anda yalın kılıç biri geldi yanına,
O zalimi öldürüp, dedi ki sonra ona:
“Ben yedinci kat gökte bulunan bir meleğim,
Rabbimin emri ile, sana yardıma geldim.
Duydum senin sesini, bulunduğum mekanda,
Emir alıp yetiştim imdadına bir anda.”
Bir gün de buyurdu ki: (Bizler kuluz nihayet,
İhlasla yapmalıyız Rabbe kulluk, ibadet.
İbadetler içinde, “Namaz”, başın tacıdır,
O, kalplerin süruru, mü’minin mi’racıdır.
Hatta namaz hakkında buyurdu ki O Server:
“En çok, secdede olan kulunu Allah sever.”
Onun için beş vakit namazını bir kimse,
Cemaatle kılmağa eğer devam ederse,
“İyiler”le haşrolur o kimse mahşer günü,
Ve geçer şimşek gibi, o “Sırat köprüsü”nü
Dertlerden, belalardan muhafaza olunur,
Ve “Bin şehid” sevabı, o kula ihsan olur.)
Bir gün de buyurdu ki: (“Namaz, büyük ibadet,
Onu hakkıyla kılan, zevk alır ondan elbet.
Namazda hasıl olan manevi lezzet ve tad,
Hariçteki hallerden üstündür, hem de kat kat.
Namazları zevk ile kılmağa çalışınız,
Evvel vaktinde kılıp, sona bırakmayınız.
Ta’dil-i erkana da ederek tam riayet,
Cemaatle kılmağa ediniz hem de gayret.
Hadiste buyuruldu: “Her namaz esnasında,
Kalkar bütün perdeler Rab’la kul arasında”
Mü’min, her emredilen işleri yapmalıdır,
Emirlerin içinde en mühimmi “Namaz”dır.
Mü’min için bir günde, beş vakit namaz kılmak,
Kulluk görevidir ki, kılmalıdır muhakkak.)

9-

İslam alimlerinden Hak dostu bir veliydi,
Söz ve nasihatları pek çok faideliydi.
Bir gün bir talebesi, huzuruna gelerek,
Dedi: (Alamıyorum namazdan manevi zevk.
Zevk almak şöyle dursun, zor geliyor bu hatta,
Bana bir tavsiyeniz olacak mı bu babta?)
Buyurdu ki: (Yediğin lokmalara dikkat et,
Yemek adabına da eyle hem tam riayet.)
Bir talebesi dahi eyledi ki şöyle arz:
(Nasıl kılabiliriz huşu ile bir namaz?)
Buyurdu: (Şöyle düşün namaza durduğunda,
“Ben kimin huzurunda duruyorum şu anda?”
Ey oğlum, Hak teala, bir yirmidört saatte,
Sırf beş vakit ayırmış, bu mühim ibadete.
Bu beş vakit namazın kılınması da zaten,
Kulun bir saatini almaz bile esasen.
Bir saatlik zamanı, “Namaz”a ayırmayıp,
Boş şeylerle uğraşmak, hem çok günah, hem ayıp.
Bir gün hazreti Ömer, bir sabah namazını,
Cemaate kıldırıp, gözetti eshabını.
Lakin göremeyince birini o saatte,
Buyurdu: “Filan kimse, yok mudur cemaatte?”
Dediler: “Geceleri, o ibadet yapar hep,
Belki şimdi uykuya dalmıştır bundan sebep.”
Buyurdu ki: “Keşke o, gece hep uyusaydı,
Ve sabah namazını cemaatle kılsaydı.”
Bir gün de buyurdu ki: (Kardeşlerim bu namaz,
Doğru kılınmaz ise, indallah kabul olmaz.
Farzına, sünnetine ne kadar çok riayet,
Edilirse, ecri de çok olur öyle gayet.
Başka şey düşünmekle bozulmasa da namaz,
Elde edilen sevap, o nisbette olur az.)
Bir gün cemaatinden sual etti birisi,
Dedi ki: (Ey efendim, nedir zikir meclisi?)
Buyurdu ki: (Allahın emirleri nelerdir?
Bu gibi hususların konuşulduğu yerdir.
Namaz nasıl kılınır, oruç nasıl tutulur?
Bunlar konuşulursa, tamamı zikir olur.)
Velilerden birisi, bir sabah geç uyandı,
Baktı ki güneş doğmuş, üzülüp içi yandı.
Zira sabah namazı kalmış idi kazaya,
Fazla üzüntüsünden başladı ağlamağa.
Gözyaşları dökerek, inledi üzgün üzgün,
Zira bu, kendisine dert olmuştu büsbütün.
O sırada şöyle bir nida duydu gaibten:
“Senin bu günahını, mağfiret eyledim ben.
Sen çok pişman olarak, ağlayıp sızlayınca,
Yetmişbin namaz ecri ihsan ettim ayrıca.”)




Davud-i Kayserî “rahmetullahi aleyh” Namazın Ehemmiyeti -10

Bu zat, genç bir kimseye, buyurdu ki: (Evladım,
Geçirme namazını, budur ilk nasihatım.
“Namaz”, ruhun gıdası, kalplerin şifasıdır,
Hatta bu, Rabbimizin bir emri, yani farzdır.
Buna rağmen bir mü’min, namazı kılmıyorsa,
Bunun için Rabbinden, korkup utanmıyorsa,
Ondan daha hayırsız bir kimse olmaz elbet,
O kimse, ahirette pişman olur begayet.)
Derdi ki: (Kim beş vakit namazı kılar ise,
En büyük sermayenin sahibidir o kimse.
Zira namaz kılmamak, çok büyük bir günahtır,
Onlar henüz kabirde azaba yakalanır.
Kabirdeki mevtalar, yapar ki şu hesabı,
“Ah kıyamet kopsa da, bitse kabir azabı.”
Öyle pişmandırlar ki kabirdeki her mevta,
Derler: “Ah biz şu anda bulunsaydık hayatta,
Başımızı secdeden kaldırmazdık vallahi,
Dünyada yaşıyanlar bilseler bunu bari.”)
Ne acı gerçektir ki, bunlar dahi ölürler,
O feci pişmanlığa bunlar da gömülürler.
İşte ey kardeşlerim, pişman olmamak için,
Beş vakit farz namazı muhakkak eda edin.
Müslüman, namazını kılmalıdır muhakkak,
Yoksa mahşer gününde azab görür o mutlak.
Bir mü’minin izzeti, “Günahtan kaçınmak”tır,
Şerefi, geceleri kalkıp “Namaz kılmak”tır.)
Yine bir sohbetinde buyurdu ki: (Ey insan,
Dikkat et, ahiretin olmasın sakın ziyan.
Dinin emirlerini yapmağa eyle gayret,
Zira dünya geçici, ebedidir ahiret.
Dünyayı, ahirete niçin tercih edersin?
Niçin nefsin peşinden, akılsızca gidersin?
Dünya işleri için, geç kılarsın namazı,
Hatta Allah korusun, kazaya kalır bazı.
Lakin namaz, kazaya kalırsa dünya için,
Nefse esir olduğu bellidir o kişinin.)
Derdi: (Nasıl yağmurla can gelirse yerlere,
“Namaz kılmak” ile de, nur dolar gönüllere.
Şu iki şey vardır ki, çok büyük bir ni’mettir,
Bu fırsat elde iken, kaçırmamak gerektir.
Biri, veli kulların sohbetinde bulunmak,
Öbürü, geceleri kalkarak namaz kılmak.)
Bir gün de buyurdu ki: (Oğlum, sen ne garipsin,
Kulları memnun edip, Rabbi gücendirirsin.
Daha mı mühimdir ki sence kulun rızası,
Kazaya bırakırsın, onlar için namazı.
Her sıkıntıyı aşmak arzu edersen şayet,
“Beş vakit namaz”ına, titizlikle devam et.)


11-

Bu zat buyuruyor ki: (Biz aciz birer kuluz,
Rabbimizin emrine itaate me’muruz.
Zira yaratıldı ki bu insanlar ve cinler,
Yalnız Hak tealaya ibadet eylesinler.
Nitekim bir büyük zat buyurmuş ki: “Bir kişi,
Namaz kılmıyor ise, dünyada ne var işi?”
Yani hiç üzülmüyor, etmiyorsa hiç tasa,
Ölmesi hayırlıdır onun yaşamaktansa.)
Sahabeden biri de, Resule geldi bir gün,
Dedi ki: (Ben mahvoldum, bana dua buyurun.)
(Ne oldu?) buyurunca, dedi ki: (Kervanımı,
Vurup aldı haydutlar para ve mallarımı.)
Onun bu sözlerine karşılık Resulullah,
Ona buyurdular ki: (Şükür elhamdülillah.
Korktum diyeceksin ki, “Ben bir namaz vaktine,
Yetişemedim bugün iftitah tekbirine.
Böylece bu tekbirin ecrinden mahrum oldum”,
Bu yüzden çok üzülüp, diyorsun ki mahvoldum.)
Bu kıssayı anlatıp, buyurdu ki: (Din budur,
Mü’min, namaz kılarak bulur rahat ve huzur.
Alimler buyurur ki: “Namaz vakti geçerken,
Üzülmeyen kimsenin, imanı gider hemen.
Eğer üzülüyorsa, imanı var demektir,
Maksat, Onun emrine ehemmiyyet vermektir.”
Bir mü’min, kul olarak nasıl namaz kılmaz ki,
“Nefes almak” gibidir bu dinde namaz sanki.)
Yine bir sohbetinde buyurdu: (Ey Müslüman,
Beş vakit namazını geçirme sakın, aman.
Çünki bu, Rabbimizin biz kullara emridir,
Mü’min olan, bu emri tam yerine getirir.
Nitekim buyurdu ki o Resul-i kibriya:
“Kim özürsüz bir namaz bırakırsa kazaya,
O kişi, seksen hukbe ateşte yanacaktır,
Bir hukbe, seksen yıllık bir zaman olacaktır.”
Her vakit geçtikçe de kaza edecek kadar,
Bu bir namaz terkinin günahı kat kat artar.
Birkaç namaz olursa, çetin olur bir hayli,
Yarın mahşer gününde, çok zordur onun hali.
Her ne olursa olsun, bir an geciktirmeden,
Kaza namazlarını bitirmelidir hemen.
Namaz kılmıyan kimse, Hakkın azametini,
Düşünüp anlamalı işin vahametini.
Bu hadisi şerifin şiddeti karşısında,
İnsanın erimesi lazım gelir aslında.
Hadiste buyuruldu: “Günah işliyen kimse,
Pişman olup, Rabbinden affını diler ise,
Allahü tealayı çok merhametli bulur,
Onun bu pişmanlığı, affına sebep olur”)

12-

Öyle tesirliydi ki bu “Veli”nin sohbeti,
Onu dinliyen herkes, bulurdu hidayeti.
Dediler: (Evladına karşı bir anne baba,
Ne gibi sorumluluk altındadır acaba?)
Buyurdu ki: (Çocuklar, onlara emanettir,
Allahın bahşettiği, çok büyük bir ni’mettir.
“Temiz toprak” gibidir kalpleri çocukların,
Ne tohum ekilirse, o mahsul çıkar yarın.
Nedir helal ve haram, nedir sünnet, nedir farz?
En mühim vazifemiz, beş vakit günde “Namaz”
Bunlar öğretilir ve yaptırılırsa eğer,
Dünya ve ahirette saadete ererler.)
Bir gün de buyurdu ki: (Birinci nasihatim,
Beş vakit farz “Namaz”ı kılınız her gün derim.
Yani bir Müslümanın en birinci görevi,
“Namaz kılması”dır ki, budur işin temeli.
Hem de namaz kılarken, farzına, sünnetine,
Riayet etmeli ki, kavuşulsun ecrine.
Bugün namaz kılanlar fazla da olsa gayet,
Pek tadili-i erkana etmiyorlar riayet.
Halbuki Resulullah, şöyle buyurmaktadır:
“Hırsızların büyüğü, namazından çalandır”
Eshap bunu duyunca, sordular ki o zaman:
“Nasıl çalabilir ki bir kimse namazından?”
Buyurdu: “Erkanına etmezse kim riayet,
O kimse, namazından çalmış olur nihayet.”
Bir gün de buyurdu ki: “Her kim namaz kılarken,
Rüku’da, secdede ve kalkınca bu yerlerden,
Belini yerleştirip, durmazsa eğer biraz,
Hak teala indinde, kabul olmaz o namaz”
Bir gün namaz kılarken, gördü bir Müslümanı,
Ki tamam yapmıyordu o ta’dil-i erkanı.
Rüku’dan doğrulunca, dikilip durmuyordu,
Secdeler arasında, biraz oturmuyordu.
Buyurdu: “Böyle namaz kılarsan, öldüğünde,
Ümmetimden demezler sana mahşer gününde.”
Namaz düzgün ve doğru kılınır ise eğer,
O namaz, sahibine şöylece dua eder:
“Nasıl ki kusurlardan korudunsa sen beni,
Allah da her kusurdan korusun öyle seni”
İbadetler içinde, en üstünü “Namaz”dır,
Namaz, dinin direği, mü’minin mi’racıdır.
O halde tam kılmalı Müslüman namazını,
Getirmeli yerine, adab ve erkanını.
Yani farzı, vacibi, hatta sünnet ve edep,
Layık olduğu gibi hepsini yapmalı hep.
Ta’dil-i erkanına tam dikkat etmelidir,
Zira bunu yapanlar, kazanır büyük ecir.)

13-

Bu zat, bir sevdiğine yazdığı mektubunda,
Buyurdu ki: (Ölüm var bu hayatın sonunda.
Beş vakit farz “Namaz”ı, hiç gevşeklik etmeden,
Cemaatle kılmalı, biraz geciktirmeden.
Ta’dil-i erkan ile kılınırsa hem eğer,
Hak teala indinde bulur kıymet ve değer.)
Biri dedi: (Efendim, kılıyorum ben namaz,
Lakin alamıyorum manevi lezzet ve haz.)
Buyurdu ki: (Rabbini, yalnız namazda değil,
Her zaman hatırla ve Ondan hiç olma gafil.
Günah işlemekten de kurtarırsan kendini,
Ancak alabilirsin namazın lezzetini.
“İmam-ı azam” diye tanınan yüce İmam,
Gösterirdi abdest ve namaza çok ihtimam.
Abdest edeblerinden yapmayınca birini,
Kaza etti kırk yıllık namaz ibadetini.)
Yine bir sevdiğine yazdığı mektubunda,
Şöyle buyurmaktadır, “Namaz kılmak” hakkında:
(Ey kardeşim bu dünya, iş, ibadet yeridir,
Ücret alınacak yer, elbette ahirettir.
Salih, iyi işleri yapmağa uğraşınız,
Allahın beğendiği amelleri yapınız.
Bu ameller içinde, en mühimmi “Namaz”dır,
Namaz, dinin direği, mü’minin mi’racıdır.
Ta’dil-i erkan ile kılınmazsa bir namaz,
Borç ödenir ise de, hiç sevap kazanılmaz.
Şunu unutmayın ki, “Namaz” büyük ibadet,
Ta’dil-i erkanına lazımdır tam riayet.
Nitekim gördü bir gün, o Server bir kimseyi,
Ki, ta’dil-i erkanı yapmıyordu pek iyi.
Rüku’dan doğrulunca, dikilip durmuyordu,
Secdeler arasında biraz oturmuyordu.
Buyurdu: “Böyle namaz kılarsan, öldüğünde,
Ümmetimden demezler sana mahşer gününde.”
Alimlerden biri de birini gördü yine,
Ki, namaz erkanını getirmezdi yerine.
Rüku ve secdelerde, bulmuyordu sükunet,
Doğrulduğunda dahi, durmuyordu bir müddet.
O kimseyi, yanına çağırıp hemen biraz,
Sordu ki: “Kaç senedir kılarsın böyle namaz?”
“Kırk senedir” deyince, dedi ki: “Ey Müslüman,
Sen namaz kılmamışsın öyleyse bunca zaman.
Böyle devam edersen, sonunda bil ki yarın,
İslam dini üzere ölmezsin, aman sakın”
“Namaz”, doğru ve düzgün eda olunduğunda,
O namaz, sahibine eder hem hayır dua.
Güzel kılınmaz ise, olur çirkin ve siyah,
O da beddua eder o kimseye maazallah.)


14-

“Düşman içinizdedir”
Bu zat buyuruyor ki: (Her iyiliğe engel,
İnsanın kendisidir her şeyden daha evvel.
Düşmanı, dışarıda aramayın siz sakın,
Düşman içinizdedir, ondan iyi sakının.
İnsanlar bir yolcudur, aynı yere giderler,
Yolcular, birbirine yardım etmelidirler.
Herkese faideli olmağa edin gayret,
O zaman her işiniz, olur büyük ibadet.
Zira dünya işini yaparken bir Müslüman,
“Beş vakit namaz”ını kaçırmaz hiçbir zaman.
Rabbimiz buyurur ki: “Mal ve çocuklar, sakın,
Allaha ibadeten sizi alıkoymasın”
Önceki Müslümanlar, çok titizlerdi bunda,
Camiye koşarlardı, ezan okunduğunda.
“Demirciler” vardı ki, döverken demirleri,
Ezanı işitseydi, bırakırdı dövmeyi.
Çekici havadaysa, vurmazdı onu daha,
Yerde ise kaldırmaz, koşarlardı namaza.
“Terziler” var idi ki, soktuğunda iğneyi,
Ezanı işitseydi, çekmezdi onu geri.
Yani ne halde ise, kalırlardı o halde,
İtina ederlerdi “Namaz”a fevkalade.
Çünki bilirlerdi ki, herkese “Farz”dır namaz,
O vakitte, “Namaz”dan daha mühim iş olmaz.
Ahiret işlerine verince böyle kıymet,
Allah dahi onlara verirdi çok bereket.
Halbuki ehemmiyyet vermeselerdi dine,
Kazançları daha çok olmazdı elbet yine.
Üstelik Allaha da olurlardı isyankâr,
Çok kazansalar da, neye yarar öyle kâr?)
Derdi ki: (“Namaz kılmak” ve her türlü ibadet,
Tabiatı icabı zor gelir nefse gayet.
İşte bu yüzdendir ki, bazı din büyükleri,
Nefisle uğraşmakta, gitmişlerdi ileri.
Sahabe-i kiramdan, “Abdullah ibni Ömer”,
Bir vakit cemaate yetişmeseydi eğer,
Bir gece, uyumadan yapardı hep ibadet,
Zira o, kendisine etmişti böyle âdet.
Yine aynı şekilde “hazreti Ömer” dahi,
Bir gün yetişemeyip, kaçırdı cemaati.
“Yüzbin dirhem” kıymette malını o bu kere,
O gün tasadduk edip, dağıttı fakirlere.
Sahabeden biri de, bir gün bila ihtiyar,
Bir akşam namazını geciktirdi bir miktar.
Öyle çok üzüldü ki buna o mübarek zat,
İki kölesi vardı, onları etti azat.
Bunlar, binlercesinden bir iki nümunedir,
Zira ufacık bir su, deryayı haber verir...)


15-

Bu zat buyuruyor ki: (“Namaz” mühim ibadet,
Mü’min olan, beş vakit kılmalı onu elbet.
Resulullah buyurdu: “Birisinin faraza,
Kapısının önünde, akan bir nehir olsa,
O kişi, o nehirde, beş defa günde eğer,
Yıkansa, üzerinde kalır mı kirden eser?”
Arz ettiler ki: “Hayır, o böyle yapsa şayet,
Kir kalmaz üzerinde, temiz olur o gayet.”
Buyurdu ki: “Beş vakit namaz dahi böyledir,
Onu güzel kılanlar, günahtan temizlenir.”
Namazı, Allah için kılmalı ki ihlasla,
Aksi halde hiç ecir alınmaz ondan asla.
Evlenmek, bir iş kurmak, yiyip içmek ve namaz,
“Allah için” olmazsa, hiçbir işe yaramaz.
Bunun gibi mesela hacca giden bir kişi,
Sadece “Allah için” yapmalıdır bu işi.
“Filan kes yirmi defa hacca gitti” desinler,
Niyetiyle giderse, verilmez hiçbir değer.
Bir nafile hac için, bir “Namaz” kaçar ise,
O hacdan sevap değil, günah alır o kimse.
Zira nafile için, “Farz namaz”ı terk etmek,
Aklı olan kimseye yakışır iş değil pek.)
Bir gün de buyurdu ki: (Namaz, dinde direktir,
Zira “Müslüman” demek, sanki “Namaz” demektir.
İşin başı “Namaz”dır, mü’mindir namaz kılan,
Eğer kılmıyor ise, şüphelidir o zaman.
Hiç özrü olmaksızın, sırf tembellik ederek,
Beş vakit namazından kazaya kalsa bir tek,
Cezası, affolmazsa cehennemde yanmaktır,
Zira Rabbin emrini, bu, hafife almaktır.
Acele kaza etmek lazımdır o namazı,
Zira zaman geçtikçe, kat kat artar cezası.
Yani o “Farz namaz”ı, kaza edecek kadar,
Sonradan boş, müsait geçtikçe dakikalar,
Ateşte yanacağı müddet de çoğalır hep,
Öyleyse kul Rabbinden etmeli haya, edeb.)
Bir gün de buyurdu ki: (“Namaz” gayet mühimdir,
Onu kılmak, Allahın biz kullara emridir.
Allah, namaz kılana verir çok ecir, sevap,
Kılmıyanlara ise, yapar çok acı azab.)
Bir gün de buyurdu ki: (“Namaz” mühim ibadet,
Şartlarına uyarak kılmalı onu elbet.
Hırsızların büyüğü, namazından çalandır,
Yani onu hakkıyla edadan kaçınandır.
“Namaz”ı doğru dürüst kılarsa bir Müslüman,
Rıza-i ilahiye mazhar olur o zaman.
Hem sonra öyle fazla alır ki ecir, sevap,
Cennette, ni’metlere nail olur bi-hesab.)


16-

Allah adamlarından, büyük âlim ve veli,
Bir gün “Namaz” hakkında buyurdu şu sözleri:
Namaz, dinin direği, mü’minin mi’racıdır,
Namaz, hasta ruhların tesirli ilacıdır.
Namaz kılan, kurtarır yıkılmaktan dinini,
Kılmayan, kurtaramaz cehennemden kendini.
Namaz, korur insanı çirkin, kötü her işten,
Namaz kılan, kurtulur cehennem ateşinden.
Namaz nurdur, ışıktır, insanların kalbine,
Namaz, münker-nekir’in cevaptır sualine.
Namaz kılan kimsenin, kalbi, temiz, pak olur,
Namaz kılan, her zaman bulur rahat ve huzur.
Namaz’la geçer insan, şimşek gibi Sıratı,
Namaz’la insan bulur, huzur ile rahatı.
Namaz’dır insanları doğru yola getiren,
Namaz’dır insanlara günahı terk ettiren.
Namaz, ruhlara gıda, namaz ruhlara şifa,
Namaz’dır üzüntülü kalplere nur ve safa.
Namaz kalbi parlatır, Sıratı aydınlatır,
Namazını kılmayan, çok pişman olacaktır.
Namaz’dır mü’minleri birbirine bağlıyan,
Namaz’dır küskünleri barıştırıp dost yapan.
Namaz kılan, öyle çok yaklaşır ki Allah’a,
Başka ibadetlerle, fazlası olmaz daha.
Namaz kılan, yapar hep faydalı, iyi amel,
Namaz, kötülüklere olur mani ve engel.
Camide, cemaatle kılarsa bunu herkes,
Sevgi ile bağlanıp, tutmazlar kin ve garez.
Büyükler, küçüklere eder şefkat, merhamet,
Onlar da büyüklere gösterir saygı, hürmet.
Zenginler, vakıf olur fakirlerin haline,
Yardımda bulunurlar derhal kendilerine.
Camide hastaları görmeyince sağlamlar,
Merak edip onları, evlerinde ararlar.
Şartlarına uyarak, kılarsa onu bir kul,
Hak teala indinde, olur iyi ve makbul.
Hepsi namaz kılmıştır bilcümle peygamberler,
Namaz kılan kimseyi, sever gökte melekler.
“Beş vakit namaz”ını tam kılarsa bir insan,
Melekül mevt, ruhunu alır kolay ve asan.
Nur olur ona namaz, girdiğinde kabrine,
Kolay olur cevabı, sual meleklerine.
Kıyamette ilk önce, sorulacak “Namaz”dan,
Hesabını verenler, kurtulacak azabtan.
Kim “Beş vakit namaz”ı, getirirse yerine,
Kavuşur ahirette cennet ni’metlerine.
Kimler de kılmayıp da etmezlerse hiç esef,
Azab göreceklerdir cehennemde maalesef.

17-

Allah adamlarından âlim ve veli bir zat,
Tesirli sözleriyle ederdi çok nasihat.
Bir gün de buyurdu ki (“Namaz” gayet mühimdir,
Onu kılmak, Allah’ın biz kullara emridir.
Allah, namaz kılana verir çok ecir, sevap,
Kılmıyanlara ise, yapar çok acı azap.
Bir evlat, babasına isyan ederse eğer,
Babası, o evlada ne kadar öfke eder.
Der ki: “Bunca hizmetler eyledim de ben sana,
Sen nasıl bana karşı kalkışırsın isyana?”
Halbuki ikisi de birer kuldur nihayet,
Yalnız baba, oğluna yapmıştır biraz hizmet.
Allah ise, yerde ve gökte ne yarattıysa,
Hepsini bizim için yaratmıştır bilhassa.
Bu gözle gördüğümüz, ve göremediğimiz,
Her ne ki halkettiyse kâinatta Rabbimiz,
Mesela “Ay” ve “Güneş”, ve sayısız “yıldızlar”,
Hepsinin muhakkak ki, insana faydası var.
Denizlerin dibinde yaşıyan canlıların,
Yaratılması bile, faydasına insanın.
Ya doğrudan doğruya, ya dolaylı olarak,
Herbirinin insana faydası var muhakkak.
Allah’ın kudretiyle çalışıyor kalbimiz,
Her uzvu çalıştıran, yine yüce Rabbimiz.
Şu malik olduğumuz her şey O’nun ni’meti,
Kendi de bildiriyor bize bu hakikati.
Kur’an-ı keriminde buyuruyor ki zira:
“Ben o kadar ni’metler verdim ki insanlara,
Yazmak için ormanlar eğer kalem olsa hep,
Ve bilcümle deryalar, olsalar da mürekkep,
Benim ni’metlerimi hiç durmadan yazsalar,
Ni’metlerim bitmeden tükenir o deryalar.
Bir daha getirseler, o dahi hemen biter,
Tükenmez yine benim verdiğim o ni’metler.”
Böyle yüce bir Allah, “Namaz”ı emrediyor,
Kul ise karşı gelip, “Kılmıyacağım” diyor.
Müezzin sesleniyor beş kez “Hayyaalassalah”,
Namaza çağırıyor kulları yani Allah.
Buna rağmen özürsüz kim kılmazsa namazı,
“Kılmıyorum” demektir bunun açık manası.
“Hayyaalelfelah” diye sesleniyor bir daha,
Yani Allah bizleri çağırıyor felaha.
Kim gitmezse Allahın bu namaz davetine,
Açıkça “Gelmiyorum” demektir bu da yine.
Bu, Rabbe isyandır ki, ne fenadır ve çirkin,
Bundan büyük küstahlık olur mu bir kul için?
Halbuki cennet için “Köprü”dür her ibadet,
Yani cennete giden bir yoldur İslamiyyet.

18-

Bu zat buyuruyor ki: (Biz aciz birer kuluz,
Rabbimizin emrine, itaate me’muruz.
Zira yaratıldı ki bu insanlar ve cinler,
Yalnız Hak tealaya ibadet eylesinler.
Büyükler buyurur ki: “Bir insan ki namazı,
Kılmıyorsa, haramdır dünyada yaşaması.”
Yani buna üzülmez, ve etmezse hiç tasa,
Ölse daha iyidir, böyle yaşamaktansa.
Bir gün Resulullaha, biri gelip çok üzgün,
Dedi: “Ya Resulallah, mahvolmuşum ben bu gün.”
“Ne oldu?” buyurunca, dedi ki: “Kervanımı,
Vurup aldı haydutlar, olan bütün malımı.”
Onun bu sözlerine karşılık Resulullah,
Ona buyurdular ki: “Buna elhamdülillah,
Korktum diyeceksin ki, namaz kaldı kazaya,
Meğerse malın gitmiş, uğramışsın zarara.”
Bu kıssayı anlatıp, buyurdu ki: “Din budur,
Mü’min, namaz kılarak bulur rahat ve huzur”
Âlimler buyurur ki: “Namaz vakti geçerken,
Üzülmeyen kimsenin, imanı gider hemen.”
Eğer üzülüyorsa, imanı var demektir,
Maksat, Hakk’ın emrine ehemmiyyet vermektir.
Bir mü’min, kul olarak nasıl namaz kılmaz ki,
“Nefes almak” gibidir, bu dinde “Namaz” sanki.
“Namaz” dinin direği, mü’minin mi’racıdır,
Namaz, hasta kulların, tesirli ilacıdır.
Namaz’dır insanları gafletten uyandıran,
Hem fenalık yapamaz, ihlasla namaz kılan.)
Yine bir gün va’zında buyurdu: (Kardeşlerim,
Size mühim bir şeyi izah etmek isterim.
Her kalpten başka kalbe bir “Yol” vardır manevi,
Bu yolla birbirine “Feyiz” akar bir nevi.
İki mü’min, bir yerde eğer karşılaşsalar,
Kalpleri arasında hemen bir akım başlar.
Onların ellerinde değildir bu hareket,
Haberleri olmadan kurulur münasebet.
Ma’nen yüksek olanın kalbinde olan “Nurlar”,
Aşağıda olanın kalbine doğru akar.
“Cemaatle namaz”ın şudur ki bir faydası,
Mümkün olmaz herkesin her an “Agah” olması.
Bazısının Allah’tan “Gafil” oldukları an,
Bulunur cemaatte mutlaka “Agah” olan.
Birisi “Gafil” iken, “Agah”tır bir diğeri,
Uzak bir ihtimaldir gafil olsun her biri.
Böylece cemaatte, kesintisiz olarak,
Bir “Huzur ve agahlık” devam eder muhakkak.
Böyle olan “Namaz”da, olur daha müstecab,
Cemaat daha fazla alır ecir ve sevab.



-19-

Bu zat buyuruyor ki: (Çok şükür Rabbimize,
Çok maddi ve manevi ni’metler verdi bize.
Bir keşmekeş içinde inlerken bütün âlem,
Bizler ruhen ve huzur içindeyiz tamamen.
Çünkü iman, ibadet, huzurun kaynağıdır,
En büyük ibadet de, elbet “Namaz kılmak”tır.
Çünkü “Namaz”, Allah’ı hatırlatıyor bize,
Günde en az beş kere geliyor kalbimize.
Onu hatırlamak da “Zikir” ve “İbadet”tir,
Namaz kılan, Allah’ı zikrediyor demektir.
Hatta beş defa değil, anılır daha fazla,
Zira her şey zikirdir, ilgiliyse “Namaz”la.
“Ezan kaçta oluyor?”, “Vakite ne kadar var?”
“Kalkıp abdest alayım” şeklinde konuşmalar,
“Namaz”la alakalı olduğundan dolayı,
Hatırlatır bizlere Allahü tealayı.
Çünkü zikir, Allah’ı kalben hatırlamaktır,
Bu da “Namaz kılmak”la müyesser olmaktadır.
Kim “Beş vakit namaz”ı, her gün eda ederse,
Ve bir vakti kılınca, ötekini beklerse,
Yani hep düşünürse her kim “Namaz kılma”yı,
O, zikretmiş sayılır her an Hak tealayı.
Kalp hastalıklarının ilacı bu zikirdir,
Allah’ı hatırlamak, kalbin temizliğidir.
Kimin kalbi Allah’ı zikrederse eğer ki,
Yerleşir o kalplere Allah’ın muhabbeti.
İşte “Namaz kılmak”la bu zikir hasıl olur,
Allah’ın sevgisi de, bu kalplerde bulunur.
Muhabbet-i ilahi, bir kalbe girse eğer,
Bu dünyanın sevgisi, o kalpten çıkar gider.
İşte bu yüzdendir ki, en kıymetli ibadet,
İhlas ile beş vakit “Namaz kılmak”tır elbet.)
Bir gün de buyurdu ki: (“Namaz” büyük ibadet,
Namazla hasıl olur Rabbe sevgi, muhabbet.
Nefis de güçsüz kalır kılındıkça her namaz,
Git gide zayıflayıp, insanı aldatamaz.
Sevdiği içindir ki Allah Müslümanları,
Hep mükellef kılmıştır “Namaz” ile onları.
Bir lütf-i ilahi ki “Namaz” bize aslında,
Nefis kahrolmaktadır namaz kılındığında.
Bir de yapıldığında bir amel ve ibadet,
Emredildiği gibi yapmalı onu elbet.
Mesela bir namazın sahih olması için,
Abdestin doğru, sahih olması lazım ilkin.
Doğru dürüst bir abdest alınmamışsa eğer,
Buna bağlı olarak namaz da olur heder.
Şartlarına uyarak, emredildiği gibi,
Yapılan bir ibadet, sahih olur tabii...)


20-

Allah adamlarından âlim ve veli bir zat,
Bir gün “Namaz” hakkında şöyle etti nasihat:
“Namaz kılmak”, İslamın beş şartından biridir,
İbadetler içinde, hatta en mühimmidir.
Zira buyuruyor ki Peygamber Efendimiz,
“Çoluk çocuğunuza namazı öğretiniz.
Çocuk yedi yaşına girince ayrıyeten,
Namaz kılması için emredin ona hemen”
İmamı Gazali de buyurdu ki bir derste:
“Nefse ceza vermeli, her günahta elbette.
Eğer göz yumulursa, daha azar, şımarır,
Önüne geçilemez, tehlikeli hal alır.
Mesela haram yerse, aç bırakmalı biraz,
Harama baktı ise, mubaha baktırılmaz.”
“Ebu Talha” vardı ki sahabe-i kiramdan,
Namaz kılıyor idi bağ içinde bir zaman.
O ara güzel bir kuş, gelip kondu yanına,
Kaç rek’at kıldığını, şaşırdı bakıp ona.
O da kendi kendine dedi ki: “Bak ey nefsim,
Benim dünya malında asla yok bir hevesim.
Rabbimin huzurunda ederken O’na taat,
O’ndan gayri bir şeye edilir mi iltifat?
Madem ki düşüyorsun sen böyle bir hataya,
Ben de tasadduk ettim bu bağı fukaraya.”
Yine sahabilerden, “Abdullah ibni Ömer”,
Bir vakit cemaate yetişmeseydi eğer,
Bir gece, uyumadan yapardı hep ibadet,
Zira o, kendisine etmişti bunu adet.
Sahabeden biri de, bir gün bila ihtiyar,
Bir akşam namazını geciktirdi bir miktar,
O kadar üzüldü ki buna o mübarek zat,
İki kölesi vardı, onları etti azat.
“Amr bin Dinar” vardı hem, evliyadan bir kişi,
Der ki: “Vefat etmişti, birinin kız kardeşi.
Defini müteakip, kardeşi eve varıp,
Baktı, “Para cüzdanı” düşmüş ve olmuş kayıp.
“Defnederken düşmüştür” diyerek hemen sonra,
Birisini alarak geldi aynı mezara.
Cüzdanı bulmak için o kabri tekrar açtı,
Ve lakin çok feci bir şey ile karşılaştı.
Ateşler içindeydi mezarı kardeşinin,
Aklı gidecek oldu korkudan o kişinin.
Mezarı tekrar örtüp, koştu hemen evine,
Gördüğü hadiseyi, anlattı annesine.
Dedi: “Hangi günahı ederdi ki irtikab,
Kabirde ateş ile olunur böyle azab?”
Dedi: “Namazlarını geciktiriyordu hep,
Azab olunmasına bu haldir belki sebep.”

21-

İmamı Gazali’nin, “Kimyayı seadet” nam,
Kitabında şöylece buyuruyor ki İmam:
Abdullah bin Muhammed adında bir Müslüman,
Diyor ki: Bir eşyamı kaybetmiştim bir zaman.
Onu aramak için o gün dolaşıyordum,
Nihayet bir mezarın yanına vasıl oldum.
Akşam ezanı dahi okunmuştu o anda,
Ve kıldım namazımı o mezarın yanında.
Dua ediyordum ki namazdan sonra fakat,
Gaibten kulağıma geldi acı bir feryat.
Dinledim, diyordu ki: “Ne olaydı dünyada,
Beş vakit namazımı edeydim her gün eda.
Aah keşke uysaydım da dinime tam olarak,
Bu kabir azabına olmasaydım müstehak.
Keşke çok ehemmiyyet verseydim de namaza,
Bu gün yapılmasaydı bana böyle bir eza.”
Bunun gibi, toprağın altında nice emvat,
Yeryüzündekilere ediyor şöyle feryat:
“Ey dünyada gafletle hayat süren insanlar,
Gafletten uyanın ki, elinizde fırsat var.
Biz fırsatı kaçırdık, bari siz kaçırmayın,
Çok pişman olursunuz siz dahi yoksa yarın.”
Hadiste buyurdu ki o Resul-i kibriya:
“Kim özürsüz bir namaz bırakırsa kazaya,
O kişi, “Seksen hukbe” ateşte yanacaktır,
Bir hukbe, seksen yıllık bir zaman olacaktır.
Her yılı, üçyüz altmış gün olup işbu vaktin,
Her günü, seksen dünya senesidir ve lakin.”
Her vakit geçtikçe de kaza edecek kadar,
Bu bir namaz terkinin günahı kat kat artar.
Birkaç namaz olursa, çetin olur bir hayli,
Yarın mahşer gününde çok zordur onun hali.
Her ne olursa olsun, bir an geciktirmeden,
Kaza namazlarını bitirmelidir hemen.
Namaz kılmayan kimse, Hakkın azametini,
Düşünüp anlamalı, işin vahametini.
Bu hadisi şerifin şiddeti karşısında,
İnsanın erimesi lazım gelir aslında.
Hadiste buyuruldu: “Günah işleyen kimse,
Pişman olup, Rabbinden affını diler ise,
Allahü tealayı çok merhametli bulur,
Onun bu pişmanlığı, affına sebep olur.”
Bir gün de buyurdu ki: (Bu dünya iş yeridir,
Ücret alınacak yer, elbette ahirettir.
Salih, iyi işleri yapmağa uğraşınız,
Allahın beğendiği amelleri yapınız.
Bu ameller içinde, en üstünü “Namaz”dır,
Namaz, dinin direği, mü’minin mi’racıdır.)

22-

Hırsızın hidayeti!..
Hadiste buyuruldu: (Namazını bir kimse,
Cemaatle kılmağa eğer devam ederse,
İyilerle haşrolur o kimse mahşer günü,
Ve geçer şimşek gibi hem Sırat köprüsünü.
Dertlerden, belalardan muhafaza olunur,
Ve bin şehid sevabı, o kula ihsan olur.)
Bir gece hırsız girdi, bir “Veli”nin evine,
Ve lakin bulamadı götürecek bir nesne.
Geri dönüyordu ki, üzüntülü ve me’yus,
Bu veli onu görüp, oldu gayet huzursuz.
Dedi ki: (Abdest alıp, biraz namaz kılsana,
Sabah bir şey gelirse, veririm onu sana.)
Hırsız “Peki” dedi ve, abdest aldı o zaman,
Gece sabaha kadar namaz kıldı durmadan.
O sabah zengin biri gelerek bu “Veli”ye,
“İkiyüz elli altın” etti ona hediye.
O da o altınları hırsıza verdi hemen,
O dahi tövbe edip, vazgeçti bu işlerden.
Hadiste buyuruldu: (Çocukları çok olan,
Ve ta’dil-i erkanla namazlarını kılan,
Hiç gıybet, dedikodu yapmıyan Müslümanlar,
Kıyamette benimle birlikte haşrolurlar.)
“Behaeddin Buhari”nin halis bir talebesi,
Vardı ki, şu vak’ayı anlatıyor kendisi:
Ben Kasr-ı arifan’da çiftçilik yapar idim,
Lakin Müslümanlıkla yok idi fazla ilgim.
Tam cehalet içinde geçirirdim bir hayat,
Yiyip içip yatmaktan alırdım sadece tad.
Behaeddin Buhari, giderken namazlara,
Beni görüp, tebessüm ederdi ara ara.
Bir gece de rüyamda gördüm bu evliyayı,
Yaklaşıp verdi bana elindeki aynayı.
Bakıp gördüm aynada, kendi suretimi ben,
Ve lakin çok “Çirkin”dim, ben iğrendim kendimden.
Ertesi gün evime gelip sordu sadece:
(Rüyada o aynayı kim verdi sana gece?)
(Siz verdiniz) deyince, buyurdu: (Peki niçin,
Yüzünü o aynada gördün iğrenç ve çirkin?)
(Bilmiyorum efendim) diye ben edince arz,
Buyurdu ki: (Ne için kılmıyorsun sen namaz?
Eğer ifa etseydin sen bu ibadetini,
Aynada gayet “Güzel” görürdün suretini.
“Namaz” nurdur, ışıktır insanların kalbine,
İhlas ile kılanlar, yakın olur Rabbine.
Namaz kılan kimsenin, kalbi olur temiz, pak,
Namaz kılan, yüzünden anlaşılır muhakkak.)


23-

Bu zata sordular ki bir zaman şu suali:
(İnsan kabre girince, nasıl olur ahvali?)
Buyurdu: (Kardeşlerim, bir kimse etse vefat,
Başlar o kimse için değişik, başka hayat.
Defin bitip, cemaat dağılırken yanından,
O, ayak seslerini işitir mezarından.
O mevta yalnız kalır artık o mezarında,
“Amelleri”nden başka kimse olmaz yanında.
İnsanlar ayrılınca, seslenir ona mezar,
Der ki: (Ey Ademoğlu, kıldın mı bende karar?
Bilir miydin buranın nasıl yer olduğunu,
Yoksa hissetmedin mi öğrenmek lüzumunu?
Görürsün ki burası, hem “Dar”dır, hem “Karanlık”,
Bulunmaz hem bu yerde ne “Yatak”, ne de “Yastık.”
Dün üstümde gezerdin, pek gururlu olarak,
Kabir nasıl bir yerdir, etmedin mi hiç merak?
Benim içim doludur, “Böcek” ve “Akrep” ile,
Hazırlıksız geldinse, şimdi her şey nafile.
Üstümde günahları eyledinse irtikab,
Şimdi benim içimde revadır sana azab.
Hem de hiç hazırlıksız geldinse bu mezara,
Kurtarmaz bu azabtan seni ne “Mal”, ne “Para”.)
Eğer o ölen kişi “Salih” bir kimse ise,
Gaibten başka bir ses, cevap verir o sese.
Der ki: (Ne söylüyorsun bu mü’mine ey kabir,
Bu, öyle bir kimse ki, eyleme onu tahkir.
O, Rabbime inanıp, gece gün etti taat,
Hep İslama muvafık dünyada sürdü hayat.
“Beş vakit namaz”ını kıldı hem de ihlasla,
Özürsüz tek namazı, geçirmedi o asla.
“Emri maruf” yaparak, hizmet etti bu dine,
En ufak bir sıkıntı gösterme bu mü’mine.)
Bu sesin arkasından, genişler kabri hemen,
Cennet yaygılarıyla tefriş olur tamamen.
Daha sonra yanına, biri gelir pek güzel,
Çok nurlu ve sevimli, her bakımdan mükemmel.
Der ki: (Sen kimsin acep, ne güzel ve şirinsin,
Bu tenha yerde gelip, beni sevindirirsin.)
O der ki: (Amellerin salih idi dünyada,
Beni o amellerden halk etti Hak teala.)
O ameller, dört yandan kuşatırlar o zatı,
Ondan ırak ederler, gelecek mazarratı.
Azab melaikesi gelirlerse faraza,
“Namaz” karşı koyarak, eder tam muhafaza.
Sonra başka cihetten yaklaşırlarsa eğer,
“Oruc”u karşı çıkıp, mani olur bu sefer.
Onlar bunu görünce, giderler dönüp derhal,
Ve derler ki: (Ne güzel, mübarek olsun bu hal.)


24-

Bir gün buyurdular ki o Server eshabına:
Eskiden birkaç kişi, gittiler kabristana.
Dediler ki: (Bir dua edelim Rabbimize,
Ölülerden birini diriltsin şimdi bize.
Ölüm ve ahiretten haber versin azıcık,
Ona göre dünyada yapalım bir hazırlık.)
Evvela abdest alıp, kıldılar hepsi namaz,
Sonra da el kaldırıp, ettiler dua, niyaz.
Hak teala izniyle, bu dua akabinde,
Bir mevta dirilerek kalkıverdi kabrinde.
Ve hemen dile gelip, dedi ki: (Ey insanlar,
Gafletle yaşamayın, ahiret var, hesap var.
Yatarım şu mezarda doksan küsur senedir,
Ölümün sarsıntısı hâlâ üzerimdedir.
Ölümü unutmadan, kulluk edin Allaha,
Ve mutlak devam edin, her gün “Namaz kılmağa”.)
Tabiini izamdan “Müslim bin Yesar” vardı,
Büyük bir alim olup, çok ibadet yapardı.
“Namaz”ı öyle güzel kılardı ki her zaman,
Hemen hayran kalırdı, onu gören her inan.
Namaz dışında dahi, namazdaymış gibi hem,
Sakınırdı lüzumsuz söz ve hareketlerden.
Kendini Hakk’a verir, olurdu hareketsiz,
Etrafta olanlardan bulunurdu habersiz.
Basra’da bir camide, bir gün namaz kılarken,
Bir zelzele oldu ve kubbe çöktü aniden.
Camide bulunanlar, hep kaçtılar dışarı,
“Müslim bin Yesar” ise duymadı olanları.
Cemaat, kendisini kurtarmağa geldiler,
Onu sağ ve sıhhatte, “Namaz kılar” gördüler.
Namazını bitirip, sonra selam verince,
“Geçmiş olsun” dediler kendisine hemence.
“Ne oldu?” diye sordu onlara o da hemen,
Dediler: (Görmedin mi kubbe çöktü aniden.)
Buyurdu ki: (Ne zaman oldu bu dediğiniz?
Ben hiçbir şey duymadım, siz neler söylersiniz?)
Bir veli, sohbetinde buyurdu: (Kardeşlerim,
“Beş vakit namaz”ına çok düşkündü pederim.
Bana vasiyyetinde dedi ki: “Ölüm hariç,
Beş vakit namazını eda et, bırakma hiç.
Eğer buna uymazsan, hakkımı etmem helal,
Mahşerde yakandadır ellerim behemehal.”
Vefat ettikten sonra, bir gün ruhu gelerek,
Dedi ki: “Ey evladım, ben senden razıyım pek.”
Çünki ben tuttum onun bu son nasihatini,
Çok şükür geçirmedim bir tek namaz vaktini.
Birinci vazifedir insana zira “Namaz”,
Namaz kılınmadıkça, Müslümanlık tam olmaz.


25-

Bu zat anlatıyor ki: Tabiini kiramdan,
“Amir ibni Abdullah” var idi evliyadan.
“Namaz”a durduğunda, geçerdi kendisinden,
Tamamen sıyrılırdı, dünya düşüncesinden.
Yanında çocukları bağırıp çağırsalar,
Bunlardan hiç haberi olmazdı zerre kadar.
Dediler ki: (Efendim, siz durunca namaza,
Hiç dünya düşüncesi gelmez mi yadınıza?)
Buyurdu ki: (Allahın huzurundayım artık,
Başka bir şey düşünmek, hiç olur mu muvafık?
Namazlarda daima şu gelir ki kalbime,
“Nasıl cevap veririm mahşer günü Rabbime?
Cennete mi giderim, yoksa cehenneme mi?”
Çok zaman bu düşünce meşgul eder kalbimi.)
Gündüz oruçlu idi, kılardı gece namaz,
Bunlardan başka bir şey vermezdi ona bir haz.
Bir kimse, kendisini gelmiş idi görmeğe,
Baktı, “Namaz kılıyor”, başladı beklemeğe.
Selam verip dedi ki: (Safa geldin kardeşim,
Biraz çabuk söyle ki, acildir zira işim.)
Şaşırdı gelen adam, arz etti ki: (Hayırdır,
Bu kadar acil olan ne gibi işin vardır?)
“Ölümü bekliyorum” buyurup o gelene,
Başka şey söylemeden, namaza durdu yine.
Ruhunu, “Namazdayken” vermeği istiyordu,
Bunun için namazdan çıkmak istemiyordu.
Vefatlarından sonra, bir mübarek “Veli”yi,
Bir gece, rüyasında görmüştü bir sevdiği.
Sordu: (Ne muamele eyledi Allah size?)
Buyurdu: (Keşf, keramet gibi neyim var ise,
Hiç işe yaramadı onların bir tanesi,
Olmadı hiç birinin bana bir faidesi.
Yalnız bir gece vakti, iki rek’at bir namaz,
İmdadıma yetişti, azabtan oldum halas.)
“Sehl-i Tüsteri” vardı, asrının bir tanesi,
Ve “Zünnun-i Mısri”nin makbul bir talebesi.
“Namaz”a fevkalade verirdi ehemmiyet,
Talebesine dahi bunu öğütlerdi hep.
Ömrünün sonlarında nihayet oldu hasta,
Eli ve ayakları tutmaz oldu adeta.
Lakin günde beş defa, “Namaz vakitleri”nde,
Olurdu a’zaları eski kuvvetlerinde.
Yine “Hallac-ı Mansur” vardı ki evliyadan,
O hep namaz kılardı gece gündüz durmadan.
Öyle çok yapardı ki o ibadet ve taat,
Her gün namaz kılardı istisnasız “Bin rek’at.”
Hatta bu adetini bir gün aksatmamıştı,
Yalnız öldüğü gece, “Beşyüz rek’at” kılmıştı.

26-

“Ata bin Meysere” ki, kendisi Tabiinden,
O zamanın tanınmış hadis âlimlerinden.
Geceleri uyumaz, hep ibadet ederdi,
Hane halkını dahi kaldırıp şöyle derdi:
(Kalkın namaz kılın ki, namazda vardır hayır,
Zira gece namazı, uykudan hayırlıdır
Tatlı uykudan kalkıp yapılan bu ibadet,
Cehennem azabından kolaydır daha elbet.)
“Bayezidi Bistami”, dinde günah ve haram,
Yani yasak ne varsa, hepsinden kaçardı tam.
Ve emirlere dahi ederdi tam riayet,
Bilhassa “Namaz” için ederdi fazla gayret.
Bir sabah namazına, bir defa geç uyandı,
Baktı ki güneş doğmuş, üzülüp içi yandı.
Zira sabah namazı kalmış idi kazaya,
Buna üzüntüsünden başladı ağlamaya.
Göz yaşları dökerek inledi üzgün üzgün,
Zira bu, kendisine dert olmuştu büsbütün.
O sırada şöyle bir nida duydu gaibten:
“Senin bu günahını mağfiret eyledim ben.
Sen çok pişman olarak ağlayıp sızlayınca,
Yetmişbin namaz ecri ihsan ettim ayrıca.”
Birkaç ay geçmişti ki bir sabah vakti yine,
Çok az zaman kalmıştı güneş doğma vaktine.
O ara şeytan gelip, onu uyandırarak,
Dedi ki: (Ey Bayezid, namazın geçiyor, kalk.)
Bayezidi Bistami, fırladı yatağından,
Namazı kıldı ama, hayrette kaldı o an.
Bir mana veremedi, şeytanın bu işine,
Çağırıp sual etti bu işi kendisine.
Buyurdu ki: (Ey mel’un, sen hiç böyle yapmazdın,
Beni uyandırmakta, neydi asıl maksadın?
Kazaya kalsın diye uğraşırken durmadan,
Ne için uyandırdın beni güneş doğmadan?)
Dedi ki: (Sen namaza kalkamadın geçen gün,
Bu yüzden çok üzülüp, ağladın üzgün üzgün.
Affetti Hak teala günahını o zaman,
Ve yetmişbin namazın ecrini etti ihsan.
Seni uyandırdım ki, kalkıp namaz kılasın,
Yine öyle çok fazla sevap kazanmıyasın.)
“Lokman Hakim”, oğluna ederdi ki nasihat:
(Namazı vaktinde kıl, aksatma sakın evlat.
Nasıl ki her binayı tutan bir direk vardır,
“Namaz”ın da dindeki yeri bunun aynıdır.
Siz amellerinizi nurlandırın namazla,
Zira namazdan üstün bir taat yoktur daha.
“Beş vakit namazı”nı eda eden Müslüman,
Kurtulur ahirette Cehennemde yanmaktan.)



27-

“Safvan ibni Süleym” ki, Tabiinden bir zattır,
Her hali, insanlara öğüt ve nasihattır.
Rabbine öyle kulluk ederdi ki severek,
Geçerdi her gecesi, hep ibadet ederek.
Yani öyle çoktu ki ibadet ve taati,
Az daha fazlasına, yetişmezdi takati.
Çok “Namaz” kıldığından dolayıdır ki hatta,
Şişerdi ayakları çok durmaktan ayakta.
Namazlarda ağlayıp, gözyaşı dökerdi hep,
Seccadesi devamlı ıslaktı bundan sebep.
Hatta kurumasına hiç fırsat kalmıyordu,
Zira ertesi gece, yine ıslanıyordu.
Derdi ki, Resulullah buyurdu ki bir defa:
(Her göz ağlıyacaktır kıyamette mutlaka.
Yalnız şu gözlerdir ki, o gün hiç ağlamazlar,
Allah korkusu ile hiç harama bakmazlar.
Ve bir de Allah için uyumayan gözlerdir,
Ve Allah korkusundan göz yaşı dökenlerdir.)
Hazreti Ebu Bekir buyurdu ki şöylece:
(Beş namaz vakitleri, ard ardına girince,
Melekler seslenir ki: “Ey insanlar, kalkınız,
Üstünüze farz olan bu namazı kılınız.
Böylece sizi yakmak üzere hazırlanan,
Ateşi, namaz ile söndürün hemen şu an.”
Bilin ki, namazını kılmıyanlar, elbette,
Rabbi, kızgın olarak görürler ahirette.
Büyüklerden birisi, şeytana rast gelerek,
Dedi ki: (Senden bir şey istiyorum öğrenmek.
Senin gibi bir mel’un olmak istesem ki ben,
Bunun için acaba, nedir bana tavsiyen?)
İblis buna sevinip, dedi: (Bu, kolay gayet,
Namaza önem verme, ayrıca çok yemin et.)
Bazı din büyükleri, şöyle buyurmuşlardır:
(Şu beş şeyi yapmıyan, beş şeyden mahrum kalır.
Malının zekatını vemezse her kim eğer,
Mallarının hayrını görmeyip, olur heder.
Bunun gibi uşrunu vermezse biri şayet,
Tarla ve kazancında, kılmaz yümün, bereket.
Sadaka vermiyenin vücudu sıhhat bulmaz,
Dua etmiyen ise, muradına kavuşmaz.
Namaz vakti girince, kılmak istemiyen de,
Son nefeste şehadet getiremez o demde.)
Yani namaz kılmamak, ne fenadır ve çirkin,
İmansız gitmesine sebep olur kişinin.
“Namaz”a devam ise, kalbe şifa, nur verir,
Kılanları, ebedi saadete erdirir.
Zira Peygamberimiz buyurdu: (Nurdur namaz.)
Namazını kılmayan, bu nura kavuşamaz.

-28-

İki rek’at namaz
“Abdullah bin Tahir” ki, çok salih birisiydi,
Hem de çok adil olup, Horasan valisiydi.
Bir gün jandarmaları, birini “Hırsız” diye,
Yakalayıp, acele bildirdiler valiye.
O gece, hırsızlardan biri kaçtı hapistan,
Hiratlı bir demirci, o mahalden geçerken,
Memurlar onu görüp, derhal yakaladılar,
Hırsızlarla beraber valiye çıkardılar.
Vali, “Hapsedin” dedi, hiç de incelemeden,
Demirci, hücresinde bir abdest aldı hemen.
Kırık, mahzun kalp ile iki rek’at bir namaz,
Kıldı ve göz yaşıyle eyledi dua, niyaz:
(Ya Rabbi, suçum yoktur, sırf sen buna vakıfsın,
Ve beni bu zindandan ancak sen kurtarırsın.)
O, gözyaşı içinde yalvarırken böylece,
Vali, gayet korkulu rüya gördü o gece.
Kuvvetli dört pehlivan, yanına gelip birden,
Tahtını tam kaldırıp, tersine çevirirken,
Uyanıp kalktı hemen, sonra namaza durdu,
Tövbe istiğfar edip, sonra yatıp uyudu.
Velakin rüyasında görünce aynı hali,
Yatağından korkuyla fırladı yine vali.
Bildi ki, kendisinde bir “Mazlum”un ahı var,
Acele abdest alıp, namaza durdu tekrar.
Sonra da el kaldırıp, dedi ki: (Ya İlahi,
Bilirim ki sadece büyük sensin Vallahi.
Sen öyle büyüksün ki, büyükler ve küçükler,
Sıkışınca, sadece senden yardım isterler.)
Çağırdı hapishane müdürünü acele,
Sordu: (Hapishanede bir mazlum var mı?) diye.
Dedi: (Onu bilemem, velakin bir kimse var,
Ağlayıp, gözyaşıyla ediyor çok dualar.)
Vali “Eyvaah” diyerek, getirtti derhal onu,
Sorup anladı hemen hiç “Suçsuz” olduğunu.
Sonra özür dileyip, dedi: (Bakma kusura,
Bir yanlışlık yapmışlar jandarmalar o sıra.
Hakkını helal edip, şu bin gümüşü de al,
Bir sıkıntın olunca, bana gel yine derhal.)
Helal etti demirci hakkını o valiye,
Dedi: (Gelmem işimi senden talep etmeye.)
Vali “Niçin?” deyince, dedi ki: (Ey sultanım,
Şu garip fakir için, sen gibi bir sultanın,
Tahtını ters çeviren Rabbimi bırakıp da,
Başkasına gidersem, yakışır mı kulluğa?
Namazların sonunda ettiğim dua, niyaz,
İle, nice dertlerden eyledi beni halas.
Ve nice muradıma kavuşturmuşken Rabbim,
Ondan başka birine nasıl gidebilirim?)

29

Hadiste buyuruldu: (Her kim özrü yok iken,
“Namaz”ı terk ederse, kurtulmaz başı dertten.
Ömründe hiç bereket olmaz onun mesela,
Çok iyilik yapsa da, sevap almaz o asla.
Kimseler sevmez onu, kabul olmaz duası,
Hem iyi duaların olmaz ona faydası.
Zelil, kötü ve çirkin ölür hem aç olarak,
Susuzluk acısıyla o can verir muhakkak.
Mezarı, iki yandan sıkar onu bir nice,
Kabri ateşle dolup, yakar onu gün gece.
Gayet büyük bir yılan gelir onun yanına,
Öyle ki, hiç benzemez dünya yılanlarına.
Her gün, her namaz vakti, sokar onu durmadan,
Hatta kendi haline bırakmaz onu bir an.
Azab melaikesi, devamlı yanındadır,
Hor ve hakir olarak, cehenneme atılır.
Bir hadisi şerifte buyurdu ki o Server:
(Bir namazı, vaktinde kılmazsa biri eğer,
O kişi, seksen sene ateşte yanacaktır,
Ahiretin bir günü, bin sene olacaktır.)
Bir vakit kılmayanın cezası bu olursa,
Hiç kılmayanın hali nasıl olur acaba?
Özürsüz namazını terk ederse kim eğer,
Onun şahitliği de sayılmıyor muteber.
Hele farz olduğunu etmezse eğer kabul,
O zaman imanını zayi eder böyle kul.
Bazıları çok yanlış bir kelam ediyorlar,
Yani (Önce vazife, sonra namaz) diyorlar.
Tabii ki vazife kutsaldır, bu hakikat,
Büyük amirin emri daha mühimdir fakat.
En büyük amir ise, Allahü tealadır,
O halde en birinci vazife de “Namaz”dır.
“Namaz”, maddi manevi temizliktir mükemmel,
Zira günde beş defa abdest almak ne güzel.
Yine her gün kırk defa secde edince insan,
İdman etmiş sayılır her uzvu muntazaman.
Bir insan ki temiz ve böyle hareketlidir,
Her yaşta sıhhatini o koruyor demektir.
Zira ömrü boyunca namaz kılan kimseler,
Genellikle hep sağlam, yani sıhhatlidirler.
“Namaz”ın manen olan faydasına gelince,
Bu, maddi faydasından ziyadedir bir nice.
Bir kul, günde beş defa Allahın huzuruna,
Çıkınca, manevi bir huzur verir bu ona.
Nefse uyup, bir günah yapacak olsa eğer,
Namaz saatlerinde bunu anlar, vazgeçer.
Kur’an-ı kerimde de buyuruluyor ki zaten:
(Namaz, korur insanı uygunsuz fiillerden.)


30-

Bu zat “Namaz” hakkında buyurdu ki bir derste:
(Namaz, Müslümanlığın temelidir elbette.
Nasıl sağlam olmazsa hiç temelsiz bir bina,
Namazsız Müslümanlık mahkumdur yıkılmağa.
“Namaz”, sık sık Allah’ı hatırlatırsa nasıl,
Namazı tekr etmek de unutturur velhasıl.
Onu unutanları affetmez cenabı Hak,
Öyleyse namazları kılmalıdır muhakkak.
Hem dünya, hem ahiret seadetinin zaten,
Kapı anahtarıdır “Namaz kılmak” esasen.
Her kim bu anahtarı geçirirse eline,
Girer iki cihanın tüm seadetlerine.
Bunu ele geçirmek, herkesin elindedir,
İnanan insan için bu, hiç de zor değildir.
Sonra namaz kılmanın zevkine varan insan,
Artık hiç bırakamaz, kılar hep muntazaman.)
Bir gün de buyurdu ki: (Bilcümle ibadetler,
“Namaz” içerisinde mevcuttur birer birer.
Hem tesbih, hem salevat, hem de Kur’an okumak,
Kıyam, rüku ve secde, hem ka’dede oturmak.
Mesela gördüğümüz şu ağaçlar ve otlar,
“Kıyam”da durur gibi hepsi dik duruyorlar.
Dört ayaklı hayvanlar, başları önlerinde,
Yürür ve dolaşırlar “Rüku” vaziyetinde.
Diğer cansızlar ise, dağlar, taşlar hep bir bir,
“Ka’de”de durur gibi, yere serilmişlerdir.
“Namaz kılan” bir kimse, işte bütün bunları,
Bir ibadet olarak yapar hep ayrı ayrı.
Hem amelleri yazan vazifeli melekler,
Herkese sabah akşam iki defa gelirler.
Birinin vazifesi bitmiştir döner geri,
Henüz başlıyacaktır göreve diğerleri.
O dönen meleklere sorar ki Hak teala:
(Ne halde bıraktınız kullarımı dünyada?)
Onlar Hak tealaya arz ederler ki artık:
(Ya rab, namazda bulduk ve namazda bıraktık.)
Rabbimiz meleklere buyurur ki cevaben:
(Sizler şahid olun ki, affettim onları ben.)
Yine, (Evlerinizi kabir yapmayın) diye,
Buyurmuştur o Server hadiste sahabeye.
Yani namaz kılmamak suretiyle siz sakın,
Evinizi mezarlık ve kabristan yapmayın.
Zira özrü olmadan, sırf tembellik ederek,
Bir mü’min, beş vakitten ederse birini terk,
Bir namaz terki için, o kişi cehennemde,
Azab çeker Maazallah “Yetmişbin sene” hem de.
Bu korkunç akıbeti düşünen bir Müslüman,
Kılar namazlarını, beş vakit muntazaman.

31-

Bu zat buyuruyor ki: (Hiçbir özrü olmadan,
Bir namazı terk etmek, büyük günahtır, aman.
Kazasını acele, hemen kılmak lazımdır,
Hemen kılınmaz ise, o da büyük günahtır.
Kaza edecek kadar geçtikçe boş zamanlar,
Kazaya bırakmanın günahı kat kat artar.
Dört rek’atlık bir farzı kaza etmek faraza,
Onun “Beş dakika”lık bir zamanını alsa,
Her beşer dakikalık boş zaman dilimleri,
Geçtikçe, katlanarak artar bu günah dahi.
İşte İslamiyette, bir vakit “Farz namaz”ı,
Özürsüz bırakmanın bu olursa cezası,
Aylarca, senelerce kılınmayan namazlar,
Cezası nasıl olur, düşünen bunu anlar.
Bu çok korkunç günahtan kurtulabilmek için,
Herşeye başvurması lazım gelir kişinin.
Aklı olan bir mü’min, düşünerek bunları,
Gece gündüz durmadan kılar hep kazaları.
Böylece borçlarını bitirip bir an önce,
Kurtulmağa çalışır cehennemden böylece.
Çünkü tembellik ile, yani sırf üşenerek,
Beş vakit farz namazdan, kazaya kalsa bir tek,
Eğer tövbe etmeden ölürse, cehennemde,
Yanacaktır o kişi, “Yetmişbin sene” hem de.
Bu, bir vakit namazı kılmamak cezasıdır,
Yıllarca kılmayanın hali acep nasıldır?
İşte bu hakikati düşünen bir Müslüman,
Yiyemez, uyuyamaz, dünyası olur zindan.
Bu gün verilmeyince “Namaz”a ehemmiyyet,
Azaldı hep rızıklar, kalmadı bet bereket.
Nitekim Hak teala buyurdu: (Ey kullarım,
Beni unutursanız, rızkınızı kısarım.)
İman, sıhhat ve gıda, insanlık ve merhamet,
Daha nice rızıklar azaldı bugün gayet.
Haşa hiç zulmeder mi kullarına Hüdası?
Her insanın çektiği, bizzat kendi cezası.
İslamı yaşamayan bu gün birçok hanede,
Kadınlı ve erkekli çalıştıkları halde,
Yine bir ailenin rahat hayat sürecek,
Bir gelir temininden acizdirler, bu gerçek.
Önceki mü’minlerin imanları kaviydi,
Cehennem azabından korkudaydı herbiri.
İşte bu yüzdendir ki, hiçbir özrü olmadan,
Bir namazı kılmamak, düşünülmezdi o an.
Ancak bir özür ile geçerdi namaz belki.
O da, büyük üzüntü olurdu elbette ki.
“Nefes almak” gibidir aslında “Namaz kılmak”,
Bir mü’min hayattaysa, kılacaktır muhakkak.



32-

Bu zat buyuruyor ki: (Okunur iken ezan,
Düşünün ki, “İsrafil Sur’a üfler şu zaman.”
Abdest almak üzere kalktığınız zaman da,
Düşünün ki, “Kabrimden kalkıyorum şu anda.”
Camiye giderken de düşünün ki hem yine,
“Gidiyorum şimdi ben, sanki mahşer yerine.”
Müezzin ikameti okuyup da o saat,
Safa girdiklerinde namaz için cemaat,
“Mahşerde insanların yüzyirmi saf halinde,
Toplandığını” düşün o mahşer mahallinde.
İmam namaza durup, Fatihayı okurken,
De ki, “Sağımda cennet ve solumda cehennem.
Ensemde Azrail ve karşımda Beytullah var,
Ayağımın altında Sırat ve önüm mezar.”
Düşün sonra, “Mizanda sualim nasıl geçer?
Bana yoldaş olur mu yaptığım ibadetler?
Yoksa kabul olmaz da onların bir tanesi,
Yüzüme mi çarpılır bir paçavra misali”)
Bir gün Resulullaha sordu biri Ensar’dan,
Dedi: (Bize beyan et, namazın esrarından.)
Buyurdu: (Ey eshabım, “Namaz” büyük ibadet,
Rabbin hoşnut olduğu bir ameldir o elbet.
Meleklerin sevdiği, nebilerin sünneti,
A’malin efdalidir, kalbinizin lezzeti.
“Namaz”, canın nuru ve bedenin kuvvetidir,
Duaların kabulü, rızkın bereketidir.
“Namaz”, melekül mevte şefaatçıdır hem de,
Ayrıca aranızda perdedir cehennemde.
O, karanlık kabirde çırağ olur, yani nur,
Kıyamet sıcağında serin bir gölge olur.
“Namaz”, Münker-Nekire, cevaptır esasında,
Kolaylıktır hesabın görülme esnasında.
Sıratı şimşek gibi geçiren bir araçtır,
Cennetin anahtarı, başlarımıza taçtır.)
Yine buyurdular ki: (İmam ile beraber,
“İftitah tekbiri”ni alırsa her kim eğer,
Nasıl kuru yapraklar, dökülür rüzgar ile,
Onun günahları da dökülür işte böyle.
Namaza başlayıp da, “Euzü” söyleyince,
Çok sevaba kavuşur, kılları adedince.
“Fatiha” okuyunca, Hac sevabı kazanır,
“Rüku” için bir nice sadaka ecri alır.
“Rüku tesbihleri”nden, yüz suhuf, dört kitabı,
Kıraat etmiş gibi alır ecrü sevabı.
“Semi’allahü limen hamideh” derse eğer,
Allah onu, tam rahmet deryasına garkeder.
“Secde”ye vardığında, insan ve cinnilerin,
Adedince sevap ve ecir alır o mü’min.)


33-

Bu zat der ki: Bir kişi, sahabe-i kiramdan,
“İftitah tekbiri”ne geç kalmıştı bir zaman.
Keffareti olarak, bir köle etti azad,
Resulün huzuruna geldi hem de o saat.
Dedi: (Yetişemedim iftitah tekbirine,
Bir köle azad ettim, kavuştum mu ecrine?)
Hazreti Ebu Bekr’e sordu Resul o anda:
(Sen ne dersin iftitah tekbiri hakkında?)
Dedi: (Ya Resulallah, benim olsa kırk devem,
Kırkının da yükleri sırf “Cevahir” olsa hem,
Fakirlere
Ekleme Tarihi: 23.04.2008 - 08:34
Bu mesajı bildir   serhendli üyenin diğer mesajları serhendli`in Profili zum Anfang der Seite
Pozisyon düzeni - imzaları göster
Sayfa (1): (1)
önceki konu   sonraki konu

Kategori Seç:  
Sitemizde şu an Yok üye ve 1314 Misafir mevcut. En son üyemiz: Didem_


Admin   Moderator   Vip   Üye ]

Hayırlı ömürler dileriz.    Bu üyelerimizin doğum günlerini tebrik eder, sıhhat ve afiyet dolu bir ömür dileriz:
SaYaCGIN (48), AnneminSariGülü.. (34), kotza1 (55), keremcik (52), fatih GUNES (49), muhsin p.o. (52), tuva (42), Dostluklar_Baki (39), meydan26 (50), mehlika akasya (45), panter32 (50), NÖBETCI (47), baranbari (49), friendsofmehdi (39), tatar_salih (36)
24 Saatin Aktif Konuları
0

Copyright © ((( RAVDA.net )))  *  İrtibat   *   RAVDA Reklam Servisi   *   Tüm hakları saklıdır, izinsiz alıntı yapılamaz.
Sitemizde yayınlanan imzalı yazıların içeriğinden yazarları, forum ve yorumlardan ekleyen şahıslar sorumlu olup, kesinlikle sitemiz sorumlu değildir.
© by ((( RAVDA.net )))

Sayfa 0.73754 saniyede açıldı