0
Start Giriş Üye Ol üyeler ((( RAVDATe@m))) Arama
Toplam Kategori: 69 *** Toplam Konu: 30100 *** Toplam Mesaj: 148193
Forum Anasayfa » EDEBİYAT / MAKALE / ŞİİR » MAKALELER » Bediüzza man’ı Sevmek ve Savunmak ...

önceki konu   sonraki konu
Bu konuda 1 mesaj mevcut
Sayfa (1): (1)
Ekleyen
Mesaj
Z.OMER TURGUT su an offline Z.OMER TURGUT  
Bediüzza man’ı Sevmek ve Savunmak ...

94 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 14.01.2005
En Son On: 08.06.2014 - 15:10
Cinsiyeti: Erkek 
27 MAYIS 1960 darbesinden sonra birtakım şeytanlar Müslüman halkın Bediüzzaman Said Nursî’ye olan sevgisini ve hürmetini kırmak, zedelemek için uyduruk ve sahte bir risale hazırlatıp bastırdılar. Plan gayet şeytanî idi. Broşürün yazarı olarak sâbık Şeyhülislâm Mustafa Sabri’yi göstermişlerdi. Yani koskoca bir Şeyhülislâm, Bediüzzaman’ı tenkit ediyor olacaktı. Şeytanlar büyük bir çelişki içindeydiler. Çünkü Şeyhülislam M. Sabri Efendi merhum da, kendilerince mergup ve muteber (beğenilen ve tutulan) bir kimse değildi.Millî Mücadeleden sonra 150’likler listesine konulmuş ve yurt dışına çıkmıştı. Akıllarınca çivi çiviyi söker diye mi düşünmüşlerdi, yoksa gaflet ile kendi kazdıkları kuyuya mı düşmüşlerdi?

Broşüre uyduruk bir Arapça isim koymuşlardı: Tuhfetü’r-reddiye ‘ale’l-Mezhebi Saidi’l-Kürdiyye... Arapçada henüz Zeyd ile ‘Amr’ın kavgası hikâyesini yeni okumaya başlamış bir öğrencinin yazacağı acemice bir cümle...

Bendeniz haftalık YENİİSTİKLÂL gazetesini yayınlarken, merhum Üstad Eşref Edib (Fergan) bey polis hafiyesi gibi çalışmış, araştırmış ve sözde Şeyhülislâm Mustafa Sabri Efendi’nin yazmış olduğu iddia edilen broşürde vahim bir bilgi hatasına el koymuştu. Sabri Efendi, 1954’deki vefatından sonra basılmış bir Risâle-i Nur kitabına atıfta bulunuyordu!..

27 Mayıs devrimbazlarının Müslümanlara ve Bediüzzaman’a fırlattıkları bumerang havada dönmüş dolaşmış ve atanların başına şiddetle çarpmıştı.

Bediüzzaman da, Mustafa Sabri Efendi de, birer İslâm büyüğüdür. Meşrebleri ve metodları farklı da olsa, esasta birdirler. Ben, bir Müslüman olarak her ikisini de severim.

Şimdi bazıları “Vay sen nasıl olur da, bu iki zatı seversin...” diyecek ve kaşlarını çatacaklardır.

Onlara cevabım şudur:

“Siz, Atatürk rejimini devirmek, Atatürk’ü alaşağı etmek için darbe hazırlıkları yaparken yakalanan, mahkemeye verilen, ağır hapis cezasına çarptırılan, 15 sene zindanda kalan NazımHikmet’i çok seviyorsunuz, onu yere göğe sığdıramıyorsunuz ve bu suç olmuyor da; ben Bediüzzaman’ı ve Mustafa Sabri’yi sevince mi suç oluyor?

Mustafa Sabri Mısır’a gitmiş... Nazım da, Selanikli Ahmet Emin Yalman’ın başını çektiği aftan sonra serbest kalmış, Boğaziçi’nde bir Romanya gemisine gizlice binmiş ve soluğu Moskova hava alanında almıştı. Uçaktan iner inmez, kendisini bekleyen gazetecilere “Benim vatanım Sovyetler Birliği”dir, beni Stalin yaratmıştır...” demişti.

Yukarıdaki satırları, bir İslâm büyüğü olan, Türkiye halkına imanî, Kur’ânî hizmetler eden Bediüzzaman’ı sevmenin, ona hürmet etmenin, onu savunmanın bütün iyi niyetli Müslümanlar için bir vazife ve borç olduğunu anlatmak ve hatırlatmak için kaleme almış bulunmaktayım.

O, Resûl-i Kibriya Efendimizin (Sallallahu aleyhi ve sellem) 20’nci milâdî asırdaki vekil, vâris ve halifelerinden biriydi. Bizim, Peygamber Efendimize biatımız vardır. Bu biat O’nun vekil, vâris ve halifelerini de kapsar.

Sık sık yazıyorum: Bediüzzaman’ı sevmek, ona hürmet etmek, onu savunmak için ille de Nurcu olmak gerekmez. Müslüman olmak yeterlidir.

Zaten Bediüzzaman bir Nurcu büyüğü değil, bir İslâm büyüğüdür.

Bu devirde bu merhum ve muhterem zatın hatırasına iki cihetten zarar geliyor:

(1)Agresif, militan ve harbî dinsizlerden.

(2) Bediüzzaman’ı hakkıyla anlayamayan veya gerçek Bediüzzaman yerine kendi istedikleri ve anladıkları hayalî bir Bediüzzaman koymak isteyenler.

Bediüzzaman imana, İslâm’a, Kur’ân’a, Resulullah’a, O’nun Sünnetine, Şeriata, İslâmî faziletlere ve ahlâka sımsıkı bağlı olan, bunların hüküm ve gereklerini hayatına uygulayan ve bu yüce değerlere hizmet eden bir kimsedir. İslâm dininin temel hükümlerinden ve inançlarından biri şudur: Peygamber dışında her kul hata edebilir. Peygamberden de zelle sadır olabilir. İsmet sıfatı sadece Nebilere ve Resûllere mahsustur. Bediüzzaman, “Eski Said” devrinde bazı görüşlerinde hatâ etmiş olduğunu bizzat kabul etmektedir. Bu itiraf onun kemâline gölge düşürmez, aksine onu daha da yüceltir. Zaten Bediüzzaman hazretleri usûle dair, mevrid-i nas olan hüküm ve konularda herhangi bir hatâ ve yanlışlık yapmamıştır.

Bir büyüğün gerçekten büyük olup olmadığı, onun kendi nefsine olan muamelesinden anlaşılır. Nefsine önem vermiyor, hotfüruşluktan kaçınıyor, ene’sini zabt u rabt altına almış bulunuyorsa o büyük adamdır.

Kendinde benlik olan, kibir olan, gurur olan, ben ben ben diyen kimseler büyük görünseler, bir kısım insanlar onları büyük bilseler de gerçekte büyük değil, küçük kişilerdir.

Son yıllarda Kur’ân’a, Sünnete, İlâhî ve Nebevî tâlimata, Şeriata tamamen zıt fikirler, görüşler, re’yler Müslümanlar arasında yayılmaya çalışılıyor.

Meselâ birtakım ilâhiyatçılar sanki Cennet babalarının çiftliği imiş ve kendi tekellerinde bulunuyormuş havalarına girerek, risâleti ve dâveti kendilerine ulaştığı halde hidayete sırt çevirerek Resulullah’ı inkâr ve tekzib eden; Kur’ân’a -hâşâ- kul sözü uydurma kitap diyen, İslâm’ı hak ve ilâhî din olarak kabul etmeyen münkirleri ve örtücüleri (gerçeği saklayan, örtenleri) Cennet’e dolduruyorlar. Öyle şaşkınlar var ki, sadece İslâm dini açısından değil, Hıristiyanlık ve Musevilik açısından da tutar tarafı olmayan Edison’u; ampulü ve gramafonu icat etti diye Cennetin baş köşesine oturtuyorlar. Yahu Cennet kimsenin tekelinde değildir, Allah’ın mülküdür ve O, oraya kimleri koyacağını, kimleri koymayacağını çok açık ve seçik şekilde Kitabullah’ta beyan buyurmuştur.Peygamber de, bize ulaşan sahih hadîslerinde bu konuyu, hiç şüphe kalmayacak şekilde açıklamıştır. Bediüzzaman hazretlerinin âhir zamanda Müslümanlar, Hıristiyan ruhanîleri ile ateizme ve Bolşevikliğe karşı birlikte çalışacaklar demesi başka, birtakım adamların Cennetin kapı bekçileri kesilip ne kadar tersa ve hûd varsa onları, mü’minlerin ebedî saadet mekânı ve menzili olan o Darüsselâma sokmaya yeltenmeleri başka şeydir.

Kur’ân, Sünnet ve İslâm bize ne diyor?.. Hak olan inanç Tevhid’tir. Teslis kesin olarak batıldır, yanlıştır diyor.İsa Mesih aleyhisselamın kul olduğunu, asla Tanrı veya Tanrı’nın oğlu olmadığını bildiriyor.

Bazıları nasıl olur da, Bediüzzaman’ın Tevhid ile Teslisi bir tuttuğunu iddia edebilir?Böyle bir iddia tutarlı olur mu?

Muhyiddin Arabî hazretlerinin eserlerinde olduğu gibi Bediüzzaman’ın risâlelerinde de bazı rümuzlu, esrarlı, avamm-ı nasa açıklanması doğru olmayan kısımlar vardır. Nitekim bunlar bastırılmamaktadır. Böyle yerlerin mutlaka Kur’ân’ın, Sünnetin, Şeriatın zahirine göre tefsir ve te’vil edilmesi gerekir.

Bazıları ve birileri zamanımızda ılımlı İslâm (light ıslam), diye yeni bir din çıkartmak istiyorlar. Bediüzzaman hazretlerini böyle bir şeyden tenzih ederiz.O mübarek zat, bunca sıkıntıyı, işkenceyi, eza ve cefayı, hapsi gerçek İslâm için çekmiştir. Ilımlı İslâm, reforme edilmiş İslâm taraftarı olsaydı o sıkıntıları çekmezdi.

Resûl-i Kibriya aleyhi ekmelüttahaya Efendimiz hazretleri “Belânın en şiddetlisi Peygamberlere gelir. Sonra derece derece...” buyurmuşlardır. Bediüzzaman’ın çok büyük bir Müslüman olduğunu anlamak için, bu hadîsin ışığında din, iman, Kur’ân için çektiği eza ve cefalara bakmak yeterlidir.

Bazıları beni bu konulardaki yazılarım dolayısıyla şiddetli ve insafsız şekilde tenkit ediyor. Kim ne derse desin bendeniz de bir Nurcuyum. Lâkin bu satırları bir Nurcu olarak kaleme almadım, bir Müslüman olarak aldım.

Düşünün... Büyük bir zat, uzun ömrünü binbir çile ve zulüm altında imanî, Kur’ânî, şer’î, nebevî hakikatların neşri ve müdafaası için harcıyor ve sonra haksız hücumlara uğruyor veya yanlış fikir ve görüşler için kullanılmak isteniyor... Benim Müslüman bir yazar olarak onu savunmam, gerekli bi vazife olmaz mı? Çok rica ediyorum: Birileri ve bazıları bu büyük zatı kendi şazz fikirlerine, görüşlerine, beşerî emelllerine âlet etmesinler.

Resulullah Efendimiz, Necran Hıristiyanlarını iyi karşılamış, hattâ Mescid-i Saadet’te kendilerine göre ibadet etmelerine izin vermişti. Buradan yola çıkarak Teslis’in hak olduğunu iddia etmek mümkün müdür?

Not: Uyduruk ve düzmece risâlenin içyüzü hakkında ayrıntılı bilgi edinmek isteyenler http://www.cevaplar.org sitesindeki “Ismarlama bir Bediüzzaman Reddiyesi” (Yz. Salih Okur) başlıklı makaleyi mütalaa edebilirler.


Mehmet Şevket Eygi
Ekleme Tarihi: 06.05.2007 - 13:20
Bu mesajı bildir   Z.OMER TURGUT üyenin diğer mesajları Z.OMER TURGUT`in Profili Z.OMER TURGUT Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
Pozisyon düzeni - imzaları göster
Sayfa (1): (1)
önceki konu   sonraki konu

Kategori Seç:  
Sitemizde şu an Yok üye ve 1258 Misafir mevcut. En son üyemiz: Didem_


Admin   Moderator   Vip   Üye ]

Hayırlı ömürler dileriz.    Bu üyelerimizin doğum günlerini tebrik eder, sıhhat ve afiyet dolu bir ömür dileriz:
husameddin (47), halk yolcusu (37), Habibetti21 (37), aysani (50), kardelen__571 (35), hasan_el_benna (42), aslanþamil (44), caylak ali osma.. (51), vural (50), mero (), ByNet (54), enginbey (49), veleye5 (28), yazitura (45), betulonur (41), NiSA (47), aliavlamaz (37), adler42 (46), 0730sahin (43), ercan58 (41)
24 Saatin Aktif Konuları
0

Copyright © ((( RAVDA.net )))  *  İrtibat   *   RAVDA Reklam Servisi   *   Tüm hakları saklıdır, izinsiz alıntı yapılamaz.
Sitemizde yayınlanan imzalı yazıların içeriğinden yazarları, forum ve yorumlardan ekleyen şahıslar sorumlu olup, kesinlikle sitemiz sorumlu değildir.
© by ((( RAVDA.net )))

Sayfa 0.64430 saniyede açıldı