0
Start Giriş Üye Ol üyeler ((( RAVDATe@m))) Arama
Toplam Kategori: 69 *** Toplam Konu: 30100 *** Toplam Mesaj: 148193
Forum Anasayfa » D İ N / İ S L A M » SİYER-İ NEBİ » EFENDIM

önceki konu   sonraki konu
Bu konuda 21 mesaj mevcut
Sayfa (1): (1)
Ekleyen
Mesaj
KaLBeNuR su an offline KaLBeNuR  
EFENDIM

1686 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 20.07.2007
En Son On: 17.08.2009 - 12:01
Cinsiyeti: Bayan 
EFENDİM

Yokluğunda seni özledik.Sana değen rüzgarı, seni örten bulutu özledik.
Özlemeyi özlenilmeyi, sevmeyi sevilmeyi, sevindirmeyi sevindirilmeyi özledik efendim.


Askı, gözyaşını, müsamahayı, ahlaki, adabı, ihsanı, irfanı, iz'anı,
feraseti, basireti, secaati, celadeti, adaleti, meveddeti, muhabbeti özledik.
Senden sonra tefrika meşrebimiz, taklit mezhebimiz, cehalet mektebimiz,
Atalet fıtratımız, hamakat şöhretimiz, ihanet sıfatımız, küffar velinimetimiz oldu..


Efendim..
Sen kendini Abduhu ve resuluhu (O'nun kulu ve resulü) olarak takdim etmiştin.
Sana iman eden bazıları, sana hürmet adı altında seni kulluktan "kurtarıp" melekleştirerek, hayattan dışladılar. Bu ifrat'a karşı bazıları da tefrit'e sapıp, seni bir güzel örnek olmaktan çıkarıp, Bir "postacı" bir "ara kablo" seviyesinde görerek seni hayattan dışladılar.


Bunların hepsi sana iman ediyordu. Ama seni hayatımızdan çıkarmanın ızdırabını çektirdiler bize.
Bu işi göğe çekerek yada yere sokarak yapmaları hiç bir şeyi değiştirmedi sonuçta.
Allah seni güzel örnek olarak gösterdi.
Sen, Kur'anın konuşanı, yürüyeni, hareket edeniydin.
Tıpkı bir ağaçta suyun meyve ye, bir çiçek tozunun bala, bir tavukta darının yumurtaya, bir koyunda samanın süte dönüşmesi gibi, Ayetlerde sende hayata dönüşüyordu.


Allah ısrarla seni örnek gösterirken, birileri ısrarla "kitabı" kitabları örnek göstermekte direndiler. Öylesi işlerine geliyordu. Çünkü cansız bir nesne ile canlı bir insani örnek edinmek hiç bir olurmuydu.


Efendim...
Biz kitabsızlıktan değil, Peygambersizlikten kırıldık. Yokluğumuz Peygamber yokluğu.
Seni andıran seni hatırlatan insanların yokluğunu çekiyoruz. Çocuklarımız Peygamberi sorunca, "evladım onun ahlakı tıpkı falancanın ahlaki gibiydi" diyeceğimiz insanlar yok denecek kadar az.
İnsanlık destanıyla birlikte bir çok kitap gönderilmeyen Peygamber gelmişti de, bir tek bile olsun "Peygambersiz kitap gelmemişti. Sayemizde yaşlı dünya ona da şahit oldu.


Efendim...
Bu dünya Peygambersiz kitaba, Muhammed (s.a.v) siz İslam’a da şahit oldu. Şimdi Kur'an mahzun Efendim. Kur'an öksüz. Seninle Kur'anın arasını ayırdık. Etle tırnağın, toprakla tohumun, anayla evladın arasını ayırır gibi.


Gel de bir bak Efendim, bu mazlum milletin haline. Bıraktığın din tanınmaz hale geldi, bıraktığın sitenin harabelerinde simdi baykuşlar tünedi.
Gün geçmez ki ümmetin coğrafyasından feryat yükselmesin, oluk oluk kan akmasın.
Bir olarak bıraktığın ümmetin kaç parçaya ayrıldığının sayısını onu parçalayanlar dahi unuttu.
Bıraktığın kutlu mirası hovarda mirasyediler gibi parçalayarak paylaştık efendim.


Efendim...
Nebevi, mirasın irfanı ve ahlaki boyutuna bir hizip, ilmi ve fikri boyutuna bir başka hizip, siyasi ve hareki boyutuna ise daha başka bir hizip sahip çıktı. Yüzyıllardır tüm bu hizipler, ellerindeki parçanın bütününün kendisi olduğunu iddia etmekle ömür tükettiler. Her hizip ellerindeki parçayla övünüp durdu. Hepimiz hakikatin merkezine kendimizi oturtup hak benim dedik.
Oysa ki efendim, bazen parçalanan hakikat, hakikat olmaktan çıkar. Ait olduğu bütün içerisinde anlamlı bir parça o bütünden ayrılınca anlamsızlaşabilir. Bunu fark edemedik efendim.


Efendim...
İsrailoğulları peygamberlerini katlediyorlardı.
Bizde senin güzel hatıranı, emanetini, adını ve sünnetini katlettik. Seni katlettik efendim.


Kimilerimiz için sen hiç ölmedin, O ender bahtiyarlar seni hep içlerinde, işlerinde, hayatlarında, düşüncelerinde, duygularında, eylemlerinde, evlerinde yaşattılar.
Kimilerimiz içinde sen hiç doğmadın. Onlar hep senden mahrum yaşadılar. Derya içteydiler, deryayı bilmediler.
Varlığının kaç bahara bedel olduğunu bilmeyenler, yokluğunun ızdırabını nasıl duysunlar efendim?
Seni çok seviyoruz, seni çok özlüyoruz...


Bize kırgın mısın sevgili Efendim?

Bize kırgın mısın Sevgili Efendim?

MUSTAFA İSLAMOĞLU
Ekleme Tarihi: 30.09.2007 - 02:57
Bu mesajı bildir   KaLBeNuR üyenin diğer mesajları KaLBeNuR`in Profili KaLBeNuR Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
YALNIZ_KURT su an offline YALNIZ_KURT  

843 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 28.03.2007
En Son On: 30.11.2010 - 15:52
Cinsiyeti: ----- 
Gözlerimden Akar Sevdam..Oluk Oluk Avuçlarıma..
Yokluğunda..
Siyahi Matemleri Barındırır Gece YAR!!
Hasretin Süzülür..Süzülür de Çöker Yüreğime..
Dudağımdan HÜZÜN Damlar..EFENDİM..Heceler Edebinden susar!!


sensiz matemlidir yüreğimiz
sewdana hasret burç burç yüzler
sewdalar dolu aşkına susamış gönüller,
dudakta kalmaz sözcükler,
senin için yazılan metihler,
boşaltır hawaya uzaanan eller,aşkın yüreğimi derbeder,
efendim insanlık seni arar...heceler edebinden susar


gözlerden hüzün damlar..sözlerim imalı..
asırdır insanlık sana sewdalı
dillerde dualar,sözcükler seni anmalı..
duygugal içten derin we manalı
efendim sensizim neylerim,gözlerim ufka dalmış nurunu beklerim.
Ekleme Tarihi: 30.09.2007 - 03:04
Bu mesajı bildir   YALNIZ_KURT üyenin diğer mesajları YALNIZ_KURT`in Profili YALNIZ_KURT Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
Maksat kelam olsun su an offline Maksat kelam olsun  

1463 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 23.03.2007
En Son On: 09.05.2011 - 10:25
Cinsiyeti: Erkek 
s.a kardeşşim çok güzel bir yazı okumuştum ellerine sağlık
Ekleme Tarihi: 30.09.2007 - 10:56
Bu mesajı bildir   Maksat kelam olsun üyenin diğer mesajları Maksat kelam olsun`in Profili Maksat kelam olsun Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
KaLBeNuR su an offline KaLBeNuR  

1686 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 20.07.2007
En Son On: 17.08.2009 - 12:01
Cinsiyeti: Bayan 
Aleyküm selam sizlerden de Allah razi olsun abilerim...Fakir kardesiniz razi sizlerden...
Ekleme Tarihi: 01.10.2007 - 23:41
Bu mesajı bildir   KaLBeNuR üyenin diğer mesajları KaLBeNuR`in Profili KaLBeNuR Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
KaLBeNuR su an offline KaLBeNuR  
Kördügüm Gibi

1686 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 20.07.2007
En Son On: 17.08.2009 - 12:01
Cinsiyeti: Bayan 
Hz.Aise,Peygamberimiz
(aleyhi efdalüssalavat ve ekmelüttahiyyat) le yeni evlenmisti.
Esinin kendisini sevip sevmedigini merak etmekteydi.
Ya da kendisini ne kadar ve nasil sevdigini.
Hz.Aise bu düsüncesini
Peygamberle (aleyhi efdalüssalavat ve
ekmelüttahiyyat) konusmadan edemedi.

Hz.Aise:'Ey ALLAH`in Resulu,beni seviyormusun?'
'Evet,ya Aise tabi seviyorum!'
Aise dahasini da merak ediyordu.Acaba nasil seviyordu?
Hemen sordu.
'Beni nasil seviyorsun?"
Peygamberimiz sevgi seklini tanimladi esine:
'Kördügüm gibi.'
Bu cevap Hz.Aise yi cok sevindirdi.Cünkü kördügüm açilmazdi.
Açilmayan,bitmeyen sirli bir sevgi demekti.

Alacagi cevap onu cok mutlu ettigi için,Hz Aise sik sik sorardi:
'Ey ALLAH in Resulü,kördügüm ne alemde?'
Peygamberimiz,Hz.Aise yi memnun eden cevabi verdi
her defasinda: "ilk günkü gibi..."

alinti...
Ekleme Tarihi: 01.10.2007 - 23:47
Bu mesajı bildir   KaLBeNuR üyenin diğer mesajları KaLBeNuR`in Profili KaLBeNuR Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
Nur_Beyza su an offline Nur_Beyza  

714 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 30.04.2007
En Son On: 29.07.2011 - 13:43
Cinsiyeti: Bayan 
Abla ne guzel bir yazi bu.Sagolasin paylasimin icin cok zevkle okudum.
Ekleme Tarihi: 02.10.2007 - 00:05
Bu mesajı bildir   Nur_Beyza üyenin diğer mesajları Nur_Beyza`in Profili Nur_Beyza Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
KaLBeNuR su an offline KaLBeNuR  

1686 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 20.07.2007
En Son On: 17.08.2009 - 12:01
Cinsiyeti: Bayan 
Kördügüm gibimiyiz nurbeyza???Güle Güle aşık Güle Güle
Ekleme Tarihi: 02.10.2007 - 12:38
Bu mesajı bildir   KaLBeNuR üyenin diğer mesajları KaLBeNuR`in Profili KaLBeNuR Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
Nur_Beyza su an offline Nur_Beyza  
RE:

714 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 30.04.2007
En Son On: 29.07.2011 - 13:43
Cinsiyeti: Bayan 
Alıntı
Orijınalı cananberraramazan

Kördügüm gibimiyiz nurbeyza???Güle Güle aşık Güle Güle



Cok sukur ablam hemde ne kordugum.Allahim cozdurmesin Güle Güle
Ekleme Tarihi: 02.10.2007 - 13:25
Bu mesajı bildir   Nur_Beyza üyenin diğer mesajları Nur_Beyza`in Profili Nur_Beyza Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
VuSlaT_ZaMbaK su an offline VuSlaT_ZaMbaK  
Kördügüm Gibi

455 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 04.02.2006
En Son On: 03.01.2017 - 19:38
Cinsiyeti: Bayan 
Alıntı
Orijınalı cananberraramazan

Hz.Aise,Peygamberimiz
(aleyhi efdalüssalavat ve ekmelüttahiyyat) le yeni evlenmisti.
Esinin kendisini sevip sevmedigini merak etmekteydi.
Ya da kendisini ne kadar ve nasil sevdigini.
Hz.Aise bu düsüncesini
Peygamberle (aleyhi efdalüssalavat ve
ekmelüttahiyyat) konusmadan edemedi.

Hz.Aise:'Ey ALLAH`in Resulu,beni seviyormusun?'
'Evet,ya Aise tabi seviyorum!'
Aise dahasini da merak ediyordu.Acaba nasil seviyordu?
Hemen sordu.
'Beni nasil seviyorsun?"
Peygamberimiz sevgi seklini tanimladi esine:
'Kördügüm gibi.'
Bu cevap Hz.Aise yi cok sevindirdi.Cünkü kördügüm açilmazdi.
Açilmayan,bitmeyen sirli bir sevgi demekti.

Alacagi cevap onu cok mutlu ettigi için,Hz Aise sik sik sorardi:
'Ey ALLAH in Resulü,kördügüm ne alemde?'
Peygamberimiz,Hz.Aise yi memnun eden cevabi verdi
her defasinda: "ilk günkü gibi..."

alinti...






:(ağlar
YARABBİ sen bizleride böyle birbirimize kenetleyerek kördüğüm bağıyla bağla YARABBİ
ayırma bizi birbirimizden,ayırmak isteyenlerede sen fırsat verme YARABBİ

agla agla

Allah Razı Olsun CaNNgül
Ekleme Tarihi: 02.10.2007 - 13:38
Bu mesajı bildir   VuSlaT_ZaMbaK üyenin diğer mesajları VuSlaT_ZaMbaK`in Profili VuSlaT_ZaMbaK Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
züMrütüaNka su an offline züMrütüaNka  

351 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 02.10.2005
En Son On: 03.12.2009 - 16:15
Cinsiyeti: Erkek 
Yetim kızın basını oksayan mübarek el,
Ben de yetim bır kızım ne olur bana da gel!
Yetim kizi kendine evlat sayan Muhammed,
Ben de yetim bir kizim beni alip kabul et!

Gül sevgin yeter bana ey sevgili resulüm,



Öyle muhtacim sana ne verirsen kabulüm!
Ya Resulallah kimsesizlerin sahibi senmissin...
Öyle demisti dedem.
Bugün sokakta cocuklar sek sek oynarken yine aralrina almadilar beni ittiler.
Cok üzüldüm agladim
Dedemle babanem teselli etti
ya resulallah uyurken de oyuncagima sarilip yatiyorum
Bazen teselli ediyor ama cogu zaman aglyiorum,
Benimde annem olsa bana masal okur ninni söler uyuturdu,
Benim annem de babamda sen ol ya resulallah!
Benim basimi da sen oksa, beni de sen sev!
Biliyorum geliyorsun basimi okusuosun üstümü ürtüosun,
Cünkü bazi geceler kalktigim da biri üzerimi örtüyor,

Benim annemde babam da sensin ya Resulallah!
Sensin ya Resulallah! Sensin ya Resulallah! Sensin ya Resulallah

!
Ekleme Tarihi: 02.10.2007 - 20:56
Bu mesajı bildir   züMrütüaNka üyenin diğer mesajları züMrütüaNka`in Profili züMrütüaNka Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
KaLBeNuR su an offline KaLBeNuR  
MASUM OLMAYAN SEVMELER

1686 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 20.07.2007
En Son On: 17.08.2009 - 12:01
Cinsiyeti: Bayan 
"EĞER SENDEN yüz çevirecek olurlarsa, de ki: Allah bana yeter." -Tevbe, 9:129

"Biz insanları her zaman sınarız." -Mü’minûn, 23:30

BÜYÜLÜ AŞKLAR PEŞİNDE koşuyordum. Aşkın sihri içinde kaybolup gitmek, erimek, yok olmak istiyordum. ‘Bir insan’ı saatlerce düşünmenin, onu dünyamın içine alıp orada hep canlı tutmanın aşkıyla yanıp tutuşuyor, onun varlığını kendi varlığıma katmaya çabalıyordum. Bir kere yetmiyordu. Yaşam boyu zihnimde ve hayallerimde kimbilir kaç aşk yaşadım, kaç kişiyi sevmeyi hayal ettim, kaç kişi için sanal dünyalar kurdum, kurduklarımı yıktım, yıkıntıların altında kaldım. Kurgular sınırsızdı. Zihin alabildiğine kurgular kurguluyor, insanın kalbi sevgiye hiç doymuyor, hiç "Beni daha çok sevme ne olur" demiyor, hep ‘daha çok’un peşinde oluyordu. Sevgi dur-durak bilmiyordu. Peşi sıra sürüklüyor, dünyanın ve dünyamın rengini belirliyordu.

Aşık olunmanın büyülü havası çok çekiciydi. Aşk, sevgi, yalnızlığa karşı en büyük kalkandı. Dipsiz bir kuyuya doğru salınırken tutunduğum bir daldı. Kendi başına olduğumu anladığım an, yaşam anlamını yitiriyor, duygular inciniyor, dünya üzerime çöküyor, yaşamak için bir neden kalmıyordu. Sancıları kesen ilaç gibi, acılara sürülen bir merhemdi aşk. Sebeb-i hayat olmadan yaşamak imkânsızdı. İşte o an aşk imdada yetişiyordu. Yaşamda birisi olsun isteniyordu. Yalnızca ve yalnızca ona "Düşlerimde sen varsın. Dünyamda tek olan sensin" diyebileceğimiz biri. O öyle biri olmalıydı ki, bir başkasını değil, yalnızca onu gördüğümüzde kalbimiz çarpsın, heyecanımız ortaya çıksın. Ona özel biri olduğunu hissettirmek isterdim. "Yalnız senden etkileniyorum. Sana hissettiğim duygular çok özel" diyebileceğim; ondan da "Sen benim için çok özelsin. Yalnızca sana karşı böyle duygular hissediyorum" sözünü duyacağım birini arayıp duruyordum. Yalnızca benim dünyama ait olacak biri. Bunu söylediğimde dünya değişiyordu. Yaşamak kolaylaşıyor, anlam kazanıyor, renkleniyordu. Biliyordunuz ki şimdi o sizi düşünüyor. Onun zihninde siz varsınız. O size bağlı. Size değer veriyor. Yaşamı için bir anlam ifade ediyordunuz. İçinizde hisssettiğiniz ‘hiçlik’ silinip gidiyordu. Varlığınız tanınıyor, biliniyor, değerli bulunuyordu. Artık vardınız.

Birisi bana âşık olduğunu söylediğinde âşık olan ve olunan kişiyi kıskanır, olan ve olunan olmak isterdim. Bana hayatı ele geçirmiş biri gibi gelirdi bu insanlar. Yokluğun önü kesilmiş, hiçliğin önemi kalmamış, tutunacak bir dal bulunmuştu. Ben ise boşluğun içinde yol alıp giden biri gibiydim.

Artık sevilen ve sevenleri kıskanmıyorum. Bu ne karşılıksız aşklarımdan, ne de terkedilip gitmelerden. Birinci elden dinlediğim yüzlerce aşk hikâyesinden. Eğer aşk kendi başına insana mutluluk ve huzur getirseydi, gezegen yüzeyinden acı, elem, keder silinir giderdi. Ben bunun tersini gördüm. Aşkı, âşık oldukları için acı çeken yüzlerce insanın kendisinden dinledim Yüzlerce kişi aşk hikâyelerinin acıyla sonlandığını anlattı hep. Aşk ardından acı bırakıyordu. Bir yerde bir yanlışlık olmalıydı.

Artık aşka güvenmiyorum. Artık sevilen ve seven insanları kıskanmıyorum. Sevmek ve sevilmek, âşık olmak ve olunmak yoruyor. Hatta âşık olmak korkutuyor.

Âşık olmanın bir başkasını sevmek olduğunu sanırdım. Aşkla, sevmek ve sevilmekle, yaşamın ağırlığının yok olacağını sanırdım. Ama artık aşka güvenmiyorum. Sevmek ve sevilmenin, âşık olmak ve olunmanın kendisi hayat kadar ağır. Sevmek ve sevilmek, âşık olmak ve olunmak duygularımıza oturan yorucu bir yük.

Yıllardır sevme ve sevilme çabaları ile yoruldum. Kendi sorunumu kendimde hiç farkedemedim. Sevme ve sevilmede ne hata vardı ki? Sonra bu insanın elinde de değildi. Ben masum bir duygunun peşindeydim. Sevme ve sevilme yanlış bir duygu olamazdı. Ama niye yanında acıyı taşıyordu? Niye yoruyordu insanı? Niye her zaman istediğinizi elde edemiyordunuz? Masumca sevgiler neden karşılık bulmuyordu? Bulunan karşılıklar neden bir köpüğün ömründen daha kısaydı? Yıllarca kimbilir kaç kere yaşamıştım. Sevmek istediklerim beni sevmemiş, beni sevmek isteyenleri ben sevmemiştim. Ne onları çözebildim, ne de kendimi. Yine de sevgiye olan güvenim hep devam etti.

Sevgiye ve aşka karşı ilk düş kırıklığı bana aşk hikayelerini, sevgilerini anlatan ve ayrılık yaşayan insanları dinledikten sonra oluştu. Sevgilerinin hikâyelerini dinledikçe, gördüm ki, aslında bu benim hikâyemdi. Anlatılan her sözcük, her cümle ve her vurguda sevgideki çıkmazlarımı gördüm. Sanki benim yerime konuşuyorlardı. Bu onların hikâyesi değildi. Bu ‘bizim’ hikâyemizdi. Bu onların çıkmazı değildi. Bu ‘bizim’ çıkmazımızdı.

Âşık olan birine, aşkını kaybeden bir insana sormadan edemediğim bir soru vardır. Sabırsızlıkla onun anlatacaklarını beklerim. Bir çırpıda biten sözcüklerin ardından o can alıcı soruyu sorarım. "Bu insan tarafından sevilmek sana ne ifade ediyor?" Verilen cevaplar beni hep şaşırtıyordu. Bir insanın ağzından nasıl bu cümleler çıkabiliyordu? Bir insan nasıl oluyor da böylesine değersiz bir konuma geliyordu? Bir insan nasıl oluyor da karşıdakini böylesine yüceltebiliyordu. Ve ben nasıl olmuştu da bunların benzerini yaşamıştım.

Cevaplar şöyle başlıyordu: "O benim herşeyim"di. "Onsuz yapamayacağım. O yaşamımdaki tek destekti. Yaşamım onunla anlam kazanıyordu. Onu kaybettikten sonra herşeyimi kaybettim. Dünyada sahip olduğum hiçbir şey kalmadı. Kendimi tek başıma hissediyorum. Issız bir evrende yaşıyorum. Yaşıyorum da denemez aslında. Çünkü yaşamımın anlamı elimden alındı."

Cümleler ürkütücüydü. Bu cevapları her duyuşumda herşeyim, onsuzluk, anlam kelimeleri zihnimde uçuşur durur. "Herşeyimdi." Şaşırtıcı bir ifade. Bir varlığa yüklenilen bu anlam, bu varlığın kaldıramayacağı kadar ağır bir yüktü. "Onsuz yapamam." Bir yalanı ifade etmiyor muydu bu cümle? Onunla mı dünyaya gelmiştik?. Varlığımızı yokluğun karanlığından varlık âlemine taşıyan o muydu? "Hayatımın anlamı kalmadı" ise anlamsız bir cümleydi. Varoluşumuza katkısı olmayan bir insan, nasıl hayatın anlamı olabilirdi?. Bunlar hayatım boyu yaptığım sevgi yanlışlarıydı. Bu tanımlamalar insan üstü tanımlamalardı. Hiçbirimiz bu yükü kaldıramazdık. Ne hiçbir şey herşeyimiz olabilir, ne bir şeyin herşeyi olabilirdik .

Verilen cevaplar benim cevaplarımdı. Yıllardır kendi cevabımın da bu olduğunu hiç farketmeden yaşamıştım. Yıllardır yalanlarla yaşamıştım. Sevdiğimi söylerken sevdiğimi ve sevgimi kullanmıştım. Beni sevdiğini söyleyenler, beni ve sevgilerini kullanmışlardı aslında. Birbirimize neler söylememiş, neler yazmamıştık. İnanmadığımız şeyleri ekleyerek. Hissetmediğimiz şeyleri ekleyerek. Bir hissediyorsak on yazıyorduk. Onu etkilemeye çalışıyorduk. Ve onun tarafından böylelikle etkilenmek istiyorduk. Onu kendimize bağlamaya uğraşıyorduk. Onun bize tapınmasını bekliyordukóbiz olmadan yapamasın diyerek. Sevgiyi kullanıyordum. Hayran bırakılmak için, "Sana hayranım" diyordum. Yalan! Aslında, "Bana hayran ol ne olur" demeye geliyordu sözlerim..

Bunlar masum olmayan sevmelerdi. Çünkü sevginin etrafını yalanlar örüyordu. Sevdiğimizi söylediğimiz kişiyi yüceltiyorduk. Çünkü ihtimaldir ki, o da bizi sevecek, o da bizi yüceltecek. Böylelikle yüce biri tarafından sevilme ihtiyacımızı doyurmaya çalışıyorduk.

Bir hayatın anlamı olmak; birisinin bizim için "Sen hayatımdaki en anlamlı şeysin. Sen beni hayata bağlayansın. Sen olmasan yaşamanın anlamı kalmayacak. Sen benim herşeyimsin" demesi narsizmimizi okşuyordu. Benliğimiz bundan çok hoşnut kalıyor, sanki tapınılmak hoşumuza gidiyordu. Bir ikonun önünde diz çökülmesi gibi, önümüzde diz çökülmesi hoşumuza gidiyordu. İşte burada yalan söylüyorduk. Seviyoruz derken sevgiyi kullanıyorduk. Hayır, tapınılmak istemek gibi birşeydi bu. Dünyaya gelmesinde hiçbir katkımız olmayan, hiçbir şekilde varlığını sürdürmede etkili olmadığımız bir varlığın nasıl var oluş gerekçesi olabilirdik ki?

Tüm çabalarım, tüm çabalarımız "Bana değerli olduğumu hissettir" mesajı taşıyordu. "Ona değer verdim, çünkü bu, o insandan değer bulma arayışımdı." Bir hastamın yaptığı bu itirafı hayatımda hiç yapamadım. Ben habire "Seni seviyorum" yalanını söylüyordum. Ya da "Sana değer veriyorum" yalanı ile avunuyor ve avutuyordum.

Bir hastam vardı. Babası ölünce bana gelmişti. Onu çok sevdiğini anlatıyordu. Onun hayatındaki değerinden söz ediyor, acısını dile getiriyordu. Konuşmasının bir yerinde ona çok kızdığını söyledi. "Tam ona ihtiyacım olduğu bir dönemde bizi bırakıp gitti" dedi. Ona olan acıma hissim gitmişti. Sevgideki yalancılık bir başka şekilde kendini gösteriyordu. "Bizi bırakıp gitti"de bir menfaatçılık vardı. Sanki ölmek onun elinde imiş, zamanını o belirleyebilirmiş gibi. Ölen baba umurunda bile değildi. Baba öldüğü için belki de mutluydu, huzurluydu. Dünyanın zorluklarından kurtulmuş, ruhu bedeninin ağırlığından sıyrılmıştı. Nefsin özelliği olsa gerekti. Önce kendini düşünüyordu. İrkilmiştim. Sevilmeye olan inancım bir kere daha darbe almıştı. Burada kalmadım. Bunu kendime uyarlamalıydım.

Hayatta en çok ilişki halinde olduğum, en çok zamanımı beraber geçirdiğim hastalarımı düşündüm. Onlar tarafından sevildiğimi, değer verildiğimi, saygı gördüğümü, onlar için birşey ifade ettiğimi biliyordum. Onlara elimden geleni yapıyor, mesleği en iyi şekilde icra etmek için uğraşıp duruyordum. Bu uğraşılarımın farkına onlar da varıyor ve bunu takdir ediyorlardı. Bir gün bir sınama yapmaya karar verdim. Ama bu sınamadan onların haberi olmayacaktı. Kendimi bir an için ölmüş olarak hayal ettim. Bir tabutun içindeyim. Oradan alınıp mezara götürülüyorum. Yalnızım. Yanımda kimse yok. Üzerime toprak örtülüyor. Sorgu melekleri geliyor. Sorularını soruyorlar. Yardım alacağım, danışacağım hiç kimsem yok. Nasıl doğmuşsam, öylesine yalnızım. Beni seven insanlar cenazeme gelmiş. Hastalarım üzgün ve mutsuz. Çoğunun zihnindeki düşünce "Bizi bırakıp gittin doktor. Biz şimdi ne yapacağız?" Beni düşünen yoktu. Kabirde ne yaptığımı, sorgu meleklerine ne cevap verdiğimi merak eden de olmayacaktı. Bunu merak edecekler on-onbeş kişiyi aşmayacaktı. Gerisi kendini düşünecek ve yalnız bırakıldıklarına hayıflanacaklardı.

Yıkıldım. Sevgi üzerime çöktü. Sevgi ile kurguladıklarımın yıkıntıları üzerime çöktü. Sevilen ben değildim. İnsanlar önce kendi nefislerini seviyorlardı. Kendileri için seviyorlardı. Kendi menfaatleri için. Artık sınanmamış sevgilere güvenmiyordum.

Birisini sevdiğimi anladığımda onu sevmediğimi anlamam ilk düş kırıklığımdı. Birisi tarafından sevildiğimde sevilenin ben olmadığını anlamam ikinci düş kırıklığı olmuştu. Sevdiğim şeyleri severken, ondaki özellikleri seviyordum. Güzelliği seviyordum, ondaki meziyetleri, yetenekleri, kemali, iyiliği, ihsanı, cömertliği seviyordum. Birisi beni sevdiğini söylerken bendeki özellikleri seviyordu aslında. Hiçbir varlıktaki özellikler kendine ait değildi. Güzel bir yüzdeki güzellik yokluktan yaratılmıştı. Güzel bir yüzü severken, onun karşısında hayran olurken hayran olunan o güzelliği yaratan değil miydi aslında? Bir insandaki yeteneği överken, hayran olurken hayran olunan onu Yaratan değil miydi? Yaratıcı adına sevilmeyen her güzellik, her yetenek boşa gitmiş, tükenmiş, övünüp bitmişti.

Bütün sevgiler, Yaratıcının yaratıklarda yansıyan güzel özelliklerine idi aslında. Sevgi de Yaratıcının verdiği bir ihsandı. O’na aitti. Kendisinin bilinmesi, tanınması, sevilmesi için vermişti. Bu açıdan hayatta her an sınanıyorduk. Her ilgi, her sevgi, verilen herşey, alınan herşey bir sınamaydı. Sabahın şafağı bir sınama. Gecenin karanlığı bir sınama. Kucağımıza konan her çocuk bir sınama. Her musibet, her dert, her tasa bir sınama. Yüreğimize konan her sevgi bir sınama. Her öfke bir sınama. Bize duyalan her sevgi, her ilgi, her şefkat bir sınamaydı. Sevmeye vesile her ne var ise, O’nun yaratmasıydı. Ama bunu nefsimiz kendine maletmek istiyordu. İnsanlar sevgiyi O’nun elinden alıp kendilerine maletmek isterler. Haince onu tüketmek, kullanmak, kendi duygusal çıkarları için sömürmek isterler. Bunu başkaları için kullandıkları "Seni seviyorum" tuzağı altında yaparlar. Bunu senin tarafından sevilmek istiyorum adı altında yaparlar. Yaratıcının onlara kendini sevmek için verdiği sevgiyi sahiplenirler ve kendileri için kullanırlar. Kendilerini değerli hissetmek için. Özel biriyim duygusunu tatmak için. Benlik duygusunu şişirmek için.

İnsanlar "Seni seviyorum" derken sonsuz bir ömrü istiyorlar bizden. Sonsuz bir ömrü elimizden almak istiyorlar. Hayatımızı kendileri için feda etmemimizi bekliyorlar. Veya bizler başkalarına "Seni seviyorum" derken, başkalarının sonsuz ömürlerini istiyor; hayatlarını bizim için feda etmelerini istiyoruz. Aslında bizden istenilen, bizim sonsuz hayatımız. Sevgiler bir insana harcanamayacak kadar sonsuz ve büyük. Sonsuz ve sınırsız. Bizi Yaratıcı dışında kim sonsuz sevebilir? Biz Yaratıcı dışında kimi sonsuz sevebiliriz? Yaratıcı adına sevme dışında gerçek bir sevgiden bahsetmek mümkün mü? Kim Yaratıcı dışında ‘herşey’imiz olabilir, her istediğimizi verebilir? Kim O’nun dışında bize sonsuz merhamet edebilir? Kim O’nun dışında bizi tanıyabilir ve anlayabilir, değer verebilir? Kim O’ndan başka bizim için neyin en iyi olduğunu en iyi bilebilir? Kim O’ndan başka bizim için en iyi olanı bildiği gibi, bunu irade edip yapmak ister?

Sevmeler, ancak O’na yönelirse masumdur.

Ağaç yaşken de, kuruyken de...

Mustafa Ulusoy
Ekleme Tarihi: 03.10.2007 - 02:07
Bu mesajı bildir   KaLBeNuR üyenin diğer mesajları KaLBeNuR`in Profili KaLBeNuR Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
gul-ay su an offline gul-ay  
ESSELAMUNALEYKUM

128 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 10.10.2006
En Son On: 17.12.2010 - 20:13
Cinsiyeti: Bayan 
COK GUZEL DI

ALLAH YAZANDAN RAZI OLSUN
SIZEDE TESEKKURLER
HERKES BU YAZIDA KENDISINI OLCMELI...!

gül gül gül gül gül
Ekleme Tarihi: 03.10.2007 - 10:13
Bu mesajı bildir   gul-ay üyenin diğer mesajları gul-ay`in Profili gul-ay Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
der_ya su an offline der_ya  

875 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 07.05.2007
En Son On: 22.01.2010 - 17:46
Cinsiyeti: ----- 
KARDEŞİM BI TANESIN...YUREGINE SAGLIK.... AH EFENDIM O İLK GUNKU GIBI DIYEN DUDAKLARA ÖLEYDIM.....MANZARA ÇOK TATLI...ANNEMIZ BIR BASKA GUZEL SULTANIM BIR BASKA......SEN CANAN BI TANESIN..... PAYLAŞTIGIN İÇİN SAGOL...SELAM VE DUA İLE...sevinçli gül
Ekleme Tarihi: 03.10.2007 - 10:42
Bu mesajı bildir   der_ya üyenin diğer mesajları der_ya`in Profili der_ya Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
der_ya su an offline der_ya  

875 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 07.05.2007
En Son On: 22.01.2010 - 17:46
Cinsiyeti: ----- 
MASUM OLMAYAN SEVMELER

458 Mesaj -


Kayıt Tarihi: 20.07.2007
En Son On: 03.10.2007 - 05:53
Cinsiyeti: Bayan
"EĞER SENDEN yüz çevirecek olurlarsa, de ki: Allah bana yeter." -Tevbe, 9:129

"Biz insanları her zaman sınarız." -Mü’minûn, 23:30

BÜYÜLÜ AŞKLAR PEŞİNDE koşuyordum. Aşkın sihri içinde kaybolup gitmek, erimek, yok olmak istiyordum. ‘Bir insan’ı saatlerce düşünmenin, onu dünyamın içine alıp orada hep canlı tutmanın aşkıyla yanıp tutuşuyor, onun varlığını kendi varlığıma katmaya çabalıyordum. Bir kere yetmiyordu. Yaşam boyu zihnimde ve hayallerimde kimbilir kaç aşk yaşadım, kaç kişiyi sevmeyi hayal ettim, kaç kişi için sanal dünyalar kurdum, kurduklarımı yıktım, yıkıntıların altında kaldım. Kurgular sınırsızdı. Zihin alabildiğine kurgular kurguluyor, insanın kalbi sevgiye hiç doymuyor, hiç "Beni daha çok sevme ne olur" demiyor, hep ‘daha çok’un peşinde oluyordu. Sevgi dur-durak bilmiyordu. Peşi sıra sürüklüyor, dünyanın ve dünyamın rengini belirliyordu.

Aşık olunmanın büyülü havası çok çekiciydi. Aşk, sevgi, yalnızlığa karşı en büyük kalkandı. Dipsiz bir kuyuya doğru salınırken tutunduğum bir daldı. Kendi başına olduğumu anladığım an, yaşam anlamını yitiriyor, duygular inciniyor, dünya üzerime çöküyor, yaşamak için bir neden kalmıyordu. Sancıları kesen ilaç gibi, acılara sürülen bir merhemdi aşk. Sebeb-i hayat olmadan yaşamak imkânsızdı. İşte o an aşk imdada yetişiyordu. Yaşamda birisi olsun isteniyordu. Yalnızca ve yalnızca ona "Düşlerimde sen varsın. Dünyamda tek olan sensin" diyebileceğimiz biri. O öyle biri olmalıydı ki, bir başkasını değil, yalnızca onu gördüğümüzde kalbimiz çarpsın, heyecanımız ortaya çıksın. Ona özel biri olduğunu hissettirmek isterdim. "Yalnız senden etkileniyorum. Sana hissettiğim duygular çok özel" diyebileceğim; ondan da "Sen benim için çok özelsin. Yalnızca sana karşı böyle duygular hissediyorum" sözünü duyacağım birini arayıp duruyordum. Yalnızca benim dünyama ait olacak biri. Bunu söylediğimde dünya değişiyordu. Yaşamak kolaylaşıyor, anlam kazanıyor, renkleniyordu. Biliyordunuz ki şimdi o sizi düşünüyor. Onun zihninde siz varsınız. O size bağlı. Size değer veriyor. Yaşamı için bir anlam ifade ediyordunuz. İçinizde hisssettiğiniz ‘hiçlik’ silinip gidiyordu. Varlığınız tanınıyor, biliniyor, değerli bulunuyordu. Artık vardınız.

Birisi bana âşık olduğunu söylediğinde âşık olan ve olunan kişiyi kıskanır, olan ve olunan olmak isterdim. Bana hayatı ele geçirmiş biri gibi gelirdi bu insanlar. Yokluğun önü kesilmiş, hiçliğin önemi kalmamış, tutunacak bir dal bulunmuştu. Ben ise boşluğun içinde yol alıp giden biri gibiydim.

Artık sevilen ve sevenleri kıskanmıyorum. Bu ne karşılıksız aşklarımdan, ne de terkedilip gitmelerden. Birinci elden dinlediğim yüzlerce aşk hikâyesinden. Eğer aşk kendi başına insana mutluluk ve huzur getirseydi, gezegen yüzeyinden acı, elem, keder silinir giderdi. Ben bunun tersini gördüm. Aşkı, âşık oldukları için acı çeken yüzlerce insanın kendisinden dinledim Yüzlerce kişi aşk hikâyelerinin acıyla sonlandığını anlattı hep. Aşk ardından acı bırakıyordu. Bir yerde bir yanlışlık olmalıydı.

Artık aşka güvenmiyorum. Artık sevilen ve seven insanları kıskanmıyorum. Sevmek ve sevilmek, âşık olmak ve olunmak yoruyor. Hatta âşık olmak korkutuyor.

Âşık olmanın bir başkasını sevmek olduğunu sanırdım. Aşkla, sevmek ve sevilmekle, yaşamın ağırlığının yok olacağını sanırdım. Ama artık aşka güvenmiyorum. Sevmek ve sevilmenin, âşık olmak ve olunmanın kendisi hayat kadar ağır. Sevmek ve sevilmek, âşık olmak ve olunmak duygularımıza oturan yorucu bir yük.

Yıllardır sevme ve sevilme çabaları ile yoruldum. Kendi sorunumu kendimde hiç farkedemedim. Sevme ve sevilmede ne hata vardı ki? Sonra bu insanın elinde de değildi. Ben masum bir duygunun peşindeydim. Sevme ve sevilme yanlış bir duygu olamazdı. Ama niye yanında acıyı taşıyordu? Niye yoruyordu insanı? Niye her zaman istediğinizi elde edemiyordunuz? Masumca sevgiler neden karşılık bulmuyordu? Bulunan karşılıklar neden bir köpüğün ömründen daha kısaydı? Yıllarca kimbilir kaç kere yaşamıştım. Sevmek istediklerim beni sevmemiş, beni sevmek isteyenleri ben sevmemiştim. Ne onları çözebildim, ne de kendimi. Yine de sevgiye olan güvenim hep devam etti.

Sevgiye ve aşka karşı ilk düş kırıklığı bana aşk hikayelerini, sevgilerini anlatan ve ayrılık yaşayan insanları dinledikten sonra oluştu. Sevgilerinin hikâyelerini dinledikçe, gördüm ki, aslında bu benim hikâyemdi. Anlatılan her sözcük, her cümle ve her vurguda sevgideki çıkmazlarımı gördüm. Sanki benim yerime konuşuyorlardı. Bu onların hikâyesi değildi. Bu ‘bizim’ hikâyemizdi. Bu onların çıkmazı değildi. Bu ‘bizim’ çıkmazımızdı.

Âşık olan birine, aşkını kaybeden bir insana sormadan edemediğim bir soru vardır. Sabırsızlıkla onun anlatacaklarını beklerim. Bir çırpıda biten sözcüklerin ardından o can alıcı soruyu sorarım. "Bu insan tarafından sevilmek sana ne ifade ediyor?" Verilen cevaplar beni hep şaşırtıyordu. Bir insanın ağzından nasıl bu cümleler çıkabiliyordu? Bir insan nasıl oluyor da böylesine değersiz bir konuma geliyordu? Bir insan nasıl oluyor da karşıdakini böylesine yüceltebiliyordu. Ve ben nasıl olmuştu da bunların benzerini yaşamıştım.

Cevaplar şöyle başlıyordu: "O benim herşeyim"di. "Onsuz yapamayacağım. O yaşamımdaki tek destekti. Yaşamım onunla anlam kazanıyordu. Onu kaybettikten sonra herşeyimi kaybettim. Dünyada sahip olduğum hiçbir şey kalmadı. Kendimi tek başıma hissediyorum. Issız bir evrende yaşıyorum. Yaşıyorum da denemez aslında. Çünkü yaşamımın anlamı elimden alındı."

Cümleler ürkütücüydü. Bu cevapları her duyuşumda herşeyim, onsuzluk, anlam kelimeleri zihnimde uçuşur durur. "Herşeyimdi." Şaşırtıcı bir ifade. Bir varlığa yüklenilen bu anlam, bu varlığın kaldıramayacağı kadar ağır bir yüktü. "Onsuz yapamam." Bir yalanı ifade etmiyor muydu bu cümle? Onunla mı dünyaya gelmiştik?. Varlığımızı yokluğun karanlığından varlık âlemine taşıyan o muydu? "Hayatımın anlamı kalmadı" ise anlamsız bir cümleydi. Varoluşumuza katkısı olmayan bir insan, nasıl hayatın anlamı olabilirdi?. Bunlar hayatım boyu yaptığım sevgi yanlışlarıydı. Bu tanımlamalar insan üstü tanımlamalardı. Hiçbirimiz bu yükü kaldıramazdık. Ne hiçbir şey herşeyimiz olabilir, ne bir şeyin herşeyi olabilirdik .

Verilen cevaplar benim cevaplarımdı. Yıllardır kendi cevabımın da bu olduğunu hiç farketmeden yaşamıştım. Yıllardır yalanlarla yaşamıştım. Sevdiğimi söylerken sevdiğimi ve sevgimi kullanmıştım. Beni sevdiğini söyleyenler, beni ve sevgilerini kullanmışlardı aslında. Birbirimize neler söylememiş, neler yazmamıştık. İnanmadığımız şeyleri ekleyerek. Hissetmediğimiz şeyleri ekleyerek. Bir hissediyorsak on yazıyorduk. Onu etkilemeye çalışıyorduk. Ve onun tarafından böylelikle etkilenmek istiyorduk. Onu kendimize bağlamaya uğraşıyorduk. Onun bize tapınmasını bekliyordukóbiz olmadan yapamasın diyerek. Sevgiyi kullanıyordum. Hayran bırakılmak için, "Sana hayranım" diyordum. Yalan! Aslında, "Bana hayran ol ne olur" demeye geliyordu sözlerim..

Bunlar masum olmayan sevmelerdi. Çünkü sevginin etrafını yalanlar örüyordu. Sevdiğimizi söylediğimiz kişiyi yüceltiyorduk. Çünkü ihtimaldir ki, o da bizi sevecek, o da bizi yüceltecek. Böylelikle yüce biri tarafından sevilme ihtiyacımızı doyurmaya çalışıyorduk.

Bir hayatın anlamı olmak; birisinin bizim için "Sen hayatımdaki en anlamlı şeysin. Sen beni hayata bağlayansın. Sen olmasan yaşamanın anlamı kalmayacak. Sen benim herşeyimsin" demesi narsizmimizi okşuyordu. Benliğimiz bundan çok hoşnut kalıyor, sanki tapınılmak hoşumuza gidiyordu. Bir ikonun önünde diz çökülmesi gibi, önümüzde diz çökülmesi hoşumuza gidiyordu. İşte burada yalan söylüyorduk. Seviyoruz derken sevgiyi kullanıyorduk. Hayır, tapınılmak istemek gibi birşeydi bu. Dünyaya gelmesinde hiçbir katkımız olmayan, hiçbir şekilde varlığını sürdürmede etkili olmadığımız bir varlığın nasıl var oluş gerekçesi olabilirdik ki?

Tüm çabalarım, tüm çabalarımız "Bana değerli olduğumu hissettir" mesajı taşıyordu. "Ona değer verdim, çünkü bu, o insandan değer bulma arayışımdı." Bir hastamın yaptığı bu itirafı hayatımda hiç yapamadım. Ben habire "Seni seviyorum" yalanını söylüyordum. Ya da "Sana değer veriyorum" yalanı ile avunuyor ve avutuyordum.

Bir hastam vardı. Babası ölünce bana gelmişti. Onu çok sevdiğini anlatıyordu. Onun hayatındaki değerinden söz ediyor, acısını dile getiriyordu. Konuşmasının bir yerinde ona çok kızdığını söyledi. "Tam ona ihtiyacım olduğu bir dönemde bizi bırakıp gitti" dedi. Ona olan acıma hissim gitmişti. Sevgideki yalancılık bir başka şekilde kendini gösteriyordu. "Bizi bırakıp gitti"de bir menfaatçılık vardı. Sanki ölmek onun elinde imiş, zamanını o belirleyebilirmiş gibi. Ölen baba umurunda bile değildi. Baba öldüğü için belki de mutluydu, huzurluydu. Dünyanın zorluklarından kurtulmuş, ruhu bedeninin ağırlığından sıyrılmıştı. Nefsin özelliği olsa gerekti. Önce kendini düşünüyordu. İrkilmiştim. Sevilmeye olan inancım bir kere daha darbe almıştı. Burada kalmadım. Bunu kendime uyarlamalıydım.

Hayatta en çok ilişki halinde olduğum, en çok zamanımı beraber geçirdiğim hastalarımı düşündüm. Onlar tarafından sevildiğimi, değer verildiğimi, saygı gördüğümü, onlar için birşey ifade ettiğimi biliyordum. Onlara elimden geleni yapıyor, mesleği en iyi şekilde icra etmek için uğraşıp duruyordum. Bu uğraşılarımın farkına onlar da varıyor ve bunu takdir ediyorlardı. Bir gün bir sınama yapmaya karar verdim. Ama bu sınamadan onların haberi olmayacaktı. Kendimi bir an için ölmüş olarak hayal ettim. Bir tabutun içindeyim. Oradan alınıp mezara götürülüyorum. Yalnızım. Yanımda kimse yok. Üzerime toprak örtülüyor. Sorgu melekleri geliyor. Sorularını soruyorlar. Yardım alacağım, danışacağım hiç kimsem yok. Nasıl doğmuşsam, öylesine yalnızım. Beni seven insanlar cenazeme gelmiş. Hastalarım üzgün ve mutsuz. Çoğunun zihnindeki düşünce "Bizi bırakıp gittin doktor. Biz şimdi ne yapacağız?" Beni düşünen yoktu. Kabirde ne yaptığımı, sorgu meleklerine ne cevap verdiğimi merak eden de olmayacaktı. Bunu merak edecekler on-onbeş kişiyi aşmayacaktı. Gerisi kendini düşünecek ve yalnız bırakıldıklarına hayıflanacaklardı.

Yıkıldım. Sevgi üzerime çöktü. Sevgi ile kurguladıklarımın yıkıntıları üzerime çöktü. Sevilen ben değildim. İnsanlar önce kendi nefislerini seviyorlardı. Kendileri için seviyorlardı. Kendi menfaatleri için. Artık sınanmamış sevgilere güvenmiyordum.

Birisini sevdiğimi anladığımda onu sevmediğimi anlamam ilk düş kırıklığımdı. Birisi tarafından sevildiğimde sevilenin ben olmadığını anlamam ikinci düş kırıklığı olmuştu. Sevdiğim şeyleri severken, ondaki özellikleri seviyordum. Güzelliği seviyordum, ondaki meziyetleri, yetenekleri, kemali, iyiliği, ihsanı, cömertliği seviyordum. Birisi beni sevdiğini söylerken bendeki özellikleri seviyordu aslında. Hiçbir varlıktaki özellikler kendine ait değildi. Güzel bir yüzdeki güzellik yokluktan yaratılmıştı. Güzel bir yüzü severken, onun karşısında hayran olurken hayran olunan o güzelliği yaratan değil miydi aslında? Bir insandaki yeteneği överken, hayran olurken hayran olunan onu Yaratan değil miydi? Yaratıcı adına sevilmeyen her güzellik, her yetenek boşa gitmiş, tükenmiş, övünüp bitmişti.

Bütün sevgiler, Yaratıcının yaratıklarda yansıyan güzel özelliklerine idi aslında. Sevgi de Yaratıcının verdiği bir ihsandı. O’na aitti. Kendisinin bilinmesi, tanınması, sevilmesi için vermişti. Bu açıdan hayatta her an sınanıyorduk. Her ilgi, her sevgi, verilen herşey, alınan herşey bir sınamaydı. Sabahın şafağı bir sınama. Gecenin karanlığı bir sınama. Kucağımıza konan her çocuk bir sınama. Her musibet, her dert, her tasa bir sınama. Yüreğimize konan her sevgi bir sınama. Her öfke bir sınama. Bize duyalan her sevgi, her ilgi, her şefkat bir sınamaydı. Sevmeye vesile her ne var ise, O’nun yaratmasıydı. Ama bunu nefsimiz kendine maletmek istiyordu. İnsanlar sevgiyi O’nun elinden alıp kendilerine maletmek isterler. Haince onu tüketmek, kullanmak, kendi duygusal çıkarları için sömürmek isterler. Bunu başkaları için kullandıkları "Seni seviyorum" tuzağı altında yaparlar. Bunu senin tarafından sevilmek istiyorum adı altında yaparlar. Yaratıcının onlara kendini sevmek için verdiği sevgiyi sahiplenirler ve kendileri için kullanırlar. Kendilerini değerli hissetmek için. Özel biriyim duygusunu tatmak için. Benlik duygusunu şişirmek için.

İnsanlar "Seni seviyorum" derken sonsuz bir ömrü istiyorlar bizden. Sonsuz bir ömrü elimizden almak istiyorlar. Hayatımızı kendileri için feda etmemimizi bekliyorlar. Veya bizler başkalarına "Seni seviyorum" derken, başkalarının sonsuz ömürlerini istiyor; hayatlarını bizim için feda etmelerini istiyoruz. Aslında bizden istenilen, bizim sonsuz hayatımız. Sevgiler bir insana harcanamayacak kadar sonsuz ve büyük. Sonsuz ve sınırsız. Bizi Yaratıcı dışında kim sonsuz sevebilir? Biz Yaratıcı dışında kimi sonsuz sevebiliriz? Yaratıcı adına sevme dışında gerçek bir sevgiden bahsetmek mümkün mü? Kim Yaratıcı dışında ‘herşey’imiz olabilir, her istediğimizi verebilir? Kim O’nun dışında bize sonsuz merhamet edebilir? Kim O’nun dışında bizi tanıyabilir ve anlayabilir, değer verebilir? Kim O’ndan başka bizim için neyin en iyi olduğunu en iyi bilebilir? Kim O’ndan başka bizim için en iyi olanı bildiği gibi, bunu irade edip yapmak ister?

Sevmeler, ancak O’na yönelirse masumdur.

Ağaç yaşken de, kuruyken de...

Mustafa Ulusoy

Mükemmel HEPSINI EKLEDIM ÇUNKU HER SATIRI ÇOK GUZEL VE GERCEGIN TAA KENDISI....

BU YAZIYI SENSIZ YASAYAMAM ÖLURUM CANIMA KIYARIM GIBI SAFSATALARLA ÖMUR GECIRENLERE OKUTMAK LAZIM...SEN KIMIN VERDIGI CANI KIM İÇİN VERIYOSUN YA HU! ASL OLAN ALLAH CC VE RASULALLAH SEVGISIDIR....HA DIGERI RABBIMIZIN KALPLERIMIZE YERLESTIRDIGI BIRBIRIMIZE ISINMA VESILEMIZ OLAN SEVGIDIR...AMA VEREN ALLAH CC DIR.BIRBIRIMIZI SEVERKENDE ARAMIZDA BU MUHABBETI YARATANA ŞÜKR EDIP EVVELA KALPLERIMIZE BU SEVGIYI YERLESTIRENI EN ÇOK SEVMEK; VE SONRA VAR OLMA SEBEBIMIZ EFENDIMIZE BIR KEZ DAHA ŞÜKRANLARIMIZI SUNUP VARLIĞIMIZIN SEBEBI OLDUGU VE BIZIMDE BIRBIRIMIZI TANIMAMIZA VESILE OLDUGU İÇİNİ ...VE EŞİMİZİ SEVMELIYIZ BU SEVGILERLE BIRLIKTE GUZEL BIR YUVAYI PAYLAŞTIGIMIZ İÇİN.... SELAM VE DUA İLE...aşık
Ekleme Tarihi: 03.10.2007 - 10:51
Bu mesajı bildir   der_ya üyenin diğer mesajları der_ya`in Profili der_ya Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
KaLBeNuR su an offline KaLBeNuR  

1686 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 20.07.2007
En Son On: 17.08.2009 - 12:01
Cinsiyeti: Bayan 
züMrütüaNka
gül cok ara verme özlüyoruz ablam....

gul-ay gül Allah razi olsun okuma zahmetine katlandigin icin....

der_ya gül canim bacim deryam sana ne denir bilmem ki cok güzel yazmisin....bilesin ki sevgimizde saygimizda karsilikli....aşık Güle Güle aşık Güle Güle
Ekleme Tarihi: 03.10.2007 - 14:50
Bu mesajı bildir   KaLBeNuR üyenin diğer mesajları KaLBeNuR`in Profili KaLBeNuR Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
züMrütüaNka su an offline züMrütüaNka  

351 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 02.10.2005
En Son On: 03.12.2009 - 16:15
Cinsiyeti: Erkek 

Gönlümün Sultanı



Naz makamının Efendisi, gecelerimin lem’ası…
Biliyorum bu gece de beni yalnız bırakmadın…
Hissedebiliyorum varlığını, Sıcaklığını ve kokunu…
Duyuyorum;
Gecenin sessizliğinin bile duyulduğu bu zamanda
Damlaların tenimle konuştuğunu duyuyorum,
Onların dahi Sana, salât ve selamını duyuyorum…

Az önce Rabbimi ve Seni andım Ey Sevgili,
Boş hayallerim, günahlarım, acizliğim ve gafletimden dolayı
Rabbimin af, Senin şefaat kapını gözyaşımla çaldım…
Çünkü biliyorum ki;
Af ve şefaat fermanın mürekkebi gözyaşıdır.
Duası ağlamak ve sermayesi ümit olan bir ÜMMETİN olarak
Kapına geldim,
Yine diz çöktüm önünde, kerraten beyat ettim…

Ümmetin olarak dedim,
Dedim çünkü ümit ettim…
Senin tarafından sevilmek için,
Ümmetin olabilmek için Seni sevmek yetiyorsa
Seviyorum, elbette seviyorum, canımdan çok seviyorum
Ey Sevgili, En Sevgili, Gönlümün Sultanı…

Hem, hem nasıl sevmem ki;
Sen,
Sevginin kaynağı değil misin, ?
Rabbimin Habibi, Resulü Sensin…
Sen,
Mevlamın övdüğü değil misin,
Dürrü yekta, Hatibi enbiya Sensin..
Sen,
Sevginin kaynağı, varlığın sebeb-i vücudu değil misin,?
“Levlake levlak, lema halaktul eflak” sözünün muhatabı Sensin…
Sen,
Hz. İsa’nın müjdelediği, Hz. İbrahim’in muştuladığı değil misin?
18 bin âleme rahmet olarak gönderilen Sensin…
Nasıl sevmem Seni Ya Rasulallah…
Seviyorum, elbette seviyorum, canımdan çok seviyorum…

Bakiliğimiz oldun, faniliğimizin içinde
Yolum, Senin yolun olunca
Senden başka kime bel bağlayayım.
Nurum ve şefaatim Senden gelecekse
Seni bırakıp kime gideyim…
Allah (c.c) ‘ ın duası içinde Sen,
Senin duan içinde ben varken
Söyle, Seni bırakıp kimi seveyim…

Ey Sevgili;
Bak, salati fecr vakti yaklaşmakta…
Susma…
Ne olur susma, kalbime dokun, bu karanlık odamı nurunla şereflendir.
Ey Fahri Kâinat;
Kapına geldim diyorum, susuyorsun…
Şefaat dileniyorum, susuyorsun…
Kalkan ellerime dokun diyorum, susuyorsun…
Susma, ne olursun susma Sevgili…
Biliyorum , ellerim kirli, zihnim bulanık, nefsim hodbin..
Ama yine biliyorum ki
Sen, Sana uzanan ellerimi geri çevirmezsin
Çünkü Sen Ahmed-i Mahmud-u Muhammed Mustafa (sav) ‘sın,
Habibi kibriyasın…Hatemu’n Nebiyyinsin…

Sen değil miydin “ Yeryüzünde Allah-ü teala’nın seyyah melekleri vardır, ümmetimin selamını bana ulaştırırlar” buyuran.
Sana binler, Sana yüz binler, Sana milyonlar, Sana kâinatın zerratı adedince
Salât olsun ya Rasulallah,
Selam olsun ya Nebiyallah,
Salât ve Selam olsun ya Habiballah…
Ne olur cevapsız bırakma bu mücrimi
Biliyorum günahkârım ama Senin sevginin üzerine hiçbir sevgi tanımadım,
Senin kadar hiçbir sevgiliyi arzulamadım, hasret kalmadım…

Bak Rasul, bak şu damlalara…
İnan, inan senin için akıyor.
Rabbim biliyor ki; bir o kadar da içime damlıyor…
Bu damlalar hürmetine, Senin sevginin hürmetine şereflendirir misin beni,
Alır mısın selamımı…
Tıpkı, yıldızlarından olan Hubeyb (r.a) ‘ın Mekke’den Sana gönderdiği selamı
Medine’de ayağa kalkarak aldığın gibi benim selamımı da alır,
Ümmetinden sayar ve “Ve Aleykes Selam Hakan” der misin?
Ve şu gece gibi zifiri karanlık olan yüreğimi nurlandırır mısın?
İşte, işte bak karşı apartmandaki komşum Hayrullah amca…
Yine beni yalnız bırakmadı,
Her gece olduğu gibi aldı penceresi önündeki yerini.
Belli, o da bekliyor birisini,
O da bekliyor Sevgililer Sevgilisini…
14 asır geçti ama hala talaal bedrularla bekleniyorsun Ey sevgili…

Kimileri ümmeti Muhammed karanlıklar içinde diyor
Ben inanmıyorum, inanmıyorum Ya Rasulallah.
Madem ki Sen karanlığı boğan nurunla doğdun, karanlığın adı anılmaz
Sen karanlık gecelerimize sabahsın,
Kışta özlenen baharsın, Senli gönüllerde gece yaşanmaz
Karanlık Seni görmeyen gözlerde,
Kadrini bilmeyen gönüllerde olsa gerek…

Ey Nebi…
Bilmiyorum, Sana ahir zaman ümmetinin hangi halini şikayet edeyim!
Senin aşkınla yanmayan kalpleri mi?
Senin nurundan mahrum ruhları mı?
Seni görmeye layık olmayan gözleri mi?
Senin unutulduğun haneleri mi?
Neleri unuttuk şu fani hayat meşgalesi içinde bir bilsen,
Ne cürümler işledik utanmadan,
Bahaneler yaptık üstüne üstük havadan sudan…

Ya Rasul, kapında ümmet olamadık,
Gül değil diken dahi olamadık,
Toprak değil taş dahi olamadık
Belki rıza gösterdik kadere ama Sana layık ümmet olamadık…
Sen dünyaya geldiğin anda bile “ümmeti ümmeti” diye ağlarken
Biz Sana kısık sesle bile olsa selam gönderemedik,
Seni savunamadık, anlatamadık…
Buna rağmen biliyorum ki Sen bizi unutmazsın..
Sahi unutmazsın değil mi Sevgili…
Ne olur affet bizi…

Efendim, artık elim kalemi tutamaz, gözüm kâğıdı göremez oldu yaşlardan,
Yüreğim ağrıyor artık, yüreğim sızlıyor…
Gücüm takatim kalmadı artık, yardım et…
Ey şefkat yağmuru, ey mü’minlerin umudu!
Şefkat kanatlarınla kucakla beni,
Sen sil gözyaşlarımı,
Bırakma beni ve bırakmama izin verme Seni…

Ve Rabbime sesleniyorum;
Ey ahdinde vefalı, ey vefasında kuvvetli, ey kuvvetinde yüce, ey yüceliğinde yakın, ey yakınlığında latif, ey lütfunda şerif, ey şerefinde aziz, ey izzetinde azim, ey azametinde mecid, ve ey yüceliğinde hamid olan Rabbim…
Kalbim Sana emanet, biliyorsun beni ve biliyorsun bendeki Seni…
Ulaştır selamımı ve sevgimi…
Esselatu vesselamu aleyke ya Resulallah,
Esselatu vesselamu aleyke ya Habiballah,
Esselatu vesselamu aleyke ya Seyyidel evveline vel ahirin
Ve selamun alel murselin ve alihim velhamdulillahi Rabbil âlemin…


“GuL” kokusu doldu odama…


Ekleme Tarihi: 03.10.2007 - 22:18
Bu mesajı bildir   züMrütüaNka üyenin diğer mesajları züMrütüaNka`in Profili züMrütüaNka Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
KaLBeNuR su an offline KaLBeNuR  
Siz Hiç Eşinizle Yarıştınız mı?

1686 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 20.07.2007
En Son On: 17.08.2009 - 12:01
Cinsiyeti: Bayan 
YİNE BİR sefer vaktiydi. Hz Peygamber ile, hanımı Ayşe gelmişti. Allah’ın Resulü her seferinde bir hanımını yanında götürürdü. Bu defa kura Ayşe’ye çıkmıştı. İslam ordusu çölün kızgın kumlarında yol alırken Hz Peygamber hanımına yavaşlamasını söyledi. Orduya da devam edin işareti yaptı. Nihayet ordu uzaklaşmış, Hz Peygamber ve eşi geride kalmışlardı. Kâinatın yüzüsuyu hürmetine yaratıldığı Allah elçisi hanımına sordu?

-Yarışalım mı ya Ayşe?

Ordu savaşa gidiyordu. Savaştan daha önemli bir mesele yoktu ve bu bir ölüm kalım meselesi idi. Bu durumda bile Allah’ın Resulü hanımını ihmal etmiyor ve hatta bugün için bile bize çok ayıp gelecek, hatta koca koca adamların hayatta yapamayacakları bir şeyi istiyordu hanımından.

-Yarışalım mı ya Ayşe?

Ordu silahlarını kuşanmış, düşman üzerine süzülüyordu. Dünyevi anlamda bundan daha büyük bir konu olamazdı. Savaş, ölüm ve kan belki de biraz sonra yollara dökülecekti. O ise hanımına soruyordu:

-Yarışalım mı ya Ayşe?

Geçenlerde bir arkadaşımız eşi ile çok şiddetli kavga etmişlerdi. Sebep evin beyi hanımına vakit ayırmıyordu. “Zaten bütün gün para peşinde koşuyorum, akşam bir de seninle mi uğraşayım” diyordu adam.

Yıllar sonra bir öğrencimle karşılaştım dün yolda. Altındaki güzel arabasıyla bizi eve bıraktı. Evlenmiş, çocukları olmuş. Neler yapıyorsun diye sordum. Hafta içi her gün sabahın yedisinde okula gidiyormuş. Öğlenden sonraları bir dershanede çalışıyormuş. Hafta sonları ise özel ders veriyormuş. Ailece sabah kahvaltısı yapmayalı üç ay oldu diyordu. Genç yaşında ev ve araba sahibi olmuştu. Gördüğümüzde yeni bir şeyler almayı planlıyordu. Ama onbir aylık çocuğunun nasıl büyüdüğünü fark edememişti.

Bir başka arkadaşımızın ailesi farklı şehirde, kendisinin işi farklı yerdeydi. İki haftada bir, iki üç günlüğüne eve gidiyordu. Niye böyle yaptığını sorduğumda, hanımı orada iyi bir işte çalışıyordu, çocuklarından biri de orada iyi bir dershaneye gidiyordu. “Peki hanımının ve çocuklarının sana on beş günde birkaç günlüğüne mi ihtiyaçları var” diye sordum. “Ne yapalım çocukların istikbali için katlanıyoruz” dedi. Nasıl bir istikbalse?

Sonunda Hz Ayşe de yarışa razı oldu. Bir çizgi çizip yarışa başladılar. Hz Ayşe ve âlemlere Rahmet olarak gönderilen yarışıyorlardı. Birden hanımımla hiç de yarışmadığım aklıma düştü. Acaba şu yan taraftaki boş arsada yarışacak olsak komşularımız ne derlerdi? Ya dostlarımız?

Niye bu kadar resmi olduk acaba? Meşru dairedeki pek çok şeyi kendi kendimize haram kıldık.

Bediüzzaman Münazarat’ta “Meşru daire içinde insanların ŞAHANE hür olmalarından” bahsediyordu. Biz ise kendi kendimize hürriyet kısıtlamalarında pek mahir olduk.

Ve yarışı Hz Ayşe kazandı.

Öylece orduya vâsıl oldular. Hz Peygamber iş olsun diye değil, bugün idrak dahi edemeyeceğimiz bir tarzda savaşa giderken dahi hanımına vakit ayırmıştı. O’nun gönlünü hoş eylemişti. Ve bu hadiseyi savaşa giden mücahitlerden hiç birinin kınadığına, aleyhine konuştuğuna dair bir kayıt yok.

Sonra bir başka seferde orduyu yine ileriye gönderdi Hz Peygamber. Hanımına yine sordu:

-Yarışalım mı ya Ayşe.

Ve hanımı yine tamam dedi. Yarıştılar kızgın kumların üstünde yürüyen orduya doğru. Bu defa Hz Peygamber kazanmıştı.

-Bu dedi, âlemlere Rahmet olarak gönderilen. Geçen seferkinin rövanşı idi ve tebessümle baktı hanımına.

Sahi siz hiç hanımınızla yarıştınız mı?

Yoksa böyle şeyler bizi bozar mı?

Levent Bilgi
Ekleme Tarihi: 04.10.2007 - 05:48
Bu mesajı bildir   KaLBeNuR üyenin diğer mesajları KaLBeNuR`in Profili KaLBeNuR Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
KaLBeNuR su an offline KaLBeNuR  
BİR GÜN PEYGAMBERIMIZ KAPINIZI ÇALSA

1686 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 20.07.2007
En Son On: 17.08.2009 - 12:01
Cinsiyeti: Bayan 
Yıllardır internette dolaşan, kimi meclislerde sık dile getirilen bir metin var; şiir gibi etkileyici bir metin...
Metnin yazarının kim olduğunu ne ben çözebildim bugüne kadar ne de başkası. Özgün halinin İngilizce olduğu rivayet ediliyor.

"Hz. Peygamber size gelse" başlığı taşıyor bu metin. Görünürde bir merakı dile getiriyor, bir merakı sorguluyor.

Ve şöyle başlıyor...

"Bir gün Peygamber ziyaretinize gelse, Yalnızca birkaç günlüğüne çalsa kapınızı,
Merak ediyorum neler yapacağınızı..."
Bunu okuduğunuz anda, inancı sıkı veya gevşek nasıl biri olursanız olun hafiften sarsılıyorsunuz.
Gerçekten de ne yaparız Peygamber kapımızı çalıverse! Hele O'nu dilinden düşürmeyen ama bir yandan da hayatın harala gürelesi içine "düşen"ler nasıl bir telaşa kapılırlar acaba?

Ancak bu şiirimsi metni yazan aslında neler yapacağımızdan emin. Diyor ki...

"Biliyorum
Böylesine şerefli bir konuğa en güzel odanızı açacağınızı,
Ona sunacağınız yemeklerin en iyisi olacağını,
Ve inandırmaya çalışacağınızı,
Onu evinizde görüyor olmaktan mutluluk duyacağınızı;
Fakat söyleyin bana,
Evinize doğru gelirken gördüğünüzde,
O'nu hemen kapıda mı karşılayacaksınız?
Yoksa içeri almadan önce, aceleyle,
Bazı dergileri, gazeteleri çarçabuk saklayıp
Yerine Kur'an'ı mı koyacaksınız? "

Diyor ki...

"Peki ya dünyalık müziğinizi, kasetlerinizi de saklayacak mısınız?
Ve bunun yerine ortalığa,
Kitaplığınızın raflarında tozlanmış,
Hadis kitapları mı çıkaracaksınız?
Hemence içeriye girmesine izin verecek misiniz?
Yoksa telaşla ne yapayım diyerek,
Sağa sola mı koşturacaksınız?"

Diyor ki...

"Tanıştırmaktan onur duyacak mısınız en yakın arkadaşınızı onunla?
Yoksa hiç karşılaşmamalarını mı umardınız,
Peygamberin ziyareti bitene dek birbirleriyle?
Şimdi söyleyin açık yüreklilikle,
Onun kalmasını ister misiniz sizinle?
Sonsuza dek, hep birlikte...
Yoksa rahat bir nefes mi alacaksınız,
Ziyareti bitip gittiğinde?"

***
Kabul edelim ki çok etkileyici bir sorgulama bu!
İnananların kendilerini hep eksik, hep kusurlu görme (ama alttan alta da kendilerini değil de çağı suçlu çıkarma) eğilimini destekleyici mahiyette bir etkisi var.

Ve adım gibi eminim ki, bu metin şimdi Mevlit Kandili ve Kutlu Doğum Haftası nedeniyle yine internette sık sık karşımıza çıkacak, e-mektup yoluyla ondan ona dolaşacaktır.

Yalnız namazında niyazında olanlara değil, belki daha çok da benim çevremden insanlara; yani az çok bu manevi iklimi soluyan ama kafası hep bulanık kalanlara ulaşacaktır.

O yüzden, belki "senin üzerine vazife değil ki" diyeceksiniz bana ama konuyla ilgili bir iki satır not

düşmek istiyorum şu köşeye...
Çünkü bu gönül çalan, inananları hemen etkileyen metnin ciddi sorunları var.

***

Asrı Saadet, bazılarının uzaktan uzağa sandığının aksine aynı bugün gibi insani ve toplumsal eksikler, kusurlar, hınçlar, nefretler, düşmanlıklar, ayrılıklar, açgözlülükler ve yalan imanların iktidarıyla doluydu.

Merak eden açar kitapları okur, okuyunca da şaşkınlıktan küçük dilini yutar.
O çağı "saadetli" kılan O'nun varlığıydı.
O'nun yaşadığı bir dönemde yaşamak, aynı vakti ve atmosferi solumaktı saadet...

"Peygamber ziyaretimize gelse ne yapardık?" diye dövünmeye kalkışmadan önce bunu bilmek gerekir. O, içerisinde hangi rüzgarlar esiyor olursa olsun, ziyaretinin değerini bilen her evin değerini vermişti!

O'nu yakından tanıyanların deyişiyle "umanı umutsuzluğa düşürmeyen, güleryüzlü, yumuşak huylu,

asla bağırıp çağırmayan" Peygamber'in ziyaret ettiği bir eve "bakalım içeride ne kusurlar ne sapkınlıklar göreceğim" fikri ve duygusuyla gireceğini hayal etmek ve ettirmek yanlıştır.

Ziyaret edilenler açısından da asıl olan O'na gönüllerini açmalarıdır.
Yoksa yalancıktan çeki düzen
verilmiş evlerini değil...
Korkuya, telaşa ne gerek var?
Huysuzluğa, karamsarlığa ne gerek var?
Gelen Peygamber...

***

"Bir an önce gitmesini isteme" konusuna gelince...
Kimsenin bu konuda başkası yerine konuşma, bu soruyu siyasal-toplumsal bir sorgulama haline getirme hakkı yok.
Çünkü...
Gelen "sevgili"yse eğer, kim gitmesini ister?

Haşmet BABAOĞLU
Ekleme Tarihi: 09.10.2007 - 23:36
Bu mesajı bildir   KaLBeNuR üyenin diğer mesajları KaLBeNuR`in Profili KaLBeNuR Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
KaLBeNuR su an offline KaLBeNuR  
şeytan bu AŞK A KIZACAK KISKANACAK!

1686 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 20.07.2007
En Son On: 17.08.2009 - 12:01
Cinsiyeti: Bayan 
MUHAMMED 'E S.A.V OLAN AŞKIMIZI ÇEKEMEYECEK
MUTTAKİ GENCE DÜŞMAN OLACAK BUĞZ EDECEK
SABRIMIZI BİLİYORUM BEĞENMEYECEKSİN
ŞÜPHELİ ŞEYLERDEN KAÇAN ALİMİ HİÇ SEVMEYECEK
SABIRLI FAKİRDEN ŞÜKREDEN ZENGİNDEN HOŞLANMAYACAKSIN
TEKBİR ALDIĞIMIZDA NAMAZA ŞEYTANI SITMA TUTUCAK
SECDELERDE RABBİMİZLE BULUŞMAMIZI ÇEKEMEYECEK
HER SECDEYLE GÜNAHLARIMIZIN BAŞIMIZDAN DÖKÜLDÜĞÜNÜ GÖRÜP TİTREYECEKSİN
ŞEYTAN BU AŞKI! ÇOK KISKANACAK ALLAH A OLAN YAKINLIĞIMIZA İMRENECEK KEŞKE DİYECEK KEŞKE BENDE SECDE EDENLERDEN OLSAYDIM PİŞMANLIK FAYDA VERMEYECEK.ADEME SECDE ETMEDİĞİNE HEP AĞLAYACAKSIN ŞAHİTLERDEN OLMADIĞINA YANACAKSIN CEHENNEM YÜREĞİNDE YANACAK ,YAKACAK ODUNLAR ARAYACAKSIN BİLİYORUZ BEŞERİ HEP AZDIRMAYA YEMİNLİSİN .
ORUÇLA ŞEYTANI BAĞLAYACAĞIZ,DİLERİM BAĞIN ÇÖZÜLMESİN.
HACI OLUP AŞKIN DERYASINA DALDIKÇA ŞEYTANI ÇILDIRTACAGIZ.
KUR AN LA RABBİMİZLE KONUŞTUĞUMUZDA KUR ANI AŞKLA OKUDUĞUMUZDA ERİM ERİM ERİYECEKSİN !
ATEŞTEKİ KURŞUNLARVARİ ERİYECEKSİN HASEDİNDEN BİTECEKSİN CEHENNEMİ HER NEFESİNDE YAKACAK VE YANACAKSIN
YA SADAKA VERİNCE MÜMİN VAY HALİNE TESTERELERLE KESİLECEKSİN .
BU AŞKA ADANAN RUHLARI ÖMRÜNCE SEVMEYECEKSİN BİLİYORUM DÜŞMANLIĞIN BİTMEYECEK KİNİN EKSİLMEYECEK
FAKAT ALLAH IN SEVDİĞİ HALİS SALİH KULLARA ZARAR VEREMEYECEKSİN
DUA KALASINI GEÇEMEYECEKSİN BİZ VAR OLDUKÇA DÜNYA SANA DAR OLUCAK .
SANA DÜŞMANLIĞIMIZ HİÇ KAYBOLMAYACAK
ŞEHADET ALEMİNDE ŞAHİT OLMAMIZI KISKANACAKSIN HER FIRSATDA KANIMIZA GİRMEYE ÇALIŞACAKSIN
SEN TOPRAK KADAR AZİZ OLAMADIN O ŞAHİT YAPRAK KADAR OLAMADIN
YER VE GÖK ARASINDA HER ŞEY ŞAHİT TEK SANA UYANLAR ŞAKİ ALLAH A ASİ
ŞERLERİNDEN KORUSUN RAHMAN MÜ'MİNLERİ,
İNSİ VE CİNNİ ŞEYTANLARIN ŞERRİNDEN SIĞINIYORUZ ALEMLERİN RABBİ OLAN ALLAH A!

alinti-
Ekleme Tarihi: 04.12.2007 - 16:37
Bu mesajı bildir   KaLBeNuR üyenin diğer mesajları KaLBeNuR`in Profili KaLBeNuR Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
KaLBeNuR su an offline KaLBeNuR  
FARAN DAĞLARINDA AÇAN SEVGİLİ

1686 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 20.07.2007
En Son On: 17.08.2009 - 12:01
Cinsiyeti: Bayan 
Selâm sana nazlı Nebî
Selâm sana gözbebeği
Mevlâ'nın kudretiyle selâm.

Selâm sana nûr-i dilâra
Selâm sana Hakk hâbibi
Rahman'ın kudretiyle selâm.

Selâm sana Andelîb_i Zîşan
Selâm sana Muhammedî
Cebrail'in yüreğiyle selâm
İbrahim'ce selâm sana
Rahim'ce selâm sana
Gafûr'ca selâm.

Selâm sana ey yetimler padişahı
Selâm sana Ahmedî nefesli yâr
Eyyup'ça selâm sana

Selâm sana ya Habiballah
Selâm sana ya Nebiallah
Selâm sana ya Resûlallah.

Ya Resûlallah!
Sen, sevmek için istenen
Can, dudakta istenen
Sevda ikliminin en güzel mevsiminin
En güzel çiçeğisin.

Cemre gibi düştün kâinatın kışına
Bahar, senin elinde doğdu
Senin elinle indi toprağa
Öyle bir sevildin ki
Candan aziz bilerek
Uğruna can verildi
Ama bu, ölüm değildi
Adını bir kez anan
Bir kez gönülden anan
Rahmetin nûr kaynağı gözlerinde dirildi
Şimdi biz de seni anıyoruz
Mevlâ'mızın yeminleriyle anıyoruz seni

Ey Faran Dağları'nda açan sevgili !
Fecre,
On geceye,
Her şeyin çiftine ve tekine,
Akşamın alacakaranlığına,
Kararıp bürüdüğü zaman geceye,
Açılıp aydınlattığı zaman,
Gündüze and olsun ki;
Sen olunca sitem yok,
Serzeniş yok,
Eyvah yok.
Âlemlere ambersin
O'ndan başka ilâh yok
Sen, en son peygambersin.

Beni ilk öksüz oluşun vurdu
Yetim kalışın yaraladı önce
Elden ele dolaşmıştın
Herkesin gözbebeğiydin
Ama mahzun,
Ama kederli,
Bir yanın arşa kadar azamet,
Bir yanın ürkek...

Mekke akşamları yanar
Verdiğin her nefeste
Ve gökten inen bir sesle
Allah korumasına alır.

Senin derdin Allah'tı
Hüznün, kederin Allah
Senin dostun Allah'tı
Sana en yakın Allah.

Biz seni göremedik ya Resûlallah
Uhud Dağı'nı seyrettik
Okçular tepesinden bir sabah
Bir Medine sabahında
Uhud'u seyrettik
Seni göremedik
Ebu Ubeyde bin Cerrah sanki ordaydı
Sanki mübarek yüzüne batan miğfer halkalarını
Dişleriyle sökmek için nefes nefeseydi
Kalbi yerinden fırlayacakmış gibiydi
Seni öyle seviyordu ki
Tenine bir dikenin batması bile
O kalbi durdururdu.

Biz seni göremedik ya Resûlallah
Uhud'u gördük bir sabah
Malik bin Sinan olamadık
Mübarek kanının, kanına karıştığı
Malik bin Sinan sanki oradaydı
Ve inemedik okçular tepesinden
Sanki sen inin demeden inersek
Uhud tekrar cehenneme dönerdi.

Ey Faran Dağları'nda açan sevgili !
Güneşe ve onun ışığına,
Ardından gelmekte olan aya,
Onu ortaya koyan gündüze,
Onu bürüyen geceye,
Göğe ve onu meydana koyana,
Yere ve onu yayana and olsun ki;
Sen olunca sitem yok,
Serzeniş yok,
Eyvah yok.
Âlemlere ambersin
O'ndan başka ilâh yok
Sen, en son peygambersin.

Vazgeçtim seni hep ötelerde aramaktan
Seni yüzyıllar öncesine hapsetmekten vazgeçtim
Mesafelerden usandım ya Resûlallah
Sana sesleniyorum!

Âlemlere rahmetsin
Seslenince yanımdasın, burdasın
Günahkârım,
Ama sen günahkârların umudusun
Temizle beni ya Resûlallah!
Temizle beni ya Resûlallah!
Temizle beni ya Resûlallah!

Mescid-i Nebevi'de gördüm
Mübarek sözlerinden birini süsleyip duvara asmışlar:
"Benim şefaatim, ümmetimden büyük günahları olanlar için."
Buyurmuşsun
İçimde her şey üşür,
Rüzgar üşür,
Yağmur üşür,
Dua üşür,
Melekler üşür.
Isıtırsan bir sen ısıtırsın
Medine'ye akan nûr gibi ak kalbime
Ey ban-u cihan
Yorgunum,
Güçsüzüm,
Çaresizim.
Sen çaresizlerin yardımcısısın

Yüreğimi koşturdum
Sana doğru
Çatlarcasına koşturdum
Kimseye hakkım yok
Huzurunda sana ait varlıkları dâvâ etmem
Ben bir dâvâlıyım
Tükendim ya Resûlallah
Hicretimi kabul et ya Resûlallah!
Hicretimi kabul et ya Resûlallah!
Hicretimi kabul et...


Dursun Ali ERZİNCANLI
Ekleme Tarihi: 18.12.2007 - 00:22
Bu mesajı bildir   KaLBeNuR üyenin diğer mesajları KaLBeNuR`in Profili KaLBeNuR Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
birbenim su an offline birbenim  

62 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 26.11.2007
En Son On: 01.02.2008 - 12:03
Cinsiyeti: ----- 

Ekleme Tarihi: 25.12.2007 - 08:33
Bu mesajı bildir   birbenim üyenin diğer mesajları birbenim`in Profili zum Anfang der Seite
Pozisyon düzeni - imzaları göster
Sayfa (1): (1)
önceki konu   sonraki konu

Kategori Seç:  
Sitemizde şu an Yok üye ve 2041 Misafir mevcut. En son üyemiz: Didem_


Admin   Moderator   Vip   Üye ]

Hayırlı ömürler dileriz.    Bu üyelerimizin doğum günlerini tebrik eder, sıhhat ve afiyet dolu bir ömür dileriz:
sefa46 (70), sa71bo (53), hacý46 (39), talathoca (68), volkanadar (46), abcesam (66), ~YaSeMeN~ (40), Yavuz Selim Hay.. (54), sezerarzumanogl.. (40), mhakanavci (43), mevlüt01 (43), ravza dila (41), cartel02 (43), CANBULUT (48), mbitis (39), nurkelebek (56), lokmanyavuz1959 (65), mke55 (40), Seymaa (51), veyselkarani (51), a_musab (38), uyuz (45), tugbil (60), Guldemet (49), Fatih Erus (38), Nedim06 (59), Yusra (36), a_Sena_a (49), abdullah acar (47), M HAKAN AVCI (43), kral (48)
24 Saatin Aktif Konuları
0

Copyright © ((( RAVDA.net )))  *  İrtibat   *   RAVDA Reklam Servisi   *   Tüm hakları saklıdır, izinsiz alıntı yapılamaz.
Sitemizde yayınlanan imzalı yazıların içeriğinden yazarları, forum ve yorumlardan ekleyen şahıslar sorumlu olup, kesinlikle sitemiz sorumlu değildir.
© by ((( RAVDA.net )))

Sayfa 0.82778 saniyede açıldı