0
Start Giriş Üye Ol üyeler ((( RAVDATe@m))) Arama
Toplam Kategori: 69 *** Toplam Konu: 30100 *** Toplam Mesaj: 148193
Forum Anasayfa » D İ N / İ S L A M » SİYER-İ NEBİ » Hz. Peygamber Efendimiz sevgisi

önceki konu   sonraki konu
Bu konuda 3 mesaj mevcut
Ekleyen
Mesaj
KaLBeNuR su an offline KaLBeNuR  
Hz. Peygamber Efendimiz sevgisi

1686 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 20.07.2007
En Son On: 17.08.2009 - 12:01
Cinsiyeti: Bayan 


ALLAH ve O’nun elçisi Hz. Muhammed (S.A.V.) Efendimizi sevmek olgun imanın bir işareti olarak kabul edilmiştir. Enes b. Malik (R.A.)’den rivayete göre:

“Üç şey vardır ki; bunlar kimde bulunursa o şahıs, imanın tadını tadar: ALLAH ve Resûlünü herkesten fazla sevmek, sevdiğini ALLAH için sevmek, ALLAH kendisini küfür bataklığından kurtardıktan sonra tekrar küfre dönmeyi, ateşe atılmak gibi çirkin ve tehlikeli görmek.” (Buhârî, İman: 9, 14, İkrâh: 1; Müslim, İman: 67; Tirmizî, İman: 10; Nesâî, İman 3; İbn-i Mâce, Fiten: 23.) buyuran Hz. Peygamber (S.A.V.) Efendimiz bu sevgiyi gönlünde taşıyanların imanın tadını alacaklarını müjdelemektedir.

İnandım demenin ameli bazdaki aksiyonu bu hadis-i şeriftir. Kulun ALLAH’ı sevmesi, O’nu tanıması ve devamlı bir şekilde O’ndan korkması, kalbini O’nunla ve zikri ile meşgul etmesi ve kendini O’nun huzurunda bulundurmasıdır. Kulun Hz. Peygamber (S.A.V.) Efendimizi sevmesi: Hz. Peygamber (S.A.V.) Efendimizin sözüne, fiiline ve kendisine mahsus olmayan hallerine uymasıdır.

Her iki itibarla bu sevginin alâmeti şudur: Baktığı vakitte masivayı görmez, işittiği vakit de Hakk’ın nidasından başkasını işitmez, bela ve musibetler başına geldiği zaman üzülmez, beladan dolayı feryat etmez ve ALLAH’dan başkasından hiç korkmaz ve O’ndan başkasına bel bağlamaz.

Sevgi, iman gibi ortaklığı kabul etmeyen bir duygudur. Bu itibarla küfürle iman arasında münasebet olmadığı için, kişi, ciddi bir surette ALLAH ve Resûlüne daimi bir surette kalben ve ruhen alakadar olduğu takdirde gayrına bağlanması imkansız olur. Gayra bağlandığı takdirde ALLAH ve Resûlünün sevgisini kesmesi gerekir. Aksi takdirde ya imanı zayıflar ya da ALLAH korusun büsbütün imandan olur. Bunun misali Ashabı Kiramın hayatından anlaşılmaktadır. O’nun için Hz. Ebû Bekir (R.A.) şöyle buyurmuştur: ALLAH’ın saf sevgisinden kim tadarsa artık O’nun tatlılığından dolayı her şeyden yüz çevirir ve nefret eder. Müslümandan başka hiç bir kimseyle arkadaşlık edemez.

“Sevdiğini ALLAH için sevmek” bir anlamda sevgiye, sevgiden başka karşılık tanımamaktır. Hadis-i şerifte “imandan dönmek” ile “ateşe atılmak” arasında bir bağ kurulmuştur. Bu imanın cennette, küfrün cehennemde olduğu temel inancının bir yansımasıdır.

Kısacası: İmanın lezzetine varabilmek için ALLAH ve Resûlünü her şeyden fazla sevmek, karşılığını sadece yaratandan bekleyerek sevmek, küfre dönmeyi ölüm pahasına da olsa reddetmek, imanın hakiki lezzetinin sevgi ve fedakârlık yolundan geçtiğini bilmek, özsüz şekilciliğin ALLAH katında değerinin olmadığını bilmek, gerekir. İmanla tatlılık arasındaki münasebet ikisinin de lezzet verici olmalarıdır. Hz. Peygamber (S.A.V.) Efendimiz benzetme yoluyla eğitim örneğini sergilemiştir.

Yine sevginin önemini vurgulayan Hz. Peygamber (S.A.V.) Efendimiz, Enes b. Malik (R.A.)’den rivayete göre:

“Canımı kudret elinde bulunduran ALLAH’a yemin olsun ki, sizden birinize ben ana-babasından, aile ve çocuklarından ve diğer bütün insanlardan daha sevgili olmadıkça, o kişi bana ve tebliğ ettiğim İslâm dini’ne tam anlamıyla iman etmemiştir.” (Buhârî, İman: 8; Müslim, İman: 69, 70, Nesei, İman: 19) buyurmuştur. Hz. Ömer (R.A.) bu hadis-i şerifi işitince:

- Ya Resûlellah! Sen bana nefsimden başka her şeyden daha sevgilisin, dedi. Hz. Peygamber (S.A.V.) Efendimiz:

- Ya Ömer! Nefsinden de sevgili olmalıyım, buyurunca; Hz. Ömer (R.A.):

- Nefsimden de, diyerek durumu arz etti. Bunun üzerine Hz. Peygamber (S.A.V.) Efendimiz:

- Ya Ömer! İşte şimdi oldu, cevabını verdi. (Buhari; Eyman: 2; No: 6257; 6/2445)


Görüldüğü gibi sevgide öncelik sırası ve en geçerli olanı ALLAH ve O’nun elçisine karşı beslenen sevgidir. Kur’an-ı Kerim’de ALLAH’ı sevmenin ön şartı olarak Hz. Peygamber (S.A.V.) Efendimize tabi olunması gerektiği bildirilmiştir: “Resûlüm ya Muhammed! De ki: Eğer ALLAH Teâlâ’yı kemâl-i hulus ile seviyorsanız, bana ittiba ediniz, uyunuz ki ALLAH Teâlâ da sizi sevsin ve günahlarınızı mağfiret etsin bağışlasın. ALLAH Teâlâ kullarını çok mağfiret edici ve çok merhamet edicidir.” (Âl-i İmran Sûresi: 31)

Bütün bunlar gösteriyor ki: ALLAH Teâlâ’yı seven ve ALLAH Teâlâ tarafından da sevilen ve günahları mağfiret olunan bir kul olabilmek için tek çare: Resûlullah (S.A.V.) Efendimize ittibadır, O’nu sevmek ve O’na itaat etmektir. Öyle değil mi ya... Bir devlet başkanına muhabbet ve itaatta bulunan bir kimse, O’nun elçisine, memuruna da itaat ve hürmette bulunur. Bunun aksine hareket etmek o devlet başkanına karşı da bir isyan değil midir? Artık bir insan nasıl olur da ALLAH Teâlâ’ya muhabbet iddiasında bulunduğu halde, O’nun gönderdiği Resûlüne isyan eder, O’na cephe alır. Binaenaleyh ALLAH’ın sevgisini iddia edip de Hz. Peygamber (S.A.V.) Efendimizin sünnetine muhalefette bulunan kimse, bu iddiasında samimi değildir.

Hz. Peygamber (S.A.V.) Efendimizi sevmek demek, O’nun sünnetine uymak ve O’nu hayata geçirmektir. Nitekim Enes b. Malik (R.A.)’den rivayete göre Hz. Peygamber (S.A.V.) Efendimiz: “Sünnetimi ihya eden beni sevmiş demektir. Beni seven ise cennet’te benimle beraberdir,” (Taberani, el-Mu’cemü’l-Evsat, 9/169, No: 9439) buyurmuştur. Yüce ALLAH’ın sevgisine, hoşnutluğuna ve bağışlamasına ermenin yegâne yolu, Hz. Peygamber (S.A.V.) Efendimizin yolundan gitmektir. ALLAH’ı hoşnûd etmek, O’nun Peygamberine uymak ve O’nu örnek almakla mümkündür. İmanın kemali ölçüsü Hz. Peygamber (S.A.V.) Efendimizi her şeyden daha fazla sevmektir. Günümüzdeki kokuşmuşluğun en büyük sebebi sünnete aykırı bir hayat yaşandığından dolayıdır. Sevginin ölçüsü lafızla değil yaşantı ile olmalıdır. Hz. Peygamber (S.A.V.) Efendimizi her şeyden üstün tutmak kamil imanın gereğidir. Hz. Peygamber (S.A.V.) Efendimize ittiba kurtuluşun anahtarıdır. Sevgi çoğu zaman şehvet sebebi ile meydana gelir. Ama aşktan mücerret olan sevgi şehvet olmaksızın meydana gelir. Buna göre sevgi tabi ve nefsani olur. Tabi sevgi üç kısma ayrılır. Yüceltme ve büyütme sevgisi ki evladın ana babasına olan sevgisi, şefkat ve merhamet sevgisi ki ana babanın çocuklarına olan sevgisi, menfaat sevgisi ki insanların birbirlerini bir şey için sevmeleri.

Hz. Peygamber (S.A.V.) Efendimiz bu üç itibarla kendi zatında bütün sevgileri toplamıştır. Hz. Peygamber (S.A.V.) Efendimizin yüceliğini ve rütbesini, babadan, evlattan ve her iyilik yapandan daha fazla yüceltilmezse iman sahih olmaz ve gerçek Müslüman değildir. Binaenaleyh iman şer’i muhabbeti gerektirir. Hz. Peygamber (S.A.V.) Efendimizin sevgisi her şeyden daha üstün olmayı gerektirir. Çünkü O insanlığı dalaletten hidayete erdirmiştir. Bu böyle bilinmelidir. Bu özet açıklamadan da anlaşılacağı gibi muhabbet, ruhun kendisinden lezzet duyduğu bir şeye meyletmesidir. Anlaşılıyor ki, Kur’an-ı Kerim ve Sünnet’in öngördüğü bu sevgi, Hz. Muhammed (S.A.V.) Efendimize karşı olan inancın sosyal hayatımıza yansımasıdır. Zira tarih boyunca milletimiz O’na derin bir hürmet ve sevgi beslemiştir.

Gerçekten Anadolu insanının okumuşunda, okumamışında, gencinde, yaşlısında, kadınında ve erkeğinde Resûlullah (S.A.V.) Efendimizin bir imajını görmek mümkündür. O’nu kendi hayatlarına, düşüncelerine, kültürlerine, davranışlarına ve çevrelerine yansıtmışlardır.

Şanlı tarihimizi ve kültürümüzü zenginleştiren bu örneklerden birkaç tanesine işaret etmekte yarar vardır:

1- Ne zaman ve nerede olursa olsun O’nun ismi anıldığında, bizim geleneğimizde salât ve selâm getirilerek sözlü, sağ el kalbin üzerine götürülmek sûretiyle O’na olan kalbî bağlılığımız ifâde edilmektedir.

2- Bizim milletimizde Hz. Peygamber (S.A.V.) Efendimiz sevgisi öyle önemsenmektedir ki dualarda hep O’nun şefâati talep edilmektedir. Hatta birine öfke duyulduğu zaman, “Peygamber şefâatinden mahrum kalasın!” denilmesi bile bunun ne kadar önemli olduğunu ifade etmektedir.

3- Anadolu insanı Hz. Muhammed (S.A.V.) Efendimize olan sevgisinden ve bağlılığından dolayı çocuklarına O’nu hatırlatacak isimler vermektedir. Erkek çocuklarına Mehmet, Ahmet ve Mustafa gibi isimleri tercih ediyorlar. Bu hususta bir inceliği de dikkate alarak ‘’Muhammed’’ ismini verecek olursa ağzından çıkabilecek bir hatalı ifadeden dolayı Peygambere saygısızlık olmasın diye daha çok “Mehmet” olarak isimlendirmeyi uygun görmüşlerdir. Bu duygu ve hasret, kız çocukları için de geçerlidir. Bilindiği gibi “gül” ve kokusu Hz. Peygamber (S.A.V.) Efendimizin teninden hasıl olduğu söylenmekte, bu nedenle gül motifi O’nun bir simgesi olarak kabul edilmiş, Hz. Peygamber (S.A.V.) Efendimiz güle benzetildiği için edebiyatımızda gül motifi çok kullanılmıştır. Fuzûlî’nin ifâdeleriyle: Bahçıvan ne kadar uğraşırsa uğraşsın O’nun gibi bir gül yetiştiremeyecektir. Ancak bizim insanımız çocuklarına isim verirken içinde gül geçen isimlerin tercih edilmesi de bundan dolayıdır. Gülnûr, Gülbû, Gülşen, Gülendâm v.s.

Mahallemizde kapıcılar var. Onların hanımları aralarında konuşuyorlardı. Çoğunun kızlarının adı Gül, Güldane, Gülser, Gülseren veya Güllü gibi bir isimle başlamaktadır. Sordum:

- Nerelisiniz?

- Çankırılı, Çorumlu, Sivaslı, Kırşehirli, Yozgatlı, Erzincanlı gibi Anadolu’nun çeşitli şehirlerinden olduklarını söylediler. Dedim ki:

- Sizin köylerinizde Gül pek fazla değildir. Neden çocuklarınıza hep Gül adını veriyorsunuz? Yoksa Gül’e olan hasretinizi mi böyle ifade ediyorsunuz. Hanımlardan en yaşlısı tebessüm ederek şöyle cevap verdi:

- Yok bey yok. Gül, Hz. Peygamber (S.A.V.) Efendimizin remzidir. Gül, O’nun sembolüdür, simgesidir. Biz çocuklarımıza Gül adını vermekle Hz. Peygamber (S.A.V.) Efendimizin adını veriyoruz.

Onları öpüp koklamakla Hz. Peygamber (S.A.V.) Efendimizi koklamış oluyoruz. Belki bu kadın okur-yazar bile değildir. Ancak O’nun gönlünden gelen bu cevap, bir kültürü ve sevgiyi canlandırmakta, ayrıca Yunus’un asırlar öncesi söylediği şu dörtlüğü hatırlatmaktadır:

“Canım kurban olsun senin yoluna

Adı güzel kendi güzel Muhammed

Şefaat eyle kemter kuluna

Adı güzel kendi güzel Muhammed”

Ve Ali Ulvi KURUCU hocaefendi:

“Gönlüm sana âşık, sana hayrandır efendim.

Bir ben değil, âlem sana kurbandır efendim.”

Canım kurban olsun Senin yoluna,

Adı güzel, kendi güzel Muhammed”

Süleyman Çelebi Mevlid-i Nebî’sinde:

“Ey gönüller derdinin dermanı Sen,

Ey yaratılmışların Sultanı Sen.”

Merhum Necip Fazıl:

“Müjdecim, kurtarıcım, efendim Peygamberim,

Sana uymayan ölçü, hayat olsa teperim,” demektedir.

Mehmet Talu
İlahiyatcı yazar Mehmet Talu hocamızın kaleminden...

Ekleme Tarihi: 01.04.2008 - 19:56
Bu mesajı bildir   KaLBeNuR üyenin diğer mesajları KaLBeNuR`in Profili KaLBeNuR Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
Forum Düzeni - imzaları göster
önceki konu   sonraki konu

Mesajlar Ekleyen Tarih
 Hz. Peygamber Efendimiz sevgisi
KaLBeNuR 01.04.2008 - 19:56
 Hz. Peygamber Efendimiz sevgisi
*selsebil* 01.04.2008 - 23:07
  Hz. Peygamber Efendimiz sevgisi
_LaL_ 02.04.2008 - 10:58

Kategori Seç:  
Sitemizde şu an Yok üye ve 1803 Misafir mevcut. En son üyemiz: Didem_


Admin   Moderator   Vip   Üye ]

Hayırlı ömürler dileriz.    Bu üyelerimizin doğum günlerini tebrik eder, sıhhat ve afiyet dolu bir ömür dileriz:
YaHaMeS (39), ideal900 (47), Seher gülü (53), gözbebeðim (38), cemhan06 (45), sarikayamusa (45), kelamm (39), mkurban (40), isranur (41), kevserr (41), zemhari (52), omerkartal (54), salihaaydinoglu (43), Yasin57 (51), IslamExplorer37 (36), czenem (65), padem22 (39), Gülgüzeli (41), kucuk_ahmet (25), tesisat (44), mavi_maske (39), fakir58 (42), yasuaki01 (50), meryembebek (), hcryky (39), ymucur (43), hasno (46), rahmiz (40), bihter (54), nursen79 (45)
24 Saatin Aktif Konuları
0

Copyright © ((( RAVDA.net )))  *  İrtibat   *   RAVDA Reklam Servisi   *   Tüm hakları saklıdır, izinsiz alıntı yapılamaz.
Sitemizde yayınlanan imzalı yazıların içeriğinden yazarları, forum ve yorumlardan ekleyen şahıslar sorumlu olup, kesinlikle sitemiz sorumlu değildir.
© by ((( RAVDA.net )))

Sayfa 0.85683 saniyede açıldı