0
Start Giriş Üye Ol üyeler ((( RAVDATe@m))) Arama
Toplam Kategori: 69 *** Toplam Konu: 30100 *** Toplam Mesaj: 148193
Forum Anasayfa » D İ N / İ S L A M » M E A L » ilim konusunda en geniş Tefsir'ler..7

önceki konu   sonraki konu
Bu konuda 1 mesaj mevcut
Sayfa (1): (1)
Ekleyen
Mesaj
eness_25 su an offline eness_25  
ilim konusunda en geniş Tefsir'ler..7

13 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 13.10.2005
En Son On: 20.02.2007 - 00:23
Cinsiyeti: ----- 
***Ve ma künte tetlü min gablihi min kitabiv ve la tehüttühü bi yeminike izel lertabel mübtilün


BEL HÜVE EYATÜM BEYYİNATÜN Fİ SUDURULLEZİNE ÜTÜL İLM...VEMA YECHADÜ Bİ EYATİNA İLLAZZALİMÜN..


Bundan önce sen hiç kitap okuyan değildin ve onu sağ elinle de yazmıyordun. Böyle olsaydı, batılda olanlar kuşkuya kapılırlardı..Hayır, o (Kur'an), kendilerine ilim verilenlerin sînelerinde (yer eden) apaçık âyetlerdir. Âyetlerimizi, ancak zalimler bile bile inkar eder ANKEBUT 48, 49




İbni kesir Tefsir'ine göre




Kendilerine kitab verdiklerimiz ona inanırlar.» Onu Abdullah İbn Selâm, Selmân el-Fârısî ve benzerleri gibi zekî, âlim din adamlarından alarak hakkını vermek suretiyle okuyanlar elbette ona inanırlar.



(Selaman- ı Farisi r.a) Bi yahudi alim'iydi kendisi gelip EFENDİMİZ e biat etti Müslüman olma şerefine erdi ve bir gün Hz Ömer ile konuşurlarken Hz Ömer ya Selman İman etmen nasıl oldu diye sordugunda cevaban ya Ömer ben onu görünce anam dan babam dan daha iyi tanıdım kendisini dedi,bunu üzerine (Onlar o PEYGAMBER i kendi ana ve babasından daha iyi tanırlar)Ayetini okudu cünki Tevrat'ta bütün vasfı vardı ve ben onu görür görmez tanıdım ya

Ömer dedi anam dan babam dan daha iyi tanıdım ben anamı babam ı tanımamki,yani ben anam beni dogurdugunda onu görmedimki babam ıda ha keza öyle ya biri deseydiki sen falan canın oglusun ben nerden bilebilirdimki ama EFENDİMİZ öyle degil ona ALLAH kefil oldu onun garantisi var.Görür görmez vasıflarından hemen tanıdım dedi ve biat etti.Hz Ömer bu gercegi kabul edip biat ından dolayı tebrik ederim dedi ve alnından öptü onu işte ilim le buldu gönlüyle iman etti işte kendilerine ilim verilenler denmesinin sebebi budur..Daha öncede bu kıssayı zikir etmiştik..



«Bunlardan da ona inanan bulunur.» âyetinde Kureyş ve başka kabilelerden araplar kasdedilmektedir. «Âyetlerimizi ancak kâfirler inkâr ederler.» Âyetlerimizi ancak hakkı bâtılla örten, güneş ışığını elbisesiyle örtmeye çalışandan başkası yalanlayıp inkâr etmez..


«Daha önce sen bir kitabdan okumuş ve elinle onu yazmış değildin.» Ey Muhammed, sana bu Kur'ân gelmezden önce kavmin içinde bir ömür boyu kalmış, bir kitab okumamış, güzel bir şekilde yazı da yazmamıştın. Gerek senin kavmin ve gerekse başkaları iyi bilirler ki sen okumayan, yazmayan ümmî birisisin. Zâten Allah Rasûlü (s.a.)nün niteliği geçmiş kitablarda da aynı şekildedir. Nitekim Allah Teâlâ bir âyet-i kerîme'de: «Onlar ki; yanlarındaki Tevrat'ta ve İncil'de yazılı bulacakları; okuma-yazma bilmeyen ve nebî olan Rasûle tâbi olurlar. O, kendilerine ma'rûfu emreder, münkerden nehyeder...» (A'râf, 157) buyurmaktadır.



Cennete soktukları ehli kitap diye atıp tuttuklarına bakın ALLAH ne buyuruyor .hatta meydan okuyor.Alsınlar Kitaplarına baksınlar.orda senin gelişin yazılmıyormuydu buyurup inkarını izah ediyor.bunları cennet'e sokanların niyeti bilmemezlik olabilirmi olamaz ya deli ya cahil yada kasıtlı olmaları lazımdır.Bunlar deli veya cahil degil olsa olsa nolur.?Kasıtlı olur.Belkide asrın yeni Lawrens leridirler bellimi olur.


«Bilakis o, kendilerine ilim verilenlerin gönüllerinde yerleşen apaçık âyetlerdir.» Bîlakîs Kur'ân; emir, yasaklama ve haber olarak gerçeğe delâlet eden apaçık âyetlerdir. Âlimler onu ezberler. Allah Teâlâ onun ezberlenmesini, okunmasını ve tefsirini onlara kolaylaştırmıştır. Nitekim Allah Teâlâ: «Andolsun ki, Kur'ân'ı düşünmek için kolaylaştırdık. Düşünen var mı?» (Kamer, 40) buyururken, Allah Rasûlü (s.a.) de şöyle buyurmuştur: Hiç bir peygamber yoktur ki bir misline beşerin îmân edeceği (bir mucize) kendisine verilmiş olmasın.

Bana verilen ise, Allah'ın bana vahyetmiş olduğu bir vahiydir. Umarım ki ben onlann, kendine en çok uyanı olacağım. Müslim'in Sahîh'indeki İyâz îbn Himâr hadîsinde rivayet edildiğine göre, Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır: Şüphesiz Ben seni deneyeceğim, (insanları da) seninle deneyeceğim. Sana öyle bir kitab indireceğim ki onu su yıkamayacak. Sen onu uyurken ve uyanıkken okuyacaksın. Yani onun yazılı olduğu yer su ile yıkanmış bile olsa yıkanılan o yere ihtiyâç duyulmayacaktır.

Başka bir hadîste şöyle buyrulur: Şayet Kur'ân bir deride (yazılı) olaydı, onu ateş yakmazdı. Zîrâ o, göğüslerde hıfzedilmiş, korunmuştur. Dillere kolaylaştırılmıştır. Kalblere hâkimdir. Lafzı ve anlamı mucizedir. Bu sebepledir ki, geçmiş kitablarda bu ümmetin sıfatına dâir şöyle denilmektedir: Onlann kitablan göğüslerindedir. «Bilakis o, kendilerine ilim verilenlerin gönüllerinde yerleşen apaçık âyetlerdir.»





Taberi Tefsir'ine göre



Bilakis Kur'an, kendilerine ilim verilenlerin kalblerinde korunan apaçık âyetlerdir.


Bizim âyetlerimizi ancak zalimler inkar eder.
Müfessirler bu âyet-i kerimeyi iki şekilde izah etmişlerdir. Bunlardan birisi, mealde verildiği gibidir. Diğeri ise şöyledir:


Abdullah b. Abbas, Dehhak, Katade ve İbn-i Cüreyc bu âyetin izahında şöyle demişlerdir: "Allah teala, Uz. Muhammed (s.a.v.)in sıfatlanın Tevrat ve incil'de beyan etmiş ve onları okuyanları bildirmiştir.


Resulullahın peygamberliğinin alametlerinin okur-yazar olmaması husu¬su olduğu kitaplarda beyan edilmiştir. İşte bu beyanat bu kitapları okuyan insanlann kalbinde apaçık bir delildir. İşte bu âyet-i kerime bunu izah etmektedir. Taberi bu görüşü tercih etmiştir..



Öyleya okuma yazma bilmiyen birisi böylesine muazzam şeyleri nasıl yazar.?İşte ALLAH cc eger o uyduruyorsa sizde bi benzerini getirin buyurmuştu.Okuma bilmeyen bi insanın bunları getirmesi tamamen ona vahiy gelmesinin işareti degilmidir.? Ama zalimler bile bile inkar ettiler..


Muhammed gazali Tefsir'ine göre


"aglaEy Muhammed), sen bundan önce bir kitap okumuş ve onu elinle de yazmış değildin. Öyle olsaydı o zaman iptalciler (hakikati çürütmeye çalışanlar) kuş¬kulanırlardı. Hayır, o (Kur'ân) kendilerine bilgi verilenlerin göğüslerinde (ışıl¬dayan) açık açık âyetlerdir. Bizim âyetlerimizi zâlimlerden başkası İnkâr et¬mez." (Ankebût: 48-49)


Kitap Ehli'nin mezalim fitnesi, pek şiddetlidir.Onlar, bugünlerde, Müslümanları dinlerinden döndürmek ve onunla amel etmeyi formel ve dar kapsamlı bir alana hapsetmek için genel bir atak başlatmışlardır.


Ankebût Sûresi, putperestlerin Muhammed (s.a.v)'den mucize getirmesini ister¬lerken ortaya attıkları şüpheyi, onlara şöyle cevap vererek reddetmektedir: Mucize, âyetlerini işittikleri bu kitapta bulunmaktadır:


"Dediler ki: 'Ona Rabbinden âyetler (mucizeler) indirilmeli değil miydi?' De ki: 'Ayetler Allah'ın yanındadır. Ben ancak apaçık bir uyarıcıyım. Kendilerine okunan kitabı sana indirmemiz, onlara yetmedi mi?' Şüphesiz inanan bir top¬lum için bunda bir rahmet ve öğüt vardır." (Ankebût: 50-51)


Kur'ân, asırlardır devam eden bir mucizedir. Kur'ân'm psikolojik ve sosyolojik etkisi derindir. Bizim milletimiz, bize indirilen en zor zamanlarda onu ezberlemiştir. Kişi ile Rabbi arasında takva ve yakîn üzerine kurulu olan ilişkinin tesisinde bunun bir benzerini ben hiç görmedim.


Bu kitabın evrene bakışta Allah'ı tarifine gelince, materyalist ilim adamlarına so¬ruyorum, bu tarifi, bu gizli ve açık şeyler dışında başka bir yerde bulabildiler mi? Ha¬yır bulamadılar. Neden? Çünkü: "Onu göklerdeki ve yerdeki gizlilikleri bilen (Allah) indirdi. O, çok bağışlayan, çok esirgeyendir..



Evet senelerdir.KURAN ı KERİM'in eksikliklerini arayanlar ki,daha dogrusu eksik varmı diye uğraşanlar hiçbireksigi bulmuş degillerdir.Zaten yokki bulsunlar ama göz göre göre inkarlarında devam etmektedirler.Ama ilim veee insaf sahibi olanlar hemen intisap ettiler geldiler ve hakikata iman ettiler Farabi nin dedigi gibi ben insan beyninde trilyonlarca hücre oldugunu duyunca kendimi ALLAH a adamaktan başka bişey tercih etmedim işte ilim ve insaf olunca herşey yolunda oluyor..



Fahruddin Er-Râzi, Mefâtihu’l-Gayb,a Tefsir'ine göre



Cenâb-ı Hakk'ın tıpkı, "Kulumuz Muhammed'e indirdi¬ğimiz şey hakkında bir şüphe içindeyseniz, onun gibi, yani Muhammed gibi, siz de tek bir sûre getirin"aglaBakan.23)


Daha sonra Cenâb-ı Hak " Hayır, o (Kur'ân), kendilerine ilim verilmiş insanların göğüslerinde bulunan, apaçık ayetlerdir" buyurmuştur ki, Cenâb-ı Hakk'ın "Kendilerine ilim verilmiş insanların göğüslerinde" ifadesinde, bunun, insanoğlunun uydurup ortaya koyacağı şeylerden olmayacağına bir işaret bulunmaktadır. Çünkü, zihninde, uydurularak sıraya konulmuş bir ifade bulunan kimse, "Bu, benim kalbimin ve zihnimin ürünüdür" der. Ama, o sözü başkasından alıp ezberlediğinde ise, o zaman o kimse, "O, benim kalbimde ve göğsümdedir" der. Binâenaleyh, Cenâb-ı Hak,,
"Kendilerine ilim verilmiş insanların göğüslerinde" buyurunca, bu, onlardan hiçkimsenin göğsünden sudur etmiş olan bir şey olmaz. Cahil bir kimseden böyle bir şeyin sudur etmesi imkânsızdır. Binâenaleyh, cahil için, göğüslerden zuhur eden bir şey söz konusu değildir. Ve onlar, bu ümmete göre müşrikler sınıfından addedilirler. Binâenaleyh, bu demektir ki Kur'ân'ın zuhuru, Allah katındandır...



Elmalılı Tefsir'ine göre...


Halbuki sen bundan önce yani bu indirilmezden önce kitap okur değildin hala elinle yazmazsın da. O vakit, yani ümmi olmayıp da okuyup yazsa idin batıla uyanlar, yani batıl peşinde giden, yahut iptal etmeye sebep arayan o haksız kâfirler şüphe edebilirlerdi. Gerçi hakkı arayan insaflı hak arayıcı kimseler, yine şüphe etmezlerdi. Çünkü icaz için ümmilik şart değildir


Fakat o Kur'ân ilim verilmiş kimselerin sinelerinde parıldayan açık açık âyetlerdir.Burada nin "beyyinat"a müteallik olması ve şüpheyi kaldırması, sözün gelişine göre apaçık olduğu gibi, haziften kurtarma yönüyle de daha çok tercih edilir. Yani Allah tarafından birer işaret, parlak mucizeler olduğu ilim ehlinin gönüllerinde apaçık ve hiçbir şüpheye yer vermeyecek şekilde parlamaktadır. Ve bizim âyetlerimizi ancak zalimler inkâr eder.



Kurtubi Tefsir'ine göre


1- Peygamber (sav)´ın Ümmiliği:


Şanı yüce Allah´ın: "Sen bundan önce hiçbir kitab okumuş değildin" buy-ruğundaki "bundan önce"de yer alan zamir "kitab"a racidir. Bu da Muham-med (sav)´e indiriimiş olan Kur´ân-ı Kerîm´dir. Yani ey Muhammed, sen Kur´ân-ı Kerîm´den önce okuma biliniyordun. Kitab ehlinin yanına da gidip geliniyordun. Bilakis Biz sana bu Kur´ân-ı Kerîm´i son derece mucizevi bir üslup ile gaybî haberleri ve daha başka hususları ihtiva eden bir özellikte indirdik. Şayet sen kitab okuyan ve yazı yazan kimselerden, olsaydın "o zaman" kitab ehli arasından "batıl söyleyenler elbette şüphe ederlerdi" ve bu şüphelerinde bir dayanak noktalan olur ve: Bizim onun hakkında kitabları-mızda bulduğumuz nitelikler okuması yazması olmayan ümmi birisi olduğu şeklindedir. Halbuki o şu anda böyle değildir, derlerdi,


Mücahid dedi ki: Kitab ehlt, kitablarsnda Muhammed (sav)´ın okuma-yaz-ma bilmediğini görüyorlardı. İşte bu âyet-i kerime bunun üzerine nazil ol¬muştur.


en-Nehhâs dedi ki: Bu âyet-i kerime Kureyşliler için onun peygamberliğine bir delil teşkil ediyordu. Zira o ne okuması, ne yazması vardı, ne de kitab ehliyle oturup kalkardı, Mekke´de kitab ehli yoktu. Bununla birlikte on¬lara peygamberlerin ve önceki ümmetlerin haberlerini getirmişti. Böylelikle peygamberliği hususunda herhangi bir şüphe ve tereddüt kalmamış oluyordu.




2- Peygamber Efendimiz Daha Sonraları Okuma-Yazma Öğrendi mi?:



Derim ki: Müslim´in, Sahih´inde belirtildiğine göre el-Berâ (b. Âzib)´in naklettiği Hudeybiye Barışı´nı anlatan hadis-i şerife göre Peygamber (sav), Ali (r.a)´a şöyle demiştir: "Aramızdaki antlaşmayı yaz! Bismillahirrahmanirrahîm. Bu Allah´ın Rasûlü Muhammed´in antlaştığı hususları ihtiva eder." Bunun üzerine müşrikler ona; Eğer biz senin Allah´ın Rasûlü olduğunu bilseydik, mutlaka sana uyardık. -Bir rivayette de; sana bey´at ederdik.- Ancak bunun yerine sen "Abdullah´ın oğlu Muhammed" diye yaz, dediler. Rasulullah (sav), Ali (r.a)´a o yazdığını silmesini emretti. Ali: Allah´a yemin ederim ki onu silmem deyince, Rasulullah (sav): "Bana onun yerini göster" dedi. Ona yerini gösterince onu sildi ve (yerine) Abdullah´ın oğlu... diye yazdı.[


Bunu Buhârî bundan daha açık ifadelerle rivayet etmiştir... Dedi ki: Rasûlullah (sav) belgeyi aldı ve yazdı. Bir başka rivayette şu fazlalığı da kaydetmektedir: Ancak güzel yazamıyordu


"Sen bundan önce hiçbir kitab okumuş değildin ve sağ elinle de onu yazmamıştın" buyruğu ile hem Peygamber Efendimiz´in: "Biz ümmi bir ümmetiz, ne yazarız, ne hesab ederiz"[52] buyruğu ile çelişmemektedir. Bunun yerine onlar bu hususu mucizeleri arasında mütalaa etmişler, onun doğruluğunu ve risaletinin sıhhatini ortaya koyan bir belge olarak değerlendirmişlerdir. Çünkü o yazmayı öğrenmeksizin ve bunun için gerekii yollara başvurmaksızın yazabilmiştir.

Yüce Allah onun elinin ve kaleminin okuyan kimse tarafından: "Abdullah´ın oğlu..." diye anlaşılacak şekilde hareketler ve çizgiler yapmasını sağlamıştır. Nitekim Peygamber öncekilerin de, sonrakilerin de ilmini herhangi bir şekilde ilim öğrenmeden ve bunu elde etmek için gerekli yollara başvurmadan öğrenmiştir. O bakımdan bu onun mucizeleri arasında en ileri mucizelerden, faziletlerinin en büyüklerinden olmuştur. Bu yolla onun "ümmi´lik vasfı da ortadan kalkmaz. Bundan dolayı ondan bu hususu rivayet eden ravi de: "Güzel yazmayı beceremiyordu" demiştir. Dolayısıyla onun hakkında "yazdı" demekle birlikte ümmilik vasfı da kalmaya devam etmiştir.



3- Peygamber Efendimiz Yazı Yazdı mı?


Kadı Iyad´ın, Muaviye yoluyla kaydettiği bir rivayete göre Muaviye, Pey¬gamber (sav)´ın önünde yazı yazarken ona şöyle buyurmuştur: "Mürekkeb hokkasını (önüne) bırak. Kalemin ucunu sivrilt, "be"yi doğru çek, "sin"aglain dişlerin)! birbirinden ayır, "mim"i kör yapma, Allah lafzını güzel yaz, er-Rahman lafzını uzat, er-Rahlm´in harflerini de açık seçik olarak yaz." Kadı Iyad dedi ki: Bu rivayet itibariyle, Peygamber (sav)´ın yazı yazdığı fiilen sahih olmamakla birlikte, ona yazı ilminin bağışlanmış, bununla birlikte okuma ve yazmasının engellenmiş olması uzak bir ihtimal değildir.Derim ki: Bu hususta sahih olan budur. O tek bir harf dahi yazmamıştır. Ancak yazı yazanlara emirler vermiştir. Aynı şekilde ne okumuş, ne de harfleri hecelemiştir..Peygamber şöyle buyurmaktadır: "Yazmayı bilen ve bilmeyen her mü´min onu okur.Görüldüğü gibi bu hususta Peygamber efendimiz ümmi olanlar arasından yazmayı bilmeyenleri açıkça zikretmiştir. Bu ise olabildiğince açık bir cevaptır.


Aksine o, kendilerine ilim verilmiş olanların göğüslerinde apa¬çık âyetlerdir. Âyetlerimizi ancak zalim olanlar bile bile inkâr eder.


"Aksine o, kendilerine ilim verilmiş olanların göğüslerinde apaçık âyetlerdir" buyruğunda kastedilen Kur´ân-i Kerîm´dir. el-Hasen dedi ki: el-Ferrâ, Abdullah´ın kıraatinin "O" zamirini; "O(nlar)" diye okuduğunu ileri sürmüştür. Aksine Kur´ân´ın âyetleri apaçık âyetlerdir, demek olur. el-Hasen dedi ki: Bunun bir benzeri de yüce Allah´ın: "Bu... gözleri açan belgelerdir." (el-A´raf, 7/203) buyruğudur. Eğer; Bu" yerine; Bu(nlar)" olmuş olsaydı, bu da caiz olurdu. Yine bunun bir benzeri de: "İş¬te bu Rabbimden bir rahmettir" (el-Kehf, 18/98 ) buyruğudur.


eî-Hasen dedi ki: Bu ümmete hafızlık ihsan edilmiştir. Bizden önceki ümmetler kitaplarını ancak bakarak okuyabiliyorlardı. Onu kapattılar mı onun içinde olanları peygamberler dışında ezbere bilenleri yoktu. Ka´b da bu ümmetin niteliklerini zikrederken şunları söyler: Onlar gerçekten hikmet sahibi kimseler ve ilim adamlarıdır. Onlar fıkıhta adeta peygamberler gibidir.

"Kendilerine ilim verilmiş olanların göğüslerinde apaçık âyetlerdir." Yani bu Kur´ân-t Kerîm batılcıların ileri sürdükleri gibi sihir veya şiir değildir. Aksine o, kendileri vasıtası ile Allah´ın dininin ve hükümlerinin bilindiği apaçık"alâmetler ve delillerdir.
Aynı şekilde bunlar kendilerine ilim veril miş olanların kalplerindedir. Bunlar ise Muhammed (sav)´ın ashabı ve ona iman edenlerdir. Onlar Kur´ân´ı ezbere biliyor ve okuyorlardı. İlim ile nitelendirilmeleri ise onlara verilmiş olan kavrayış sayesinde, Allah´ın kelamını, insanların ve şeytanların sözlerini birbirlerinden ayırdedebilmeleridir ."Âyetlerimizi ancak zalim olanlar" kâfirler "bile bile İnkâr ederler." Çün¬kü onlar Peygamber efendimizin nübüvvetini ve getirdiklerini gerçek olduklarını bilerek inkâr etmişlerdir



TEFHİMU'L KUR'AN Mevdudi tefsir'ine göre



Allah der ki: Kitap'ta sunulan derin bilgiler, daha önceki peygamberlerin kıssaları, birçok değişik dinin inanç ve akideleri, eski ümmetlerin tarihleri, sosyal, ekonomik ve ahlâkî hayatla ilgili sorunlar -ki bunlar ümmi bir adam tarafından aktarılıyor- bu İnsanın bu derin bilgileri başka bir kaynaktan değil, ancak vahiyden elde ettiğinin apaçık delilleridir. Eğer o okur-yazar olsaydı ve insanlar onu kitap okurken, ciddi çalışmalar yaparken görmüş olsalardı, o zaman bâtıla tapanlar şüphelerine, onun bu bilgileri vahiyden değil okuma ve inceleme sonucu elde ettiği şeklinde bir dayanak bulabilirlerdi. Fakat onun tamamen ümmî (okuma-yazması olmayan kişi) olduğu gerçeği, böyle bir şüpheye meydan bırakmamıştır. Bu nedenle, apaçık inatçılık hariç onun peygamberliğinin herhangi bir şekilde inkâr edilebileceği makul bir zemin yoktur."


Yani hiç okuma-yazması olmayan birinin, birdenbire, hiç kimse onu daha önce herhangi bir hazırlık yaparken görmediği halde olağanüstü nitelik ve özelliklere sahip Kur'an gibi bir kitap getirmesi ve onu insanlara sunması, aslında bilgi ve hikmete sahip insanlar için o kimsenin peygamberliğinin apaçık delilidir.

Tarihte büyük diye anılan kişilerin hayat hikayesi incelendiğinde, çevresinde onun kişiliğini şekillendiren ve yaşadığı sürece kendisinden kaynakalanan mükemmellikler için onu hazırlayan faktörler bulunabilir. Her zaman onun çevresi ile kişiliğini oluşturan yönler arasında apaçık bir ilişki vardır. Fakat Hz. Muhammed'in (s.a) çevresinde onun gösterdiği mükemmellik ve mucizelere kaynak teşkil edebilecek hiçbir şey yoktur.

Onun durumu sözkonusu olduğundan, ne o dönemdeki Arap toplumunda, ne de Arabistan'ın ilişkide bulunduğu komşu toplumlarda, Hz. Muhammed'in (s.a) kişiliğini oluşturan yönlerle uzaktan bile ilişkisi olan faktörler bulmak imkansızdır. İşte bu gerçeğe dayanılarak burada Hz. Muhammed'in (s.a) kişiliğinin sadece bir tek ayet değil, birçok ayet olduğu vurgulanmaktadır. Cahil bir insan, bu ayetlerdeki işaretlerden hiçbirini görmeyebilir.
Fakat kendilerine ilim verilenler bu ayetleri görerek onun gerçekten Allah'ın Rasûlü olduğuna kani olmuşlardır.


Yani, insanların görüp Hz. Muhammed'in (s.a) gerçekten Allah'ın Rasûlü olduğuna inanacakları mucizeler. Yani, "Sen okuma-yazma bilmediğin halde sana Kur'an gibi bir kitab indirildi. Bu, insanları senin peygamber olduğuna ikna edecek başlıbaşına büyük bir mucize değil mi? Onlar bundan başka mucizeler de mi istiyorlar? Diğer mucizeler sadece onlara şahit olanlar için geçerli ve etkilidir. Fakat bu mucize her zaman onların gözleri önünde durmaktadır. Kur'an onlara hemen hemen her gün okunmaktadır: Bu mucizeyi istedikleri an istedikleri şekilde gözleyebilirler..


Yani, bu kitabın indirilişi hiç şüphesiz, Allah'ın büyük bir lütfudur ve bu kitab insanlar için büyük uyarılar taşımaktadır. Fakat sadece inanan kimseler ondan yararlanabilirler.İnanıp ta ilmiyle keşf edenler haricinde buna kimseler nail olamazlar.Ancak ilim sahibi olanlar idrak ederler.İşte Allah cc İlim sahibi olanların gönlünede bunları anlamayı her ayeti kavramak suretiyle onların gönüllerine bu şekilde yazmıştır.Onların sinelerinde ap açık ayettir buyurmaktadır..





Savfetü't Tefasir'e göre



Ey Muhammed! Bu Kur'an inmeden önce, sen, okuma yazma bilmiyordun. Çünkü sen bir ümmîsin. İbn Abbas der ki: Rasulullah (s.a.v.) ümmî idi. Hiçbir şey okuyamaz ve yaza¬mazdı. Eğer sen okur veya yazar olsaydın, o takdirde bu kâfirler Kur'an hakkında mutlaka şüpheye düşer ve: "Belki de onu önceki¬lerin kitaplarından aldı da Allah'a nisbet etti" derlerdi.Bu âyet, Kur'an'ın Allah katından olduğuna bir delildir.

Çünkü Peygamber (a.s.) ümmî olduğu halde, onlara geçmiş milletlerin haberlerini ve gayb işlerini kapsayan bu mucize Kitabı getirmiştir. Bu, onun doğruluğunun en büyük delilidir. İbn Kesir şöyle der: "Yani Ey Muhammed! Sen bu Kur'an'ı getirmeden önce kavminin içinde bir ömür boyu kaldın. Bu süre içinde kitap okuyamıyor ve yazı yazamıyordun.Hattâ kavminden herkes, senin, okuma yazma bilmeyen bir ümmî olduğunu biliyordu. Rasulullah (s.a.v.) ölünceye kadar da bu şekilde kalmıştır. O, yazmayı bilmezdi. Eliyle ne bir satır, ne de bir harf yazmıştır. Onun, vahiy katipleri vardı.


49. Ayetin başındaki idrâb içindir. Yani durum, o zalimlerin ve bâtıla dalanların sandığı gibi değildir. Aksine o Kur'an, apaçık mucize, Allah katından olduğunu açıkça gösteren ve âlimlerin kalplerinde korunmuş olan âyetlerdir. Tefirciler şöyle der: Allah'ın, Kur'an'ı değiştirilme ve bozulmaktan iki yolla korumuş olması, Kur'an'ın özelliklerindendir. Bunlardan birincisi, satırlarda, ikincisi de gönüllerde korumaktır.

Diğer kitaplar böyle değildir. Onlar, sahiplerinin elinde yazılı olarak vardır ama ezberlenmemiştir. Dolayısıyle tahrif edil¬mişlerdir. Bu ümmetin vasfı hakkında," indileri yani kitapları kalplerindedir" sözü söylene gelmiştir. Hasan Basrî şöyle der: Bu ümmete, ezberleme Özelliği verildi. Öncekiler, kitaplarının ancak bakarak okurlardı. Kitabı ka¬pattıklarında, peygamberlerden başka hiç kimse ezberden okuyamazdı.Âyetleri ancak inkar ve inatta aşın gidenler yalanlar.




Tefsir'ül münir Tefsir'ine göre




"Sen Kur'an'dan önce ne bir kitap okuyor, ne de elinle yazı yazıyordun. Öyle olsaydı batıla uyanlar şüpheye düşerdi."



Yani ey Peygamber! Sen kavminle birlikte yaşadığın tarihlerde Kur'an'ın inmesinden önce başka bir kitap okuyan bir kimse değildin. Yazı yazmayı da biliniyordun.


Sen okuma yazmayı bilen biri olsaydın cahil müşrikler sana inen kitap hakkında şüpheye düşecekler ve "Belki de bu önceki kitaplardandımmıştır." diyeceklerdi. Sen kitap okuyan ve yazı yazan biri olmadığına göre onların şüpheye düşmeleri için hiçbir sebep yoktur.


Mücahid, "Ehl-i Kitap kendi kitaplarında Hz. Muhammed (s.a.)'in okuma yazma bilmediği hususundaki ayeti okuyorlardı. Bu sebeple bu ayet nazil oldu." demiştir.


Nahhas diyor ki: Kureyşliler için Hz. Muhammed (s.a.)'in peygamberliğine delil; onun okuma yazma bilmemesi, Ehl-i Kitapla görüşmemesi ve Mekke'de Ehl-i Kitab'm bulunmamasıdır. Buna rağmen o, Mekkelilere önceki peygamberlerin ve ümmetlerin haberlerini getirmektedir. Bu şekilde kuşku ve şüpheler ortadan kalkmaktadır.


"Ondan önce herhangi bir kitap" ifadesi olumsuzluğu tekid etmektedir. "Ne de sağ elinle yazı yazıyordun." cümlesi de aynı zamanda tekiddir. "Sağ el" tabiri genelleme manasında kullanılmıştır. Tıpkı "iki kanadıyla uçan kuş..." (En'am, 38) ifadesi gibi.


Kısaca; Hz. Muhammed (s.a.)'in geçmiş kitaplardaki ve kavmi arasındaki bilinen sıfatı onun okuma yazma bilmeyen ümmî biri olmasıdır.


Nitekim Cenab-ı Hak şöyle buyurmaktadır:
"Onlar yanlarındaki Tev¬rat ve İncil'de yazılı buldukları, Allah'ın okuyup yazması olmayan elçisi peygambere tabi olurlar. Peygamber onlara iyiliği emreder, kötülüğü nehyeder. "aglaA'raf, 7/157).


O halde bu Kur'an'm Allah tarafından indirildiği ve herhangi bir beşer, melek veya cinin ilhamıyla olmadığı hususunda şüphe etmeye hiçbir sebep yoktur.


Bu gerçeğin açıklığına ve Kureyşlilerin Hz. Muhammed (s.a.)'in oku-ma-yazma bilmeyen ümmî bir kimse olduğunu bilmelerine rağmen, onlar yine de onu önceki kitaplardan istifade etmekle itham ettiler. Cenab-ı Hakkın beyan ettiği gibi:
"Müşrikler: "Kur'an öncekilerin efsaneleridir. Muhammed onu başkalarına yazdırmış da, sabah-akşam kendisine tekrarlanıp duruyor." dediler." (Furkan, 25/5).


Daha önce de geçtiği gibi Kur'an'm Allah tarafından indirilmiş olduğu¬nu tekid etmek üzere Cenab-ı Hak şöyle buyurdu: "Doğrusu Kur'an kendi¬lerine ilim verilenlerin kalplerinde -korunan- apaçık ayetlerdir. Bizim ayet¬lerimizi ancak zalimler inkâr eder."


Yani bilakis bu Kur'an hakka, gerçeğe delâlet ettiği açık olan ayetlerdir. Bu Ehl-i Kitap'tan olan ve olmayan âlimlerin gönüllerinde yerleşmiş bir husustur. Fakat Allah'ın nurlu ayetlerini inkâr eden, yalanlayan, bu ayetleri hafife alan ve bunları reddeden ancak zalimlerdir: yani hakkı bilip de ondan yüzçeviren kibirli, haddi aşan kimselerdir.


Nitekim Cenab-ı Hak bir başka ayette de şöyle buyurmaktadır:
"Şüp¬hesiz ki üzerlerine Rabbinin hükmü gerçekleşmiş olanlar iman etmezler. Onlara her türlü delil gelse de, onlar can yakıcı azabı görmedikçe iman etmezler." (Yunus, 10/96-97).


Özetle; bu yüce Kur'an insan eseri değildir. Bilakis bu kitap âlimlerin anladıkları, ezberledikleri; emir, nehiy ve haber olarak açıkça hakka delâlet eden apaçık ayetlerdir. Allah, Kuranın ezberlenmesini, okunmasını ve tefsirini kolaylaştırmıştır:
"Andolsun ki biz Kur'anı düşünüp ibret alınsın diye kolaylaştırdık. Hiç düşünen var mı?" (Kamer, 54/17).


Buhari Sahih'inde Peygamberimiz (s.a.)'in şöyle buyurduğunu rivayet etmektedir: "Hiçbir peygamber yoktur ki kendisine insanların iman ettiği bir kitap verilmesin. Bana verilen, ancak Allah'ın bana vahyettiği bir vahiydir. Ben içlerinde ümmeti en çok olan peygamber olacağımı ümid ediyorum





Et Tefsir'ül Hadis'e göre



Allah'ın geçmiş peygamberlere kitap indirdiği gibi, kendisine bir kitap indirdiği belirtilerek Peygamberimizin konumu pekiştiriliyor. Bu arada ehl-i kitabın Allah tarafından indirilen kitaplara inandıkları, bunun doğal bir sonucu olarak içlerinde bazılarının da peygamberimize indirilen kitaba da inandıkları dile getiriliyor. Çünkü Kur'an ile önceki kitaplar arasında özde ve esasta benzerlik, aynilik olduğunu görüyorlar. Küfrü, inatçılığı ve büyüklenme-yi karakter haline getirip zihnini her türlü güzelliğe kapatanlardan başkası Allah'ın ayetlerini inkar etmez, onlar karşısında büyüklük kompleksine kapılmaz.


Bunun yanısıra Peygamberimizin Kur'an'm inişinden önce hiç bir kitabı okumadığı eline kalem alıp bir kitap yazmadığı dolayısıyla Kur'an karşısında büyüklük kompleksine kapılan batıl taraftarlarının kuşkulanmalarını haklı çıkaracak bir durumun söz konusu olmadığı vurgulanıyor.


Son olarak Peygamberimizin okuduğu ayetlerle, Allah tarafından indirilen diğer kitapların ayetleri arasında öze, ruha ve atmosfere ilişkin bir ahenk bulunduğu, kendile¬rine ilim verilenlerin, ruhlarını ve göğüslerini ilimle dolduranların bu ahengi, bu uyumu derhal farkettikleri ifade ediliyor.



Şifa Tefsir'ine göre


Bundan (Kur'an'dan) önce sen, herhangi bir kitap okumuş değildin. Sağ elinle de onu yazmış değildin. (Eğer okuyup yazsaydın) o zaman batıl peşinde koşanlar şüphe ederlerdi.Mekke müşrikleri Kur'an karşısında aciz kalınca, Hz. Peygambere if¬tira edip, "evvelkilerin masallarını bize anlatıyorsun" diyorlardı. İşte bu iftiralarına cevaben Allah (c.c); "Sen bundan önce hiçbir kitap okur de¬ğildin, elinle de yazı yazmış değildin" buyuruyor.


Hz. peygambere getirilen; "Allahümme Sallı Ala Seyyidina Muhammedin Ninnebiyyil-Ümmiyyi" derken "Ümmi" kelimesi Kur'an'dan alınmış bir kelimedir. Hz. Peygamber Ümmi bir insandı, okuma yazması yoktu.Ayetin devamında; Eğer okuma ve yazman olsaydı, O zaman batıl peşinde koşanlar şüphe duyarlardı, buyruluyor. Zaten şüphe içindeler, bir de okuma yazması olsaydı bu şüpheleri katbekat artardı.


Halbuki bütün Mekke'liler bilirlerki; Hz. Peygamber (a.s.) okuma yazma bilmiyordu. Kur'an'ın bunu haber vermesinin hikmeti de; günümüzdeki ve bundan sonra gelecek olan Mekke müşrikleri düşüncesine de bir cevap olması içindir. Peygamber okuma yazma bilmezdi. Bunları size Rabbinden bildirmektedir.


Yinede imansız, iman kalb işi olduğu için bu tür şeylere inanmakta güçlük çekmekte. Bundan 1400 yıl önce Ümmi olan, okuma yazma bilmeyen bu insan, bugünkü kurgu filimlerinin yeni yeni ortaya koymaya çalıştığı, eşyanın biryerden biryere nakli veya insan suretinin anında bir-yerden başka biryere uçması gibi olayları Hz. Süleyman (a.s.)'ın yanındaki bir alimin yardımıyla "Saba Melikesi Belkıs'ın" tahtını kendinden önce nakledivermesinden bahsetmesi ve bunu hayalinden düşünmesi..., Yusuf (a.s.)'ın kokusunu 500 km'lik yoldan Yakup (a.s.)'ın duyması ve bu okuma yazma bilmeyen kişinin bunu 1400 yıl önce haber vermesi.!!


İşte sayılamıyacak kadar bu Örnekler, Kur'an'ın Hz. Peygambere Allah (c.c.) tarafından bildirildiğinin bir delilidir


Hayır!! Kur'an, ilim verilenlerin gönüllerinde apaçık ayet¬lerdir. Bizim ayetlerimizi ancak zalimler inkar eder.


Peygamberin, -okuması yazması olmayan (Ümmi) birinin-, böyle şeylerden bahsetmesi, kendilerinde ilim olan, ilim sahibi insanların nezdinde, onun peygamberliğinin delili ve mucizesidir.Ceza yasası profösörlerinden birisi; "sanık, şüpheden yararlanır" kaidesini dersinde anlatmış ve bu görüşün Alman hukukçularından filan kişiye ait olduğunu. Ve bu kuralın, ayın keşfinden daha önemli olduğunu söylemiş.


Bende bu hukuk fakültesinde okuyan öğrencilere "Şüphelerle cezayı gideriniz" hadisini anlatmıştım, bu konuyu destekleyen bir başka hadiste Efendimiz; "Affederek yanılmak, cezalandırarak yanılmaktan hayırlıdır" buyurmuş.(Tirmizi,Ebvabül Hudut 2, İbni Mace Hudut 5)


Öğrencilerden biri söz ister ve bu hadisleri ceza hukuku hocasına arz eder. Profösör; "hemen hadisin metnini tercemesini vede kaynağını yazarsanız memnun olurum" der.Sahasını bilen birisi, Kur'an ve sünnette bazı prensibleri görüp, 1400 yıl önce söylenen, ortaya konan bu kurallara dikkat çekmekte..."Ancak zalimler ayetlerimizi inkar eder." Zulümde, haksızlıkda, hak olanı yerine getirmekte, akıl terazisinin dengesini bozmuş insanlar, an¬cak ayetleri inkar eder.




Kur'an Yolu Tefsir'ine göre



[color=brown]"Apaçık âyetler" şeklinde çevirdiğimiz "âyâtün beyyinât" İfadesini Zemahşerî, "mucize olduğu apaçık belli âyetler" (İÜ, 193), Kurtubî de "bilgiye mazhar kılınmış olanlar" diye çevirdiğimiz "ûtü'1-ilm" tabirini, "Allah kelâmı ile beşer sözünü ... birbirinden ayırma yeteneğine sahip olanlar" (XIII, 367) şeklinde açıklamıştır. Buna göre Kur'an, Resûlullah'ın başka bir insandan okuyup yazarak derlediği, kendisinin ürettiği bir eser değildir; zaman zaman müşriklerin ileri sürdüğü gibi bir şiir veya bir sihir ürünü de değildir; aksine o, zihinsel yetenekleri gelişmiş olan inançlı ve iyi niyetli İnsanların, ilâhî kelâmda bulunması gereken apaçık mucizevî özelliklere sahip olduğunu anlayıp kavradıkları âyetlerden oluşur.


Zemahşerî (III, 193), bu âyette Kur'an'ın iki özelliğine vurgu yapıldığı kanaatindedir: 1. Kur'an'ın, apaçık mucize olan âyetlerden oluşması, 2. Âyette "sudur" (kalpler) kelimesiyle ifade edilen hafızalarda ezberlenip korunması. Kur'an bu iki özelliği ile öteki kutsal kitaplardan ayrılmaktadır. Çünkü o kitaplar, a) Mevcut şekliyle doğrudan Allah kelâmı, dolayısıyla apaçık mucizevî âyetler değildir, aksine onlar -bugün bilimsel olarak da tespit edildiği gibi- bazı Kitâb-ı Mukaddes yazarlanmn kaleminden çıkmış eserlerdir; b) Yahudi ve hıristiyan kültüründe bu eserler ezberlenerek korunmuş değildir; hafızlık geleneği sadece müslümanlarda vardır



Suat Yıldırım Meal ve Tefsir'ine göre


Hz. Peygamber (a.s.);ın ümmîliğin yaygın olduğu bir topluma mensup olduğu bilinmektedir. Kendisinin de ümmî, yani öğrenim görmemiş, okur yazar olmayan bir zat olduğu, tarihî bir gerçektir. Halbuki Kur;ân-ı Kerimde çok çeşitli bilim dallarına ait bilgiler, ilmî prensipler, neticeler, atıflar veya işaretler vardır. Sadece Yahudi ve Hıristiyan dinlerine ve kutsal kitaplarına dair bilgileri gözönünde bulunduracak olursak büyük bir yekün teşkil eder. Bu konulara girmek, hele hele o alanın ilim adamları arasındaki ihtilaflı konularda görüş bildirmek, eleştiri yapmak, karar verip hükme bağlamak, bilgi sahiplerinin bile yanaşamayacağı bir iştir.


Şu halde Kurândaki bu bilgilere bir merci lâzımdır. Kurânı tebliğ eden ve kırk yıllık ömrünü kendi hemşehrilerinin arasında geçiren Hz. Muhammedin; okul, öğretmen görmediği, hatta yazma bile bilmediği kesindir. Zira Kurân, sayısız muhaliflere karşı bu âyeti bildirmiş, hiçbir düşman çıkıp da onun yazı bildiğini ileri sürememiştir. Öyleyse Kuranın her şeyi bilen Allah Teâla tarafından gönderildiği kesinlik kazanmaktadır


(Şüpheye en ufak yer yok) .
O, kendilerine ilim nasib edilenlerin kalplerini aydınlatan parlak âyetlerdir. Evet, Bizim âyetlerimizi zalimlerden başkası inkâr etmez.


Celal Yıldırım Tefsir'ine göre



«(Ey Peygamber!) Sen bundan önce bir kitaptan okur değildin ve elinle de yazı yazar değildin; öyle olsaydın bâtılı savunanlar şüpheye düşerlerdi.»



Resûfüllah (A.S.) Efendimiz Mekke'de doğup büyümüş ve kırk yaşına gelinceye kadar ne mektep görmüş, ne bir âlimin önünde diz çöküp okuma-yazma öğrenmiş, ne de bir kimseden ilim tahsil etmiştir. Çocukluğunun beş altı yılı badiyede Beni Sa'd kabilesinde geçmiş, ondan sonra amcası Ebû Talib'in himayesine verilerek birkaç yıl çobanlık yapmış ve 24 yaşına girince ticaretle uğraşmıştır. O bakımdan Peygamberimiz (A.S.) okuma ve yazma bilmezdi. Nitekim A'raf Sûresi 157, 158. âyetlerle onun «ümmî» olduğu açıklanmaktadır. Her ne kadar bu sıfat üzerinde durulmuş ve şu üç ayrı yorum getirilmişse de, konumuzu oluşturan âyetle birleştirdiğimiz zaman, «okur-yazar» olmayan kimse hakkında daha yaygın olduğu ağırlık kazanır.


Üç ayrı yorum :


a) Okur-yazar olmayan kimse,


b) Okuma-yazma bilmeyen bir kavim veya millete mensup olan,

c) Ümmu'l-kura (kasabalar anası, ana merkezi Mekkejye mensup olan..




Kur'ân, Kendilerine İlim Verilenlerin Gönlünde Işıldamaktadır




«Bilâkis Kur'ân, kendilerine ilim verilenlerin gönüllerinde ışıl ışıl ışıldayan açık âyetlerdir. Bizim âyetlerimizi ancak zâlimler inkâr eder.»



Bu âyetle, Kur'ân-ı Kerîm'in daha çok gerçekçi ilim adamlarının kal¬binde ve kafasında ışıl ışıl ışıldayacağı haber veriliyor. Bunun sebebi gayet açıktır. Şöyle ki : İlmi temel kabul eden ve ilim adamına lâyık olduğu değe¬ri ve yeri veren Kur'ân, elbette ki ilim adamına ışık tutan, ana fikir veren, temel bilgiler sunan kudret ve muhtevadadır


Kur'ân'ın yansıttığı mükemmel hukukî sistem, özellikle asrımızda ilmî araştırmaların belirtilen ilim dallarında Kur'ân'ın taşıdığı temel bilgileri tasdîk etmesi bize neyi öğretmekte veya ne gibi gerçekleri hatırlatmaktadır? Hemen cevap verelim ki, Kur'ân'ın her cümle ve kelimesiyle Allah'tan indirildiğini, insan sözünün ona kanştırılmadığını ve Allah'ın her şeyi en iyi bilen olduğunu, bilimsel alanda getirdiği ana fikirlerin, temel bilgilerin bir insanın kafasından çıkmayacak kadar kusursuz ve mükemmel bulunduğunu isbatlamakta ve Hz. Muhammed'in (A.S.) Allah'ın Resulü ol¬duğunu, O'ndan alıp öylece tebliğde bulunduğunu hatırlatmaktadır.


Nitekim Asr-i Saadet'ten bu yana gecen her çağda hemen hemen birçok ilim adamları bu gerçeği görebilmiş ve bağlı bulunduğu dini bırakarak İsiâmiyeti din olarak seçmiştir. Son birkaç yıl içinde Batı ülkelerinde de ilmi sahada haklı şöhrete sahip olan Roger Garaudy, Maurice Bucaille ve emsali birkaç ilim adamının da Kur'ân'ın bütünüyle ilâhî olduğuna inandıklarını ve o yüzden İsiâmiyeti benimsediklerini ilân etmeleri bir gerçektir.O halde Kur'ân'ın nasıl bir kitap olduğunu, nasıl bir kudret taşıdığını bilmek ve anlayabilmek için, ilim gözüyle ona eğilmek yeter






Said nursi hz lerinden ilimle hikmetli sözler uyarısı



Tevekkül, kanaat ve iktisat öyle bir hazine ve servettir ki hiçbir şey ile değiştirilemez.


Atalet(tembellik) sıkıntıyı, sıkıntı sefahati, sefahat (lüzumsuz yere zevk ve eğlence) fakirliği ve bedbahtlığı doğurur.


Kusurunu görmemek, o kusurdan daha büyük bir kusurdur. Ve kusuru görse o kusur, kusurluktan çıkar. İtiraf etse, affa müstehak olur.


Her söylediğin doğru olmalı; fakat her doğruyu söylemek doğru değil.


İdarede kuvvet, kanunda olmalı.
Ve ilimde de kuvvet hakta olmalı. Yoksa istibdat hükümferman olur...

Not; Altı çizgili yazılar şahsıma aittir,hiçbir hüküm teşkil etmezler.
Ekleme Tarihi: 15.02.2007 - 08:40
Bu mesajı bildir   eness_25 üyenin diğer mesajları eness_25`in Profili eness_25 Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
Pozisyon düzeni - imzaları göster
Sayfa (1): (1)
önceki konu   sonraki konu

Kategori Seç:  
Sitemizde şu an Yok üye ve 1185 Misafir mevcut. En son üyemiz: Didem_


Admin   Moderator   Vip   Üye ]

Hayırlı ömürler dileriz.    Bu üyelerimizin doğum günlerini tebrik eder, sıhhat ve afiyet dolu bir ömür dileriz:
zec (53), yesil07 (39), volkansav52 (40), bebecik1974 (50), mcamlica (38), serdar414 (47), musoylemez (56), KalpYapalim (32), gurbat (62), yasen (47), yilmaz (63), kenzularsh (40), srknsrt (51), puma (54), mazpolat (67), pskofb (38), akaasa (49), oguzy (74), arkadasim (51), Mecnun2000 (55), sarenge (44), SarCopTeS (43), halil40 (36), belan08 (47), halil_10 (37)
24 Saatin Aktif Konuları
0

Copyright © ((( RAVDA.net )))  *  İrtibat   *   RAVDA Reklam Servisi   *   Tüm hakları saklıdır, izinsiz alıntı yapılamaz.
Sitemizde yayınlanan imzalı yazıların içeriğinden yazarları, forum ve yorumlardan ekleyen şahıslar sorumlu olup, kesinlikle sitemiz sorumlu değildir.
© by ((( RAVDA.net )))

Sayfa 0.73789 saniyede açıldı