0
Start Giriş Üye Ol üyeler ((( RAVDATe@m))) Arama
Toplam Kategori: 69 *** Toplam Konu: 30100 *** Toplam Mesaj: 148193
Forum Anasayfa » D İ N / İ S L A M » DİĞER DİNİ KONULAR » ETKİLENME VE SÜRÜKLENME KARŞISINDA İSLAMİ ŞAHSİYET

önceki konu   sonraki konu
Bu konuda 1 mesaj mevcut
Sayfa (1): (1)
Ekleyen
Mesaj
ebu_hanzala su an offline ebu_hanzala  
ETKİLENME VE SÜRÜKLENME KARŞISINDA İSLAMİ ŞAHSİYET

395 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 26.12.2007
En Son On: 14.06.2008 - 17:49
Cinsiyeti: Erkek 
Hayatın temel kaideleri olan imtihan, terakki, tekâmül ve tasfiye gereği, Yüce Allah insanı, etkileyen ve etkilenen bir varlık olarak yaratmıştır. Yani insan, camid ve sabit bir varlık olmayıp, hayat serüveni içinde değişmeye, gelişmeye, ilerlemeye, gerilemeye, bozulmaya veya düzelmeye elverişli bir yapıda yaratılmıştır.

Yaşanılan ortam, insanın mayasıdır. İnsan, yaşadığı ortamdan, ilişkide bulunduğu insanlardan, girip çıktığı mekânlardan az veya çok; ama mutlak manada etkilenir. İnsanın etkilenme şekli ise tek yönlü değil bilakis çok yönlüdür. Sözgelimi; itikadi etkilenme, fikirsel ve düşünsel etkilenme, bilgisel ve kültürel etkilenme, ahlaki ve mizaci etkilenme, tavır ve davranış olarak etkilenme… Yani söz konusu etkilenme insanın bir yönüne değil de, kalbine, zihnine, ruhuna ve bedenine olmak üzere birçok kuvvesine hitap edebilmektedir.

Ancak bizim bu mebhasta üzerinde duracağımız ve konumuzun aslını teşkil eden husus; menfi etkenler ve bunların karşısında Müslüman’ın konumu ve pozisyonudur.

Bugün insanı ve bilhassa Müslüman’ı etki altına alabilmek, güdümleyebilmek ve sürükleyebilmek için ortaya konan menfi etmenler o kadar çoktur ki, burada bunları sıralamakla bitiremeyiz. Küresel olarak aktif olan bu şeytani akımlar ve deccalist reaksiyonlar, neredeyse bütün İslam beldelerinde Müslüman halkların düşünsel ve pratik dünyasını tamamen istila etmiş durumda. Akide, maneviyat, kudsiyat, ahlak ve edep namına hiçbir şey tanımayan barbar medeniyet, hüküm ferma olduğu ve etki kapsamına aldığı yerlerde amaçsız, hedefsiz, bencil, heva ve hevesine düşkün, doymak bilmeyen adeta canavarlaşmış, kendisi gibi kapitalist bir insan modeli üretmeye çalışmakta, şeytani hesaplarını bu insan modeli üzerinde uygulayabileceğine inanmaktadır.

Etkileniyor ve sürükleniyoruz. Hem de etki edebilen bütün etki unsurları, bütün araçlar ve bütün silahlar vasıtasıyla. Küreselleşmiş, bir köy halini almış dünyanın jandarmalığına soyunan vahşi, yıkıcı, bozguncu güç unsurları, İslam toplumlarının temellerini yıkmak, köklerini ve kaynaklarını kurutmak için silahlı işgal ile yetinmemekte, hemen paralelinde sosyal, kültürel, ekonomik, siyasal ve fikirsel işgali de gerçekleştirmek için, kitle imha silahları gibi, kitle iletişim araçlarını da maksimum düzeyde kullanmaktadırlar. Bugün evlerimizin, oturma odalarımızın en güzel köşesine kurduğumuz, kumandasını çocuklarımızın eline verdiğimiz, içinde bin bir şeytanın cirit attığı, bin bir rezaletin teşhir edildiği, nefsimize, gönlümüze ve göz bebeğimize hitap eden, faydası az, zararı çok televizyon melanetine ne demeli? Hakeza, bazılarımızın evlerinde, iş yerlerinde, evlerinde olmayanların ise hemen sokağında ve yol güzergâhında olan, çocuklarımızın ve gençlerimizin vazgeçilmez hobisi haline gelen, faydası hususi, zararı ise umumi olan internet kafe felaketine ne demeli? Bunların haricinde türlü türlü gazete, dergi, görsel ve işitsel reklam materyalleri ve kitle iletişim araçları ağırlıklı olarak insan ve nesil düşmanları hesabına iş görmekte, İslam’ın ve Müslüman halkların dejenerasyonuna yönelik faaliyet göstermektedir.

Etkileniyor ve sürükleniyoruz. Hem de kapsamlı bir şekilde. Fert olarak, aile olarak ve toplum olarak. Genciyle, yetişkiniyle; kadınıyla, erkeğiyle; alimiyle, cahiliyle. En fazla etkilenen ise, yetişme ve yontulma çağındaki çocuklarımız ve gençlerimiz oluyor. Zararın en büyüğüyle karşı karşıya bulunan da yine onlar. Âlim olsun, arif olsun; nefis sahibi olan ve negatif etkenlerin çekim alanına giren hiç kimse etkilenmediğini, olumsuz etkenlerin kendisine tesir etmediğini iddia edemez. Zira böyle bir iddiada bulunan, nefsini ıslah ettiğini, masumiyet makamına eriştiğini iddia etmektedir ki, bu da pek muhaldir. Yusuf Peygamber gibi Yüce Allah’ın lütuf ve korumasına mazhar olmuş biri dahi, “Ben nefsimi temize çıkaramam. Muhakkak ki nefis kötülüğü emredicidir…” (Yusuf: 53) diyerek, nefse bu açıdan hiçbir zaman itimad olunamayacağını bildirdiği halde, ikram-ı ilahi ve takvadan yoksun biz zayıf, günahkâr insanlar, nasıl olur da nefsimize itibar eder, onu dizginsiz bırakırız?

Peki, olumlu yani faydalı etkileşim nasıl sağlanır? Tabi ki olumsuz ve zararlı etki alanlarından uzaklaşıp, olumlu ve faydalı etki alanlarına girmekle. Nefsi tahrik eden ortamlardan uzaklaşıp, akla, mantığa ve kalbe hitap eden ortamlara girmekle. Şeytanların cirit attığı mekânlardan uzaklaşıp, meleklerin kanat gerdiği mekânlara geçmekle. Hidayet önderlerinin yaptığı gibi. Efendimiz Aleyhisselatu wesselam’ın “Gökteki yıldızlar” diye tabir ettiği Ashab-ı Kiram’ın yaptığı gibi. Onlar, cehalet karanlığından kaçıp, hidayet güneşine sığınmışlardı. Şeytanın donduran ikliminden hicret edip, vahyin sımsıcak iklimine girmişlerdi. Öyle ki, Hidayet Önderinden hiç ayrılmıyor, Onun etrafında pervane oluyorlardı. Rahmet kaynağından beslenip gönülleri imanla dolup taşıyordu. Bu iklimden asla ayrılmıyor, bu kaynaktan kopmamaya azami derecede gayret gösteriyorlardı. İşte onlardan bir örnek:

Hanzala bin Er-Rabi, günün birinde, aynı semanın yıldızı, aynı yolun yolcusu Ebu Bekré Sıddık ile karşılaşır. Hz. Ebu Bekir (ra)’in, “Ya Hanzala nasılsın?” diye sorması üzerine; “Hanzala münafık oldu! Hanzala münafık oldu!” diye karşılık verir. Bu cevap üzerine şaşırıp kalan Ebu Bekir, ne demek istediğini sorunca, Hanzala: “Biz, Allah Resulünün yanında bulunduğumuzda, bize cennet ve cehennemden bahsediyor. Öyle ki, onu gözümüzle görür gibi oluyoruz. Onun yanından uzaklaşıp çoluk çocuğumuza karıştığımızda ve şahsi işlerimizle uğraşmaya başladığımızda başka hallere giriyor, dinlediklerimizi dahi unutuyoruz” der. Arkadaşı aynı halin kendisinde de olduğunu söyleyince, ikisi birlikte Nur kaynağına koşuverirler. “Münafık olduk!” diye hallerinden şekva etmeye başlarlar. Meseleyi anlayan Allah Resulü: “Nefsim kudret elinde olan Zat’a andolsun ki, her vakit huzurumda olduğunuz hal üzere bulunsaydınız, yataklarınızda yatarken ve pazarda yürürken, melekler gelip sizinle musafaha ederdi” diyerek kendilerini teskin eder.

Etkileniyor ve sürükleniyoruz. Hem de Müslüman olarak, bilen olarak. Bu gerçeği gururlu nefislerimize kabul ettirdikten sonra, kurtuluş yollarını arayalım. Kurtuluş çarelerini de kesif mantığımızda değil, ilim ve hikmet kaynaklarında arayalım. Yani Kur’an ve Sünnette. Kur’an-ı Hâkim bu mevzuda menfi etki unsurlarının tümüne karşı bizleri uyarmakta, ikaz etmektedir. İnsi ve cinni şeytanlara karşı, onların hile, oyun ve tuzaklarına karşı: “De ki: İnsanların Rabbine sığınırım. İnsanların Malikine. İnsanların İlahına. Kalplere şüphe düşürüp duran vesvesecinin şerrinden. Ki o, insanların göğüslerine vesvese verir. Gerek cinlerden, gerekse insanlardan olanlardan.” (Nas: 1-6)

Yine uyarı ve nasihat kitabı olan Kur’an-ı Kerim, Allah’ın (cc) haram sınırlarına yaklaşılmaması ve gazaba uğramış Yahudilerle, sapıklıkta olan Hıristiyanlara uyulmaması hususunda Müslümanları sıkı sıkıya tembihlemekte, kimlerle dostluk kurmaları gerektiğini öğretmektedir.

Allah Resulünün hayatı ise, her konuda olduğu gibi, bu hususta da gönülden dileyenler için pratik derslerle doludur. O Aleyhisselatu wesselam, Müslümanlar arasındaki ilişkileri sıklaştırmak ve safları pekiştirmek için, bir çok faaliyette bulunmuş, Müslümanlar arasında kardeşliği tesis etmiştir. Hakeza, Müslümanların Yahudilerle ilişkilerini asgariye indirmek için, Müslümanlara ait pazar yerinin kurulmasını sağlamıştır. Yine cemaatleşmeye önem vermiş, Müslümanları cemaatten ayrılmamaları hususunda hep uyarmıştır. Kendisine; “Ya Resulallah, kiminle oturalım?” diye soranlara: “Görüşülmesi size Allah’ı hatırlatan, konuşması amelinizi artıran ve ilmi sizi ahirete iştiyaklı kılan kimselerle oturun” diye cevap vermiştir.

Dolayısıyla Müslümanın bilmesi ve yapması gereken; faydalı etki alanına girmesi, doğru ve hayırlı olana yönelmesi, Hakka, hakikate, ilme, hidayete ve cennete sürükleyen rahmet esintilerine kapılıvermesidir. Hakeza; günahların çekim alanından uzaklaşması, batıla, dalalete, karanlığa, bataklığa, uçuruma ve cehenneme sürükleyen fırtına ve dalgalardan kendini muhafaza etmesi gerekir.

(Ey Rabbimiz!) Yalnızca sana ibadet eder ve yalnızca senden yardım dileriz. Bizleri doğru yola ilet. Kendilerine nimet verdiklerinin yoluna. Gazaba uğramışların ve sapmışların yoluna değil.” (Fatiha: 5-7)

Ekleme Tarihi: 14.02.2008 - 13:23
Bu mesajı bildir   ebu_hanzala üyenin diğer mesajları ebu_hanzala`in Profili ebu_hanzala Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
Pozisyon düzeni - imzaları göster
Sayfa (1): (1)
önceki konu   sonraki konu

Kategori Seç:  
Sitemizde şu an Yok üye ve 1294 Misafir mevcut. En son üyemiz: Didem_


Admin   Moderator   Vip   Üye ]

Hayırlı ömürler dileriz.    Bu üyelerimizin doğum günlerini tebrik eder, sıhhat ve afiyet dolu bir ömür dileriz:
husameddin (47), halk yolcusu (37), Habibetti21 (37), aysani (50), kardelen__571 (35), hasan_el_benna (42), aslanþamil (44), caylak ali osma.. (51), vural (50), mero (), ByNet (54), enginbey (49), veleye5 (28), yazitura (45), betulonur (41), NiSA (47), aliavlamaz (37), adler42 (46), 0730sahin (43), ercan58 (41)
24 Saatin Aktif Konuları
0

Copyright © ((( RAVDA.net )))  *  İrtibat   *   RAVDA Reklam Servisi   *   Tüm hakları saklıdır, izinsiz alıntı yapılamaz.
Sitemizde yayınlanan imzalı yazıların içeriğinden yazarları, forum ve yorumlardan ekleyen şahıslar sorumlu olup, kesinlikle sitemiz sorumlu değildir.
© by ((( RAVDA.net )))

Sayfa 1.40853 saniyede açıldı