0
Start Giriş Üye Ol üyeler ((( RAVDATe@m))) Arama
Toplam Kategori: 69 *** Toplam Konu: 30100 *** Toplam Mesaj: 148193
Forum Anasayfa » K İ T A P / K Ü L T Ü R / S A N A T » KİTAP & DERGİ » sevgi safsataya dönüstügünde

önceki konu   sonraki konu
Bu konuda 2 mesaj mevcut
Sayfa (1): (1)
Ekleyen
Mesaj
asil_kalp_4 su an offline asil_kalp_4  
sevgi safsataya dönüstügünde

160 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 30.01.2004
En Son On: 01.09.2007 - 21:36
Cinsiyeti: Erkek 
Sevgi "safsata"ya dönüştüğünde;

Gerçek sevgi iki kelimeye sığmaz. Onu kelimeler anlatamaz. Asıl sevgide sadece dil değil; tüm beden ve tüm ruh birlikte hareket eder. Dilden ziyade hâl anlatır sevgiyi.

Safsata ve sevgi Birbirinden çok uzak; hatta iki zıt kavramdır. Safsata kelimesi sevgi için kullanılan en ağır bir sözdür belki de. Fakat ben safsatayı gerçek sevgiye, sevginin kutsallığına, Mevlâ'dan gelen sevgiye değil; bilinçsiz bir şekilde "Seni seviyorum!" diyenlere, sevginin ne anlama geldiğini bilmeden, anlamadan, kaynağını nereden aldığını telâkki etmeden söyleyenlere; kim için ve neye dayanarak sevdiğini bilmeden daha doğrusu sevdiğini ya da sevildiğini zannedenlere ve bu iki kelimeyi ağızlarında sakız edenlere söylüyorum. Evet, "seni seviyorum" sözü yalandır, safsatadan başka bir şey değildir. Aşk üzerine oynanan oyunların temel parçası olarak kullanılır. Seni seviyorum sözü kandırmacadan ibarettir. Aşk gözyaşları dökmemek için söylenilen bir sözdür. Sadece iki kelimeye indirgenmiş aşk düzenbazlıklarının yok olmaması içindir. Bu iki kelimeyi söylemediğinde ya da duymadığında aşkın biteceğini düşünenlerin yalanıdır: "Seni seviyorum Hem de kocaman bir yalan ve müthiş bir safsata... Çünkü gerçek sevgi iki kelimeye sığmaz. Onu kelimeler anlatamaz. Asıl sevgide sadece dil değil; tüm beden ve tüm ruh birlikte hareket eder. Dilden ziyade hâl anlatır sevgiyi. Söylemeye, ifade etmeye, anlatmaya gerek kalmaz. Sevgi anlaşılır ve sevgi yaşanır

İsterseniz, gelin, beraberce karlı bir güne gidelim. Her yer bembeyaz ve bir adam en çok sevdiği, zevk aldığı bembeyaz karların üzerinde yürüyor. Ne mi olmuş? O hâlde karlı bir günü birlikte yaşamaya hazır olun. Yürüyen adamdan dinleyelim:

Karlı bir gün

Her yer kar ve her yer bembeyaz

Ve yürüyorum yavaş yavaş

Açıkçası nereye yürüdüğümü hiç önemsemeden atıyorum her adımımı. Bir türlü bitmek bilmeyen dünyanın dertlerini ve meşakkatlerini bir tarafa bırakmış olduğum hâlde yürüyorum

Yürüdüğüm için mi düşünmeye başlamıştım; yoksa düşündüğüm için mi yürümeye devam ediyordum; onu da anlayamamıştım, o kadar da önemli değildi zaten. Çünkü yürüyordum ve yürüdükçe rahatlıyordum. Fakat yürüyen sadece ben değildim o karlı günde Dünyayı ve içindekileri bir tarafa bırakan iki kişi daha vardı yürüyen ve bana doğru gittikçe yaklaşan. Tıpkı benim gibi onlar da yürüdükleri yola bakmıyorlardı. Kim bilir belki onlar da nereye gittiklerini bilmeden yürüyorlardı. Daha doğrusu onlar yola bak(a)mıyorlardı, yol önemli değildi onlar için Çünkü görme işlevini icra eden göz, onlara yolu değil birbirlerini gösteriyordu. Birbirlerinin gözlerine, gözbebeklerine bakarak yürüyorlardı. Bir başkasının gözünde yine kendisini, kendi varlığını görmek için yürüyorlardı sanki… Yürüdükçe mesafeler azalmış ve iyice yaklaşmıştık birbirimize. Ben onları tüm varlığımla fark etmeme rağmen; onlar beni görmüyorlar yahut görmek istemiyorlardı. Ki zaten dünyayı ve içindekileri bir tarafa bırakmış bir hâlde yürüyorlardı; beni görseler bile ne değişecekti? İşte tam o anda safsata hareketi başlamıştı benim için: "Seni seviyorum! Seni çok seviyorum!" demişti kız, erkeğin gözüne bakarak "Seni sevdiğimi daha ne kadar söylemem gerekiyor, niçin beni anlamıyorsun?" diye de eklemişti. Ondan sonrasını hatırlamıyorum bile. Ne oldu, ne değişti, erkek kıza ne dedi, kız hangi cevabı verdi umurumda değildi

Sonra ben daha ne kadar yürüdüm ve nereye kadar gittim, bilmiyorum. Bildiğim şey, o karlı günümün: "Seni seviyorum!" sözüne, bu iki kelimeye, bu safsataya odaklanmış ve bu iki kelimeyle yoğrulmuş olduğu Seni seviyorum demekle acaba: "Senin beni sevdiğini sevmek istiyorum" ya da "senin, benim bu sevgimi fark etmeni, anlamanı, bilmeni seviyorum" mu demek istemişti? "Seni seviyorum" deme ihtiyacı duyuyorsa bir kişi: Sevmeyi değil; sevilmeyi istiyor demektir. Ben seni seviyorum Sevilen kim: "Sen!" O hâlde bu sevgimi fark etmeli, anlamalısın. Beni fark et, beni gör ve beni anla. Ben seni seviyorum; bu sevgime karşılık ver

İyi de insan, sevdiği bir insana, kendisini zorla fark ettiriyorsa, bu sevgi ne derece yükselebilir? Nereye kadar gidebilir? Sevgi, kalp aynasında kendine yer bulamıyorsa, dil sonsuza kadar "Seni seviyorum" dese bile ne değişecektir? Kalp aynası, o sevgiyi yansıtmadıktan sonra kelimeler anlamını yitirir. Sözcükler yetim kalır. Dil söyler; ama kelimeler kalbe ulaşmaz. Oysaki sevgide asıl önemli olan, dil değil hâldir. Sevginin yükselebilmesi için, ilahî bir boyuta doğru yol alabilmesi için ve "Muhabbetullah" derecesine ulaşabilmesi için, Yüce Yaratıcı'nın lutfetmiş olduğu sevgi pınarından beslenmesi gerekmektedir. Yaratıcı'ya ulaşmayan ve ulaştırmayan sevgi, sevgi değildir; olsa olsa safsatadır. Evet, Allah'tan gelmeyen her sevgi, safsatadan başka bir şey değildir. Allah'a ulaşmayan ve ulaştırmayan sevgiler yok olmaya mahkûmdur.

O karlı günde, bu iki kelimeden zihnimde kalan çok küçük parçalardı bunlar. Bu iki kelimeden dolayı ben o gün bunları düşünmüştüm. Sevgisine karşılık bekleyen, karşılık görmediğinde yıkılan, kahrolan, dünyası alt üst olan insanları düşünmüştüm. Derin muhtevası hiç anlaşılmadan, kaynağının nereden geldiği hiç düşünülmeden, yaşanmadan söylenilmiş ve söylenmeye devam edilen bir söz olmuştu: "Seni seviyorum Bu yüzden artık bu söz de gerçek anlamını yitirmiş, asıl anlamından çok uzaklaşmıştır. "Seni seviyorum", karşılık bekleyen bir söz hâline gelmiştir: "Ben seni seviyorum, ya sen? Sen de beni seviyor musun?" Karşılık gelmediğinde ise, sevgi hüsrana dönüşmektedir. İnsan, yaşadıklarını "aşk" olarak görüyor; fakat karşılık bulamayınca dünya ona zindan oluyor, iç dünyasında fırtınalar kopmaya başlıyordu. Yıkılıp kahroluyor, yakıp yıkıyordu "Nerede hata yaptım? diye sızlanmalar başlıyordu daha sonra. Aşka bir suçlu aranıyordu ve suçlu olarak aşka hüküm biçiliyordu: "Bir daha asla âşık olmayacağım Bir daha hiç kimseyi sevmeyeceğim Lânet olsun aşka ve lânet olsun sevgiye

Bununla da bitmiyordu her şey Kişi, başta kendisi olmak üzere toplumdan kopuyordu. Toplumdan uzaklaştıkça kendi yalnızlığına bürünüyor, bunun sonucunda ise, hem kendisine, hem de tüm dış dünyaya karşı bir yabancılaşma başlıyordu. Kendisini değersiz, bir "hiç" olarak görerek kendisinden nefret ediyor; insanlardan koptukça toplumdan uzaklaşıyor; toplumdan uzaklaştıkça kendi yalnızlığına gömülüyor ve artık tüm insanlık onun için "iğrenç mahlûklar" oluveriyordu. Zindana dönen bu melankolik dünyadan kurtulmak için tek bir yol kalıyordu geriye: İntihar

Tüm bunlardan sonra bir soru dolaşıyordu zihnimde: "Seni seviyorum!" demekle her şey hallediliyor muydu? Sevgi bu muydu? Sevgi iki kelimeye indirgenebilir miydi? Oysa gerçek sevgi iki kelimeye sığmıyordu. Gerçek sevgiyi kelimeler anlatamıyordu. Kelimeler, sözcükler, cümleler asıl sevgi karşısında anlamlarını yitiriyordu.

Zannetmeyin ki, ben, sevginin ifade edilmesine karşıyım. Hayır, sevgi yeri ve zamanı geldiğinde elbette ki söylenmeli, ifade edilmelidir. Kişi sevdiğine, bu sevgisini iletmeli, onunla da paylaşmalıdır. Ben sevginin ifade edilişine değil; onun sadece dilde, sözde kalışına, hayata aktarılmayışına tepki gösteriyorum. Sevginin ne demek olduğunu, kimin adına başlayıp, nereden nereye götürdüğünü bilmeden, anlamadan sadece "Seni seviyorum!" diyenlere ise, tekrar sesleniyorum: Sevgi anlatılamaz, yaşanır. Gerçek sevgiyi yaşayanlar bilir. "Seni seviyorum!" demekle ne sevgi yücelir, ne de "aşk''Gerçek sevgi "Leyla"dan, "Mevlâ"ya ulaşan sevgidir. Leyla amaç değil; araç olmalıdır ki, böylece Arş'a çıkıp Mevlâ'ya yükselebilsin.

İş bu hâlden sonra Fuzûli'nin dediği gibi diyebilmektir gerçek sevgi:

"Çekil önümden Leyla! Ben LEYLAM'A gidiyorum."



Sonuç olarak;



Allah'tan gelmeyen, Allah'a ulaştırmayan ve Allah için olmayan her sevgi ve her aşk yok olsun diyor ve hem aşkın, hem de sevginin en yücesine ulaşabilmek için, hep birlikte, Ebû Nuaym Radıyallahu Anh'ın rivayet ettiği, Peygamber Efendimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in duasıyla dua etmeyi teklif ediyorum:

"Allahım! Bana senin sevgini, seni sevenin sevgisini, senin sevgine ulaştıracak olan her sevgiyi nasip et."
Ekleme Tarihi: 06.05.2004 - 14:44
Bu mesajı bildir   asil_kalp_4 üyenin diğer mesajları asil_kalp_4`in Profili asil_kalp_4 Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
sonSabah su an offline sonSabah  

10 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 04.12.2004
En Son On: 14.08.2006 - 20:50
Cinsiyeti: Bayan 
hakikaten cok hos Allah razi olsun
Ekleme Tarihi: 28.12.2004 - 01:43
Bu mesajı bildir   sonSabah üyenin diğer mesajları sonSabah`in Profili sonSabah Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
Pozisyon düzeni - imzaları göster
Sayfa (1): (1)
önceki konu   sonraki konu

Kategori Seç:  
Sitemizde şu an Yok üye ve 1533 Misafir mevcut. En son üyemiz: Didem_


Admin   Moderator   Vip   Üye ]

Hayırlı ömürler dileriz.    Bu üyelerimizin doğum günlerini tebrik eder, sıhhat ve afiyet dolu bir ömür dileriz:
ilhan29 (55), bozadeniz (43), islamboy84 (40), küçük &t.. (49), teknur (50), hlim (51), veleye (60), Abdullah_78 (46), sefa60 (45), Gaziantepli (34), sivasliunsal (48), mcu (44), asess (45), akif21 (61), mimar_sophie (44), mamusali (49), Bilal_YETER (41), edare (42), terrazi (43), FaTMaNuR (60)
24 Saatin Aktif Konuları
0

Copyright © ((( RAVDA.net )))  *  İrtibat   *   RAVDA Reklam Servisi   *   Tüm hakları saklıdır, izinsiz alıntı yapılamaz.
Sitemizde yayınlanan imzalı yazıların içeriğinden yazarları, forum ve yorumlardan ekleyen şahıslar sorumlu olup, kesinlikle sitemiz sorumlu değildir.
© by ((( RAVDA.net )))

Sayfa 0.67029 saniyede açıldı