0
Start Giriş Üye Ol üyeler ((( RAVDATe@m))) Arama
Toplam Kategori: 69 *** Toplam Konu: 30100 *** Toplam Mesaj: 148193
Forum Anasayfa » D İ N / İ S L A M » D U A L A R » YENIDEN DUA ZAMANI

önceki konu   sonraki konu
Bu konuda 1 mesaj mevcut
Ekleyen
Mesaj
Neslahan su an offline Neslahan  
YENIDEN DUA ZAMANI

176 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 23.06.2006
En Son On: 16.12.2008 - 14:44
Cinsiyeti: ----- 
Bu mülâhazalar çerçevesinde, O'na yönelen kul, sımsıkı havf u reca duygularına kilitlenir;
"Başkalarının nazarlarından uzak, gönülden sadece Rabbi'ne yalvarır ve gizliden gizliye O'na
dua eder." Bu mazmuna bağlılık duada bir esastır ve bu esas ancak Şâri'in açıp genişletmesi
ölçüsünde, açıp genişlettiği yerlerde tecviz, hatta teşvik edilebilir.

Allah bize,
"Hem endişe içinde hem de ümitlerle dopdolu olarak yalnız O'na yalvarın; bilin ki, O'nun
rahmeti, kalbleri ihsan şuuruyla çarpan kimselerle beraberdir." ferman ederek, hem teveccüh
edeceğimiz kapıyı gösterir hem de o kapının önünde durmanın adabını öğretir.
Aslında, her hâlimizde O'na yönelmek, O'na el açmak, dert ve elemlerimizi O'na şerh
etmek hem bir mazhariyet ve ilk mevhibe hem de Hakk'ın cevabî teveccühleri adına atılmış
önemli bir ilk adımdır. O, "Kullarım Bana isteklerini yöneltirlerse, bilmelidirler ki, Ben yakınlardan
yakınım; Bana dua ile yönelenin duasına icabet ederim." buyurur. Elverir ki, bu iç dökme ve
yakarış "Siz, dua ve niyazlarınızı gönülden, hâlisane ve Hak rızasına bağlayarak yapınız."
medlûlü çizgisinde icra edilsin. Evet, halk içinde bağırıp çağırarak başkalarına duyurma,
gösterme yerine, duyması ve görmesi mânâlar üstü mânâ ifade eden Hazreti Allâmü'l-Guyûb'a,
hem de tamamen halka kapalı ve O'na açık bir hâl ve atmosfer içinde, nefeslerimizi gizlilik ve
içtenlikle derinleştirerek arz etmeliyiz ki, O'na iç dökmemiz gizliliğin büyüsünü taşısın ve
sesimizi-soluğumuzu başka mülâhazaların şerareleri kirletmesin..

Başka her şeye
kapanıp, içini sadece O'na açan, hâlini O'na şikayet eden hep O'na yakın durmanın insiyakları
içinde bulunur ve O'nun dergahından eli boş dönmez. Evet, insan ihtiyaçlarını, onları
karşılayabilecek birine açmalı; belâ-yı dertten "âh" edecekse derde derman bir hekimin yanında
inlemeli.

Kul, efendisine arzuhâlde bulunacaksa, ağyâra bütün bütün kapanarak,
aklıyla, şuuruyla, hissiyle hep O'na açık durmalıdır; durmalı, sesini-sözünü O'na göre ayarlamalı
ve kendine yakınlardan daha yakın birinin huzurunda iç çektiğini düşünerek nağmelerinden ses
ihtizazlarına, tavırlarından mimiklerine kadar her hâliyle bir temkin örneği sergilemelidir.

/>
Kime el açtığının farkında olan bir sadık kul, düşünce ve dualarını niyeti ve içtenliğiyle sık
sık kalibrasyondan geçirir; ifade ve hislerini her türlü şerareden arı-duru tutmaya çalışır ve
duymasını istediğinden başkalarının duymalarına karşı âdeta dilsiz kesilir. Yer ve zamana göre
kendi sesini ve kendi sözlerini kendinden bile kıskanır.

Bir kulun, dua ve
niyazlarını hâlinin saffetine bağlamasının yanında, nabızlarının "Allah Allah" diye attığı dakika ve
saniyeleri kollaması; mübarek gün ve geceleri ilâhî mevhibelere açık kutlu vakitler sayarak dolu
dolu yaşaması; ve bilhassa, Hak rahmeti sağanaklarının nüzûl emare ve işaretleri sayılan namaz
saatlerini, iftar zamanlarını, secde ve rüku hâllerini santim zayi etmeden değerlendirmesi; sonra,
arzu ettikleri olmuş-olmamış, şartlar aleyhine dönmüş veya lehinde cereyan etmiş, ciddi bir vefa
hissiyle ara vermeden yaptıklarını devam ettirmesi hem duanın kabulü için bir esas hem de
sadakat ve samimiyetin gereğidir.

Hakk'a inanan bir insan için, yaz gününü kar
bastırmış, baharı hazan vurmuş, gündüzler kör kabirler gibi kararmış, her tarafı çeşit çeşit
karakura basmış hiçbir önemi yoktur; Allah, "Siz, muztar kalıp ıztırar diliyle dua ettiğinizde, sizi
kara ve denizlerin karanlıklarından kurtaran kim?!." diyerek kendini, gücünün her şeyi ihatasını
hatırlattıktan sonra ne önemi var zalâm zalâm üstüne dört bir yanın kararmasının.. ne önemi var,
Kudreti Sonsuz "Çaresiz kalıp da O'na yalvaranın duasını kabul ederek sıkıntılarını gideren
Allah'tan başka kimdir?" deyip mevcudiyetini vicdanlarımıza duyurduktan sonra!

/>
Dua, Hakk'ın tükenmez hazinelerinin sırlı bir anahtarı; fakir, yoksul ve kalbi kırıkların
istinatgâhı ve ıztırarla kıvranıp duranların da en emin sığınağıdır. Bu sığınağa adım atan, o sihirli
anahtarı elde etmiş sayılır; onun vesayetine dehalet eden fakir, miskin, âciz ve muhtaçlar da
umduklarını elde etmiş olurlar.

Gök ehlince elden ele dolaşan dua, bir muztarrın
tavır ve davranışlarıyla sergilediği hâl duasıdır. Sıkışmış, canı gırtlağına gelmiş bir perişan ve
muzdariptir ki, O'na yönelip düşünürken, içini O'na dökerken, ne deyip ne ettiğinin, nerede
durup ne istediğinin farkındadır. Böyle birinin duasıyla, gözleri kurumuş sema beklenmedik
şekilde salar gözyaşlarını ve ağlamaya durur. Çevreyi tehdit eden hortumlar yol değiştirir, her
şeyi alabora eden dalgalar diner ve selâmet ufku görünür. Kırılan faylar sürpriz kararlara teslim
olur ve faylardan boşalan gazlar atmosfer içinde eriyip gider. Böyle bir duanın meydana getirdiği
meltemle arz dirilir, feza aydınlanır. Sîneler inşirahla atmaya başlar; otlar-ağaçlar semâa kalkar;
güller-çiçekler etrafa tebessümler yağdırmaya durur. Dua, sebepler üstü kutsal bir talebin
Yüceler Yücesi'ne arzı ve Hakk'ın gizli-açık her şeye nigehban bulunmasına iz'anın da bir
unvanıdır. İnsanlar, cinler ve melekler bilhassa iktidar ve ihtiyarlarını aşan bütün konularda
-sebepler dairesinde esbâba riayet mülâhazası mahfuz- ellerini O'na açar.. içlerini O'na döker..
nâçâr kaldıkları yerde "çare" der inler.. dertlerine derman arayanlar da dermanı O'ndan bekler
ve her zaman gönül gözleriyle günebakan çiçekler gibi O'na bakar ve O'nunla muamele içinde
bulunurlar.

Ey çaresizler çaresi! Sebeplerin sukut ettiği, içtimaî ahvalin
boz-bulanık bir hâl aldığı, her yanda zalimlerin "hay-huy"unun duyulduğu, yığınların çaresizlikle
kâh sağa, kâh sola toslayıp durduğu şu karanlık günlerde, zulmet zulmet içinde kıvrananlara
nezdinden bir ışık gönder.. sonsuz kudretinle bütün zulüm ve haksızlık ateşlerine bir su serp..
şeytanın ocaklarını söndür ve iblislerin boyunlarına çözemeyecekleri tasmalar geçir.
Ufuklarımızdaki ilham esintileri bir yere takıldı, gönüllerimizde heyecanlar söndü, dillerimizde bir
kekemelik var; rahmet ilinden bize dirilten bir meltem gönder.. hakkındaki recâ ve
hüsnüzannımızı rahmetinin serhaddine ulaştır ve bizi o ufkun ümitli dilencileri kabul ederek
gönüllerimizi imanî heyecanla şahlandır ve dillerimizdeki bağları çöz; çöz ki hâlimizi arz ederken
yeni bir günah işlemeyelim.

Mücrimiz, düşkünüz, derbederiz. Ve yakın tarihimiz
itibarıyla hiç bu kadar dağılmamış, bu kadar zaafa düşmemiş, bu kadar Senden uzak kalmamış;
sürekli "Sen Sen" diyenler dahil asla bu ölçüde Sensizlik yaşamamıştık.

Ey
talihsizlerin sığınağı, ey âcizlerin güç kaynağı, ey dertlilerin tabibi ve ey yolda kalmışların hâdîsi
ve yol göstereni! Bir kere daha Sana dehalet ediyor ve içimizi son bir kez daha Sana
döküyoruz. Boş şeylerin arkasından koşup durduk; olmayacak hülyalara gönül bağladık. Ümit
ettiklerimiz yüzümüze bakmadı ve bel bağladıklarımız asla bizi umursamadı. Bugüne kadar
Senden başka sesimizi duyan, başımızı okşayan olmadı. Duygularımızla alay edildi;
düşüncelerimiz cürüm sayıldı. Her yanda kundaklamalar yaşandı.. her tarafta fitne ateşleri
körüklendi.. yananlar ocaklar gibi yandı ve yapılanlar ismet-i dine dayandı.

Şu
anda duygularımız derbeder, davranışlarımız ahenksiz, ruhlarımız kirli, ayaklarımız titrek, ellerimiz
mefluç, çoğumuz itibarıyla ümitlerimiz sarsık, havalar boz-bulanık, mağripler hicranla tül tül,
maşrıklar lütfuna kalmış... İşte böyle bir dağınıklık içinde Sana geldik. Böyle gelenlerin ilki
değiliz, sonuncusu da olmayacağız. Rahmetin, bu garip pişmanların ümit kapısı, bizler de bu
kapının önündeki liyakatsiz dilenciler. Şimdiye kadar gelip Senin kapında ihtiyaç izhar
edenlerden boş dönen hiç olmamış; hiçbir kaçkın ve pişman da o kapıdan kovulmamıştır. O
kapı Senin kapın, onun başkalarından farkı da her gelene affındır. Bizi hilm ü silminle güçlendir.
Zalimlere de varlığını duyur.

Ey her duada bulunana icabet eden ululuk tahtının
Sultanı! Şu anda binler, yüz binler Senin karşında divan durarak ellerimizi Sana açıyor ve
külliyet kesbetmiş niyaz edalı soluklarımızla, kullarına her zaman açık bulunan, hiç olmazsa
aralık duran rahmet desenli kapının tokmağına inleyerek dokunuyor ve "Biz geldik" diyoruz.
Herkesi ve her şeyi görüp gözettiğine, her sese ve herkese merhamet ettiğine gönülden
inanarak kaçkınlığımızı muvakkat dahi olsa görmüyor, günahlarımızı af çağlayanların içinde
tasavvur ediyor, karıştırdığımız haltlara değil, Senin afv u safhına bakıyor ve ümitlerimizi ona
bağlıyoruz; bağlıyor ve Sen varsan -ki aslında kendinden var olan sadece Sensin- bizim terk
edilmemiz söz konusu olamaz. Enîsimiz Sen isen, çevrenin vahşetinden bize ne! Her yanda
şeytan ve avenesi içten içe homurdanıp duruyorlarmış, Sen bizimle olduktan sonra ne ifade
eder ki! Sen her şeyin biricik hâkimisin ve hükmünü engelleyecek bir güç de yoktur. Sen
saltanat dairen içinde en küçük şeyleri görür, en cılız sesleri işitir, hiçbir şeyi ve hiçbir kimseyi
cevapsız bırakmazsın.

Bu mülâhazalar çerçevesinde, O'na yönelen kul, sımsıkı
havf u reca duygularına kilitlenir; "Başkalarının nazarlarından uzak, gönülden sadece Rabbi'ne
yalvarır ve gizliden gizliye O'na dua eder." Bu mazmuna bağlılık duada bir esastır ve bu esas
ancak Şâri'in açıp genişletmesi ölçüsünde, açıp genişlettiği yerlerde tecviz, hatta teşvik
edilebilir.

Allah bize, "Hem endişe içinde hem de ümitlerle dopdolu olarak
yalnız O'na yalvarın; bilin ki, O'nun rahmeti, kalbleri ihsan şuuruyla çarpan kimselerle
beraberdir." ferman ederek, hem teveccüh edeceğimiz kapıyı gösterir hem de o kapının
önünde durmanın adabını öğretir.

Aslında, her hâlimizde O'na yönelmek,
O'na el açmak, dert ve elemlerimizi O'na şerh etmek hem bir mazhariyet ve ilk mevhibe hem de
Hakk'ın cevabî teveccühleri adına atılmış önemli bir ilk adımdır. O, "Kullarım Bana isteklerini
yöneltirlerse, bilmelidirler ki, Ben yakınlardan yakınım; Bana dua ile yönelenin duasına icabet
ederim." buyurur. Elverir ki, bu iç dökme ve yakarış "Siz, dua ve niyazlarınızı gönülden,
hâlisane ve Hak rızasına bağlayarak yapınız." medlûlü çizgisinde icra edilsin. Evet, halk içinde
bağırıp çağırarak başkalarına duyurma, gösterme yerine, duyması ve görmesi mânâlar üstü
mânâ ifade eden Hazreti Allâmü'l-Guyûb'a, hem de tamamen halka kapalı ve O'na açık bir hâl
ve atmosfer içinde, nefeslerimizi gizlilik ve içtenlikle derinleştirerek arz etmeliyiz ki, O'na iç
dökmemiz gizliliğin büyüsünü taşısın ve sesimizi-soluğumuzu başka mülâhazaların şerareleri
kirletmesin..

Başka her şeye kapanıp, içini sadece O'na açan, hâlini O'na
şikayet eden hep O'na yakın durmanın insiyakları içinde bulunur ve O'nun dergahından eli boş
dönmez. Evet, insan ihtiyaçlarını, onları karşılayabilecek birine açmalı; belâ-yı dertten "âh"
edecekse derde derman bir hekimin yanında inlemeli.

Kul, efendisine
arzuhâlde bulunacaksa, ağyâra bütün bütün kapanarak, aklıyla, şuuruyla, hissiyle hep O'na
açık durmalıdır; durmalı, sesini-sözünü O'na göre ayarlamalı ve kendine yakınlardan daha yakın
birinin huzurunda iç çektiğini düşünerek nağmelerinden ses ihtizazlarına, tavırlarından
mimiklerine kadar her hâliyle bir temkin örneği sergilemelidir.

Kime el
açtığının farkında olan bir sadık kul, düşünce ve dualarını niyeti ve içtenliğiyle sık sık
kalibrasyondan geçirir; ifade ve hislerini her türlü şerareden arı-duru tutmaya çalışır ve duymasını
istediğinden başkalarının duymalarına karşı âdeta dilsiz kesilir. Yer ve zamana göre kendi sesini
ve kendi sözlerini kendinden bile kıskanır.

Bir kulun, dua ve niyazlarını
hâlinin saffetine bağlamasının yanında, nabızlarının "Allah Allah" diye attığı dakika ve saniyeleri
kollaması; mübarek gün ve geceleri ilâhî mevhibelere açık kutlu vakitler sayarak dolu dolu
yaşaması; ve bilhassa, Hak rahmeti sağanaklarının nüzûl emare ve işaretleri sayılan namaz
saatlerini, iftar zamanlarını, secde ve rüku hâllerini santim zayi etmeden değerlendirmesi; sonra,
arzu ettikleri olmuş-olmamış, şartlar aleyhine dönmüş veya lehinde cereyan etmiş, ciddi bir vefa
hissiyle ara vermeden yaptıklarını devam ettirmesi hem duanın kabulü için bir esas hem de
sadakat ve samimiyetin gereğidir.

Hakk'a inanan bir insan için, yaz
gününü kar bastırmış, baharı hazan vurmuş, gündüzler kör kabirler gibi kararmış, her tarafı çeşit
çeşit karakura basmış hiçbir önemi yoktur; Allah, "Siz, muztar kalıp ıztırar diliyle dua ettiğinizde,
sizi kara ve denizlerin karanlıklarından kurtaran kim?!." diyerek kendini, gücünün her şeyi
ihatasını hatırlattıktan sonra ne önemi var zalâm zalâm üstüne dört bir yanın kararmasının.. ne
önemi var, Kudreti Sonsuz "Çaresiz kalıp da O'na yalvaranın duasını kabul ederek sıkıntılarını
gideren Allah'tan başka kimdir?" deyip mevcudiyetini vicdanlarımıza duyurduktan sonra!

Dua, Hakk'ın tükenmez hazinelerinin sırlı bir anahtarı; fakir, yoksul ve kalbi
kırıkların istinatgâhı ve ıztırarla kıvranıp duranların da en emin sığınağıdır. Bu sığınağa adım atan,
o sihirli anahtarı elde etmiş sayılır; onun vesayetine dehalet eden fakir, miskin, âciz ve
muhtaçlar da umduklarını elde etmiş olurlar.

Gök ehlince elden ele dolaşan
dua, bir muztarrın tavır ve davranışlarıyla sergilediği hâl duasıdır. Sıkışmış, canı gırtlağına gelmiş
bir perişan ve muzdariptir ki, O'na yönelip düşünürken, içini O'na dökerken, ne deyip ne
ettiğinin, nerede durup ne istediğinin farkındadır. Böyle birinin duasıyla, gözleri kurumuş sema
beklenmedik şekilde salar gözyaşlarını ve ağlamaya durur. Çevreyi tehdit eden hortumlar yol
değiştirir, her şeyi alabora eden dalgalar diner ve selâmet ufku görünür. Kırılan faylar sürpriz
kararlara teslim olur ve faylardan boşalan gazlar atmosfer içinde eriyip gider. Böyle bir duanın
meydana getirdiği meltemle arz dirilir, feza aydınlanır. Sîneler inşirahla atmaya başlar;
otlar-ağaçlar semâa kalkar; güller-çiçekler etrafa tebessümler yağdırmaya durur. Dua, sebepler
üstü kutsal bir talebin Yüceler Yücesi'ne arzı ve Hakk'ın gizli-açık her şeye nigehban
bulunmasına iz'anın da bir unvanıdır. İnsanlar, cinler ve melekler bilhassa iktidar ve ihtiyarlarını
aşan bütün konularda -sebepler dairesinde esbâba riayet mülâhazası mahfuz- ellerini O'na
açar.. içlerini O'na döker.. nâçâr kaldıkları yerde "çare" der inler.. dertlerine derman arayanlar
da dermanı O'ndan bekler ve her zaman gönül gözleriyle günebakan çiçekler gibi O'na bakar
ve O'nunla muamele içinde bulunurlar.

Ey çaresizler çaresi! Sebeplerin
sukut ettiği, içtimaî ahvalin boz-bulanık bir hâl aldığı, her yanda zalimlerin "hay-huy"unun
duyulduğu, yığınların çaresizlikle kâh sağa, kâh sola toslayıp durduğu şu karanlık günlerde,
zulmet zulmet içinde kıvrananlara nezdinden bir ışık gönder.. sonsuz kudretinle bütün zulüm ve
haksızlık ateşlerine bir su serp.. şeytanın ocaklarını söndür ve iblislerin boyunlarına
çözemeyecekleri tasmalar geçir. Ufuklarımızdaki ilham esintileri bir yere takıldı, gönüllerimizde
heyecanlar söndü, dillerimizde bir kekemelik var; rahmet ilinden bize dirilten bir meltem gönder..
hakkındaki recâ ve hüsnüzannımızı rahmetinin serhaddine ulaştır ve bizi o ufkun ümitli dilencileri
kabul ederek gönüllerimizi imanî heyecanla şahlandır ve dillerimizdeki bağları çöz; çöz ki
hâlimizi arz ederken yeni bir günah işlemeyelim.

Mücrimiz, düşkünüz,
derbederiz. Ve yakın tarihimiz itibarıyla hiç bu kadar dağılmamış, bu kadar zaafa düşmemiş, bu
kadar Senden uzak kalmamış; sürekli "Sen Sen" diyenler dahil asla bu ölçüde Sensizlik
yaşamamıştık.

Ey talihsizlerin sığınağı, ey âcizlerin güç kaynağı, ey
dertlilerin tabibi ve ey yolda kalmışların hâdîsi ve yol göstereni! Bir kere daha Sana dehalet
ediyor ve içimizi son bir kez daha Sana döküyoruz. Boş şeylerin arkasından koşup durduk;
olmayacak hülyalara gönül bağladık. Ümit ettiklerimiz yüzümüze bakmadı ve bel bağladıklarımız
asla bizi umursamadı. Bugüne kadar Senden başka sesimizi duyan, başımızı okşayan olmadı.
Duygularımızla alay edildi; düşüncelerimiz cürüm sayıldı. Her yanda kundaklamalar yaşandı.. her
tarafta fitne ateşleri körüklendi.. yananlar ocaklar gibi yandı ve yapılanlar ismet-i dine dayandı.


Şu anda duygularımız derbeder, davranışlarımız ahenksiz, ruhlarımız kirli,
ayaklarımız titrek, ellerimiz mefluç, çoğumuz itibarıyla ümitlerimiz sarsık, havalar boz-bulanık,
mağripler hicranla tül tül, maşrıklar lütfuna kalmış... İşte böyle bir dağınıklık içinde Sana geldik.
Böyle gelenlerin ilki değiliz, sonuncusu da olmayacağız. Rahmetin, bu garip pişmanların ümit
kapısı, bizler de bu kapının önündeki liyakatsiz dilenciler. Şimdiye kadar gelip Senin kapında
ihtiyaç izhar edenlerden boş dönen hiç olmamış; hiçbir kaçkın ve pişman da o kapıdan
kovulmamıştır. O kapı Senin kapın, onun başkalarından farkı da her gelene affındır. Bizi hilm ü
silminle güçlendir. Zalimlere de varlığını duyur.

Ey her duada bulunana
icabet eden ululuk tahtının Sultanı! Şu anda binler, yüz binler Senin karşında divan durarak
ellerimizi Sana açıyor ve külliyet kesbetmiş niyaz edalı soluklarımızla, kullarına her zaman açık
bulunan, hiç olmazsa aralık duran rahmet desenli kapının tokmağına inleyerek dokunuyor ve
"Biz geldik" diyoruz. Herkesi ve her şeyi görüp gözettiğine, her sese ve herkese merhamet
ettiğine gönülden inanarak kaçkınlığımızı muvakkat dahi olsa görmüyor, günahlarımızı af
çağlayanların içinde tasavvur ediyor, karıştırdığımız haltlara değil, Senin afv u safhına bakıyor
ve ümitlerimizi ona bağlıyoruz; bağlıyor ve Sen varsan -ki aslında kendinden var olan sadece
Sensin- bizim terk edilmemiz söz konusu olamaz. Enîsimiz Sen isen, çevrenin vahşetinden bize
ne! Her yanda şeytan ve avenesi içten içe homurdanıp duruyorlarmış, Sen bizimle olduktan
sonra ne ifade eder ki! Sen her şeyin biricik hâkimisin ve hükmünü engelleyecek bir güç de
yoktur. Sen saltanat dairen içinde en küçük şeyleri görür, en cılız sesleri işitir, hiçbir şeyi ve
hiçbir kimseyi cevapsız bırakmazsın.

Şimdi biz de, bize verdiğin isteme
duygusu ve istenenleri vereceğin inancıyla rahmetinin vüs'ati genişliğindeki kapına dayanıyor,
son bir kere daha hâlimizi arz etmek istiyoruz. Hâlimiz Sana ayan, söyleyeceklerimiz bildiklerinin
bir kısmını beyan. Beklediğimiz asırlardan beri bizi kıvrım kıvrım kıvrandıran dertlerimize derman..
icabet buyur ey Rahîm ü Rahmân!
Ekleme Tarihi: 29.06.2006 - 15:04
Bu mesajı bildir   Neslahan üyenin diğer mesajları Neslahan`in Profili Neslahan Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
Forum Düzeni - imzaları göster
önceki konu   sonraki konu

Mesajlar Ekleyen Tarih
 YENIDEN DUA ZAMANI
Neslahan 29.06.2006 - 15:04

Kategori Seç:  
Sitemizde şu an Yok üye ve 2063 Misafir mevcut. En son üyemiz: Didem_


Admin   Moderator   Vip   Üye ]

Hayırlı ömürler dileriz.    Bu üyelerimizin doğum günlerini tebrik eder, sıhhat ve afiyet dolu bir ömür dileriz:
sefa46 (70), sa71bo (53), hacý46 (39), talathoca (68), volkanadar (46), abcesam (66), ~YaSeMeN~ (40), Yavuz Selim Hay.. (54), sezerarzumanogl.. (40), mhakanavci (43), mevlüt01 (43), ravza dila (41), cartel02 (43), CANBULUT (48), mbitis (39), nurkelebek (56), lokmanyavuz1959 (65), mke55 (40), Seymaa (51), veyselkarani (51), a_musab (38), uyuz (45), tugbil (60), Guldemet (49), Fatih Erus (38), Nedim06 (59), Yusra (36), a_Sena_a (49), abdullah acar (47), M HAKAN AVCI (43), kral (48)
24 Saatin Aktif Konuları
0

Copyright © ((( RAVDA.net )))  *  İrtibat   *   RAVDA Reklam Servisi   *   Tüm hakları saklıdır, izinsiz alıntı yapılamaz.
Sitemizde yayınlanan imzalı yazıların içeriğinden yazarları, forum ve yorumlardan ekleyen şahıslar sorumlu olup, kesinlikle sitemiz sorumlu değildir.
© by ((( RAVDA.net )))

Sayfa 1.21894 saniyede açıldı