0
0
0
0
Forum Giris Giris Üyeler Ekibimiz Arama
Toplam Forum: 69     ***     Toplam Konu: 30100     ***     Toplam Mesaj: 148193
  
  Beni hatırla
Forum Anasayfa » D İ N / İ S L A M » DİĞER DİNİ KONULAR » Dinden Kopuş

önceki konu   diğer konu
4 okunmamış mesaj mevcut (Acik)
Sayfa (1): (1)
Gönderen
Mesaj
faniiiia su an offline faniiiia  
Dinden Kopuş
138 Mesaj -
Çaðýmýzda Allah'ý birleyip O'na teslim olduklarýný iddia eden kimselerde þirkin deðiþik tür ve renklerini görüyoruz.

Þirk basamaklarýndan oluþan bir görünüm var önümüzde.

Bugünkü insanlar, "millet", "vatan", "halk" v.s. isimler altýnda deðiþik ilahlar türetmiþlerdir.

Yaratýklarýn iþinde Allah'a ortak koþulan birer ilah haline getirilen bu modern putlarýn eski cahiliyyenin tapýndýðý putlardan tek farký, mücessem olmayýþlarýdýr. Çünkü bu putlara da adaklar adanýp oðullar kurban edilmektedir.
Týpký eski çað cahiliyyesinde olduðu gibi...

Yaygýn bir gelenek olarak mabetlerde ilahlarýna oðullar adayan eski cahiliyye gibi...

Aslýnda tüm insanlar Allah'ý rab olarak tanýmaktadýr. Tanýmakta ama, bu düzmece ilahlarýn emir ve arzularýný tam bir kutsallýkla benimseyip Allah'ýn emir ve kanunlarýný hiç dinlemeden bir kenara atanlar da ayný insanlardýr. Hem de Allah'ýn emir ve kanunlarýna muhalefet pahasýna...

Eðer modern cahiliyyenin tapýndýðý bu putlara ilah denilmezse, ilahlar daha nasýl olacak?

Þirk, daha nasýl olacak, ortaklarýn çocuklardaki payý daha nasýl olacak?

"Allah, onlarýn ortak koþtuklarýndan elbette ki münezzehtir." (el-A'raf: 190)

Klasik cahiliyye, hiç kuþkusuz Allah'a karþý daha edepliydi. Çünkü o zamanýn insanlarý, kurbanlýklarýný, çocuklarýný ve ürünlerini Allah'a daha da yakýn olabilmek için ilahlarýna sunuyorlardý. Yani çocuk, ürün ve hayvanlarýndan bu amaçla putlarýna pay ayýrýp þirke düþüyorlardý.

Görülüyor ki klasik cahiliyede en büyük olan gene Allah idi. Modern cahiliye ise diðer ilahlarý Allah'tan üstün tutmaktadýr. Çünkü bu ilahlarýn emirlerini kutsal bilip Allah'ýn emirlerini de bir kenara býrakmaktadýr.

Eðer biz putperestliði sadece ilkel tipteki heykel ve klasik putlardan, insanlarýn bunlara karþý sürdürdüðü alamet türü ibadetlerden ve Allah katýnda onlarý þefaatçi tanýmaktan ibaret görürsek, kendi kendimizi aldatmýþ oluruz.

Aslýnda deðiþen tek þey, putperestlik ve putlarýn þeklidir. Çünkü modern putperestlikte de alamet türü tapýnmalar vardýr. Tek fark bunlara yeni isimler takýlmasýdýr. Þirkin özellik ve gerçek niteliði ise, deðiþen þekil ve tapýnmalarýn gerisinde varlýðýný sürdürmektedir.

Bununla aldanmamak ve gerçeklerden sapmamak zorundayýz. Yüce Allah, iffet, saygýnlýðý ve fazileti emrediyor. "Vatan" veya "üretim" ilahlarý ise, kadýnýn açýlýp saçýlmasýný, insanlarý eðlendirmesini - Budist Japonya'daki gibi - otellerde konuksever bir gayþa olarak çalýþmasýný emrediyor. Bu durumda emirlerine uyulan ilah kim?

Yüce Allah mý, yoksa bu düzmece ilahlar mý?

Yüce Allah, insanlarý birleþtiren baðýn "akide" olmasýný emrediyor. "Millet" veya "vatan" ilahlarý ise, akidenin toplumsal bað olmaktan çýkarýlýp onun yerine yurttaþlýðýn veya milliyetçiliðin temel olmasýný emrediyor. Evet emirlerine uyulan ilah kim?

Yüce Allah mý?

Yoksa düzmece ilahlar mý?

Yüce Allah, kendi kanunlarýnýn egemen olmasýný istiyor. Ama herhangi bir kul veya halktan bir grup, buna "Hayýr!" diyor. Kanun koyan kullar ve egemen olan da kendi icat ettikleri kanunlar ise, emirlerine uyulan kim?

Yüce Allah mý?

Yoksa düzmece ilahlar mý?

Hiç kuþkusuz bunlar, günümüzde tüm dünyada bulunan, þaþkýn insanlýðýn iyice bildiði örneklerdir. Günümüzde egemen olan putperestliði, ilkel ve gözle görünen putlarýn yerini alan kutsal putlarý olanca gerçeðiyle ortaya koyan örnekler Gerçek niteliði hiç deðiþmeyen þirk ve putperestliðin deðiþen þekillerine aldanmamak zorundayýz.

Ýnsan aklý - eðer kendisiyle pratik hayatýn arasýna engel konulmazsa - bu cahiliyeye kesinlikle rýza ve kabul göstermez. Ama þehvetler, keyfi arzular, azgýnlýk ve aldatmacalar bu insaný, bindörtyüz sene sonra saptýrýp tekrar cahiliyeye; ama modern bir cahiliyeye döndermiþtir. Aciz yaratýklar olup hiç bir þey yaratamayan ve ne yandaþlarýna ne de kendi kendilerine hiçbir yardýmlarý dokunamayan (modern putlarýgöz kırpma Allah'a ortak koþmalarýnýn nedeni budur.

"Onlar, birer yaratýk olup da hiç bir þey yaratamayan, onlara da, kendi kendilerine de hiç bir yardým yapamayan (putlarýgöz kırpma þirk koþarlar ha!?" (el-A'raf: 191-192)


Hiç kuþkusuz bu insanlýk, tekrar Kur'an'a muhatab olmaya muhtaçtýr. Týpký dün muhtaç olduðu gibi...

Kendisini cahiliyeden kurtarýp Ýslâm'a götürecek, karanlýklardan aydýnlýða çýkaracak, akýl ve kalbini bu modern putlardan; bu içine düþtüðü yeni bataktan kurtaracak bir rehbere...

Týpký bu dinin kendisini ilk kez kurtardýðý gibi...

Yüreklerin tevhid gerçeðine inanmasýnýn yolu budur.

Bu dünya üzerinde bilerek yaþamanýn yolu budur.

Çünkü gözünü ufuktaki biricik yýldýzdan ayýrmayanýn yolunu þaþýrmasý mümkün deðildir.

Gücü, hayatý ve rýzký kimin verdiðini, yarar veya zararýn kimden gelebileceðini, alma ve verme yetkisine kimin sahip olduðunu bilen bir insan, bu kaynaktan baþkasýna yönelmeyecektir.

Hayat yasalarýný sadece bu kaynaktan alan, bu kaynaðýn kopmaz ipinden baþkasýna sarýlmayan, onun gösterdiði hedeften gözünü ayýrmadan yürüyen, bununla huzur duyan, sadece bir tek efendiye hizmet eden ve bu efendisini razý edecek iþler yapýp, kýzacaðý bir iþ yapmaktan sakýnan bir insanýn yetenek ve gücü, bir noktada odaklaþacaktýr.

Olanca güç ve yeteneklerini ortaya koyarak üretecektir. Çünkü ayaklarý yere saðlam basan bu insan, gözü göklerde, bir tek ilahtan emir beklemektedir:

"Allah, örnek olarak, çekiþip duran ortaklarýn elindeki köleyle, sadece bir kiþiye ait olan köleyi veriyor. Bu ikisinin durumu ayný olur mu hiç? Allah'a hamd olsun; ama onlarýn çoðu (gene de durumlarýnýgöz kırpma bilmiyorlar." (ez-Zumer: 29)
Burada Allah, müþrik ve muvvahid kimseleri, üzerinde birbiriyle çekiþilen, arada kalan, her birinden ayrý emir ve görevler alan, þaþkýnlýða düþüp yol bilmez yordam tanýmaz hale gelen, yetenek ve gücü zedelenen, çeliþik ve çekiþmeli arzularý bir türlü razý edilemeyen efendilerin elindeki köleyle bir tek efendinin emrindeki, görevini ve kendisinden isteneni bilen, apaçýk ve belirli bir yolda rahatça hareket edebilen köle örneðiyle tanýtmaktadýr.

Gönderen: 01.06.2007 - 15:34
Bu Mesaji Bildir   faniiiia üyenin diger mesajlarini ara faniiiia üyenin Profiline bak faniiiia üyeye özel mesaj gönder faniiiia üyeyi arkadas listeme ekle Yukari
MAHMUD DOGAN su an offline MAHMUD DOGAN  
244 Mesaj -
Allah razý olsun elinize saðlýk ...


A-la suresi
Rahmân ve Rahîm (olan) Allah'in adiyla.

1. Yüce Rabbinin adini,

2. Yaratip düzene koyan,

3. Takdir edip yol gösteren,

4. (Topraktan) yesil otu çikaran,

5. Sonra da onu kapkara bir sel artigina çeviren yüce Rabbinin adini tesbih (ve takdis) et.

6. Sana (Kur an'i) okutacagiz; sen hiç unutmayacaksin.

7. Artik Allah'in diledigi hariç, Süphesiz Allah, açigi ve gizleneni bilir.

8. Seni en kolaya muvaffak kilacagiz.

9. O halde eger ögüt fayda verirse ögüt ver.

10. (Allah'tan) korkan ögütten yararlanacak.

11.Kötü kimse ise ögütten kaçinacaktir.

12.O ki,en büyük atese girecektir.

13.Sonra o, ateste ne ölür ne de yasar.

14. Dogrusu feraha ermistir temizlenen,

15 Rabbinin adini anip O'na kulluk eden.

16. Fakat siz (ey insanlar! ) dünya hayatini tercih ediyorsunuz.

17. Oysa ahiret daha hayirli daha devamlidir.

18. Süphesiz bu (anlatilanlar), önceki kitaplarda, vardir.

19. Ibrahim ve Musa'nin kitaplarinda.
Gönderen: 01.06.2007 - 17:21
Bu Mesaji Bildir   MAHMUD DOGAN üyenin diger mesajlarini ara MAHMUD DOGAN üyenin Profiline bak MAHMUD DOGAN üyeye özel mesaj gönder MAHMUD DOGAN üyeyi arkadas listeme ekle Yukari
muhammed yusa su an offline muhammed yusa  
MAİDE 54-55-56 AYET TEFSİR.......
944 Mesaj -
Ey müminler, içinizden kim dininden dönerse bilsin ki, yakýnda Al!ah öyle bir grup ortaya çýkaracak ki, Allah onlarý sevdiði gibi onlar da O'nu severler, bunlar müminlere karþý alçak gönüllü, kafirlere karþý onurlu davranýrlar, Allah yolunda cihad ederler, hiç kimsenin yergisinden ve kýnamasýndan çekinmezler. Bu Allah'ýn baðýþýdýr, onu dilediðine verir. Allah'ýn lütfu geniþtir, O herþeyi bilir.
Sizin dostunuz ancak Allah, O'nun peygamberi ve namaz kýlan, zekat veren rükua varan müminlerdir.
kim Allah'ý, Peygamberi ve müminleri dost edinirse bilsin ki, galip gelecek olanlar, yalnýz Allah'ýn tarafýný tutanlarýn grubudur.

Ýman eden kimselerden dinden dönenlere burada, bu þekilde ve bu baðlamda yöneltilen tehdit, yahudiler ve hristiyanlarla dostluk ile Ýslâm'dan dönmek arasýnda bir baðlantý olduðunu gösteriyor. Daha önce, onlarý dost edinen bir kimsenin, müslüman toplumdan kopup, onlardan biri haline geleceðinin belirtilmiþ olmasý da bunu doðruluyor: "Sizden kim onlarý dost edinirse o, onlardan olur." Buna göre, ayetlerin akýþý içerisinde ikinci çaðrý, birinci çaðrýyý vurgulamakta ve kesinleþtirmektedir. Yine ayný þekilde üçüncü çaðrýda da ayný olguya deðiniliyor. Burada kafirler ile ehl-i kitap ayný kategoriye sokularak, onlarla dost olunmasý yasaklanýyor. Ehl-i kitabla dostluk, kafirlerle dostlukla ayný baðlamda deðerlendiriliyor. Ýslâm'ýn ehl-i kitab ile kafirleri onlara karþý yapýlmasý gereken muamele bakýmýndan farklý deðerlendirmesinin, dostluk meselesiyle bir ilintisi yoktur. Ehl-i kitab ile kafirler arasýndaki söz konusu farklýlýk, dostluk baðlamýnda deðil, daha baþka meselelerdedir.

"Ey müminler, içinizden kim dininden dönerse bilsin ki yakýnda Allah öyle bir grup ortaya çýkaracak ki, Allah onlarý sevdiði gibi onlar da O'nu severler, bunlar müminlere karþý alçakgönüllü, kafirlere karþý onurlu davranýrlar, Allah yolunda cihad ederler, hiç kimsenin yergisinden ve kýnamasýndan çekinmezler. Bu Allah'ýn baðýþýdýr, onu dilediðine verir. Allah'ýn lütfu geniþtir, O herþeyi bilir."

Allah'ýn mümin grubu seçmesi, yeryüzünde Allah'ýn dininin yürürlüðe koyulmasý baðlamýnda "takdir-i ilahi"nin gerçekleþmesine vesile olmalarý, insanlarýn yaþamlarýnda Allah'ýn otoritesini egemen kýlmalarý, tavýr ve düzenleri O'nun sistemine göre belirlemeleri, her meselede, her sorunda O'nun þeriatýný uygulamalarý ve de bu sistem bu þeriat sayesinde yeryüzünde kurtuluþu, iyiliði, temizliði :e geliþmeyi saðlamalarý içindir. Bunlarý gerçekleþtirmek üzere müminlerin seçilmiþ olmasý, Allah'ýn bir lütfu, bir baðýþýdýr. Bir kiþi bu lütfu reddeder ve kendini bundan yoksun kýlmayý dilerse, -her kim olursa olsun Allah'ýn ne ona ne de bir baþkasýna ihtiyacý olmadýðýný unutmamalýdýr. Allah kendilerinin bu yüce lütfa layýk olduklarýný bilen kullarýný, elbette ki seçecektir.

Ayet-i Kerime'nin burada çizdiði seçkin topluluðun bu tablosu, karakteristik özellikleri son derece belirgin, çizgileri de oldukça güçlü bir tablodur. Parlak ve çekici olduðu kadar, kalplere de son derece sempatik gelmektedir.

" ..Allah öyle bir grup ortaya çýkaracak ki, Allah onlarý sevdiði gibi onlar da O'nu severler."

Karþýlýklý sevgi ve hoþnutluk, onlarla Rableri arasýndaki baðý oluþturmaktadýr. Ýþte bu topluluðu þefkatli Rablerine baðlayan bu akýcý, yumuþak, aydýnlýk yüce ve tatlý duygudur.

Yüce Allah'ýn, kullarýndan birini sevmesi; O'nu, kendisine vasfettiði biçimde tanýyan, sýfatlarýyla birlikte bilen, bir de bu sýfatlarýn melodisini; duygusunda, benliðinde, bilincinde ve varlýðýnda hissedenden baþka hiçbir idrakin deðerini ölçmediði bir þeydir. Evet, bu lütfun gerçek deðerini, onu baðýþlayanýn hakikatýný bilen takdir edebilir. Kimdir Allah? Bu dehþet verici evrenin yaratýcýsý kimdir? Küçücük bir bedene sahip olduðu halde koca evrenin bir özeti sayýlan insaný kim yaratmýþtýr? Bu yüceliðe, bu güce ve bu birliðe sahip olan kimdir? Kimdir tek baþýna egemen olan? Kimdir O ve sevgisinden lütfettiði kul kimdir? Evet, bunlarý kavrayan üstün, ulu, daima diri, öncesiz ve sonrasýz ilk ve son, açýk ve gizli olan Allah'ýn yarattýðý bu kula baðýþladýðý nimetin deðerini de bilir.

Kulun Rabbini sevmesi de ancak tadýna varan birinin algýlayabileceði bir nimettir. Yüce Allah'ýn kullarýndan herhangi birine yönelik sevgisi, olaðanüstü ve büyük bir olgudur. Ýnsaný bürüyen bol bir lütuf olduðu gibi, yüce Allah'ýn kuluna doðru yolu göstermesi, kendini sevdirmesi ve hiçbir sevgide eþi ve benzeri bulunmayan bu güzel ve eþsiz lezzeti tattýrmasý da, olaðanüstü ve büyük bir nimet, insaný bürüyen bol bir lütuftur.
Yüce Allah'ýn kullarýndan herhangi birine yönelik sevgisi, ifadenin vasfedemeyeceði bir olay olunca; kullarýndan birinin O'na yönelik sevgisi de zaman zaman sevenlerin sözlerinde örneklerini görmekle beraber, ifade ve tasvir edebilmesi son derece güç bir olaydýr. Ýþte gerçek tasavvuf adamlarýnýn yükseldiði kapý burasýdýr. -Ancak bunlar da, tasavvuf kisvesine bürünen ve uzun tarihlerinden bilinen bu,topluluðun içinde son derece azdýrlar- Rabia el-Adeviye'nin þu beyitleri hâlâ o eþsiz sevginin gerçek tadýný duygularýma taþýmaktadýr!

Sen tatlý ol da, koca hayat acýlarla dolsun,

Yeter ki sen hoþnut ol da, isterse tüm yaratýklar dargýn olsun.

Seninle aramýz iyi olduktan sonra

Alemler bozuk olsa ne çýkar.

Senin sevgin olduktan sonra, gerisi boþtur.

Çünkü topraðýn üstünde olan herþey topraktýr.

Ulu Allah'tan, kullarýndan birine ve bu kuldan, nimetleri veren, lütuf sahibi Allah'a yönelik bu sevgi, varlýk alemini bürüyüp koca evrene yayýlýyor. Her canlýnýn, herþeyin özüne iþliyor. Hava ve gölge gibi varlýk alemini seven, sevilen þu kul da somutlaþan insan varlýðýný bürüyor adeta.

Ýþte Ýslâm düþüncesi, müminle Rabbini, bu harikulade ve sevimli baðla birbirine baðlamaktadýr. Bir kereye özgü geçici bir duygu deðildir bu. Aksine bu saðlam yapýlý düþüncede yer alan bir öz, bir gerçek ve bir öðedir.

"Ýman edip salih ameller iþleyenlere, Rahman; onlara bir sevgi kýlacaktýr." (Meryem Suresi, 96)

"...Kuþkusuz Rabbim merhametlidir, sevendir." (Hud Suresi, 90) "

O, baðýþlayandýr, sevendir" (Buruç Suresi, 14)

"Eðer kullarým sana benden sorarlarsa, onlara de ki; ben kendilerine yakýným, bana dua edenin duasýný, dua edince kabul ederim." (Bakara Suresi, 186)

"...Müminler en çok Allah'ý severler." (Bakara Suresi, 165)

"De ki; Eðer Allah'ý seviyorsanýz bana uyunuz ki, Allah sizi sevsin." (Al-i Ýmran Suresi, 31) Benzeri ayetler çoktur.

Bütün bunlarý gördükleri halde, "Ýslâm düþüncesi, kuru ve katý bir düþüncedir. Allah ile insan arasýndaki iliþkiyi, baský, zor, azap, ceza, kabalýk ve kopukluk þeklinde tasvir etmektedir. Ýsa-Mesih'i Allah'ýn ve tanrýsal unsurlardan biri kabul eden ve böylece sentezle Allah ile insaný birbirine baðlayan düþünce gibi deðildir" diyenlere þaþmamak elde deðildir.

Kuþkusuz Ýslâm düþüncesinde, ilahlýðýn gerçeði ile kulluðun gerçeðinin baþkalýðýna iliþkin netlik, Allah ile kul arasýndaki sevimli yumuþaklýðý kurutmaz. Bu, adalete dayalý bir iliþki olduðu gibi merhamete dayalý bir iliþkidir. Bu þefkate dayalý iliþkidir, soyutlanmaya dayalý olduðu gibi. Ve o sevgi iliþkisidir, Allah'ý tenzih etmeye dayalý bir iliþki olduðu gibi.

Ýþte bu, insan bünyesinin alemlerin Rabb'iyle iliþkisinde ihtiyaç duyduðu, herþeyi kapsayan eksiksiz bir düþüncedir.

Bu dine inanmýþ seçkin müminler topluluðunun sýfatlarý sýralanýrken, þu olaðanüstü ifade yer almaktadýr!

"Allah onlarý sevdiði gibi onlar da O'nu severler."

Bu ifade, aðýr yükün altýnda bükülen mümin gönlün ihtiyaç duyduðu bir hava estiriyor. Artýk, mümin nimetleri veren yüce Allah tarafýndan seçildiðini, kendisine lütfedildiðini ve Rabbine yaklaþtýrýldýðýný anlýyor.

Ardýndan ayetin akýþý, müminlerin, karakteristik özelliklerinden geri kalanlarýný, sunmaya devam ediyor:

"...Bunlar müminlere karþý alçak gönüllüdürler."

Bu itaatkarlýktan, uysallýk ve yumuþaklýktan kaynaklanan bir sýfattýr. Buna göre mümin bir diðer mümine karþý, son derece alçak gönüllüdür. Ona karþý serkeþ deðildir. Hiçbir zaman zorluk çýkarmaz. Son derece rahat ve uysaldýr. Kolaylaþtýrýcýdýr, kardeþinin ihtiyacýný karþýlamaya büyük özen gösterir. Oldukça hoþgörülü ve þefkatlidir. Müminlere karþý alçak gönüllü olmanýn anlamý budur.

Müminlere karþý alçak gönüllü olmada bir alçaklýk, bir aþaðýlanmýþlýk söz konusu deðildir. Bu kardeþliktir. Engellerin ortadan kalkmasý, zorluklarýn bertaraf edilmesidir. Gönül gönüle karýþýr, artýk baþkasýna karþý serkeþlik ve ayrýlýk duygularýna yer kalmamýþtýr.

Kiþiyi inatçý, isyancý ve kardeþine karþý cimri kýlan, toplumdan uzak durmanýn ve baðlarý koparmanýn doðurduðu bireyselliktir. Ancak gönlünü mümin topluluðun gönülleriyle birleþtirince artýk, kendisini engelleyen ve isyan oluþturmasýna neden olan duygulardan kurtulur. Onlar hakkýnda baþka bir duygu yer edebilir mi ki gönlünde?

Allah için kardeþ olup bir araya gelmiþler. Allah onlarý seviyor, onlar da Allah'ý. Bu yüce sevgi aralarýnda yayýlmýþ, onu paylaþmýþlardýr.

"...Kafirlere karþý onurlu davranýrlar."

Kafirlere karþý dirençli, yüz vermez ve üstün bir konumdadýrlar. Bu özelliklerinin burada ayrý bir yeri vardýr. Bu üstünlük kiþisel onurdan kaynaklanmýyor. Ýnsanýn kendi üstünlüðünü saðlama amacýna da yönelik deðildir. Aksine bu, inancýn onurudur. Kafirlere karþý, altýnda birleþtikleri sancaðýn üstünlüðüdür. Bu üstünlük, sahip olduklarý inancýn tamamen iyilik olduðuna olan güvenlerinden kaynaklanmaktadýr. Görevlerinin, sahip olduklarý iyiliðe! baþkalarýnýn boyun eðmesini saðlamak olduðunu biliyorlar. Baþkalarýnýn kendilerine boyun eðmesini saðlamak ya da kendilerinin baþkalarýna ve sapýk inançlarýna boyun eðmesine meydan vermek deðildir. Sonra bu üstünlük; Allah'ýn dininin ihtiraslarýn dinine, Allah'ýn gücünün onlarýn gücüne ve Allah'ýn hizbinin cahiliye hiziplerine galip geleceðine olan sonsuz güvenlerinden kaynaklanmaktadýr. O halde yol boyunca kimi çarpýþmalardan bozguna uðramýþ olsalar bile, her zaman üstündürler.

"...Allah yolunda cihad ederler, hiç kimsenin yergisinden ve kýnamasýndan çekinmezler."

Allah'ýn sistemini yeryüzüne yerleþtirmek, insanlar üzerinde Allah'ýn otoritesini duyurmak ve insanlar adýna iyilik, doðruluk ve geliþme saðlamak için, O'nun þeriatýný hayata egemen kýlmak uðruna yapýlan Allah yolunda cihad; onlar aracýlýðýyla yeryüzünde dilediðini gerçekleþtirmek için, yüce Allah'ýn seçtiði mümin topluluðun sýfatýdýr.

Onlar Allah yolunda cihad ederler. Kendileri, uluslarý, ülkeleri ve ýrklarý uðruna deðil, Allah yolunda, O'nun sistemini gerçekleþtirmek, O'nun otoritesini yerleþtirmek, O'nun þeriatýný uygulamak ve bu yolla tüm insanlýk adýna iyiliði gerçekleþtirmek için... Bu iþte kendileri için birþey yok. Kendilerine bir pay da çýkarmazlar. Herþey tamamen Allah için ve hiçbir þeyi ortak koþmaksýzýn O'nun yolunda yapýlmaktadýr.

Onlar Allah yolunda cihad ederler, bu yüzden kýnayanýn kýnamasýndan korkmazlar. Hem sonra insanlarýn kýnamasýndan nasýl korkarlar ki; onlar, insanlarýn Rabbinin sevgisini garantilemiþlerdir. Allah'ýn kanununa uyduklarý ve O'nun sistemini hayata egemen kýldýklarýna göre, insanlarýn alýþkanlýklarýný, ulusal geleneklerini ve cahiliyenin genel geçer törelerini dikkate alýrlar mý hiç? Hayat ölçülerini ve hükümlerini insanlarýn arzularýna dayandýranlar, yardým ve desteði insanlardan bekleyenler, insanlarýn yergisinden çekinirler. Ancak insanlarýn arzularýna, ihtiras ve deðer yargýlarýna hakim olmasý için Allah'ýn terazisine, kriter ve deðerlerine baþvuranlarý, gücünü ve onurunu Allah'ýn gücünden ve O'nun verdiði onurdan alanlarý, insanlarýn ne söyledikleri ve ne yaptýklarý hiç ilgilendirmez. Bu insanlarýn durumu ne olursa olsun, realiteleri ne olursa olsun. Bu insanlarýn uygarlýklarý, bilim ve kültürleri ne düzeyde olursa olsun, durum deðiþmeyecektir.

Biz insanlarýn söylediklerini, yaptýklarýný, sahip olduklarý üzerinde uzlaþma saðladýklarý þeyleri, pratik hayatlarýnda edindikleri deðer ve ölçüleri, her zaman göz önünde bulundururuz. Çünkü biz; ölçü, kriter ve deðerlendirme konusunda baþ vuracaðýmýz temelden habersiz ya da yanýlgý içindeyiz. Bunun Allah'ýn sistemi, þeriatý ve hükmü olduðundan haberimiz yok. Oysa sadece O gerçektir. Ona karþýt olan herþey de batýldýr, boþtur. Ýsterse milyarlarýn geleneði olsun, onlarca asýr boyunca gelip geçen uluslarýn üzerinde birleþtikleri birþey olsun.

Sýrf þu anda mevcuttur, realite budur, milyonlarca insan tarafýndan benimsemektedir. Ona göre yaþamakta ve hayatlarý için bir temel edinmektedir diye, hiçbir kurum, gelenek ve görenek ya da deðer yargýsý bir anlam ifade etmez. Bu ölçüyü, Ýslâm düþüncesi kabul etmez. Herhangi bir durumun, gelenek ve göreneðin veya deðer yargýsýnýn bir anlam ifade etmesi için, Allah'ýn sisteminden bir temele dayanmasý gerekmektedir. Deðer ve ölçülerin alýndýðý tek kaynak budur.

Bu yüzden, mümin topluluk, Allah yolunda cihad ederken kýnayanlarýn kýnamasýndan korkmaz. Bu, seçkin müminlerin karakteristik özellikleridir.

Sonra, Allah tarafýndan seçilmeleri, O'nunla seçkin müminler arasýndaki karþýlýklý sevgi, onlarýn özellikleri ve ünvanlarý haline getirdiði bu karakteristik çizgiler, onlarýn gönlünde yer eden Allah'a güven duygusu, cihada giriþirken O'nun yol göstericiliðine göre hareket etmeleri... Evet tüm bunlar Allah'ýn lütfudur.

"Bu Allah'ýn baðýþýdýr, onu dilediðine verir."

Bu lütfundan ve sýnýrsýz bilgisinden verir. Yüce Allah'ýn ilminden ve takdirinden dilediði için seçtiði bu baðýþtan daha bol ne olabilir ki?

Yüce Allah, iman sýfatýna uygun düþen tek dostluk yönünü de müminlere göstererek, dost olacaklarý kimseleri açýklamaktadýr:

"Sizin dostunuz ancak Allah, O'nun peygamberi ve namaz kýlan, zekat veren, rukua varan müminlerdir."

Ayet bu þekilde kesin ifadelidir. Bir demogojiye ve tevile imkan býrakmamaktadýr. Ýslâmî hareketin ya da Ýslâm düþüncesinin cývýklaþtýrýlmasýna fýrsat vermemektedir.

Gerçekte iþin böyle olmasý zorunludur da. Çünkü sorun -dediðimiz gibi özünde inanç sorunudur, bu inanca göre hareket etme sorunudur. Dostluðun bütünüyle Allah'a özgü olmasý için, mutlak anlamda O'na güvenilmesi için, "din" olarak Ýslâm'ýn benimsenmesi için, sorunun müslüman saf ile Ýslâm'ý din edinmeyen, onu hayat düzeni olarak benimsemeyen, diðer sýfatlarýn ayrýlýðý sorunu olarak algýlanmasý için ve Ýslâmî hareket, ciddiyet ve düzen bulunmasý için. Biricik önderlikten ve yegane sancaktan baþka kimsenin dostluðu söz konusu deðildir. Mümin topluluktan baþkasýyla yardýmlaþma mümkün deðildir. Çünkü Ýslâm'ýn hayat düzeninde iþbirliði, inançtan kaynaklanmaktadýr.

Ýslâm'ýn sýrf isimden ibaret olmamasý, bir arma ve sembol olarak kalmamasý, dille söylenen bir kelimeden, nesilden nesile geçen bir kültür mirasýndan ya da herhangi bir bölgede oturanlara özgü bir sýfattan ibaret olmamasý için, ayetin akýþý müminlerin belli baþlý karakteristik özelliklerini açýklamaktadýr: v

"...Namaz kýlan, zekat veren, rukua varan müminler.."

Onlarýn belirgin sýfatlarýndan biri namaz kýlmaktýr. -Sýrf eda etmek deðil namaz kýlmaktan, eksiksiz eda edilmesi kastedilmektedir. Bu þekilde kýlmaktan, yüce Allah'ýn þu ayette belirlediði sonuçlar doðmaktadýr:

"Kuþkusuz namaz, insaný kötülükten ve çirkin þeyleri yapmaktan alýkoyar." (Ankebut Suresi, 45)
Kýldýðý namaz kiþiyi kötülükten ve çirkin þeyleri yapmaktan alýkoymuyorsa bu, namaz dosdoðru kýlýnmamýþ demektir. Çünkü þayet Allah'ýn söylediði þekilde kýlýnmýþ olsaydý, kuþkusuz onu bunlardan alýkoyardý.

Bir diðer sýfatlarý da zekat vermektir. Yani gönül hoþnutluðu ve isteðiyle Allah'ýn emrine itaat etmek ve O'na yaklaþmak amacýyla malýn hakkýný vermektir. Kuþkusuz zekat yalnýzca mâli bir vergi deðildir. O, ayný zamanda ibrettir de. Ya da ibadettir. Bu da bir tarzda deðiþik hedefleri gözeten Ýslâm düzeninin belirgin bir özelliðidir. Bir hedefi gerçekleþtirirken, birkaç hedefi göz ardý eden yeryüzü düzenlerinin hiçbiri böyle deðildir.

Toplumun durumunu düzeltmek için, uygar anlamda ve malýn vergisini toplamak veya devlet adýna, ya da halk adýna yahut herhangi bir yeryüzü mercii adýna zenginlerden alýp fakirlere vermek yeterli deðildir. Bu haliyle sadece bir tek hedef gerçekleþtirilmiþ olur; ihtiyaç sahiplerine mal ulaþtýrmak.

Zekat ise; ismi ve anlamý, amacýný belirlemektir. Herþeyden önce zekat, temizlik ve geliþmedir. Allah'a yönelik bir kulluk þekli olmakla ve beraberinde fakir kardeþlerine karþý insana güzel duygular ilham ettirmekle, vicdan temizliðini saðlamaktadýr. Allah için açýlan bir kulluk olmasýndan dolayý, bu eylemi gerçekleþtirende ahirette güzel bir mükafat alma ümidini doðurmaktadýr. Bereketle ve bereketli ekonomik düzenle, malýnýn dünya hayatýnda artacaðýný ummasýný saðladýðý gibi. Sonra, zekatý alan fakirlerin gönüllerinde güzel duygular uyandýrýr. Zenginlerin mallarýnda kendileri için bir hak belirlemekle yüce Allah'ýn, kendilerine lütfettiðini anlarlar. Artýk zengin kardeþlerine karþý kin ve çekemezlik duygularýna kapýlamazlar. -Bununla beraber Ýslâm düzeninde zenginlerin helal yollarla mal kazandýðýný, maldan paylarýna düþeni toplarken hiç kimseye haksýzlýk etmediklerini de hatýrlatalým. Son olarak bu hoþnut, iyi, güzel atmosferde; zekat, temizlik ve geliþme atmosferinde malî bir vergiyi de yerine getirmiþ oluyor.

Zekat vermek, müminlerin hayatî iþlerde Allah'ýn þeriatýna uyduklarýný gösteren en belirgin özelliklerinden biridir. Bu, ayný zamanda her iþlerinde, yüce Allah'ýn otoritesini kabul ettiklerini de göstermektedir. Ýþte Ýslâm budur.

"...Rukua varan müminler.."

Bu onlarýn karakteristik durumudur. Sanki sürekli olarak asýl durumlarý budur. Bu nedenle, "namaz kýlanlar" sýfatýyla yekinilmemektedir. Bu yeni özellik, daha genel ve daha kapsayýcý bir özelliktir. Çünkü bu gönüllerde sürekli durumlarý buymuþ gibi bir düþünce uyandýrýyor. Onlarýn en belirgin özellikleri ve onunla tanýndýklarý bu özelliktir.

Bu tür münasebetlerle, Kur'an'ýn ifade tarzýnýn uyandýrdýðý ilhamlar, ne kadar da etkileyicidir.

Yüce Allah, kendisine güvenmelerine, O'na sýðýnmalarýna, sýrasýyla yalnýzca O'na, peygamberine ve müminlere dost olmalarýna ve tamamen Allah için oluþmuþ saffýn dýþýnda tüm saflardan bütünüyle ayrýlmalarýna karþýlýk, müminlere yardým ve galibiyet vaad etmektedir.

"Kim Allah'ý, peygamberi ve müminleri dost edinirse bilsin ki, galip gelecek olanlar, yalnýz Allah'ýn tarafýný tutanlarýn grubudur."

Bu galibiyet sözü, imandan kaynaklanan bir kuralýn açýklanmasýndan sonra yer almaktadýr. Bu kural Allah'a, peygamberine ve müminlere yönelik dostluktur. Ayrýca bu, yahudi ve hristiyanlarý dost edinmemeye, bunun müslüman saftan ayrýlýp yahudi ve hristiyanlarýn safýna katýlmak olduðuna, ayný zamanda dinden dönmek anlamýna geldiðine iliþkin bir uyarýdýr.

Burada Kur'an'ýn genel bir yaklaþýmý göze çarpmaktadýr. Yüce Allah, sadece Ýslâm daha iyidir diye teslim olmalarýný istemektedir müslümanlardan. Ýleride galip geleceði, yeryüzüne egemen olacaðý için deðil. Bunlar zamaný gelince gerçekleþecek sonuçlardýr. Sadece yüce Allah'ýn, bu dini yerleþtirmesine iliþkin takdirini gerçekleþtirmek için meydana gelirler, insanlarý bu dine girmeye teþvik etmek için deðil. Müslümanlarýn galip gelmelerinde kendileri için herhangi birþey söz konusu deðildir. Ne benlikleri ne de kiþilikleri için bir pay çýkarmazlar. Bu, sadece onlarýn eliyle gerçekleþen Allah'ýn kaderidir. Bunu, akideleri için bahþetmiþtir yüce Allah, þahýslardan dolayý deðil. Elbette bu uðurda sarf ettikleri çabanýn mükafatýný alacaklardýr. Bu dinin yeryüzüne yerleþmesinin ve bu yerleþmeden dolayý yeryüzünün ýslah olmasýnýn doðurduðu sonuçlarýn sevabýný alacaklardýr.

Ayný þekilde yüce Allah, kalplerini saðlamlaþtýrmak, onlarý karþýlarýna çýkan red engellerden kurtarmak için, müslümanlara galibiyet vaad etmektedir. -Bunlar çoðu zaman son derece çürük engellerdir- Sonuçtan emin olunca, sýkýntýlarý aþma ve zorluklarý atlama konusunda kalpleri daha bir güçlenir. Allah'ýn müslüman ümmete vaadettiði galibiyetin, kendi elleriyle gerçekleþmesini isterler. Böylece bu uðurda yaptýklarý cihadýn, Allah'ýn dinini yeryüzüne yerleþtirmenin ve bu yerleþtirmenin doðurduðu sonuçlarýn mükafatýný hakketmiþ olurlar.

Bu ayetin burada yer almasý, o günkü müslüman kitlenin durumunu ve Allah'ýn taraftarlarýnýn oluþturduðu grubun galip geleceðine iliþkin kuralýn hatýrlatýlmasý gibi müjdelere ne kadar ihtiyaç duyduðunu göstermektedir. Bunu da sûrenin bu bölümünün indiriliþ tarihine iliþkin tercih ettiðimiz görüþten anlýyoruz.

Sonuçta zaman ve mekanla bir iliþkisi bulunmayan þu kuralý öðrenmiþ oluyoruz. Bu kuralýn, Allah'ýn deðiþmez yasalarýndan biri olmasýyla güven duyuyoruz. Kimi çarpýþmalarda ve bazý konumlarda mümin topluluk bozguna uðramýþ olsa da, durum deðiþmeyecektir. Hiçbir zaman deðiþmeyen yasa; Allah'ýn hizbini (taraftarlarýnýgöz kırpma oluþturanlarýn galip olacaklarýdýr. Kuþkusuz Allah'ýn kesin vaadi, yolun kimi aþamalarýnda beliren durumlardan daha doðrudur. Allah'ý, peygamberi ve müminleri dost edinmek, yolun sonunda Allah'ýn vaadinin yerine gelmesine bir araç konumundadýr.

Sonra... Kur'an'ýn sunuþ tarzý, müminleri inançlarýna karþý çýkan Kitap Ehli ve müþriklerin dostluðundan alýkoymak ve bu imana dayalý kuralý, vicdanlarýna, duygu ve akýllarýna yerleþtirmek için, Ýslâm düþüncesinde ve Ýslâmî harekette, bu kuralýn önemine iþaret eden çeþitli yöntemlere baþvurmuþtu.

Birinci çaðrýda; doðrudan yasaklama ve yüce Allah'ýn katýndan bir fetih veya olayla münafýklarý ortaya çýkarmasý þeklindeki korkutma yöntemine baþvurmuþtu. Ýkinci çaðrýda; Allah'ýn, peygamberinin ve müminlerin düþmanlarýný dost edinmek suretiyle dinden dönmekten (irtidat) sakýndýrma ve Allah tarafýndan sevilen ve Allah'ý sevenlerin oluþturduðu seçkinler topluluðundan olmalarýný teþvik etmek ve Allah'ýn her zaman galip hizbine yardým vaad etme yöntemlerine baþvurmuþtu.

Þimdi ise; Kur'an-ý Kerim'in bu derste yeralan, müminlere yönelik üçüncü çaðrýyla; gönüllerine, düþmanlarýnýn eðlence ve alaya aldýklarý dinlerini, ibadetlerini ve namazlarýný koruma duygusunu serptiðini görüyoruz. Dostluklarýndan alýkoyma noktasýnda Ehli Kitap ile diðer kafirleri de bir tuttuðunu, bunu Allah'tan korkmaya baðladýðýný görüyoruz. Bu arada bu çaðrýya kulak vermeyi, iman sýfatýyla irtibatlandýrdýðýný, kafirlerin ve Ehli Kitab'ýn marifetlerini kýnadýðýný, onlarý akýl etmezler olarak nitelediðini görüyoruz:
Gönderen: 01.06.2007 - 17:36
Bu Mesaji Bildir   muhammed yusa üyenin diger mesajlarini ara muhammed yusa üyenin Profiline bak muhammed yusa üyeye özel mesaj gönder muhammed yusa üyeyi arkadas listeme ekle Yukari
muhammed yusa su an offline muhammed yusa  
TEVBE 111-112
944 Mesaj -
Allah mü'minlerin mallarýný ve canlarýný karþýlýðýnda kendilerine cenneti vermek üzere satýn aldý. Onlar Allah yolunda savaþýrlar, bu yolda kimi zaman öldürürler ve kimi zaman da öldürülürler. Bu Allah'ýn üzerine borç aldýðý ve hem Tevrat'ta, hem Ýncil'de, hem de Kur'an'da yer verdiði bir sözdür. Allah'dan daha çok sözünde duran kim olabilir ki? O halde yaptýðýnýz bu alýþveriþe sevininiz. Ýþte büyük kurtuluþ, büyük baþarý budur."Allah ile bu alýþveriþi yapanlar, tevbe edenler, sýrf Allah'a kulluk edenler, hamd edenler, Allah yolunda geziye çýkanlar, rükua varanlar, secde edenler, iyiyi emrederek kötülükten sakýndýranlar, Allah'ýn koyduðu sýnýrlarý gözetenlerdir. Mü'minleri müjdele!

MALLAR VE CANLARA KARÞILIK CENNET

Gerek Kur'an'ý ezberlerken, gerek okurken, gerekse çeyrek yüzyýllýk bir süre boyunca inceleme yaparken defalarca okuduðum, sayýsýz kereler dinlediðim bu ayetle bu tefsiri yazarken karþýlaþtýðým zaman, bunca yýldýr ve sayamayacaðým kadar okuduðum bu ayetten daha önce kavrayamadýðým þeyleri kavradýðýmý farkettim.

Hiç kuþku yok ki, bu dehþet verici bir ayettir... Mü'mini Allah'a baðlayan iliþkinin ve mü'minlerin hayatlarý boyunca -müslüman olmak suretiyle yaptýklarý alýþveriþ sözleþmesinin özünü ortaya çýkarmaktadýr. Kim bu alýþveriþi gerçekleþtirir ve bu sözleþmeye baðlý kalýrsa, o gerçek mümindir, mü'min sýfatýný haketmiþtir, onun þahsýnda imanýn gerçeði somutlaþmaktadýr. Yoksa iman iddiasý, doðrulanmaya ve araþtýrýlmaya muhtaç bir söylentiden öteye geçmez.

Bu sözleþmenin ya da yüce Allah'ýn kendisinden bir nimet, bir lutuf ve hoþgörü sonucu isimlendirdiði gibi, bu alýþveriþ sözleþmesinin özü þudur: Yüce Allah, mü'minlerin gerek canlarýndan, gerekse mallarýndan herhangi bir þeyi Allah yolunda sarfetmeksizin alýkoyma haklarý yoktur. Canlarýný ve mallarýný Allah yolunda sarfetme ya da etmeme serbestisine sahip deðildirler. Kesinlikle böyle bir seçenekleri yok... Bu, kesinleþmiþ bir satýþ sözleþmesidir. Alýcý sözleþmede geçen þartlara uygun olarak belirlenen ilkeler uyarýnca dilediði gibi uygulamada bulunabilir. Satýcý ise, bundan sonra, saða sola kývýrmadan, seçme hakkýna sahip olmadan, tartýþma ve mücadeleye girmeden çizilen yolu izlemekten baþka bir þey yapamaz. Ancak itaat edebilir. Belirlenen þartlarý uygular ve tereddütsüz teslimiyet gösterebilir. Bu satýþýn karþýlýðý olan ücret, cennettir. Bunu elde etmenin yolu, cihad ve savaþtýr. Sonuç, zafer ya da þehitliktir.

"Allah mü'minlerin mallarýný ve canlarýný karþýlýðýnda kendilerine cenneti vermek üzere satýn aldý. Onlar Allah yolunda savaþýrlar, bu yolda kimi zaman öldürürler ve kimi zaman da öldürülürler."

Kim bu þartlarda canýný ve malýný satarsa, kim satýþ sözleþmesini imzalarsa, kim ücretten memnun olup sözleþmedeki þartlarý yerine getirirse, o mümindir. Dolayýsýyla mü'minler, yüce Allah'ýn kendilerinden canlarým ve mallarýný satýn aldýðý ve bu satýþý gerçekleþtiren kimselerdir. Aslýnda bu alýþveriþte bir ücretin belirlenmiþ olmasý, yüce Allah'ýn mü'minlere yönelik rahmetidir. Yoksa onlara canlarýný ve mallarýný baðýþlayan yüce Allah'dýr. Canlarýn ve mallarýn sahibi O'dur. Ne var ki, yüce Allah insana lütfetmiþ, onu irade sahibi kýlmýþtýr. Ona lütfetmiþ, antlaþmalarý ve sözleþmeleriyle baðlamýþtýr. Bu antlaþma ve sözleþmelerine baðlýlýðýný, yüce insanlýk deðerinin ölçüsü, bu konuda belirecek herhangi bir eksikliði de, hayvanlýk düzeyine -hem de en kötü hayvanýn- yuvarlanýþýn göstergesi kýlmýþtýr.

"Allah katýndaki canlýlarýn en kötüsü kâfirlerdir. Onlar artýk inanmazlar. Kendileriyle antlaþma yaptýðýn her defasýnda antlaþmalarýný bozarlar. Onlar Allah'dan korkmazlar."

Nitekim yüce Allah, hesaplaþma ve dünyada yapýlanlarýn hakettiði karþýlýðý görmesi olayýný da, bu antlaþmalara baðlýlýk veya baðlýlýkta eksiklik gösterme çerçevesi içinde deðerlendirecektir.

Hiç kuþku yok ki, bu müthiþ bir alýþveriþ sözleþmesidir. Bu sözleþmenin þartlarý -gücü yeten- her mü'minin boynunun borcudur. Ýmaný geçersiz olmadýðý sürece, bu sözleþme de geçersiz olmaz. Bu kelimeleri yazarken duyduðum ürpertinin, yaþadýðým korkunun sebebi budur iþte:

"Allah mü'minlerin mallarýný ve canlarýný karþýlýðýnda kendilerine cenneti vermek üzere satýn aldý. Onlar Allah yolunda savaþýrlar bu yolda kimi zaman öldürürler ve kimi zaman da öldürülürler."

Yardým et Allah'ým... Çünkü bu sözleþme dehþet verici bir sözleþmedir... Yeryüzünün doðusunda ve batýsýnda kendilerini "müslüman" sanan þu insanlar, yerlerinde oturmuþ, Allah'ýn ilahlýðýný yeryüzüne egemen kýlmak ve Rabblýðýn yetkilerini ve özelliklerini gaspeden taðutlarý kullarýn hayatýndan defetmek için cihad etmiyorlar... Öldürmüyorlar... Öldürülmüyorlar... Býrakýn öldürmeyi ve savaþmayý, herhangi bir cihad hareketine dahi baþvurmuyorlar.

Bu sözler -Peygamberimizin döneminde- onlarý ilk defa duyanlarýn gönüllerine yol buluyor ve derhal bu mü'min gönüllerde hayatýn realitesinin bir parçasý haline geliyordu. Onlar bu sözleri sadece zihinsel olarak kavranacak ya da bilinç planýnda tutulacak anlamlar olarak algýlamýyorlardý. Onlar bu sözleri doðrudan doðruya uygulamak üzere algýlýyorlardý. Gözle görülen bir harekete dönüþtürmek için algýlýyorlardý, hayal edilecek bir tablo olarak deðil. Abdullah b. Revaha da, ikinci Akabe biatýnda bu þekilde algýlamýþtý. Muhammed b. Ka'b el-Kurezi ve baþkalarý þöyle rivayet ettiler: Abdullah b. Revaha -Allah ondan razý olsun- Akabe biatýnýn gerçekleþtiði gece Peygamberimize -salât ve selâm üzerine olsun- "Rabbin ve kendin için dilediðin þartlarý koþ" dedi. Peygamberimiz, "Rabbim için ona kulluk etmenizi ve hiçbir þeyi ona ortak koþmamanýzý, kendim için de canlarýnýzý ve mallarýnýzý koruduðunuz þeylerden beni de korumanýzý þart koþuyorum" buyurdu... Abdullah, "Peki bunu yaparsak kazancýmýz ne olacak?" dedi. Peygamberimiz, "Cennet..." dedi. Orada bulunanlar, "Kârlý bir alýþveriþ, ne bozarýz, ne de karþý tarafýn bozmasýna razý oluruz" dediler.

Evet. Aynen böyle... "Kârlý bir alýþveriþ, ne bozarýz, ne de karþý tarafýn bozmasýna razý oluruz." Bu biatý, iki taraf arasýnda olmuþ bitmiþ bir alýþveriþ sözleþmesi olarak algýlamýþlardý. Artýk bitmiþtir alýþveriþ. Ve sözleþme imzalanmýþtýr. Geriye dönüþ sözkonusu deðildir. "Ne bozarýz, ne de karþý tarafýn bozmasýna razý oluruz." Alýþveriþ bittikten sonra, piþmanlýk olmaz ve tercih hakký olmaz. Cennet ise, hemen o an alýnan bir karþýlýktýr, ileride verilmek üzere va'dedilen bir karþýlýk deðildir. Bu sözü Allah vermiyor mu? Alýcý O deðil midir? Bu karþýlýðý vereceðini vadeden O deðil midir? Hem de O öteden beri gönderdiði tüm kitaplarýnda bunu va'd etmemiþ midir?

"Bu Allah'ýn üzerine borç aldýðý ve hem Tevrat'ta, hem Ýncil'de hem de Kur'an'da yer verdiði bir sözdür."

"Allah'dan daha çok sözünde duran kim olabilir ki?"

Evet! Allah'dan daha çok sözünde duran kimdir?

Kuþkusuz Allah yolunda cihad, her mü'minin boynunun borcu olan bir sözleþmedir. Yeryüzüne peygamberler gönderildiðinden, Allah'ýn dini insanlara duyurulduðundan beri gelmiþ geçmiþ her mü'minin boynunun borcudur cihad. Bu her zaman için yürürlükte olan bir kanundur. Bu kanun uygulanmadan hayatta denge saðlanamaz. Bu,kanunu terketmekle hayat kesinlikle düzelmez:

"Eðer Allah bazý insanlarýn þerrini diðerleri aracýlýðý ile savmasaydý, yeryüzünü kargaþa kaplardý."

"Eðer Allah bazý insanlarý diðerleri aracýlýðýyla savmasaydý, manastýrlar, kiliseler, havralar ve içinde Allah'ýn adý çok anýlan camiler yakýlýp giderdi."

Hak kendi yolunda hareket etmek zorundadýr. Batýl ise, hakkýn yoluna dikilmek zorundadýr. Daha doðrusu batýl, hakkýn yolunu kesmek zorundadýr. Allah'ýn dininin, insanlýðý kullarýn kulluðundan kurtarýp onlarý tek ve ortaksýz Allah'a kul yapmak için harekete geçmesi kaçýnýlmazdýr. Taðutun da hakkýn yoluna dikilmesi, daha doðrusu, yolunu kesmesi kaçýnýlmazdýr. Allah'ýn dini, tüm `yeryüzünde', bütün insanlýðý `özgür kýlmak için harekete geçmelidir. Hakkýn kendi yolunu izlemesi ve batýla hareket imkâný vermemek için, bir an bile yolunu izlemekten vazgeçmemesi kesinlikle zorunludur. Yeryüzünde küfür oldukça... Batýl yaþadýkça yeryüzünde... `Ýnsanýn' saygýnlýðýný ayaklar altýna alan, Allah'dan baþkasýna yönelik kulluk olayý yeryüzünde var oldukça Allah yolunda cihada geçerlidir ve her mü'minin boynunun borcu olan biat, her mü'minin imzaladýðý alýþveriþ sözleþmesi ve verilen söze baðlýlýðý bunu yerine getirmeyi gerektirmektedir. Aksi takdirde imanýn varlýðý sözkonusu olamaz. "Kim savaþmadan, savaþmayý arzulamadan. ölürse, bir tür münafýklýk üzerine ölür.

"O halde yaptýðýnýz bu alýþveriþe sevininiz. Ýþte büyük kurtuluþ, büyük baþarý budur."

Canlarýnýzý ve mallarýnýzý Allah'a özgü kýldýðýnýzdan ve yüce Allah'ýn va'dettiði gibi karþýlýðýnda ücret olarak cenneti aldýðýnýzdan dolayý sevinin... Karþýlýðýnda cenneti almak üzere canýný ve malýný Allah'a teslim eden mü'min, ne kaybeder?.. Allah'a andolsun ki, hiçbir þey kaybetmez. Çünkü insan ölecek, mal da yok olup gidecektir. Sahibi bunlarý, ister Allah yolunda, ister baþkasýnýn yolunda harcasýn, durum deðiþmeyecektir. O halde cennet kazançtýr. Ýþin özünde ve ticarette karþýlýðý bulunmayan bir kazançtýr. Çünkü cennete karþýlýk olarak verilen canlar ve mallar þu veya bu þekilde yok olacaklardýr.

Allah için yaþayan, insanýn yükseldiði bu yüce makam bir yana, zafer elde ettiðinde onun sözünü yüceltmek, dinini yeryüzüne egemen kýlmak, onun kullarýný Allah'dan baþkasýnýn aþaðýlayýcý kulluðundan kurtulmak için elde eder. Þehit düþtüðünde O'nun yolunda ve O'nun dininin kendi yanýnda hayattan daha üstün olduðuna tanýklýk etmek için þehit düþer. Her hareketinde, her adýmýnda yeryüzünün kayýtlarýndan daha güçlü, topraðýn aðýrlýðýndan daha yüce olduðunun bilincinde olur. Kendi dünyasýnda imaný sýkýntýlardan üstün tutmasý, inancý hayata tercih etmiþtir.

Kuþkusuz tek baþýna bu bile kazançtýr. Ýnsanýn insanlýðýnýn ön plana çýkmasý açýsýndan büyük bir kazançtýr bu. Nitekim insanýn insanlýðý, zorunluluklarýn kementinden kurtulduðu, iman sýkýntýlara galip geldiði ve inanç hayata üstünlük saðladýðý zamanlarda olduðu kadar hiçbir zaman bu kadar pekiþmez, ön plana çýkmaz. Bir de, bütün bunlara cennet eklenince. Ýþte bu, sevinmeyi gerektiren bir alýþveriþtir. Hiçbir kuþkuya, hiçbir tartýþmaya yer býrakmayan kesin bir baþarýdýr, kurtuluþtur.

"O halde yaptýðýnýz bu alýþveriþe sevininiz. Ýþte büyük kurtuluþ büyük baþarý budur."

Þimdi de bu ayette yer alan yüce Allah'ýn þu sözü üzerinde kýsacýk duralým:

"Bu Allah'ýn üzerine borç aldýðý ve hem Tevrat'ta, hem Ýncil'de, hem de Kur'an'da yer verdiði bir sözdür."

Yüce Allah'ýn kendi yolunda cihad edenlere verdiði söz, Kur'an'da sýk sýk vurgulanan, defalarca yinelenen, herkesce bilinen meþhur bir sözdür. Bu söz, Allah yolunda cihad unsurunun bu ilahi sistemin özündeki köklülüðü ve gerekliliði konusunda herhangi bir kuþkuya imkân býrakmamaktadýr. Çünkü cihad, insanlýðýn realitesine uygun düþen bir yöntemdir. Bu yöntem, belli bir zamana ve belli bir bölgeye de özgü deðildir. Cahiliye, kendisine teoriyle karþýlýk verilecek bir teori olarak belirmediðine, daha çok harekete dönük organik bir toplumun þahsýnda somutlaþtýðýna, kendi varlýðýný maddi güce baþvurarak koruduðuna, ayný þekilde Allah'ýn dinine ve Allah'ýn dinine dayalý olarak kurulmuþ her islâmi topluluða karþý bu maddi gücü kullandýðýna, insanlarý yüce Allah'ýn kullar üzerindeki tek ve ortaksýz ilahlýðýný duyurmaya ve tüm "yeryüzünde", bütün "insanlýðý" kula kulluktan kurtulmaya iliþkin islâmýn evrensel bildirisine kulak vermekten alýkoyduðuna, ayný þekilde insanlarý kullarýn dýþýnda tek baþýna Allah'a kul olmak suretiyle taðuta kul olmaktan kurtulmuþ özgür islâm toplumunun organik yapýsýna katýlmaktan alýkoyduðuna göre; islâmýn, bütün "insanlýðýn" özgürlüðüne iliþkin evrensel bildirisini gerçekleþtirmek için tüm "yeryüzünde" harekete geçip; cahiliye toplumlarýný koruyan, islâmi diriliþ hareketini yeryüzünden silen, islâmýn özgürlük bildirisini susturmaya çalýþan ve kullarýn kula kulluk boyunduruðu altýnda kalmalarýný saðlayabilmek rolünü kesintisiz olarak yerine getiren maddi güçlerle çarpýþmasý kaçýnýlmazdýr.

Yüce Allah'ýn Tevrat ve Ýncil'de kendi yolunda cihad edenlere verdiði söz, hakkýnda biraz açýklamada bulunmayý gerektirmektedir.

Bugün yahudi ve hristiyanlarýn elinde bulunan Tevrat ve Ýncil için, bunlar yüce Allah'ýn peygamberleri Hz. Musa ve Hz. Ýsa'ya -selâm üzerine olsun- indirdiði kitaplardýr demek mümkün deðildir. Hatta yahudi ve hristiyanlar da, bu iki kitabýn esas nüshalarýnýn var olmadýðýný ve bugün ellerinde bulunan kitaplarýn uzun bir dönemden sonra yazýldýklarýný, bu iki kitabýn temel içeriklerinin büyük bir kýsmýnýn kaybolduðunu, elde bulunanlarýn esas nüshadan hatýrda kalan az bir kýsým olduðunu, bunun da çok az olduðunu, çoðu kýsýmlarýnýn ekleme olduðunu tartýþmasýz kabul ederler.

Buna raðmen eski ahid kitaplarýnda cihada ve yahudilerin ilahlarý olan Allah'a, dinlerine ve ibadetlerine yardým etmeleri için putperest düþmanlarýyla savaþmaya teþvik edildiklerine iliþkin iþaretler yer almaktadýr. Her ne kadar bu kitaplar üzerinde yapýlan tahrifatlar onlarýn yüce Allah'a ve onun yolunda cihad etmeye iliþkin düþüncelerini karmaþýk hale getirmiþse de, yine de bu iþaretlere rastlamak mümkündür.

Bugün hristiyanlarýn elinde bulunan dört Ýncil'de ise, cihad sözü geçmediði gibi, cihada iliþkin bir iþaret de yer almamaktadýr. Fakat hristiyanlýðýn özüne iliþkin olarak yaygýnlýk kazanan tüm kavramlarý deðiþtirmemiz bir zorunluluktur. Çünkü bu kavramlar -bizzat hristiyan araþtýrmacýlarýn tanýklýðý ile- bundan önce de korunmuþ ve hiçbir þekilde yanlýþlýðýn karýþmadýðý kitabýnda yeraldýðý gibi, yüce Allah'ýn tanýklýðý ile hiçbir dayanaklarý bulunmayan bu farklý Ýncil'lerden kaynaklanmaktadýrlar.

Yüce Allah korunmuþ Kitab'ýnda -Kur'an'da- þöyle buyurmaktadýr: Allah yolunda savaþan, bu uðurda öldüren ve öldürülenlere cenneti vereceðine iliþkin sözü Tevrat'ta Ýncil'de ve Kur'an'da yeralan bir sözdür. Dolayýsýyla bu söz, bundan sonra kimseye söyleyecek bir þey býrakmayan ve gerçeði ifade eden bir sözdür.

Kuþkusuz cihad, her mü'minin boynunun borcu olan bir biattýr, bir sözleþmedir. Bu sözleþme yeryüzüne peygamberler gönderildiðinden, insanlara Allah'ýn dini duyurulduðundan beri geçerlidir...

Ne var ki, Allah yolunda cihad sadece bir savaþ coþkunluðundan ibaret deðildir. Duygu ve düþüncelerde, ahlâk ve davranýþlarda somutlaþan iman esasý üzerine kurulmuþ bir zirvedir. Dolayýsýyla yüce Allah'ýn kendileriyle bu sözleþmeyi gerçekleþtirdiði ve imanýn özünü temsil eden mü'minler kendilerinde imanýn temel nitelikleri somutlaþan kimselerdir.

TEVBE EDENLER, KULLUK EDENLER, HAMDEDENLER, RÜKU VE SECDE EDENLER

"Allah ile alýþveriþ yapanlar, tevbe edenler, sýrf Allah'a kulluk edenler, hamd edenler, Allah yolunda geziye çýkanlar, rükua varanlar, secde edenler iyiyi emrederek kötülükten sakýndýranlar, Allah'ýn koyduðu sýnýrlarý gözetenlerdir."

Geçmiþte yaptýklarý kötülüklerden dolayý, "Tevbe edenler"; baðýþlanma dileyerek Allah'a dönenlerdir. Tevbe, geçmiþ þeylerden dolayý piþmanlýk duymaktýr, geri kalanlar için de Allah'a yönelmektir. Günahlardan uzak durmak ve iyi iþler yapmak, tevbenin fiilen gerçekleþtiðinin ifadesi olduðu gibi günahlarý terketmek de bunun ifadesidir. Buna göre tevbe; temizliktir, arýnmadýr, Allah'a yöneliþtir, davranýþlarý Allah'ýn direktifleri doðrultusunda düzeltmektir.

"Sýrf Allah'a kulluk edenler." Onun ilahlýðýný kabul etmenin somut ifadesi olarak kullukla, ibadetle sadece yüce Allah'a yönelen kimselerdir. Bu sýfat 'onlarýn kiþiliklerinde yer etmiþtir. Bireysel ibadetler bu sýfatýn tercümaný niteliðindedir. Nitekim her davranýþta, her sözde, her itaatte ve her tabi oluþta sadece Allah'a yönelmek de bu sýfatýn tercümanýdýr. Bu da yüce Allah'ýn ilahlýðýný ve Rabblýðýný onaylamanýn pratik ve realist ifadesidir.

"Hamd edenler" gönülleri, nimetleri veren yüce Allah'ýn nimetine karþý þükran duygusu ile dolup taþanlardýr, dilleri bollukta ve yoklukta Allah'ý hamd edenlerdir. Bollukta nimetin dýþ görünüþünden dolayý teþekkür ederler. Yoklukta da yüce Allah'ýn imtihan etmesi suretiyle O'nun kendilerine yönelik rahmetinin bilincinde olurlar. Allah'a hamd etmek, sadece bolluk zamanýnda nimetlere karþý hamd etmekten ibaret deðildir. Ayný þekilde mü'min gönül, yüce Allah'ýn kullarýna merhamet ettiðinin, onlara adil davrandýðýnýn, mü'minleri kendisinin bildiði bir iyilik amacý ile imtihan ettiðinin, kullar bunun farkýnda olmasalar bile durumun bundan ibaret olduðunun bilincinde olduðu zaman, yoklukta da Allah'a hamd etme olayý gerçekleþir.

"Allah yolunda geziye çýkanlar." Bunlar hakkýnda deðiþik rivayetler yer almýþtý. Bu rivayetlerin bazýsýna göre bunlar Muhacirler'dir. Bazýsýna göre mücahidlerdir. Kimi rivayetler de bunlarýn ilim elde etmek için geziye çýkanlar olduðunu ifade etmektedir. Bunlardan maksat oruç tutanlardý diyenler de olmuþtur. Biz bunlarýn yüce Allah'ýn yarattýklarýný ve onun evrene yerleþtirdiði tabiat kanunlarýný düþünen kimseler olduklarýný kabul ediyoruz. Nitekim baþka bir yerde de benzerleri hakkýnda þöyle denmektedir:

"Göklerin ve yeryüzünün yaradýlýþýnda, gece ile gündüzün birbirini kovalayýþýnda derin düþünceliler için birçok ibret dersi vardýr."

"Onlar ayakta, otururken ve yatarken Allah'ý anarlar; göklerin ve yeryüzünün yaratýlýþý hakkýnda kafa yorarlar ve derler ki; "Ey Rabbimiz, sen bu evreni boþuna yaratmadýn, sen (böyle bir anlamsýzlýktan) münezzehsin, bizi cehennem azabýndan koru!"

Bu sýfat, tevbe, kulluk ve hamd etmeden sonra oluþan atmosfere son derece uygun düþmektedir. Çünkü tevbe, kulluk ve hamd ile birlikte insaný Allah'a döndürecek, yarattýklarýndaki hikmetini ve bu yaradýlýþýn dayanaðý olan hakkýn özünü kavratacak þekilde yüce Allah'ýn mülkünü düþünmek de yer alýr... Ne var ki, bu kavrama ile yetinmemek lâzým, ömrü sadece düþünmek ve Allah'ýn yaratýcýlýðýný itiraf etmekle geçirmemek lâzým. Yapýlmasý gereken bundan sonra hayatý bu kavrama esasýna dayandýrmak ve doðrultuda geliþtirmektir.

"Rükua varanlar, secde edenler". Namazý kýlanlar. ve namazý kendilerinin ayrýlmaz bir niteliði haline getirenlerdir. Öyle ki, rüku ve secde onlarýn insanlar arasýndaki ayýrýcý özellikleri haline gelmiþtir...

"Ýyiyi emrederek kötülükten sakýndýranlar..."

Allah'ýn þeriatý ile yönetilen müslüman bir toplum oluþtuðu ve baþkasýna deðil sadece Allah'a uyulduðu zaman, bu toplumun içinde iyiliði emretme, kötülüðü yasaklâma görevi yerine getirilir. Bu toplum içinde meydana gelen yanlýþlýklar Allah'ýn sisteminden ve þeriatýndan sapmalar ele alýnýr. Fakat yeryüzünde bir müslüman toplum varolmadýðý zaman, yani, yeryüzünde hakimiyetin sadece Allah'a ait olduðu, sadece O'nun þeriatýnýn egemen olduðu bir toplum varolmadýðý zaman; iyiliði emretme görevi ilk etapta, en büyük iyiliði emretmeye yöneltilmelidir. Bu da yüce Allah'ýn tek ve ortaksýz ilahlýðýný gerçekleþtirmektir. Ayný þekilde kötülükten sakýndýrma görevi de, daha baþtan en büyük kötülüðü ortadan kaldýrma amacýna yöneltilmelidir. Bu kötülük, taðutun egemenliði ve bu egemenlik aracýlýðý ile insanlarý Allah'ýn þeriatýnýn dýþýnda, O'ndan baþkasýna kul yapmalarýdýr... Hz. Muhammed'e -Allah'ýn salât ve selâmý üzerine olsun- inananlar, hicret edenler, ilk baþta Allah'ýn þeriatýnýn egemen olduðu müslüman bir devlet kurmak ve bu þeriatla yönetilen bir müslüman toplum oluþturmak için cihad edenler, bu hedeflerini gerçekleþtirdikten sonra ibadetlere ve günahlara iliþkin ayrýntý sayýlan konularda iyiliði emretme ve kötülükten sakýndýrma görevini üstlenmiþlerdir. Bir müslüman, devlet ve müslüman bir toplum kurulmadan önce, kesinlikle bu tür ayrýntýlara dalmamalýdýr. Çünkü bu ayrýntýlar ancak bir kökten kaynaklanabilir. En büyük iyilik ve en büyük kötülük sorunu çözülmeden önce, ayrýntý sayýlan iyilikler ve kötülükler sorununa deðinmemek gerekmektedir. Nitekim ilk defa müslüman toplum oluþtuðu zaman sorun bu þekilde ele alýnmýþtý.

"Allah'ýn sýnýrýný gözetenler."

Allah'ýn koyduðu kurallarý hem. kendi þahýslarýna, hem de insanlara uygulayanlar. Bu kurallarý ortadan kaldýranlara ve çiðneyenlere karþý koyanlar... Ne var ki bu görev de, týpký "iyiliði emretme ve kötülüðü yasaklama" görevi gibi; sadece müslüman bir toplumda yerine getirilebilir. Müslüman toplum da sadece bütün alanlarda Allah'ýn þeriatýnýn egemen olduðu toplumdur. Müslüman toplum, ilahlýkta, Rabblýkta, egemenlikte ve yasamada Allah'ý bir ve ortaksýz kabul eden ve Allah'ýn izin vermediði her türlü yasada somutlaþan taðut'un yönetimini reddeden toplumdan baþkasý deðildir. Ýþte bütün çabalar ilk baþta böyle bir toplumu oluþturma amacý etrafýnda yoðunlaþtýrýlmalýdýr. Bu toplum oluþtuðu zaman, Allah'ýn koyduðu kurallarý gözetenler, kendilerine bu toplum içinde yer bulabilirler. Týpký ilk defa müslüman toplum oluþtuðu zaman olduðu gibi.

Ýþte yüce Allah'ýn kendileriyle alýþveriþ sözleþmesi yaptýðý mü'min toplum budur. Bunlar da bu toplumun nitelikleri ve ayýrýcý özellikleridir. Kulu Allah'a döndüren, günah iþlemekten alýkoyan ve onu iyi iþler yapmaya yönelten tevbe... Ýnsaný Allah'a ulaþtýran, yüce Allah'ý insanýn mabudu, gayesi ve yöneliþ mercii yapan kulluk. Yüce Allah'a eksiksiz teslim oluþun, onun rahmetine ve adaletine kesinlikle güvenmenin sonucu olarak bollukta da, yoklukta da Allah'ý hamd etme... Yaratýlýþýn planýnda yeralan hikmet ve gerçeði gösteren evrende dile gelen Allah'ýn ayetleriyle birlikte Allah'ýn mülkünde geziye çýkma... Kiþisel ýslahý aþýp kullarýn ve hayatýn ýslahýna yönelen, iyiliði emretme ve kötülükten sakýndýrma... Allah'ýn sýnýrlarýný gözetleme... Bunlarý çiðnemeye ve geçersiz kýlmaya yeltenenleri vazgeçirme... Bu sýnýrlarý saldýrýdan ve ayaklar altýna alýnmaktan koruma...

Ýþte yüce Allah'ýn cennet üzerine sözleþtiði ve peygamberler gönderildiði, Allah'ýn dini insanlara duyurulduðu günden beri yürürlükte olan Allah'ýn kanunu doðrultusunda yol almalarý için canlarýný ve mallarýný satýn aldýðý mü'min toplum budur. Bu kanun Allah'ýn sözünü yüceltmek için savaþmak, Allah'a isyan eden, Allah'ýn düþmanlarýný öldürmek ya da hak ile batýl, islâm ile cahiliye, þeriat ve taðut, doðru yol ile sapýklýk arasýndaki kesintisiz savaþta þehit düþmektir.

Hayat oyun ve eðlence deðildir. Hayvanlar gibi yemek ve çeþitli zevkler tatmak deðildir hayat. Hayat onur kýrýcý bir barýþ ortamýnda yaþamak demek deðildir. Deðersiz bir huzur, ucuz bir güvenlikten hoþnut olmak deðildir hayat. Hayat, hak uðruna çarpýþmak, iyilik yolunda cihad etmek, Allah'ýn sözünün yücelmesi için üstünlük saðlamaktýr, kötülüðe galip gelmektir. Ya da bu uðurda Allah yolunda þehit düþmektir... Sonra da cenneti, Allah'ýn hoþnutluðunu elde etmektir.

Allah'a inananlarýn çaðýrýldýðý hayat budur iþte... "Ey inananlar, sizi hayat bahþedecek ilkelere çaðýrdýklarý zaman, Allah'a ve peygambere olumlu karþýlýk veriniz."

Kuþkusuz Allah doðru söylüyor. Doðru söylüyor, O'nun sevgili peygamberi...

ÝNANÇ VE SOY BAÐI

Yüce Allah'ýn karþýlýðýnda cennet vermek üzere canlarýný ve mallarýný satýn aldýðý mü'minler, tek bir ümmettirler. Aralarýndaki iliþkiyi ve tek bir toplum olarak varolmalarýný saðlayan bað, Allah inancýdýr. Müslüman toplum ile diðer toplumlar arasýndaki son iliþkileri düzenleyen bu sure, iþaret ettiðimiz bu baða (inanç baðýna) dayanmayan iliþkiler konusunda son derece tavizsizdir.

Özellikle Mekke fethinden sonra, henüz islâmýn tabiatýna uyum saðlayamamýþ birçok grubun islâma girmesi ve bu gruplarýn hayatýnda akrabalýk iliþkilerinin derin köklere sahip olmasý nedeniyle ve müslüman toplumda büyük bir geniþlemenin meydana gelmesi sonucu ortaya çýkan sarsýntýlar nedeniyle bu baðýn vurgulanmasý daha bir önem kazanmýþtýr. Ýþte aþaðýdaki ayetler, bu alýþveriþi gerçekleþtiren mü'minlerle, ahiretteki gidiþ yollarý ve varacaklarý sonuçlar birbirinden farklý olduktan sonra yakýn akraba da olsalar, bu konuda onlara katýlmayanlarýn tüm iliþkilerini kesip atmaktadýr.
Gönderen: 01.06.2007 - 17:51
Bu Mesaji Bildir   muhammed yusa üyenin diger mesajlarini ara muhammed yusa üyenin Profiline bak muhammed yusa üyeye özel mesaj gönder muhammed yusa üyeyi arkadas listeme ekle Yukari
Pozisyon - İmzalar göster
Sayfa (1): (1)
önceki konu   diğer konu

Lütfen Seçiniz:  
Şu an Yok üye ve 1852 Misafir online. En son üyemiz: Didem_
16977 üye ile 13.07.2024 - 11:50 tarihinde en fazla ziyaretçi online oldu.

[Admin | Moderator | Kıdemli Üye | Üye]
Dogum Gününüzü Tebrik Ederiz    Doğum gününüzü tebrik eder, sıhhat ve afiyet dolu ömür dileriz:
selaattin (63), didabra (41), cem_80 (44), nadim (57), Ramazanoglu (55), hilal_celik (36), fehmi84 (40), Feyza (40), maleman (43), _berzah_ (39), Süley (44), tevatur (53), fendülüs (49), bilal1 (52), Suvarîi (55), enes8386 (42), NUHYILDIZ (49), Esra_01 (41)
Son 24 saatin aktif konuları - Top Üyeler
0

Copyright © ((( RAVDA.net )))  *  İrtibat   *   RAVDA Reklam Servisi   *   Tüm hakları saklıdır, izinsiz alıntı yapılamaz.
Sitemizde yayınlanan imzalı yazıların içeriğinden yazarları, forum ve yorumlardan ekleyen şahıslar sorumlu olup, kesinlikle sitemiz sorumlu değildir.
© by ((( RAVDA.net )))

Sayfa 1.36374 saniyede açıldı   

Reklamlardan
RAVDA sitesi
hiçbir şekilde
sorumlu değildir.