0
Start Giriş Üye Ol üyeler ((( RAVDATe@m))) Arama
Toplam Kategori: 69 *** Toplam Konu: 30100 *** Toplam Mesaj: 148193
Forum Anasayfa » D İ N / İ S L A M » BÜYÜK ŞAHSİYETLER » EY HUSEYN CANEM-2

önceki konu   sonraki konu
Bu konuda 1 mesaj mevcut
Sayfa (1): (1)
Ekleyen
Mesaj
Rabbanice su an offline Rabbanice  
EY HUSEYN CANEM-2

92 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 12.02.2007
En Son On: 16.11.2008 - 17:20
Cinsiyeti: Erkek 
Kardeşi Abbas’ın şehadetinden sonra yalnız başına kalan Hz. Hüseyn omuzlarındaki ilahi vazifeyi yerine getirmek için son hazırlığını yaptı. Meydana gitmeden önce vedalaşmak amacıyla geride sahipsiz kalacak olan Ehl-i Beyt’in hanımlarının ve çocuklarının yanına gitti...

Hanımı Rubab, hasta yatağındaki oğlu Zeynulabidin, küçücük kızı Rukeyye ve bacısı Zeyneb! Şehid olan dostlarının hanımları ve çocukları.. Susuzluktan ayakta zor duruyorlardı; ama düşman karşısında yılmadıklarını göstermek için de tüm takatlarını zorluyor, karşılaştıkları tüm acıları sinesine gömüyorlardı…

Hz. Hüseyn’in alemdarı ve kardeşi Abbas’ın da şehid olmasından sonra, geride kalanların başına Hz. Zeyneb geçmiş, bayrağı kendi omuzlarına almıştı.. Artık kafilenin reisiydi Zeyneb! Sahipsizlerin, gariplerin, yetimlerin, kimsesizlerin sığınağıydı. Azgın düşman bu geride kalanlara da saldıracak ve esaret dönemi başlayacak olsa da, Ali ve Fatıma kızı Zeyneb bir taraftan sancağı omzunda taşıyıp Kerbela'nın mesajını çağlara ve nesillere ulaştıracak, diğer yandan da babasız kalan yetimlerin, sahipsiz kalan mazlumların ve musibetle kavrulan gariplerin sığınağı olacaktı…

Hz. Zeyneb Hz. Hüseyn’e son defa seslenir:

“Ey Hüseyn! Ceddimiz Resulüllah vefat ettikten sonra babamız Ali ve anamız Fatıma vardı yanımızda.. Anamız Zehra ve babamız Ali de gittikten sonra ağabeyimiz Hasan vardı yanımızda.. O da gitti; Sen vardın, Abbas vardı yanımızda… Abbas da gitti ve şimdi sen tek kaldın! Senden sonra vay halimize ey Huseyn, vay halimize…!”

Abbas son nefeslerinde söylemişti; “Ya Hüseyn senden sonra ne olacak Zeyneb’in hali? Onlara vuracaklar, onları esir edecekler, şehir şehir dolaştıracaklar? O zaman onların yanında kim olacak? Yardım istediklerinde kim varacak yanlarına..! Kim durduracak zalimleri! Kim koruyacak yetimleri?”

Hüseyn Abbas’ın dediklerini unutmamıştı elbet, kendisi de biliyordu Zeyneb’in başına gelecekleri; biliyordu ailesinin başına gelecekleri; biliyordu, yetimlerin ve gariplerin başına gelecekleri…!

Hüseyni kıyam buydu; gam ve keder doluydu her bir anı; acı ve ızdırap.! Fedakarlık ve şehadet; esaret ve hasret…!Muhammedoğulları’nın serencamıydı bu.. Savrulan kılıçlar, atılan oklar, saplanan mızraklar zehirlerle parçalanan kalpler, bağlanan eller, dağlanan sineler, zindanlar, firkat, hicran, hüzün ve hasretler..!

Hz. Hüseyn bir taraftan Zeyneb’in son sözlerini dinlerken, diğer taraftan da küçücük kızına, mum ışığı gibi titreyen yetimlere, susuzluktan sararıp solan gariplere bakıyordu… Titreyen sadece onlar mıydı, sararıp solan sadece onlar mıydı, sahipsiz kalan sadece onlar mıydı?

Hz. Hüseyn, “eğer ben bu zalimin karşısında hakkı savunmayacaksam, İslam’ın fatihası okunacak!” diyordu.. İslam’ın fatihası okunmasın diyeydi tüm bunlar; narin bedenlerin titremesi, dudakların çatlaması, benizlerin sararması bunun içindi; çöle bulanan kanlar, oklanan göğüsler bunun içindi! “İslam’ın fatihası okunmasın!" diye…

Başlarımız düşsün ama düşen İslam olmasın! Sinelerimiz oklansın ama, vurulan Kur’an olmasın! Çocuklarımız babasız kalsın ama, Ümmet İslam’sız kalmasın! Cesetlerimiz çiğnensin ama, mukaddesatımız ayaklar altına düşmesin!

Hz. Hüseyn Hz. Zeyneb’in hüzün dolu yüzüne bakarak biraz olsun teselli etmek istedi: “Sabırlı ol ey Zeyneb, sabırlı ol! Biz bu yolu Kâlu Belâ’dan seçtik; Biz Rabbimizin takdirine razıyız! Biliyorum benden sonra size ne olacak? Asaletinizi koruyun, metanetinizi koruyun! Bizim sahibimiz Allah’tır! Şerefimize halel getirecek işlerden ve sözlerden kaçının!”

Hz. Hüseyn uzunca yanlarında kalmak ve daha çok şey söylemek isterdi ama, öbür taraftan da “Ey hüseyn! Nerdesin, ölümden korkuyorsun değil mi?” şeklindeki küstah sözler kulaklarında yankılanınca bir an önce de meydana çıkmak istiyordu..

Medine’de ağabeyi Hasan ve kardeşi Zeyneb ile Peygamberin dizi dibinde oturan Hüseyn yine Peygamberin dizinin dibine gidecekti! O Ceddi Resulüllah’a, babası Ali ve anası Zehra’ya kavuşmanın sabırsızlığı içindeydi ama, geride kalacak olanlara biraz daha olsun teselli vermek de istiyordu…

“Artık gidiyorum” dedi “Ey Zeyneb!”

“Elveda..!”

Hz. Hüseyn atına binip meydana doğru gidiyordu ki arkasından küçücük kızı Rukeyye’nin seslenişini duydu: “Baba! Baba! Dur gitme, beni de götür! Ben de seninle geleyim!”

Hz. Hüseyn kızı Rukeyye’nin kendisine doğru zorlanarak koştuğunu görünce atından inip son bir kez kucaklamak istedi yavrusunu. Rukeyye’de bir kez daha sarılmak istemişti son defa gördüğü babasına. Hz. Hüseyn kızı Rukeyye’yi kucağına almıştı ama, Rukeyye’nin kolları babasının boynundan kalkmıyordu bir türlü…

“Rukeyye kızım, gitmeliyim artık! Hadi sen de geri dön, annenin yanına, halan Zeyneb’in yanına git!”

Babasının sözlerini duyan Rukeyye geri dönmek yerine “Baba! Beni de götür, ben de seninle geleyim! Ağabeyim Ekber’in göğsüne saplanan oklar senin de göğsüne saplanacak, amcam Abbas’ın kollarını kesen kılıçlar senin de kollarını kesecek, ben sana sımsıkı sarılayım da oklar sana değil bana saplansın, kılıçlar seninkileri değil benim kollarımı kessin…!”

Babası Hüseyn, “oklar İslam’ın pak bedenine değil, benim göğsüme saplansın” diyordu; Hüseyn’in kızı Rukeyye de, "oklar sana değil, bana saplansın!” diyordu…

Bitkin ve solgun Rukeyye daha bir şey diyemeden babasının kollarında uykuya daldı; Hüseyn ne yapsındı şimdi? Baba kucağına hasret kızını kucağından kaldırmak da istemiyordu; bir daha göremeyeceği bu kucağındaki son uykusunu hemen bitirmek istemiyordu…

Bir süre öylesine kaldı ki, uyanan Rukeyye oldu.. Kollarını babasının boynundan çekti, babasının gözlerinin içine bakarak “tamam baba, ben çadırlara geri dönüyorum, seni daha fazla bekletmeyeyim..Ben şimdi rüyamda Ceddim Resulüllah’ı gördüm; bana “kızım Rukeyye, bırak babanı gelsin artık!” diyordu.. Baba Resulüllah seni bekliyor, daha fazla da bekletmeyeyim artık” diyerek indi babasının kucağından…

Rukeyye çadırlara doğru yürüyordu ama gözleri hep babasının üstündeydi…!

Hz. Hüseyn tekrar atına binip meydana yönelmişken bir ses daha işitti arkasından.. Hz. Zeyneb-i Kübra Kucağında Ali Asgar’ın kundağı ile Hz. Hüseyn’e doğru geliyordu.. Hz. Hüseyin, altı aylık oğlu Asgar’ın ağlayışlarını da duyuyordu..

“Ya Hüseyn! Asgar’ın durumu çok kötü. Sudan çıkmış balık gibi kıvranıp duruyor. Annesinin göğsündeki süt de kurudu. Git onlara söyle, belki bu yavruya merhamet ederler de bir damla su verirler! Yoksa Asgar’ın dayanacak bir hali kalmadı..!"

Yedi yaşlarındaki kızı Rukeyye’yi geri gönderen Hz. Hüseyn bu kez kundaktaki bebeğini karşısında buldu bir kez daha.. Ne yapabilirdi Hüseyn! Yine de bir umut diyerek kundağı kucağına alıp Fırat’ın önünü tutan düşman askerlerinin karşısına geldi:

“Sizin nazarınızda ben suçluyum, beni öldürecek başımı Yezid’e götüreceksiniz! Peki bu yavrunun suçu ne? Bari bu yavru için biraz olsun su verin!”

Düşman merhamete gelir miydi, susuzluktan çırpınıp duran Ali Asgar’a birkaç damla su verir miydi? Hüseyn onlardan bir cevap beklerken, atılan bir ok kucağındaki Ali Asgar’ın boğazına saplandı.. Hüseyn’in avuçları yavrusu Asgar’ın kanlarıyla doldu…

Oğlu Ali Ekber’in bedeninin nasıl kana bulandığını görmüştü, onu alıp bağrına basmıştı; bir baba olarak acısını sinesine gömmüştü ama, şimdi ne yapacaktı Hüseyn? Böyle bir durumda bir babada ayakta durabilecek takat mı kalırdı? Ya da kendisini kaybetmemek için sabır ve tahammül?

Her ne olursa olsun, ne acı çekerse çeksin Hüseyn’in adandığı bir hedef vardı: o hedefe varıncaya kadar tahammülü imkansız her zorluğa, yürek parçalayan bütün acılara katlanacaktı! Medine’den yola çıktığında da Kerb-u Bela’ya, "bela ve musibet diyarı"na gittiğini biliyordu: o bu yolu kendisi bilerek seçmişti! Seçtiği yolda, yürüdüğü menzilde “ah!” etmeyecek, zulmün karşısında yılmayacak, caniler karşısında eğilmeyecek ve zorbalara teslim olmayacaktı…!

Hz. Hüseyn kızıl kana bulanan kundağı elleriyle semaya doğru kaldırıp “Ya Rabbi! Sana gönderdiğim bu kurbanı da kabul et!” diyordu.. Avucuna dolan kanları göğe doğru savurarak “Rabbim! Asgar’ımın kanı arşının ziyneti olsun! Diyordu…

Hüseyn geri dönüp Ali Asgar’ı bu halde Zeyneb’e vermek, annesinin kucağına bırakmak istemedi… Bulunduğu yerde toprağı elleriyle eşeleyip küçük bir mezar kazarak altı aylık yavrusunun kanlı kundağını o mezara koydu ve üzerini örttükten sonra meydana yöneldi…

Hüseyn her şeye rağmen ayaktaydı! Bedr’in, Hendek’in, Hayber’in Alisi’nin kanı vardı damarlarında! Elinde de babasının kılıcı Zülfikar! Karşısındakiler Bedir’deki müşrikler, Hendek’teki hristiyanlar, Hayber’deki Yahudiler değildi.. Onlar kendilerini “müslüman” biliyorlardı, sultanları Yezid’i ise “emirel müminin!” Hüseyn ise bir "asi" ve bir "baği"ydi onların gözünde.. Suçluydu ve cezası da ölümdü…!

Zalim, gasıp ve zinâzadeler Peygamberin minberine çıkmış hutbe okuyor, Peygamber’in “hidayet meşalesi” olarak tanıttığı, “Hüseyn bendendir ben de Hüseyn’denim” dediği "cennet gençlerinin efendisi" ise bir asi, bir "eşkıya" olarak muamele görüyordu…

Hicret’in 60. yılı.. Resulüllah’tan 50 yıl sonra… Bu kısa zaman içinde ümmet bu hale nasıl geldi? Kimler getirdi..?

“İnna lillahi ve inna ileyhi raciun”
Ekleme Tarihi: 15.02.2007 - 23:06
Bu mesajı bildir   Rabbanice üyenin diğer mesajları Rabbanice`in Profili Rabbanice Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
Pozisyon düzeni - imzaları göster
Sayfa (1): (1)
önceki konu   sonraki konu

Kategori Seç:  
Sitemizde şu an Yok üye ve 1337 Misafir mevcut. En son üyemiz: Didem_


Admin   Moderator   Vip   Üye ]

Hayırlı ömürler dileriz.    Bu üyelerimizin doğum günlerini tebrik eder, sıhhat ve afiyet dolu bir ömür dileriz:
mehmetkaya (43), Zeliha Oruc (59), hasan54 (71), Fatihlerin Sult.. (54), vipervoles (45), selinsara (47), sankoz (44), kalyon (45), mehmetkaragul (56), Nazligul (39), sahmelek (41), enelfakir (40), karesi10 (57), hüsnü acar (44), arslan0006 (48), dostca (47), derwiþh (47), rabia kezban (46), aksener54 (46), CihatOBEN (44), mustafaa_1981 (43), dagci1907 (43), ademdemirhan (37), vedat yerlikaya (43), SURoben (44), ecre (47), heybeli (56), themask (55), alfax (49), DOSTOLMAK (51), sweet_rose (41), muhammed70 (56), tazmaania007 (56), zekhan (60), ömer (53), benreco (57), selcuk919 (41), muhammedhûda (23), cana (55), RDK (52), dostcan33 (64), ülkümen (39), alkansimsek (60), çiçek 89 (35), obadi (56), ture (62), omerdila (52), eker (59), bay_yuksel (44), binali (49), burakcan01 (47), ibrahim etem þa.. (55), akrep1000 (54), sekizinci (59), mgmail (59), cankiz (41), Cankiz1983 (41), Always-Love (52), inan aykanat (43), alli27 (65), ramazan38 (49), Erden (54), Mehmet Yasar64 (67), ömerfaruk23 (41), mete_uya (50), guddue (55), mustafacevik (40), NoBody (54), Numan2001 (56), serkan78 (46), ferhat47 (46), AyseNur21 (40), yunusemre68 (54), Ercan Sonmez (44), EKIN (55), OZELX (57), amin (51), Nüsra (42), renas (49), sweps1 (38), ahievran (55), Medinelond (40), yaertan (), Ugurcan (56), HubbiHayat (40), amikasin (45), Takocan (42), tual (46), MESUT 34 (53), CihATsuREcem-60 (44), cankiz68 (36), sobayoglu (54), Harun Rasid (53), GoldEr (49), arsin61 (42), MEHMET ATICI (48), mesra (45), ISIL AFIFE (55)
24 Saatin Aktif Konuları
0

Copyright © ((( RAVDA.net )))  *  İrtibat   *   RAVDA Reklam Servisi   *   Tüm hakları saklıdır, izinsiz alıntı yapılamaz.
Sitemizde yayınlanan imzalı yazıların içeriğinden yazarları, forum ve yorumlardan ekleyen şahıslar sorumlu olup, kesinlikle sitemiz sorumlu değildir.
© by ((( RAVDA.net )))

Sayfa 0.61898 saniyede açıldı