0
Start Giriş Üye Ol üyeler ((( RAVDATe@m))) Arama
Toplam Kategori: 69 *** Toplam Konu: 30100 *** Toplam Mesaj: 148193
Forum Anasayfa » TARİH / SİYASET / EKONOMİ » TÜRKİYE VE DÜNYADA SİYASET » KİMLER DAVASINDA MUVAFFAK OLAMAZLAR

önceki konu   sonraki konu
Bu konuda 1 mesaj mevcut
Sayfa (1): (1)
Ekleyen
Mesaj
Muhtazaf su an offline Muhtazaf  
KİMLER DAVASINDA MUVAFFAK OLAMAZLAR

Moderator
4254 Mesaj -

Kayıt Tarihi: 04.06.2007
En Son On: 30.07.2020 - 23:50
Cinsiyeti: Erkek 
KİMLER DAVASINDA MUVAFFAK OLAMAZLAR
İçerisinde yaşadığımız ortamda müminlerin emperyalistler karşısındaki mazlumluğunu hep kurt ile kuzu misalini vererek anlatır dururuz. Gerçekten de bu misalde olduğu gibi yeryüzünü ifsat eden zalimler “Suyumu bulandırdın.” deyip eften püften bahanelerle özellikle Müslümanlara yapmadık zulüm bırakmıyorlar. Bu zulmü sona erdirecek basirette bir güzel insan ortaya çıkmış, yıllarca çalışıp çabalamış, “Suyumu bulandırdın” diyenlerle baş edebilecek güce tam yaklaşmışken bu defa diğer “kuzular”, kurdun haklı olduğunu söylemeye başladılar. İşte bizim mücadelemizde içinden çıkamadığımız asıl kahredici durum ne yazık ki budur.

Tarihin her döneminde tevhit mücadelesini yürüten topluluklarda bir kısım insanlar muvaffak olamamış, hep yolda fire verip dökülmüş, yolda dökülmeyenler ise hep az olmuş ama, sonuca ulaşanlar da onlar olmuştur. Kuran’daki geçmiş peygamberleri ve yüce önderimiz Peygamberimiz (S.A.V)’in hayatını ve mücadelesini incelediğimizde, “kurtlara hak verip onun kurban seçtiği kendi hemcinslerini haksız gören ve bu nedenle de davasında muvaffak olamayanlar”ın genel karakterlerinin neler olduğunu görebiliriz. Tevhit Mücadelesini yürüten bu toplulukları bir orduya benzetirsek, bunların genel karakterleri konusunda (âcizane inceleyebildiğimiz kadar ve yaşadığımız şartları da dikkate alarak) yapabildiğimiz tespitleri maddeler halinde ifade etmeye çalışalım.

1.

Kendi kendine çalışan teşkilatlı ve organize olmayanlar: Ümmet olmanın; “bir lider etrafında yekvücut olarak teşkilatlı bir şekilde dimdik ayakta duran bir toplum” demek olduğunu hepimiz biliriz. Tefrikanın haramlığını ve günümüzdeki durumun, Müslümanların birlik ve bütünlük içerisinde olmayışından kaynaklandığını da hep söyleriz. “Allah’a ve Resulüne itaat edin, birbirinizle çekişmeyin; sonra korkuya kapılırsınız da kuvvetiniz gider. Bir de sabredin. Çünkü Allah sabredenlerle beraberdir.” (Enfal; 46) ayeti celilesini de dilimizden düşürmeyiz. Gerçek bu iken ve bizim inançlarımızı, değerlerimizi ortadan kaldırmaya çalışanlar tüm dünya çapında, hiçbir sahayı boş bırakmaksızın organizeli bir şekilde çalışıp dururken bizim; küçük çaplı, amatörce, derme çatma, iyi organize olmayan, birçok sahayı boş bırakan bir takım uğraşmalarla onlarla baş etmemizin mümkün olabileceğini hangi akıl ve irfan sahibi söyleyebilir!
2.

Liderinin kim olması gerektiğini tartışanlar ya da, liderindeki kusur olarak algıladığı yalan yanlış bazı hususları diline dolayanlar: Hiçbir ordu, komutanını tartışarak zafere ulaşamaz. Müslümanlar, Peygamberimiz (S.A.V)’in Hz. Zeyd ve Hz. Üsame (r.a).yi komutan tayin edişindeki hikmeti bin dört yüz küsur senedir ne yazık ki anlayabilmiş değildir. Peygamberimiz bu değerli sahabelerini komutan tayin ettiğinde bazı itirazlar vuku bulmuş ve peygamberimiz bir konuşma yaparak durumu düzeltmiştir. Sahabe-i Kiram ortaya çıkan bu itirazları tartışmaya devam etselerdi bu seferlerden zaferle dönebilir miydi?
3.

Emirleri tartışanlar: Emretme yetkisine sahip insanların ancak Kur’an ve Sünnete aykırı emirlerine itaat edilmez. Ancak bu hususların arkadan dedikodusunu yaparak fitne ortamı oluşturulmaz. O emri veren kim ise ona doğrudan doğruya itiraz edilerek bunun İslam’a aykırılığı beyan edilir. Liderin-komutanın istişare heyetiyle müşavere ederek yada kendi içtihadıyla münasip gördüğü talimatlarını eleştirerek itaatte gevşeklik göstermek, o liderin-komutanın hedefine ulaşmasına mani olur. Şu bir gerçektir ki; bizlere bu güne kadar verilen talimatların hiç birisinin İslam’a aykırılığını söylemek mümkün değildir. O halde, yapılan tartışmaların ne kadar yersiz ve yanlış olduğu ortadadır.
4.

Düşmanını büyük ve güçlü görüp ondan korkanlar: Başta Bedir olmak üzere Efendimiz (S.A.V)’in bütün muharebelerinde Sahabe-i Kiram düşmanlarının kendilerinden sayıca daha çok, teçhizat bakımından daha güçlü olmasından korksalardı, o şanlı zaferlerine ulaşmaları mümkün olur muydu? Bedir muharebesinde müşriklerin (zahiri güç olarak fevkalade üstün bir durumda olmalarına rağmen) içinde bulundukları hâli Rabbimiz bakın ne güzel açıklıyor; “(Bedir’de) karşı karşıya gelen şu iki grubun halinde sizin için büyük bir ibret vardır. Biri Allah yolunda çarpışan bir grup, diğeri ise bunları apaçık kendilerinin iki misli gören kâfir bir gurup… Allah dilediğini yardımı ile destekler…” (Al-i İmran;13)

Uhud muharebesi sona erip Efendimiz (S.A.V) ordusuna müşrikleri takip etmelerini emretmesine karşılık savaş yorgunluğu sebebiyle ağırdan alan ashaba hitaben şu Ayeti Kerime nazil olmuştur; “O (düşman) topluluğu takip etmekte gevşeklik göstermeyin. Eğer siz acı çekiyorsanız onlar da sizin çektiğiniz gibi acı çekmektedirler. Üstelik siz Allah’tan, onların ümit etmedikleri şeyleri umuyorsunuz. Allah ilim ve hikmet sahibidir.”

İslam düşmanlarının Müslümanlarla mücadelesindeki psikolojilerini ise Kur’an şöyle haber veriyor: “Ehl-i kitaptan inkâr edenleri, ilk sürgünde yurtlarından çıkaran O’dur. Siz onların çıkacaklarını sanmamıştınız. Onlar da kalelerinin kendilerini koruyacağını sanmışlardı. Ama Allah(‘ın azabı) onlara beklemedikleri yerden geliverdi. O, (onların) yüreklerine korku düşürdü…” (Haşr; 2) Burada bahsedilenler Efendimiz (S.A.V)’e ihanet eden Nadiroğulları Yahudileridir. Onların müminlere mağlup olmalarının sebebi olarak yüreklerine düşen korkudan söz edilmektedir. Bu durum genelleştirildiğinde korkunun yenilgi sebebi olduğu beyan buyrulmaktadır.

5.

Gündemi davası olmayanlar: Bunlar, aslında düşmanlarının belirlediği gündemlerin peşine takılıp sürüklenenlerdir. Bir toplumun gündemindeki olaylar o toplumun önceliklerinin, kaygı ve hedeflerinin göstergesidir. Günümüz Müslümanlarının çoğunun gündemini yoğun bir şekilde futbol maçlarının sonuçları, hangi takımın şampiyon olacağı, döviz-borsa haberleri oluşturmaktadır. Dolayısı ile tuttuğu takımın şampiyon olamamasının, dövizin-borsanın düşmesi yada yükselmesi ile uğradığı maddi kayıpların üzdüğü kadar inançlarını yaşamadaki kısıtlamaların üzemediği bir insan, kendini ve imanını boğan zincirleri nasıl kırabilir, davasını nasıl başarıya ulaştırabilir?
6.

Ümitsiz olup muvaffak olabileceğine inanamayanlar: Ferhat ile Şirin hikâyesinin yaşanmamış ama bir sevdayı anlatabilmek için uydurulmuş bir masal olduğunu zannederdim. Ama bir belgesel filmde Ferhat’ın deldiği dağı görünce bunun gerçek bir hayat hikâyesi olduğunu anladım. Bunun üzerine bu hikâyeden şöyle bir ders çıkardım. Ferhat kendi kendine; “Bu dağ delinir mi, yahu deli misiniz, divane misiniz?” diye sorsaydı, bunu başarabilir miydi? O halde davamızı başarıya ulaştırmak için çalışmak, dağı delmekten daha mı zor? Ümitliysek hayır. Ümitsiz isek evet…
7.

Kazanıp muvaffak olamadığı takdirde hangi felaketlerin başına gelebileceğini göremeyenler: Bunun için çok söze ne gerek var. Irak’taki kardeşlerimiz emperyalistler ülkelerin işgal etmek için hazırlık yaptıkları zaman şu an içinde yaşadıkları felaketin kaçınılmaz olacağını bilseler, birkaç yılda milyona yakın insanın katledileceğini, ırz ve namuslarının heder edileceğini görebilselerdi onları vatanlarına asla sokmazlardı. Zamanında gereken önlemi almak için nasıl destanlar yazacak fedakârlıklar yaparlardı.
8.

Bu çalışmalardan ne ganimet kazanacağını hesap edenler: Bunun anlaşılması için sahabe hayatına bakılmalıdır. Mus’ab b. Umeyr (r.a) Mekke’nin en zengin ailesine mensup en şık genci iken Müslüman olup Medine’yi Hicret yurdu olarak hazırlamaya çalışırken hiçbir dünyalık beklentisi olmadığını asla aklımızdan çıkarmamalıyız. Uhud’da geçici de olsa bir bozgunun yaşanmasının sebebinin, “savaş bitti, zafer kazanıldı zannedilip ganimet toplamaya koşulması” olduğunu da bilmeyenimiz yoktur. Günümüzde de birçok insanın çalışmalardan uzak kalmalarının sebebi sorulduğunda cevap olarak “Yıllarca çalıştık, şunları bunları yaptık vs. vs. fakat oğlumu işe aldıramadım. Biz çalıştık falanca şu oldu, bu oldu…” gibi lafları duymaktayız. Hz. Mus’ab’ın, Hz. Ammar’ın Hz. Habbab’ın çektikleri çilelerin sebebi oğullarını, damatlarını işe koymak veya şu bu makamlara gelmek olsaydı, onların da bizim de halimiz ne olurdu? Zannederim biraz tefekkür edersek anlarız.
9.

Alternatif, etkin güç haline gelmeden düşmanıyla masaya oturanlar: Bunu anlamak için hicreti iyi anlamalıyız. Peygamberimiz (S.A.V) hicretten önce teklif müşriklerden gelmesine rağmen onlarla asla masaya oturmamıştır. Ancak hicretten sonra Bedir, Uhud, Hendek gibi birçok mağlubiyeti onlara tattıran bir lider olarak Hudeybiye’ de onlarla masaya oturmuştur.
10.

Davasının ilkelerini uzlaşma adına tartışmaya açanlar ve bulundukları makam ve mevkiye hasımlarının destek ve himmetiyle gelenler: Bu durum daha çok, düşmanı karşısında yenilgiyi kabul etmiş, onların baskı ve dayatmaları altında onların müsaade ettiği kadar inançlarını yaşamaya razı olanların psikolojisidir. Bu açıdan, günümüzdeki “Dinler Arası Diyalog” gibi bir takım projelere “Amentü’de ittifak ettik.” gibi ifadelerle destek olmak ve savunmak kendini yok etmek isteyenlere (Af buyurun) yalakalık etmekten başka bir şey değildir. Bu zihniyetle onlarla nasıl baş edilebilir. Şunu hiç unutmamak gerekir: Ağasına çok şirin gözükmeye onun gözüne girmeye çalışan bir marabayı ağası ancak kâhya yapar. Asla kendisine alternatif olabilecek bir ağa mertebesine yükselmesini istemez. Kâhya yaptıktan sonra da en kirli işlerinde tetikçi olarak kullanır. Bizim hedefimiz zalim küresel ağaların kâhyalığına razı olup kirli işlerinin aleti yada tetikçisi olmak değil, bu küresel emperyalist ağaların karşısına adaletimizle alternatif medeniyetimizi kurmaktır.

Müslümanlar, Müşriklerin Ebu Talib’e gelerek Efendimiz (S.A.V)’e uzlaşma karşılığında vaat ettikleri teklifi “Güneşi sağ elime, ayı da sol elime verseler vallahi davamdan vazgeçmem.” diye neden reddettiğinin sebebi hikmetini artık anlamak zorundadırlar.

11.

Muhatabını ikna edene kadar mücadele azminde olmayanlar: Herkes Hz.Ebu Bekir (r.a) gibi bir defa davetle Sıddîk mertebesine ulaşacak bir imana sahip olamaz. Bu sebeple Peygamberimiz (S.A.V) en acımasız düşmanlarına bile defalarca tebliğde bulunmuştur. Ebu Süfyan da bunlardan biri idi ve Peygamberimiz (S.A.V) ve O’nun tebliğ ettiği dini ile savaşan orduların da komutanıydı. Ama ona, karısına ve onlar gibi nice insanlara iman etmek tâ Mekke’nin fethinde ancak nasip olabilmiştir. Mekke’nin fethinin, bi’setin 21. yılında olduğu düşünülürse bazı insanların hakikatleri anlaması için ne kadar uzun zamana ihtiyaç olabileceği anlaşılır.
12.

Düşmanımızın düşmanının, bizimde düşmanımız olabileceğini düşünemeyenler: Bu konuya güncel olması bakımından Irak’taki durumu örnek olarak vermek istiyorum. Saddam Kürtlerin ve Şiilerin düşmanı diye biliniyor ve ABD’ de Saddam’ın düşmanı… Gerçek şu ki; ABD sadece Saddam’ın düşmanı değil, hem Şiilerin hem de Kürtlerin düşmanıdır. Bu gün Irak’taki işbirlikçiler “Düşmanımın düşmanı dostumdur.” safsatasına inandıkları için gerçeği görememekte ve düşmanlarıyla işbirlikçilik yapmaktadırlar. Ve ülkelerinin tüm ekonomik kaynaklarını onlara peşkeş çekip planlarına hizmet ederek düşmanlarını hala dost zannetmeye devam etmektedirler. Daha düşmanını dahi bilmeyen zavallılar onunla nasıl baş edebilsinler?
Halil İbrahim KABAK
ÖĞ-DER, Şuurlu Öğretmenler Derneği
Kayseri Şube Başkanı
Ekleme Tarihi: 25.09.2008 - 23:37
Bu mesajı bildir   Muhtazaf üyenin diğer mesajları Muhtazaf`in Profili Muhtazaf Özel Mesaj Gönder zum Anfang der Seite
Pozisyon düzeni - imzaları göster
Sayfa (1): (1)
önceki konu   sonraki konu

Kategori Seç:  
Sitemizde şu an Yok üye ve 1484 Misafir mevcut. En son üyemiz: Didem_


Admin   Moderator   Vip   Üye ]

Hayırlı ömürler dileriz.    Bu üyelerimizin doğum günlerini tebrik eder, sıhhat ve afiyet dolu bir ömür dileriz:
Yalvac (61), kmurrad (59), endulus (57), ercan_sw (51), erhanseyfi (64), B e t u l (52), h.t (62), zisan_gul (41), hasretkafesi (53), ahmetkb (52), mustakar01 (62), tövbekargenç (44), mekoc66 (56), ahmet_k22 (39), Abdullah-10 (57), maruf-1 (59), GuelSevdasi81 (43), inci-2 (61), maxsibilyan (45), enesny (42), ramadan48 (42), fatmaavci (62), FIRTINA 50 (56), kaptan67 (61), menzil38 (57), Hacer -72 (52), Guel (39), A H M E T (45), msk02 (47), Mehmet_Ank (63), yusufgezer (41), Aydýn Vu.. (55), Sezer (), oguzlarx27 (55), M.Riza Sekerli (54), kamanliadem (59), eva_maria (36), musab b. ümeyr (42), nurfatih (46), AhmetBayrak (56), ali öz (48), köln42 (58), xAhmetx (49), sadullahyusuf (40), abdülhamit (231), tigrisriver (45), sürmeli (41), enesertugrul (52), medsav (67), Turan64 (61), GCc_EEi (42), ahmetsait (44), alidogan1 (64), ayhanisik42 (51), sedi güngörmü&t.. (59), baha1903 (40), bünyan (59), Orbay1 (56), kaymakli-50 (58), cagri67 (52), HAKAN ERGÜT (50), ravda dostu (40), fatiha42&07 (54), mavipýna.. (59), efrailakcay (51), Bekir 38 (39), selva sehito&et.. (40), Mursid (60), turkish wolf (52)
24 Saatin Aktif Konuları
0

Copyright © ((( RAVDA.net )))  *  İrtibat   *   RAVDA Reklam Servisi   *   Tüm hakları saklıdır, izinsiz alıntı yapılamaz.
Sitemizde yayınlanan imzalı yazıların içeriğinden yazarları, forum ve yorumlardan ekleyen şahıslar sorumlu olup, kesinlikle sitemiz sorumlu değildir.
© by ((( RAVDA.net )))

Sayfa 0.74400 saniyede açıldı