0
Start Giriş Üye Ol üyeler ((( RAVDATe@m))) Arama
Toplam Kategori: 69 *** Toplam Konu: 30100 *** Toplam Mesaj: 148193
Forum Anasayfa » D İ N / İ S L A M » DİĞER DİNİ KONULAR » KÂFİRLERİN KALPLERİ ÜZERİNDEKİ MÜHÜR

önceki konu   sonraki konu
Bu konuda 1 mesaj mevcut
Sayfa (1): (1)
Ekleyen
Mesaj
ebu_hanzala su an offline ebu_hanzala  
KÂFİRLERİN KALPLERİ ÜZERİNDEKİ MÜHÜR

395 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 26.12.2007
En Son On: 14.06.2008 - 17:49
Cinsiyeti: Erkek 
Rabbi Zülcelalimize hamd u senalar olsun. Peygamberi Zişan hazretlerine salat u selam olsun. Ve dahi Al ve Ashabına da selam olsun.

“Şüphesiz ki kâfirleri uyarsan da uyarmasan da birdir. Onlar inanmazlar.”

“Allah onların kalplerini ve kulaklarını mühürlemiştir. Gözlerinin üzerinde bir perde vardır. Ve onlar için büyük bir azap vardır.”(Bakara:6-7)

Bu iki ayetin tefsiri Said Havva’nın El-Esas Fit-tefsir adlı eserinden alınmıştır:

Küfür: İnkâr ile birlikte hakkı örtmektir.

İnzar (uyarma) ise: Masiyetlerden uzak kalmayı anlatarak Allah (cc)’ın cezası ile korkutmaktır. Israr edeceklerinin bilinmesine rağmen inzarın hikmeti ise; Onlara karşı delilin ikame edilmesi, Hz. Peygamber aleyhissalatu vesselam’ın gönderilişinin umumi olması ve Hz. Resulullah aleyhissalatu vesselam’ın mükâfatlandırılmasıdır.

Hatm: Mühürlemek, örtmek demektir. Mühürlemek ve tab etmek aynı şeydir. Perde (gişave) örtü demektir. İşitme organı olan kulaklar perdeleme hükmünün kapsamında değil, mühürleme hükmünün kapsamındadırlar.

Azab: Cezadır. Azim (büyük) ise değersiz ve hakirin karşıtıdır. “Kâfirler” ile burada anlatılmak istenenler ise, iman etmeyeceklerini yüce Allah (cc)’ın bildiği kimselerdir. Bu gibi kimseler hakkında uyarılmak ile uyarılmamak bir şey değiştirmez. Şeyh Ebu Mansur el-Maturidi der ki: “Kâfir, hakkın sözünü işitmeyip yaratılışın etkilerini görmek için, kendisine ve diğer mahluklara bakmadığı ve böylelikle kendisinin mutlaka bir yaratıcının olması gerektiğini bilmekten uzak kıldığı için gözünün üzerinde bir perde varmış gibi ondan söz edilmiştir.”

Şer’i Istılahta Kalpler:

Bakara Sûresinin mukaddimesinde yüce Allah (cc)’ın kâfirler hakkında: “Allah kalplerini mühürlemiştir.” buyruğu ile münafıklar hakkında: “Kalplerinde hastalık vardır.” buyruğu varid olmuştur. Kalp kelimesi kitap ve sünnette çokça geçer. İnsanların birçoğu da bunun ne olduğu hakkında yanlışlıklara düşmektedirler. Kısaca şunları söyleyelim: Bütün insanların ve bu arada birçok mahlûkatta bulunan ve hissedilen bir kalp vardır. Bu da kanın pompalandığı organdır. Bu kalbin görevi vücuda kan pompalamaktır. Aynı zamanda vicdani duyguların merkezini teşkil eden bir başka kalbin de odağını teşkil eder. Sözü geçen bu vicdani duygular sevgi, kin, nefret, hoşgörü, korku ve güvenlik gibi duygulardır. Aynı şekilde bütün bu duyguları bütün bu insanlar hissetmektedir. Çünkü bütün bu insanlar kalplerindeki bu gibi anlamların farkına varırlar. İşte bu ikinci tür kalp, zevki imanın mekânı, aynı şekilde küfür ve nifakın da yeridir.

Burada bazı insanların hissettikleri bazılarının ise hissetmedikleri birtakım durumlarla karşı karşıyayız. Mesela, iman ehli olan kimseler kalplerinde birçok anlamların farkına varırlar. Fakat kâfirler bu anlamların farkına bile varmazlar. Çünkü onların kalplerindeki bu yön ölüdür. Kanı pompalayan kalp ile ilişkisi bulunan bu kalp, kan pompalayan kalp ile öbür kalbin arasındaki farka işaret eden Celaleyn tefsiri üzerine Cemal Haşiyesi’nin müellifi şunları söylemektedir: “Şeriat lisanında kalb kelimesi kullanıldığı zaman maksat hayvanların ve ölülerin de sahip oldukları bu salkım şeklindeki cisim değildir. Bununla anlatılmak istenen yine kendisine kalb adı verilen bir başka manadır ve bu kalb latif bir cisim olup etten olan kalb ile kaimdir. Tıpkı arazın mahalli olan şeyle kaim olması yahut ısının kömür ile kaim olması gibi. Söz konusu bu kalpte idrak hâsıl olur ve ilimlerle bilgiler onda şekillenir.”

Şer’i ıstılahtaki bu kalb hastalanır, sağlık bulur, ölür, kör ve sağır olur. Bu bakımdan, bu fıkrada kâfirlerden söz eden buyruklarda yüce Allah(cc), “Allah onların kalplerini mühürlemiştir” diye buyurmuş, münafıklardan, “kalplerinde hastalık vardır” diye söz etmiş, aynı şekilde onlar “sağırdırlar, dilsizdirler, kördürler” diye nitelendirmiştir.

İşte şer’i ıstılahtaki bu kalbin yeri göğüstür. Bazılarının sandıkları gibi dimağ (beyin) değildir. Çünkü yüce Allah (cc); “…Muhakkak gözler kör olmaz, fakat göğüslerdeki kalpler kör olur.” (El-Hacc: 46) Bu ayet ile kalplerin yerinin göğüsler olduğu tespit edilmiştir.

Yüce Allah (cc)’ın; “Allah onların kalplerini mühürlemiştir” ile “onların kalplerinde hastalık vardır” buyruğu münasebetiyle aşağıdaki nakilleri yapmayı uygun görüyoruz.

Mücahid der ki: “Er-Ran (pas) mühürden daha hafiftir. Mühürlenmek kilitlenmekten daha hafiftir. Kilitlenmek ise bütün bunlardan daha şiddetlidir.”

Yine Mücahid der ki: “Günahlar kalpte yer eder, ondan sonra onu, dört bir yanından kuşatır ve sonunda onu bütünüyle istila ederler, işte bu istila tab’ yani mühürlemektir.”

Mücahid devamla der ki; “Onlar kalbi (elini kastederek) şunun gibi görüyorlardır. Kul bir günah işlediği takdirde ondan şurası gider (ve bu arada serçe parmağını kapatır); yine günah işlerse (diğer parmağının kapatarak) şu gider, yine günah işlerse (öbür parmağının kapatarak) bu gider” ve bu şekilde bütün parmaklarını kapattıktan sonra şunları söyler “ve böylece o kalbin üzerine bir mühür basılır.” Mücahid der ki: “İşte onlar
bunu er-Ran’ın kendisi olarak görüyorlardı.”
Sahih hadiste Hz. Huzeyfe(r.a), Hz. Resulullah aleyhissalatu vesselam’ın şöyle buyurduğunu nakleder: “Fitneler, kalplere çulun enine konulan çubuklar gibi tek tek sunulur. Hangi kalp bunları benimserse ona siyah bir nokta konur. Hangi kalp de bunları red ederse ona da beyaz bir nokta konulur. Nihayet bütün kalpler birisi üzerinde hiçbir şeyin tutunamadığı düz kayalık gibi bembeyaz kesilir, gökler ve yer devam ettiği sürece hiçbir fitne ona zarar vermez. Diğeri ise kavrulmuş testi gibi siyaha çalan kırmızı olur, ne marufu maruf ne de münkeri münker olarak tanır.”

Tirmizi ve başkaları Hz. Resulullah aleyhissalatu vesselam’ın şöyle buyurduğunu nakleder: “Mü’min, günah işlediği zaman onun kalbine siyah bir nokta konur. (Tevbe edip) vazgeçerse, istiğfar ederse kalbi cilalanır. Günahı artarsa bu siyah nokta da gittikçe artar ve sonunda bütün kalbini kaplar.” İşte yüce Allah (cc)’ın “Hayır onların işleyip kazandıkları şeyler, kalplerinin üzerinde pas olmuştur.” (el-Mutaffifin: 14) buyurduğunda kastedilen budur.

Tirmizi: “Bu hasen-sahih bir hadistir” dedi.

İbn-i Cerir der ki: “Hz. Resulullah aleyhissalatu vesselam günahlar birbirini izlediği takdirde kalpleri kapattığını, kalpleri kapattığı takdirde ise yüce Allah (cc) tarafından onların mühürlendiğini ve böylelikle kurtulmayacağını belirtmektedir. İşte yüce Allah (cc)’ın; ‘Allah onların kalplerini ve kulaklarını mühürlemiştir’ buyruğunda söz edilen mühürleme budur. Tıpkı gözlerimizin gördüğü ve ancak üzerlerindeki mührün sökülmesiyle kapların içine ulaşılabilmesi gibi. İşte iman da yüce Allah (cc)’ın kalplerine ve kulaklarına mühür basmakla nitelendirdiği kimselerin kalplerine, ancak bu mührün kırılması ve bu bağın sökülmesinden sonra ulaşabilir.”

İnsan bunu bildiği ve yüce Allah (cc)’ın: “…Onlar eğrilince Allah da onların kalplerini eğriltti…” (es-Saff: 5) buyruğunu ve buna benzer diğer ayetleri anladığı takdirde, şanı yüce Allah (cc)’ın onların kalplerini nasıl mühürlediğini,-batılda kalmaya devam edip hakkı terk edişlerine uygun bir ceza olarak- kendileriyle hidayetin arasına girdiğini idrak etmiş olur.

Bu açıklamalarla ilgili olarak şunu söylemek isterim: Kalp meselesi üzerinde durmak Kur'anî ve nebevi terbiyenin en önemli özelliklerindendir. Çok azı müstesna, insanlar bunu ihmal etmişlerdir. Yine bir azınlık müstesna bu konuda açık ve net değildir. Çünkü rabbani tekliflerin büyük bir kısmı kalb ile alakalıdır. İnsanın buna dikkat etmesi gerekmektedir. Bizler yazılarımızda yeri geldikçe Allah (cc)’ın izniyle bu konuya hakkını vermeye çalışacağız.

İman etmeleri söz konusu olmayan kâfirler:


Çoğu kimselerin, önceden kâfir olmasına rağmen, sonradan İslam’a girdiği görülmektedir. Bakara Sûresinin mukaddimesinde kâfirlerden söz eden fıkrada ise kâfirler için inzar edilmeleri ile edilmemelerinin bir olduğundan söz edilmekte ve onların iman etmeyecekleri belirtilmektedir. Bu iki durumu bir arada nasıl değerlendireceğiz?

Bazı müfessirler bu konuda şöyle der: Burada kâfir olanlardan maksat, yüce Allah (cc)’ın asla iman etmeyeceklerini bildiği kimselerdir. İşte bu kimselerin inzar edilmeleri ile edilmemeleri arasında hiçbir fark yoktur.

Ali b. Ebi Talha, yüce Allah (cc)’ın: “Muhakkak küfredenleri uyarsan da uyarmasan da onlar için birdir” buyruğu ile ilgili olarak, İbn-i Abbas’ın şöyle söylediğini rivayet etmektedir: “Hz. Resulullah aleyhissalatu vesselam bütün insanların iman etmelerini ve hidayet üzere kendisini izlemelerini özellikle istiyor idi. Bu bakımdan yüce Allah (cc), Ona ancak Allah (cc)’ın ezeli ilminde mutluluğa kavuşacağı bilinen kimselerin iman edeceğini ve yine ezeli ilminde bedbaht olacağı bilinenlerin de sapacağını bildirdi.”


Ben derim ki: Bu tefsirde bu iki ayeti, Allah (cc)’ın kitabında yer alan birtakım surelerin genişçe açıkladıklarını göreceğiz. Bu sureler üzerinde dururken kâmil küfrün (esir aldığı) insanın kalbinde artık, fıtratın hiçbir izinin kalmadığı (ve bu kalbin ameli yapısının) küfür olduğunu ve bunun birtakım belirtileri, hakikati ve sonuçları bulunduğunu göreceğiz. Bu hakikati, belirti ve meyvelerini kendisinde taşıyan kişinin yapısında artık, fıtratın hiçbir kalıntısı kalmamış demektir. Böyle bir kişinin uyarılmasının hiçbir faydası yoktur. Fakat bunu Allah (cc)’tan başka hiçbir kimsenin bilememesi dolayısıyla bizler; onları, karşı delilin ikame edilebilmesi için uyarmakla yetiniyoruz. Böyle bir dereceye ulaşmayan kâfirlerin ise –Allah (cc)’ın izniyle- hidayete kavuşmaları ümit edilebilir! “Ölü iken kendisini dirilttiğimiz ve kendisine insanlar arasında yürüyebileceği bir ışık verdiğimiz kimse…” (el-En’am: 122)
Bundan önceki başlıkta görmüş olduğumuz gibi insanın imanından ümit kesilecek derecedeki küfre ulaşması, ancak bu yolda ilerlemesi ile mümkün olur. Bu, çokça karşılaşacağımız bir konudur. Bu açıklamalarımız ile bu iki ayetin yüce Allah (cc)’ın ezeli ilmiyle iman etmeyeceklerini bilmiş olduğu kâfirler hakkında varid olduğuna dair açıklama yapanların görüşlerini reddetmiyoruz. Aksine bizim bu açıklamalarımız, bazı kâfirlerin hidayet bulmaları, bazılarının ise hidayet bulamamalarının sebeplerini açıklamaya yöneliktir. Yoksa her iki ayet de, yüce Allah (cc)’ın asla hidayet bulamayacaklarını bildiği kâfirler hakkındadır.

Allah (cc)’a emanet olunuz.

Ekleme Tarihi: 14.02.2008 - 13:21
Bu mesajı bildir   ebu_hanzala üyenin diğer mesajları ebu_hanzala`in Profili ebu_hanzala Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
Pozisyon düzeni - imzaları göster
Sayfa (1): (1)
önceki konu   sonraki konu

Kategori Seç:  
Sitemizde şu an Yok üye ve 1327 Misafir mevcut. En son üyemiz: Didem_


Admin   Moderator   Vip   Üye ]

Hayırlı ömürler dileriz.    Bu üyelerimizin doğum günlerini tebrik eder, sıhhat ve afiyet dolu bir ömür dileriz:
husameddin (47), halk yolcusu (37), Habibetti21 (37), aysani (50), kardelen__571 (35), hasan_el_benna (42), aslanþamil (44), caylak ali osma.. (51), vural (50), mero (), ByNet (54), enginbey (49), veleye5 (28), yazitura (45), betulonur (41), NiSA (47), aliavlamaz (37), adler42 (46), 0730sahin (43), ercan58 (41)
24 Saatin Aktif Konuları
0

Copyright © ((( RAVDA.net )))  *  İrtibat   *   RAVDA Reklam Servisi   *   Tüm hakları saklıdır, izinsiz alıntı yapılamaz.
Sitemizde yayınlanan imzalı yazıların içeriğinden yazarları, forum ve yorumlardan ekleyen şahıslar sorumlu olup, kesinlikle sitemiz sorumlu değildir.
© by ((( RAVDA.net )))

Sayfa 1.49837 saniyede açıldı