0
Start Giriş Üye Ol üyeler ((( RAVDATe@m))) Arama
Toplam Kategori: 69 *** Toplam Konu: 30100 *** Toplam Mesaj: 148193
Forum Anasayfa » SERBEST KÜRSÜ » Aşık olan VARMI...

önceki konu   sonraki konu
Bu konuda 9 mesaj mevcut
Sayfa (1): (1)
Ekleyen
Mesaj
erdal58 su an offline erdal58  
Aşık olan VARMI...

134 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 25.08.2006
En Son On: 24.02.2007 - 20:48
Cinsiyeti: Erkek 
Arkadaşlar bana burda aşkın izahını yapacak olan varmı.Faniye olan aşkın ehemnıyetını bilen veya Allah'dan ve onun peygamberınden Başka hiç birşeye aşık olunamıyacağını savunanlar varmı aranızda?Evet aşık olan genç ve yaşlılar sizlerden rica ediyorum bana aşkın ne anlama geldiğini ve aşkın neleri sevdiğini nelerden hoşlanmadığını söylermisiniz...
Ekleme Tarihi: 10.01.2007 - 19:24
Bu mesajı bildir   erdal58 üyenin diğer mesajları erdal58`in Profili erdal58 Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
ZeBaNi su an offline ZeBaNi  

1023 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 18.11.2002
En Son On: 08.04.2007 - 11:46
Cinsiyeti: Bayan 
Es Selamu aleykum erdal58 abi,

Kardeslerim, biraz uzun bir yazi , ama GERCEK ASKI oyle guzel anlatiyorki, okumaya deger...

Mevlana'dan...

GERCEK ASK!!!



Her türlü kemale erisi askta gören Mevlana'nin bütün eserleri aska dairdir.
Zira ask hayatin aslidir, özüdür.
Kainatin yaratilis sebebi asktir. "Sen olmasaydin bu gökleri yaratmazdim". Kudsi hadisiyle ; varlik alemlerinin yaratilmasindaki yegane maksadin, Cenab-i Hakkin Hazreti Peygambere duydugu sevgi oldugu belirtilir. Mademki varligin mayasi asktir, askin en ileri noktasi olan Allah aski ve muhabbeti her seyin üzerinde degere sahiptir. Mevlana bu düsünceden hareketle , binlerce beyitte ilahi aski söylemistir. Onun aska dair düsüncelerini dört grupta toplamak mümkündür. Akil ve ask mukayesesi, askin üstünlügü ve degeri, fanilere duyulan askin geçersizligi, asktan nasibi olmayanlarin zavalliligi ...


Mana Padisahi Mevlana'ya göre akil ve ilim, gayb aleminin gerçeklerini kavramada yetersizdir. Bunlar insani bir noktaya kadar götürür, ancak hedefe ulastiramaz. Fakat insan asktan kanatlara sahipse , ilim ve askin hayal edemeyecegi kadar yücelir. Tipki miraç gecesi oldugu gibi. O kutlu gecede Hazreti Peygamber ve Cebrail gök katlarinda yükselirken , Sidre-i Müntehaya gelince ; Cebrail "Bir parmak ucu daha ilerlersem , yanarim." diyerek kalmis, Hazret-i Peygamber ise Sidre'yi geçerek Cenab- Hakka yakinligin son derecesine ulasmistir. Sidre-i Münteha denen yer ; gerek melek gerekse peygamber, bütün varliklarin ulasabildigi son noktadir. Bir baska deyisle emr-i Ilahiden baska her seyin son buldugu yerdir. Mutasavviflar buradan hareketle , Cebrail'i beser idrakin , ilim ve aklin sembolü , Hazreti Peygamber'i ise gönül ve askin timsali olarak görürler.

Hazret-i Mevlana bu hususa isaret eder :

"Gerçi baslangiçta akil muallimdi. Sonra akil üstatken ona talebe olur.
Akil, Cebrail gibi ; ' Bir adim daha gitsem; bu kol, kanat yanar.
Sen bana bakma , yürü, geç ! Benim için daha ileri yer yok.' der. (Mesnevi,I/ 1112-14)


Bu yüzden Mevlana ; aski, her sufinin yasamasi gerekli bir hal olarak görür. Ona göre ancak askla sevgiliye, Hakk'a baglanan gönül muteberdir. (Mesnevi,I / 1853). Cebrail gibi, akil ile insan Allah'a ulasamaz; yari yolda kalir. Insanla , Allah arasi bir deniz mesafesi ise ; akil bu denizde bir yüzücü, ask ise bir gemidir. Yüzmek güzeldir ama uzun bir yolculuk için yeterli degildir. Insan yüzerken yorulabilir, bogulabilir. Ama gemiye binen hedefine ulasir. (Mesnevi IV/ 1423-27)

Diger taraftan yalnizca görünen zahiri ibadetle de Cenab-i Hakka ulasmak yorucu bir istir. Binde bir kisiye nasip olur. Nitekim ; "Kiyamette namazlari, oruçlari, sadakalari getirip teraziye koyarlar. Fakat sevgiyi getirdikleri zaman , bu Ilahi ask teraziye sigmaz. Bu yüzden asil olan asktir. (Fihi Mafih, 325-326)

Bu askin mahiyeti ise sözle anlatilmaz, satirlara sigmaz . Ancak tadanlar bilir:

Birisi sordu : " Asiklik nedir ? "Dedim ki : " Benim gibi olursan bilirsin ! "aglaMecalis-i Sab'a, 82)
Yüce Sultanin "Ben ol da bil!" sözü Cenab-i Hakka ulasma yolundaki , "bilmek, bulmak, olmak merhalelerinin son derecesinin ask ile gerçeklestigini ifade eder. Ilim ve akil ise sadece bilmeyi saglar. Yine Mesnevide :

"Ask ; her ne sekilde açiklasam da, anlatsam da onu tarifte insan dilsiz kalir.
Kalem, gerçi her seyi yazar ama , aska gelince basi döner.
Akil, aski anlatmada çamura batmis esek gibidir. Aski ve aikligi yine ask izah eder.
Günese delil, yine günes;tir. Sana delil lazimsa, günesten yüzünü çevirme." (Mesnevi, I/ 117-121) beyitleriyle askin tarife sigmadigi söylenilirken , aklin acizligi bir kere daha dile getirilir.


Ask yüzünden elbisesi yirtilanin , hirstan ve ayistan temizlendigini, askin bütün hastaliklarin hekimi, kibir ve azametin ilaci oldugunu, topraktan yaratilan bedenin askla yüceldigini (Mesnevi, I/22-25) söyleyen Mevlana; insanlarin hirs, tamah, kibir, kiskançlik ve kin gibi kötü huylardan ancak Ilahi ask ile arindigini belirtmek ister. Toplumda Ilahi sevgi ile manevi alemi taniyanlar çogunlukta olursa aksakliklar düzelir, huzur hakim olur. Diger yandan insanin dünyadaki geçimi için bir sanat ögrendigi gibi , ahireti kazanmak için de bir sanat ögrenmesi , bu din sanatinin , kazancinin da ask oldugu ögütlenir. (Mesnevi, II/2618-27)

Mevlana ;
"Anam ask, babam ask,
Peygamberim ask, Allahim ask,
Ben bir ask çocuguyum,
Bu aleme aski ve sevgiyi söylemeye geldim."


sözleriyle askin dört hak mezhebin özü oldugunu belirtir. Buradan anlasilan sudur ki , yalnizca dinin kurallarina uymakla yetinenler, dinin özünü tanimayip , kabukta kalanlardir. Asil olan insanin ibadetlerine Allah askini katmasi, tam bir ihlas ve samimiyetle kulluk etmesidir.

Hazret-i Mevlana, Allah askinin disindaki sevgilere ask denemez ;

"Ask , renge ve kokuya bagli olursa, o ask degildir, kisiye bir utançtir." (Mesnevi,I/224)

"Faniye olan ask ebedi degildir. Çünkü insan bu düzenin hükmüne , ebedilige müsait degildir.


Her an gönüle feyizler veren , goncadan daha taze olan , gözün ve ruhun safasi olan Ilahi ask bakidir.

Daima diri ve ebedi olana asik ol, Sirrini o nura kavustur.

Onun askini iste, Çünkü bütün peygamberler, veliler bu aski , iksirin ta kendisi bildiler.


"Bu aska bende kabiliyet yok" deme. Kerem sahibinin ihsan etmedigi bir nesne yoktur. (Mesnevi I /226-230)

"Külle asik olanlar , cüz' e itibar etmez. Cüz' e meyleden , küllün isteyicisi degildir" (Mesnevi,I/ 2903) beytiyle Mevlana , Allah asiklarinin Cenab-i Hak disinda , baska hiçbir seye deger vermedigini, sevgisini fani unsurlara yöneltenin ise Allah askindan yoksun oldugunu belirtir. Ancak bazen istisnai durumlar olabilir. Insan faniye duydugu askta kararli, vefali ve sadik ise , bu mecazi ask onu gerçek sevgiye, ilahi aska götürebilir :

"Vehme, hevese asik olan sadiksa ; bu mecaz onu hakikate götürür." (Mesnevi , I /2861)

Mecnun, Leyla'nin askiyla yola çikmis, neticede Mevla'nin askina ulasmistir.
Ama insanin ne mecazi, ne hakiki asktan nasibi yoksa Hazret-i Mevlana , bunlara sert bir dille çatar:

"Mademki asik olmuyorsun, git yün ör, iplik egir.
Yüz isin var, yüz renge boyanmissin , yüz rengin var, yüz alacan...
Mademki kafatasinda ask sarabi yok,
Var, geliri bol kisilerin mutfaginda kase yala..." (Rubailer,126)

"Her kim ask ile yanip tutusmamissa; o, uçmayan, kanatsiz kus gibidir." (Mesnevi,I/31)

Yaradilisin özünü ve insanin fani benliginden yükselisini askta bulan Mevlana; asksiz geçen ömrü, ömür saymaz:


"Baht sana yar olur, yaver kesilirse;
Ask, seninle ise güce girisir.
Asksiz ömrü hesaba sayma;
O sayidan disarda kalacaktir çünkü..."
(Mecali-i Saba 43)



Selam ve dua ile...


Bu mesaj 1 kez ve en son HuRi tarafından 10.01.2007 - 21:36 tarihinde değiştirilmiştir.
Ekleme Tarihi: 10.01.2007 - 21:33
Bu mesajı bildir   ZeBaNi üyenin diğer mesajları ZeBaNi`in Profili ZeBaNi Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
kalp süvarisi su an offline kalp süvarisi  

124 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 26.12.2006
En Son On: 23.02.2007 - 22:48
Cinsiyeti: Erkek 
aşk degigin üç dört kelimelere sıgmaz aşkı mevlanaya yunus emreye sormak lazım sonların eserlerin de var aşk nedir diye

sen diger günü birlik ilişkilere diyorsan ona aşk denmez...

arkadaş güzel örnek vermiş... mevlanadan.
Ekleme Tarihi: 10.01.2007 - 21:47
Bu mesajı bildir   kalp süvarisi üyenin diğer mesajları kalp süvarisi`in Profili kalp süvarisi Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
hanzade3 su an offline hanzade3  

975 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 15.11.2006
En Son On: 11.06.2010 - 18:28
Cinsiyeti: Bayan 
Selamün Aleyküm ve Rahmetullahi ve Beraketuhu ve Magfiretuhu..

Celâdet ve adaletin timsâli Yavuz Sultan Selim (rahmetullahi aleyh), Mısır
Seferinden sonra fethettiği beldede adâlet ve otoriteyi tesis için, bir
süre kalmak ister. Bunun için hazırlıklar yapılır ve padişahın otağ-ı
hümâyunu kurulur. Sultanın çadırını temizlemekle vazifeli kadınlardan biri,
akşamları çadıra dönen Yavuz'u o gün ilk defa yakından görür ve o andan
sonra onun sevgisiyle yanmaya başlar. Zamanla bu sevgi, bir sevdâ olur
Mısırlı kadının yüreğinde. O, düştüğü derdin çaresizliğini bilir; fakat
bununla birlikte çâre aramaktan geri durmaz.
Bir cuma günü Koca Yavuz çadırdan çıktıktan sonra bir tanıdığına yazdırdığı
kâğıdı, sultanın yastığının yanına iliştiriverir. Kâğıtta; Derdi olan
neylesin? yazmaktadır. Sultan, gece istirahatına çekildiğinde yastığının
yanında bulduğu kâğıtta yazılı bu ümitsiz cümleye, bir karşılık yazıp
yastığının altına bırakır. Kadıncağız sabah, Acaba sultan cevap yazdı mı?
heyecanıyla -belki de biraz ümitle- yastığın altına bakar ve kâğıdının
arkasına bir şeyler yazılmış olduğunu görür. Sırdaşına okuttuğu bu notta,
Derdi olan söylesin! yazmaktadır. Kadıncağız en azından derdini
anlatabileceği düşüncesiyle biraz da olsa sevinir, ümitlenir bu cümleyle.
Fakat padişahın celâdeti onu korkutmaktadır. Şîrlerin pençe-i kahrında
lerzân olduğu Koca Yavuz'a böyle bir şey söylemek kolay mıdır?!.. Bu defa
kadın, Korkuyorsa neylesin?yazılı bir kâğıt bırakır sultanın yastığının
altına ve ertesi günü sabırsızlıkla bekler. Ertesi sabah yine yastığın
altına heyecanla bakar; sultanın kaleminden çıkan, Hiç korkmasın,
söylesin! yazısını görünce kadının ümidi biraz daha artmıştır. Hiç olmazsa
kendini yakıp kavuran derdini söyleyecek, kabul görmese de, derdinden bir
nebze olsun kurtulacaktır. Kadıncağız bütün cesaretini toplayıp akşam
sultanın gelme vaktinde çadırın girişinde bekler. Birazdan Koca Yavuz, bütün
haşmetiyle görünür; hâlinden, duruşundan kadının kendisine bir şeyler
söylemek istediğini fark eder: Söyle! der kadına. Edeble el-pençe duran
kadın titremeye başlar ve dizlerinin bağı çözülür. Padişah gür sesiyle
ikinci defa Söyle! deyince, kadın, heyecanından sadece; Efendim! der ve
gerisini getiremez; Koca Sultan'ın celâdetinden duyduğu heyecanla yere
yığılır ve ruhunu oracıkta Rabb'ine teslim eder. Herkesi bir telâş ve
heyecan sarsa da, gözler Koca Yavuz'dadır. Meseleyi günlerdir hisseden
Yavuz'un bu tablo karşısında yüreği yanar, gözleri dolar ve şöyle der:
Hakîkî âşık odur ki, sevdiği uğruna kalbi dursun!


Radyodan dinlediğim bu hikâyedeki hakîkî âşık sözü beni başka bir mecrâya
yöneltmişti. Kıssalarda fasıl değil, asıldır önemli olan. Ve bu hikâye de
hikâye olsun diye değil, aslı anlatmak için okunmuştu. Beni yoktan var eden
ve nimetleriyle perverde eden Kâinatın Sultanına karşı ne kadar lâkayd bir
ömür sürmekteydim. Beni insan olma, idrâk ve iman etme şerefine erdiren, her varlıkta merhameti güneş gibi ayân olan Vedûd, Rahmân ve Kerîm olan Zâta karşı içimde (hikâyedeki kadının mecâzî aşkındaki derinlik kadar bile) ciddi bir muhabbet ve saygı hâsıl olmamıştı doğrusu. İlâhî aşk benim gibiler için zaten çok uzak bir mevzuydu; fakat âlemi rahmetiyle kuşatan mûhit bir Kudretin varlığını hissedip Ona inandığım hâlde, yine de ömrümün gafletle geçmesiydi bana ızdırap veren.

Yok mudur kuzum sende meçhule karşı bir saygı,

Dipsiz göklerden ürperiş, ötelerden bir kaygı!

Necip Fazıl

diyen şairin anlattığı bu milyarlarca ışık yılı ötesi mesafelerde,
milyarlarca yıldız kümesini evirip çeviren ve kullarına şah damarından da
yakın olan Mevlâ'ya, Onun sonsuz merhametine karşı ne kadar lâkayd bir
hayatın içindeydim. Yıllar önce çalıştığım okulun müdürü Fazlı Bey'in bir
vesileyle okuduğu ibretlik mısralar geldi aklıma. Bir ârif zât, biraz hava
almak için dolaşırken, yolda ihtiyar bir zâta rast gelir. Selâm verdikten
sonra merhametle baktığı yaşlı adama irticalen şu dörtlüğü okur:

Merhaba baba, dayı!

Bıyığı kabadayı

Bunca yıl yaş yaşadın

Ne doldurdun kab'a dayı?

Kab'a ne doldurmuştum? Ömür sermayesi tükenmeye doğru yol alırken, hâlâ
Yazda yiyim, kışta giyim derdine sarf olunup buldu ömür intihâ, çizgisinin dışına çıkamamıştım. İnsan olmak gerçekten ne zormuş! Bir an hüzünlü gurbette yaşayan merhamet insanının:
Sizi harekete geçirmeyen imanın, sizi sırattan geçirmesine imkân yoktur...
cümlesi yankılandı beynimde. Bizi Sultanlar Sultanına ulaştıracak,
gecelerimizi aydınlatacak namaz için, gafletten uyanmak için, kab'a bir
şeyler doldurmak için; aşk, şevk ve dert lâzımdı.

Aşk ağlatır, dert söyletir.demiş atalarımız. Aşk ve dert yoksa neye
ağlayacak, neyi söyleyeceğiz?!.. Dertlerimiz; daha iyi hayat şartları,
benliğin susmayan feryatları ve maîşet olunca, kasrına Rahmân'ın nüzul
eylediği secde gecelerine, gözyaşı gecelerine de uzak kalıyorduk.

Tam otuz yıl saatim işlemiş ben durmuşum

Gökyüzünden habersiz uçurtma uçurmuşum.

Necip Fâzıl

mısralarının müşahhaslaştırdığı bir hayatın temsilcisi olmaktan çok
üzülüyorum. Zaman göz açıp-kapama çabukluğunda hızla geçerken, ben insan
olmanın gerektirdiği birçok şeyi yerine getirmeden yalan dünyada oyalanıp
durmaktayım. Dilimde, Niyazi-i Mısrî'nin Bir ticaret yapamadım, nakd-i ömür oldu hebâ ve Sultan Üçüncü Murad'ın Uyan ey gözlerim gafletten uyan. mısraları olduğu hâlde, neden sözüyle özü bir olanlardan değilim?!..

Bu düşünceler içinde iş yerine ulaştığımda yine Yavuz Sultan Selim (ra)
geldi aklıma. Bu hikâyeyle ona olan muhabbet ve hürmetim biraz daha
artmıştı. Yavuz'un kıssası, hayatın gâyesini hatırlatıyordu bana sürekli.
Elim masada duran Çileye gayr-i ihtiyari uzandı; rastgele açtım, sayfa
yirmi dörtteki mısraları okudum:

Her şey, her şey şu tek müjdede

Yoktur ölüm, Allah diyene!

Canım kurban, başı secdede,

İki büklüm, Allah (cc) diyene!

Necip Fazıl..

Selam ve Dua ile..


Bu mesaj 1 kez ve en son hanzade3 tarafından 10.01.2007 - 21:59 tarihinde değiştirilmiştir.
Ekleme Tarihi: 10.01.2007 - 21:52
Bu mesajı bildir   hanzade3 üyenin diğer mesajları hanzade3`in Profili zum Anfang der Seite
dilaratuba su an offline dilaratuba  
:

934 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 27.08.2006
En Son On: 13.04.2009 - 17:15
Cinsiyeti: Bayan 
Hurigül
hanzade3gül Çok teşekkürler çok güzel eklemeler yapmışsınız.Bu konuyu açtığım için erdal58 sana da teşekkürler ben de bir ekleme yapmak istiyorum.


Züleyh nın, Hz Yusuf a (AS) olan aşkı

Züleyha Hz Yusuf a AS olan aşkı uğruna güzelliğinive servetini bu yolda vermiş, yetmiş deve yükü mücevher ve gerdanlığı bu yolda harcamış.Bu gün Yusuf u (AS) gördüm diyen herkese eline geçeni zengin edecek bir mücevher vere vere elinde bir şey kalmamış. Aşkından dolayı karşılaştığı herşeyi Yusuf diye çağırır olmuş. O kadar ki başını göğe kaldırdığı zaman Hz Yusuf AS adını yıldızların üzerinde yazılı görürmüş.Daha sonra Züleyha iman edip Hz Yusuf AS onunla evlendikten sonra eski aşığı ve yeni kocasından ayrı yaşamaya yönelerek kendini ibadete vermiş varlığını tamamen ALLAH a C.C. adamış.

Hz İsa AS birgün bahçe sulayan bir delikanlı ile karşılaştı, delikanlı Hz İsa ya AS Rabbinin sevgisinin zerre ağırlığındaki bir kısmını bana bağışlamasını dile der. Hz İsa AS sen zerre kadarına dayanamazsın diye karşılık verir. Delikanlı O halde zerre kadarının yarısını versin der. Bunun üzerine İsa AS Ya Rabbi bu gence sevginin zerre kadarının yarısını bağışla diye dua eder ve yoluna devam eder. Bir müddet sonra Hz İsa nın AS yolu yine oraya düşer, delikanlıyı sorar. Delirdi dağlara çıktı derler. Hz İsa AS delikanlıyı kendisine göstermesi için ALLAH a dua eder. O sırada delikanlıyı dağlar arasında görür, onu gözlerini gökyüzüne dikmiş ve bir kaya üzerinde dimdik ayakta dururken bulur.Hz İsa AS delikanlıya selam verir, selamını almaz Ben İsayım AS diye kendisini tanıtarak delikanlının ilgisini çekmeye çalışırken Yüce ALLAH tan C.C. kendisine şu vahy gelir Kalbinde Benim sevgimin yarım zerresini taşıyan kimse insanoğlunun sözünü duyar mı? İzzet ve Celâlim Hakkı için sen onu testere ile ikiye biçsen, onun acısını bile duymaz.

Adamın biri Efendimiz e SAV Ben seni seviyorum dedi. Efendimiz SAV Yoksulluğa hazır ol buyurdu. ALLAH ı da çok seviyorum deyince O halde belayada hazır ol buyurdu. Tirmizi (Başka bir rivayette: Beni sevene fakirlik, hedefine koşan selden daha süratli gelir buyurmuştur.)

ALLAH u Teâlâ Musa AS a şöyle vahyetti Bir kulumu sevdiğim vakit ona, sadakatini görmek için dağların bile dayanamayacağı belalar veririm. Şayet sabrederse onu Kendime veli ve dost edinirim. Şayet acziyet gösterir, feryad ederse onu perişan ederim buyurmuştur.

Zatın birisi der ki: Sevdiğim herşeyi ALLAH C.C. sevdiği için sevdim, hatta ateşi sevseydi, oraya da girmeyi severdim.

Cüneyd sordu: Seven kimse belanın acısını duyar mı? Seriyyüs Sakati dedi ki Hayır. Cüneyd Kılıç darbesi yesede mi?Sakati Evet yetmiş kılıç yarası alsa da acısını duymaz dedi.

Bişr RA diyor ki:Gençliğimde Abadan a gitmiştim. Cüzzamlı deli ve kör bir adam ile karşılardım.Sarası tutmuş, karıncalar vücuduna üşüşmüş etini yiyorlardı. Başımı kaldırıp kucağıma aldım, ayıldığı vakitBenimle Rabbim arasına giren bu adam kimdir? Rabbim beni parça parça yapsa, benim Ona ancak sevgim artar. Dedi.

ALLAH u Teâlâ, Peygamberlerden birine: Ben dostluğum için Beni zikirden yorulmayan, Benden başka gayesi olmayan ve Benim üzerime başka hiçbirşeyi tercih etmeyen, ateşte yansa bile ondan acı duymayan, neşterlerle parça parça edilse de acısını hissetmeyen kimseleri seçerim. Buyurdu.

Muhabbet şarabını bardak bardak içtim, ne şarab tükendi ve nede ben kandım. Şibli RA

ALLAH u Teâlâ C.C., İsa AS a:Ben kulumun sırrında dünya ve Ahiret sevgisinden bir şey bulmadığım vakit, onu Benim sevgimle doldurur ve Kendi himayem altına alırım. Buyurdu.

ALLAH u Teâlâ C.C., Musa AS a Bern isimli siyah bir köle için:Bern, Benim için çok sevimli bir kuldur, ancak bir kusuru vardır buyurdu. Musa AS Kusuru nedir, Ya Rabbi diye sorunca, ALLAH u Teâlâ C.C. Seher rüzgarı onun hoşuna gider ve ondan zevk alarak onunla huzur bulur. Halbuki Beni seven, başka hiçbirşey ile huzur ve sükûn bulamaz. buyurmuştur.
Mevla C.C. uzun ve edebiyat yüklü dualara değil kalbi yanık, aşka uğramış, iki kelimeyi bir araya getiremeyen aşıkların semayı inleten Ya Rabbi duasına daha fazla itibar eder.

Her büyük sevginin ve sevgilinin bile üç paraya satıldığı bu günde, siz parayla asla satın alınamayan ve daim olan sevgiyi arayın. O sevgi ki onu bulanlar ebediyen kaybolmayan sevgiye ve aşka kavuştular. Onu uzakta aramayın, gönlünüze/kalbinize bakın göreceksiniz ki o sevgi : ALLAH C.C. ve Râsulünün SAV sevgisidir

Posted in Gercek Ask.. | 1 Comment

[/quote]


Bu mesaj 2 kez ve en son dilaratuba tarafından 11.01.2007 - 11:13 tarihinde değiştirilmiştir.
Ekleme Tarihi: 11.01.2007 - 10:50
Bu mesajı bildir   dilaratuba üyenin diğer mesajları dilaratuba`in Profili dilaratuba Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
.:Yakup023:. su an offline .:Yakup023:.  

555 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 25.08.2006
En Son On: 27.01.2007 - 21:44
Cinsiyeti: Erkek 

1) Hiss-i hayvanî : Erkeğin dişiye duyduğu câzibe..

2) Aşk-ı mecâzi : Hakiki aşkın gölgeliğine bile namzet olamayan sevgidir. Fakat tasavvuf ve ahiâk-ı Muhammedî'de özel bir yeri var. Aşk-ı mecazinin en asîli : Erkeğin dişiye, dişinin erkeğe -maddeyi yıkabilen her an zaruret edası taşıyan- sevgisidir. Aşk-ı mecazî (kadın ve erkek dışında) eşya ve mefhum üzerinde de doğabilir ve yaşar (para, hayvan, ilim sevgisi vs.)...

isterseniz bir aşk hikayesinide ben aktarıyım

"Sevgi" canli varligin, haz veren bir nesneye karsi meyil duymasidir. Söz konusu meylin pekisip güçlenmesi haline «ask» denir.
Ask duygusu, askin sevgilisine kul olmasi ve sahip oldugu her seyi ugrunda feda etmesine yol açacagi bir dereceye varabilir.

Züteyha'nin Hz. Yusuf'a (A.S.) karsi duydugu askin ne dereceye vardigina bir baksana, Kadinin bütün servet ve güzelligi bu ugurda gitmis. Yetmis deve yükü mücevher ve gerdanliginin var oldugu söylenir, hepsini Hz. Yusuf'un (A.S.) aski ugruna harcamis. «Bu gün Hz. Yusuf'u gördüm» diyen herkese eline geceni zengin edecek degerde bir mücevher vere vere elinde hiç bir sey kalmamis.

Asiri askindan dolayi diger her sey aklindan çiktigi için karsilastigi her seyi «Yusuf» diye çagirir olmus, o kadar ki, basini göge kaldirdigi zaman Hz. Yusuf'un (A.S.) adini yildizlarin üzerinde yazili görürmüs.


Rivayete göre Züleyha iman edip Hz. Yusuf (A.S.) onunla evlendikten sonra eski asigi ve yeni kocasindan ayri yasamaya yönelerek kendisini ibadete vermis, varligini tamamen Allah (C.C)'a adamis. Hz. Yusuf (A.S.) kendisini gündüz yataga cagirsa «aksama» diye savar, aksam çagirinca da «yarina» diye ertelermis.

Nihayet bir gün Hz. Yusuf'a (A.S.) demis ki: «ben sana Allah (C.C)'i tanimadan önce asik olmustum, fakat O'nu taniyinca kendisine karsi duydugum muhabbet, diger her seyin sevgisini gönlümden giderdi. O'nun sevgisine bedel istemiyorum.»

Hz. Yusuf (A.S.) Züleyna'nin bu sözlerine söyle karsilik verdi: «seninle birlesmemi emreden ulu Allah (C.C)'dir. Senden iki çocugumuz olacagini ve bunlari Peygamber olarak görevlendirecegini bana bildirdi.»
Bunun üzerine Züheyia: «Allah (C.C) sana böyle emrettigine ve beni de böyîe bir neticeye vesile oLarak seçtigine göre Allah (C.C)'in emri başım üzerine-» demis. Sundan sonra ancak kendini Hz. Yusuf'a (A.S.) teslim et¬mistir.



«Leylâ ile Mecnun'un Ask hikâyesini herkes duymustur» Mecnuna adin nedir diye sorarlar. «Leylâ» diye cevap verir. Bir gün yine Mecnuna "Leylâ ölmedi mi" derler. «Hayir, Leylâ kalbimde yasiyor ölmedi, Leylâ benim» diye karsilik verir.

Yine bir gün Mecnun, Leylâ'nin evi önüne gider ve gözlerini gökyüzüne diker. Ona «ey Mecnun, gök yüzüne degil, Leylâ'nin odasinin duvarina bak, belki onu görürsün» derier. O böyle diyenlere «gölgesi Leylâ'nin evine düsen yildiz bana yeter» diye cevap verir.


Anlatildigina göre Hallac-i Mansur'u (rehimehullahu) seksen gün hepsetmistler. imam-i Sibli (rehimehullahu) bir gün ziyaretine gitmis ve «ey Mensur. Muhabbet nedir» diye sormus. Mansur «bu soruyu bana bugün degil, yarin sor» demis. Ertesi gün olunca Mansur'u zindandan cikarirlar, ve üzerinde boynunu vurmak üzere yere yaygi yayarlar, bu sirada imam-i Sibli çika gelerek karsisinda dikilir. Bu anda Mensur ona seslenir, «ey Sibli! Sevginin basi yangin, sonu ise ölümdür.

Hallac-i Mcnsur'un nazarinda Allah (C.C)'dan baska her seyin batil olduguna kesin kanaat gelince ve yalniz Allah (C.C)'in hak oldugunu bilince, hak isminin onun kendi adi oldugunu unutmus ve sen kimsin sorusuna muhatap olunca «ben hakkim» diye cevap vermistir.

Anlatildigina göre sahici muhabbet, su üc davranista belli olur:

1 Asik, sevdiginin sözünü digerlerinin sözlerine tercih eder.

2 Asik, sevgilisi ile oturup kalkmayi baskalari ile birareda olmaya tercih eder.

3 Yine asik. sevgilisinin rizasini kazanmayi, baskalarinin hosnutlugunu elde etmeye tercih eder. (El Münteha - Nam Kitapta da böyledir.)


Söylendigine göre «ask» perdeyi yirtmak ve sirlari kesfetmektir. «Vecd» hali ise zikrin lezzetine varildigi anda ruhun, arzunun taskinligina katlanamamasidir. Öyle ki, bu haîi yasayan kimsenin ezalarindan biri kesilse hic bir sey duymaz.



Es selamü aleyküm




Bu mesaj 1 kez ve en son (YiTiK_SevDaM) tarafından 11.01.2007 - 12:16 tarihinde değiştirilmiştir.
Ekleme Tarihi: 11.01.2007 - 12:14
Bu mesajı bildir   .:Yakup023:. üyenin diğer mesajları .:Yakup023:.`in Profili .:Yakup023:. Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
hanzade3 su an offline hanzade3  

975 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 15.11.2006
En Son On: 11.06.2010 - 18:28
Cinsiyeti: Bayan 
Selamün Aleyküm ve Rahmetullahi ve Beraketuhu ve Magfiretuhu..

Ebu Türab at-Nahbasî (rehimehullahu) Allah (C.C) sevgisinin alâmetleri hakkinda su beyitleri söylemistir:

«Sakin aldanma! Sevenin alâmetleri vardir.
Onun üzerinde sevgili tarafindan armagan edilmis nisanlar vardir.
Bunlardan biri ondan gelen belâdan haz duymasidir.
Onun her yaptigina sevinmesidir.
Ondan gelen yokluk makbul bir hediyedir.
Yoksulluk ise bir ikram, bir geçici ihsandir.
Delillerden biri, onun kararli görmedir.
Sevgilisine itaat hususunda bütün kiskirtici kinamalara ragmen
Delillerden biri güler yüzlü görünmesidir.
Kalbinde sevgiliden gelen heyecan kaynasir
Delillerden biri anlayisli görünmesidir
Nazarinda sevgi sahibi olan bir soranin sözüne karsi
Delillerden biri de tedirgin görünmesidir
Söyledigi her sözü tartarak konusan.

Selam ve Dua ile..
Ekleme Tarihi: 11.01.2007 - 12:42
Bu mesajı bildir   hanzade3 üyenin diğer mesajları hanzade3`in Profili zum Anfang der Seite
erdal58 su an offline erdal58  

134 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 25.08.2006
En Son On: 24.02.2007 - 20:48
Cinsiyeti: Erkek 
Arkadaşlar çok güzel paylaşımlar birde şunları dinleyelim bakalım Aşk neymiş....

Aşk nedir sence..?

-Bana göre aşk gökler ötesinden gelen, gelip kalplerimize akan bir sırdır..

-Sır mı?

-Evet; sır ve lütuf.. Rahmeti engin, merhameti sonsuz olan Rahman tarafından insanların gönüllerine -hayır sadece insanların değil varlığın gönlüne- bahşedip yerleştirdiği büyük bir sır ve engin bir lütufdur. Ve bu lütuf bir duygu olarak göz, gönül ve kulak menfezleriyle insanın iç alemine akıp durmaktadır.

-Peki bu hep bir sır olarak mı kalır?

-Onu yaşayanlar belki bazı buudlarına muttali olabilirler ama şundan kesinlikle emin olabilirsin ki künhüne asla vâkıf olamaz, onu tam manasıyla asla ihata edemezler.
-Ama onu yaşayabilirler öyle mi?

-Evet. Kendini Büyük Okyanus'un içinde düşün. Onun içinde yüzebilir, bedeninin her yanının onun suları tarafından kuşatıldığını hissedebilirsin; ama okyanusu bütün derinlik ve zenginliğiyle kavrayabildiğini iddia edebilir misin?

-Hoş, güzel şeyler söylüyorsun ama ben en başta aşkın kendisinden şüpheliyim. Bana göre aşk hakiki vücudu olmayan, sadece dillerde tekrar edilip duran bir sözden ibaret..

-Hayır, hayır, kesinlikle.. aşk vakidir ve bilir misin, doğan her çocuk aşkla doğar; o her insanın içine bir nüve ve çekirdek olarak konmuştur. Fakat o çekirdek ve tohumun neşv ü nema bulup yeşermesi, ağaçlar gibi dal-budak salması ancak uygun bir zeminde gerçekleşebilir.

-Aşk için uygun bir zemin mi!?. Bu zemini nasıl oluşturacağız? Yoksa bütün bir hayat boyu onun hayaliyle mi avunup duracağız?

-Öncelikle nezih bir ortam gerekli. Çünkü insan öyle bir varlık ki en yüksek duygularla en yüce alemlerde kanat çırpabilir ve fakat aynı insan o kadar aciz ki cismanî bir arzuyla, bir baş dönmesiyle bütün bu güzellikleri kaybedebilir. İşte modern asrın insanı ikinci hali yaşıyor sık sık.

Bir bakıversene çevrene, modern hayat sistemi, günümüz insanının biyolojik insiyaklarını gıcıklamak esası üzerine kurulmuş gibidir. Artık insanoğlu doyma bilmez bir canavara dönüşmüştür. Çünkü o; yedikçe acıkıyor, tıkındıkça iştahı kabarıyor, içtikçe "su.. su.." deyip inliyor.

Halbuki aşkta öyle midir ya..! Aşk itminana ermektir. Çünkü aşk insana kendi varlığını unutturur.. unutturur ve insanı sevdiğinin varlığıyla bütünleştirir. Artık âşık garazsız-ivazsız sadece maşukunu dinleyip onun arzu ve istekleri yolunda eriyip gider. Evet aşk insanı bütün bütün yakıp kül ettiği için, âşık gözlerine başka hayallerin girmesini haram kabul eder ve bilir ki böyle bir haramı irtikabın neticesi aşkın yani âşığın kendisinin ölümü demektir.

Eğer talihin yâver gider de bir gün bir yerde gerçek âşıklara rastlar isen onlarda aşkı okumaya çalış. O zaman göreceksin ki aşk; kalbin alakası, iradenin meyli ve duyguların maşukun rüya ve hülyalarından gayri hiçbir şey hissetmemesi halidir ve bu sebeple âşık her davranışında sevgiliye ait bir mana ile parıldamaktadır. Kalbi, ona olan iştiyakla atmakta, dili hep onu mırıldanmakta, gözleri onun hayaliyle açılıp kapanmaktadır. Esen yelde, yağan yağmurda, ağaran sabah ve kararan gecede hep yârinin bakışını duymakta, her esintide ona ait solukları hissedip neşelenmekte ve kim bilir kimi zaman yârinin sitemlerini sezip inlemektedir.

-Peki, materyalizmin boğucu atmosferinde yaşamak zorunda kalan günümüz insanı yani bizler nasıl bu bahsettiğiniz aşka nail olacağız?

-Öncelikle hayata bakışımızın, dünya görüşümüzün değişmesi gerek, zannediyorum. Bugün hemen herkes kendimize ait bir hayat felsefemiz olmadığında hemfikir. Hatta sadece bizim ülkemizde değil büzüşüp bir köy haline gelen dünyamızda şu anda sanki tek bir anlayış hakim; o da ruhsuz, metafizikten yoksun şımarık bir felsefe.
Bu felsefe ise bence aşkın en sinsi ve en amansız düşmanı.

Çünkü bu felsefe toplum hayatının dayanak noktasını kuvvet kabul ediyor. Rahatlıkla "hak kuvvettedir" diyebiliyor. Bu kuvvetin hedefini "menfaat" olarak tesbit ediyor. Toplumun ayakta kalabilmesi ve ilerlemesi olarak kabul ettiği prensip; mücadele. Bütün bunların neticesinde devşirmek istediği ürün; nefsanî duyguları tatmin, beşeri arzuları kamçılamak.. kamçılayıp yeni beşerî arzular ortaya çıkarmak. Şimdi böyle bir dünyada fedekarlık, hasbilik, başkası için yanıp yakılma gibi esaslara dayanan aşkın canlılığını sürdürebilmesi mümkün mü?

Bu felsefe ekseninde dönüp duran dünyamızın manzarasi ise ortada:
Kuvvet tabiatı icabı tecavüzde, zulümde bulunuyor, her şey menfaate endekslendiğinden, menfaat de sınırlı olup her arzuya kafi gelmediğinden menfaatler üzerinde boğuşmaları netice veriyor, mücadele düsturu kendi içinde çarpışmayı besliyor ve neticede dünya frankeşteynlerin dünyası oluyor.

-Zavallı biz.. O zaman bizler hiç âşık olamayacağız.

-Hayır, yüzbin kere hayır. Çünkü dünya sadece bu felsefeden ibaret değil. Biz de kendi dünyamızı yeniden inşa edebiliriz.

Hatırlasana bizim de kendimize göre bir dünyamız vardı. Ve o dünya adeta cennetin yeryüzündeki izdüşümü gibiydi. Va esafa kaybettik o dünyayı. Ama şu anda millet hatta insanlık olarak o yitik cennetin peşindeyiz denilebilir.

- Ama nasıl yeniden kavuşacağız o yitik cennete.

- Biraz önce bahsettiğimiz "kuvvet"e bedel hak düşüncesini, hak arayışını yerleştireceğiz zihinlerimize, gönüllerimize. "Menfaat" yerine fazileti ve Sonsuz Kudret'in rızasını hedef tutacağız. Birbirimizle boğuşmak yerine dayanışma ve yardımlaşmayı esas alacağız. Hayallerimizi, hülyalarımızı kendi nefsanî heveslerimiz teşkil etmeyecek.. teşkil edip zulme, tecavüze sebebiyet vermeyecek.. ruhumuzu hakim kılacağız bedenimize.. Böylece ulvî duygularla coşup tatmin olabileceğiz ve âşık olabilecek seviyeye erişebileceğiz. Bir kere de aşkın o karşı konulamaz çekim sahasına girdik mi, artık gidip aşk yurdunda muhabbet otağına kurabileceğiz. Ne dersin, denemeye değmez mi..!
Ekleme Tarihi: 11.01.2007 - 15:29
Bu mesajı bildir   erdal58 üyenin diğer mesajları erdal58`in Profili erdal58 Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
erdal58 su an offline erdal58  

134 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 25.08.2006
En Son On: 24.02.2007 - 20:48
Cinsiyeti: Erkek 
Aşka dair bu kadar uzun konuşmak doğru muydu, bilemem? Bildiğim bir şey varsa o da aşk hakkındaki bütün sözlerin aşkın varlığından âlemi haberdar etmekten başka bir anlam taşımadığıdır. Ve onlar misilsiz, nazirsiz, Güzeller Güzeli yegâne Maşûk'a çağrıdan başka bir şey de değillerdir.

"Keşke sevdiğimi sevse kam u halk u cihan,

Sözümüz cümle heman kıssa-ı Cânân olsa!" (Yahya Bey) diyen şair ne kadar muzdarip, onun çağrısı ne kadar kutlu ve himmeti de ne kadar yücedir!

Ey aşk yolunun yolcusu olan divâne gönül!

İstersen bu hasbihâl son bulsun burada ve biz son bir adım daha atıp şöyle diyelim:

Aşk için söylenmiş ve bir kelebek kadar ömür sürmesi mukadder bütün sözler boş, bütün yazılanlar da manasızdır aslında. Çünkü bu meydan sözün değil, özün konuştuğu meydandır. Allah aşkına, Mecnun'dan, Ferhat'tan, Kerem'den, Yusuf'tan geriye kaç kelime kalmıştır ki! Halbuki onların aşk vadisindeki dert, ızdırap ve çile yüklü serencamını hepimiz adım adım ezbere biliriz

.

Ey gönül!

Aşk, senin de benim de ve daha nicelerinin de sevdalısı olduğumuz, hevadan Hüda'ya bir hicrettir; çok ama çok yüce, bir o kadar da derin manalar yüklü mukaddes bir hicret. Bitmek tükenmek bilmeyen, hayatını bütünüyle senden alıp kendi zimmetine geçiren, çile ve derdin vatanına yani seni sabrın en zor olanına mecbur eden nâmütenahî bir yolculuktur o. Kendi ayrı, vuslatı ayrı bir yolculuk. Biz bu yolun yolcularına müjdeler olsun diyelim ve Fuzuli'nin dilinden münacatımızı burada bir kez daha tekrar edelim!

"Ya Rab! Belay-ı aşk ile kıl âşina beni,

Bir dem belây-ı aşktan etme cüdâ beni!"
Ekleme Tarihi: 11.01.2007 - 15:37
Bu mesajı bildir   erdal58 üyenin diğer mesajları erdal58`in Profili erdal58 Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
Pozisyon düzeni - imzaları göster
Sayfa (1): (1)
önceki konu   sonraki konu

Kategori Seç:  
Sitemizde şu an Yok üye ve 1109 Misafir mevcut. En son üyemiz: Didem_


Admin   Moderator   Vip   Üye ]

Hayırlı ömürler dileriz.    Bu üyelerimizin doğum günlerini tebrik eder, sıhhat ve afiyet dolu bir ömür dileriz:
(a.yasir) (57), alihaydar02 (48), cantanem (51), burakburak (52), FiLiZ-NL (48), sonsuzluk38 (54), zümrüdüanka (49), Rumeysa1980 (44), ruhneraz (51), EREN12 (60), cihat25 (67), sidika (49), bir dost (51), serdar81 (59), Gayemiz : ALLAH (36), ebu-abdurrahman (49), basrikaya (49), sahaf (51), [melike] (34), Eibo (), Sonofgavs (44), Fuat Özgürlük (58), Cueneyt88 (36), hüzünlü (45), burak_22 (40), alperen_66 (46), aliosmanpolat (44), islam_2005 (34), TuRkMeNkIzI__Mi.. (34), gunesm (54), moslem (34), mustafa karaba&.. (56), sivasli58 (42), yusuf_islam (34)
24 Saatin Aktif Konuları
0

Copyright © ((( RAVDA.net )))  *  İrtibat   *   RAVDA Reklam Servisi   *   Tüm hakları saklıdır, izinsiz alıntı yapılamaz.
Sitemizde yayınlanan imzalı yazıların içeriğinden yazarları, forum ve yorumlardan ekleyen şahıslar sorumlu olup, kesinlikle sitemiz sorumlu değildir.
© by ((( RAVDA.net )))

Sayfa 0.74616 saniyede açıldı