0
Start Giriş Üye Ol üyeler ((( RAVDATe@m))) Arama
Toplam Kategori: 69 *** Toplam Konu: 30100 *** Toplam Mesaj: 148193
Forum Anasayfa » D İ N / İ S L A M » SİYER-İ NEBİ » evliliğin böylesi

önceki konu   sonraki konu
Bu konuda 3 mesaj mevcut
Sayfa (1): (1)
Ekleyen
Mesaj
sevdaa1 su an offline sevdaa1  
evliliğin böylesi

1090 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 17.08.2008
En Son On: 05.04.2013 - 16:17
Cinsiyeti: Bayan 
--------------------------------------------------------------------------------

Yüzü simsiyahtı. Ama kendisi boyamamıştı ki! Kaldı ki, kalbi bembeyazdı. Buna rağmen onu basite alanlar vardı. Dedi ki:
– Ya Resûl, yüzümün siyahlığı cennete girmeme mani midir?
– Asla!
– O halde beni niçin insanlar hor görüyorlar, kimse bana niçin kızını vermiyor?

– Amir bin Veheb’in evine git ve “Resûlullah selamı var, kerimeni bana nikahlamanı emretti” de.

Siyah yüzlü genç hemen adrestedir. Kızın yanında babaya selamı aynen tebliğ eder ve teklifi de açıkça anlatır.

Baba kızgın, hemen reddeder. Ancak, teklifi dinleyen kızcağız babasını ikaz eder:

– Babacığım, vahiy gelir de sonra seni mahcup eder. Ne biliyorsun bu olayı Rabbimin emretmediğini? Efendimiz (sav)’in o emri tebliğ buyurmadığını? Hemen git, Resûlullah’tan özür dile ve beni o gence nikâhla. Resûlullah’ın uygun bulduğunu ben de uygun bulurum.

Kızının ikazıyla mescide koşan baba özür diler:

– Söylediğinin doğru olup olmadığını bilmiyordum. Demek ki doğruymuş. Kızımı verdim. Şu anda nikahlısıdır.

Efendimizin gence emri:

– Git, evini hazırla, aile oturacak şekilde döşe.

– Benim ev döşeyecek tek dirhemim bile yok!

– Öyle ise Ali’ye, Osman’a, Abdurrahman bin Avf’a git. Onlar sana ikişer yüz dirhem versinler.

Uçarcasına gider. Onların her biri, emredilenden fazla yardımda bulunurlar ve sıra çarşının yolunu tutmaya gelmiştir. Bir ev hazırlamak için gerekli para elde mevcut. Hele zevcesi, ümidinin de üstünde bir azizedir âdeta…

Çarşı yolunda hızla giderken kulağına bir ses gelir. Önce anlayamaz, duraklar ve nefesi kesilircesine dinler. Evet, evet yanlış anlamamıştır, doğrudur. Ses herkese ilan etmektedir:

– Ey kendini Allah’a asker bilen Müslümanlar!

Derhal atınıza binin, cihada yönelin. Ordu mescidin dışında beklemektedir. Siz böyle gün için varsınız dünyada! Düşman ani baskın yapacak!

Şimdi ne olacak? Cihada mı gitsin, evlenmeye mi? Yönünü hemen değiştirir, demirciler çarşısına gider. İlk işi bir kılıç, sonra bir zırh, daha sonra da bir at almak olur. Elindeki paranın hepsini de harcamıştır. Ama cihad için lazım olan silahını da tamamlamıştır…

Sıçradığı atının üzerinde kuş gibi uçar, bekleyen orduya toz duman içinde karışır.

– Bu genç, herhalde Bahreyn’den gelen biridir, derler. Ancak onun siyahlığını fark eden Resûlullah Aleyhisselam:

– Sen Saad mısın? buyurur.

– Evet, deyince de dua eder:

– Ceddine saadetler!

Kumlu çöllerden geçilir, tozlu yollardan gidilir ve nihayet düşmanla müthiş bir savaş başlar… Herkes cesaretle ileri atılır. Ama içlerinden biri herkesten de cesaretle atılır; saldırdığı tarafın adamlarını sağa sola püskürtür. Neden sonra meydan sakinleşir, düşman kaçmış, müşrikler yok olmuşlardır. Şehitler tespit edilirken, bir ses:

– Allahü Ekber! Evlenmek üzere olan Saad da şehit!

Efendimiz onun cesedi başına gelir, mahzun şekilde bakar:

– Seni Havz-ı Kevserimin başında bekleyeceğim!

Bir hayret nidası daha:

– Allahü Ekber!

Sonra döner, oradakilere hitap eder:

– Kılıcını, mızrağını ve atını alın, kendisini gönüllü olarak isteyen kızcağıza verin. Babasına da deyin ki:

– Kızını vermekte tereddüt ettiğin siyah yüzlü gence Allahü Teâla cennet hurilerini lâyık gördü!

Ve hayret nidaları birbirini takip eder:

– Allahü Ekber! Allahü Ekber! ağlar
Ekleme Tarihi: 06.04.2009 - 14:07
Bu mesajı bildir   sevdaa1 üyenin diğer mesajları sevdaa1`in Profili sevdaa1 Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
sevdaa1 su an offline sevdaa1  
Nesibe

1090 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 17.08.2008
En Son On: 05.04.2013 - 16:17
Cinsiyeti: Bayan 
Ammare adında oğlu olduğundan, Ümmü Ammare diye çağrılan, Kab kızı Nesibe, geçmişte aldığı büyük bir yaranın, omuzundaki izini hikaye ediyordu. Resul-i Ekrem (s.a.v) zamanını idrak etmemiş veya o vakitte küçük olan kadınlar, özellikle genç kızlar ve kadınlar, zaman zaman Nesibe’nin, omuzundaki çukuru görüyorlar ve merakla ondan, yaralanmasına sebep olan o korkunç macerayı soruyorlardı ve Uhud sahnesinde vukubulan ilginç hikayesini, şahsen kendi ağzından, dinlemek istiyorlardı.

Nesibe, Uhud denilen yerde kocası ve iki oğluyla birlikte, omuz omuza savaşarak Resul-i Ekrem (s.a.v)’i müdafaa edeceklerini, hiç bir zaman düşünmemişti. O sadece, savaş meydanındaki yaralılara su ulaştırmak için bir su kırbasını yüklenmişti ve yaralıların yaralarını bağlamak için yanında kumaştan hazırladığı bir miktar da band getirmişti. O gün, bu iki işten başka üçüncü bir iş de, yapacağını ummuyordu.

Müslümanlar savaş başlangıcında, sayı bakımından çok değildiler ve yeterli teçhizatları da yoktu. İlkin düşmanı büyük bir yenilgiye uğrattılar. Düşman kaçtı ve meydanı boşalttı. Fakat uzun sürmedi ki “Aynen” tepesindeki gözcülerden, bir kaç tanesi vazifelerinde gaflete düştüler. Düşman bu fırsattan yararlanarak geriden döndü ve gece baskını yaptı. Durum değişti ve Resul-i Ekrem (s.a.v)’den, uzakta kalan müslümanların çoğu dağıldılar.

Nesibe, vaziyeti bu şekilde görünce, su kırbasını yere bıraktı ve eline de bir kılıç aldı.

Kah kılıçtan faydalanıyordu, kah ok ve yaydan. Sonra kaçmakta olan bir adamın kalkanını aldı ve ondan faydalanmak istedi. Bir an düşman askerlerinden birinin “Muhammed nerede? Muhammed nerede?” diye bağırdığını gördü. Nesibe hemen, oraya gitti ve ona, birkaç darbe indirdi. O adam, üstünde iki zırh giymiş olduğu için, Nesibe’nin vurduğu onca darbeler tesir etmedi. Buna karşılık adam Nesibe’nin savunmasız omuzuna öyle bir darbe vurdu ki, tedavisi bir sene sürdü. Resul-i Ekrem (s.a.v), Nesibe’nin omuzundan fışkıran kanları görünce Nesibe’nin oğullarından birine seslendi ve “çabuk annenin yarasını sar” buyurdu. O da annesinin yarasını sardı. Nesibe tekrar, savaş meydanında, işiyle meşgul oldu.

Bu arada Nesibe, oğullarından birinin, yaralandığını gördü, hemen yaralıların yarasını sarmak için, yanında getirdiği bantları çıkarıp oğlunun yarasını sardı. Resul-i Ekrem (s.a.v) seyrediyordu ve bu kadının mertliğini gördükçe gülümsüyordu. Nesibe oğlunun yarasını sardıktan sonra, ona “çocuğum çabuk kalk ve savaşmaya hazırlan” dedi. Bu söz, henüz Nasibe’nin ağzındaydı ki, Resul-i Ekrem (s.a.v), Nesibe’ye bir şahsı göstererek, “çocuğuna vuran budur” dedi. Nesibe, o adama bir aslan gibi saldırdı, kılıçla onun baldırına, öyle bir vurdu ki, adam yere düştü. Resul-i Ekrem (s.a.v): “İntikamını iyi aldın. Allah’a şükür ki sana zaferi bağışladı ve gözünü aydınlattı.” buyurdu.

Müslümanlardan, bir çoğu, şehit oldu, bir çoğu da yaralandı. Nesibe pek çok yara almıştı, sağ kalmasına fazla ümit yoktu.

Uhud vakıasından sonra, Resul-i Ekrem (s.a.v) düşmanın vaziyetinden emin olmak için, ara vermeden, Hamra ül-Esed’e hareket etmeleri için, emir verdi. Ordu safları hareket etti. Nasibe de aynı durumunda, hareket etmek istedi. Fakat ağır yaralar onun gitmesine izin vermedi. Resul-i Ekrem (s.a.v), Hamra ül-Esed’den dönünce kendi evine gitmeden önce, Nesibe’nin ne durumda olduğunu sormak için birini gönderdi. Onun sağ olduğu haberini verdiler. Resul-i Ekrem (s.a.v), bu haberden çok mutlu oldu ve sevindi


Bu mesaj 2 kez ve en son sevdaa1 tarafından 06.04.2009 - 16:06 tarihinde değiştirilmiştir.
Ekleme Tarihi: 06.04.2009 - 15:48
Bu mesajı bildir   sevdaa1 üyenin diğer mesajları sevdaa1`in Profili sevdaa1 Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
Muhtazaf su an offline Muhtazaf  

Moderator
4254 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 04.06.2007
En Son On: 30.07.2020 - 23:50
Cinsiyeti: Erkek 
ÖRNEK BİR SAHABİ SÜMEYRA ra
Hz Muhammed Uhud harbi için hazırlık yapılmasını emir buyurmuştu İslam terbiyesiyle yoğrulmuş, fedakâr ve feragat örneği, cesur ve peygamber sevgisiyle dopdolu bir kadın vardır, heyecanlı ve telaşlıdır Yaşlı babasını yedirir, doyurur, yıkar, temizler, yol azığını hazırlar ve babasına şöyle der “Babacığım bu gün Allah rasulu çetin bir harb hazırlığındadır Ne olursun rica ediyorum hemen sen de katıl O’na destek ol der” babasını uğurlar Ve sonra eşine döner O’nu da aynen babası gibi hazırlar ve beyine der ki “Bak bey bunca yıldır sana eşlik ettim hiçbir emrine “La (hayır)” demedim, bak bu gün Hz Muhammed sav büyük bir düşman gücü ile karşı karşıyadır, hemen yola çık ve ona yardımcı ol Şayet Rasulullah’a bir şey olur da sen sağ salim gelirsen gözüme görünme bu iş burada biter” diyor babasının ardından kocasını Allah rasulunun yolunda ölüme şehit olmaya gönderir Daha sonra iki tane civan mert evlatlarını yıkıyor, temizliyor kokuluyor, yol erzağını hazırlayıp ellerine vererek yavrularına ben sizi bu gün için doğurdum, büyüttüm varın peygamberimizin etrafında O’na uzanacak elleri kırın O’na siper olun, bu vazifeyi yapamayıp da O’na bir şey olursa siz de sağ olarak gelirseniz sizin gibi evlatlarım yoktur, analık hakkımı size helal etmem” diyerek evlatlarını düğüne bayrama gönderir gibi İslam davası uğrunda şehit olmaya gönderiyordu Hak ve Peygamber muhabbeti bu derece yüksek olan hanım SÜMEYRA radır
Hak dava uğrunda verecek başka bir şeyi kalmayan bu mübarek annemiz secdeye kapanarak gözyaşları içersinde Müslümanlar’ın zaferi için dua ettiği anda cepheden hüzünlü bir haber gelir, Muhammed şehid oldu diye Sümeyra kendi kendine nasıl olur demek benim babam şehid, kocam şehid, çocuklarım şehid oldu, onlar sağ olsaydı peygamberimize kâfirler el uzatamazdı der Aklı başından çıkmış gibi koşarak Uhud harbinin ceryan ettiği yere girerken kendisini tanıyan sahabiler “Sümeyra, işte baban” diyerek babasının parçalanmış vücudunu gösterdiler, O babasının naşına şöyle bir bakar ve “Eyne Rasulullah” rasulullah nerede? Siz bana onu gösterin diyordu Az ilerde kocasının parçalanmış cesedini gösterdiler Şunca sene bir yastığa beraberce başını koyduğu eşine şöyle bir bakar ve yine “Rasulullah nerede?” der Biraz daha ilerde vücutları paramparça olmuş nerede ise tanınmayacak hale gelen evlatlarını gösterirler O ise bir ah çeker ve sonra tekrar “Rasulullah nerede? Bana siz O’nu gösterin der Sümeyra telaşlanma tasalanma rasulullah hayattadır işte bak şurada istirahat etmektedir, bu söz üzerine bütün gücüyle oraya koşar, Allah Rasulunu görür munisleşir ve ağzından şu cümleler dökülür “Ben bu gün bütün musibetlere razıyım, gök kubbesi çatlasa beynimde patlasa bana vız gelir, değimli ki Allah rasulu hayattadır” der Ve sakinleşir
Sahabe devrinin mümtaz simalarından olan Sümeyra’nın bu ibretli tavrı Müslümanlara bir model olup ismi ve mücadelesi devam ettirilmelidir
Bu gün halen Allah Rasulu’nun inanç savaşı, dâhilde ve hariçte olanca hızıyla devam etmektedir Dün bu uğurda neyi varsa o dava uğrunda ortaya koyan mubarek insanlar olduğu gibi, bu gün de aynı fedakâr insanlar olduğu müddetçe Müslümanlar er geç muzaffer olacaktır ve küfür ateşi eninde sonunda sönecektir Allah cc bizlere, bu uğurda gayret gösteren şuurlu Müslümanlardan olmayı nasib buyursun ÂMİN

Elinize Saglik Te$ekkürler Kardesim
Ekleme Tarihi: 06.04.2009 - 22:32
Bu mesajı bildir   Muhtazaf üyenin diğer mesajları Muhtazaf`in Profili Muhtazaf Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
Pozisyon düzeni - imzaları göster
Sayfa (1): (1)
önceki konu   sonraki konu

Kategori Seç:  
Sitemizde şu an Yok üye ve 1073 Misafir mevcut. En son üyemiz: Didem_


Admin   Moderator   Vip   Üye ]

Hayırlı ömürler dileriz.    Bu üyelerimizin doğum günlerini tebrik eder, sıhhat ve afiyet dolu bir ömür dileriz:
zec (53), yesil07 (39), volkansav52 (40), bebecik1974 (50), mcamlica (38), serdar414 (47), musoylemez (56), KalpYapalim (32), gurbat (62), yasen (47), yilmaz (63), kenzularsh (40), srknsrt (51), puma (54), mazpolat (67), pskofb (38), akaasa (49), oguzy (74), arkadasim (51), Mecnun2000 (55), sarenge (44), SarCopTeS (43), halil40 (36), belan08 (47), halil_10 (37)
24 Saatin Aktif Konuları
0

Copyright © ((( RAVDA.net )))  *  İrtibat   *   RAVDA Reklam Servisi   *   Tüm hakları saklıdır, izinsiz alıntı yapılamaz.
Sitemizde yayınlanan imzalı yazıların içeriğinden yazarları, forum ve yorumlardan ekleyen şahıslar sorumlu olup, kesinlikle sitemiz sorumlu değildir.
© by ((( RAVDA.net )))

Sayfa 0.68861 saniyede açıldı