0
Start Giriş Üye Ol üyeler ((( RAVDATe@m))) Arama
Toplam Kategori: 69 *** Toplam Konu: 30100 *** Toplam Mesaj: 148193
Forum Anasayfa » D İ N / İ S L A M » DİĞER DİNİ KONULAR » DEMOKRASİ KÜFÜR NİZAMIDIR ONU ALMAK, TATBİK ETMEK VE ONA DAVET ETMEK

önceki konu   sonraki konu
Bu konuda 1 mesaj mevcut
Sayfa (1): (1)
Ekleyen
Mesaj
ibn_teymiyye su an offline ibn_teymiyye  
DEMOKRASİ KÜFÜR NİZAMIDIR ONU ALMAK, TATBİK ETMEK VE ONA DAVET ETMEK

21 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 25.12.2006
En Son On: 27.02.2007 - 21:30
Cinsiyeti: Erkek 
DEMOKRASİ KÜFÜR NİZAMIDIR ONU ALMAK, TATBİK ETMEK VE ONA DAVET ETMEK
HARAMDIR


"Ey iman edenler ! Allah'a itaat edin. Resule ve sizden olan emir
(yönetim) sahiplerine de itaat edin. Eğer bir hususta anlaşmazlığa
düşerseniz, onu Allah'a ve Resul'e götürün. Allah'a ve Ahiret'e iman
ediyorsanız, bu hem hayırlı hem de netice bakımından daha iyidir. o Sana
indirilene ve senden önce indirilene inandıklarını ileri sürenleri görmedin
mi? Zira tağutla (Allah'ın şeriatı dışındaki hükümlerle) muhakeme olmak
istiyorlar. Halbuki onu inkâr etmeleriyle emr olunmuşlardı. şeytan ise
onları büsbütün saptırmak istiyor. o Onlara; Allah'ın indirdiğine ve Resul'e
(yani İslâm şeriatı'na) gelin, denildiği zaman münafıkların senden iyice
uzaklaştıklarını görürsün. o (Nisa : 59,60,61)
Kâfir Batının müslüman beldelerine götürüp pazarladığı demokrasi bir
küfür sistemidir ki onun uzaktan veya yakından İslâm'la bir alâkası yoktur.
Aynı anda İslâm ahkâmıyla küllî ve kısmî hususlarında tamamen çelişir. Yine
demokrasi, kendisinin geldiği kaynak, kendisinden fışkırdığı akide, üzerine
konduğu esas, getirdiği fikirler ve nizamlar bakımından da İslâm ahkâmı ile
çelişir.
Bu nedenle demokrasiyi almak veya uygulamak veya ona çağırmak, müslümanlara
kesinlikle haramdır.
Demokrasi, idarecilerin zulmünden ve din adıyla insanlara
tahakkümlerinden kurtulmak için insanlar tarafından ortaya çıkartılmış bir
yönetim düzenidir. Böylece bu düzenin kaynağı beşerdir. Vahy ile veya dinle
hiç alâkası yoktur.
Demokratik düzenin ortaya çıkmasının esas nedeni şudur : Avrupa'daki
idareciler, kendilerinin yeryüzünde Allah'ın birer vekilleri olduklarını
iddia ediyorlardı. Buna göre idareci, insanları Allah'ın otoritesiyle idare
eder durumdaydı. Zira idareciyi yasama otoritesine, yürütme otoritesine yani
kendisinin çıkarttığı kanunla insanları idare etme otoritesine sahip kılanın
Allah olduğunu iddia ediyorlardı. Çünkü, otoritesini insanlara değil Allah'a
dayandırıyordu. Böylece idareciler insanlara zulüm ve tahakküm ediyorlardı.
Ortaya attıkları bu iddialar adıyla aynen efendinin kölesine tahakkümü gibi
insanlara tahakküm ediyorlardı.
Daha sonra, idareciler ile halklar arasında çatışma meydana geldi.
Filozoflar ve düşünürler, idare konusunu incelemeye koyuldular. Ve
insanların yönetimi için bir düzen ortaya attılar. Bu ise, demokratik
düzendir. Bu düzende, halk otoritelerin kaynağıdır. İdareci, gücü ve
otoritesini halktan elde eder ve egemenlik halka ait olur. İradesine sahip
olan halktır. İradesini istediği şekilde bizatihi kullanır ve yürütür. Hiç
bir kimse için halk üzerine bir sulta (otorite) yoktur. Halk kendi
kendisinin efendisidir. Kendisiyle idare edilen ve gereğince yürünülen
yasayı çıkartan odur. Yine o (halk), kendisinin çıkarttığı yasayla kendisini
kendisine gıyaben (onun vekili olarak) yönetecek idareciyi tayin edendir.
İşte bunun için, demokratik düzenin kaynağı tamamen beşerîdir. Bir vahiy ile
veya bir dinle hiç alâkası yoktur.
Demokrasi, batılı bir kelime olduğu gibi batılı bir ıstılahtır
(terimdir) ki ona şu mana verilmiştir : "Halkın yönetimi, halkın yasasıyla
halka aittir." Böylece halk, mutlak şekilde efendidir, egemenliğe sahiptir,
kendi emrinin (idaresinin) yuları kendi elindedir, iradesini kullanır ve onu
bizzat kendisi yürütür. Kendi otoritesi dışında başka bir otorite önünde
sorumlu değildir. Halk, egemenliğe sahip olması itibariyle seçtiği vekilleri
vasıtasıyla düzen ve kanunları ortaya çıkartır ve otoritelerin kaynağı
olması itibariyle de kendisinden otoritelerini elde eden ve kendi tarafından
tayin edilen idareciler ve hakimler vasıtasıyla bu düzen ve kanunları
uygular. Devleti meydana getirme, idarecileri tayin etme, düzen ve kanunları
ortaya çıkartma hususlarında her fert diğer fertlerin sahip oldukları
haklara sahiptir. İşte, demokrasinin manası budur.
Demokraside asıl olan yani, halkın kendi kendisini yönetmesi
hususunda asıl olan; halkın tümünün bir genel yerde toplanıp, kendisini
yönetecek düzen ve kanunları çıkarması, işlerini yürütmesi ve bakılacak
meseleye bakmasıdır.
Halkın tümünün, yasama heyeti olması için tek bir yerde toplanması
adeta mümkün olmadığı için kendi yerine yasama heyeti olacak vekiller seçer.
İşte bunlar parlamentoyu oluştururlar. Demokratik düzende parlamento, genel
iradeyi temsil eder. O, toplulukların genel iradesi için siyasî temsili
gösterir. Hükümeti ve devlet başkanını da seçer ki, bu idareciler genel
iradeyi yürürlüğe koyacak birer vekiller ve hakimler olsunlar. Bu
parlamento, otoritesini kendisini seçen halktan elde eder ki halkın
çıkarttığı düzen ve kanunlarla halkı idare etsin. İşte bu şekilde bu düzende
halk, kendisinin efendisi olur. Kanunları çıkartır, bu kanunları yürürlüğe
koyacak idarecileri seçer.
Halkın kendi kendisinin efendisi olabilmesi, egemenliğini
kullanabilmesi, herhangi bir baskı bulunmadan ve herhangi bir zorlama
olmadan, hayatının nizamını ve kanunlarını koyma ve idarecilerini seçme
hususlarında kendi zatıyla tam şekilde iradesini kullanabilmesi için genel
hürriyetler esastır ki onları halkın her ferdine bol bol vermeyi, demokrasi
gerekli kıldı. Ta ki halk herhangi bir baskı veya zorlama olmadan ve tam
hürriyetle egemenliğini gerçekleştirmeye ve onu kendi zatıyla kullanmaya
imkân elde edebilsin.


Bu genel hürriyetler şu dört hürriyette temsil edildi :
1- İnanç Hürriyeti,
2- Fikir Hürriyeti,
3- Mülk Edinme Hürriyeti,
4- şahsî Hürriyet.


Demokrasi, dini hayattan ayırma akidesinden (inancından) fışkırdı. Bu
akide üzerine kapitalizm ideolojisi kuruldu. Bu akide, gerçekte bir orta
çözüm akidesidir. Zira bu akide; Avrupa ve Rusya'daki krallar ve çarlar ile
Filozoflar ve düşünürler arasında meydana çıkan çatışmanın neticesi idi.
Krallar ve çarlar, halkı sömürmek, zulmetmek ve kanlarını emmek için dini
bir vesile olarak kullanıyorlardı. Bunu gerçekleştirmek için, yeryüzünde
kendilerinin Allah'ın vekilleri olduklarını iddia ediyorlardı. Din
adamlarını bu hususta boyun eğmiş binek olarak kullanıyorlardı. Böylece bu
idareciler ile halkları arasında korkunç çatışma çıktı. Bu esnada,
Filozoflar ve düşünürlerin bir kısmı dini tamamen inkâr etti. Bir kısmı da,
dini tanıdı fakat, dini hayattan ayırmaya ve daha sonra devletten ve
idareden ayırmaya davet etti.
Böylece bu çatışma, "orta çözüm" ile yani "dini hayattan ayırma"
düşüncesiyle sonuçlandı. Ve tabii olarak bundan, "dini devletten ayırma"
düşüncesi de doğdu. Bu düşünce, kapitalist sistemin üzerine kurulduğu akide
(inanç) ve aynı anda üzerine bütün fikirlerini tesis ettiği fikrî kaide
oldu. Kapitalizm sistemine ait fikrî yön ve hayata bakış açısı, işte bu
esasa göre tayin edildi. Bu esasa göre hayattaki bütün problemleri çözmeye
gidildi. Böylece bu görüş, Batının taşıdığı ve dünyayı kendisine davet
ettiği fikrî liderlik oldu.
Bu akide, dini ve kiliseyi hayattan ve devletten, daha sonra da nizam
ve kanunları çıkartma işinden, idarecilerin tayini ve onlara otorite verme
işinden uzaklaştırınca; halkın kendi zatıyla kendi nizamını seçmesi, nizam
ve kanunlarını koyması, bu nizam ve kanunlarla kendisini idare edecek ve
otoritesini halk topluluklarına ait genel iradeden elde edecek idarecilerini
tayin etmesi kaçınılmaz oldu.
Buradan demokratik düzen meydana geldi. Böylece "dini hayattan
ayırma" düşüncesi, onun akidesi oldu ki kendisi ondan fışkırdı. Aynı anda bu
akide, üzerine bütün demokratik fikirlerini tesis ettiği fikrî kaide oldu.


Demokrasi şu iki fikir üzerine kuruludur:
A- Egemenlik (hakimiyet) halkındır,
B- Otoritenin kaynağı halktır.


Bu iki düşünceyi filozof ve düşünürler Avrupa'da kral ve
imparatorlarla yaptıkları çatışma esnasında ortaya attılar. O zamanlar
Avrupa'da "ilâhî hak" düşüncesi hakimdi. Krallar bu düşünceye göre
kendilerini halk üzerinde bir ilâhî hakka sahip sayıyorlardı. Yasa çıkartma,
hükmetme, yargılama işlerinin yalnız kendilerine ait olduğunu sayıyorlardı.
Yalnız kendilerini devlet, halkı da kendilerinin tebaası sayıyorlardı.
Halkın yasamada, otoritede, yürütmede ve hiç bir şeyde hakkının olmadığına
itibar ediyorlardı. Böylece onlara göre halk herhangi bir görüş hakkı,
iradesi olmayan ve kendisine ancak itaat ve uygulamanın düştüğü bir köle
mertebesindeydi. İşte filozoflar ve düşünürler bu "ilâhî hak" düşüncesini
ortadan kaldırmak için krallar ve imparatorlar ile yaptıkları çatışma
esnasında bu iki fikri ortaya atmış oldular.
İşte böylece o iki düşünce, krallara ve imparatorlara ait "ilâhî hak"
düşüncesini tamamen kaldırmak, yasama hakkı ve otoriteyi halka ait kılmak
için ortaya atıldı. şöyle ki; halk bir efendiye ait köle değil kendisi
efendidir. O, kendisinin efendisidir. Onun üzerinde hiç bir kimsenin
egemenliği yoktur. Böylece onun kendi iradesine malik olması gerekir. Kendi
iradesini yürütmelidir. Böyle olmazsa o, köle olurdu. Çünkü, kölelik
başkasının iradesiyle yürümek demektir. Böylece o, kendi iradesiyle bizzat
yürümezse köle olarak kalır. Öyleyse halkı kölelikten kurtarmak için onun
iradesini yürütme hakkının kendisine ait olması kaçınılmazdı. Böylece, halk
istediği yasa ve kanunu çıkartma, istemediği yasayı da iptal etme ve
kaldırma hakkına sahip olur. Zira halk mutlak hakimiyete sahiptir ki,
koyduğu kanunları uygulama hakkı ona aittir. Böylece istediği idareciyi
seçer, istediği kanunu uygulamak için istediği yargıcı da seçer. Başka
ifadeyle halk bütün otoritelerin kaynağıdır ve idareciler kendi
otoritelerini ondan elde ederler. Böylece imparatorlar ve krallara karşı
devrimlerin başarısı ve ilâhî hak düşüncesinin yok olmasıyla beraber
"hakimiyet (egemenlik) halkındır" ve "halk otoritelerin kaynağıdır"
düşünceleri yürürlüğe konuldu. Bu iki düşünce, demokratik düzenin üzerine
kurulduğu temeli oldular. Böylece halk, hakimiyet sahibi olması bakımından
teşrî edici (kanun koyucu) ve otoritelerin kaynağı olması bakımından da
uygulayıcı oldu.
Demokrasi, çoğunluğun hükmüdür (yönetimidir). Zira teşrî (yasama)
komisyonlarının üyeleri halkın seçmen oylarının çoğunluğu ile seçilir. Yine
parlamentolarda nizam ve kanunları çıkartma, hükümetlere güven oyu verme ve
onlardan güveni çekme işleri, çoğunluğa dayanır. Parlamentolarda, Bakanlar
Kurulu'nda diğer meclis, kuruluş ve komisyonlarda kararlar hep çoğunlukla
alınır. Halk tarafından direk veya meclisin üyeleri vasıtasıyla idarecileri
seçmek halkın seçmenlerinin çoğunluğu ile gerçekleşir.
Bu nedenle, çoğunluk demokratik düzende bariz görünüştür. Çoğunluğun
görüşü, demokratik düzenin bakış açısına göre halkın görüşünü açıklayan
hakiki ölçüdür.
İşte bu; demokrasi, onun kaynağı, ortaya çıkış keyfiyeti, onun
kendisinden fışkırdığı akide ve üzerine kurulduğu esaslar ve halkın onu
uygulama imkânlarını meydana getiren hususlar hakkında kısa öz bir açıklama
idi...


Bu öz ve kısa açıklamada aşağıdaki hususlar açıkça görülür :
1-Demokrasi, Allah tarafından gelmeyip insanların akıllarından
çıkmıştır. Vahye dayanmıyor. Allah'ın, Resullerine indirdiği herhangi bir
dinle de herhangi bir ilgisi yoktur.
2-Dini hayattan ayırma ve buna bağlı olarak da dini devletten ayırma
akidesinden (inancından) fışkırmıştır.
3-Aşağıdaki şu iki esas fikir üzerine kuruludur :
a-) Hakimiyet halkındır.
b-) Otoritelerin kaynağı halktır.
4-Çoğunluğun hükmüdür (yönetimidir). İdareciler ve parlamento üyeleri
seçmenlerin oylarının çoğunluğuyla seçilirler. O yönetimde bütün karar,
oyların çoğunluğu ile çıkartılır.
5- Aşağıdaki şu hürriyetlere çağırır durur :
a-) İnanç hürriyeti.
b-) Görüş (fikir) hürriyeti.
c-) Mülk edinme hürriyeti.
d-) şahsî hürriyet.
Demokrasi, bu dört hürriyetin halkın her ferdine temin edilmesini
gerektiriyor ki her fert hakimiyetini (egemenliğini) kullanabilsin ve kendi
zatıyla yürütebilsin. İdarecileri ve parlamento üyelerini seçme işine
herhangi bir baskı veya zorlama bulunmadan tam hürriyetle katılabilsin.
1 Nolu bende bakıldığında demokrasinin küfür sistemlerinden olduğu,
İslâm'dan olmadığı ve İslâm'la herhangi bir ilgisinin bulunmadığı açığa
çıkar.
Onun İslâm'la çelişmesini ve onu alma hakkında şeriatın hükmünü
belirtmeden önce, demokrasinin en kıdemli demokratik devletlerde bile
uygulanmadığını, yalan ve saptırma üsluplarına dayalı olduğunu belirtmek
istiyoruz. Yine onun bozukluğu, kötü kokusu, çürüklüğü, dünyaya getirdiği
musibetler, tehlikeler ve içinde uygulanmış toplumların fesadı ve
bozukluğunun derecesini de izah etmek istiyoruz.
Demokrasi, gerçek manasıyla uygulanma kabiliyeti olmayan hayalî bir
düşüncedir. Kesinlikle meydanda bulunmadı ve hiç bulunmayacaktır. Zira,
umumî işlere bakmak için halkın tamamının devamlı olarak bir yerde
toplanması imkânsızdır. Yine idarenin ve yönetimin; halk tarafından deruhte
edilmesi de yürütülmesi de imkânsızdır. Bundan dolayı demokrasiye hile yapıp
onu tevil ettiler. Böylece onun için devlet başkanı, hükümet ve parlamento
meclisi diye isimlendirdikleri şeyleri meydana getirdiler.
Buna rağmen, bu tevilden sonra da onun manası vakıaya uymaz ve
vakıada hiç var olamaz. Zira, devlet başkanı, hükümet ve parlamento
üyelerinin halkın oylarının çoğunluğuyla seçiliyor olmaları, parlamentonun
halk topluluklarının genel iradeleri için siyasî vücudu temsil eden olması
ve onun halkın çoğunluğunu temsil etmesi, vakıadan ve gerçekten çok uzak
olan şeylerdir. şöyle ki; parlamento üyeleri halkın çoğunluğu tarafından
değil halkın azınlığı tarafından birer vekiller olarak seçilirler. Zira,
parlamentodaki bir koltuk için bir kişi değil bir kaç kişi adaylığını
gösterir. Böylece, bir bölgede seçmenlerin oyları, adaylara dağılır. O
bölgede seçmenlerin oylarının çoğunu elde eden kişi aslında seçmenlerin
oylarının çoğunluğunu değil de sadece diğerlerden daha fazla oy almış olur.
Buna göre; kazanan milletvekilleri halkın oylarının çoğunluğunu değil
azlığını elde etmiş olurlar. Böylece, bu azınlığın vekilleri ve temsilcileri
olurlar. Halkın çoğunluğunun vekilleri ve temsilcileri olmazlar.
Devlet başkanıyla ilgili durum da aynıdır. İster halk tarafından
direk olarak seçilsin, isterse parlamento üyeleri tarafından seçilsin halkın
oylarının çoğunluğuyla seçilmez, ancak oylarının azınlığı ile seçilir. Aynen
parlamento üyeleri ile ilgili durumda olduğu gibi.
Demokratik düzende belirgin kötülüklerden birisi de yönetimle ve
hükümetlerle ilgili hususlardır. Zira, demokratik bir memlekette
parlamentoda mutlak çoğunluğu elde edebilecek ve tek başına hükümeti teşkil
edebilecek büyük partiler bulunmazsa böyle memleketlerde yönetim istikrarsız
olur. Ve sürekli olarak hükümet arka arkaya gelen siyasî bunalımlara maruz
kalır. Çünkü, hükümetin parlamentonun çoğunluğunun güvenini elde etmesi
zordur. Böylece, istifa etmeye mecbur kalır. Devlet başkanı yeni bir
hükümeti teşkil ettiremeden aylar geçebilir. Bu nedenle, böyle memleketlerde
yönetim felç olur ve çalışmaz hale gelir. Devlet başkanı da meclisi fesh
etmeye ve yeni seçimler yaptırmaya mecbur kalabilir. Bunu, dengeleri
değiştirme umuduyla yapar ki bir hükümet oluşturulabilsin. İşte böylece o
memleketlerde yönetim istikrarsız halde devam eder. Onun siyaseti sarsılır
ve çalışmaz hale gelir. İtalya, Yunanistan vb.. demokratik memleketler buna
birer misaldir. Çünkü, buralarda çok parti var ve mutlak çoğunluğu elde
edebilecek büyük partiler yoktur. Bu nedenle bu partiler arasında pazarlık
işi ortaya çıkar. Hükümeti oluşturma hususunda kendilerine katılsın diye bir
kısım partiler diğer küçük partilerin hükümete ortak olmalarını isteyince bu
küçük partiler diğer partilere tahakküm etmeye başlar, kendi özel
çıkarlarını gerçekleştirmek için ağır şartlar gösterirler. Böylece, bu küçük
partiler diğer partilere göre ancak azınlığı teşkil ederken o partilere
tahakküm ettiği gibi memleketin siyasetine ve hükümetin kararlarına da
tahakküm ederler.
İnsanlığın gördüğü şiddetli belâlardan birisi, muhakkak ki
demokrasinin getirdiği genel hürriyetler düşüncesidir. Bu düşünce,
insanlığın başına büyük musibetler ve kötülükler getirdi. Demokratik
memleketlerdeki toplumları hayvan sürüleri seviyesinden daha aşağı bir
seviyeye düşürdü. şöyle ki :
Mülk edinme hürriyeti düşüncesi ve menfaatçılığın amellerin ölçüsü
olması büyük sermayeli varlıkların meydana gelmesini gerektirdi. Bu
varlıklar, fabrikalarını çalıştırmak için ham maddelere ve üretimlerini
satmak için tüketici pazarlara ihtiyaç duydular. Bu durum ise, bu kapitalist
devletleri geri kalmış memleketleri sömürmek, servetlerini istilâ etmek,
mallarını gasbetmek ve halkların kanlarını emmek hususunda ruhanî, ahlâkî ve
insanî değerlerle tamamen çelişerek yarışmaya sevk etti.
Nitekim bu kapitalist devletler arasında oburluk ve tamahkarlığın
şiddeti daha da arttı. Bu devletler, ruhanî, ahlâkî ve insanî değerlerden
tamamen soyundular. Onların haram kazancı elde etmek üzerindeki yarışları
daha da arttı. Öyle ki bu durum onları, halkların kanlarıyla ticaret
yapmaya, ürettiklerini satabilmek ve kendilerine hayli kârlar kazandıran
askerî ve sanayî ürünlerini piyasaya sürmek için devletler arasında ve
halklar arasında fitne ve savaş ateşlerini yakmaya sev ketti.
Amerika, İngiltere ve Fransa gibi sömürgeci demokratik devletlerin
utanmaz şekilde demokratik değerlerle ve insan haklarıyla söz ebeliği
yapmaları ne kadar gülünç ve tiksindirici bir şeydir.!.. Çünkü, aynı vakitte
bu devletler insanî ve ahlâkî değerlerin tamamını ayaklar altında eziyorlar,
insan haklarının tümünü çiğniyorlar, daha doğrusu insanların kanlarını
haksızca akıtıyorlar.
İşte Filistin, Güneydoğu Asya, Latin Amerika, siyah Afrika ve Güney
Afrika, onların suratlarına çarpılacak en iyi delillerdir. Bunlar, o
sömürgeci demokratik devletlerin ne kadar yalancı, aldatıcı ve doğrusu ne
kadar utanmaz ve yüzsüz olduklarını açıkça gösteriyor...
Şahsî hürriyet düşüncesine gelince; o, demokratik memleketlerdeki
toplumları hayvanlardan alçak toplumlara çevirdi. Ve o toplumları
hayvanların ulaşamadığı pis ve çirkin bir seviyeye ulaştırdı. Allah'u
Teâlâ'nın şu sözü ne kadar doğrudur :
"Heva ve hevesini (kendi istek ve arzularını) kendisine ilâh edineni
gördün mü? Sen mi onun vekili (veya savunucusu) olacaksın? Yoksa onların
çoğunu (söz) işitiyorlar veya akıllarını kullanırlar mı sanıyorsun? Onlar
ancak hayvanlar gibidirler, daha doğrusu onlar (gittikleri) yol bakımından
daha şaşkın (ve sapıktır)lar." (Furkan : 43-44)
Nitekim, demokratik toplumlarda o demokratik ülkelerin
parlamentolarında çıkartılan kanunların naslarıyla cinsel ilişkiler su içmek
gibi tam serbest oldu ve kiliseler de bu kanunları onayladılar. Bu kanunlar,
cinsel ilişkileri serbest bıraktığı gibi on sekiz yaşına ulaşan erkekler ve
kadın arasındaki ilişkileri de tamamen serbest kıldı. Ne devlet ne de
ebeveynleri (anne ve babaları) bu cinsî ilişkileri engellemek için herhangi
bir otoriteye sahip değildirler.
Yine onlar; normal cinsel ilişkilerin serbestliği için kanun
çıkartmakla yetinmediler, anormal ve sapık cinsel ilişkilerin serbestliği
için de kanunlar çıkarttılar. Hatta bazı demokratik memleketler sapık
olanlar arasında evliliğe de müsaade ettiler. Erkeğin erkekle, kadının
kadınla evlenmesine müsaade ettiler...
Bu nedenle, sokaklarda, caddelerde, parklarda, otobüslerde ve diğer
ulaşım araçlarında genç erkek ve kızlar öpüşürken, birbirlerine sarılırken,
okşarken ve buna benzer şeyler yaparken görmek tabii ve normal görüntülerden
oldu. Hatta bunlar kimsenin dikkatini çekmeksizin ve garipsenmeksizin
cereyan ediyor. Çünkü, böyle şeyler onlar katında normal ve tabii işlerden
sayılmaktadır. Aynı şekilde yazın, kadınların güneşli günleri fırsatı
ganimet bilip parklarda ancak en mahrem yerlerini (ayıplarını) örtecek bir
yaprak dışında anadan üryan uzanmaları tabii durumlardan oldu. Yine yazın,
kadınların yarı çıplak olarak sokaklarda yürümeleri de normal ve tabii
hallerden oldu.
Nitekim, sapık ve garip cinsel ilişkiler bu aşağıya yuvarlanmış
demokratik toplumları doldurmuştur. Zira, erkekler arasında ve kadınlar
arasında homoseksüellik çoğaldı. Hayvanlarla cinsel ilişkiler de çoğaldı.
Aynı vakitte bir kaç erkek ve kadın arasında aynı vakitte toplu cinsel
ilişkiler de çoğaldı. İşte buna benzeri hayvanların ahırlarında bile
bulunmuyor.!..
Bir Amerikan gazetesinde bir istatistik yayınlandı. Orada deniliyordu
ki : Amerika'da aralarında evliliklerin yasal olarak tanınmasını ve sapık
olmayan kişilerin elde ettikleri hakların kendilerine de verilmesini isteyen
25 milyon sapık kişi vardır. Yine, bir gazete; Amerika'da bir milyon kişinin
anneleri, kızları ve kız kardeşleri gibi yakın akrabalarıyla cinsel
ilişkiler kurduklarını haber verdi.
İşte bu hayvansal serbestlikten, cinsel ilişkilerden, cinsel
hastalıkların ve onların en şiddetlisi olan Aids hastalığının yayılması
neticesine varıldı. Yine bundan dolayı zina çocukları çoğaldı. Bir gazete;
İngilizlerin %75'nin metres hayatı (yani zina) çocukları olduğuna dair bir
haber verdi.
Bu toplumlarda, aile parçalandı. Babalar, anneler ve çocukları,
kardeşler ve kız kardeşler arasında; saygı, sevgi, merhamet kayb oldu.
Hatta, yaşları ilerlemiş, onlarca daha doğrusu yüzlerce erkek ve kadının
sokaklarda yürüdüklerini ve beraberlerindeki köpekleri dost edinerek,
parklarda dolaşmayı tercih ettiklerini görmek doğal işlerden oldu. Öyle ki,
o köpekler onların meskenlerine, yemeklerine, hatta yataklarına ortak
oldular. Onların yalnızlıklarında onları teselli eden tek şey köpekleri
oldu. Zira, onlardan her birisi yalnız yaşıyor ve kendisini teselli eden bir
şey yoktur. Çünkü, köpekten başka kendileriyle beraber oturacak ve onlara
yakın olacak, dost olacak kişiler olmaksızın yalnız başlarına yaşar duruma
düştüler...
Ekleme Tarihi: 22.02.2007 - 01:35
Bu mesajı bildir   ibn_teymiyye üyenin diğer mesajları ibn_teymiyye`in Profili zum Anfang der Seite
Pozisyon düzeni - imzaları göster
Sayfa (1): (1)
önceki konu   sonraki konu

Kategori Seç:  
Sitemizde şu an Yok üye ve 1028 Misafir mevcut. En son üyemiz: Didem_


Admin   Moderator   Vip   Üye ]

Hayırlı ömürler dileriz.    Bu üyelerimizin doğum günlerini tebrik eder, sıhhat ve afiyet dolu bir ömür dileriz:
(a.yasir) (57), alihaydar02 (48), cantanem (51), burakburak (52), FiLiZ-NL (48), sonsuzluk38 (54), zümrüdüanka (49), Rumeysa1980 (44), ruhneraz (51), EREN12 (60), cihat25 (67), sidika (49), bir dost (51), serdar81 (59), Gayemiz : ALLAH (36), ebu-abdurrahman (49), basrikaya (49), sahaf (51), [melike] (34), Eibo (), Sonofgavs (44), Fuat Özgürlük (58), Cueneyt88 (36), hüzünlü (45), burak_22 (40), alperen_66 (46), aliosmanpolat (44), islam_2005 (34), TuRkMeNkIzI__Mi.. (34), gunesm (54), moslem (34), mustafa karaba&.. (56), sivasli58 (42), yusuf_islam (34)
24 Saatin Aktif Konuları
0

Copyright © ((( RAVDA.net )))  *  İrtibat   *   RAVDA Reklam Servisi   *   Tüm hakları saklıdır, izinsiz alıntı yapılamaz.
Sitemizde yayınlanan imzalı yazıların içeriğinden yazarları, forum ve yorumlardan ekleyen şahıslar sorumlu olup, kesinlikle sitemiz sorumlu değildir.
© by ((( RAVDA.net )))

Sayfa 0.70251 saniyede açıldı