0
Start Giriş Üye Ol üyeler ((( RAVDATe@m))) Arama
Toplam Kategori: 69 *** Toplam Konu: 30100 *** Toplam Mesaj: 148193
Forum Anasayfa » A I L E / E Ğ İ T İ M / S A Ğ L I K » KADIN & AiLE » “Bu nasıl baş bağlamak her gün bir yana düşer”

önceki konu   sonraki konu
Bu konuda 1 mesaj mevcut
Sayfa (1): (1)
Ekleyen
Mesaj
KaLBeNuR su an offline KaLBeNuR  
“Bu nasıl baş bağlamak her gün bir yana düşer”

1686 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 20.07.2007
En Son On: 17.08.2009 - 12:01
Cinsiyeti: Bayan 
Değerli Bizim Aile okuyucuları;

Başlığımız bir çoğumuzun malûmu üzere bir Urfa türküsünden alıntı. Meçhul bir âşığın söz geçiremediği gönlünden şikâyetini terennüm eden bu türküde, âşık, sözüm ona gönlünü muhatap alır, gerçekte ise inceden inceden kendisini terbiye etmeye çalışır. “Sen,” der, “öyle her gördüğün güzele gönül düşüremezsin, ilgi duyamazsın. Çünkü sen evlisin, başın bağlı. Kes gayrıdan alâkanı!”

Mecaz bir yana, hakiki anlamıyla biz başı bağlıların, yani başörtülülerin son zamanlarda bu âşıktan geri kalır yanı kalmadı hani…
“Neden örtünüyorum?” sorusunun cevabını kendi vicdanımız yerine anketörlere, sözde araştırmacılara, kalemi baştan kırmışlara vermek, sanık sandalyesindeki maznunun çırpınışları kabilinden duymayan, görmeyen, anlamayanlara anlatmaya çalışmak gayretleri içinde yuvarlanırken, farkında olmadan özden uzaklaştık, şekillere takıldık kaldık. Bu bocalama kimimizin başından örtüyü düşürdü, kimimiz ise başörtülü haline rağmen “tesettür şuuru”nu ayağa düşürdü. Eğer sorularımızı biz kendimize, nefsimizi hesaba çekme gayretiyle sorarsak cevaplarımız muhakkak ki, her mü’minin işaretlediği doğru seçenek olacaktır.

1. Neden örtünüyorum?
2. Örtünmemde Allah rızasına uygunluğu ve takvayı gözetiyor muyum?
3. Ben bu örtüyle, “İşte tam mütesettire bir hanım” sıfatını temsil edebiliyor muyum?
4. Başörtüm, Mâlik’ime bağlılığımın şiarı mıdır? ( O teslimiyeti lisan-ı halimle ifade edebiliyor muyum?)

İşte bu sorulara verdiğimiz cevabı yeniden değerlendirdiğimizde dışarıdan gelen tazyiklerin, kaleyi içten yıkma gayretlerinin, bazen sebatı tökezleten bin bir türlü yıldırmacanın üstesinden gelmenin ne kadar kolaylaştığını görmek ve anlamakta gecikmeyeceğiz.

Evet, senelerdir yapılagelen baskılardan ötürü, her bir başörtülünün hikâyesi bir kitap biçimindedir, hâlâ en ağır şekilde de devam etmektedir, ama bu noktada çıkar yolumuz başörtülerimizin ucuna sımsıkı yapışmak ve tesettür ruhunu dipdiri tutmaktır.
Sorularımızın cevabını “Evet” diye vermişsek, “Evet, ben Allah böyle emrettiği ve sadece Onun rızasını tahsil için örtündüm; yardımı, ihsanı, mükâfatı da, ancak ve yalnız Ondan bekliyorum” deyip sapasağlam durduktan sonra, bütün bu şerler hayırlara tebdil olup, anlamsız yasağın da sonu gelecektir; aksi halde “Devir, imaj devri” aldatmacalarına kapılıp tavizkâr tutumlar sergilemekle, “Gönlümün gözü çıksın sevmeyeydim ezelden” deyip, kendine kaçamak yollar arayan aşığın acınası haline düşeriz.

En küçük dairede, bu muhasebeyi yaptıktan sonra, diğer soruları sorma hakkı bizimdir artık ve sorarız:
1. Örtünme ihtiyacı fıtrî değil midir?
2. İslâmiyet öncesi ve dışı toplumlarda başörtüsü var mıdır?
3. Başörtüsü bir statü ve simge olarak algılanmamış mıdır?
4. Kadının değersizliği ve örtünmesi arasında bir bağ kurulabilir mi?
5. Karşıtlarınca temcit pilâvı gibi ısıtılıp ısıtılıp öne sürülen “başörtüsü sorunu” günümüze münhasır bir hastalık mıdır? Yoksa eskiden beri süregelen müzmin bir illet midir?
Soruları çoğaltmak mümkün, ama bu çerçevede yapacağımız kısa bir tarih yolculuğu bizi cevaplara ulaştıracak ve taşların oturmasını sağlayacaktır.

Başörtüsü, İslâmî emir gelmeden önce de, dünya üzerinde mevcut medeniyetlerde vardır. İlâhî emirlere muhatap olan kavimlerde, hikmete uygunluğa riayet edilmiş, din tahrif edildikçe, ifrat ve tefrit kaçınılmaz olmuş, şekil ve mahiyet itibarıyla manasından uzaklaşmıştır. Meselâ Persler ve Yahudilerde büyük bir baskı ve şiddetle uygulanmış, kadının tepeden tırnağa örtünmesi ile yetinilmeyerek onu başkalarından gizleme şeklinde ele alınmıştır.
Asurlarda evli ve dul kadınlar ev haricinde başını örtmek zorundadır. Bir erkek bir cariyeyi hanımı yapmak isterse, kadının başının tanıklar önünde örtüldüğü resmî bir tören gereklidir. Hitit, Frig, İon kabartmalarında, Urfa’da 3. yüzyıla ait Süryanî minyatürlerinde kadınlar başörtülü resmedilmiştir. Eski Yunan’da, Zeus’un karısı Hera ve bereket tanrıçası Demeter’in özel simgesi bir çeşit başörtüsüdür. Paulus’un Hristiyanlık öğretisine göre kadın başını örter, ama erkek örtmez. Zira erkek, Tanrının yansımış ışığıdır, kadın ise erkeğin…
New England’da (Amerika kuruluş yılları) kocasının varlığı bin dolardan aşağı olan kadınlar ipek eşarp kullanmazlardı.

Bu örneklerde örtü ya sosyal statü belirleyici ya da kadının erkeğe köleliğinin simgesi olarak algılanmış olduğu göze çarpar. Özellikle Batıda, kadının bir istismar meselesi yapılması yanlış Hıristiyan öğretisinden kaynaklanmaktadır. Zira kadın ilk günaha ve Cennetten kovulmaya sebep olan varlıktır ve aşağılanmaktadır. Giyinmesi de, o günahın örtbas edilmesi içindir. 19. yüzyılda kadın özgürlüğü savunucularının ilk iş olarak Avrupa’da bir tür başörtüsü olan “havbe”lerden kurtulması ve feminizm hareketleri bu istismara gösterilen bir tepkidir.

Ne hazindir ki, Osmanlı devletinin klasik dönemlerinde İslâm şeairi olarak kabul edilen, padişah fermanları ve ulema fetvalarıyla desteklenen tesettür olgusu, Tanzimat ve Meşrutiyet döneminde Batıcı aydınlar tarafından geri kalmışlığımızın sebebi olarak görülecek ve kadınların özgürlüğü meselesinin çarşaf ve peçe atılarak gerçekleşeceğine inanılacak ve ısrarla savunulacaktır. Batıdan alınan referanslar, aynen diğer alandaki ıslahatlarda olduğu gibi özenti ve taklide dayandığı için, Batının neden kadın giyimi ve özgürlük arasında kurduğu bağda bu kadar ısrarcı davrandığı sorgulanmamıştır.

“Kur’ân’ı kapa, kadınları aç!” sloganı Batının yayılmacı siyasetinin bir gereği olarak İslâm toplumları üzerinde uygulanmıştır. Zira çarşaf ve peçe gibi standart bir giyim, sanayileşmiş Batı toplumlarının moda görüntüsüyle kendilerine yeni bir pazar açmalarına baştan engeldir.
Fakat yine ne kadar manidardır ki, çarşaftan başörtüsü ve mantoya geçişi asrîlik sayan zihniyet, bir müddet sonra bunları da çağdışı ilân edecektir.

O zamanın Tanzimat ve İkdam gazeteleri ve hanımlara mahsus gazetede (Rasime Hanım); tesettürün kaldırılması, kadınların çalışması, taaddüt-ü zevcatın son bulması ve medenî gelişmelerin önüne set çeken bu İslâmî taassuptan kurtulunması fikirleri propaganda edilmiştir.

Bütün bu yaygaraya karşı, İslâmcı aydınlar da tesettürün gerekliliğini ve İslâmiyetin gelişmeye engel olmadığı fikirlerini savunacaklardır, hele Meşrutiyet aydınlarından Mehmet Tahir Efendi’nin bu savunması ne güzeldir:
“Bizi geri bırakan, İslâmiyet değil, erkeklerimizin tembelliğidir. Erkeklerimiz ataleti (tembelliği) seyr ve hareket tercih etseler, kadınlarımız şimdiki hallerinden kat kat daha fazla çarşafa da bürünseler, yine ilerleme gerçekleşir” derken, hanımlara çatmaktan da kendini alamıyor. “Ah bu hanımlarımız, kendilerinde var olan eski ciddiyetin yerini bugün yalnızca dantelâ, kurdelâ, dar entariler ve moda aşkının aldığını” ifade ediyor ve ekliyor: “Asıl yenilgimiz Balkan savaşlarında aldığımız yenilgi değil, içinde bulunduğumuz ‘cehalet ve ihtilâftır.’”

İşte biz de Mehmet Tahir Bey gibi deriz:
Biz başörtülü olmayı bir sorun, haklarımızın elimizden alınmasını ise acınacak bir durum görüp ezik-sinik durmamalı, aksine İlâhî emre uymanın verdiği o imanî kuvvet ve lezzetle taşımaya devam etmeliyiz. Ne okuyamamak, ne görev yapamamak, ne şu ne bu, hepsinden gelen kayıp sadece dünya hayatı içindir.

Asıl kaybımız, tesettürün dinin önemli şiarı olduğunu unutmak ve ona yakışır hal ve hareketlerden uzaklaşmak ve bizden sonraki nesillere numune-i imtisal olamamaktadır.

Dipnot: Tarihî süreç içinde başörtüsü ile ilgili bilgiler Cihan Aktaş’ın Tanzimat’tan Günümüze Kılık Kıyafet ve İktidar kitabından alınmıştır.

bizimailedergisi
Ekleme Tarihi: 16.02.2008 - 18:50
Bu mesajı bildir   KaLBeNuR üyenin diğer mesajları KaLBeNuR`in Profili KaLBeNuR Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
Pozisyon düzeni - imzaları göster
Sayfa (1): (1)
önceki konu   sonraki konu

Kategori Seç:  
Sitemizde şu an Yok üye ve 1877 Misafir mevcut. En son üyemiz: Didem_


Admin   Moderator   Vip   Üye ]

Hayırlı ömürler dileriz.    Bu üyelerimizin doğum günlerini tebrik eder, sıhhat ve afiyet dolu bir ömür dileriz:
sefa46 (70), sa71bo (53), hacý46 (39), talathoca (68), volkanadar (46), abcesam (66), ~YaSeMeN~ (40), Yavuz Selim Hay.. (54), sezerarzumanogl.. (40), mhakanavci (43), mevlüt01 (43), ravza dila (41), cartel02 (43), CANBULUT (48), mbitis (39), nurkelebek (56), lokmanyavuz1959 (65), mke55 (40), Seymaa (51), veyselkarani (51), a_musab (38), uyuz (45), tugbil (60), Guldemet (49), Fatih Erus (38), Nedim06 (59), Yusra (36), a_Sena_a (49), abdullah acar (47), M HAKAN AVCI (43), kral (48)
24 Saatin Aktif Konuları
0

Copyright © ((( RAVDA.net )))  *  İrtibat   *   RAVDA Reklam Servisi   *   Tüm hakları saklıdır, izinsiz alıntı yapılamaz.
Sitemizde yayınlanan imzalı yazıların içeriğinden yazarları, forum ve yorumlardan ekleyen şahıslar sorumlu olup, kesinlikle sitemiz sorumlu değildir.
© by ((( RAVDA.net )))

Sayfa 0.81441 saniyede açıldı